Kaadi Adudü'd-Din El-İci;153
Abdurrahman b. Ahmed b. Abdu'l-Gaffar, büyük bir âlimdir. (700) Tarihinde Şiraz nahiyelerinden «İc» de doğmuş, (756) da vefat etmiştir. Hazret-i Sıddık'm neslinden olduğu rivayet edilmiştir. Rahmetu'lla-hi aleyh.
İlmi Mevkii : Şafiî fukahasmdan olan Adudü'd-din, nakli ve aklî ilimlerde büyük bir üstaz idi. Tefsire, Kelama, Fıkha, Edebiyata dair yazmış olduğu eserleri kendisinin mütefekkir, pek muktedir bir zat olduğunu göstermektedir. Kaadi Beyzavfnin talebesi Şeyh Zeynüddin el-Heyki'den ve diğer büyüklerden ilim ve irfan tahsil etmiş. Kendisi de Şeyh Şemsü'd-din el-Kirmani, Seyfu'd-din el-Ebheri, Allâme Teftezani gibi pek fazıl talebeler yetiştirmiştir.
Adudü'd-din, büyük bir servete malik, âlicenaplık ile maruf bulunuyordu. Talebelerine para yardım eder, servetinden başkalarmı da istifade ettirirdi. Sultan Ebu Said zamanmda bazı şehirlerde kadılık yapmış, Kaadü'l-Kudat unvanma ulaşmıştır. Bilâhare vatanı olan «İc»e dönmüş, orada bir mes'eleden dolayı Kirman Hükümdarmm zulmüne uğruyarak ölünceye kadar «Direymiyan» kal'asmda mahbus kalmıştır.
Eserleri: «Tahkik'ut-Tefsir»; 1442 sahifeden müteşekkil. Bir nüshası Hamidiye kütüphanesinde (61) numarada mevcuttur. «Âdâb'ul-Bahsn, «El-Elhiyat ves-Semiyat vet'Tezlil», «El-Akaid'ul-Adudiy; Kelama dair muhtasar bir eserdir. Buraya tercemesini aldığımız eser budur» «El-Mevakıf»; Kelama dair olup Seyyid Şerif tarafından şerh edilmiştir, aEr-Risalet'ul Adudiyye», «Şerh'i Muhtasardı İbn'i Hâcîb», «El-Ka-vaid'ul-Gıyasiyye», «Mukâtebat»... gibi değişik konularda bir çok eseri vardır. Rahmetullahi Aleyh.
İmanlarm zelzele geçirmekte olduğu şu dönemde, İslâm Ehl-i Sünnet akidesini okuyucuya aktarmak yerinde olur kanaatiyla, büyük Ulemanın özlü eserlerini sunmak dileriz.
Bu cümleden olarak, aşağıda bir makale boyunda, bir akaid risalesi okuyacaksmız. Biz kitaba ilâve veya (birkaç not dışında) izah koymadık. Doğrudan aslmı, ama şerhlerinden yararlanarak Türkçeleştirdik.
Risalenin ihtiva ettiği mesele ve hükümler Ehl-i sünnet vel cemaatm müşterek görüşleridir. İmanda hak mezhep iki koldan gelmiştir: Maturidi ve Eşari. Bu ehlinin malumudur. Ancak risalenin girişinde, Fırka-ı Naciye'den bahsedilirken; «Eşarilerdir» deniyor. Bu hem Maturidi, hem Eşari demektir. Zaten devammda da bu belirtiliyor. Müellif
«Kadı Adudûddin Abdurrahman bin Ahmed El-İci»yi rahmetle anarak (vefat Hicri 756) eserini okuyalım :
Resululiah (s.a.v.) buyurdu ki:
«Ümmetim ilerde yetmiş üç fırka haline gelir. Biri hariç hepsi cehennemliktir» Onların kimler olduğu sorulunca da; «Onlar benim ve sahabelerimin yoluna tam uyanlardır.» dedi.
İşte bu risale de o kurtuluşa eren Fırkranın akaidini tesbit ediyor. Bu fırka ise, Eşarilerdir. Muhaddişlerden ve Müslümanların. imamlarmdan selefle, Ehli sünnet velcemaatin toplu görüşleri şudur :
Âlem hadistir. Hiç yokken Allah’ın (cc) kudretiyle halkettiği şeydir. Ve bu âlem yokta olabilir.
Allah'ı (cc) bilmede istidlal yolu seran vacibtir. Bu da, ya adetin cereyanı veya tevlid tarikiyle olur. Bunun için muallime de ihtiyaç yoktur. Geleneğe göre veya yeni keşif ve istidlallerle...»154
Âlemin bir yaratıcısı vardır. O kadimdir. Olmadığı bir an geçmedi, geçmiyecek te: Onun varlığı vacib, yokluğu mümtenidir. (Zatma hastır varlığı. Bunun aksi de, onun zatma göre mümtenidir)
Ondan başka ilâh yoktur. Bütün kemâl sıfatlarıyla muttasıf. Bütün noksan isimlendirmelerden de münezzehtir. O her bilinebileceği bilir. Her varlığı idare eder. Mütekellim, diri, işitici, görücüdür.
O noksan sıfatlardan beridir. Benzeri, dengi, eşi, ortağı yoktur. O-na yardımcı yoktur, Başka şeye hulul etmez. Onun zatıyla sonradan olma şeylere (kaim) dayanmaz (onlara ihtiyaç ve alâka duymaz) Bir şeyle birleşmez de...
O cevher değil, araz değil, cisim değil, mekân tutmaz yönü yok... Orada burada diye ona işaret te olunamaz... Onun hakkmda hareket, intikal (yer değiştirme) cehalet, yalan asla düşünülemez.'
O Yüce Mevlâ âhirette kullarma görünecektir. Bu, cihet'siz, mekansız, cephesiz olarak gerçekleşecektir. (Yüz yüze, karşı karşıya değil).
Allah (cc) ne dilerse o olur, neyi ki dilemedi o olmaz. Öyleyse, küfür ve günah onun yaratması ve iradesi ile gerçekleşir, rızasıyla değil.
O ganidir, zatında ve sıfatmda bir şeye ihtiyacı yoktur.
Onun üstünde hükmeden yoktur. O halde, onun lütfetmesi, uygunu yaratması, birine çektiği eleme karşı taviz vermesi gerekeceğini tasavvur etmek caiz olmaz.
Yani: İaatli olana sevap vermek, kusurundan Ötürü azabetmek ona
vacip değildir.
Aksine sevap verirse fazhndandır. Azabederse adaleti icabı olur... Kötülük ondan sadır olmaz. Onun işleri ve hükümleri çevre, zulme nis-bet edilemez.
Allah (cc) dilediğini yapar istediği gibi hükmeder. Onun işlerinde garaz yok. Ama, yarattığmda ve emrinde hikmeti gözetir. Bu ise, lütuf ve rahmeti; gereğidir; onu zorunluluktan anlayı emretmez... Onun dışında hüküm koyan yok.
O halde akılda eşyanm iyisi veya kötüsünü kavrama yetkisi yoktur. İşleri de sevap ve azaba vesile oluşu da; iyilik (Hüsn) şeriatm iyi görüp gösterdiği, kötü (Kubh) da şeriatm kötü dediğine bağlı olduğundandır.
Bir fiilin iyi veya kötü oluşu yönünden gerçek veya itibari sıfatı yoktur. Eğer durum aksi olsa, mesele de ters olurdu (Fiil aslmda iyi olunca şer'in tesbiti gerekmezdi (Veya iyiye kötü, kötüye iyi demek mümkün olurdu.)
O bölünmez, parçalarma ayrılmaz, smır ve sonu yoktur. Sıfatları zat yönünden birdir, taalluku yönünden ise sonsuzdur. 155
Onun taktir ettikleri arasında azlık çokluk, aralarında bir nisbet değildir. Onun için, ziyade ve noksan mahlûkatmdadır.
Allah’ın (cc) dişilik erkeklik düşünülmemek kaydiyle melekleri vardır. Onların kanaatları iki, üç veya dörtlü olabilir... Onlardan, Cebrail, Mikâil, Azrail ve İsrafil belli vazife ve derecelere sahiptir. Onlar âsi olmaz, hep Allah’ın emirlerini yerine getirirler.
Kur'an Allah’ın kelamıdır. Mahluk değildir. Mushaflarda yazılmış, dille okunur. Yazılı olmak, yazıdan ayrı; okunur olmak, okumaktan ayrıdır. Ezberlenmiş olan da hıfzdan başkadır.
Allah’ın (cc) isimlerine gelince, onlar tevkifi (nasla sabit) dir izafi değil, (ve gerçektir).
Âhiret hayatı haktır. Cesedler haşrolunur, ruhlar yerine döner... Ayni şekilde ceza, hesap, sırat, ve Mizan'da haktır. Cennet, cehennem de yaratılmış haldedir. Yani cennet ehli cennette, kâfirler ise cehennemde ebedi kalırlar. Müslim olan ise, büyük günah işlemiş olsa bile ebedi cehennemde kalmaz, en sonunda cennete gider.
Küçük günahlarm bağışlanması ise tevbesiz de olsa caizdir.
Allah’ın (cc) izin vereceği herkesin şefaati da caiz olup, Resulul-lah'm (s.a.v.) şefaati ise ümmetinden büyük günah işleyenleredir. O, bu insanlara şefaat eder. O'nun isteği de reddedilmez inşaallah...
Kabir azabı haktır. Münker ve Nekir'in suali haktır.
Peygamberlerin mucizelerle desteklenerek gönderilmesi haktır ve Âdem'den son Peygambere (s.a.v.) kadar bu olmuştur. Ondan sonra da peygamber gelmiyecektir.
Peygamberler, küfürden ve büyük günahlardan beri ve korunmuşlar. Vahiy gelişinden önce de sonra da... Onlar meleklerin hepsinden de üstündürler.
Rıdvan bey'atı 156ve Bedir savaşmda bulunanlarm hepsi öbür as-habdan daha üstündürler.
Evliyanm kerametleri haktır. Allah (cc) bu nimetiyle dilediği kimseye ikrameder, dilediği kulunu da rahmetiyle seçip üstün kılar.
Resulullah'tan (s.a.v.) sonra hak imam Ebubekir Sıddık (r.a.)dır. İmameti (Halifeliği) İcma ile sabittir. Rasulullah'tan (s.a.v.) ise herhangi bir kimsenin (imamete tahsisine) dair nass yoktur. Ondan sonra Ömer-Faruk, sonra Osman Zün-nureyn, ve Aliyy'ül-Mürteza (R.An-hüm) gelir... Üstünlük sıralan da ayni sıraya göredir. Üstünlük ise, Allah (cc) indindeki sevaba göredir.
Yoksa, şöhret, neseb ve benzeri şeylerle değil...
Küfür, imanm zıddı ve yokluğudur. Öyleyse, hiçbir kıble ehli küfürle itham edilemez. Ancak: Âlim, kadir, muhtar olan Halikı inkâr ile olabilir...
Bir de, şirk, peygamberliği inkâr. Resuiullah'm (cc) bildirdiği ve ister istemez herkes tarafından bilinecek şeylerden157 birini inkâr, veya üzerine icma ümmet vaki olan (kesinleşmiş esaslardan) bir şeyi inkar... Ya da haramları helâl saymakla...
Bunun dışındaki şeyleri inkar eden ise, bid'atçı olur, kâfir denmez. Meselâ, Allah'a (cc) cisim demek gibi... Ama tevbe şarttır tabii. Ve onun ihsanı lütuf ve rahmeti icabı, bu tevbe makbuldür.
Emribü-maruf ta emredilen şeye göredir. İş vacipse o da vacibolur, mendupsa emri bü-maJruf ta mendup olur. Ancak, fitneye götürücü bir tutum ve durum olmamak...
Makbuliyet umulur, tecessüs caiz olmaz... Allah (cc) seni bu sağlam akide üzre sabit kılsm. Gerektiği ve kendisinin razı olacağı şekilde de ameller nasibetsin... Amin.
Dostları ilə paylaş: |