Ali nar bey'E : hazirlamiş olduğU «akaid risaleleri» hakkmdaki 3



Yüklə 0,78 Mb.
səhifə7/24
tarix07.01.2019
ölçüsü0,78 Mb.
#90782
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   24

İt İk Ad -i Fıkıh:

İşte islam ilimleri arasında bu ilimdir; Tevhid, Akaid ve nihayet «İlm-i Kelam». Başlangıçta ise bu ilme dair eserlere «Fıkh-ı Ekber» denirdi. Çünkü Fıkhm en büyüğü en üstünü; ahkâmm özü itikadi fıkıhtır. «Usûrud-Dinidir...

Arasında bulunduğu ilimlerle münasebetini izaha ihtiyaç kalmadı kanaatmdayız. Ancak «Ulum-u Dahile»den Felsefe ile Kelam ilmi arasında bir kısa mukayeseye ihtiyaç vardır: Bu mukayese iki yönden lüzumlu; Birincisi Metod ve mevzu bakımmdan, İkincisi ise, İlimler arasındaki Mevki yönüdür. Metod bakımmdan felsefeyle bir bakıma ters yöndedir Kelam. Çünkü Kelam akıl ve nakil yolunu izler. Ancak Kelam akıl yolu isbatta gaye ve kaynak değil sadece âlet ve vasıtadır. Felsefenin ise ana kaynağı akıl ve akla yardımcı duyumlar vs.dir. Za­ten mevzu birliği de tam değil. Felsefenin konusu varlıktır. Mücerred (Metafizik) ve Müşahhas (Fizik) âlem. Ondaki varlıklar, olaylar, sebebleri ve sonuçlan... Hatta son dönemlerde felsefe artık, müsbet ilim­lerin sonuçlarmdan hareketle, onlardan terkib kuran bir bilim dalı halini almıştır. Artık metafizik, zihni ve mücerred mesele ve konu­larla uğraşmaz olmuştur.. İlimlerin sonuçlarmı örgüleştirmesi ise; İlimler üstünde bir hakem rolüne götürmüştür!.. İşte bu yönden de Kelam İlminin karşıtı bir mevkide gibidir. Yani akıldan ve deneyden gelen bilimlere göre Felsefe ne ise; dini ilimlerde de Kelam İlmi o rolü üstlenmiştir. Tabii Kelam ilmi bu rolü üstlenmekte önceliğe sahibtir. Şimdi esas mukayeseyi yapabiliriz :

Kaynak ve dayanak yönünden, saha ve sağlamlık yönünden Ke­lam Felsefeden çok üstündür. Çünkü Kelam İlmi ve doğrusu, İslamî (Vahyi) bilginin kaynağı, Vahiy ve akıldır. Vahiy temel kaynak; saf akıl ise, yorum ve hüküm koyma yönünden kaynak 12. Felsefe ise sadece akıl gücüne bağlı kalır. Öyleyse saha olarak, Kelam daha ge­niştir Fizik ve Metafizik âlemleri kucaklar. Felsefe ise fizik âlemde kalır. Aklı aşan şeylere ise hiç uzanamaz.

Yine Kelam daha metin ilimdir. Çünkü akla rehber vahiy var. Akıl yanılırsa ona yol gösterir. Akim aciz kaldığı yerde ona ışık tu­tar, müşkülen halleder. Yani Vahyin terbiyesinde akıl daha bir metin olur. Çünkü, aküüstüleri de hallederek, onu kurtarır. Ayrıca, İslami bilgi sadece Aklı tatmin etmekle kalmaz. Gönlü (kalbi) de tatmin eder. Böylece insanı bütünler. Tezad ve bunalımdan kurtarır. Kafayı kalbi ve sonuç olarak ta İnsanın amellerini islah eder. Son olarak ta : İslami Bilgi (veya İlmi Kelam) Besmeleyle — Allah adıyla — başlar, onun adma başlar ve onun rızasma yönelir. Böylece de düzeltici, İs­lah edici ve dirilticidir. Buna bağlı olarak ta İslami Bilgi tasdiklidir. Yıkışmasızdır. Çünkü belli metodlarla, bilhassa Ustada tutunma usu­lüyle yürür. Her sonraki araştırmacı öncekinin yanlışmı düzelterek, fakat doğrusunu da kabullenerek ve onu rahmetle anarak yürür. Bu gidiş, ilmin kaynağı Peygambere kadar, silsile halinde uzanır. Esas­lardan sapılmaz. İslami ilimde değişmez ilkeler vardır. Bu yüzden is­tikrarlıdır.

Felsefe ise bilhassa son asırda büründüğü haliyle süratli değişken­dir. Çünkü müsbet ilim değişkendir. Değişken olmak durumundadır. Yoksa tekâmül olamaz. Esasen müsbet ilim akıl ve deneyin, gerçeğe, tahmin ve görüntülerle yaklaşmasıdır. Bu yaklaşma her asırda değiş­mektedir. Çünkü, dünkü doğru sanılan, bugün farklı izaha bürünü­yor. Yeni araştırma ve hesaplar daha öncekilerden farklı sonuç vere­biliyor. Böylece asırlar boyu kanun diye tutunulanlar, birden terke-diliyor... Felsefe de bu sonuçlara dayanırsa, o da değişken olur. Bu ise İnsanın ruh dengesi açısmdan, işine yaramaz... İlmi Kelam ve da­ha geniş tabiriyle Vahye dayalı bilgide değişmez kökler olduğundan; her asırdaki gelişmelere rağmen İnsanın istikran sürer.



6- Tarihçesi:

Tevhid, Akaid ve Kelamın tarihçesi, yukarda anlatılanlarla az çok işaretlendi. Yani Kelama gelinceye kadar geçirilen devrelere temas oldu. Ancak bu ilmin meseleleriyle, tevdin (ilim olarak kuruluş) dev­releri, ilmin mahiyetini daha bir belirginleştireceği ümidindeyiz.



A) İlk Meseleler : Tevhid ve Kelam konusu olan, yani inanca ta­alluk eden ve mü'minlerin ihtilaf ettiği, halli gerekli problemler de­mektir.

Malumdur veya tahmin edilebilir ki; Rasulullahm döneminde, çe­şitli dallarda eser yazmak kimsenin Aklına gelmezdi. Ve olmadı da...

Çünkü Vahiy geliyor ve ilmin kendisi, Resulullahm talim ve izahlarıyla ilk müslümanlara, vasıtasız, aracısız veriliyordu. Münakaşalı konu kalmıyordu. Bir kişinin re'sen fikir bildirmesi, ya da görüş ve yorumlarmı yazması, eşyanm tabiatma aykırıydı. Medine ve çevresinde­ki halk doğrudan, az uzaklardakiler ise, Resulullah’ın en güvendiği sahabelerine verdiği talimatlarla13 dini ve hayat ilkelerini Öğrenip uyguluyorlardı. Öğretilen doğrudan Kur'an ve Sünnetti. Onların açık-lanmasıydı. Yanılsalar hemen bir yolla Resulullah (sas)'a soruyorlar­dı...

a) Resulullah (s.a.s.)'m vefatmdan itibaren ise ilk ihtilâf başla­dı. Bu da tabiiydi. Anormal bir hal yoktu. Çünkü ikinci bir zata Vahiy gelmiyordu. Sahabenin bilen ve anlıyanlarma sormak gerekti. Onların da tabii olarak, anlatımı farklı olabilirdi. Veya ilk heyacan gün­lerinde, hissi davranışlar meseleleri çıkmaza sokabilirdi. Ve Öyle oldu : Resulullah (s.a.s.)'m vefaatı sahabeyi şaşırttı. Gördükleri bunca açık mucizeler, onların şuur altma, O'nun ölmezliğini işlemişti âdeta. Ölü­müne inanmak istemediler. Başta, en bilgili ve akıllı sahabeden Hz. Ömer bu tepkiyi gösterdi. O'nun ölmediğini söyliyecek kadar heyecan­lanmıştı.

Ancak Hz. Ebubekir'in, bu gerçeği bildiren âyeti okumasıyla dü­ğüm çözüldü. «..Muhammed ancak bir Rasuldür. Ondan önce de bir­çok Resul geçti. Peki, O ölür, ya da öldürülürse; siz hemen tabanlarmız üzerine (eski halinize) dönecek misiniz?..». Ayrıca Hz. Ebubekir : «Kim Muhammed'e tapıyorsa; bilsin ki o ölmüştür. Kim de Allah'a ta­pıyorsa; bilsin ki, O diridir, ölmez...» diyerek kesin durumu aydmlattı.

Bunu duyan herkes uyandı. O'nun bu âlemden göçtüğünü kabul etti. Eserine sahip çıkmayı hedef aldı. Böylece ilk ihtilâf; «Resulullah Öldü mü, ölmedi mi?» son buldu.

İkinci mesele olarak ta; O'nun nereye gömüleceği, meselesiydi. Herkes bir yer teklif ediyordu : İlk savaş yeri Bedir, Uhud şehitliği, Kabe'nin içi ve Kudüs... gibi teklifler olduysa da yine Hz. Ebubekir'in {r.a.) naklettiği; «...Bir Peygamber öldüğü yere gömülür.» mealindeki Hadis meseleyi halletti. Ve Resulullah (s.a.s.)'m naşı; Hz. Aişe'nin hüc­resinde, vefat ettiği sedirin yerine defnedildi. Bu münakaşa da bitmiş oldu. Teçhiz ve Tekfin işi Hz. Ali'ye verilmişti. Hiç tartışma konusu olmadı...

Şimdi Resuluîlah (s.a.s.) 'a kim vekâlet edecek; din ve dünya işle­rini kim yönetecek, ümmeti kim idare edecekti. Halife kim olacaktı?.. Daha Resulullah defnedilmeden bu mesele gündeme geldi. Ensardan bazıları, Sa'd bin Ubade'nin yurdunda toplanmış, Muhacirlerden de katılanlar olmuş, bu konuyu görüşüyorlardı. Nakillere göre Ensar, Sa'dbin Ubade'yi istiyordu. Kureyşliler (Muhacirler) ise Halifenin Kureyşden olmasmı uygun görüyordu. Durumu öğrenen Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Ebu Ubeyde bin Cerrah gibi sahabenin büyükleri de oraya gel­di. Hz. Ali ise teçhiz ve tekfin ile meşguldü, toplantıya katılamadı.

Ve o kalabalıkta kısa bir müzakere sonu; «Halife Kureyşten olur.» şeklinde bilinen Hadise istinaden ve Hz. Ebubekir'in Resulullah’ın (s.a.s.) nezdindeki yeri ve dirayeti, İslama bağlılık ve hizmeti de dik­kate almarak, İmamlığı uygun görüldü. Ve bey'at edildi. Daha sonra da bütün ümmetin ona bey'at etmesiyle, ittifakla, İslamm ilk halifesi oldu...

Bu mesele de zahirde böylece kapanmış, ihtilâf kalmamıştı. Ama

Hz. Ali hayranları, ya da hanedan (liderliğin soyda sürmesi) anlayışa belki de İbn-i Sete fitne örgütünün çalışması, küllenen bu meseleyi, için için sürdürecek, ilerde olaylara ve büyük münakaşalara konu ola­caktır. ..

Bu arada bir de, Hayber yakınmda bulunan ve Resulullah'a tah­sis olunmuş, Fedek arazisini Hz. Fatıma'nm taleb etmesi üzerine çı­kan bir ihtilâf vardır ki; o da Resulullah'tan «Biz nebiler, miras bırak­mayız. Bıraktıklarımız sadakadır.» şeklinde bir hadis nakledilmesiyle kapanmıştır. Artık «Ehl-i Beyt» miras iddiasmda bulunmamıştır.

b) Bu bahiste, Resulullah’ın son demlerinde, sahabe arasında çı­kan iki olayla; Hz. Ebubekir'in ilk İmamlık günlerindeki bir iki tar­tışmayı da kayıtta fayda var :

Hastalığm şiddetli anmda (rivayete göre) Resulullah «Kırtas» is­temiş ve bir vasiyyet yazmak dilemiş. Sonra vazgeçmiştir. Bu Şia tarafından : «Hz. Ali'yi veliaht tâyin edecekti...» şeklinde yorulmuş...

Vefaat öncesi hazırlanan ve Bizans'a gitmek üzere olan Üsame or­dusu, yola çıksm mı çıkmasm mı? gibi bir tartışma olmuş. Vefaat sonu ise; Hz. Ebubekir: «Resulullah’ın hazırladığı ordu mutlaka gitme­lidir» deyip sevketmişti.

Yine o güne kadar Kur'an-ı Kerim sahifeler halinde yazılıydı. Hz. Ebubekr (20) kişilik hafız heyetine, O'nu bir mushaf halinde topla­mayı emretti. Bu da ilkin, «bid'at olur...» düşüncesiyle tartışıldıysa da, sonra da lüzumu herkesçe kabul edildi. Yine o yılda, bazı kabileler, zekât vermemek isteyince, bazısı da bu yüzden mürtedliğe gidince; Hz. Ebubekr onlara savaş açtı. Bu da tartışıldı. Savaşa karşı çıkanlardan Hz. Ömer bile sonradan isabetli olduğunu kabul etti...



B) Öbür konular :

Daha sonraki dönemlerde ise : ilk meselelerden bazısı yeniden hortlatılırken," yepyeni konular da çıktı: Çünkü imkanlar artmış, in­sanlar artıp çeşitlenmiş, problemler giriftleşmişti.



a) Eski dinlerin etkisiyle bazı batıl inanış ve bid'atlarm zuhur-ettiği görüldü. Yahudi, Hristiyan, Budist, Brahmen, Sabii, Mâni, Me-cusi vs. müslüman olsa da bazı inanç ve alışkanlıklarmı yaşattılar ve hatta yaydılar.

b) Eski Yunan felsefesinin İslam Dünyasma geçmesiyle akılcı izah ve yorumlar başladı. Böylece, dinin bütün meselelerini akılla çöz­meğe girişenler oldu. Bu ise mümkün değildi. Çünkü, dinin akıl üstü, Metafizik ve tamamen vahye dayalı esasları, hükümleri vardı. Bunlar «Gaybe İman»la bilinebilirdi...

Kaza - Kader, Hayır - Şer, Huşun - Kubuh, Ecel - Rızık, Kul İrade­si - Gücü ve mesuliyeti. Ahiretteki sorumluluğun derecesi. Sıfat ve zat, Allah’ın ef ali Kur'an mahluk mudur? Allah görülür mü?., gibi mese­leler böylece tartışma konusu oldu. Böylece de münakaşalar, mezhep­ler ve Kelam ilmi oluştu...

Biz bütün bunları şöylece tasnif edelim;

1- Siyasi ve İdari konular:

İmamet meselesi, Hz. Osman'm Şehadeti, Hakem Olayı bunun, başlıcalarıdır.



2- Akli - İlmi konular: Mu'tezilenin akılcılığı, Onun zıddı Cebirci görüş (Kaza-Kader. İrade ve Hürriyeti... Huşun-Kubuh mese­lesi, sorumluluk akılla mı, nakille mi meselesi. Tedbir ve Tevekkül me­selesi... gibi) Ayrıca Batmi yorumlar: Hurufilik, Batmilik, Vahdet-i Vücut görüşü vs.

3- Dîş etkiler: Bunlar ise :

a) Sonradan müslüman olanların, kalmtı fikir ve âdetleriyle, yeni Müslümanların çeşitli bölgelerde çı­kan yeni ihtiyaçları...

b) Doğrudan plânlı ve yıkıcı çalışmalar : Yahudi dönmeleri (A. İbni Sebe çetesi gibi) İhvan'us-Safa ekolü, Gulat-ı Şia, Hristiyan mis­yonerlerinin ortaya sürdüğü fitneler. Mazdek hareketi, Nusayri hare­keti, Kadyanihareketi... gibi.

4 - Bir de kendiliğinden oluşanlar var. (Nassları anlamada çı­kan farklılıklar.)

Kur'an-ı Kerim mahluk mudur? Allah ahirette görülür mü? Allah’ın sıfatları var mıdır? Kur'an'da Nesh var mıdır?14 Müteşabih âyetlere mâna verilebilir, yorumu yapılabilir mi? İnsan hangi haller­de dinden çıkar?..

Sahabelerin durumu tartışılır mı? Bir Müctehide ittiba caiz mi­dir?..

Bunlara diyelim : Kur'an ve Sünneti anlamada insan aklının de­receli oluşu ve ilmin kendi karakterinin gereğidir...

Bütün bunlardan; tarih boyu, binlerce münakaşa konusu doğmuş; binlerce de görüş orataya konmuş. Ancak en esaslı görüş sahibi ve İs­rarlı olanlar kitleleri sürüklemiş, iddialarını kitaba dönüştürmüş, böy­lece de Sünni veya Bid'at mezhepler ve onların kurduğu; Tevhid - Ke­lam ilimi doğmuştur. Bu oluşmayı da kronolojik olarak özetliyelim :


Yüklə 0,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin