AKÇAABAT
Akçaabat; Trabzon iline bağlı, Karadeniz'in nadide ve şirin sahil ilçelerinin başında gelmektedir. İlçemizin tarihi şüphesiz Trabzon tarihi ile yakından alakalıdır. Şevket Şâkir Paşa Trabzon Tarihi adlı eserinde Rum tarihçilerin etkisinde kalarak “Trabzon milattan önce 750 yıl önce inşa olup, ilk Trabzon’da yerleşen Meletlerin atası olan ‘Katris’ adlı bir kişidir." demektedir. Aynı eserde Akçaabat’ın 96 köy ve 6.700 hane olduğundan da bahsetmektedir. Madrid Milli Kütüphanesinde bulunan Klavion’un “Şark Seyahati” adlı eserinde: “Hava elverişli olmadığı için fındık yüklü gemi, Trabzon’un batısında 6 mil uzakta olan ‘Blâton’dan geri dönmüştü” diyerek Blâton adını anmakta ve burasının eski bir merkez olduğunu söylemektedir. Bu da M.Ö. 4’üncü asırda Akçaabat’ın önemli bir yerleşim birimi olduğunu göstermektedir.
Kentin bilinen en eski adı ‘Platana’ olup Yunanca ‘çınar ağacı’ anlamına gelmektedir. Bıjışkyan (1817) seyahatnamesinde kentin adı hakkında şu açıklamayı yapmıştır: “Platana, altı mil uzakta Yoros Koyu’nun içinde bir kasabadır. Platana çınar ağacı demektir, çünkü eskiden bura halkı aynı ağaca tapardı. Bununla beraber, bazıları Polathane yani ‘demir fabrikası’ olarak zikrederler.” Akçaabat’a eski dönemlerde ‘Pulathane’ isminin verilmesi hakkında kesin bir tarihi bilgi yoktur. Bıjışkyan’ın seyahatnamesinde olduğu gibi Şevket Şakir Paşa da, Trabzon’un putperestlerin elinde iken halkın ‘Platana’ denilen çınar ağacına tapmakta olduğunu, bu sebeple de nahiye isminin o ağaca nispet edilerek ‘Pulathane’ye teşmil edildiğini yazmaktadır.
‘Akçaabat’ adının verilmesine gelince; rivayete göre ilçenin ismi üzerinde etimolojik ayrıştırma yapılarak “Akça’dan âbad olmuş yer, zengin yer” anlamında “Akçaabat” adının verildiği söylenmektedir. Kentin adının ticaretin gelişmesinden, paranın bolluğundan ve beyaz evlerinden dolayı veya eski Türkçeden kaynaklanan ‘batıdaki şehir’ anlamına geldiği de iddia edilmiştir.
Türkler ilçeye 12’nci yüzyıldan itibaren Selçuklu döneminde Türkmen beylerinin bölgeyi fethetmesiyle yerleşmeye başlamışlardır. İlçemiz, Trabzon’un 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedilmesi ile Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde bucak iken 1897 yılında ilçe teşkilatı kurulmuş ve ilk Kaymakamlığa da Giritli Mehmet Ali GORDANOĞLU tayin edilmiştir. Akçaabat, 1461 yılında Türk idaresine katılmasından 1 inci Dünya Savaşı yıllarındaki 1916 Rus işgaline kadar geçen 455 yılda herhangi bir işgale uğramamıştır. Şehrin tarihinde 1810 yılı Ramazan Ayı ayrı bir yer tutar. Bu tarihte Rus donanması Sargana mevkiine çıkarma yapmak istemiş, Akçaabat halkı 48’i kadın olmak üzere 969 kayıp vererek Akçaabat’ı savunmuş ve işgali engellemiştir.
20 Nisan 1916 yılında Rus gemileri Trabzon ve Akçaabat’ı topa tutarak yakıp yıkmışlar ve karaya asker çıkararak Akçaabat’ı işgal etmişlerdir. Çaresiz kalan halk, ülkenin batı ve iç bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştır. İşgalden iki yıl sonra Türk ordusu Akçaabatlı milis kuvvetlerinin de yardımıyla 17 Şubat 1918’de işgalcileri kovmuştur.
Araklı
Doğu Karadeniz'deki diğer yerlerde olduğu gibi Araklı'nın da tarih öncesi arkeolojik çalışmalarla aydınlatılmış değildir. Ancak binyıllar boyunca Doğu-Batı ticaretinin en canlı güzergahı olan İpek yolunun Karadeniz'e ulaştığı toprakların üzerinde kurulmuş olması ticari değerinin yanında askeri ve jeo-stratejik değerlere sahip olması ilçedeki yerleşimin Trabzon'dan çok sonra olmadığını düşündürtmektedir.
Doğu Karadeniz'i Güneyden kuşatan ve savunmasını kolaylaştıran, dağlar Anadolu'ya hükmeden yönetimlerin bölge üzerinde otorite kurmasını, ticari ve sair ilişkilerle bölge kültürünün değiştirilmesini uzun süre engellemiş kendi bildiğince kendine yeterek yaşamayı benimseyen bir insan tipinin oluşmasına neden olmuştur. Hititler döneminde bölgenin madenlerini işleyen halkı Haliblerden maden alındığı, Asurluların Batı İran'dan gelerek bölgeyle sınırlı ticari ilişkilerde bulundukları bilinmektedir. Bölge ilk sömürgeci ziyaretini
M.Ö.750 yıllarında Miletliler vasıtasıyla yaşadı. Ancak bu yıllarda Kafkasya üzerinden başlayan Kimmer akınları sebebiyle sömürgeciler bölge yerleşmeye fırsat bulamadılar. Kimmerler'den sonra İskitler ,Medler ve Persler kısa süreli hakimiyetleri olmuştur.Trabzon çevresindeki halklardan bunların özelliklerine yaşama biçimlerine yetiştirdikleri karakterlere dair bilgilerden söz eden Ksenefon M.Ö.400 yılında Bayburt-Trabzon yolculuğunda bölgenin yerli halkları olan Kolhlar Makronlarla savaşlarını Anabasis adlı eserinde yazar. Diğer kaynaklarda onaylandığı gibi bölgemiz halkı savaşçı arıcılık meyvecilik ve madencilikle meşgul denizden de faydalanır durumdaydılar.
Arsin
Arsin İlçesi Ortaçağdan bu yana yerleşim merkezi olarak varlığını sürdürmekte olup, Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u Fethi ile 26 Ekim 1461 tarihinde Osmanlı topraklarına katılmıştır. 13 Nisan 1916 tarihinde Rus işgaline uğrayan Arsin 24 Şubat 1918 tarihinde işgalden kurtarılmıştır.
Arsin, 1946 yılına kadar Yomra İlçesine bağlı iken bu tarihte bucak olmuştur. 1957 yılında çıkarılan 7033 Sayılı Yasayla İlçe durumuna gelmiş ve 4 Nisan 1959 tarihinde fiilen teşkilatlandırılmıştır.
Arsin, temiz ve arınmış anlamına gelmektedir. Bu adını, tabii plaj durumundaki İlçe kıyılarındaki temiz kumsallardan aldığı söylenmektedir.
Beşikdüzü
Trabzon'un batı yakasının sınırıdır Beşikdüzü. Doğusunda Vakfıkebir İlçesi, Batısında Giresun'un Eynesil ilçesi, kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Şalpazarı ilçesi ve kısmen Tonya İlçesinin İskenderli Beldesi ile çevrili, denizden yüksekliği 10 metre olan şirin bir yerleşim merkezidir. 2000 yılı nüfus sayımına göre ilçe merkezinde 44307, köylerinde 21857 kişi yaşamaktadır. Yıl 1834 Beşikdüzü Padişah fermanı ile kuruldu. Şalpazarı İlçesi dahil olmak üzere 80 yıl müstakil tam teşkilatlı ilçe gibi ilçe gibi idari teşkilatta yerinin alır.
1914 1. Dünya Harbi arifesinde valilik kararı ile Vakfıkebir'e bağlanmışsa da müstakil oluşunu devam ettirir. 7/12/1953 gün ve 4/1949 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile eskiden olduğu gibi Bucak Sulh Hakimliği, Nüfus, Tapu Sicil Müdürlüğü, Özel İdare Müdürlüğü, Noterlik gibi teşkilatları kurulur. Ancak 1958 yılında Tapu ve Ziraat Dairesi hariç diğer devlet daireleri kaldırılır. Dilden dile nakil edilen sahih rivayetlere göre çevre halkı 13 ve 14. yy' larda Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan gelen Türkmen boylarını torunlarıdır. Bugünkü köy adlarının dikkat edildiğinde rivayetlerin doğruluğu ispatlanmış olur.
Mesala, Oğuz, Türkelli, Şahmelik, Kalegüney, Anbarlı, Seyitahmet eldeki en eski belgelere göre Beşikdüzü'nün 1834 yılında Padişah 2. Sultan Mahmut Fermanı İle resmen kurulduğunu öğreniyoruz. Kısa bir müddet sonra tayin edilen Nahiye Müdürü 30 kadar zaptiyesi ile işe başlamıştır. Bu müdür ayrıca o zaman nahiye olan Vakfıkebir ve Tonya'ya da baktığından her birinde 4'er ay kalarak başlangıçta mülki idare ile bu şekilde yürütülmüştür. O zamana kadar süre gelen ahir idaresi resmi yönetime düşmüştür.
Beşikdüzü bir müddet Görele ilçesine sığına Şarlı adı ile bağlı kalmıştır. Buradan ayrıldıktan sonra doğruca Trabzon vilayet merkezine tıpkı ilçe merkeziymiş gibi bağlanmıştır. Böylece dahi müstakil ve tam teşkilat ile yöre idaresinin özellikle ilçe milli eğitimde hizmetlerini yürütmüştür o zamanların usulüne göre her kazanan bir mümessil ile vilayet meclisine gönderilirken Beşikdüzü'nde kaza imiş gibi bir mümessilimizin bulunurdu son mümessilimiz nahiyenin Zemberek köyünden İspiroğullarından Kadı Mehmet Efendi'dir.
1914 1. Dünya Savaşı arifesinde ve mümessillimizin de hazır bulunduğu vilayet meclisinde ekseriyetle alınan bir kararla Vakfıkebir'e bağlanmıştır. İlçemiz 150 senelik mazisinin 80 yılı bir ilçe gibi geçirmiştir. Beşikdüzü 4 Temmuz 1987 tarih ve 19507 sayılı resmi gazetede yayınlanan 3797 sayılı kanunla ilçelik hürriyetini kazanmış ve ilk kaymakamı 04 ağustos 1998 tarihinde atanarak görevine başlamıştır.
Çarşıbaşı
Çarşıbaşı İlçesi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon - Giresun sahil yolu üzerinde , Trabzon ilinin 34 km. batısında kurulmuş güzel bir yerleşim merkezidir Çarşıbaşı'nın eski adı İskefiye olup 1962 yılında değiştirilmiştir . Bunun yanında , Vakfıkebir ' de kurulan pazara gidecek olan insanların konaklama yeri olduğu için Çarşıbaşı'na Pazarönü de denilmekteydi. Çarşıbaşı Trabzon'dan ayrı olarak düşünülemez . Bu bakımdan Çarşıbaşı'nın Trabzon tarihi içerisinde incelemek gerekir . Zaten Çarşıbaşı Tarihi'ni aydınlatacak araştırmalar da henüz yapılmış değildir .
Trabzon'a ve Çarşıbaşı'na ilk yerleşenlerin kimler oldukları tam olarak bilinemiyor . Ancak Milet' lilerin Trabzon çevresine yerleşmelerinden çok önceleri bu yörede yerli toplulukların yaşadıkları, hatta Türk oldukları bilim adamlarınca kabul edilen İskit' lerin buraya yerleştikleri ileri sürülmektedir. Miletliler ekonomik amaçlarla Karadeniz' e açılmış, önce Sinop' ta koloni kurup bundan sonra Doğu Karadeniz'e doğru gelişmelerini sürdürmüşler, Trabzon ve çevresine hakim olmuşlardır. Miletliler Trabzon ' da koloni kurup etrafını da kontrol altına almışlardır. Trabzon' da Milet egemenliği 700 yıl devam etmiştir. Bu süre içerisinde Sinop' tan gönderdikleri valiler aracılığı ile Trabzon ve çevresini yönetmişlerdir .Miletliler ekonomik amaçlarla Karadeniz'e açılmış,önce Sinop'ta koloni kurup bundan sonra Doğu Karadeniz'e doğru gelişmelerini sürdürmüşler, Trabzon ve çevresine hakim olmuşlardır. Miletliler Trabzon ' da koloni kurup etrafını da kontrol altına almışlardır . Trabzon ' da Milet egemenliği 700 yıl devam etmiştir . Bu süre içerisinde Sinop 'tan gönderdikleri valiler aracılığı ile Trabzon ve çevresini yönetmişlerdir .
Bundan sonra Pers' ler Trabzon ' a hakim olmuşlar ve Hellenistik Döneme kadar hakimiyeti ellerinde tutmuşlardır. Hellenistik Dönemin sonunda Trabzon ve çevresi Pont krallığına bağlanmıştır. Daha sonra Romalılar Trabzon'a hakim olmuşlar ve 395 yılına kadar roma hakimiyeti devam etmiştir . Bu tarihte Roma ikiye ayrıldığı için Trabzon ve çevresi Doğu Roma İmparatorluğu'nun kontrolü altına girmiştir . Doğu Roma İmparatorluğu zamanında Trabzon'un kale dışındaki yerleşim merkezlerine Bayburt üzerinden Çepni ve Yüreğir Türkleri göç ederek yerleşmeye başlamışlardır. Daha sonra Bizans'ı hakimiyeti altına alan Latinler'den kaçan bir kısım Rumlar Gürcüler'den aldıkları yardımla Trabzon'a gelerek burada Pontus Rum İmparatorluğu'nu kurmuşlardır.
Pontus Rum hakimiyeti Fatih Sultan Mehmet ' in Trabzon'u fethine kadar devam etmiştir. Pontus Rumları son zamanlarında Akkoyunlular ile yakınlık kurarak güçlenmeye çalışmışlardır. Sultan II. Mahmut zamanında, denizden bir Rus baskınını önlemek, memleket savunmasını kolaylaştırmak amacı ile Trabzon kıyılarına top tabyaları yerleştirilmeye başlanmıştır. Bunlardan birisi de Çarşıbaşı'na kurulmuştur. Bu top tabyalarının görevini tam olarak yerine getirebilmesi için asker ve malzeme yönünden eksikleri giderilmiş ve bu hususta emirler yayınlanmıştır. Bunun yanı sıra, devam eden Osmanlı-Rus harbi için bu yöreden asker alınması amacı ile bir emir çıkarılmış ( 1828 ) ve Vakfıkebir ' den 140 kişinin alınacağı belirtilmiştir .
Tanzimat sonrasında Trabzon vilayet olunca etrafındaki merkezler Trabzon'dan yönetilmeye başlanmıştır. Çarşıbaşı ise Vakfıkebir'e bağlanmış ve bu bağlılık uzun süre devam etmiştir.
Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında karadan ve denizden Trabzon' u muhasara ederek, buradaki Pontus Rum hakimiyetine son vermiştir.Trabzon 'un kısa sürede Türkleşmesi ve Müslüman bir şehir statüsüne kavuşması için diğer fethedilen yerlerde uygulanan iskan politikası burada uygulanır. Samsun, Niksar, Ladik, Bafra, Osmancık, Çorum, Tokat ve Torul ' dan Türk aileler getirilip Trabzon ve çevresine yerleştirilir. Böylece Trabzon ve çevresi Türk nüfusunun yerleşimine açılmış olur. Osmanlı Devleti zamanında sancak olan Trabzon' a etrafındaki yerleşim merkezleri bağlanır. Bu durum Kanuni Sultan Süleyman'ın tahta geçişine kadar devam etmiştir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Trabzon ve çevresi Erzurum' a bağlanır. Kanuni Sultan Süleyman'ın vefatından sonra Trabzon Erzurum'dan ayrılır. 16 . ve 17 . yüzyıllarda Trabzon ve etrafındaki yerleşim yerlerinin ekonomik ve sosyal bakımdan iyi bir durumda olduğu görülüyor. Nitekim 17 . yüzyılda Trabzon'u gezen ünlü seyyahımız Evliya Çelebi " Seyahatname " isimli eserinde Vakfıkebir ve Çarşıbaşı hakkında şunları yazmıştır.
" Yine kuzeye gidip Kilye ( Kılıta ) kalesine geldik . Bu da Trabzon'un nahiyalerindendir. Gayet mamur köyleri vardır. Tek başına zeamet olup subaşısı vardır. Deniz kıyısında bir yüksek tepe üzerinde Ceneviz yapısı eski bir kalesi vardır. Buradan Poruz Burnu ( Yoroz ) kalesine geldik. Bu kale deniz kıyısında kayalık bir durum üzerinde dört köşe şeklinde yapılmış ve küçük bir kale olup dört tarafında mamur köyler vardır. Bir Rum papazı tarafından yapıldığı için Poruz ( Yoroz ) kalesi derler. "
Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslar'a karşı açılan Doğu Cephesi'ne Trabzon' un bir çok yerinden ve bu arada Çarşıbaşı'ndan da askerler katılmıştır. Bu askerlerden bir çoğu salgın hastalıklar ve dondurucu soğuklardan dolayı şehit düşmüştür. Ardından Ruslar' ın Trabzon'u işgal etmeleri üzerine burada düşman esareti altında yaşayamayacağını anlayan insanlarımız göç etmek zorunda kalmış ve İzmit' e kadar olan yerlere gitmişlerdir. Göç etmeyen insanlarımız ise, kendi köyünü düşmana vermemek için direnmişler ve düşmanlar bu köylere girememişlerdir.Göç eden insanlarımızın gittikleri yerlerde açlıkla, salgın hastalıklarla ve kendi topraklarından ayrı kalmanın hüznü içerisinde büyük sıkıntılarla karşılaştıklarını söylemek mümkündür. Çarşıbaşı'ndan göç eden insanlar geri döndüklerinde medrese ve karakol binası ile diğer yerlerin yakıldığını taş üstünde taş kalmadığını görmüşlerdir. Çarşıbaşı bundan sonra Vakfıkebir' e bağlılığını sürdürmüş, 1944 yılında bucak olmuş, 01. 12. 1954 tarihinde Çarşıbaşı Belediyesi kurulmuş ve 12. 08. 1991 tahinde ilçe olmuştur.
Çaykara
İlçenin Tarihi, genelde Trabzon'un Tarihi ile ilişkilidir. Tarihi bilgilere göre İlçemiz, Eti'lerden itibaren bir çok Kavimlerin uğrağı olmuştur. Peçeneklerin ve Bizanslıların hakimiyeti altına girmiştir. En son olarak 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u Pontus Devletinden alması ile kesin olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine geçmiştir.
1915 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında İlçemiz Rus Ordusunun işgaline uğrar. İlçemizin 27 km güneyindeki Sultan Murat yaylasında bulunan "Şehitler Tepesi" bu savaşta şehit düşen Türk Askerlerinin ölümsüz anıtıdır.
İlçemiz 1925 yılına kadar Of ilçesine bağlı bir köy iken, 1925 yılında Bucak, 01.06.1947 yılında 5071 sayılı kanunla İlçe statüsüne kavuşmuş, 01.01.1948 tarihinde de fiilen teşkilatlandırılmıştır. 27 Şubat İlçemizin Kurtuluş Günü olarak kutlanmaktadır.
İlçe " Çaykara" adını Solaklı ve Yeşilalan derelerinin birleştiği yere yakın taşların arasından çıkan "Çaykara Suyu"'ndan almıştır.
İlçemiz, dağlık ve kayalık bir yapıya sahiptir. Trabzon iline 76 km uzaklıktadır. İlçe merkezi denizden 280 m yükseklikte ve 25 km içeridedir. Of ilçesinden Bayburt ili İstikametine uzanan vadinin içinde kurulmuştur.
Soğanlı Dağları ve Uzungöl beldesinin doğu ve güneyinde bulunan dağlardan çıkan sular, Ataköy Kasabası yakınında birleşerek Solaklı Çayı adını alır ve Of ilçesinde denize dökülür. Solaklı Çayı'nın yatağı dar olduğundan, bu çayın kenarında bulunan İlçemizin yerleşim alanı da dardır. Çaykara, Trabzon'un deniz sahilinden içeride olan 6 ilçesinden biridir.
İlçenin 420 km2. lik bir yerleşim alanı vardır. Of -Dernekpazarı-Çaykara-Bayburt Devlet Karayolu, Solaklı Çayı'nı takip eder. Bayburt ili sınırları içinde bulunan Soğanlı Dağlarının yüksekliği yer yer 3.000 metre yi geçer.
Dernekpazarı
Dernekpazarı, Solaklı vadisinin batısında eğimli arazinin Solaklı Çayı kıyısındaki dar düzlüğünde kurulmuştur. 1980’lerde yeni yapılan Of-Çaykara karayolunun doğu tarafında oluşan (Solaklı Çayı’nın doğu yakasında) önemli yerleşim alanları, ilçenin genişlemesine olanak sağlamıştır.
1929 yılında yaşanan sel felaketi Dernekpazarı’nı da etkilemiştir. Ulucami’den kayan toprak kütlesiyle önü kapanan Solaklı Çayı’nın oluşturduğu birikim, önündeki engeli yıkınca her şeyi silip süpürmüştür. 1959 yılında da daha az etkili olan bir sel felaketi yaşanmıştır.
İlçe merkezine yakın, Holo deresinin Solaklı Çayı’na birleştiği yerde kurulu olan Süt Fabrikası bu bölgede üretilen sütü işlemektedir. Gurbet gelirleri dışında çay, fındık üretimi ve arıcılık önemli gelir kaynaklarıdır.
Cumhuriyetten önce medreselerin bulunduğu Dernekpazarı’nda eğitime her dönemde çok büyük önem verilmiştir. Ayrıca, özel girişimcileriyle de dikkat çeken ilçeden değişik alanlarda öne çıkan isimler vardır.
Düzköy
İlçemiz Haçka adında köy iken 1944 yılında Bucak yapılmış, 1961 yılında ise ismi değiştirilerek Düzköy adıyla Belediye olmuştur. Akçaabat ilçesine bağlı belediye iken 9 Mayıs 1990 tarih ve 3644 sayılı yasa gereğince İlçe statüsüne kavuşmuştur. Düzköy ilçesi; Düzalan, Orta Mahalle, Büyük Mahalle, Cevizlik Mahallesi ve Yenimahalle, olmak üzere beş mahalleden oluşmaktadır.
İlçeye 4'ü belediye (Düzköy Merkez, Çalköy, Çayırbağı ve Aykut Belediyeleri), 6'sı köy (Alazlı, Çiğdemli, Gökçeler, Taşocağı ve Küçüktepe köyü) olmak üzere toplam 10 yerleşim birimi bağlıdır. 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre İlçe Merkez Nüfusu 6.863 kişi, Beldelerin nüfusu 13.416 kişi, köylerin toplam nüfusu 4.613 kişi olmak üzere toplam nüfus 24.892 kişidir.
Nüfus hareketleri açısından yayla ve mezra(mezere)lar önem taşımaktadır. Halkın büyük bir bölümü nisan ayından sonbahar başlarına kadar mezra ya da yaylalara göç etmektedir.
İlçe topraklarının % 80'i engebeli bir bölge özelliğine sahiptir. İlçemizin işlenebilir arazisinde ise mısır, patates, fasulye ve benzeri tarım ürünleri yetiştirilmekte, ekonomi tarımsal ve hayvansal üretime dayanmaktadır.
İlçemizin kuzeyinde Akçaabat, doğusunda Maçka, Batısında Vakfıkebir, Güneybatısında Tonya ilçeleri bulunmaktadır. İlçemizin yüzölçümü 117 kilometrekare-dir. İlçemiz Trabzon'a 35 km. uzaklıkta ve komşu ilçemiz Akçaabat'a ise 27 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Ulaşım yolu asfalt olup, Tonya ile stabilize yolla bağ-lantısı dışında daha iç kesimlere bağlantısı yoktur.
Hayrat
Trabzon iline bağlı olan Hayrat 1991 yılında ilçe statüsüne geçmiş, 1992 yılında bir çok birimi oluşturularak Of ilçesinden ayrılmıştır. Hayrat tarihi incelenirken Of'dan yeni ayrılarak ilçe olması nedeniyle Of'un tarihiyle bir bütünlük içinde ele alınması gerekir. Bu doğrultuda Of'un geçirdiği tarihi süreç Hayrat içinde geçerli olmaktadır. Dönem hakkında bilgi veren kaynaklarda bu bilgiyi desteklemektedir.
Bazı yerel yayınlarda Of'un Mitos'lu denizcilerce kurulan şehirlerden biri olduğu ve M:Ö:312'de Pontus Kırallığı sınırlarına girene kadar bağımsız olduğu yazılmakla birlikte bunu doğrulayan bir belge veya kaynak yoktur. Bölge ile ilgilien eski kaynak Heredot Tarihi'dir.
Heredot , bölgeye gelen Milletlerin bu bölgedeki Amazon (kadın savaşçı) denen bir toplulukla karşılaştığını, bunun dışında bölgede bazı yerli kavimlerden bahseder. Milletlerden önce Trabzon yöresinin Hititlere ait olduğunu,M.Ö. 1900'lerde Hitit İmparatorluğu'nun kurulduğu , M.Ö.1200'lü yıllarda Hititler zayıflayınca Doğu Karadeniz'de Azzi'ler diye bir topluluğun oldu bütün tarih ders kitaplarında yazılıdır. Trabzon ve çevresi ile ilgili en geniş bilgi Ksenophon'un yazdığı "Anabasis" adlı kitapta vardır.
M.Ö.400 yılında yazılan bu kitapta Trabzon'un şehir dışındaki yerlerinden ve dağlarından bahsederken bunları o dönemin isimleriyle geniş olarak anlatır. Miletler'in Trabzon'u yaklaşık M.Ö.750 yıllarında kurduğu bilindiğine göre aradaki dönemde Of ta bağımsız bir yönetimin olduğu söylemek kesinlikle yanlıştır.
Trabzon şehri Of ile birlikte Müslüman Türklerin eline geçtiği 1461 yılına kadar Of 'a sırasıyla koloniciler , Persler , Selevkiya Krallığı , Pontus Krallığı , Roma imparatorluğu , Bizans İmparatorluğu , Trabzon Rum Pontus İmparatorluğu hakim olmuştur. Rum Pontus İmparatorluğu sözündeki Rum ibaresinin Yunanlılık ile hiç ilgisi olmayıp kelime olarak Romalı manasına geldiği kesin hükümdür.
Ayrıca özellikle Bizans dönemimde, Müslüman Arap ve Terklere karşı Bizanslılar çareyi Balkanlardan getirdikleri bir çok Türk boyunu Trabzon ve Of ' tan başlayarak güneye doğru Akdeniz sahillerine kadar yerleştirmekle bulmuştur. Ancak yerleşen bu insanlar genelde dağlık kesimlere yerleşmişlerdir. Burada dilleri Rumca ( bugünkü Yunanca ' dan farklı ) , dinleri Hıristiyan , çoğu kültürleri Türk olan insanlar vardır. Yine bu yöre insanı ile kafkas insanı arasında da kültür ve yaşam biçimi olarak çok sayıda benzerlik vardır. Bunlar ile ilgili bir çok yayın Of-Hayrat Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi'ndeki kütüphanede bulunmaktadır.
Of , 1461 ' de alındıktan sonra Of ' a ilk Müslüman -Türk yerleşmesi genellikle asker aileleri açısından olmuştur. Of 'ta Solaklı ve Baltacı deresinin adları da buraya solaklı ve baltacı bölüklerinden yerleşen askerlerle ilgilidir. Of'a Müslümanların yerleşmesi ile ilgili kesin bilgiler arasında şu nüfus bilgileri verilebilir.
Köprübaşı
Köprübaşı ilçesinin tarihçesi ve ilk yerleşmeler hakkında ilmi bilgi yok denecek kadar azdır. Eldeki tarihi bilgilere göre Trabzon ve havalisinin Orta Asya'dan gelen kavimlerce iskan edilmesi ile, önce sahil şeridi, daha sonra da Köprübaşı iskan edilmiştir.
Köprübaşı'nı ilk iskan eden kavimler gür ormanlar arasında Güneş'ten ara bir yer bularak buraya yerleşmişlerdir. İlk iskan edilen bu yer ilk önce Güneş'ten ar, daha sonra GÜNEŞARA adını almıştır. Bugünkü Fidanlı, Gündoğan ve Akpınar Mahalleleri ile Çifte Köprü, Güneşli (GÜNEŞERA) Köyü adı altında tek muhtarlık olarak 1929 yılına kadar devam etmiştir.
1929 yılında bugünkü Kahraman, Yağmurlu, Koyuncular, Konuklu, Dağardı, Büyük Doğanlı, Yılmazlar ve Arpalı köylerinin iştirakiyle KÖPRÜBAŞI (İki dere ve birbirine çok yakın iki köprü arasında kaldığından bu ismi almıştır) adı altında KÖPRÜBAŞI bucağı teşekkül ettirilmiştir. Daha sonra Fidanlı, Akpınar ve Gündoğan Mahallelerinin birleştirilmesi ile 1965 yılında KÖPRÜBAŞI BELDESİ kurulmuştur. 05 Mayıs 1990 tarihinde 3644 sayılı Kanunla Sürmene İlçesinden ayrılarak yeni bir İlçe olarak kurulmuştur.
Köprübaşı, Kuzeyde Sürmene ilçesi, Güneyinde Bayburt ili, Doğusunda Çaykara, Of ve Dernekpazarı ilçeleri, Batısında Sürmene İlçesine bağlı Oylum Beldesi vardır. 9 Mahalle, 4 Köyü vardır. İlçe merkezinde rakım 200 metre, yüzölçümü ise 132 km2 dir. Trabzon ilinin Bayburt iline bağlayan en yakın yola sahiptir.
Maçka
Turizm bakımından Doğu Karadeniz'in ve Trabzon'un en önemli ilçelerinden olan Maçka, sınırları içerisinde yer alan tarihi eserlerle birlikte adeta tarihe ev sahipliği yapıyor.
Trabzon-Gümüşhane karayolu üzerinde bulunan Maçka, denizden 365 metre yükseklikte bulunuyor. Çam ormanlarının süslediği vadilerin bir dere yatağına kurulmuş olan ilçe, doğal güzellikler bakımından Trabzon'un en güzel ilçeleri arasında yer alıyor.Tamamıyla yüksek ormanlardan oluşan Maçka'nın sınırları, 2000 metreye kadar ormanlarla, daha yükseklerde ise yaylalar ve dağlara kadar oluşuyor.
İlçede bulunan tarihi eserler ise şunlar:
Sümela Manastırı: İlk olarak 4. Yüzyıl'da Atinalı iki keşiş tarafından mevcut bir mağarayı genişleterek yapılan kilise, 6. ve 13.yüzyıllarda da genişletilmiştir. Meryem Ana'ya ithaf edilen manastır ismini Latincedeki "Panaghia Tou Melas" dan (Karadağın Bakiresi)almaktadır. 1461 yılında bölgenin Osmanlı egemenliğine girmesinden sonra da faaliyetlerine devan etmiştir.
Su kemerleri, kilise ayazma, mutfak, öğrenci odaları, kütüphane, erzak depoları ve mahzenler bulunan manastırdaki fresklerin bir bölümü tahrip edilmiştir. Trabzon'a 47 kilometre , Maçka'ya 17 kilometre uzaklıkta Altındere Milli Parkı içinde bulunan manastıra, yaz aylarında turizm acentaları tarafından günü birlik turlar düzenlenmektedir.
Vazelon Manastırı:Maçka'ya 8 kilometre uzaklıkta Gümüşhane karayolu üzerinde çam ormanları arasında yer almaktadır. Manastırın ilk kurucusu ve yapım tarihi bilinmemektedir. Bununla birlikte bazı araştırmacılar MS 270 ve MS 317 tarihleri arasında kurulduğunu belirtiyorlar. Günümüze oldukça büyük değişiklerle gelebilen manastırı, imparotor Justinianus onartmıştır. Bugünkü görünümünde manastırın sağır duvarlı birinci katına batısına merdivenle çıkılmakta ve buradan da küçük bir hole ulaşılmaktadır.
Bu girişin iki yanındaki koridorlar ve çevresinde üçerden altı oda yer almaktadır. Son derece harap ve perişan durumdaki manastırda yalnızca yapı kalıntıları vardır. Manastır 1923 yılında terkedilmiştir.
Kuştul Manastırı: Maçka'nın Esiroğlu Beldesi Kuştul Köyü'nde bulunan manastır, vadiye hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur. Diğer manastırlar kadar önemli olmamakla birlikte gelen yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor.
İlçenin Şolma Yaylası; merkeze 22 km. uzaklıkta çam ormanları ile çevrilmiş, soğuk suyu düz çimenleri ve çeşitli kokulu çiçekleri ile görülmeye değer bir yayla konumundadır.
Maçka ilçesinde turistik değerlere sahip görülmeye değer birçok yayla vardır. Bunlardan bazıları; Kiraz Yaylası, Lapazan Yaylası, Kulindağı Yaylası, Maura Yaylası ve Lişer Yaylalarıdır. Lişer Yaylası her yıl 7 Temmuz günü çevre yaylalar ve köylerden gelen insanlarla "Soğuksu Şenlikleri"ni kutlamaktadır.
Of
Miletoslu denizcilerce kurulan kolonilerden biri olan Of’un İÖ. 312’de Pontos Krallığı sınırları içine girinceye kadar bağımsız bir yönetim olduğu, Pontos egemenliğinin yıkılması ile Roma sonrada Bizans egemenliğine girdiği, Trabzon Rum İmparatorluğu döneminde ise önemli bir ticaret merkezi olduğu bilinmektedir. Cenevizliler ve Trabzonlular arasında uzun süre paylaşılamayan Of 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Tarihçi Şemsettin Sami ve Ali Cevat Of’un Trabzon Vilayeti Lezistan Sancağına bağlı bir kazası olduğunu, 60.000 nüfusu ile 100’ün üzerinde köyü bulunarak tahıl, meyve, fındık ve ceviz üretimindeki öneminden bahsedilmektedir.
1.Dünya savaşında Çanakkale savaşlarından sonra Osmanlı Genel Kurmayının Çanakkale birliklerini II. Ordu adıyla Doğu Anadolu’ya kaldırmak kararı üzerine Rus’ların Doğu Anadolu’yu işgal etmeleri üzerine bir Rus Tümeninin de Karadeniz sahilinde kıyı şeridini işgale başlaması ile Of 15 Mart 1916 da Rus kuvvetlerince işgal edilmiştir. Yaklaşık 2 yıl Rus ve ayrılıkçı Ermeni güçlerinin elinde kalan Of 28 Şubat 1918 de Türk Birliğince kurtarılır.
Of adının kaynağı kesin olarak bilinmemekle birlikte bu konuda çeşitli belirleme ve tahminler bulunmaktadır. Bunlardan birisi Koman Türklerinde “Vatanı hiddetli bir şekilde korumak” anlamına gelen “OFSİN” kelimesinin zamanla söyleniş değişikliğine uğrayarak “OF” olarak kullanılmaya dönüşmüş olabileceğidir. İkinci ise Yunanca da “Yılan Kavi veya Bölüm” anlamına gelen “OFİS” kelimesinin zamanla “OF” olarak kullanılmış olabileceğidir. Of’un o zamanki yollarının çok dönümlü, iniş-çıkışlı olduğundan bu adın kullanılmış olabileceği ileri sürülmektedir.
İlçenin en büyük akarsuyu olan Sulaklı Deresinin bir dönem İlçenin adı olarak kullanıldığı, Sulaklı kelimesinin Özbek Türklerinde bir oymak adı olduğu ve ayrıca Of kelimesinin “Silah” anlamına geldiği dikkate alınırsa Of kelimesinin Türkçe olduğu daha büyük ihtimal taşımaktadır.
Sürmene
Sürmene’nin tarihini Doğu Karadeniz Bölgesinin genel tarihi içinde ve onunla bir bütün olarak ele almalıyız. Karadeniz kıyısı boyunca sahile paralel olarak uzanan dağlar doğuya doğru gidildikçe sahile daha dik olarak iner. Sahilde yerleşimi mümkün kılacak düz alanlar yok denecek kadar az, bol yağmur nedeniyle dağlar orman ve sık bitki örtüsü ile kaplıdır. Vadilerde oluşan dereler sahilden iç kesime ulaşım için doğal bir geçiş yolları oluşturmaktadır.
Bölge kültürünün, batı dünyası ile ilk tanışmasına dair efsaneler,genç bronz çağı dönemine atfedilen ve mitolojik Yunan kahramanlarının yolculuklarını anlatan öykülerdir. Eski Yunan mitolojisinde önemli bir yer tutan bu öykülerde Doğu Karadeniz sahilleri ‘KOLCHİS’,burada yaşayan insanlarda ‘KOLCHİ’ adıyla anılır. Eski Yunan denizcilerinin bu yolculukları zamanla ticari faaliyetlere dönüşerek bölge sahillerinde Pazar yerlerinin kurulmasına yol açtı.
MÖ.500 yıllarında bu Pazar yerleri kolonici tüccarlara ait iskelelere dönüşmesi ile Xenophon tarafından yazılan Anabasis adlı eserde Doğu Karadeniz bölgesinde TRAPEZOS isimli ilk yunan kolonisinden bahsedilmektedir.
Daha sonraki çağlara ait tarihsel kayıtlarda Tzani adıyla anılan Doğu Karadeniz dağlı yerlileri ile karşılaşan Yunanlılar bunlarla dost olarak sahillere ulaşmayı başarmalarına rağmen daha sahilde yaşayan Kolşi’lerle pek dost olamamışlardır. MÖ. 335 yılında kendi parasını basan yunan kolonisi Trapezos uzunca bir süre serbest bir ticaret bölgesi olarak bölgenin yerli halkıyla batı dünyası arasındaki köprü olmuştur.
MÖ. 114 yılında Anadolu’da Romalılarla egemenlik mücadelesine giren İran menşeli Mithridat VI Trapezos ve çevresini hakimiyeti altına alır. Fakat bir sonraki yüzyılda egemenlik tekrar Romalılara geçer. Fakat bu egemenlik değişmelerinden bölgenin yerli halkı etkilenmediği sonraki asırlardaki kayıtlardan anlaşılmaktadır.
MS.I yüzyıla ait bir haritadan geliştirildiği düşünülen Tabula Peutingeriana isimli bir Roma yol kılavuzu,muhtemelen günümüzdeki ile ilişkili gibi görünen yerleşime dair en eski bilgiyi içermektedir. Bu belgede geçen HYSSİLİME adının bugünkü Sürmene olduğu söylenebilir. Bu belgeye göre Trapezunte’den sonra Hyssilime daha sonra da Opiunte gelmektedir ve Hyssilime; sahilde Trapezunte ile Opiunte arasında bir Roma askeri istasyonu olarak görülmektedir.
MS.550 yıllarının başında gemiyle Traapezus’dan doğuya seyahat eden Prokopius, ‘Trapezunt bölgesinden SUSURMENA köyüne ve Rize denilen yere varılır ’ bilgisini seyahatnamesine ekler. Prokopius, TZANİKA memleketi olarak adlandırdığı bölgenin yüksek kesimlerine yaptığı gezilerde seyahat namesinde anlatmıştır.
Trabzon çevresinin dağlık kesimine ve yerli halkına dair oldukça sağlam bilgiler içeren bu notlara göre asırlar önce Xenophon’nun izlediği güzergahi kullanarak Bayburt tarafından bugünkü Soğanlı dağlarını aşan Prokopius Sürmene ve Of yaylalarının bulunduğu yerleri gecerek Trapezus’a ulaşmıştır. Bu yolculuğu sırasında bugünkü Sürmene, Of yaylaları ile ilgili gözlemleri ve orada karşılaştığı dağlı yerlilerin yaşam biçimleri ile ilgili aktardığı bilgiler bölgenin bugünkü kültürel dokusunun kökleri ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. Bu tarihlerden sonra Doğu Karadeniz bölgesi genellikle Bizanslıların hakimiyeti altında olmasına rağmen zaman zaman İranlılar, Avarlar arasında hakimiyetler değişmiştir.
İslamiyet’in ortaya çıkması ile güçlenen Araplarla Bizanslılar arasında savaşlar devam etmiş ve 715 yılında Müslüman Arapların Anadolu’ya yaptıkları seferde Trbzon’uda kısa bir süre hakimiyetleri altına almışlardır. Araplarla Bizanslıların mücadelesi X. Yüzyıl sonuna kadar devam etmektedir. Bu tarihten sonra Anadolu’ya Türk akınları başlamıştır. Malazgirt savaşı ile Anadolu’ya giren Türkler Anadolu’da bazı bölgelerde hakimiyet alanları oluşturmaya başladı.
Malazgirt savaşı ile Bizans içinde başlayan karışıklıklar sonucu Gürcistan kraliçesi Thamar’ın yardımıyla Trabzon’da Trabzon Rum İmparatorluğu Kommenos hanedanı tarafından kurulur (1204 1222). Bu tarihten sonra Trabzon yöresi ve Karadeniz bölgesi bir çok Türk boylarının akınına uğramış bazen hakimiyet sağlanmış bazen savaşlar kaybedilmiştir. Trabzon’un Türkler tarafından kesin alınışı 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından gerçekleştirilir.
Sürmene kelimesine ‘Sürmene’ olarak ulaşılabilen en eski kaynak 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon’u fethinden sonra idari bölümde bir nahiye ismi olarak gösterilmiştir. Humurgan ismi ise 1583 yılında Trabzon Sancağı Mufassal Tapu Tahrir defterinde Zaruha (Soğuksu,Orta, Çamlıca,Çarşı mahalleleri) köyünün bir mahallesi olarak gösterilmektedir. 1832-1834 yıllarında yaşanan Tuzcuoğlu isyanlarından sonra yanarak tahrip edilen Sürmene çarşısı (Halanik şimdiki Zeytinli mahallesi) dağıtılarak Manahos deresi vadisindeki köyler için bu vadinin ağzındaki Humurgan köyünde haftanın bir günü pazar kurulmaya başlandı.
Tuzcuoğlu isyanından sonra 1854 yılında yayınlanan vilayet nizamnamesine göre; Sürmene bir nahiye ve bu nahiyeye bağlı 69 köy olarak yeniden teşkilatlandırılmış 1870-1871 tarihine kadar nahiye olarak Of kazasına bağlı olan Sürmene 1871-1872 ‘den itibaren merkez kaza olan Trabzon’a bağlanmış 1873 yılında ise kaza olmuştur. 1876 yılında belediye açılarak faaliyete geçmiştir. 1903-04-05 tarihlerinde yayınlanan Trabzon salnamelerinde bütün kazada 26.930 ev,29 han,390 dükkan 340 mağaza, 163 değirmen ve büyük küçük 318 fırının bulunduğu yazılmaktadır.
Hükümet konağı Trabzon salnamelerine göre Araklı konak önünde bulunuyordu ve yaz mevsiminde Sürmene’ye (Gölansa’ya;şimdiki devlet hastanesi civarına) taşınırdı. Bu taşınma işlemi kaymakamlık, nüfus,ve tapu daireleri için söz konusu idi. Daha sonra kurulan Askerlik şubesi, telgrafhane, ve belediye çarş’i kebirde kurulduğu için bunların taşıması söz konusu değildi. Bu durum 1914 yılına kadar devam etti.1915 yılında I.dünya savaşı nedeniyle ilan edilen seferberlik esnasında resmi dairelerin dağınıklığı sorun yarattığı için bugünkü hükümet konağının bulunduğu arsada kırmızı tuğlalarla tek katlı bir bina yapılarak buraya taşınmıştır. Bu bina 1916’daki Rus işgalinden önce evrakları Ordu’ya nakledilerek askeriye için fasulye deposu yapılmış daha sonrada yakılarak Rusların binayı kullanması engellenmiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında yine aynı yerde Arap kaymakam diye tanınan kaymakam Saadettin Goloğlu tarafından hükümet binası inşa edilmiştir.
Sürmene ilçesi; 40 derece 55 dakika enlem, 40 derece 05 dakika boylam koordinatlarında ,Trabzon ilinin 36 km. doğusunda Trabzon_Rize karayolu üzerinde ve doğusunda Of, batısında Araklı, ilçeleri,kuzeyinde Karadeniz ve güneyinde Köprübaşı ilçesi ve Gümüşhane ili ile komşudur. ilçenin yüzölçümü 473 kilometrekare iken Köprübaşı beldesinin ilçe olarak Sürmene’den ayrılması üzerine yüzölçümü yaklaşık olarak 312 kilometrekare kalmıştır.
İlçe nüfusu 2000 yılında yapılan sayımda 37.044 olarak tesbit edilmiş olup belediye dahilinde yaşayan nüfus ise 17.029 olarak belirtilmiştir. Bu nüfus sayıları yaz ve kış aylarında oldukca fazla miktarda değişkenlik göstermekte olup yazın bu nüfusun 60-70.000 civarına çıktığı tahmin edilmektedir.
İlçemiz gerek konumu gerekse sosyal yapısının diğer ilçelerden farklı olması dolayısı ile bir cazibe merkezi durumundadır. Belediyemizin yapmış olduğu alt yapı çalışmaları %95 bitmiş durumdadır ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen üst yapı çalışmaları (cadde, tretuar düzenlemeleri, sanat yapılar) çevre belediyeler ve gezmeye gelen misafirlerimizden büyük takdir almaktadır.
Şalpazarı
Yavuz Sultan SELİM'in (I. Selim) Hükümdarlığı döneminde Trabzon, Torul ve Vakfıkebir arasındaki bölgeye "Vilayeti Çepni" denilmekte idi.
Trabzon sancağı, Görele Kazasına bağlı olan Şalpazarı 1809 tarihinde çıkarılan bir fermanla Vakfıhatuniye (Vakfıkebir) Kazasına bağlandı. 1914'te Vakfıkebir'e bağlı bucak haline getirilen Şalpazarı daha sonra bu teşkilat kaldırılmış ve 1927 yılında Vakfıkebir'e bağlı olarak yeniden kurulmuştur. Bakanlar Kurulunun 07.12.1953 tarih ve 4-1945 Sayılı kararı ile tam teşekküllü bucak haline getirilen Şalpazarı, 02.06.1968 tarihinde Belediye teşkilatına kavuşmuş ve 7.12.1987 tarihinde de ilçe olmuştur. Merkez nüfusu 5570'tir. ilçenin, Kireç, Çamkirişi, Dereköy, Kalecik, Sugören ve Turaluşağı olmak üzere altı mahallesi ile Ağırtaş, Çarlaklı, Çetrik, Doğancı, Dorukkiriş, Düzköy, Fidanbaşı, Gökçeköy, Gölkiriş, Güdün, Kabasakal, Karakaya, Kasımağzı, Kuzuluk, Pelitçik, Sayvançatak, Simenli, Sinlice, Sütpmar, Tepeağzı, ve Üzümözü adlarında 22 köyü, Yeni Mahalle, Gültepe, Yeşilyurt Mahallelerinden oluşan Geyikli (Alagavur) adında beldesi vardır.
Halk şal dokumalarıyla uzun müddet giysilerini kendi el tezgahlarında yapmıştır. Döşeme ve örtünme ihtiyaçlarını dastar ve çul dokuyarak, taşıma ihtiyaçlarını çentiye (çentik), zembil (camdan), heybe dokuyarak. Sarma ve taşıma ihtiyaçlarını dırmaç, urgan ve ip dokuyarak. Bel bağı, yörek bağı dokuyarak dü süs ve beşik ihtiyaçlarını gidermişlerdir. Yine kendi el tezgahlarında sarma keten yapılarak iç çamaşırı ve gömlek gibi ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Ayrıca zıpka, aba, şal ve başlık gibi ihtiyaçlarını da bizzat kendileri dokuyarak karşılamışlardır. Zamanla bölge bu giyim ve dokuma mallarının alım-satım yapılması nedeniyle "ŞARPAZARI" daha sonra değişikliğe uğrayarak "ŞALPAZARI" adını almıştır.
Şalpazarı çevresine Ağasar da denilmektedir. Rivayetlere göre Çelebi Türklerinin genç Ağası yörenin en güzel kızı ile birbirlerine sevdalanırlar. Muhteşem bir düğünle evlenirler. Ağayı çok seven gelin Ağaya sık sık "Ağa sar, Ağa beni sar, sarıl" şeklinde maniler söyler. Böylece "Ağa Sar" yörenin adı olarak kalır.
Başka bir rivayete göre de yörede yaşayan Ağanın ayağının aksaması nedeniyle "Ağa aksak, Ağa aksar" kelimeleri zamanla "AĞASAR" olarak telaffuz edilir ve Ağasar sözcüğü yörenin adı olarak kalır.
Bir diğer rivayete göre ise 40 civarında aile yöreden göç ederken Beşikdüzü Takazlı mevkiinde göçenlerin kaç kişi oldukları sorulur. Onlar da "Aha Say" derler. Bu ifade zamanla "AGASAR'a" dönüşmüş ve yörenin adı olarak kalmıştır. Esasen Ağasar sözcüğünün Akhisar sözünün değiştirilmiş şekli olduğu da söylenebilir. Zaman, zaman kaynaklarda bu şekilde de geçmektedir .
Tonya
Tonya İlçesinin ilk kuruluşu hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, İlçenin kuruluşunun 13. yüzyılın sonları İle 14. yüzyılın başlarında olduğu anlaşılmaktadır.1461 yılında Trabzon'un Türkler tarafından alınması ile Rum Pontus Devletinin egemenliği sona erer. Bölge tamamen Türklerin eline geçer. Bundan sonra Bayburt, Gümüşhane, Erzurum ve diğer yörelerden gelen Türk boyları Tonya'da yerleşirler. Osmanlı dönemi yerli Rumlarla, göçmen olarak gelen Türklerin kaynaşması ile geçmiştir. Bu dönem içerisinde gerek Rum kültürü, gerek Türk kültürü karşılıklı olarak birbirlerini etkilenmişlerdir. Bu etkileşim şimdi bile kendini göstermektedir. Yerli halkın bazı inançları, gelenek ve göreneklerinde bu etkileşim izlerini görmek mümkündür.
İlçemize bağlı 15 köy bulunmaktadır. Ayrıca merkeze bağlı 5 mahalle ve İskenderli Beldesine bağlı 2 mahalle olmak üzere toplam 7 mahalle mevcuttur.
Tonya, Vakfıkebir İlçesine bağlı bir bucak merkezi olarak yönetilmiştir. Osmanlı Devleti döneminde Tonya'da derebeylik egemendi. 19.yüzyıl derebeylerinin tamamen egemen olduğu bir dönem olmuştur. Bu derebeylerinden en önemlisi Ali Ağa, kendisine ait topraklarda özel asker besler, kendi savunmasını bunlarla yapardı.
İlçeye bağlı Kaleönü Mahallesinin güney yönünde bulunan ormanlar içerisindeki yüksek kaya Ali Ağa kalesi olarak bilinir. Bu kayada halen iskan edildiğine dair izler görünmektedir.
Tonya, 1854 yılında bucak merkezi olarak teşkilatlanmışsa da, bucak yönetimi yıllarında bile derebeylik egemenliğini sürdürmüştür.
Birinci dünya Savaşından sonra Osmanlı Devleti toprakları itilaf Devletleri tarafından paylaşılmaya başlanınca Doğu Karadeniz bölgesini de Ruslar istila etmişlerdi. Rusların bu istilasına karşı Tonya'nın yerli halkı düzenli ordu kuvvetlerine yardımcı olarak aylarca savunmada bulunmuşlar ve bunda da oldukça başarılı olmuşlardı. Harşit Cephesinde bulunan Türk Kuvvetleri bozulunca Ruslar bütün güçleriyle Tonya üzerine yürümüş ve sonra da yerli halk batıya doğru göç etmek zorunda kalmıştır. 16 Temmuz 1916 tarihinde Tonya işgal edilmiş oldu . Rus kuvvetleri daha sonra 17 Şubat 1918 tarihinde çekilince Tonya düşman işgalinden kurtulmuş oldu.
5 Mart 1954 tarihinde 3264 sayılı kanun ile Tonya İlçe olarak teşkilatlanınca Vakfıkebir'den ayrıldı. Aynı yıl içinde belediye teşkilatı kuruldu. Tonya'nın İlçe olarak teşkilatlandığı yıllarda adı Orta Mahalle olarak geçer. Bu ad o yıllarda belediye teşkilatının içine almış olduğu merkez mahallenin adından gelmiştir.
"Tonya" adının ilçeye verilişi ile ilgili çeşitli söylentiler olmakla birlikte bunlardan gerçeğe uygun olarak görüleni şöyledir;
Bölgeye ilk yerleşen Rumlar döneminde bir Rum Beyi Tonya adındaki kızına bölgeyi çeyiz olarak vermiş, bundan böyle bu bölgenin adı da kızın adına izafeten Tonya Olarak kalmış. Ayrıca Tonya ilçesinin merkezine yöre halkı tarafından Konakyanı adı verilir.
Derebeylik döneminde merkezde bulunan derebeyin konağından gelmektedir. Konağınyanı söylenişi zamanla Konakyanı olarak kalmıştır.
Tonya İlçesi, Doğudan Düzköy ve Maçka, Güneyden Gümüşhane İline bağlı Kürtün İlçesi, kuzeyden ve batıdan Vakfıkebir ile Şalpazarı ilçeleri ile çevrilidir.
İlçenin genel alanı 264 Km2'dir. Denizden yüksekliği 755 metredir. Arazi genel Olarak engebelidir. Yüksek dağ sıralarına rastlanmamakla birlikte mevcut tepeler kuzeyden güneye doğru uzanır. Bu uzantılar arasında bulunan Fol Deresi ile Çamlık Deresi Vadisi Tonya sınırları içinde kalır. İlçe merkezi Fol Deresi Vadisinde kurulmuştur.
Tonya'nın en yüksek tepesi 1900 m. Yüksekliğindeki Karakısrak tepesidir. İlçe sınırları içinde büyük akarsu ve göl yoktur. En önemli akarsu fol deresidir. Fol deresi Tonya'nın güneyinde Kürtün İlçesi sınırlarındaki Erikbeli Tepesinden doğar. Kuzeye doğru Tonya topraklarını geçtikten sonra Vakfıkebir İlçesi merkezinden Karadenize dökülür. İkinci önemli akarsu Toksar tepesinden kaynağını alarak Beşikdüzü İlçesinden denize dökülen Çamlık Deresidir.
Akarsuların rejimi düzenli değildir. Bahar aylarında karların erimesi ile su miktarı artar. Yaz aylarında azalır. Bununla birlikte yukarıda sözü edilen akarsuların kuruduğu hiç görülmemiştir.
İklim, Karadeniz iklimi ile karasal iklim arasında bir geçiş alanıdır. Karadeniz kenarından yükselen tepeler üzerinde bulunan ormanlar sürekli nem çekerler. Denizden gelen su buharı burada yoğunlaşır, sis haline gelir . Bu nedenle özellikle yaz aylarında günlerin büyük bir bölümü sisli geçer. Güneşli havalar daha çok sonbaharda görülür. Yaz aylarında ortalama sıcaklık 20 derece, kış aylarında 6-7 derece civarındadır. Çevrede iklimin etkisiyle bitki örtüsü bir paralellik gösterir. Arazinin büyük bir çoğunluğunu meralar ve ormanlar kaplar ve yoğun ormanlar ilçenin güney yönünde ki Kalınçam Köyü çevresindedir Bu ormanlar yayvan ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşur. Bölgede en iyi yetişen ağaç kızılağaçtır. İnsan emeği olmadan kendi kendine yetişebilmektedir.
Vakfıkebir
Vakfıkebir'in kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber çok eski bir yerleşim yeridir. Tarihi boyunca Hitit, Pers, Roma, Bizans ve Trabzon Rum İmparatorluğu’nun hakimiyetinde kalan Vakfıkebir 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yıkması ile Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiştir.
Trabzon’un fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun değişik bölgelerinden gelen Türk boyları Vakfıkebir’e yerleşmişlerdir. Gelen boyların yeni yerleşim yerlerini benimsemeleri ve kültürlerini bölgeye taşımaları sonucunda Vakfıkebir çok kısa sürede bir Türk yurdu olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına katılmasından sonra çeşitli idari kademelere ve isimlere maruz kalan Vakfıkebir 1864 tarihli Osmanlı Vilayet Kanunu çerçevesinde 1874 yılında Trabzon vilayetine bağlı bir ilçe olmuştur.
İlçemiz 20 Temmuz 1916 tarihinde Rus Çarlığının işgaline uğramış ve 14 Şubat 1918 tarihinde kahraman ordumuz tarafından düşman işgalinden kurtarılmıştır. İşgal altında geçen dönem halk arasında “Muhaceret” olarak anılmakta ve her yıl 14 Şubat tarihinde büyük törenlerle kutlanmaktadır.
İlçe halkı ülkenin kurtulması ve bağımsız bir Türk devleti kurulması çalışmalarında hep Atatürk’ün yanında yer almıştır. Bu çerçevede ilçe halkı aldıkları bir kararla Kellecioğlu Abdullah Hasip (Ataman) Beyi Erzurum Kongresi’ne Büyükliman Delegesi olarak göndermiştir. Abdullah Hasip Bey, Erzurum Kongresi'nin iki yazmanından birisi olarak görev yapmıştır.
Vakfıkebir Cumhuriyetin kuruluşu ile beraber ilçe olma özelliğini ve sınırlarını korumuştur. Bu tarihte ilçenin merkez ile birlikte beş nahiyesi ve 129 köyü vardır. Bu nahiyelerden 10.03.1954 tarih ve 6324 sayılı kanunla Tonya, 19.06.1987 tarih ve 3392 sayılı kanunla Beşikdüzü ve Şalpazarı, 09.05.1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla Çarşıbaşı ilçe olmuş ve ilçemizden ayrılmışlardır. Bugün bir beldesi ve 34 köyü mevcuttur. Vakfıkebir’in ilk adı Fol'dur. Bu ismi ilçenin 45 km. güneyinden doğan ve ilçe merkezinde denize dökülen aynı isimli dereden almıştır.
Vakfıkebir’in ikinci adı Büyükliman’dır. Vakfıkebir’in doğusunda yer alan Fener (Yeros) Burnu ile batısındaki Zeytin (Yobol) Burnu arasında kalan kısım karayele kısmen kapalı doğal bir limandır. Vakfıkebir bu doğal limanın merkezinde yer almaktadır. Bu nedenle Vakfıkebir uzun yıllar Büyükliman adıyla anılmıştır.
Vakfıkebir bugünkü adını, Yavuz Sultan Selim annesi Gülbahar Hatun’dan almıştır. O tarihte Trabzon Valisi olan oğlu Şehzade Selim’i görmek için İstanbul'dan Trabzon’a deniz yoluyla seyahat eden Gülbahar Hatun büyük bir fırtınaya yakalanmış, kurtulması halinde karaya ayak basacağı toprakları Allah'a vakfedeceğini adamıştır. O zamanki adıyla Büyükliman olan yerleşim merkezinde toprağa ayak basan Gülbahar Hatun bu toprakları vakfeder. Vakfedenin büyük (padişah eşi) olmasından dolayı bu tarihten sonra yörenin adı Vakfıkebir (Büyük Vakıf) olmuştur. Vakfıkebir adının beş yüz yıllık geçmişi olmasına rağmen halk arasında Fol ve Büyükliman adları zaman zaman kullanılmaktadır.
Yomra
Çok eski bir şehir olan Trabzon M.Ö. 2000 yıllarında kurulduğu Roma‘nın Bizans’ın kuruluşundan daha eski olduğunu yapılan araştırmalar ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Hitit, Asur, İskit, Makron, Kimri, Amazon, Kolh gibi Türk topluluklarının bölgede yaşadıklarını düşünecek olursak Trabzon ‘un kuruluşunda Rum Pontus ya da Bizansçılıktan öte Türklük vardır.Orta Asya ‘dan gelen bu Türk kavimlerinden sonra Milletlilerin,Romalıların,Bizanslıların, Kommenlerin idaresine girmiştir. Falmerayer isimli bir Alman tarihçisi bile bu hususta “Trabzon’u ilk kuranlar buralara ilk yerleşen Kafkas taraflarından gelen turani bir ırktır.” diyerek bu görüşlere katılmaktadırlar.Fatih Sultan Mehmet Han’ ın 1461 deki Trabzon ‘u fethiyle tekrar Türk hakimiyetine geçmiştir. Trabzon ‘u ilk kuranlar buraları ilk iskan edenler ve bu şehirde yerleşenler Orta Asyalı Türklerdir.
Şu halde Yomra “Trabzon” un yaşadığı bütün işgalleri görmüş, imar faaliyetlerini beraberce sürdürmüş, saldırılara beraberce göğüs germiş yerleşen kavimleri bağrında barındırmış öz bir Türk yurdudur. Miletlilerin, Bizanslıların, Kommenlerin, Romalıların istilâsına uğramış, Kommenler devrinde toprak gelirlerinin bir kısmı Anadolu Selçuklu devletine ödendiği görülmüştür.
Yine Anadolu Selçuklu devletinin parlak devrini yaşatan Alaaddin Keykubat zamanında komutanlarından Ertoguş Bey mahiyetindeki orduyla buraların kesin olan Türk hakimiyetine girmesi için Trabzon muhasara edilmiş, ancak bu toprakların Türkleşmesi 133 yıl daha gecikmiştir. (1228)
Nihayet Fatih Sultan Mehmet Han'ın 26 Ekim 1461 yılında Trabzon’u fethetmesiyle Anadolu’da son toprak parçası da Türk birliğine katılmıştır.Bundan sonra Trabzon’un doğu taraflarının işgaliyle Şehzade Beyazid ‘in lalası Hızır Bey memur edilmiştir. Yomra’da o’nun vasıtasıyla Osmanlı imparatorluğunun içine girmiştir.Hızır Bey aynı zamanda Trabzon‘un ilk valisi olmuştur.Yomra topraklarının geliri ve iskan işiyle kale muhafızlarını görevlendirmiş, ilk yerleşme de Hızır Bey zamanında başlamıştır.
Tarih boyunca birçok kavimlere yurt olmuş olan Yomra, uzun zaman Trabzon’un bünyesinde kalmıştır. Trabzon’un ekili biçili arazileri ve meyve bahçeleri Yomra ve çevresi olup 20. yüzyılın başına kadar Trabzon’un meyve ihtiyacını karşılamaktaydı. O yıllarda Yomra’da armudun, elmanın, fındığın, kirazın, karayemişin, üzümün ,incirin en alâsı yetiştirilmekteydi.
17. yüzyılda Yomra’dan geçen Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde çevrede gördüğü meyveleri şöyle anlatmaktadır: “Yiyeceklerinden meyvaları, bilhassa kiraz, lahican armudu, Gülabi armudu, Sinop elması, Namık üzümü, Meleki üzümü ve Frenk üzümü gayet nefis olur. Badılcan (Patlıcan) inciri derler bir inciri olur. Bu incir o kadar lezzetli olur ki benzerine Nazilli de bile rastlanmaz.”Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesinde “Levrek balığı, kefal balığı gayet lezzetlidir. Bir karıştan uzun kırmızı başlı tekir balığı, uskumru balığı ve bin çeşit balıkları vardır. Fakat bunlardan en önemlisi ticaretinin yapıldığı hamsi balığı vardır. Bu balık Hamsin’de çıktığı için bu adı almıştır.” demektedir.
1228 yılında Trabzon Seferi ile yine Oğuz Türklerinin çevreye indiklerini görmekteyiz. Faruk Sümer’in “ Oğuzlar “ adlı eserinde 1358 yılında Kalabalık bir asker ile Çepnilerin Maçka’ya geldiklerini burada düşmanla çarpıştıklarını yazar. Aynı yılda Trabzon İmparator Türk akınlarını durdurmak için her zaman yaptığı gibi kızını Çepni Beyi Hacı Emir’e verir. Osmanlı coğrafyacılarından Mehmet Aşıkinin 16. yüzyıl sonlarında yazdığı “Menazür-Ül Evalim” adlı eserinde Trabzon yöresinde yaşayan Türk halkından ehemniyetli bir kısmının Çepnilerden meydana geldiğini belirtir.
Dostları ilə paylaş: |