ALİİLAHİLER
Bk. Müellihe .
ALİKURNA
Osmanlılar döneminde İtalya'nın livorno (A. Ligorna) Limanı'ndan ithal edilen kâğıtlara, A. Ligorna'nın bozulmuş şekli olarak verilen isim 306
ALİM
Allah'ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.
İlm kökünden mübalağa sıfatı olan alîm, "hakkıyla bilen" demektir. Allah Teâlâ'ya nisbet edildiğinde, “Zaman ve mekân kaydı olmaksızın küçük büyük, gizli aşikâr her şeyi, her hadiseyi hakkıyla bilen” mânasına gelir. İlâhî sıfatların kelâm ilmi açısından yapılan tasnifine göre alîm. sübûtî-manevî sıfatlar grubuna girer. Kur'ân-ı Kerîm'in 153 yerinde Allah'a nisbet edilmiş ve daha çok esmâ-i hüsnâdan diğer bir isimle birlikte kullanılmıştır. Bunlar hakîm, semî vâsi', azîz, habîr, kadîr, halım, şâkir ve fettâh isimleridir. Bu isimlerle alîm arasında birbirini teyit ve tavzih etme. İlm-i ilâhînin farklı cihetlerini gösterme gibi münasebetler vardır. Alîm ism-i ce-tîli üç yerde azîz, bir yerde de habîr ismiyle birlikte, mevsuf olmaksızın, doğrudan zât-ı ilâhiyyenin adı olarak da kullanılmıştır. 307 Yanında başka bir isim olmadan kullanıldığında bir çeşit fiil fonksiyonu icra ederek mef ul de almıştır: “Allah müttakileri bilendir” 308; “O, gönüllerin sırlarını bilendir” 309 gibi.
Meşhur esmâ-i hüsnâ hadisinde yer almamakla birlikte Kur'anda Allah'a nisbet edilen, ilm kökünden türemiş üç sıfat daha vardır: âlim, a'lem, allâm.
“Bilen” mânasındaki âlim ve “Çok bilen, yegâne bilen” anlamındaki allâm tamlama halinde, birincisi gayb kelimesine, ikincisi ise guyûba muzaf olarak kullanılmış, tek başlarına birer isim gibi Cenâb-ı Hakk'a nisbet edilmemişlerdir. Bundan dolayı “Yâ âlım”, “Yâ allâm”, “Yâ allâme” tarzında bir hitabın Allah Teâlâ için kullanılması tasvip edilmemiştir. “Daha iyi bilen” mânasındaki a'lem ise Kur'an'da harf-i ta'rifsiz olarak yer almış ve ekseriya fiil fonksiyonu icra ederek mef ul almıştır. A'lem, dil bilgisi bakımından mukayese bildiriyorsa da Allah'a nisbet edildiği âyetlerde Öbür taraf zikredilmez. Bu sebeple a'lemi mutlak mübalağa değerinde kabul ederek “Yegâne bilen” tarzında mânalandırmak daha uygun olur.
Kur'ân-ı Kerîm'de ilm kökünden türetilmiş olan ta'fim fırtı Allah'a nisbet edilmekle birlikte 310, Fahreddin er-Râzînin rivayetine göre “Yâ muallim” tarzında bir hitabın Allah İçin kullanılamayacağı konusunda ittifak vardır. 311
Bibliyografya
1) Râgıb el-lsfahânî, el-Müfredât, “Um” md.;
2) İbnü'l-Esîr, en-Nihâye, “ilm” md.;
3) Beyhaki. el-Esma1 ve'ş-şıfât, s. 20, 21, 45;
4) Gazzâlî. el-Mak-şadü'l-esnâ, s. 61, 62;
5) Fahreddin er-Râzî. Levami'u'l-beyyinât, s. 230, 234;
6) Suat Yıldırım, Kur'ân'da Utûhiyyet, İstanbul 1987, s. 145, 149. 312
ALİM
Bk. Alim.313
el-ALİM ve'l-MÜTEALLÎM
İmâm-ı Azam Ebû Hanife'nin (ö. 150/767) akaide dair risalelerinden biri.
İmâm-ı Âzam'm talebelerinden Ebû Mukâtil Hafs b. Selm'in rivayet ettiği ve bazı müsteşriklerin İmâm-ı Âzam'a ait olmadığını ileri sürdükleri bu risale Mâ-türîdî. İbnü'n-Nedîm. İbn Fûrek, İsferâyînî, Ali b. Muhammed el-Pezdevî. Ebü'l-Yüsr el-Pezdevî, Abdülazîz el-Buhârî ve Bezzâzî gibi birçok âlim tarafından Ebû Hanîfe'ye nisbet edilir. Kâtib Çelebi. İsmail Paşa, Cari Brockelmann ve Fuat Sezgin de bu görüşe katılırlar. Ebû Hanîfe'nin diğer risâleleriyle birlikte el-Âlim ve'i-mütecalim'i de metinlerin asıllarını değiştirmeden kelâm kitaplarındaki tertibe göre düzenleyip şerheden Beyâzîzâde Ahmed Efendi, adı geçen risalede yer alan birçok meseleyi, Necmeddin Ömer en-Nesefî, Bezzâzî (Kerderî) ve Hârizmînin Ebû Hanîfe hakkında yazdıkları menâkıb kitaplarında kendisine nisbet ederek zikrettiklerini nakleder. 314 Hatîb el-Bağdâdî, adlarını belirtmemekle birlikte İmâm-ı Âzam'ın bazı eserler telif ettiğini bildirir. 315 Bezzâzî, Taşköprizâde ve Zebîdî bunu teyit ederek, Ebû Hanîfe'yi kendi mezheplerinden göstermeye çalışan Mu'te-zile'nin ona ait hiçbir eser bulunmadığını, el-Âlim ve'l-mütecallim ile diğer dört risalenin Ebû Hanîfe el-Buhârîye ait olduğunu öne sürdüklerini, bunu da sözü edilen eserlerin kendi mezheplerine zıt görüşler ihtiva ettiği için yaptıklarını kaydederler. Eserin Ebû Hanîfe'ye nisbet edilmesi konusunda sadece le-hebî farklı bir görüş nakleder ve Ahmed b. Ali es-Sûleymânînin, Ebü Mukâtil Hafs b. Selm'den el-Alim ve'1-müte'allim adlı eserin sahibi olarak söz ettiğini zikreder 316
Müsteşrik Schacht, Zehebfnin naklettiği bu bilgiye eklediği bazı delillere dayanarak el-Âlim ve'l-müte'aHim'm Ebû Hanîfe'ye nisbet edilmesinin yanlış olduğunu öne sürer 317 W. Madelung da bu görüşe katılır. 318 Schachfın dayandığı deliller şunlardır:
1) Eserin başında yer alan isnad zinciri, bu risalenin Ebû Hanîfe'ye ait olmasını imkânsız kılar. Çünkü bu rivayet zinciri, İbn Kadı'l-asker olarak bilinen ve 651'de (1253) ölen Ali b. Halîl ile başlayıp dört nesil râvi ile Mâtürîdi’ye (ö. 333/944) ulaşır. Aradaki 318 yılın beş nesil râvi ile kapanması ise imkânsızdır.
2) Eserde yer alan soru ve cevaplar aynı üslûbu taşır. Bundan dolayı bir talebesinin sorulanna verdiği cevaplardan oluştuğu söylenen eser Ebû Hanîfe'ye ait olamaz.
3) Eserin mukaddimesi ndeki üslûp ve İfade Ebû Hanîfe döneminde kullanılan üslûba benzememektedir.
4) Eserde muhtelif itikadı mezhepler arasında cereyan eden tartışmalar yer almaktadır. Halbuki bunlar Ebû Hanîfe'nin yaşadığı dönemde mevcut değildi. Bu husus onun hicrî İl. asrın ikinci yansından itibaren yazılmış olabileceğini gösterir.
5) Eserin üslûbu ile Ebû Hanîfe'ye nisbet edilen el-Fıkhu'l-ebsat ve er-Risale'nin üslûbu tamamen farklıdır.
Schachfın ileri sürdüğü bu görüşler eserin Ebû Hanîfe'ye ait olmasını imkânsız kılmaz. Çünkü beş nesil râvinin 318 yılı kapsaması mümkündür. Nitekim 911'de (1505) vefat eden Süyûtfnin âlî isnadları on bir râvili olup her bir râvi nesli ortalama seksen iki yılı kapatırken yukarıda söz konusu edilen isnad zincirinde bu rakam altmış üç yıla düşer. Ayrıca Mâtürîdîye ait olduğu şüphe götürmeyen Te'vîidtti'i-Kur'dn'da bizzat Mâtürîdî el-Alim ve'1-müte'al-lim” Ebû Hanîfe'ye nisbet etmektedir. 319 Soru ve cevapların aynı üslûbu taşıması eserin Ebû Hanîfe'ye ait olmadığını değil, sadece soru ve cevapların aynı müellifin kaleminden çıktığını ortaya koyar. Zira talebelerin hocalarına ait takrirleri yazıya geçirip rivayet etmeleri ilk dönemlerin bir özelliğidir. Eserin baş tarafında (hutbesinde) bulunan kelime ve ifadelerin ilk devirlere ait olmadığı iddiası, İbn Fûrek'in bu konudaki değerlendirmesi ile çelişir durumdadır. Zira İbn Fûrek bu hutbeyi eserin Ebü Hanîfe'ye ait olmasının açık bir delili sayarak böyle bir hutbeyi ancak onun gibi büyük bir imamın yazabileceğini ifade eder. 320
Eserde yer alan tartışmaların hicrî II. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan konular üzerinde olabileceği iddiası ise herhangi bir temele dayanmamaktadır. Çünkü mezhep tartışmaları hicrî 1. asrın sonu İle II. asnn başlarında çok canlı bir şekilde mevcuttu. Hatta itikadî mezhep tartışmalarının aşırı dereceye varmasından rahatsız olan İmâm-ı Âzam'ın olabildiğince bunlardan uzak kalmaya çalıştığı bilinmektedir. 321
Ayrıca, ona ait oldukları kabul edilen el-Fıkhu'1-ebsat ve er-Risâle ile el-Âlim ve'l-müteallim"ın üslûpları arasında değişik müellifler tarafından yazıldıklarını gösterecek derecede bariz bir farklılık da yoktur. Her üçünde yer alan görüşler ise birbirini destekleyici ve tamamlayıcı mahiyettedir. Bunun yanında, eserde geçen irca kelimesinden hareketle Schacht'ın el-Alim ve'l-mütecallim' Mürcie'nin ilk kaynaklarından sayması ve müellifinin kendi zümresine Mürcie adını verdiğini öne sürmesi de doğru değildir. Zira müellif irca kelimesini, “Büyük günah işleyenin dinden çıkmadığını ve küfre girmediğini ummak” anlamında kullanmıştır. İddia edildiği gibi o bu terimi, mezhepler tarihindeki yaygın manasıyla, büyük günahın işleyene zarar vermeyeceği 322
anlamında kullanıp kendi zümresine de Mürcie adını vermiş değildir. Buna göre, Schacht'ın delillerine dayanarak tevatür derecesine varan bir rivayeti reddetmek ve el-Âlim ve'l-mütecalîim"m Ebû Hanîfe'ye ait olmadığını söylemek mümkün değildir.
Bazı yazmalarda kaydedildiğine göre Hafs b. Selm'in, diğer bazı yazmalara göre ise Ebû Mutî' el-Belhinin, hocası Ebû Hanîfe'ye sorduğu soruların cevaplarından oluşan risale, adını diyalogda kullanılan el-âlim (hoca) ve el-müteallim (öğrenci) kelimelerinden alır. Bazı müellifler eserdeki soru ve cevapların Ebü Hanîfe tarafından düzenlendiğini ileri sürüyorsa da gerçekte her ikisinin de onun takrirlerini yazan talebelerinden birinin kaleminden çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Risale kırk üç soru ve cevaptan meydana gelmiştir. İtikad konularında kendisine sorulan bazı sorulara cevap veremediğini, ancak doğru olduğuna inandığı iman esaslarını savunamamakla birlikte bunları terketmediğini, bu sebeple hak mezhebin temel prensiplerini öğrenmek ihtiyacında olduğunu açıklayan müteaillme, ilim öğrenmenin önemi ve ilimle birükte amel-i sâlih işlemenin üstünlüğü anlatılarak risaleye başlanır. Daha sonra, sosyal ve kültürel şartların değişmesi sebebiyle, ashabın araştırmaya girmediği itikadî konulan incelemenin kaçınılmaz olduğu, ortada dolaşan görüşlerin hak ve bâtıl olanlarını birbirinden kesin çizgilerle ayırmanın ve bir taraftan hak mezhebi benimserken diğer taraftan da Şîa, Havâric ve Mürcie'ye ait görüşlerin yanlışlığına hükmetmenin gerekli olduğu, zira bunların öne sürdükleri nakli delillerin iddialarını ispatlayıcı nitelikte olmadığı, Hz. Peygamberin insanları fırkalara ayırmak için değil birleştirmek için gönderildiği ifade edilir.
Ardından, sorulan sorulara verilen cevaplarda amelden ayrı olan imanın, netice itibariyle hepsi de aynı mânaya gelen “Tasdik”, “Marifet”, “Yakîn”, “İkrar” ve “İslâm” unsarlanndan ibaret olduğu, peygamberlerle melekler de dahil olmak üzere müminlerin imanları arasında mahiyet bakımından bir fark bulunmadığı belirtilir ve meseleleri kıyasla çözmenin önemine işaret edilerek kebîre konusuna geçilir. Burada şirkin dışında bütün günahların bağişlanabileceğine. ancak kebîreye nisbetle küçük günahların daha kolay affedilebileceğine, bütün günahlar için tövbe etmenin gereğine, günahkâr müminlerin Allah düşmanı kabul edilemeyeceğine, zira günahın inkârdan değil ihmal, şehvet duygusu, tövbeden sonra affedilme ümidi gibi beşerî zaaflardan kaynaklandığına temas edilerek küfrün mânası açıklanır ve sınırı çizilir. Hz. Muhammed'in peygamberliğini reddetmek. Allah'a evlât nisbet etmek, inkâr ve tekzip ifadeleri kullanmak, kâfirlere ait dinî kıyafetleri giymek, nimetlerin Allah'tan olduğunu inkâr etmek, dinin herhangi bir esasını reddetmek, bütün hadiselerin gerçek sebebinin Allah olduğuna inanmamak küfre girmenin sebepleri ve küfür alâmetleri olarak sayılırken dil ile ikrar edip kalp ile inkâr etmenin münafıklık olduğu kabul edilir. Allah'ın varlığını ve Hz. Muhammed'in nübüvvetini dil ile ikrar etmek, kıbleye yönelmek, camiye gitmek ve İslâmî kıyafet giymek de imanın alâmetleri arasında zikredilir. Ayrıca bir mümine kâfir diyenin kâfir değil yalancı kabul edilmesinin gerektiğine işaret edilir. Risalenin daha sonraki kısmında Hz. Peygamber'in cennetle müjdelediklerinin cennete gidecekleri, müşriklerin ise cehenneme girecekleri, bunların dışında kalan ehl-i tevhidin doğrudan cennete girmesi konusunda kesin bir hüküm vermeksizin hem af ümidi hem de azap korkusunun bahis konusu olduğu belirtilir. Havâric'in tekfir konusunda delil olarak öne sürdüğü bazı hadislerin sahih olamayacağı ifade edilir. Çünkü bu tür rivayetler, bir kebîre olan zina fiilini işleyen müminlerden bu fiilleri sonunda da “Mümin” vasfını kaldırmayan Kur'an âyetleriyle 323 çelişmektedir. Allah'ın
peygamberler vasıtasıyla değil, peygamberliğin Allah'ın bildirmesi yoluyla bilindiğine de temas eden risale iman. amel ve küfürle ilgili diğer bazı hususların açıklanmasıyla sona erer.
el-Âlim ve'1-müte'allim, kelâm ilminin bazı mühim meselelerini vazedip bunları Ehl-i sünnet'e göre açıklayan ilk eserlerden sayılır. En önemli özelliklerinden biri, iman esaslarını açıklamakta kıyası kullanması ve zihnî kavramları müşahhas hale getirerek bunları herkesin anlayacağı bir üslûpla ifade etmesidir.
Risale orta boy otuz dört sayfa olup İstanbul'da (ts), Haydarâbâd'da (1349) ve M. Zâhid Kevseritarafından Kahirede (1949) yayımlanmıştır. Muhammed Rev-vâs Kal'acî ile Abdülvehhâb el-Hindî en-Nedvî eseri tahkik ederek neşretmişlerdir. 324 Ayrıca Mustafa Öz'ün Türkçe tercümesiyle birlikte de basılmıştır. 325
Beyâzîzâde Ahmed Efendinin İşarafü-merdın'ından başka, bilindiği kadarıyla, müstakil olarak yapılan tek şerhi İbn Fûrek'e aittir. İbn Fûrek, dinde müslümanların imamı kabul ettiği Ebü Hanîfe'ye nisbet edilen el-'ÂIim ve'l-müteiallim”ırı kendisine hasen isnadla ulaştığını, muhtevasından büyük bir âlime ait olduğunun anlaşıldığını, akaid problemlerini delilleriyle açıkladığını, baş tarafında yer alan ve Allah'ın sıfatlarıyla ilgili olan girişin Ebû Hanîfe'nin tevhid ilminde diğer imamlara karşı olan üstünlüğünü gösterdiğini belirtmiş ve çok kısa olan bu girişi uzun uzadıya şer-hetmiştir. Burada Mutezile. Cehmiyye, felâsife ve Bâtıniyye'nin sıfat telakkilerini aklî ve naklî delillerle reddetmiş. Allah'ın tenzîhî sıfatları üzerinde önemle durmuş ve her iki grup sıfatın ihtiva ettiği mânalara değinmiştir. Söz konusu görüşlere yapılmış veya yapılması muhtemel itirazları da zikredip cevaplandırmıştır. İbn Fûrek “el-âlim” ve “el-müteallim” kelimelerinin, kelârn ilminde çok kullanılan “Eğer biri itiraz ederse ona şöyle cevap verilir” şeklindeki telif tarzına tekabül ettiğini söyler ve böylece eserdeki soru-cevapların İmâm-ı Azam tarafından kaleme alındığına İşaret ederek mukaddimeden sonra esas metnin şerhine geçer. Burada taklidin reddi, nazar ve tefekkürün lüzumu, kelâm ilmiyle uğraşmanın önemi, İmanın tarifi, mahiyeti, rükünleri, marifet ve amelle ilişkisi, hak ve bâtılın birbirinden ayırt edilmesi , İman-İslâm ayırımı, dinin tarifi ve mânaları, şeriatlarda nesih meselesi, imanda derece farkları, sevginin itaat ve isyanla alâkası. Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul etmedikçe imanın gerçekleşmeyeceği, peygamberlere karşı işlenecek suçların hükmü, kebîre sahibinin durumu, iman ve küfrün sınırları, kimlere kâfir denilebileceği, münafıklığın gerçek mânası, kebîrenin amel-i sâlih üzerindeki tesirleri (ihbât), kulların fiilleri ile Allah'ın sıfatları arasındaki münasebet gibi konulara yer verir. Her konuda değişik mezheplerin görüşlerini delilleriyle birlikte tahlil edip tenkide tâbi tutan İbn Fûrek. şerhin sonunda, kitabın başından sonuna kadar yaptığı açıklamalarla, İmâm-ı Âzam'a iftira ederek onu kendi mezheplerinden göstermek isteyen Mutezile, Havâric. Kacleriyye ve Kerrâmiyye gibi bid'at fırkalarının iddialarını çürüttüğünü, böylece İmâm-ı Âzam'ın mezhebine bağlı olan Ehl-i sünnet mensuplarını uyarmak istediğini bildirir. Orta boy altmış altı varak olan şerhin bilinen tek nüshası Murad Molla Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. 326
Bibliyografya
1) Ebü Hanîfe, el-'Alim ve'l-müte'allim, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5392;
2) Âşir Efendi, nr. 412/2;
3) Yenicami, nr. 1190/8;
4) Mâtürîdî, Tevilât. Üsküdar Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 828b;
5) İbnü'n-Nedîm. et-Fihrist, s. 256;
6) İbn Fûrek. Şerhu'l-'Âlim ve'l-müte'allım, Murat Molla Ktp., nr. 1827, vr. 159b, 160;
7) Hatîb. Târîhu Bağ-dâd, XIII, 338, 342;
8) İsferâyînî. et-Tebşir, s. 113;
9) Pezdevî, et-Uşût 327, İstanbul 1308, I, 8;
10) Ebü'1-Yüsr el-Pezdevî, Üşülud-dîn 328, Kahire 1383/1963, s. 4;
11) Şehristânî. el-Milet (Kîlânî), I, 139;
12) Abdülazîz el-Buhârî, Keşful-esrâr, İstanbul 1308, I, 8;
13) Zehebî. Mîzânû't-i'tidâl, I, 558;
14) Bezzâzî, Menâkıbü Ebî Hanîfe, Beyrut 1401/1981, s. 122;
15) Süyûtî. Tedribür-râvî, s. 360;
16) Taşköprizâde. Miftâhu's-sacâde, II, 154, 159;
17) Beyâzîzâde Ahmed Efendi. İşârâtü'l-merâm 329 Kahire 1369/1949, s. 21, 23;
18) M. Zâhid Kevserî, “Kelime ean İşârâti'l-merâm”, a.e.. Mukaddime, s. 6;
19) Zebîdî. İthâfü's-sâde, 11, 13, 14;
20) Keşfuzunûn, li, 1437;
21) Hediyyetü'l-'Srifîn, II, 495;
22) M. Ebû Zehre, Ebû Hanîfe, Kahire 1366/ 1947, s. 167, 182, 183;
23) Brockelmann, GAL Suppl, 1, 287;
24) Sezgin, GAS, I, 418;
25) İnâyetullah İblâğ, Ebü Hanîfe el-Mütekellim, baskı yeri yok 1390/1971, s. 111;
26) Müneccid. Mücem, IV, 48; M. Revvâs Kal'acî, Mevsü'atü fıkhı Alî b. Ebî Tâiib, Dımaşk 1403/1983, s. 650; 27) J. Schacht, “An early Murdji'ite treatise: The Kitâb al-'Âlim wal-Muta'allim”, Oriens, XVII, Leiden 1964, s. 96, 102;
28) a.mif.. “Abu Hanîfa Nu'mân El (Fr), I, 127;
29) W. Madelung. “Early Sünnî Doctrine Conceming Faith as Reflected in the Kitâb al-İmân of Abu cUbayd al-Qaslin b. Sallâm (d. 224/839)”, St.l, XXXII (1970), s. 233. 330
Dostları ilə paylaş: |