Ali nar bey'E : hazirlamiş olduğU «akaid risaleleri» hakkmdaki 3



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə24/24
tarix07.01.2019
ölçüsü0,78 Mb.
#90782
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24

Muhammed Es-Senûsî 158

Ebû Abdi'llah, Muhammed b' Yusuf b. Ömer el-Hüsnî, Et-Telem-sanî, meşhur bir zâttır. «Senûsî-i Eş'ari» diye ma'rufdur. (832) de doğ­muş, (895) de vefaat etmiştir. Rahmetullahi aleyh.

İlmî Mevkii: Muhammed Senûsî, asrmda TelemsanHn büyük bir âlimi idi. Zahirî ve Batmî ilimlere muttali, hele Tefsir'de, Kelam'da, Hadis'de, Fikih'da ihtisas sahibi idi. Murakabe ve mücahede sahibi bu­lunuyordu. Menkıbelerine dair «El-Mevahib'ul Kudsiyye fi Menakıb-ı Senûsiyye» admda bir eser yazmıştır.

Eserleri: «Tefsîr’ul Kur'an» Sa'd süresiyle ondan sonraki sûre­lere aittir. «Sahih-i Buhari Şerhh, aMükemmilu İkmalul Ekmah; Sa-hih-i Müslim Şerhidir. «Ümmü'l Berahim-a, Akaide aittir. Buna «Akidei Suğra», Senusiye-i Buğra» da denir. Almanca ve Fransızca tercemeleri de vardır. «Akide'tü Ehli't-Tevhid ve't-Tesdid»; «El-Kubre's-Senûsîyı de denir, nümde'tü Ehl'it-Tevfik vet-Tesdid fî Şerhi Akidetü Ehl-it'Tev-hid»; El Kubra's-Senûsi'nin Şerhidir. «Mucerrebât» t «Muhtasara fi ilm-i Mantık», «Suğra'i Suğra Şerhi» Metinde kendisinindir.

Bu derlememize aldığımız «Akide-i Suğra» dır.

Allah ona rahmet eylesin...



Senûsiye Akaidi

Bismilîahirrahmânirrahim.

Elhamdülillah!, Vessalâtu Vesselâmü ala Resulillahi.»

Bilmelisin ki, aklımı üç çeşit nümü, yargısı vardır. Vacip, Münteni ve Caiz.

Vacib; akılda yokluğu tasavvur olunamıyan şeydir, (durumdur) Mümteni (veya Müstahil), akılda var olması düşünülemiyen şey.. Caiz ise, akılda hem vücudu hem ademi (yokluğu) düşünülebilen­dir...

İmdi: Her mükellefe (akide yönünden) lâzım olan; Allah'u Teâlâ hakkmda (c.c.) vacip, müstahil ve caiz olan şeyleri bilmesidir.

Aynı şekilde mükelefin. Resuller (S.A.S.) hakkmda da bu tür hü­kümleri bilmesi de zaruridir.

Cenabı Hak için vacib olan, yirmi kadar sıfat bilinir: (1)



A) 1- Vücud (buna s. nefsiyye de denir) 2 - Kıdem, 3 - Bekar 4 - Muhalefettin Lil-Havadis, 5 - Kıyam bi nefsini (yani; ne mekâna ne, desteğe ihtiyacı yok) 6 -Vahdaniyet (yani; ne zatında, ne sıfat ve efa'linde ona bir eş bulunmaması).

Bunlardan birincisi olan «Vücud» sıfatına Nefsi sıfat, diğer beş ta­nesine de Selbî sıfatlar denir.



B) Yedi sıfat ise, onun hakkmda vacib olup; bunlara da «Sıfat-ı meâvî» denir. Bunlar:

(Bütün münıkinata taalluk eden) İrade ve Kudret sıfatı, (vacib, caiz, müstehil olsun herşeye taalluk eden) İlim, (bir şeye taalluku ol­mayan.) Hayat, (var olan herşeye taalluk eden) Semi ve Basar harf ve sese bağlı olmadan vukubulan Kelâm, (Bu da ilim sıfatıyla ilgili şey­lere taalluk eden harf ve sesle olmayan Kelamı anlatır)



C) Bundan sonra da, Sıfat-ı mâneviye denilen yedi sıfat vardır. Bunlar, yukarda sayılan yedi sıfatm gereği olan sıfatlardır: Yani, Cenab-ı Hakkm; Kadir, Mürîd, Alîm, Hayy) Semî, Basîr, Mütekellîm ol­masıdır.159

Cenab-ı Hak için Müstahil olan sıfatlar ise: yukarda sayılan yirmi sıfatm zıddı olan yirmi durumdur. Bunlar da:

Adem (yokluk). Hudûs (sonradan almak). Ademe dönmek.

Hadis olanlara benzemek. Herhangi şeyin parçası olmak, yani yüce zatının bir şeyin bölümü (veya bir şey onun parçası) olmak. Yahut araz olup cismi bulunmak ya da başlangıçta bir cisme sahib olmak. Yahut, zaman ve mekânla kayıtlı bulunmak. Ya da yüce zatının hadis sıfatları kabul etmesi, meselâ küçüklük, büyüklükle vasıflanması... Ah­kâm ve efalde bir maksat sahibi olması...

Aynı şekilde onun için, nefsiyle kaim olmayıp, meselâ, bir mekâna ya da özelliğe muhtaç olması müstahildir.

Yine onun tek olmayıp, bir terkipten oluşması veya varlığınında, ef-alinde benzerinin derginin bulunması, işlerine başka birşeyin etkili ol­ması da müstahildir, düşünülemez...

Yine onun hakkmda âlemdeki bir mümkünün icadmdan aciz kal­ması, yani onun iradesi olmadan, zühul, gaflet, yüzünden, ya da sebe­be bağlanıp bir şeye tabi olarak bir şey icadetmesi... Yine O'nun hak­kmda cehl ve malûm mânaları ölüm, körlük, dilsizlik ve sağırlık bü­tün öbür mânevi sıfatların zıdları müstahildir. Tabiatiyla bu izahı-mızdan bunlar anlaşılır.

Cenab-ı Hakk için caiz olanlar ise, her mümkün olan işi yapmak veya terketmektir...

Allah’ın varlığınınm delili işe, âlemin hadis oluşudur. Çünkü-onun (âlemin) yapıcısı olmasa da, kendi kendine olsa, iki durumdan biri (eşit şansla) sahibi hakkmda düşünülmesi gerekirdi: Sebepsiz olarak sahibine eşit, sebepsiz olarak ona tercih edilmiş olmak. Bu ise muhal­dir. Âlemin hadis olmasmm delili ise; hareket, sükûn ve benzeri ha­dis oluşlara bağlı olmasıdır. Çünkü hadisle bir olan hadistir. A'razm hadis olmasına delil ise, ademden vücuda, vücuttan ademe değişmesi­nin görülmesicür...

Şimdi Cenab-ı Hakkm Kadîm oluşunun delilini söyliyelim: Hanı o kadim olmasa, hadis olacaktı. Ve bir muhdise (mucide) ihtiyaç gös­terecekti. Bu durumda, ise iki ihtimâl var: Devir veya teselsül. (Bun­lar da batıldır). Yine onun bekasmm delili de böyle. Eğer ona yokluk bir an buiaşsa Kadimliği giderdi. Çünkü bu takdirde vücudu caiz olurdu, vacib değil. Caizin ise vücûdu sadece hadis olur. Ve böylece önce Cenab-ı Hakkm Kadim olmasmm delili, sonradan Bekasmm delili geç­miş oluyor.

Sonradan olanlara benzememesinin deliline gelince: Eğer Öyle bir şeye benzese, benzediği gibi hadis olurdu. Bunu da, Kıdem ve Beka Sıfatlarının delilini anlamakla muhal olacağmı kavramış olmalısm. Kı­yam binefsihi sıfatının vacib olmasmm deliline gelince: Eğer Cenab-ı Hak bir mahalle muhtaç olsaydı o onun sıfatı olurdu. Halbuki sıfatı başka bir sıfatla vasıflandırmamız mümkün değil. Mânevi sıfatlarla da olsa... Zira Allah Teâlâmn onlarla vasıflanması vacibtir.

Eğer bir özelliğe muhtaç olsa yine hadis olurdu. Halbuki onun Ka­dim ve Baki olmasmm delili yukarda geçti. Hak Teâlâmn vahdaniyeti­nin vacib olmasmm delili ise şudur: Eğer o bir olmasaydı âlemde ona bir eşin bulunması gerekirdi. Çünkü o aciz olurdu. Yine Allah’ın kud­ret sıfatıyla vasıflandmlmasmm vacib olduğunun delili (aynı zaman­da İrade, İlim ve Hayat): Şayet bunlardan birisi ondan ayrılsa hadis olan birşey bulunurdu...

Semi', Basar, Kelâm Sıfatlarının vacib olmasmm delili ise, kitap sünnet ve icma da vardır. Aynı zamanda bu sıfatlar olmasa zıtlarıyla vasıflanması gerekirdi. Bu ise bir nakısadır. O da Cenab-ı Hak için mu­haldir.

Mümkün olan bir şeyi yapmak veya terketmek onun hakkmda caiz­dir. Böyle olmasa da, aklen vacib olsa veya müstahü olsa; mümkün olan müstahil veya vacibe dönüşmüş olurdu. Bu ise akıl dışıdır.

Resuller (s.a.s) e gelince onlar hakkmda da şunlar vacibttr: Sıdk, Emanet, Tebliğ, (kendilerine emredilip halka öğretilmesi istenilen şey­leri) Şunlar da onlar için müstahildir. Kızb, Hıyanet (yani sakmma­ları emredilen haram veya makruhlardan birini işlemek yahut da hal­ka öğretmeleri gereken şeylerden birini terketmek)160

Onlar hakkmda caiz olan şeylerse, Beşeriyet icabı olup kendileri­nin yüce makamlarma zarar vermeyen hallerdir. Hastalık ve benzeri şeyler.

Onların sıdk Sıfatlarının vaeib olmasmm delili de şudur: Eğer sa­dık olmasalar, Cenab-ı Hak'tan aldıkları haberde yalancı olmaları ge­rekirdi. Halbuki Hak Teâlâ onları mucizelerle tastık etmiş ve şöyle bu­yurmuştur: Kulum benden naklettiği her şeyde doğru sözlüdür.

Peygamberlerin Eminlik Sıfatlarının vacib olmasına gelince; Eğer onlar bir haram veya mekruhu işleyerek hıyanet etseler, o haram veya mekruh onlar için bir ibadet olurdu. Çünkü Allah bize onların söz ve işlerini taklid etmeyi emretmiştir. Ve asla bir haram veya mekruhu iş­lemeyi emretmemiştir. Bu ise üçüncü durumun (yani Tebliğ sıfatının) vacib olmasmm kesin delilidir.

Peygamberler hakkmda, beşeri arızalarm caiz olması ise şunlara bağlıdır. Onlardan sadır olan bu hallerin gözle görülmesi. Bu da ya onların ecrini artırmak, ya hükümlere mesned teşkil etmek, ya da dünyalıktan onları teselli etmek içindir. Ayrıca Nebilerinin ve velileri­nin bu dünyada değil, öbür âlemde mükâfat!andırılmasmm gözlendiği­ni tenbih etmektir...

Bu Akidelerin mânası da; «Lailahe İllallah Muhammedürresulul-lah» Kelimeyi Tevhidinde toplanır. Çünkü ulûhiyetin anlamı, kendin­den başka her şeyden müstağni olmasıdır. Ve kendinden başka herşe-yîn de kendisine muhtaç olmasıdır. O halde «Lailahe İllallah» şu de­mektir. Allah'tan başkasma muhtaç olmayan ve herşeyin kendisine boyun eğdiği tek varlık Allah Teâlâdır. Yine onun kendinden başka herşeyden müstağni olması; onun var olmasmı, ezelî ve ebedî olmasmı, sonradan olanlara benzememesini, nefsiyle kaim olmasmı (kendi ken­dine yeter) ve bütün noksan sıfatlardan beri olmasmı gerekli kılar... Aynı zamanda semi, Basar, ve Kelâm Sıfatlarının da onun için vacib olmasmı ifade eder. Çünkü bu sıfatlar ona vacib olmasa, bir yaratıcıya veya bir mahalle yahut da onu noksanlardan koruyacak güce muhtaç olurdu. Onu nişlerinde ve hükümlerinde garazlardan tenzih edilmesi de buradan almır. Yoksa nasıl olursa olsun bir maksadmm meydana gelmesi için vasıtaya muhtaç olurdu. Halbuki o ganidir, kendi dışında­ki herşeyden...

Yine bu Kelimeyi Tevhid'den, mümkün olan birşeyi yapması veya terketmesinin de Allah'a vacib olmadığı anlaşılır. Zira ona bir şey ak­len vacib olsa (meselâ sevab vermek gibi) o zaman Cenab-ı Hak mak­sadını tamamlıyabilmek için o şeye ihtiyaç duymuş olurdu. Hani ya, onun hakkmda herhangi bir şey vacib olmaz, ancak kendisi için kemal ifade eden şeyler müstesna. O masivanm hepsinden müstağnidir. Ama kendinden başka herşeyin kendisine muhtaç olması ise onun hakkmda, hayat, kudret, irade ve ilmin vacib olmasmı ifade eder. Çünkü bun­lardan bir tanesi nefyedildimi, hadis olanlardan birinin bulunması gerekir. Bu durumda da hiç bir şey ona muhtaç olmaz. Halbuki ken­dinden başka herşey kendisine muhtaçtır!...

Cenab-ı Hak için Vahdaniyyet (Birlik de yacibtir) çünkü ilâhlık-ta, onunla beraber ikincisi olsa o taktirde ikisi de birbirine bazı aciz­likleri dolayısıyile muhtaç olacaklar. Halbuki o kendinden başka her-şeyin kendisine muhtaç olduğu bir kudrettir.

Yine tevhidden, onun eseri olan bu âlemin hadis olduğu da anla­şılır. Çünkü bu âlemde herhangi bir şey kadim olsa o'şey Cenab-ı Hak­ka muhtaç olmazdı. Halbuki (tekrar ettik) her şey ona muhtaçtır.

Yine bundan, kâinat da hiç birşeyin hiç bir yönden ona tesir edemiyeceği de anlaşılır. Eğer aksi olsa, o şeyin de Allah'tan bir yönüyle müstağni olması gerekirdi. Halbuki hiç bir şey hiç bir suretle ondan müstağni değildir.

Bazı cahillerin zannettiği gibi, kâinatdan herhangi bir şeyin tabiî olarak, onun kudretine, var oluşta bir tesir ettiği farzedilse bu da mu­haldir. Çünkü o zaman yüce mevlâ bazı şeyleri icadında vasıtaya muh­taç olmuş olur. Bu ise bâtıldır. Nitekim onun herşeyden müsnağni ol­masının vacib olduğunu yukarıda görmüştük.

Buraya kadar «Lailahe İllallah» kavlinin taşıdığı üç mânayı anla­mış oldunuz: Yani her mükellefin, Yüce Mevlâ hakkında, vacib, müs-tahil ve caiz olan şeyleri.

«Muhammedün Rasulullah» bilmemiz, kavline gelince: Burada bü­tün Peygamberlere iman, meleklere, semavi kitaplara, ve âhiret günü­ne iman mevcuttur. Çünkü Aleyhissalatu vesselam efendimiz bütün bunları tasdik ile geldi.

Yine buradan da, Peygamberlerin sıdk sıfatının vacib olduğu ya­lancılığın ise onlara mustahil olduğu anlaşılır. Aksi halde Resul olamaz­lar. Yine onlar için, menhiyatı işlemenin toptan mustahil olduğu da anlaşılır. Çünkü onlar, sözleriyle, işleriyle ve sükûtlarıyla halkı eğitmek için gönderildiler. O halde kendilerini bütün halka tercih eden ve sırlarına vakıf eden Mevlânm emirlerine muhalefet etmemeleri ge­rekir.

Yine buradan beşeri hallerin onlar hakkında caiz olduğu da anlaşılır. Çünkü bu onların Peygamberliğinde ve Allah katındaki dere­celerinde bir noksanlık yerine, onu ziy ad eleştirme vardır. Nitekim yu­karıda bu iki şahadetin, harflerin azlığına rağmen, gerek Allah hak­kındaki iman esasları, gerekse onun Resulleri hakkında her mükellefin bilmesi vacib olan şeyleri içerdiği, (tazammun) ettiği açıklanmıştır.

Umarız ki bu özet fakat şümullü malûmatımız, islâmın kalbe taal­luk eden inceliklerine tercüman olabilmiştir. Çünkü bu anlatılanlar ol­madan bir kimsenin imam makbul sayılmaz... Öyle ise akıllı kişi için bunları sık tekrarlamak taşıdığı iman ilkelerini zihninde canlandırmak, belki bu mâna inceliklerini etine ve kanma işletmek borçtur. Çünkü inşallah bu sayede ilâhi esrar tecelli edecek.

Tevfik ve hidayet kendinden başka Rab bulunmıyan Allah'tandır. Ondan başka ma'bud yoktur. Onun yüce katından bizi ve sevdiklerimi­zi ölüm anında Kelimeyi Şahadeti, mânasını kavrayarak söylemeyi

nasib etmesini dileriz.

Salâtu selâm Efendimiz Muhammed'e. Zikir ehli onu anar gafiller onun zikrinden gaflet eder. Cenab-ı Hak onun Ashabından razı olsun. Onlarla birlik kıyamete kadar onların yolundan gidenlerden de.

Ve selâmün Alel mürselin,

Velhamdulillahi Rabbilâlemin.

NOTLAR


(1) (2)


1 Bu taktim yazısı yayınevi kapanmadan önce yazıldığından, anısına korundu.

2 Von Bohler-Konmzberg-1849.

3 İman ve İslam Atlası. N. Fazıl Kısakürek.

4 Kelam Kitapları veya Akaid Şerhlerinde ise; bütün bunların akli ve nakli delillerle isbatı vardır!..

5 Bu kitaba dercedilen risaleler listede zikredilmedi.

6 Tarif birşeyi en kısa şekilde anlatmaktır. Tarif «ağyarını mani, efradını canlı olmalıdır.» denir.

7 Tevhid ve Akaidin isbatlı devresi olarak telâkki ettiğimiz için, ad olarak «ilmi Kelam», geçecek ama kasdettiğimiz yine üçüdür...

8 Metod yol demektir. İlimde metod ise,işlediği konuyu, maksadına uygun şekilde insana kavratmada izlediği elverişli yol demektir..

9 İlerde bu meseleler genişçe işlenecek.

10 Birinci Hanefi, ikinci Şafii çığırma göredir. Ya da usul ve furû yönünden, îsim ise «Allah bir kimseyi severse; dinde fakihkılar,» hadisinden alınmadır.

11 Birinci Hanefi, ikinci Şafii çığırma göredir. Ya da usul ve furû yönünden, îsim ise «Allah bir kimseyi severse; dinde fakihkılar,» hadisinden alınmadır.

12 Yani akıl muhataptır. Aldıklarını uygular... İcma ve Kıyas ta Şeriat hududu içinde hüküm koymaktır.

13 Mesela: Hz. Ali, Muaz ibn. Cebel, Enes b. Malik, Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın.. çevredeki kabilelere muallim ve idareci olarak gönderdiğini hatırlayalım.

14 Nesh konusu Kelamdan çok. Tefsir ve Fıkıh ilimlerinde ele alınmıştır. Ancak Kelam tartışmalarına da sebeboluşu açıktır: Bazı Ulema Kur'an'da «Nesh» asla olamaz, derken, olur diyenler: «Biz bir âyeti nesh ettik mi ondan daha üstününü veya dengini getiririz» mealindeki âyeti ve başta eski Şeriatların neshedilişini delil göstermiş ve insanın halini ıslah bakımından zaruri gör­müşlerdir. Ama bazısı yüzlerce nesh var derken, bazısı üç âyete kadar in­dirmiş. Lafız ve mana neshi şekilleri vardır...

15 Bunların doğru ve toplu cevabı Ehl-i Sünnet bahsinde gelecek. Zaten risale­lerde bunlar anlatılır.

16 Yeni İlmi Kelam ; İ. Hakkı îzmirli, 71 - 73.

17 Pezdevi Akaidi: 353, 348- Muvazzah İ. Kelam: Ömer Nasuhi Bilmen 23-30 Yeni îlmi Kelam : 73 - 88.

18 Pezdevi Akaidi: 355 - 357, ist. 1979.

19 Ehl-i Sünnetin bunlara dair görüşü ilerde gelecek. Bak : Pezdevi Akaidi: 358 - 360 (îst-1979).

20 Kelam İlminin Bellibaşlı Meseleleri - Ebu'l Vefa Taftazani. Ş.G. Kayhan yayını - İst. 1980.

21 Bab» Gulatın kanaatına göre: Hz. Ali İlah, Muhammed perde, Selman Fa­risi Bab'dır: İlahın "beşere açılışı... Bab veya Babalık üstün bir mertebedir.

22 Yeni İlmi Kelam: 109 – 111.

23 Yeni Ümi Kelam: 108 -109.

24 Âyetin devamında;«İlimde yetkili olanlar...» kısmım bazı kelamcılar; «İlim­de yetkili olanlar da te'vili anlar...» diye anlamıştır...

25 Ehl-i Sünnet kelamcıları «îstivayı» istila diye anlamış ve anlatmışlardır!..

26 Burada bir dikkat çekelim: Sonraki selefiler, yeni selef çiler, Mezhep imam­larma uymayı menederler. Halbuki selefin esas tavrı öncekilere uymadır!..

27 Bu farklar yukarda geçti.

28 Başta, bu kitapta derlediğimiz seçkin Akaid. risaleleri olmak üzere Pezdevi Akaidi, Ebu'l Muin en-Nesefi Kelamı, Yeni îlmi Kelam ve Muvazzah İlmi , Kelam...

29 Sahipleri kesin bilemez ve hak geçer endişesiyle... (Mütercim)

30 Hadis imamları.

31 Çağdaşı sayılacak bilginlerden. (Mütercim)

32 İhlas Sûresi

33 Bu selef dönemine ait ifâdedir. Halef buna kaynak olan Kur'an âyetlerini sayıp tevil etmiştir. Aksi halde teşbihe vanr.

34 Peygamberi! gelmeden Önceki zuhur edene «İrhas» denir.

35 Ters tecelli edişi denir. Yani bir mümkirin keramet göstermek istemesinin tam aksine zuhuruna da «ihanet» denir. Saf mü'minler için zuhur eden kolay­lıklara da «mâpnet» adı verilir...

36 Bu meselede İmam Birgivi'nin izahma bakılmalıdır. O vahiy geldikçe iman gereken meseleler artardı. Âyette «imanları artar» buyuruldu der...

37 Gece yürüyüşü, yükselme.

38 Gece yürüyüşü, yükselme.

39 Necm: 11

41 Allahı aşırı vasıfla, mahluka benzetme veya sıfatlarını inkâr.

42 Nahl: 128

43 Bakar :194

44 Ankebut: 69

45 Kâf: 16

46 Mücadile: 7

47 Tevbe: 40

48 Teşbih», Allah’ın insana benzetilmesi, «Ta'til» ise sıfat ve eserden mahrum kabul edilmesidir.

49 Enfal: 17

50 Tahrim: 12

51 En'am: 76

52 Geçmiş peygamberlerin o günkü tebliği kasdediliyor Ki, onlar ayniyle İslâm-dır. Fakat şimdiki bozuk halleri değil...

53 Enbiyâ: 22

54 Buna, Kur'an delilleri arasında «Burhan-ı Temamı» denir.

55 A'lâ: 1

56 Haşr: 22

57 En’am: 103

58 A'raf: 143

59 Bakara: 95

60 Kıyame: 22

61 Kıyame: 23

62 Zuhruf: 3

63 Zuhruf: 19

64 Taha: 5

65 Şûra: 11

66 Sad: 75

67 Zuhruf: 84

68 Kehf: 29

69 Bakara: 286

70 En'am: 125

71 Dehr: 31

72 Zariyat: 56

73 Mümin: 31

74 Nisâ: 73

75 Nisa': 78

76 Hud: 6

77 Âl-i îmran: 178

78 Bakara: 106

79 Maide: 45

80 Bakara: 143

81 Talâk: 11

82 Âl-i îmrân: 285

83 Hucurat: 14

84 Nûr: 35

85 Çünkü o devirde oralardaki halk eğitimsiz ve İslâm cemaat yaşayışmdan uzaktır. Onun için örnek verilmiş.

86 Zümer: 22

87 A'raf: 121

88 Enfâl: 74

89 Raad: 39

90 Nisa-. 3

91 Enfal: 24

92 Feth: 27

93 Recmedilen ama, iman tazelettirilmeyen kişi.

94 Tevbe: 101

95 Secde: 21

96 İsrâ: 44

97 Enbiyâ: 47

98 Â1-i İmran: 133

99 Fussılet: 8

100 Vakıa: 33

101 Rûm: 30

102 Âl-i İmran,: 37

103 Taha: 121

104 Taha: 115

105 Bu risalenin şerhi de vardır. Biz sadece özünü: (Dersaadet-1309) de sahsifi Osmaniye şirketinin neşrettiğ Arapça metinden terceme ettik. Metinde (63) madde dendiği halde (61) madde olarak işlenmiştir.

106 Sorulursa; Elhamdülillah müminim demek gerekir. îmanda kesinlik vardır.

107 İslâmi ölçüleri savunan ulema, ya da islâmca yaşayan müslüman topluluk.

108 İslâm nizamma bütünüyle iman ve ehliyet olduğu müddetçe, bazı günahlar işliyor diye arkasında namaz kılmamak, tefrikaya sebeb olur.

109 İslâm nizammı tümüyle kabullenen devlet başkanı veya cmm vekili.

110 İmanımı ben kazandım. Kafamı çalıştırdım gibi; ilâhi hidayeti ve takdiri in­kâra varan görüşleri reddeder.

111 Yani kimse kendisine güvenip Allah'a meydan okuyamaz. înandıksa, bu Allah’ın bir lûtfuyla olmuştur.

112 Bazı icadlarıyla kâfirlerin daha akıllı olduğuna kanaat edenleri reddir. Hal­buki, peygamberlerin ve müslümaıılarm daha üstün görüşlü olduğu şu asır­da daha iyi itiraf edilmektedir.»

113 Yani insan inanmca gerçekten inanmış olur. Bazı kimselerin sandığı gibi,lâftan ibaret olmaz

114 Yani günah ta işlese, sevap ta işlese kula o işi yapacağı güç yaptığı anda bahşedilir, (fiilden Önce değil)

115 Dil ile ikrar; kalp üs tasdik», Ebu Hanifenin görüşüdür. Bazı mezhepler de, ameli imandan cüz saymış... Ona dikkat çekiyor.

116 Kendi emeği ile geçinmek, kimseye muhtaç olmamak...

117 îman eşittir. Fazla noksan değil. Ancak derece ve kuvvet bakımmdan farklı olabilir.

118 Yani kan, irin çıkması ya da başka bir yolla, var olan abdest gider. Yeniden almak gerekir

119 Bazı kimselerin, kendilerinden sorumluluk kalktığım, çünkü Allah'a kavuş­tuğunu iddia etmesine karşı cevap ve tedbirdir. Mümin ölünceye kadar itaat­le mükelleftir. Şeriatm, gücü yettiği her hükmünü ifa etme borcundandır.

120 Bazı kimselerin, kendilerinden sorumluluk kalktığım, çünkü Allah'a kavuş­tuğunu iddia etmesine karşı cevap ve tedbirdir. Mümin ölünceye kadar itaat­le mükelleftir. Şeriatm, gücü yettiği her hükmünü ifa etme borcundandır.

121 Sevad-ı Azam risalesinin sonuna konmuş olan bu fıkrayı biz de, lüzumuna binaen tercüme edip koyduk (A.N.)

122 Bu malumat;Tabakat'ül-Müfessirin, Ömer Nasuki Bilmen: H.Cilt, 464. say fadan özleştirilerek almmıştır. (A.N.)

123 Tarihe ve coğrafya bilgilerinde ittifak edilen kesin bilgiler böyle gelmiştir.

124 Yani Peygamberden sadır olduğu kesin olunca o ana delil olur ve hak bilgi verir.

125 Fiil, halkı, icad, ihdas, ihtira ve benzeri kelimelerle de ifade edilir.

126 Kıyame suresinde. Ve Hadisi meşhurda.

127 Kim dilerse iman eder, kim dilerse inkâr eder», «İşlediklerine karşılık ceza...» âyetleri bunu anlatır.

128 Allah hiçbir nefse gücünün üstündekini sormaz.»«Ey Rabbimiz bize takatimizi aşan işleri yükleme.

129 Mülk rızıktan ayrıdır.

130 Çünkü bazılarını affedebilir.

131 Hepsinin, Âyet ve Hadis'ten delilleri şerhte vardır.

132 Âyeti Kerimeden alınmıştır.

133 Çünkü, kesinlik ifade etmez ihtimâl olur.

134 Saadet hakkı bulmak, şekavet, sapma inkâra düşmek...

135 K. Kerim'de, bildirilenler dışında daha çok hem de her kavme bir Peygam­ber gönderildiği bildirilmiştir. Hadiste de: 124000.224000 rivayetleri var.

136 Bunu bildirilen hadise var. Tarihi oluş ta böyledir. Dördünün hilafet süresi otuz yıldır.

137 Yani ferdin yürütemiyeceği ve koruyamıyacağı işleri yürütmek, ve hakları korumak için.

138Bunlar ise Şia kanatında vardır.

139 Bu şart ta ilk devirlere mahsustu.

140 Şıra mayalanıp şaraplaşmadıkça böyle.

141 Tabii inkarcı ve maddeperestler puta ve kişilere tapanlar, hayvandan da aşağıdırlar.

142 Mu'tezilenin; «Allah her yerdedir.» Müsebbihenin; «Arşın üzerindedir gö­rüşlerini reddedicidir.

143 Dinin sahibi anlamına, Cenabı Hakkm isimlerindendir.

144 Cehmiyye; «Ehli girince, bunlar fâni olur'der. Ona cevaptır.

145 Mu'tezile; «Âhirette Allah görülmez» der.

146 Şarkkı sadr» ve «Şerh-i sar'a işarettir.

147 Peygamberler kasdedilîyor. Çünkü Resulullah, «Benim şefaatim kebire ehli nedir...» buyurur.

148 Amel imanın cüz'ü değil, sadece kemâline dahildir.

149 Büyük günahlar, imandan çıkarmaz, helâl saymadıkça...

150 Küfrü gerektiren sözü, inkâr niyeti olmasa da kendi iradesiyle kullanırsa,çoğunluk küfre gider, demiştir.

151 Tekvin Allah’ın sıfatıdır. Mükevven ise. yaratılan. O halde ayrı şeylerdir.

152 Yirmi sekizinci beytin tekrarıdır. Bunu da böyle çevirdik.

153 Bu malûmat Tabaket'ul mütessirin (Ömer Nasuhi Bilmen C. II, S. 565) den kısaltılarak'almmıştır.

154 Talimiye mezhebinin iddiasına cevaptır: Onlara göre her dönemde bir muallime ihtiyaç vardır.

155 Zatı tek olduğundan sıfatı da tektir. Ama eşya ve olayları yaratış yönünden, tecelli ediş sonsuzdur.

156 Hudeybıyede ki, Bey'ata katılanlar.

157 Zaruriyatı diniye açıkça bildirilmiş olan; farzlar, haramlar, helâllar- namaz, oruç gibi.

158 Bu malûmatlar:(Tabakat'ul Müfessirin: Ömer Nasuhi Bilmen C. II, S. 612-613) den kısaltılarak ve sadeleştirilerek almmıştır.

159 Hanefi ve Maturidi akaidinde bunlardan söz edilmez.

160 Maturidi akaid risalelerinde görüleceği gibi Peygamberlerin bu sıfatlan; «Sıdkr Emanet, Fetanet, Tebliğ, ismet», atları ise yine bu kadardır.

Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin