Alevilerin Modern Dünya ile Kararsız Karşılaşması. Hans Lucas Keiser, Zürih
TÜRKİYE’DE ISLAM, REFORMLAR VE ETNİK SİYASALAR (19.-20. YY)
Hans Lucas Keiser,
Zürih Üniversitesi(1)
3/6 Kasım 2001 tarihde Wales Üniversitesi’nde düzenlenen “Antroloji, Arkeoloji ve Anadolu ve Balkanlardaki Miras veya F. W. Hasluk’un (1878-1920) Yaşamı ve Zamanı” konulu konferansta okunan çalışma kağıdı.
Bu çalışma, din ve sosyal değişimlerin Müslüman dünyanın merkezi olan halifenin yurdu olarak bilinen topraklarda ulusal modernleşme sürecine nasıl bağlı olduğunu incelemektedir. 20. YY’da Anadolu’da Türkleşme ve İslamlaşma en önemli demografik değişimleri oluşturmuştur. Bu değişim öncelikle Anadolu’daki Hıristiyanları etkilemiş, aynı zamanda Alevileri de tehdit etmiştir. İslamiyetten Türk ulusculuğuna geçiş, laikliğin ilanı, Kemalist hareket, Genç Türklerin mirası, 1924’den sonra, Türkiye nüfusunun dörtte birini oluşturan heterodox Müslüman azınlık Alevilerin kazanılmasını sağlamıştır.(2) 1923’de kurulan Cumhuriyetin devletçi yapısına karşın, Sünni Müslümanlar ulusal ve bölgesel güç ilişkilerinde hakim olmaya devam etmişlerdir. Bunlar kamu kaynaklarının kontrolünü ellerinde tutmuşlar, ulusal kültürün üniter içeriğini belirlemişlerdir. Şubat 2002’de Ankara’da bir mahkeme, ayrılıkçı olduğu gerekçesiyle en önemli Alevi örgütü olan Alevi ve Bektaşi Kültür Derneği’nin kapatılmasına karar vermiştir. (3) 19. Yüzyıldan bu yana Aleviler, özellikle doğudakiler, özgürlükçü haklar ve temel sosyal değişimler getireceği umuduyla Batı’dan gelecek modernleşme hakaretlerini beklediler.
Modernleşme Beklentisi: 19. ve 20. Yüzyıllarda Devamlılık ve Değişim:
Anadolu Alevileri, günümüz Türkiyesinde çoğunluğu teşkil eden Sunniler arasında yaşayan büyük bir dini azınlıktır. Osmanlı dönemi Anadolusunda en önemli Sunni olmayan Müslüman grubu teşkil etmişlerdir. Bunlar Müslüman olarak kabul edilmişler, Hıristiyanlar ve Museviler gibi gayr-i Müslim gruplar (millet) arasında sayılmamışlardır. “Alevi” sözcüğü ortak özellikleri dördüncü halife Ali’ye bağlılık ve sevgi duyan birden çok grubu tanımlar. Şeriatı reddederler; 1500’lerden sonraki Osmanlı sultanlarının hakimiyeti altında marjinalleşmiş eski bir tarihi tanımlar. Alevilik kırsal bir olgudur. 1839 reformları ve yeni devlet döneminde Alevilerin durumu temelden değişmiş midir? 1923’te kurulan Cumhuriyetin ilkelerini ve halifeliğin kaldırılmasını (1924) büyük bir memnuniyetle karşılamalarına rağmen, modern Türkiye’de kazananlar arasında olmamışlardır. Devlette ve orduda giderek daha az temsil edilmeleri, parlamento dışındaki muhalefette daha fazla temsil edilmeleri ve ülke içi ve dışı göçteki oranlarının yüksek olması Cumhuriyete entegre edilmelerinin başarısızlığa uğradığının göstergeleridir.
Bu olgu, sadece, 20. YY’ın ikinci yarısından önce Alevilerin çoğunlukla yaşadıkları kırsal kesimin doğru düzgün gelişmeden yoksun olması ile ilgili olmayıp, genç Türk devletinin 1913-1923 dönemindeki kuruluş özelliği ile bağlantılıdır. İslami milliyetçiliğin (4) sonucu olarak, yeni devlet çok eskilere dayanan sosyo-dini hiyerarşinin ortadan kaldırılmasında başarılı olamamıştır. Genç Türklerin İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İslami milliyetçiliği belirgin bir Sünni kimlik taşımıştır. Bunların izlediği etnik siyasa(5) merkezi ve imparatorluk erkinin hakim grup olan Sünniler adına yeniden kazanılmasına hizmet etmiştir. İslami milliyetçiliğin büyük zaferinden ve Anadolu’daki Hıristiyan kalıntılarından da kurtulunduktan (1919-22) sonra, Kemalistler, Genç Türkler, İslamı, Diyanet işleri Başkanlığı yoluyla laik cumhuriyete entegre etmişlerdir. Bu olgu yanlış olarak laiklik olarak adlandırılmıştır. Türk milliyetçilerinin büyük bir çoğunluğu için Sünni olmak Türk olmanın en önemli unsurudur.
Yani bir ikilemle karşı karşıya bulunmaktayız.: modernlik geleneksel uçurumları derinleştirmiştir. Ancak bu, Genç Türkler gibi etnik-milliyetçiliği benimseyen modern sağ kanat hareketleri tarafından şekillendirilen sosyo-politik bölgeler için doğrudur. Sağcılar modern silahlar olan sosyal ve etnik teknolojileri kullanmakta, esasen evrenselleşme ve kozmopolitliğe reaksiyon göstermektedir ler.
Aleviler eskiden beri Batı’dan gelecek modernliği beklediler zira bu temel değişimler vaadediyordu. Modernliğe bağlı umutları önce devletçi, dinci olmayan, çoğulcu bir toplum içinde refah elde etmeye, daha sonra sosyal değişim ve laikliğin, özgür ve bireysel yaşam tarzına yönelik olmuştur. Önce Sultan Abdulhamid’in (1876-1909), sonra Genç Türklerin ve Cumhuriyetin getirdiği modernlik türü nedeniyle hayal kırıklığına uğradılar. 1960’lara kadar, geleneksel-sosyal, kabile tarzı, uhrevi yaşam tarzları içinde sıkışıp kaldılar. Cumhuriyetçi modernizm, sadece siyasi değil, etnik olarak da üniter ve hiyerarşik (Sünni ve Türk unsurların kurumlar, yasalar ve kişisel bağlantılar yoluyla topluma egemenliğinin sağlandığı) bir biçime dönüştü. Alevilerin karşı karşıya kaldıkları gerileme genel olarak modernizm kavramıyla değil, modernizmin Türkiyedeki biçimi ile bağlantılı olmuştur. Buna küçük bir kanıt olarak, Avrupadaki Alevilerin kırsal kesimden gelmiş olanların Sünni olanlara oranla toplumla daha kolay entegre olmaları verilebilir. Türkiye’nin kentsel bölgeleri için ise tersi geçerlidir. (6)
“Batı” ve “Doğu” Anadolu’da Alevilik:
20 YY’da göç, şehirleşme, ve Batılılaşma Aleviler için değişimin başlıca etkenleri olmuştur. Batılılaşma sadece teknolojik veya ideolojik kavramları değil, sosyal ve bireysel yaşama ait kavramlarını da etkilemiştir. Bununla beraber, otoritelere karşı kararsız, çelişkili tutum –Yezid(7), “Günümüz Dünyasının Prensi” gibi eski geleneklerde hala görülmektedir- 1924’te halifeliğin kaldırılmasında ısrarda da görülmektedir. Bu nokta özellikle, Türk, Kurmanji ve Zazaca konuşan Doğu Alevileri için geçerlidir. Türk ve Sünni olmayanlar olarak, 1913’den bu yana geleneksel olarak Sünnilerin hakim olduğu devletten iki ayaklı bir dışlanma ile karşı karşıya kalmışlardır.
Batıya karşı olan güçlü eğilim Aleviler (Kızılbaşlar)(8) arasında 19. ve 20. YY’da ilginç süregiden bir unsur olmuştur. Doğu Kızılbaşların 19. YY’ın ikinci yarısından itibaren Protestanlığa yönelik hareketi ile başlamıştır (bunun din değiştirme ile karıştırılmaması gerekir. Bu Doğu Alevilerinin püritan modernizme olan umudunu oluşturmaktadır.). Bu günümüzde Alevilerin Avrupa Birliği’ne gönderdiği dilekçede de yer almakta, ilk defa “heteredoks İslam”dan AB Komisyonu’nun Türkiye’nin İlerleme Raporunda bahsedilmektedir.(9) 11 Eylül 2001’den çok önce Basel, Berlin veya Köln gibi kentlerde Alevi temsilcileri ile yerel makamlar arasında sempatik bir ilişki vardı. Alevilerin Doğu ile Batı, İslam ile Hıristiyanlık, Türk Müslüman diasporası ile Avrupa toplumu arasındaki özel konumu, uzun sosyal, dini, entellektüel tarihin sonucu olup, bu çalışma kağıdı bunun ancak çok küçük bir bölümünü kapsayabilir.
Batı Alevileri olarak adlandırdığım, Bektaşilikle özdeşleşen Anadolu’daki Alevilerin çoğunluğu değil, çok etnili doğu Alevileri üzerinde yoğunlaşacağım. 16. YY’dan bu yana Anadolu Alevileri arasında iki önemli tarihsel gelişmeyi birbirinden ayırmanın uygun olacağını düşünüyorum. Bektaşilikle özdeşleşen Batı Aleviliği Anadolu Alevilik modeli olarak kabul edilir. Tarihsel açıdan bakıldığında, Bektaşilik ile süslenmemiş Alevilik üzerinde yoğunlaşacak bir perspektif belirlemek yararlı olacaktır. Zira, kırk yıldır uluslararası araştırmalar hep Batı Alevileri üzerine yapılmıştır. (10) 80 yıl öncesindeki Birlikçilerle bağlantılı araştırmacılarla başlayan 1990’lardan önce Türkiye’de yapılan araştırmalar özellikle Batı Alevileri üzerine olmuştur. Aleviliğin gerçek bir Türk ürünü olduğu yolundaki hipotez burada geliştirilmiş ve etnik milliyetçiliğin gerektirdiği tarih öncesi köklerle örtüşmüştür. (11) 20. YY’ın ikinci yarısında bu hipotez gözden geçirilirken, önem Şamanizmden ziyade, Osmanlı öncesi İslam unsuruna verilmiş, böylece siyasi açıdan önem taşıyan Türk-İslam sentezi desteklenmiştir.
Batı ile Doğu Aleviliği arasındaki en önemli fark bir Bektaşi dedesine bağlı olmak veya olmamaktır. Bu husus Çaldıran savaşından bu yana (1516) farklı bir toplumsal tarihi oluşturur. Doğu Alevileri ortak kurumsal bir çatıya sahip değildir. Farklı dedelere bağlılık sözkonusu olup, herbiri birbirinden bağımsızdır. Bununla beraber, Dersim bir şekilde merkez gibi olmuştur. (12) Osmanlı’dan eskiye dayanan bağımsızlığı ve Seyit denen dedeler üzerindeki tartışılmaz etkisi nedeniyle saf Alevi olarak ünlenmiştir. Dedelerin genellikle Hz.Muhammed’in damadı olan Hz. Ali’nin nesebinden geldiklerine inanılır. Seyit’in anlamı da budur. Doğulu Alevi dedelerin meşruiyetini dayandırdıkları Berat veya Secere Bektaşilikten değil, ruhaniliğin merkezi Meset Kerbela ve Erdebil’den gelir. Bazı durumlarda Osmanlı dini erkanından da (nakibü’l-eşraf) bu unvanları aldıkları olmuştur. (13) Doğu Alevi dedeleri Sunni sultanlığa karşı önyargılı olan Bektaşi örgütlerinden bağımsız olmakla gurur duymuşlardır. Bunlar kendi yönelimlerinin Bektaşilikten çok daha eskiye dayandığını söylerler. Öte yandan Hacı Bektaş-ı Veli’ye kendi ruhani liderleri olarak saygı duyarlar. Doğu Aleviliğinde Türk dili Batı Aleviliğinde olduğu kadar yakarma dili olarak çok önem taşımaz. Doğu Alevi nüfusu için diğer ana diller -Kurmandji ve Zaza Kürtçesi- Cem törenlerinde Türkçe’nin yerini almıştır. Diğer bir önemli fark Doğu Anadolu’daki Hıristiyanlar özellikle Ermenilerle özel birliktelik dinler arası etkileşime neden olmuş, bazı doğu Alevileri Ermeni kirveler dahi kabul etmişlerdir. Kırsal kesimde yaşayan önemli sayıda Ermeni Hıristiyanın devlet ve Sünni komşularından gelen baskılar nedeniyle Alevi kabilelerin korumasına başvurdukları gerçeğini de düşünmek gerekir. 19. YY’ın ikinci yarısı ile 20.YY’ın (14) birinci çeyreğinde bunlar Aleviler tarafından kabul edilmişlerdir. Bu Ermeniler din değiştirme yoluyla değil, tedricen yerel ahaliye entegre olmak yoluyla alevi olmuşlardır.
İzleyen sayfalarda Alevileri, özellikle Doğu Alevilerinin modernizasyon sürecini üç bölümde inceleyeceğim.
19. YY’da Doğu Anadolu’da Modenleşmenin başlangıcı:
19.yy’ın ikinci yarısından sonra, Osmanlı reformları (Tanzimat) temel reformlarla durumlarının düzeleceğini uman Aleviler ve diğer Osmanlı tebaası için çelişki yaratmıştır. 1826’da Bektaşiliğin yasaklanması, bu yasağın resmi açıklaması ve Bektaşi örgütlerinin başına Nakşibendiliğin getirilmesi Tanzimat reformlarının, Avrupa’dan esinlenilen eşitlik ve kalkınma gibi kavramlarla süslenmiş de olsa aslen Sünnileştirmeye yönelik olduğunu kanıtlar. Dini özgürlük Doğu eyaletlerinde sadece belli ölçüde gerçekleşti. 1820’lerden, Abdulhamid’in hükümdarlığından sonrasına kadar, 16. YY’daki Müslüman Osmanlı İmparatorluğu’nda açık bir nostalji mevcuttu.
Alevilerin sosyo-dini sisteme karşı güvenleri ilk defa 19. YY’ın ikinci yarısında sarsıldı. Diplomatik çevrelerle sıkı ilişkiler içinde görünen Misyonerler, prestijli okul ve hastaneler kurdular. Kendine güvenli tutumları ile kırsal kesimlere ulaştılar ve dünya ve Tanrı’yı açıkladılar. Sonuç Doğu Alevileri arasında Protestanlaşmaya doğru bir hareket yarattı. Bu hemen Osmanlılar tarafından bastırıldı. Bununla beraber, bu hareketin güçlü ve kalıcı bir etkisi oldu. Aynı dönemde Ermenilerin eğitimde rönesans yaptılar. Osmanlılar ise devleti merkezileştirme ve idare, ordu, eğitim ve sağlık gibi sektörlerde modernleştirme hareketi başlattılar. Bu doğu illerinde daha az başarılı oldu. Sultan Abdulhamid döneminde tüm bu çabalar güçlü bir Müslüman birlik politikası ile bağlı oldu ve 1890’larda anti-Ermeni hareketine değin tırmandı.
Abdülhamid merkezileştirme ve modernleştirme hareketlerini kendinden önceki tüm reformcu sultanlardan daha etkin uyguladı. Alevileri ve Yezidler gibi diğer heterodox grupları ümmette entegre etmek için büyük çaba sarfetti. Diğer bir deyişle bunları Sunnileştirmeye gayret etti. Hamidiye statüsü vererek pek çok Sunni Kürt aşiretini topluma yeniden entegre etmeyi başardı. Mekteb-i Aşiret’i kurdu ve kendi Hanefi misyonerlerini politikalarını uygulamaya yardım etmek üzere kırsal bölgelerdeki Müslamanları harekete geçirmek için gönderdi. Hakkında pek az şey bilinen yarı resmi bu network 1895 ve 1896’daki Ermeni olaylarında önemli rol oynadı. (16) Bu Ermeni ulusal hareketine karşı yöneltilen şiddet olarak kabul edilse bile, aslında anti-protestan bir yönü de bulunmaktaydı. Bu anılan bölgedeki negatif ve trajik gelişimin önemli bir boyutunu teşkil eder, özellikle püritan ve Osmanlı tarzı modernleşme ile Hamidian modeli modernleşme çarpışmış ve yaratıcı bir sinerjiye yol açamamıştır.
Alevilerin devlet eliyle takdim edilen modernleşmeye karış tepkisi karmaşık olmuştur. Tanzimatın eşitlik ilanını memnuniyetle karşılamışlar, ancak devletin daha sıkı kontrolü ile vergilerden ve askerlerden korkmuşlardır. Abdülhamid’in halifeliği tekrar ihdas etmesinden rahatsız olmuşlardır. Hamidiye milislerinden çok çekmişlerdir. Öte yandan Ermeni olaylarına katılmamış oldukları halde kamulaştırmadan kazançlı çıkmışlardır. Bazı Dersim reisleri oğullarını Aşiret mektebine dahi göndermiştir. Ancak bazı Alevi kabilelerinin Hamidiye talepleri, Sunni olmadıkları gerekçesiyle reddedilmiştir.
Genç Türklerin Sağcı Modernizmi: İslam milliyetçiliği, Türkçülük ve İmparatorluk Hırsları:
Aleviler 1908 devrimini büyük bir memnunlukla karşılamışlardır. Bununla beraber, beş yıl sonra İslamcı propoganda yapan anti-liberal tek parti diktatörlüğü ortaya çıktığında büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardır. 19. YY’ın ikinci yarısı için söylediklerimiz özünde Genç Türklerin iktidarı için de (1908-18) doğrudur. Bununla birlikte, önemli bir fark, 16. YY’daki Kızılbaş isyanlarından sonra ilk defa 1908 devrimi Alevilerin kendi kimliklerini teyid etmelerine yol açmasıdır. Ermeni komşularını taklid ederek, köy okulları bile açmışlardır. (18)
Rıza Nur gibi Türk milliyetçileri için Kızılbaş Türkler Hamidiye döneminde Ermenilerin yaptıkları propaganda nedeniyle Sunnilerden kendilerini ayırmak için kendi kimliklerini öne çıkarmışlardır. (19) Daha sonra 1914’te Sivas’ta genç bir memur olan Kemalist Hasan Reşid Tankut Hıristiyan misyonerlerinin etkisine retrospektif olarak işaret eder ve Mamuretülaziz’deki okullarını “Dersim için umut kaynağı olan, propaganda yapmaktan başka işe yaramayan birer merkez olmaktan öteye geçemeyen” kuruluşlar olarak niteler. (20) Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Mamüretülaziz’de liseye giden Alevi-Kürt yazar Mehmed Nuri Dersimi ise tersine, aydınlanma ve modernizasyon bakımından okulun etkisinin altını çizer. (21)
Farklı nitelikli reform ve modernizasyon modelleri Doğu Vilayetleri için hazırlanan uluslar arası reform planlarında da açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu plan 1914’ün başlarında ağır baskı altında bulunan rejim tarafından imzalanmış olan, çoğulcu ve dengeleyici bir başyapıttır. Reformlar uygulanırken, Hasan Reşit Tankut’a göre planlanan seçimlerde Alevilerle Ermeniler işbirliği halinde oy verebilirlerdi. Bu ise Doğu Vilayetlerinin yeniden yapılandırılmasına yol açabilirdi. Azınlık konumundaki Ermeniler ve Aleviler sadece ekonomik ve kültürel değil, bu bölgenin siyasi yaşamında da kararlı bir etki yapabilirlerdi. (22) Balkan Savaşlarından sonra (1912/13) 1913 başlarında dikta rejimi kuran CUP (İttihat ve Terakki) Anadolu’nun etnik ve dini homojenizasyonu için bir dizi politika yürürlüge koymuştur. Bunlar Abdülhamid’in daha önce sözünü ettiğimiz dini politikalarının devamı olarak yorumlanabilecek politikalardı. Ancak bunların modern bir niteliği vardı ve Müslümanlar kadar gayrı-Müslümleri de ilgilendiriyordu. 1913’te Türk-Bulgar nüfus mübadelesi ile başladı daha sonra gizlice Osmanlı vatandaşı olan Rumların Ege kıyılarından tehciri ile devam etti (1914 başları) (23) ve Birinci Dünya Savaşı sırasında sosyal ve etnik bakımdan büyük bir araç haline geldi. Politikanın en önemli unsuru Rum ve Ermenilerin, Hıristiyan Süryanilerin bir bölümünün göçe zorlanarak, yerlerine Balkanlar ve Kafkasya’dan Müslüman göçmenlerin yerleştirilmesi, Kürtler, Araplar ve göçebelerin Anadolu’nun çeşitli bölgelerine dağıtılmalarıydı. (24) O dönemlerde Aleviler bu gelişmelerden ziyadesiyle etkilenmediler. 1923’te Lozan Antlaşması Anadolu’da tartışmasız bir Türk hakimiyetini tanıyarak, bu zorla göçü de meşru kıldı. 1923’e kadar ilk hedef Hıristiyanlardı. Daha sonra bunu Kürtler izledi. 1916 Martı’nda Dersim Alevi kabileleri biraraya geldi, Nazımiye, Malazgirt, Pertek ve Çarsancak’ı işgal edip, yıktılar ve mamuretülaziz’e ilerlediler. Pek çok Şafi Kürt’ü de barındıran ordu çok sayıda birlikle Kürt-Alevi isyanını bastırdı. Harput’ta bazı misyonelerin, askeri yetkililerin “bir tek Alevi Kürt kalmayacak şekilde, hepsinin Ermeniler gibi gitmesini istedikleri” söylediğini duydukları rivayet olunur. Daha sonra 2000 kişinin bulunduğu bir konvoy Harput’a ulaşır ve isyancı kabilelerin kadın ve çocuklarından oluşan bu insanlara, bir yıl önce Ermenilere davranıldığından daha katı muamele edilir. Tek farkı bu defa erkeklerin ayrılmamasıdır. Dersim kabileleri benzersiz bir birlik gösterir ve sürülenler geri dönmedikleri takdirde, Harput’u yerle bir etme tehdidinde bulunurlar.(25) Daha ayrıntılı araştırmalar bu sürgünün sadece cezalandırma amacıyla değil, Koçgiri (1921) ve 1930 isyanlarından sonra Alevi Kürtlere karşı sistematik olarak uygulanan etnik siyasetin bir devamı olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Anadolu’nun Türklerin ulusal toprakları olduğunu iddia eden birlikçiler (ünitarist), Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’da araştırma yapmak üzere resmi görevliler tayin ederler. (26) Bunlardan Esat Uras, Ermeniler hakkında bilgi toplamakla, Baha Sait Bey Alevilik ve Bektaşilik konusu araştırmakla görevlendirilir. Protestan misyonerlerin derledikleri ve Alevilerin eski Hıristiyan gruplar olarak addedildikleri belgelere Anadolu Koleji’nde el konması üzerine Üniter parti harekete geçirmiş ve Sait bu görevi üstlenmiştir. Partinin elitleri bu tür ayrılıkçı fikirlere karşı harekete geçmeyi gerekli görmüş, Sait partinin politikalarını yaymakla görevlendirilmiştir. (27)
Araştırmanın siyasi boyutu Alevileri gerçek eski Türkler olarak takdim etmek olmuştur. Partinin amacı Anadolu’da dini puluralizmin gelişmesine ve Aleviliğin ulusal din olarak kabul edilmesine imkan tanımamak olmuş, aksine Aleviliğin ulusal dine entegre edilmesi amaçlanmıştır. Türk Müslüman kimliği olarak din, etnik değerler ve dil alınmıştır. (28) Doğu vilayetlerindeki pek çok Alevi bu yeni Genç Türk düşüncesi nedeniyle kendilerini tehdit altında hissetmişlerdir. Müslüman cemaatin (ümmet) savaş cemaati halini almasından olumsuz etkilenmişlerdir. Bununla beraber, Erzincan bölgesinde Zazaca konuşan Alevilerin (Balaban aşireti) CUP tarafından kendi amaçları için kullanılabilmiştir. CUP’un Balaban aşireti reisi Gül ağa ile olan iyi ilişkileri sayesinde CUP bunda başarılı olmuştur. Gül ağa ile CUP liderleri arasında yapılan yazışmalar yayınlanmıştır. Bu yazışmalar görgü tanıklarının ifadeleriyle karşılaştırıldığında, bazı Balabanların Ermenilere karşı 1915’te Teşkilat-ı Mahsusa tarafından örgütlenen harekete dahil oldukları ortaya çıkmaktadır. (29)
Modernizm olgusunun en önemli ve kara deneyimi olan 1915/1916 yıllarında Ermenilerin yok edilmesi gerçeğini bir kenara bırakmamız mümkün değildir. Doğu Alevilerinin büyük bir bölüm için bu travmatik bir deneyim olmuştur. Uzun yıllar aynı akıbete uğramak korkusuyla yaşamışlardır. Öte yandan diğer bazı gruplar gibi komşularının ortadan kalkmasından da faydalanmışlardır. Bu özellikle Erzincan yöresi için geçerlidir. Burada Zazaca konuşan Dersim Alevileri 19.yy’da göçmeye başlamışlardır. Bunlar uzun yıllar Hıristiyanlarla yan yana yaşamışlardır. Hıristiyanlar daha verimli arazilere ve altyapı bakımından daha gelişmiş imkanlara, tarım, ticaret alanında daha fazla bilgiye sahiptiler. Birinci Dünya Savaşı sırasında Aleviler için durumlarını geliştirmek bakımından fırsatlar ortaya çıkmıştır. Mustafa Kemal’in Doğu Alevileri’nden destek alması da bununla açıklanabilir. Pek çok Alevinin öte yandan Mustafa Kemal’in görüşlerine güvenmemek için gerekçesi mevcuttu. Koçgiri-Dersim isyanı ile Atatürk’e açıkça muhalefet etmişlerdir. (30)
Jakoben Cumhuriyetçilik ve Etnik Siyaset: Kemalist Modernizm
Erzincan Alevileri tarım alanında Hıristiyanlar gibi yüksek bilgiye sahip olmamışlardır. İncelemeler Hıristiyanların yaşadıkları yerlerde teraslanmış tarlalar, sulama sistemleri, yolla ve değirmenlerin varlığına işaret etmektedir (31). Alevilerin bunlara sahip olmamaları nedeniyle bir aşağılık kompleksine kapıldıkları görülmektedir. (32) Bir önceki yüzyılla karşılaştırıldığında Birinci Dünya Savaşı’ndan 20 yıl sonra dahi Doğu Anadolu’daki kasaba ve köylerde ekonomik ve kültürel hayatın ilerleme kaydetmediği görülür. Gerçekler Kemalist ve Genç Türklerin söyleminden farklı seyretmiştir. 19.yy’da Doğu Anadolu Hıristiyanların önemli eğitim rönesansını takiben, bölge gerilemiş, genel refahtan yoksun kalmıştır. Tek parti rejimi büyük askeri harcamalar ile doğudaki iktidarını muhafaza etmiştir. Göç bu bölgedekiler için sonunda tek çıkar yol olmuştur.
Dersimin dışında (1931’de Tunceli olarak yeniden adlandırılmıştır.) ve özellikle Batı Anadolu’da yeni cumhuriyetçi idealizm 1923-50 döneminde tek parti iktidarı sırasında pek çok Aleviyi motive etmiştir. Halifeliğin kaldırılması, 1925’te Şeyh Said isyanının bastırılması yeni rejime olan sempatiyi artırmıştır. Pek çok Kürt Alevi Şeyh Said isyanını Sunni fanatizm hareketi olarak algılamıştır. Bingöl, Muş ve Varto’da yaşayan, Hormek ve Lolan kabileleri olarak bilinen Kürt Alevilerin Sunni Kürt komşuları ile uzun geçmişi olan çatışmaları mevcuttu. Geleneksel düşmanları olan bu Sunni Aleviler Şeyh Said isyanına katıldığında, bunlara karşı çıkmış ve Kemalist hükümetin yanında yer almışlardır. (33) Dersim’in dışındaki Aleviler 1926’da tekkelerin ortadan kaldırılmasına herhangi bir direnç göstermeden hoşgörü göstermişlerdi.
Ancak, Tunceli vilayeti de dahil Doğu Alevi köyleri için “bir gelecek yoktu”. İlkel tarım geniş ölçekli bir şekilde devam etmekteydi. 1960’lara kadar Doğu Anadolu’da Köy okulları mevcut değildi ve birkaç istisna dışında insanlar okuma-yazma bilmiyorlardı. Örneğin Türkçe konuşulan Hekimhan’a bağlı Mezirme (günümüzün Ballıkaya’sı) (Malatya’da) doğu Aleviliğinin önemli bir merkezi olmuş, Alevi dedeleri buradan Anadoluya ve kuzey Suriye’ye yıllık ziyaretlerde bulunmuşlardır. Karadirek denen Bektaşilikle hiçbir bağlantısı olmayan bir tekkesi mevcuttu. 1926’da burada bir köy okulu ve jandarma karakolu kurulmuştu. Cumhuriyetin memuru olarak tayin olunan öğretmenin ilk icraatı bu tekkenin yıkılmasını sağlamak olmuştur. (34)
Kemalistlerin genç Türkler olduğunu unutmamamız gerekir. Atatürk olduğu gibi pek çoğu İttihat ve Terakki fırkasının üyeleriydiler. (35)Bu nedenle 1913-1923 ve sonrasında bu ideoloji ve şahıslarda bir devamlılık söz konusu olmuştur. Genç Türk hareketi ve Kemalizm 20.yy’ın ikinci yarısındaki merkez sağ modernizmi bakımından tipik bir örnek oluşturur. Alevilerin 1923 sonrasındaki devlet düzenine karşı tutumlarındaki kararsızlık, halifeliğin kaldırılmış, İslamiyetten vazgeçilmiş olmasına rağmen, genel durumda bir değişiklik yapmıştır. Erken cumhuriyetçilik Aleviler üzerinde olumlu etki yaratmıştır. Buna yeni Kemalist Aleviler inanmamaktadırlar.
Dersim’de uygulanan ırkçı ve jakobenci politika Alevilik tarihinde Kemalizmin kara lekesi olarak yer almaktadır. Bu noktada iki tarihsel durumu açıklamak isterim. Bunlar Bektaşi Alevileri ile Kürt Aleviler arasındaki farkı da ortaya koyan kanıtlardır. Bu fark Balkan savaşları ve birinci dünya savaşı sırasında daha da açılmıştır.
1919 sonunda Koçgiri-Dersim’deki Kürt Alevi bağımsızlık hareketinin destekçilerinden olan Alisher, kendisini Halife’nin ordusunun müfettişi olarak ilan etmiş, (bir Alevi için şaşırtıcı bir adım) ve bu yetkiyle kabileleri Mustafa Kemal’in ulusal hareketine muhalif olmaya ve karşı koymaya çağırmıştır. Başkan Wilson’ın “self determinasyon” ilkesi Kürt söyleminin önemli bir unsurunu teşkil etmiştir. Aynı zamanlarda, Mustafa Kemal Hacıbektaş’a bir ziyaret başlatarak Batı Alevilerinin liderini (Ahmed Cemaleddin Çelebi Efendi) kazanmaya çalışmıştır. Ahmed Cemaleddin Çelebi Efendi birinci dünya savaşı sırasında Enver ve Talat Paşalarla işbirliği yapmıştır. Mustafa Kemal Ankara hükümetinin kurulmasından sonra bunda başarılı olmuş, Cemaleddin Efendiyi kısa bir süre meclis ikinci başkan yardımcısı yapmıştır. (36) Bir yıl sonra 1921’de Koçgiri isyanı ve kanlı bir şekilde bastırılması olayı ulusal mecliste hararetli tartışmalara neden olmuştur. Sonunda Ulusal meclis Kürt okullarının, ve Kürt bölgesel parlamentosunun olacağı otonom bir Türk Kürdistanı için plan yapılması amacıyla bir komisyon kurulması yolunda bir plan kabul etmiştir. (37) Ancak bu önemli gelişme Lozan Anlaşmasını imzaladıktan sonra idare tarafından gözardı edilmiştir.
Kürtlerin self determinasyon talepleri ve doğu Alevilerinin anti merkeziyetçi, anti Sunni, anti uniter yapıya karşı tutumları Kemalist hareketle bu ilk ve çok önemli çatışma ile yakından bağlantılıdır. (38) Rıza Nur’dan sonra isyancıların ajanları “biz Şiiyiz ve Sunnilere karşı isyan ediyoruz. Bize katılın” şeklinde propoganda yaptılar. Türkçe konuşan pek çok Alevi isyancılara katıldı. Şüphe götürür bir başarı ile Millet Meclisi üyesi Halis Turgut Bey Türk Alevileri Türk oldukları ve Türk ulusal hareketini desteklemeleri konusunda ikna etmeye çalıştı. (39) Ancak bölgede Türk terimi Sunniliği, dolayısıyla hakim sınıfı tanımlamaktaydı.
İkinci olay, daha ziyade merkez sağ yüksek modernizm ile açıklanabilir. Dersim bölgesi, 1935’den sonra Tunceli olarak adlandırılmıştır, tüm Anadolu Alevileri için doğu Aleviliğinin kalbi durumundaydı. Kemalist elitlere göre Dersim gerici, feodalist ve isyankar bir bölgeydi. Hatta kesilip atılması gereken bir yaraydı. Bu tıbbı operasyon Dersim’e karşı 1937/1938 yıllarında askeri harekatla kendini gösterdi. Kampanya’nın modern simgesi, Atatürkün evlattığı, Dersimi bombalayan ilk kadın pilot Sabiha Gökçen oldu.
Dersimdeki olaylar, 1930’da yarı laik bir devletin yürüttüğü medenileştirme propagandaları aslında, eski düşmanın ve kavramların geçerliliğini koruduğunu hatta daha da derinleşerek darvinist bir laiklik boyutlarına ulaştığını göstermekteydi. Jandarma Komutanı Circa’nın 1935’te gönderdiği bir gizli raporda, Dersim sorunu şu şekilde tanımlanmakta: Aleviliğin en kötü yönü ve analiz gerektiren tarafı, bunları Türklükten ayıran uçurumdur. Bu uçurum Kızılbaş dinidir. Kızılbaşlar Sunni Müslümanlardan hoslanmazlar. Kızılbaşlar kutsal gücün insan bedeninde saklı olduğuna ve imamlarının Sunnilerin ellerinde işkence ile öldürüldüğüne inanırlar. Bu nedenle Sunnilere düşmandırlar. Türkler ve Sunniler aynıdır. Tıpkı Kürt ve Kızılbaşın aynı olduğu gibi. CUP gibi Kemalistler de dini etnik kimliğin merkezine oturtmuşlardır. Bu nedenle Devletin Dersim Alevileri ile çatışması Celal Bayar’ın 29 Haziran 1938’de Millet Meclisi’nde “Dersim sorunu genel bir temizlik harekatıyla ortadan kaldırılmıştır” sözleriyle sınırlı değildir. Dersim civarındaki Zazaca konuşan Alevi aşiretlerin önde gelen erkekleri isyanla ilgileri olmadığı halde 1938 yaz aylarında Jandarmalarca öldürülmüştür. Aynı şey isyana katılmamış olan Dersimliler için de geçerlidir. Geride kalanların pek çoğu Batı Anadolu’ya sürülmüştür. 6 Ağustos 1938’de Dersim’in (Kalan, Demenan, Koç ve Şam aşiretleri) farklı bölgeleri yeniden iskana açılmış ve 5000-7000 Dersimli’nin başka bölgelere yerleştirilmelerine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı alınmıştır. Bakanlar Kurulu bu bölgeleri üç dereceli yasak bölgeye ayırmıştır. 1934’te kabul edilen İskan Kanunu’ndan sonra en önemli gelişme bu olmuştur. İkinci bölgesinin Türkleştirilmesi, birinci bölgede ise Türklerin sayısının artırılması öngörülmüştür. Dersimlilerin zorla başka bölgelere gönderilmesi aslında 1937’de başlamıştı. Batı Anadolu’yu ziyaret eden Robert Anhegger ve Andreas Tietze 1937 Eylül ayında Afyon Karahisar garında Kürtlere rastladığını yazar.
Tunceli Cumhuriyet Türkiyesi’nin söz verdiği gibi Türkiye’nin İsviçresi olmamıştır. Aksine Alevi ve Kürt bölgeleri için büyük göçler 20.YY’da da devam etti. 2001’de Tunceli hala olağanüstü hal uygulanan, 1990’larda askeri amaçlarla ormanların yakıldığı, köylerin boşaltıldığı bir şehirdi. Alevi Kürt Tunceli’de Cumhuriyetin modernizasyon çabası çıkmaz sona gelmiştir. Umut vaadeden çözüm yolları açık değildir.
Sondan Başlangıca: Alevilerin Köylerden Modern Diaspora’ya Açışları:
20.YY’ın ikinci yarısında 16.yy’dan bu yana Alevilerin tarihindeki en önemli değişim meydana gelmiştir. Bu tek parti rejimi dönemindeki geleneksek, kırsal Aleviliğin son bulmasıdır. Bu son Doğu Alevilerinin Türkiye ve Avrupa’daki şehirlere göçüyle şehirli Alevi diasporanın doğuşunu beraberinde getirir. Bu son 1970’lerde solcu protest bir gençliğin ortaya çıkmasıyla ilgilidir. Nihayet bu son Alevi kimliğinde önemli bir rönesans yaratır.
Alevilerin çok büyük ölçekli göçünden önceki durumlarıyla ilgili iki somut unsur görürüz. Birincisi coğrafi olarak Alevi köylerinin Sunni köylerine göre daha dağlık bölgelerde bulunmasıdır. Dolayısıyla daha dezavantajlı durumda olmuşlardır. İkincisi geleneksel olarak kamu yardımlarından yeterince pay alamamalarıdır. Bu nedenlerle tek çıkar yol göç olarak geçerlilik kazanmıştır. Almanya 1961’de göçmen işçilerle ilgili anlaşmayı imzalarken doğu Alevileri göçmen işçiler arasında en fazla sayıya sahiptiler.
Eğitilmiş ilk kuşak Aleviler politika ile yakından ilgilenerek, 1970’lerin solcu örgütlerine katıldılar. Kırsal azgelişmişliği sınıf mücadelesi temeline oturtarak, Türkiye’nin tarihsel politikalarına ve doğudaki baskıcı politikalara karış eleştirel bir yaklaşım benimsediler. Kırsal bölgelerdeki Aleviler kendilerini ticari bakımdan rakip gören Sünni komşularının düşmanlığını çektiler. Kızılbaş kavramı ve geçmişte isyan eden atalarından miras kalan önyargılardan etkilenmeye devam ettiler. “Kızılbaş, Kürt, komünist” terimleri tehlikeli terimlerdi.
Doğu Alevilerinin yaşadıkları bölgelerde ve özellikle 1978’de Maraş, Elbistan, Malatya, Sivas ve Çorum’da alevi karşıtı pek çok ayaklanma olmuştur. (47) Bu ayaklanmaların 1895-1909 yılları arasında Ermenilere karşı olan ayaklanmalarla pek çok benzer yanı bulunmakta olup, bunlar pek çok kadının da öldürülmesi ile sonuçlanmıştır. Osmanlının son zamanlarında olduğu gibi, şiddet eylemleri İslam söylemi ile meşrulaştırılmıştır. 1960 ve 1970’lerdeki gelişmeler Alevilerin kırsal ve geleneksel yapılarının sonu olmuştur. Birinci göçmen kuşak genellikle şehirlere yerleşmiştir. Pek çok genç Kemalist ve Leninist din karşıtı söylemi benimsemiş, dedeleri gerçekleri göz ardı eden ve opportunist olarak görmüştür. Bununla beraber, alevi gelenekleri ile bağlarını koparmamışlar, bunu adil olmayan yönetime karşı yorumlama yolunu seçmişlerdir.
1980 Eylül darbesi ile Alevi gençliğinin protest hareketi bir daha toparlanmamak üzere ortadan kalkmıştır. 1980’lerde yönetim sağcı ve Sünni bir yönelim benimsemiş, okullarda Sünni din eğitimi başta olmak üzere-Abdülhamid’in zamanında yapıldığı gibi- alevi köy ve kasabalarında camiler inşa ettirilmiştir. Bu zor durumda aleviler Aleviliği şehirli diasporanın da yardımıyla din olarak yeniden keşfetmişlerdir. Bu eski geleneksel kutsal yorumdan ziyade, yeni daha bireyci bir yaklaşımla, Avrupadaki kültürel ve siyasi örgütlerin varolduğu sivil laik topluma uygun bir biçimde olmuştur. Din şehir toplumlarında böylece bireysel kimliklerini ortaya koyacak bir unsur olmuştur. Bu Sünni gençliği için de bir ölçüde doğrudur. Aleviler daha ziyade batı laik ve modern toplumun getirdiklerini benimsemişlerdir. (49). 1993’te Sivas’ta dincilerce öldürülen büyük çoğunluğu alevi olan bir grup insan bu alevi rönesans hareketi üzerinde büyük bir etki yaratmıştır.
Cunta rejiminden kaçarak İsviçre ve Almanya’ya giden pek çok sığınmacının Hıristiyan yardım örgütlerinden yardım almaları bu yeni anlayış bakımından önemli bir unsurdur. Belli ölçüde bunlar taklit edilecek model oluşturmuştur. Deneyimli örgütçüler batı Avrupa’ya sığınmacı olarak gelmiştir. Avrupa değerleri çerçevesinde sunulan sivil toplumun olanaklarını kullanmışlardır. Aynı zamanda aleviler kendilerini, soğuk savaş mantığı ile Türk diplomatik servisleri tarafından desteklenen güçlü sağcı ve milliyetçi (faşist), İslamcı gruplara karşı savunmak zorunda kalmışlardır. Avrupa ve Türkiye’deki alevi diasporasının Aleviliğin yaşaması için oynadığı rol tartışılmaz olmuştur. (51)
Yeni Alevi kimliğinin ortaya çıkmasında diğer önemli bir motivasyon 1980 ve 1990’larda ortaya çıkan Kürt hareketi olmuştur. Bu hareket devletin baskıcı kimlik politikalarına karşı başarılı bir mücadele vermiş, böylece Alevilerin ortaya çıkmasını desteklemiştir. Diğer taraftan, bu tehditle karşılaşan devlet harekete dahil olmayan Alevi ve Kürtleri kazanmaya çalışarak, Kürt hareketini bölmüştür. Hacı Bektaş şenliklerini desteklemiştir. Türk solunun başarısızlığı, Kürt bölgesindeki acımasız savaş ideolojiler ötesinde ortak insanca değerlerin yeniden aranmasına katkıda bulunmuştur. Soğuk savaş sonrasında ideolojilerin son bulması dini ve etnik yapıların genişletilmesi fikrinin benimsenmesini de beraberinde getirmiştir.
İslamın Yeniden Değenlenderilmesi ve Alevilerin Deneyimleri Çerçevesinde Modernism:
Mantıksal olarak azınlıklar kendilerini dezavantajlı hissedip, dışardan yardım almak için çaba sarfederler. Ancak bu genel mantığın ötesinde Alevilerin batıya yönelmelerinin ardında daha özgün nedenler vardır. Zira Batı laik modernliği beraberinde getirmektedir. Bu nedenler Osmanlı ve Türk toplumları ile Aleviliğin kendisinde yatmaktadır. Diğer önemli bir neden ise İslamiyettir. Çalışma kağıdımın sonunda bazı önemli noktaların altını çizmek isterim. Ancak bundan daha da önemlisi Alevi deneyiminin çok boyutlu tarihsel geçmişi içinde değerlendirmek olduğunu düşünüyorum. Bu unsurların genel olarak İslamiyet ile batı tarzı küresel modernizm arasındaki sorunlu ilişkileri anlamak bakımından da önemlidir.
Yukarıda belirtilen 1930’da Jandarma kumandanının yargısı bugün siyasi olarak doğru olmasa da söyledikleri önemli bir gerçeği ortaya koyuyor: Alevilikte tarihsel olarak sadece Sünni baskın bir devlet idaresine değil genel olarak bir muhalefet sözkonusudur. Özellikle doğu Aleviliği hep kaybedenlerin tarafını tutmuştur. Hz. Muhammed’in ölümünden sonraki mücadelede Hz.Ali’nin ailesinde olduğu gibi. Hz.Ali’nin ailesinden gelmek din adamlığı için en önemli unsurdur. Kerbela mitinin uluslararası boyuta taşınması çoğu zaman kurulu düzene karşı eleştirel bir tutum benimsenmesine yol açmıştır. Safavi Şah İsmail bir ölçüde istisna tutulduğunda, Anadolu Alevileri tarihsel İslam teokrasisine hiçbir zaman inanmamıştır.
Ortodoks Şiilikteki gelenekler gözardı edilmek kaydıyla, alevi gelenekleri hala yaşamaktadır. Hepsi için Kuran kutsal bir kitaptır. Ancak tanıştığım bütün Alevi ler 7. yüzyılda Kuran’ın halifeler tarafından değiştirildiğine inanmaktadırlar.(52) Alevilerin hafızalarında o dönemde İslamın siyasi-dini bir sistem olarak yerleştirilmesine büyük bir muhalefet olduğu yolunda bir inanç vardır. Mekke’de verilen Sura’a göre Aleviler İslamın takibeden peygamberler yoluyla devamından yana olmuşlar, böylece teolojik olarak yeni bir dinin kurulmasına destek olmuşlardır. Bazı dedeler Hz.Ali’yi Hz.Muhammed’in yaşadığı beden, peygamberlerin yaşayan ruhu , Hz.İsa gibi görmektedirler. Alevi teolojisinde Hz.Ali’nin yeri Müslüman ortodoks düşünce yapısına karşı yüzyıllar boyunca gösterilen muhalefetin önemli bir göstergesidir. En yaygın hikaye, Kırklar meclisinin (Hz.Ali ve aile üyeleri, 12 imam) ilk cem’i oluşturduğu yönündedir. Bugün hala her cem sırasında kırklar meclisine pek çok defa atıf yapılır. (54) Hikaye, Hz.Muhammed kırklar meclisinin kapısını çalar, ismini verir ancak girmesine izin verilmez. Ikinci defa denerken kendisini fakir bir çocuk (yoktan varolmuş bir yoksul oğlu), tanrı misafiri olarak tanıtır ve içeri alınır. Buradaki mesaj, her zaman peygamber olarak saygı duyulan Hz.Muhammed’ın aşağılanması değil, alçakgönüllülerin meclise kabul edildiğidir. Cem meclisi halk meydanıdır, imanın itiraf edildiği yerdir. (pek çok alevi ramazanda oruç tutmaz ve içki yasağına uymaz.)
İki kutuplu Bizans imparatorluğu yıkıldığında, Ortaçağ Anadolusu erken İslamın özellikle Türkmen göçmenler arasında yayılacağı verimli topraklar bulmuş oldu. Hacı Bektaş gibi ruhani liderler (13.yy) İran sufizminin önemli merkezlerinden olan Horasan’dan etkilendi ve Türkmen Beyler tarafından memnuniyetle karşılandı. Göçmenlere ve kırsal kesimdeki Hristiyanlara tarihsel duruma çok uygun bir şekilde başarılı yön verdiler. İslamcı, ancak dogmatik olmayan, birleştirici mesajlar kırsal kesimdeki, Bizanstan çok çekmiş Hıristiyanların bunu kabul etmelerini sağladı. Sufilikten etkilenmiş heterodoks Alevilik bağlı olduğu devletlerce hep şüphe ile karşılandı. Pek çok Alevi şiir ve ünlü yunus emre(aleviler en önemli ruhani lider olarak kabul eder) tanrı ile kulu arasında doğrudan ve yakın bir ilişki olması gerektiğini belirtmiştir. Bazen politika ve dogmalardan tamamen uzak, insana, insanlığa ve Tanrıya olan sevginin bölünmez olduğu ifade edilmiştir. Gerçek ibadet, iktidarın meşrulaştırılmadığı bir ibadet olmalıdır. Pek çok Alevi bugün de böyle düşünür. 16.yy başında siyasi nedenlerle Osmanlı Müslüman ortodoks devletinin kurulması heterodokslar için büyük bir yıkım oldu. Bu, dünya görüşleri Anadolunun pek çok bölgesine yayılmış olan Alevilerin marjinalleşmesi sonucunu doğurdu. Ayrıca batı ve doğu Alevilerinin ayrılmasına neden oldu.
Pek çok alevi için 19.yy’da Sünni iktidarın güç kaybetmesi şaşırtıcı olmadığı gibi sevindirici oldu. Umutlarını teyid ettiler. 19.yy ortalarında pek çok Kızılbaş kabilesi, uzunca zamandır bekledikleri öğretmenler olarak gördükleri Amerikan misyonerlerine kucak açtılar. Bu insanların temsil ettikleri batı tarzı modernizm ilk olarak kırsal kesimde kendini hissettirdi. Temsil ettiği özgür, kendine güvenli ve refah unsurları ile çekici bulundu. Osmanlı ve genç Türk reformcuları arasındaki güçlü bağ ve millet-i hakimiye ilkesi ile içerde imparatorluğun tek güç olarak iktidarını pekiştirmek, dışarısı için güçlü bir ordu prensipleri çerçevesinde Alevileri şüpheli konumuna getirdi. Yapılması sözü verilen özgürlükçü bazı reformlar Alevilerce memnuniyetle karşılandı, ancak bunların hiç biri Alevi bölgelerinde yapılmadı.
Reformcular Amerikalı misyonelerin İslama bakışındaki tehlikeyi gördüler. İslama “ölümcül yara”, “iç ihanet” gibi tanımlamalar yapıyorlardı. (55). Bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için büyük çaba sarfettiler. Bu çerçevede Kemalist hareketin halifeliği kaldırmasını ve Sünniliği devlet işleri bakımından bastırmasını bu eski yarayı onaracak son radikal çaba olarak görmemek gerekmektedir. Bu çaba pek çok nedenle başarılı olmamış veya belli ölçüde başarılı olabilmiştir. Onların baskıcı laikliği, gerçek anlamda laiklik olmamıştır. Zira Sünni İslamı devlete entegre etmiş, Sünniliği devletin temel ve milli kimliği olarak bırakmıştır. 1970/1980’lerin resmi Türk İslam sentezi bunu desteklemektedir. Türk milliyetçiliği dine hizmet etmiş, Kürtleri ve Alevileri eskisinden daha fazla toplumdan soyutlamıştır. Cumhuriyetin pozitif, yapıcı dinamikleri, olağanüstü halin sürdüğü doğu bölgelerinde etkili olmamıştır. Bununla beraber, ilke olarak Aleviler Kemalizmin batı tarzı modernizmini sosyal eşitlik bakımından memnuniyetle karşılamışlardır.
Dünya Savaşı’nın sonunda, Clarence Ussher 19199’da İstanbul’da kaldıktan sonra şunu yazmıştır: „Türklerin dua ettikleri şey: Bize bir sahip gönder tanrım“. Çok az sayıda Alevi Mustafa Kemal’i laik mehdi olarak görmüştür. Ancak bu olgu, 1960’larda yeni Kemalist Alevilerce abartılarak gündeme getirilmiştir. (57) Alevi inançları, Cumhuriyetçe karşılanamamıştır. Bu noktada yeni Alevi gençliğin 1960/1970’lerin solcu ideolojilere yöneldiklerini görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinin belli ölçüde başarılı modernizm deneyimi çok ilginç ve anlamlıdır. Genç Türkler, o dönemin sağ hareketlerine kıyasla büyük bir olasılıkla daha büyük ve karmaşık sorunlarla karşılaşmışlardır. İslamiyet krizi, doğu sorunu ve milliyetçilik. Bu sorunlar sadece yakın doğuda yeni bir siyasi düzen kurulmasını gerekli kılmamış, batı güdümlü modern dünyadaki İslamiyetle Hıristiyanlığın birlikte yaşamasını gerekli kılan koşullarla mücadeleyi de gerektirmiştir. İslamiyet krizi modernleşme ile doğrudan ilgili olmuştur. Genç Türkler nihayet bu problemi Hıristiyanları sürerek veya öldürerek çözmüşlerdir. Sunni-Alevi sorununu da tepeden inme laiklik, çok etnili milliyetçilik ve sosyal teknoloji ile çözmeye çalışmışlardır. Böylece çok sorunlu bir kısa yol tercih etmişlerdir. Şimdi Türklerin sorunu batı’nın ve dünyanın sorunu olmuştur. 100 yıl önce bu böyle değildi. Bugün dünya İslamin içinde bulunduğu kriz nedeniyle dini ve etnik birlikte yaşama sorunundan büyük endişe duymaktadır.
Alevi-Sünni barışıklığı İslamın batı tarzı sivil toplum şeklini benimsemesiyle yakından ilintilidir. Türkiye bunda belli ölçüde başarılı olmuştur. Sivil toplumda İslamiyet sorunun çözümlenememesi Kemalistlerin yaptıklarından daha fazla reformun gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ise İslamın yapıcı reformudur. Bu İslamiyetin aşırı sağcı kanadının anti-modern ve gericiliğinin kontrol altına alınmasını sağlayacaktır. Suçu sadece İslamiyete ve Müslümanlara yüklemek doğru olmaz. Küresel düzen için, batı tarafından orta doğudaki sağcı güçlerin desteklenmesi sivil toplumun işleyişini engellemiştir. Bu sadece ikinci dünya savaşından sonra değil, Almanya’nın II. Abdülhamit’i ve genç Türkleri desteklemesinde de görülmüştür. Oysa bu dönemde sadece Aleviler değil, pek çok Osmanlı kültürel ve siyasi anlamda liberal batı modernizmine destek olmuştur.
DİPNOTLAR
1.cf. Zürcher, Eric Jan. “Genç Türkler, Osmanlı Müslümanları ve Türk Milliyetçiliği: Siyasi Kimlik. 1908-1838“ in K. Karpat (ed) Osmanlının geçmişi, günümüz türkiyesi. Leiden: Brill, 2000. pp.150-79.
2.”Etnopolitiks“ siyasi kurumlarda etnik kimliğin rolü ve bir devlette siyasi egemenliği ele geçirmek için verilen mücadelede etnik kimliğin oynadığı rol şeklinde tanımlanabilir. Cf. Stoll. Heather. M.
3. Aron Rodrigue’ye (Stanford Üniversitesi) ve Christoph Maier’e (Zürih Üniversitesi) bu metni okuyup düzelttikleri için teşekkürler.
4. Resmi veriler mevcut değildir.
5. “Türk olmayan kültürün korunması ve yayılması” cf. Keetman. Jan. Basler Zeitungb 22.2.2002. Mahkemenin kararı 13 Şubat’t www.alevi.com’da tam metin olarak yayınlanmıştır. Orta Doğu’da Etnikpolitikalar”, Michigan Siyaset Bilimi Dergisi, no 20. Kış 1996
6. Cf. Shankland, David, Türkiye’de İslam ve Toplum, Cambridgeshire: Eothen Press, 1996 p.135 idem: “Kültür ve Sosyal Değişim: Anadolu’da bir Alevi kasabasında modernleşmeye verilen tepkiler”, in: Narr, Moroda: Athlone Press, 1994, pp.128-254
7. Yazid I. İbn Mu’aviye, altıncı halife (680-83) Kerbela trajedisinin sorumlusu olarak bilinir (680).
(8) 1900’den önce böyle adlandırılmaktaydılar. Bu isim Bektaşileri değil, sadece kırsal bölgelerdeki, özellikle doğudaki alevileri tanımlamaktadır.
(9) 8 Kasım 2000, p.18 www.europa.eu.int.comm.enlargement.report
(10)Cf. Türkiye’deki Aleviler hakkında kapsamlı bölüm-Shankland, İslam ve Toplum pp.132-168
(11) Cf. Baha Sait Bey Türkiye’de Alevi Zümreleri. Türk Yurdu. Eylül, Ekim, Kasım. 1926; Köprülü, Fuad,
(12) Cf. Trowbridge, Stephen van Rensselear. “Aleviler veya Ali’nin Müritleri” Harward Teolojik Review” no:2 pp 340-353 1909 her pp 343-345
(13)Cf. Neubauer, Anna Dedeyi ziyaret. Neuchatel Universitesi 2001 pp 61-62
(14) Doğu Alevileri hakkında ayrıntılı bilgi: Bayrak, Mehmed “Alevilik ve Kürtler (İnceleme Araştırma Belgeler) Wuppertal: Özge, 1997; Gezik, Erdal “Dinsel Etnik ve Politik Sorinlar Bağlamında Alevi Kürtler, Ankara: Kalan, 2000; Sahhüseyinoğlu, H. Nedim, Anadolu Kültür Mozayiğinden bir Kesit Baliyan, Ankara: Ürün, 1996: Moosa, Matti, Ekstimist Şiilik: Gulat sekti, Syracuse (NY): Syracuse Üniversitesi 1988, pp 432-47; can Bruinessen, Martin “Aslını inkar eden haramzadedir. Kürd çalışmaları no:3 Paris Harmattan, Ekim 2001 pp 7-40 bulunabilir.
(15)Alevilerin Osmanlı reformları ve misyonerlerin protestan modernizmi ile karşılaşmalarına ilişkin daha ayrıntı bilgi benim “İslam Hetorodoksluğu ve Protestan Ütopya” çalışmama bakınız. “Anadolu’daki Aleviler ve Misyoneler” Die Welt des Islam, vol.41, no:1 Leiden:Brill, 2001 pp.89-11, and Der verpasste Friede, pp 69-79 ve 167-170.
(16)Cf. Verheij, Jelle, “1894-1896 Ermeni Kıyımı”: Anatomie und Hintergründe einer Krise” , H.L. Keiser (ed). Die armenische frage und dive Schweiz 1896-1923, Zürch. Cronos, 1999 pp. 69-129
(17)Cf. Sunar, Mehmet Mert, “Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’ta Osmanlı Devleti ve Aşiretler: II. Abdülhamid’ten II. Meşrutiyete” Kebikeç no: 10, Ankara, 2000. pp. 115-130. sayfa 123. Deringil, Selim, İyi Korunan Alanlar: Osmanlı İmparatorluğunda iktidarın meşrulaştırılması ve İdeoloji” 1876-1909. Londra, I. B. Tauris, 1998, pp. 68-111.
(18) Cf. White, George E. “Küçük Asya’nın Alevi Türkleri” Contemporary Review no104, sayfa 698
(19)Rıza Nur, Hayat ve Hatıralarım. Cilt 3. Rıza Nur-Atatürk Kavgası, İstanbul: İşaret 1992, sayfa 112.
(20) Tankut, Hasan R. “Zazalar Hakkında Sosyolojik Tetkikler” M. Bayrak, Açık Gizli/Resmi-Gayrı-resmi Kürdoloji belgeleri, Ankara, Özge 1994, sayfa: 409-490, Sayfa 472.
(21) Dersimi, Mehmed Nuri, Kürdistan Tarihinde Dersim, Halep, 1952 sayfa 45
(22) Tankut, Hasan R. “Doğu ve Güneydoğu Bölgesi Üzerine Etno-Politik bir İnceleme”. M. Bayrak, Açık-Gizli/Resmi-Gayrı-Resmi Kürdoloji Belgeleri, Ankara, Özge 1994, sayfa 218-232, sayfa 219. CF. Davidson, Roderic H. Türk ve Osmanlı Tarihi üzerine yazılar. 1774-1923. Batı’nın Etkisi, Austin, 1990. sayfa 196.
(23)Celal Bayar. İttihatçıların İzmir’deki lideri ve sonra Cumhurbaşkanı önemli rol oynamıştır. Cf. Sensekerci, Erkan, Türk Devriminde Celal Bayar. 1918-1960, İstanbul:Alfa 2000, sayfa 35-37, Bayar Celal, Ben de Yazdım. Cilt 5, İstanbul 1965-67, sayfa 1573. Cf. Nimark, Norman M. Nefret Ateşi.20. Yüzyıl Avrupa’sında Etnik temizlik. Cambridge (mass.) Harvard Üniver. Press: 2001 sayfa 43
(24) Cf. Dündar, Fuat, İttihat ve Trakki’nin Müslümanları İskan Politikası. (1913-18). İstanbul, İletişim, 2001.
(25) Cf. Riggs, Henry. Ermenistanda Trajik Günler. Harput’ta kişisel deneyim. 1915-1917, Michigan: Gomidas Enstitüsü, 1997, sayfa 184.
(26) Cf. Dündar, Fuat, İttihat ve Terakki’nin Etnisite Araştırmaları. Toplumsal Tarih. Temmuz 2001. sayfa 43-50.
(27) Saray bu faaliyeleri Kızılbaş propagandası olarak görmüştür. Türk yurdu isimli derginin yasaklanması bu çerçevededir. (sadace 1926’da yayınlanmıştır. Baha’nın “Alevi”sine bakınız.) Türk Yurdu Türk Ocağı’nın yayın organıydı ve İttihat Terakki Partisi’ne bağlıydı. Cf. Birdoğan, Nejat. İttihat Terakki’nin Alevilik Bektaşilik Araştırması (Baha Sait Bey). İstanbul. Berfin, 1994, sayfa 11. Sait’in metni (Birdoğan tarafından yeniden yayınlanmıştır.) Alevileri eski türkler olarak görmeye çalışan ilk çalışma olmuştur.
(28)Ziya Gökalp, türk milliyetçiliğinin babasıdır. (Türkçülüğün esasları, İstanbul: Sebil Matbaacılık 1975.s21.)
(29)Özgül, Vatan. İttihat Terakki ve Balaban Aşireti. Bazı Belgeler Işığında İttihatçıların Aşiret Çalışmaları. Toplumsal Tarih, Aralık 2001. s. 38-42. Cf. Dersim. S.68 ve Lepsius, Johannes, Almanya ve Ermeniler 1914-1918, Postdam 1919 s.86 ve 94.
(30) Baki Öz ve diğer Kemalist Aleviler bu noktada yanılıyorlar. )cf. Öz, Kurtuluş Savaşı’nda Alevi-Bektaşiler, İstanbul: Yenigün Haber Ajansı. 1997. s.98
(31)Çağlayan ve Pülümür’deki araştırmalarıma dayanıyorum.
(32)Zürcher, Eric-Jan “İki Genç Kemalist Osmanlıcı Anadolu’yu Keşfediyor: Robert Anhegger ve Andreas Tietze’nin günlükleri. Türk Çalışmaları, Leiden Üniversitesi.
(33)Cf. Fırat, Mehmet Şerif. Doğu İlleri ve Varto Tarihi. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. 1983 (1952) s. 161-198.
(34) Burada yaşayan emekli bir öğretmenin verdiği bilgilere dayanan araştırmalarıma dayanıyorum.
(35) Cf. Erik Jan Zürcher’in klasik çalışmaların bu bölümle ilgili çalışması: İttihatçı Unsuru. Türk Ulusal Hareketinde İttihat Terakki’nin Rolü. 1905-1926, Leiden: E.J. Brill, 1984.
(36) Cf. Akın, Rıdvan. TBMM Devleti (1920-23) Birinci Meclis Döneminde Devlet Erkleri ve İdare. İstanbul. İletişim, 2001 s. 67.
(37)Olson, Robert, “Kürt Milliyetçiliğinin Çıkışı, 1880-1925” e bakınız. Teksas Üniversitesi yayını. 1991. s.39-41 ve 166-168.
(38) Daha derin bir analiz için “Alevi ve Kürtlerin Kimlik sorunu: Koçgiri Dersim” çalışmama bakınız. M. Van Bruinessen “İslam ve Kürtler”. Paris İnalco-Erism. 1998. s.279-316.
(39) Nur, Hayat. S.112.
(40) Cf. Naimark, Nefret, s,8
(41) Hamdi Bey. Hükümetin Müfettişi. 1926, Beşikçi, İsmail, Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Soykırımı, Ankara : Yurt 1992, s.50-51.
(42) Jandarma Umum Komutanlığı, Dersim. (Gizli Zata mahsustur.) Ankara: T.C. Dahiliye Vekaleti Jandarma Umum Komutanlığı nd. (c.1935). s38-39, Bruinessen, Martin’in “Debat”ı s.20’sine bakınız.
(43) Akgül, Suat, Yakın Tarihimizde Dersim İsyanları ve Gerçekler, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1992, s,155.
(44) cf. Akgül, Dersim s.155-156.
(45) Zürcher’in Seyahat Günlüğü’de yazılıdır.
(46) Cf. Tan, 15 Haziran 1937.
(47) Cf.Bozarslan, Hamit. Turcica, 31. sayıt, 199, s.185-244, s.235-38. Laçiner, Ömer, Blaschke, Jochen.
(48) Her zaman sağcı olmuştur.
(49) cf.Seufert, Güntert,. Din ve Etnisite arasında: Küreselleşen istanbul’da bir Kürt Alevi Aşireti. Öncü, Ayşe ve Weyland, Petra, Uzay, Kültür ve İktidar: Yeni kimlikler ve küreselleşen şehirler. Londra: Zed yayınları. 1997. s 157-76, s.173-74
(50) Cf. George E. Ellington’ın çalışması.
(51) Cf. Van Bruinessen, Debat s.23-24
(52) Cf. Brunner, Rainer
(53) Trowbridge’ın Aleviler’inde belirtilmekte. S.341.
(54) Cf. Yaman, Mehmet; Alevilikte Cem. İstanbul. Ufuk Matbaacılık. 1998. www.alevi-bektaşi.de/Tuerkce/Alevilik/Cem.htlm. Daha ayrıntılı bilgi için Kaya, Hasan “Bir başka gözle Alevilik-Kızılbaşlık”a bakınız. İstanbul: Amaç, 2000. s.71 ve 144-148.
(55) White, George E. “Şii Türkler” Viktorya Enstitüsü. Sayı:40,. S. 225-239, Londra 1908, s.225-226.
(56) ABCFM, Houghton Kütüphanesi, Boston,Ussher Kişisel Çalışmalar. Keieser, Friede. S.368’de yazılıdır.
(57) Cf. Vorhoff, Karin, 1995, s.71 ve 157-158.
Dostları ilə paylaş: |