Ali pasa camiİ ve TÜrbesi



Yüklə 1,8 Mb.
səhifə62/68
tarix11.09.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#80196
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   68

BİBLİYOGRAFYA

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, "a'mâ" md.; Lisânü'l'Arab, "a'mâ" md.; Müsned, 1, 217, 309; 111, 144; V, 258; İbnü'l-Cevzî, Nûzhetü'l-acyün, s. 120-121; Fahreddin er-Râzî, Tefsîr, XVII, 209; Ömer Rıza Doğrul. "Âmâ", İTA, I, 350-353. m

Iffll Ahmet Saim Kılavuz, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1989: 2/

Fıkıh.

A'mâlar bazı dinî ve huku­kî konularda sağlıklı kimselerden fark­lı hükümlere tabidirler. Bunlan şöylece özetlemek mümkündür:

Dint Hükümler. Hasta, yatalak ve di­ğer sakat kimseler gibi gözleri görme­yenler de cihadla mükellef değildirler. Aynı şekilde cemaate devam etmek, cu­ma ve bayram namazlannı kılmak, hac­ca gitmek gibi konularda da. ister kar­şılıksız ister ücretle olsun kendilerini gö­türecek bir kimse bulunsa bile, Hanefî mezhebine göre yükümlü değildirler. Bununla birlikte cuma namazını kılma-

ları halinde öğle namazını eda etmiş sa­yılırlar. Şâfıî, Mâliki ve Hanbelî mezhep-leriyle Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise a'mâlar kendilerine yardımcı olacak birinin bulunması halinde söz konusu ibadetleri yapmakla mükelleftirler.

A'mânın ezan okuması caiz olup vaktin girdiğine dair kendisine yardımcı olun­ması halinde bu konuda kerahet de söz konusu değildir. Zira Hz. Peygamberin müezzinlerinden İbn Ümmü Mektûm da a'mâ idi.

Haneffler'e göre gözleri görmeyen kim­senin imamlık yapması tenzihen mek­ruhtur. Zira temizlik konusunda gereken titizliği göstermesi her zaman mümkün olmayabilir. Ancak imamlık yapacak kim­seler arasında ondan daha ehil olan yok­sa imamlık yapmasında herhangi bir mahzur söz konusu değildir. Şafiî mez­hebine göre ise imamlık konusunda göz­leri görenle görmeyen arasında fark yok­tur. Bazı âlimler, dış dünya ile ilgisinin daha az olacağı şeklindeki gerçeğe da­yanarak a'mânın, bazıları da temizliğe daha çok dikkat edebileceği gerekçe­siyle sağlıklı kimsenin İmamlığını daha faziletli saymaktadırlar. Mâlikî ve Hanbe­lî mezheplerine göre de a'mânın imam­lığı caiz olmakla birlikte temizlik için ge­rekli titizliği gösterebilmesi bakımından sağlam kimsenin imamlığı tercih edilir.

A'mânın hayvan kesmesi, hata yap­ma ihtimali sebebiyle mekruh sayılmak­la birlikte usulüne uygun şekilde kesti­ği hayvanın etinin yenmesinde bir mah­zur görülmemiştir.

Hukukî Hükümler.

İslâm hukukçuları­na göre a'mâlar devlet başkanlığı ve hâ­kimlik yapamazlar.

Hanbelî ve Mâlikî mezheplerine göre, a'mâlann duydukları sesin kime veya neye ait olduğunu teşhis ettikleri hu­susunda kesin kanaate sahip olmaları halinde akidlerde şahitlikleri geçerlidir. Hanefî mezhebinde, şahitlik konusun­da hern tahammül hem de edâ ehliyeti için yani gerek hukukî işlem veya ola­yın meydana geldiği gerek bununla ilgi­li şahitlikte bulunulduğu sırada görmek şart olduğundan, âmâların şahitliği hiç­bir konuda geçerli değildir. Şâfıîler'e gö­re nesep sübûtu ve ölüm gibi duyma yo­luyla şahitlikte bulunmanın caiz olduğu konularda geçerli olmakla birlikte fiilî ve sözlü tasarruflarda geçerli değildir. Aynı mahiyette Ebü Hanîfe'den gelen bir rivayet de vardır. Ebû Yûsuf a göre ise duymaya dayanan konularda a'mâ-

ların şahitliği geçerli olduğu gibi akid veya olay sırasında sağlam olduğu hal­de daha sonra gözlerini kaybedenlerin şahitliği de muteberdir. Hanbeiî ve Şâ-fiîler'e göre de olaydan daha sonra göz­lerin kör olması şahitliğe engel teşkil etmez. Bir zina davasında şahitlik ya­panlardan biri a'mâ ise suç sabit olmaz ve şahitlikte bulunanlara iftira (kazf} ce­zası uygulanır. A'mâların mahkemeler­de vekâlette bulunabilecekleri ve tercü­manlık yapabilecekleri konusunda âlim­ler arasında görüş birliği vardır. A'mâlar vasi ve nikâhta velî olabildikleri gibi gü­venilir ve muktedir olmaları halinde vakfa mütevelli de tayin edilebilirler.

Ceza hukuku bakımından, göze yöne­lik haksız fiillerde kasıt unsuru bulun­ması ve kısas İmkân ve şartlarının mev­cut olması halinde, müslüman hukuk­çular genel olarak kısasın uygulanacağı görüşündedirler. Hata sonucu işlenen haksız fiillerde, kısas imkânının bulun­madığı veya mağdurun af yoluna gittiği durumlarda ise diyet ödenir. Tek göz için yarım, iki göz için tam diyet esas ol­makla birlikte, suçlu veya mağdurun tek gözlü olması halinde bazı hukukçu­lar tek göz için de tam diyet ödeneceği görüşündedirler. Gözün görme duyusu­nu tamamen yok etmeyen müessir fiil­lerde ise "hükûmet-i adi" denilen bir tazminata hükmedilir.

Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri­ne göre kadın, çocuk, yaşlı ve yatalak kimseler gibi a'mâlar da bilfiil savaşma-dıkça harpte öldürülmezler. Bu du­rumda olan gayri müslimlerden cizye de alınmaz. Şafiî mezhebinde ise bu hüküm yalnız kadın ve çocuklar için geçerlidir.



BİBLİYOGRAFYA

Şîrâzî. et-Mühezzeb, Kahire 1379/1959-60, 1, 64, 75, 106, 116, 244; Kâsânî. BedâY, 1, 150, 259, 275; 11, 121; Vi, 266; İbn Rüşd, Bi-dSyetü'l-müctehid, 1, 324; 11, 373, 386-387; İbn Kudâme, et-Muğnî, 1, 414; 11, 193-194; VI, 717-719; VIII, 4-6; Süyütî. el-Eşbâh ue'n-nezâ*ir. Kahire 1378/1959, s. 250-253; İbn Nüceym, el-Eşbâh ue'n-nezâ*ir (nşr. Muhammed Muti' el-Hâfız), Dımaşk 1403/l983. s. 373; îbn Abi-dîn. Reddul-muhtâr, I, 392, 555; II, 154, 166, 459; IV, 33, 126, 199, 380, 600; V, 462, 476; VI, 323; Cezîrî. ei-Fıkh 'ale'l-mezâhibil-erba'a, Kahire 1392. I, 378. 380-381, 430-431. 633-636, 717-719; Ö. Nasuhi [Bilmen], "Âmâ", İTA, 1,353-354. r—i

İm Ahmet Özel, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1989: 2/

AMA SADIK EFENDİ

(bk. MEHMED SADIK EFENDİ).

AM'AK-I BUHARİ

Ebü'n-NecîbŞihâbüddîn Emrü'ş-şuarâ Am'ak-ı Buhârî

(ö. 543/1149)

Karahanlılar devrinde Mâverâünnehir'de yaşayan İranlı şair.

J

Buhara'da doğdu. Doğum tarihi bilin­memektedir. Ancak 1068-1080 yılların­da hüküm süren Karahanlılar'dan Şem-sülmülk Nasr b. İbrahim'i Övdüğüne ve 100 yaşlarında öldüğü rivayet edildiği­ne göre 1045-1055 yılları arasında doğ­duğu kabul edilebilir. Arapça, Farsça ve Türkçe'den gelmediği anlaşılan Am'ak lakabının Arapça "saksağan" anlamına gelen akak kelimesinin bozuk bir şekli olduğunu ileri sürenler bulunduğu gibi bu kelimenin Soğdça asıllı olabileceğini söyleyenler de vardır. Am'ak doğduğu yerde çok iyi bir tahsil gördü, özellikle felsefe, matematik, astronomi ve ede­bî ilimleri öğrenip şöhret kazandıktan sonra Semerkant'a gitti (1068). Burada İlek Hanlar'dan (Karahanlılar) Hızır Han'ın (1080-1081) sarayına intisap ederek bü­yük itibar gördü ve emîrü'ş-şuarâ unva­nını aldı. Aynı sarayda bulunan ve sey-yidü'ş-şuarâ unvanını taşıyan şair Re-şîdî ile hiç geçinemedikleri rivayet edi­lir. Nitekim Reşîdî, hükümdara şiirleri­nin "tuzsuz" (tatsız) olduğunu söyleyen Am'ak'ı, "Benim şiirlerim bal ve şeker gibidir, hiçbirine tuz gerekmez: ama se-ninkiler şalgam ve bakla gibidir, tuzsuz yenmezler" diyerek susturmuştu. Büyük Selçuklu Sultanı Sencer"in de ilgi ve te­veccühünü kazanan Am'ak'ı Sultan Sen-cer, 1129'da ölen kızı Mah-Melek Ha­tun adına bir mersiye yazması için Mâ-verâünnehir'den çağırmış, o da bu da­vete uyarak istenilen mersiyeyi yazmış­tır. Am'ak sonraları toplumdan uzakla­şıp yalnız yaşamaya başlamış ve hâmisi ile münasebetlerini Hamîdî veya Hamîd adlı oğlu aracılığı İle sağlamış olmalıdır. Bu arada Büyük Selçuklu Sultanı Alpars­lan'ı metheden bir kaside yazdığına gö­re muhtemelen adı geçen hükümdarla tanışmış ve iltifatına mazhar olmuştur. Nerede öldüğü belli değildir.



Am'ak'ın şiirlerinden günümüze an­cak bazı parçalar gelebilmiştir. Nitekim 7000 beyit olduğu tahmin edilen diva­nından az sayıda kaside kalmıştır. Ayn-ca tezkirelerde ve bazı şiir mecmuala­rında kendisine birkaç da rubai atfedi-

lir. Tebriz'de basılan (1307 hş./1928) di­vanı, başkalarının şiirleri de ona mal edildiği için pek güvenilir değildir. Sa-îd-i Nefîsî topladığı 806 beyti Dîvân-ı cAmcak-ı Buhârî adıyla yayımlamıştır (Tahran 1339 hş./1960). Bazılarına göre bunlardan sadece 614'ü ona aittir. Bu neşir ayrıca kasidelerde övülen kişiler ve diğer konularla İlgili açıklamaları da ihti­va eder. Am'ak'ın aruzun iki ayn bahriy­le okunabilen bir Yûsuf u Züleyhâ mes­nevisi nazmettigi söyleniyorsa da bu eserinden günümüze hiçbir şey kalma­mıştır. Mevcut kasidelerinde övülen ki­şiler arasında Şemsülmülk Nasr b. Tam-gaç Han, İbrahim b. Nasr. Hızır Han b. İbrahim, Ahmed Han b. Hızır Han. Mah-mud Han b. Şemsülmülk Nasr, Rükned-din Ebü'l-Muzaffer Tamgaç Han Mes'ûd b. Hasan. Kadir Han Cebrail b. Ömer b. Ahmed, Arslan Han Muhammed b. Sü­leyman. Ebü'l-Meâlî Hasan Tekin Kılıç Tamgaç b. Ali b. Dâvüd ve Sultan Sen-cer'in kız kardeşinin oğlu Rükneddin Mahmûd b. Muhammed b. Süleyman gibi hükümdar ve devlet adamlarının adlan geçmektedir. Karahanlı hüküm­darları nezdinde büyük bir itibarı oldu­ğundan öteki saray şairlerinin ona say­gı göstermeleri ve hizmet etmeleri mec­buriyeti vardı.

AnYak, edebî sanatlardan özellikle teş­bih sanatındaki maharetiyle tanınmış­tır. Nitekim Enverî onu "üstâd-ı sühan" olarak anar. Edebî sanatlara dair bazı eserlerde onun teşbihle İlgili beyitleri ör­nek (şahit) olarak kaydedilmiştir. Şiirinin diğer bir özelliği de kasidelerinde asıl konuya girmeden önce uzun ve özentili bir giriş yapmasıdır.


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin