BEKTAŞİLİK VE ALEVİLİK
Alevi araştırmacısı Fuat Bozkurt, Kızılbaşlığın Safevi hükümdarı Şah İsmail tarafından kurulan Erdebil Tekkesi`ne dayandığını, Aleviliğin Baba İlyas ve Hacı Bektaş kökenli olduğunu, ancak 16. yüzyılda bu Alevilik sözcüğünün kullanımda olmadığını belirtiyor. Ve üçüncü kol olan Bektaşilikten söz ediyor.
Tıpkı Anadolu Aleviliği gibi kaynağını Hacı Bektaş Veli`ye dayandıran bu öğretinin farkı; örgütlü, yerleşik ve Osmanlı`dan yana olması. Hacı Bektaş Veli`nin yolundan giden ve Osmanlılarla ilişkide bulunan bazı dervişler, Hıristiyan çocuklar arasından devşirilen askerlerden oluşan Yeniçeri Ocağı’na bağlanırlar.
Amaç, hem bu dervişleri devlete bağlamak hem de fethedilen ülkelerde yaşayanlara Osmanlı propagandası yapmaktır. Böylece Bektaşilik Balkanlar`da yayılır, Osmanlı Devleti`nin tarih sayfalarından çıkmasından sonra bile etkinliğini sürdürür.
Bektaşilik ile Alevilik arasındaki en temel fark ise şudur: İsteyen herkes Bektaşi olabilir ama Alevi olarak doğmamış hiç kimse sonradan Alevi olamaz.
Tarihçi Irene Melikoff, "Alevi Kimliği" adlı kitapta yayımlanan makalesinde II. Mahmut`un Yeniçeri Ocağı`nı kaldırmasıyla birlikte Anadolu`da etkinliğini yitiren Bektaşiliğin yerleşik dini kurallara uymayı reddettiğini, 20. yüzyıla gelindiğinde ise ilerici fikirleriyle öne çıktıklarını, bunun sonucunda da pek çoğunun Mason olduğunu, Jön Türklere katıldıklarını, cumhuriyet kurulduğunda ise Atatürk ile laik düzenin en büyük destekçisi olduklarını söylüyor.
Dostları ilə paylaş: |