a) Allah'ın Herhangi Bir Eşi ve Benzeri Olmadığını Açıklayan Ayetler
Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur…
Kim Allah'a eş koşarsa, gerçekten de büyük bir iftirada bulunmuş, pek büyük bir suç işlemiştir.
Kim Allah'a eş koşarsa, öylesine sapıtmıştır ki, tuttuğu yol doğru yoldan pek uzaktır.
Bir de Allah'a cinleri eş koştular; hâlbuki onları da yaratan O'dur ve bilgisizlikle O'nun oğulları ve kızları olduğunu da uydurdular. O, onların tavsif ettiği şeylerden münezzehtir ve yücedir.
Allah'la beraber başka bir ilâh tanıma…
b) Allah'ın Vahdaniyetini Beyan Eden Ayetler
Allah kesin olarak bildirdi ki, kendisinden başka yoktur tapacak, meleklerle ilim sahipleri de tam bir doğrulukla bunu bildiler, bildirdiler. O üstün ilâhtan, O hüküm ve hikmet sahibinden başka yoktur tapacak.
İlâhınız, bir ilâhtır. O'ndan başka tapacak yok, Rahman ve Rahim O'dur.
Öyle bir Allah'tır ki O'ndan başka yoktur tapacak. Diridir, her an yarattıklarını tedbir eder durur.
…Ve biliniz ki mabudunuz ancak bir mabuttur, artık O'na teslim olun.
De ki: O Allah birdir.
İşte Rabbiniz Allah, O'ndan başka tapacak yok. Her şeyi yaratan O'dur. Ancak O'na kulluk edin ve her şeyi gözetip koruyan O'dur.
O bir Allah'tır ki, yoktur O'ndan başka tapacak. O'nadır hamt evvelden de, sonradan da ve O'nundur hüküm ve O'na döndürüleceksiniz (sonunda).
c) Dünyayı Yaratma İşine Allah'tan Gayri Kimsenin Karışmadığını Açıklayan Ayetler
Ayetlerden diğer bir kısmı ise, tabiattaki hadiselere neden gösterebilmek için, hiçbir zaman "muhtelif tanrılar" faraziyesinin herhangi bir gereği olmadığını açıklamaktadır. Şurası tabiîdir ki Allah'a inanma meselesi, insanın tabiattaki muazzam ve ilginç hadiseleri, varlıkları dikkate alarak ister istemez kabul ettiği bir meseledir. Beşer, tabiatı anlamak, yorumlamak için, Allah'a iman etmekten başka bir yol olmadığını idrak ediyor.
Allah'a eş koşanlara, "hangi meseleyi ve tabiî hadiseyi yorumlamak için siz Allah'a ortak koşuyorsunuz?" diye sormak gerekir aslında. Tabiattaki varlıklar, onlarla ilgili hadise ve olaylar tek bir Allah'a inanmakla yorumlanamıyor mu ki siz, "birden çok tanrı" görüşünü benimsiyorsunuz? Bu tür insanların böyle bir faraziyeye gerçekten inanmadıkları, görüşlerinin sırf taklit ve geleneklere dayandığı açıkça ortadadır. Aşağıdaki ayetler bu hususu beyan etmektedirler:
Allah mı daha hayırlıdır, O'na koştukları şeyler mi? Gökleri ve yeryüzünü yaratan ve size gökten yağmur yağdıran mı hayırlı? Biz o yağmurla, ağacını bile bitiremeyeceğiniz nice güzelim bahçelerdeki nebatları bitirmedeyiz! Allah'la beraber bir başka mabut var mı? Hayır, siz yoldan sapmışlarsınız.
Yoksa yeryüzünü, karar edilecek bir saha olarak yaratan ve yerin üstünden ırmaklar akıtan ve orada sağlam dağlar yaratan ve iki denizin arasına bir sınır çeken mi hayırlı? Allah'la beraber bir başka mabut var mı? Hayır, onların çoğu bilmezler.
Yoksa karanın ve denizin karanlıklarında sizi doğru yola sevk eden ve rahmetinden önce müjde olarak rüzgârları yollayan mı hayırlı? Allah'la beraber bir başka mabut var mı? Yücedir, münezzehtir Allah, onların şirk koştuklarından.
d) Âlemdeki Düzeni ve Bu Düzenin Bozulacağını Delil Göstererek Allah'ın Birliğini İspat Eden Ayetler
Diğer bir kısım ayetler ise varlık dünyasındaki düzen esasına dayanarak, Allah'ın vahdaniyetini ispat etmektedir. Âlemde açıkça hissedilen düzene dikkat edilirse, insan ister istemez Allah'ın vahdaniyetini itiraf e-der. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi düzen, varlıklar arasındaki uyumdan ibarettir.
Bu uyum ise, bir varlığın yaratılışının diğer varlıkların tabiî yaratılış ve ihtiyaçları dikkate alındığı takdirde tahakkuk edebilir. Bu da, bütün varlıklar için tek yaratıcının olmasıyla mümkün olabilir.
Çünkü eğer âlem iki veya daha çok tanrı tarafından yaratılmış olup varlıkların her bir grubu bir tanrıya ait olsaydı, sonuç itibariyle varlıklardan her bir grup, başka tanrıların yaratığı olan diğer gruplardan değişik ve ayrı ihtiyaçlara sahip olurdu.
Böyle olunca da bir grubun yaratılışı, diğer grupların yaratılışı dikkate alınarak gerçekleşmeyecekti. Sonuç olarak gereken düzen ve uyum meydana gelmeyecek ve âlem gittikçe mahvolmaya doğru yönelecekti.
Üstelik eğer biz "çeşitli tanrılar" faraziyesini kabul edersek, ister istemez işin içine güç ayrımı ve üstünlük isteği karıştırırız ki, Allah-u Teâlâ bütün bu meselelerden uzak ve münezzehtir.
Aşağıda bu konudaki ayetlerden iki örnek vermekle yetiniyoruz:
Gökte ve yerde Allah'tan başka bir ilâh daha olsaydı, gök de bozulup mahvolurdu, yer de…
Allah hiç kimseyi evlat edinmez ve O'nunla birlikte bir başka ilâh yoktur; olsaydı, her ilâh kendi yarattığını benimseyip alır gider ve bir kısmı, öbürlerinden üstün olurdu. Münezzehtir Allah onların söylediklerinden.
Dördüncü Bölüm HADİSLERLE TEVHİD KONUSU
Kur'ân'da olduğu gibi hadislerde de Allah'ı tanımak ve tek bir ilâha ibadet etmek esas alınmış, bu konuda çok ince ve önemli noktalara açıklık kazandırılmıştır. Bu konu gerek yüce Peygamberimiz (s.a.a), gerekse Ehlibeyt İmamları'nın (a.s), kendilerine sorulanlara verdikleri cevaplarda aydınlatılmış, soru soranların durumu ve fikrî seviyesi dikkate alınarak muhtelif şekillerde ortaya konmuştur. Biz burada, bu konuda kısa örnekler vermekle yetiniyoruz:
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
Allah'ın nimetleri hakkında düşünün; ama Allah'ın (zatı) hakkında düşünmeyin. Zira O'nun vücudunu idrak edemezsiniz.
İmam Cafer Sadık'ın (a.s) huzurunda, "Allah-u Ek-ber" (Allah büyüktür) diyen birisine, İmam (a.s), "Hangi şeyden daha büyüktür?" diye sordu.
– Her şeyden.
– (O hâlde) Sen Allah'ı mahdut ettin (büyüklüğüne sınır koydun).
– (Peki) Nasıl söyleyeyim?
– De ki: Allah vasfolunmaktan daha büyüktür. (Hiç kimse O'nu olduğu gibi tavsif edemez.)
Hz. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
Her kim kendini daha iyi tanırsa (bilirse), Allah'ını da en iyi tanır (bilir).
Yine o Hazret buyurmuştur ki:
Her insan fıtrat üzere yaratılmıştır. Yani (yaratılışından beri) onu yaratanın Allah (c.c) olduğunu biliyor. Şu ayet de buna değinmektedir: "Eğer onlara, gökleri ve yeryüzünü kim yarattı, diye sorsan, elbette 'Allah.' derler…"
Bütün insanların fıtrat ve yaratılışları, Allah'ı arayan ve O'na yönelen bir fıtrat ve yaratılıştır. Bu yüzden Allah'ın varlığını ispatlamak için herhangi bir delil getirmeleri yerine, dilleri ile itiraf etmeleri kâfidir.
İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
Allah'ın varlığı, yaratıkları ile kanıtlanır, akıllar ile O'na inanılır, tefekkür ve düşünce ile (de) O'nun hak olduğu ortaya çıkar.
Ebu Şakir ed-Deysanî adında birisinin, İmam Cafer Sadık'tan (a.s) Allah'ın varlığına delil istemesi üzerine, İmam (a.s) şu cevabı verdi:
Ben kendimi iki durumdan hariç görmüyorum; (eğer yaratıcım kendim isem) ya kendimi var iken yarattım veya yok iken. Kendimi var iken yaratmam imkânsızdır; çünkü bir şey var olduğu hâlde (bir daha) yaratılmaya ihtiyacı kalmaz. Eğer yok iken yaratmış isem, kendin de biliyorsun ki yok olan ( hiçbir zaman) bir şeyi var edemez. Böylece üçüncü bir mana ortada kalıyor; yani beni yaratan başka birisi vardır, O ise (ezelî ve ebedî olan) âlemlerin Rabbi Allah'tır…
Adamın biri İmam Cafer Sadık'a (a.s) gelerek, "Ey Resulullah'ın torunu!" dedi. "Allah'ı bana tanıt, (birtakım) münakaşacı insanlar şaşkınlık ve tereddüde düşürdüler beni." İmam (a.s) buyurdu ki:
– Ey Allah'ın kulu, gemiye bindin mi hiç?
– Evet bindim.
– Kurtarıcı bir gemi ve yardım edecek bir yüzücünün olmadığı hâlde (fırtınaya yakalanarak) geminizin parçalandığı bir yer oldu mu?
– Evet (öyle bir durum başıma geldi).
– Acaba kalbin seni kurtarabilecek bir güce yöneldi mi (o hâlde)?
– Evet (öyle oldu).
– İşte o (güç) Allah'tır; O ki kurtarıcı olmayan yer-de kurtarmaya, barındırıcı olmayan yerde barındırma-ya kadirdir.
İmam Hüseyin (a.s) bir duasında (Arefe günü okudu duada) şöyle buyuruyor:
…(Allah'ım!) Var olmasında sana muhtaç olan şey, senin varlığına nasıl delil gösterilebilir? Başkası senden daha mı aydın ve açıktır ki seni göstersin?
Ne zaman gizli olmuşsun ki, seni gösterecek delile gerek kalsın? Ne zaman uzak olmuşsun ki, alametlerin ve eserlerin yoluyla sana ulaşılsın? Seni kendine gözetici görmeyen göz kördür ve muhabbetinden kendisine vermediğin kul ise ziyankâr.
Aynı duanın diğer bir yerinde de İmam (a.s) şöyle buyuruyor:
…(Allah'ım!) Sen kendini her şeye tanıtmışsın, seni tanımayan hiçbir şey yoktur. Sensin kendini her şeyde bana gösteren, öyle ki her şeyde tecellini gördüm ve sen her şeye aşikârsın…
İbn Ebi'l-Avca adında materyalist görüşlü birisi, İmam Cafer Sadık'ın (a.s) huzuruna geldi. İmam (a.s) ona şöyle soru yöneltti:
– Seni bir yaratan oldu mu, yoksa herhangi bir yaratıcın yok mudur senin?
– Beni kimse yaratmamıştır.
– Eğer bir yaratıcın olsaydı, seni ne şekilde yaratırdı?
Söz buraya vardığında, adam cevap veremediği için hiçbir şey söylemeden kalkıp İmam'ın (a.s) yanından ayrıldı.
İmam Cafer Sadık (a.s) materyalist bir tabiple yaptığı tartışmayla ilgili olarak yazmış olduğu mektubun bir bölümünde buyuruyor ki:
…Allah'ın kullarına gizli olduğunu zanneden bir kimseye şaşarım doğrusu; hâlbuki aklı, yaratılış eserlerini kendi vücudunda şaşılacak bir birleşim ve inkâra yer bırakmayacak bir telifle müşahede ediyor.
Ömrüme (Canıma) andolsun ki, eğer (insanlar) bu önemli meseleler üzerinde düşünecek olsalardı, (varlıklarda) kullanılan aşikâr birleşimlerde, dakik ve apaçık tedbirlerde, varlıkların yoktan var edilmesinde, onların bu tabiattan diğer bir tabiata gelmelerinde, önceki yaratılışlarından sonra onlara yeni bir yaratılış bahşedilmesinde, (kudretli, hikmetli bir) yaratıcının varlığını apaçık delillerle görürlerdi.
İmam Cafer Sadık (a.s) Hintli bir tabiple yaptığı tartışmada şöyle buyuruyor:
Nasıl benim "yok olan şeyleri bir şey yaratmıştır" dememi eleştiriyorsun (kusurlu sayıyorsun) da, kendinin "yokluk, yok olan şeyleri yaratmıştır" demeni eleştirmiyorsun? Bak gör bu iki sözden hangisi hak sayılmaya daha layıktır.
Dostları ilə paylaş: |