5 - Risalelerin Özellikleri :
Her ilim ehli, bu cilt içine aldığımız kitaplardan az çok haberdardır. Adını duyduğu, belki de okuyup tanıdığı eserlerdir. Ama «Akaid ve Kelam» ilmiyle özel olarak uğraşmıyan kimselerin bu risalelerin ve iktibaslarm hepsini. tanıması mümkün değildir.
Meselâ :
a) İmam A'zam Ebu Hanifenin «Fıkhı Ekber'ini hemen herkes bilir. Okumuştur, dinlemiştir Veya görmüştür... Şerhleri yapılmış, Türkçe’ye çevrilmiştir. Ondan sonraki bütün Akaid kitaplarmm kaynağı olmuştur. Ondan iktibaslar, ona atıflar yapılarak yenileri yazılmıştır. İmam Maturudinin risalelerinin her bahsinde İmam A'zama izafe e-dilen görüşler vardır. Ta İbrahim Hakkı Hazretlerine gelelim, o da daha söze başlarken onu kaynak göstermiş. Ravzat'ul Cennat ise her fırsatta onu zikredip fikrini aktarmıştır...
b) Risalelerin bazısı Şafii mezhebindeki zevata ait ise de «Fıkh-ı Ekber» çizgisinden ayrılmış değil. (Yukarda asıl sebebleri yazdık.)
Senusiye Akaidi, Cevheret'üt-Tevhid bu türdendir. (Cevhere müellifi Lakkani Fıkıhta Malikidir...)
c) Bu meyanda üçtane manzum eser var. Emali Kasidesi, arapça mesnevi iken, biz hece vezniyle tercümeye çalıştık. Çok özdür. İshak Zencaninin uzun manzum eseri ise; Mezhep İmamlarmm kısa tanıtımmı verecek kadar tafsilatlı. Onu da olduğu gibi aldık. İbrahim Hakkı Erzuruminin kasidesi ise orta tafsilde ve sırf akideyi üstün bir şiir üslubuyla ifade eder. «Cevhere» metni de manzumdur. Ancak onu nesirle çevirdik...
d) Yine bir veya iki sahifeden ibaret risaleler var: «Akaid Adudiy-ye» böyledir. Ama meseleleri formüle etmiştir. Şerhleri meşhurdur.
Ama biz metin esasma bağlı kaldığımızdan, o kadarmı aldık. «Sevad'ı A'zam» da altmış kusur cümleden ibaret. Ehl-i Sünnet bir kişinin dikkat edeceği esasları veriyor. Şerhi de onun bir kaç misli uzunlukta ve tercüme edilmiştir...
e) Tasavvuf erbabmdan aldığımız: Z. Gümüşhanevi'nin Akaidi İslamiyesi, ne muazzam bir örnektir. (Telemsan sofisi diye meşhur) Se-nusuye Akaidi de öyle. Bu risaleler veya iktibaslar ise: Akiderin, tasavvuf zevk ve inceliğiyle sunuluşuna örnektir.
f) Nihayet Türkçe’den ve son asırda yazılmış olandan iki örneğimiz var: Nimet'ül İslâm müellifi büyük alim M. Zihni Efendinin adı geçen eserindeki «İman» bahsi. Bu hassas bir ilim ölçüsü ile yazılmıştır. Son oarak da üç buutlu bir iktibasımız var. Üstün tefekkür, tarikat terbiyesiyle, ince tartı ve olgun bir uslub. Merhum N. Fazıl Kısakü-rek'in kaleminden çıkan bu eserde; kılı kırkyaran bir arama ve akıl ölçüsü tam teslimiyeti benimseyen bir iman heyecanı ve şiir gibi çarpıcı bir anlatım tarzı vardır. Biz istedik ki; essr bununla bitsin ve okuyucu risalelerde söylenen ve anlatılanı bütünüyle burada okusun. Son asrm son çeyreğinde Türk Edebiyatmm en büyük ustasmm anlatımıyla akidesini gönlüne sindirsin...
Bu son örnekte ayrıca sayım ve döküm varki insanımızm şiddetle muhtaç olduğu husustur...
İnşaallah faydalı olur, hayra iletir.
2. Bahis Îlm-i Kelam (Tevhid ve Akaid) A) İlk Bilgiler, Temel Terimler :
1- İlim : Bilgidir. İnsanın akıl unsuruyla, eşyayı olayları ve onlar arasındaki ilişkileri tanımasıdır. İnsanın kendisiyle kendi olmayanı ve onların altındaki sırları, kavraması, tanımasıdır..; Eşyanm- ilk sebebi, oluş sırlarmı kavram asıdır. Temeli Akıldır.
Akılsa, ruhun bir kuvvetidir, Ruhsa mahiyeti anlaşılmaz metafizik Ur mefhumdur. İnkâr edilemez. İctatı da ancak tezahürleriyle olur... Akıl ilahi bir vergidir. Onunla eşyayı tanır. Aralarındaki nisbeti sezer, haberleri kavrar.
2- Kelam : Söz, kelime, cümle. Yazılı sözlü metin. Karf ve sesler bir maksadm ifadesi (Kavi, Hadis, Beyan, Muhavere, Hitap... anlamına) Tekellüm, de ziyade babdan. Hepsi, söylemekle, anlatmak konuşmak mânasmı verir: Kelimetullah; Allahm sözü, hükmü, nizamı...
islâm Akaidini; akli ve nakli delillerle isbat edip Hak olduğunu savunup kabulettiren ilim de bu ismi almıştır-: Sözlü savunmaya dayandığı, yada «Kur'an-ı Kerim»! (yani «Allah Kelamını») savunduğu için veya insana söz kudreti verdiği için «îlm-i Kelam» denmiştir.
Kelâmüllah'ta aynı kökten gelir... Allah sözü Kur'an.
3- Tevhid: Birleme, birliği isbat. Birlik olma, birleştirme... Allah’ın zatı, sıfatları, efali ve esmai hüsnasmı anlatan ilmin adıdır. «İlm-i Tevhidi), Akaid ve Kelam ilminin başlangıcı demektir. İlk Dönemlerde «Vacibul Vucûd» varlığı zarûr yüce Mevlânin var ve bir olduğunu, Kemal Sıfatlarıyla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu izahla; Peygamberliğe ve ahirete dair kısa açıklamalar yapılırdı. İlk yasılan: «Fıkh-ı Ekber gibi» risaleler bu adı alırdı, «Kitab1-ut-Tevhid. Daha sonra iman ve itikada dair öbür meseleler de girdi bahislere: Kaza-Kader, Rızık-Ecel, Hüsun-Kubuh, Melek ve Cin gibi hususlarla; Helâl-Haram, Hayır-Şer Şefaat-Mükâfat-Mucazat... Bu muhteva ile «Akaid ilmi» adım aldı. İ. Maturudinin Akaid Risalesi buna örnektir. Daha sonraki dönemlerde ise bu kitaplarm şerhi ve öbür hususlarm da ilavesiyle büyük çapta «Akaid Kitapları» oluştu... Ve bunlara; aklî, felsefî-mantıkî izahlar isbatlarla; teknik keşiflerin örneklerine işaret yolları eklenince de; İlmi Kelam Teşekkül etti... Şu tarifle tanıtıldı:
— Allah’ın zatından, fiillerinden, Peygamberlikle ilgili bütün meselelerden (vahiy, mucize, nübüvvet)., ilk sebeb ve son durum... açısmdan, evrenin hallerinden, islam anlayışıyla bahseden ilim.»
Tarifte esasen: Mebde (Başlangıç), Mead (son varılacak hal), Risalet, Kâinat terimleri geçer.
4- Din ve Şeriat: Eş anlamlıdırlar. Kanun, yol, hedefe vardıran çığır, nizam ve sistem... anlamlarma gelir. «Din Nasihattim mealindeki Hadis-i Şerif bile buna işaret eder. Çünkü nasihat, (öğüt) itaati tavsiye, iyi hareketleri yapmaya teşviktir. O halde bir davettir. Bir tavra, bir hiyerarşiye teslimiyete. Hiç değilse, belli Ölçülere göre halini düzeltmeğe... Din zaten itaat ve inkiyad demek olur. Yüce kudrete boyun eğmektir. Şeriat ta, biraz özel anlamıyla, dinin toptan ahkâm ve kanun yönlerini anlatır.
Her dinin bir akidesi yani inanılacak ilkeleri vardır. Onlara inanıp kanaat etmiyen din dışındadır. Bir de ameli hükümleri vardır. Bunlar da inananlarm iş ve davranışlarmı ayarlayan kurallardır. Allah'a özel ibadet, kullarla (mü'min veya kâfir herkesle) ilişkilerinde u-yacağı esaslar, devletle ilişkiler... Nihayet bunlardan bir huy doğar. O prensiblere inanan ve uyanlarm müşterek tavrı... Bunlara ahlâk denir ki, dinin ahlâk ölçülerini bildiren hükümleri de özel olarak vardır...
Şeriat, terimi zamanla, «Teşrî» yani kanun koyma, kanun yapma anlamına kaydırılmış ve özelleştirilerek dinin ameli hayatta uygulanacak kanun ve hukukuna isim yapılmıştır.
Böylece de, « Şeriat ve Şeraitçi » deyince toplumu ve devleti din hukukuyla idare etme kasdedilir olmuş. Aslmda din ve Şeriat eş anlamlıdır. İnanç, amel, ahlâk olarak bütün din ahkâmım anlatır...
5- Mezhep : Gidiş, yol çığır demektir. Ama terim olarak: Din içinde ehliyetli bilginlerin, ictihad kudretine ermiş alimlerin meseleleri yorumlaması ve esasları sistemleştirmesi sonucu, ortaya çıkan tablodur. Ve dinin hangi hükmünde ihtisası varsa o sahada yetkisiyle, (Kitap, Sünnet, İcma-i Ümmet, Kıyas-ı Fukaha) gibi temel delil ve usullere ters düşmeden verdiği isabetli fetva ve çıkardığı hüküm ve kararlar o alimin mezhebinin (yani din anlayışı ve anlatışmm) tablosunu çizer. Böylece o kişi mesela itikadda imam olur. O nasıl anlatırsa cahil halk öylece inanır.(İmam-ı Maturudi …İmam Eş’ari gibi )yahut ameli konularda bu yetkiyi kullanmış ta imamlığı teslim edilmiştir.Oda amelde mezhep sahibi imam sayılır.(İmam A’zam-İmam Şafii…gibi) Yine başka bir alim de ahlak ve tasavvufda o yetkiye erer. İctihadla kurallar kor. O da o sahanm imamı olur. (Abdulkadir Geylani Cüneydi Bağdadi , Muhyiddin-i Arabi… gibi)
6- İctihad: Cehd , gayret ,güç sarfedip çabalama anlammdan gelir.Terim olarak , üstün din bilgisi ,üstün zeka ve samimi araştırma, tefekkür ve tahlil sonunda dini bir mesele hakkmda açıklık getirme , ya da yeni bir hüküm koyma işleminin adıdır.İctihad yetkisi, hem kesbi , hem vehbidir. Yani yaratılıştan gelen üstün zeka ve sezgi ile ,ihlaslı arama sonunda Allah’ın Hak bilgisi ihsan etmesi yanmda , Şahsm , öbür bilgi vasıtalarmı da doğru ve eksiksiz kullanarak gerçeği yakalamak için takatini sarfetmesi var…
7- İmam: İctihad yapacak seviyeye ulaşana müctehid dendiği gibi; İmam da denir. İmam aslmda öncü, önde giden yol gösteren , yöneten anlamınadır. Dinde ( yani terim olarak ) ki manasi ise iki türlüdür.: İlimde lider , çığır açan kişi. İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani, İmam-ı A’zam gibi. Yahut devlet yönetimini elde tutan , ümmete yön veren , işlerini tanzim eden manasmadır. (Emir , Halife demektir.)
İmam ve Müctehid , gerek ilmi araştırmada , gerekse idari uygulamada mutlaka doğrudan veya dolaylı bir delile dayanır. Bu delil: Kitab (Kur’an-ı Kerim) de olur. Sünnet de olur , İcma veya kıyas sahasmda bulunur. Hiç değilse , Bunların ruhuna uygun düşer , ümmetin de faydasmı sağlar.
8- Delil : Akli kaynaklı ise akli delil adını alır. «Bütün parçalarmdan büyüktür. Az çoğa tabidir…» gibi . Ayrıca kat’i veya zanni (kesin veya zayıf ) olabilir… Ona göre kullanılır.
Nakli kaynaktan gelenler ise (Kitap , Sünnet; yani Ayet veya hadis olur.) Subutu ve delaleti açısmdan ,kuvvetli veya zayıf olabilir. Bildirdiği hüküm de ona göre kesinlik kazanır.
Dinin hükümlerinin kaynağı olarak; Kitap ,Sünnet «Asl’ul-Usul » dur. Yani temel deliller. İcma ve Kıyas ise onlara dayalıdır. Dördüne birden «Edile-i Erbaa » veya «Edile-i Şer’iyye » denir.
9- Kitap : Genelde yazılmış şeye denir. Mektup ta aynı mana. Ancak terim olarak : Sayfalardan oluşan ;İlimi ,fikri ,edebi , dini… konulardaki yazılı veya basılı , sistemli olarak düzenlenmiş metinler. Din İstılahmda ise: Münzel kitap , Vahy-i Metluv anlaşılır. Peygambere inen vahyin yazılı hali demektir. İslam ölçüsüyle , (104)kitap inmiştir Peygamberlere. Sonuncusu Kur’an’dır. Cebrail vasıtasıyla son Peygamber Muhammed (s.a.s.) 'e inmiş, bize de tevatüren naklolmuş naz-mi celildir. (114) sûre, (6666) âyetten ibarettir...
10- Sünnet: Yol, hayat tarzı, tavır ve tutum demektir. Sünnet-i Rasul, Peygamberimizin bize örnek ve izlenmesi vazife olan tutumu ve tavsiyeleridir. Kavli (söz olarak), fiilî (iş ve uygulama) Takriri (tasdik ve tasvib etmesiyle) olmak üzere üç türlü sünneti bize «Ha-dlsleriyle» gelmiştir. Yani Sünneti bize ulaştıran nakillere do «Hadis» denir.
11- İcma-i Ümmet: Ümmetin toplaşması anlamıyla; bir dönemdeki seçkin İslam Ulemasmm bir meselenin hükmünde ittifakı demek olur. Bir dini meseleye delillere .dayanarak aynı yorumu getiren bu alimlerin fciryerde top1 anıp karar vermesi şart değil, tabii olarak, birbirinden habersiz olarak, aynı sonuca varmış olabilirler... «îcma» dinin temel delillerinden biri olur böylece. Tarihte böyle olmuştur : Sahabe, Tabiin ve daha sonraki dönemlerde Ummanm ittifakla (bu faradır, bu vacibdir, ya da bu haramdır... dediği) çok sayıda mesele olmuş ve bunlar, daha sonraki Ulemanın İctihad ve Fetvasmda delil ve dayanak teşkil etmiştir...
12- Kıyas: Mukayese ve karşılaştırma, ölçme anlamıyla din ıstılahmda; hakkmda delil ve açık hüküm bulunan bir dini meseleye, hakkmda delil bulunmayan fakat öncekine temci özellikte tıpatıp benzeyen-meseleyi kıyaslayıp o hükmü ikincide de var saymaktır. Meselâ : "Kur'an'da «Hamr» terimi geçer ve şarabı anlatır. Bu, Kitapta da, Sünnette de kesinlikle haramdır. Öbür sarhoşluk veren içkiler de sekir verme özelliği ile. ve oluşması yönünden «Hamr» gibidir. Ulema kıyas metoduyla, onların da haram olduğunu hükme bağlamıştır... Kıyas yoluyla da çok dini hüküm konmuştur. Ve «Kıyas-ı Fukaha» adıyla dini delillerin dördüncüm sayılmıştır.
13- İnzal: İndirme, yukardan aşağı sevketme. Nüzul ete aynı kökten. Dindeki anlamı ise; Cenab-ı Hakkm, Nebi ve Rasuiüne vah-yetmesi. Esasen, uygulanacak esasları Cebrail aracılığıyla göndermesi diye anlaşılır. İnsanlarm ihtiyacma göre zaman zaman gelen vahyin hu tarzı sebebe bağlı oluyor.
14- Vahiy: Fısıldama, işaret ve sinyal... gibi bir mânadır. İlham mânası da var. Esasta Allah’ın mahlukatma, ezelde hilkat anmda bahşettiği yetenekler ve hayatı boyunca da bu yeteneklerine yön verici hitaplarıdır... Peygamberlere olan vahyin çeşitleri sekiz kadar sayılır. Bunların ifade edilişi yönünden iki adla tanıtıldığmı görüyoruz :
a) Vahyi Mctluv (okunan vahiy), Kur'an böyledir. Hem sözü herr mânası iç içe, ayrılmaz bütün olarak gelen vahiy.
b) Vahyi Gayri Motluv ise; ilham, kalbe doğuş, perde arkasm dan fısıldama, sahih rüya, doğrudan ses... şeklinde gelip, söz kalıp larma peygamber tarafından aktarılan vahiy.
15- Tevatür : Bir haberin inkâr edilmezliğini anlatır. Öyle çok insan aynı şeyi anlatır ki; artık normal akıl bu haberi insanlarm uy durup anlatmakta anlaşmasmı muhal görür. Hadis ve dini nassları naklinde «tevatür» derecesi için ulema ölçüler koymuştur. Üç kişidei işitilene «mütevat-ir» diyen olduğu gibi; on kişi, yirmi veya yüz kiş gibi sayılar belirten olmuştur. Önemli olan, bu haberin doğruluğu v-hükmünde kesinlik ifade etmesinin kabul edildiğidir...
16- İman : İnanmak, emin olup güvenmek. İkna olup kanaa etmek. Bilip kavramak, tanımak (marifet) doğruluğunu tasdik etmet İkrar edip doğrulamak...
Din İstılahmda ise : Kainatın yaratanı yüce Rabbin varlığınını, biı ligini, herşeye hakim olduğunu tek sığmağm O olduğunu bilmek. Onuı insanlarm saadeti için din ve nizam vahyettiğini bilip tasdik etmeli Gelen nizamı benimseyip, ahirette buna göre hesap vereceğine kanaa etmek olur. İç niyyet ve kanaat ile söz ve davranış halinde ilân ile bi linir iman. Buna da «tasdik ve ikrar» denir. «Dil ile ikrar, kalb ile tas dik» imanm rükünleridir.
17- Rükün : Bir şeyin temel parçalandır. İnsanın baş, gövde ; kol ve bacaklar olarak üç rükünden oluşması gibi. Ancak bazı Ulem «Tasdiki asıl, İkrarı zaid rükün» diye belirtirken; bazısı rüknü üçe ç: karır;.İman «Tastik ve ikrar ile şartmca salih amel»den ibarettir derleı
18- İslam: Çok kere imanla aynı yerde kullanılır. Ancak kelim mânasmda olduğuna yakın şekilde; ıstılahta da farklı kullanılışı vaı dır. İmanda marifet ve kabul ağır basarken, İslamda; uygulama ve ze hiri tavır mânası belirgindir.
Aslmda ikisi bir arada bir bütün olur. «Mü'min» ve «Müslim» terimleri de öyle. «Mü'min» inanan kimse demekse,- «Müslim» imanmı gereklerini yapan kimse olur. Ancak bu iki terim de birbiri yerind kullanılır...
İslam ve İmanm zıddı bazı terimler de var :
19- Küfür: Bütün veya parçalarıyla dinin esaslarım reddetim dir. Reddedene «Kâfir» denir.
20- Nifak : İçten inanmadığı halde, zahiren inanır görünme halidir. Yalancılık, hıyanet, sözünden dönme içteki inkârm yani Nifakm belirtisidir. Yapana «Münafık» denir...
21- İrtidad : Dine girdikten sonra dönme ve küfre istiyerek girmedir. Böyle yapana «Mürted» denir.
22- Fısk : İnandığı halde inancmm aksine yaşayıp davranmaktır. İsrarla büyük günahları (Kebairi) aleni yapanlara bu yüzden «Fa-sık» denir. Din namma dine ters şeyleri yayan kimseye de «Zmdık» denir...
23- Kebair: Büyük günahlar demektir. Yalan, Zina, İçki, Hırsızlık, Faiz yemek, belli farzları inadla terketmek... bu cinstendir.
Dostları ilə paylaş: |