Şehid Bahüner, Kum'daki Feyziyye Medresesi'ne yer-leşmesinin üçüncü yılında, oradan ayrılıp Höccetiye Medresesi'ne intikal etti, Hüccetül-İslâm Haşimî Ref-sencanî (İran Eski Cumhurbaşkanı), Ayetullah Muvah-hidî Kirmanî, Hüccetül-İslâm Medevî Kenî gibi ünlü â-limlerle aynı odayı paylaştı. Bu tanışıklık, aynı zamanda gelecekteki İslâm inkılâbına dair oluşacak ortak bir düşüncenin alt yapısının hazırlanmasına ve ortak kültürel/sosyal faaliyetlerin başlatılmasına da zemin hazırlamış oldu. 1336 yılında Şehid Başbakan, Haşimî Ref-sencanî ve Mehdevî Kenî'nin de yardımlarıyla "Teşey-yü Mektebi" yayınevini kurup bir dergi çıkardı. Yayınevinin çıkarmış olduğu dergide yer alan konu ve makaleler, Kum İlim Havzası öğrencileri tarafından hayli ilgi gördü. Düşüncelerde derin izler bırakan dergi, Şah rejiminin de ilgisini çekti. Beklenenden çok daha fazla ses getiren söz konusu dergi, yedinci sayısını çıkarmaya hazırlanırken, devlet tarafından yayını yasaklandı. İlk sayısında on-on beş bin basılan dergi, basıldığı gün bitiyordu. Bu durum Şah rejiminin korkmasına vesile olduğundan, rejimi böyle bir kararı almaya zorladı.
Tutuklanmaları
Şehid Bahüner, 1337 yılında, dinî tebliğler sunmak üzere Abadan şehrine gitmişti. O yılda, Şah rejiminin zalim Siyonist İsrail devletini resmen tanıması Şehid'in, Şah rejimini ağır bir dille yargılamasına sebep oldu. Böylece sözlerini tamamlayıp kürsüden iner inmez emniyet görevlileri tarafından derhal tutuklandı. Bu durum, Peh-levî rejimi ile Şehid'in ilk tanışıklığı oldu!
Şehidin ikinci yakalanma olayı, 1342 yılının Hordad ayında gerçekleşen olayla ilgiliydi. 1346 Muharrem a-yında, Kum İlim Havzası'ndan birtakım âlimler, tebliğ heyeti şeklinde İran'ın her tarafına dağılıp tek ağızdan ve aynı dille tağut rejimin din düşmanlığını halka anlat-maya karar vermişti. Rejiminin emniyet teşkilatı da bu olaydan haberdar oldu. Konuşmacı olarak ülkenin dört bir yanına dağılan bu âlimlerin konuşmalarına engel olmak veya kontrol altında tutmak için bir takım ön tedbirler de alınmıştı.
O yıl, Şehid Bahüner bu görevi Hamedan'da sürdürmeyi üstlenmişti. 1342 yılı Muharrem ayının yedinci gününde yapmış olduğu hararetli bir konuşmasının hemen peşinden emniyet tarafından tutuklandı. Fakat Ha-medan halkının yiğitçe karşı koyması ve şehidi savunmak amacıyla emniyet teşkilatına baskı yapması, Şah rejiminin geri adım atmasına ve şehidi serbest bırakmasına vesile oldu.
Şehid, serbest bırakıldıktan sonra tekrar konuşmalarına devam edip Muharrem ayının on ikinci gününe kadar orada kaldı ve sonunda gizlice şehri terk etti.
Üçüncü Tutuklanması: Şehid Bahüner'in Şah rejimi tarafından üçüncü tutuklanması, rejimin Feyziyye Medresesi'ne saldırısının yıl dönümüne rast gelen bir günde "Tahran Çarşı Camii"ndeki yapmış olduğu ağır ve inkı-lâbî bir konuşma esnasında gerçekleşmişti. Şehid, konuşmalarını tamamladıktan sonra derhal emniyet güçleri tarafından yakalanmış ve "Kızıl Kale Hapishanesi"ne koyulmuştu. Yargılandıktan sonra dört ay hapse mahkûm edildi.
Gönüllü Sivil Kuruluşlarıyla İşbirliği
Şehid Bahüner'in Tahran'da bulunduğu ilk yıllarındaki en önemli faaliyetlerinden biri, "Gönüllü Sivil Kuruluşları" ile tanışıklığı oldu. Şehid Bahüner, Şehid Behiştî vasıtasıyla Gönüllü Sivil Kuruluşları Teşkilatı'na girmiş, gerek teşkilatın merkezinde, gerekse de çeşitli birimleri içerisinde İslâm itikatları ile ilgili eğitimler vermişti.
Şehid Bahüner, teşkilat üyelerinin dinî eğitim alma ve düşünce geliştirme konularında, hem Şehid Mutah-hari'nin hazırladığı metinlerden hem de kendi tedarik ettiği konulardan istifade etmekteydi.
Refah Teşkilatı
Şehid Bahüner'in en önemli hizmetlerinden bir diğeri de Şehid Behiştî, Şehid Mutahhari, Haşimî Refsencanî gibi şahısların yardımlarıyla gerçekleştirmiş olduğu "Refah ve Yardımlaşma Teşkilatı" idi. Bu teşkilatın amacı, toplum içerisinde yardımlaşma, dayanışma, okul yapımı ve Allah rızası için faizsiz İslâm bankası anlamına gelen "Garzül-Hasene Sandığı" kurmaktı. Bu işle, hem inkılâpçı Müslümanların bir arada bulunması ve dağılıp yok olmaması, hem de teşkilata üye olanların yönlendirilmesi amaçlanıyordu.
Şehid Başbakan Bahüner ile birlikte şehit olan cumhurbaşkanı Şehid Recaî de bu teşkilata ait bazı birimlerin sorumluluğunu göğüslenenlerden biriydi. Şehid Recaî, o tür toplantılara iştirak ederek, kendine has eğitim ve öğretim programlarını icra ediyordu.
Tebliğ ve İrşat Faaliyeti
Şehid Bahüner, Tahran'a yerleşip kültürel ve siyasal faaliyetlerini başlatmakla birlikte, 1344 yılından itibaren halkın farklı kesimleri üzerinde dinî içerikli faaliyetlerini de başlatmış oldu. 1344 ve 1345 yılları arasında "Celilî Camii"nde çok önemli hitabetlerde bulundu. Ayetullah Mehdevî Kenî tarafından idare edilen ve aynı zamanda da imamlık görevi de kendisi tarafından yürütülen bu mekânı, inkılâpçı Müslümanların toplandıkları merkez üstlerinden biriydi. Bundan dolayı da Şah rejiminin istihbarat teşkilatının (SAVAK) dikkatini sürekli üzerine çekmekteydi.
Yine Şehid Bahüner, aynı yıllarda "Mekteb-i Hüseyin Teşkilatı" içerisinde de yer almaktaydı. Orada toplumsal sorunlar ve Müslümanların sorumlulukları, halkın kalkınma ve gelişmesi gibi İslâmî konular üzerinde konferanslar vermekteydi.
Mekteb-i Hüseyin Teşkilatı'nın bu faaliyeti, birçok Müslüman grupların ilgisini üzerine çekmekle birlikte, Şah rejiminin gizli istihbarat servisinin de hayli dikkatini çekmiş ve sürekli gözetimi altında tutulmuştu. Rejimin gizli istihbarat teşkilatının, Şehid Bahüner'in 16.03. 1346 tarihindeki yapmış olduğu konuşmayla ilgili şöyle bir ihbar tutanağı hazırladığı kaydedilir:
"Konuşmacı: Şeyh Bahüner şöyle dedi: 'Bizler İmam Hüseyin'i örnek almalıyız. Yezit ve zalimlere biat edip onların dinsiz ve zalim hükümetlerine teslim olmamalıyız! Yüce İmamımız (Hz. Hüseyin) şayet Yezit'e biat etseydi (ve onun zalim yönetimini kabullenseydi), çok rahat olurdu; fakat karşılığında din elimizden giderdi.' Konuşmacı sözlerine şöyle devam etti: Dünya Şiîlerinin değerli önderi Ayetullah el-Hakîm, İsrail ile savaşmaya fetva vermiş ve onun bu konudaki fetvası, tüm İslâm ülkelerinde sıcak karşılanmıştır."
"Yine konuşmacı 30.03.1346 tarihinde şöyle söylemiştir: Zamanın imamının dışında hiç kimsenin İslâmi yasa ve kültürleri değiştirmeye hakkı ve gücü olamaz. Mazlumun hakkını zalimden almak için İslâm memleketi İmam ya da İmam'ın temsilcisi tarafından yönetilir. Yöneticiler, şayet temiz ve doğru insanlar olurlarsa, faizcilik o memlekette rağbet görmez. Sinema ve fesat yuvaları yaygınlaşmaz, bu kadar cinayetler işlenmez. Bundan dolayı, yukarılar ve yukarıdakiler önce kendi durumlarını düzeltmeli ve daha sonra aşağıdakilerden öyle bir beklenti içerisine girmeliler. Bizler oturup da işlerin kendiliğinden düzeleceğini beklemeliyiz. Artık ne kadar daha bekleyeceğiz, bu hususta düşünüp çözüm üretmemiz gerekir!"
Şehid Bahüner, halka aydınlatma hareketi ile ilgili mücadelelerinde onların dikkatini memleketinin toplumsal ve siyasal boyutuna çekerek, 14.04.1346 yılında-ki bir konuşmasında şöyle haykırıyordu:
"Efendiler! Aradan 1400 yıl geçmesine rağmen hala memleketimizde cahiliyet dönemi tekrar edilmektedir. Şayet Müslüman bir şahıs veya bir din âlimi çıkıp da 'içki içmeyiniz' veya 'zina etmeyiniz' veya 'halkın malını yabancı bankalara yatırıp yağmalatmayınız' derse, bu sözler ülkenin yönetimini eline geçirenlerin gururuna dokunuverir. Bu sözü söyleyeni ya işkenceye tabi tutarlar ya hapsederler ya da sürgüne gönderirler! Buna göre, her Müslüman şahsın emr-i maruf ve nehy-i mün-kerde bulunması (yönetimi iyiliğe davet edip kötülüklerden sakınmaya çağırması) farzdır! Özel ve genel toplantıları düzenleyerek, duyurular yayınlayarak ve başka yollarla mücadele yolunu sürdürerek İslâm'ın yakasına yapışan şu kabul edilemez fesatlıklarla ortadan kaldırmak, yine her Müslüman'a farzdır!"
Yine 11.05.1346 tarihinde yapmış olduğu bir konuşmasında şöyle diyordu:
"Müslüman halkın şuna çok iyi dikkat etmesi gerekir ki, İslâm dini; ilmin, bilginin ve takvanın -imanın bir arada ve iç içe olması gerektiğini söylüyor- yani i-nanan bir kimsenin, Müslümanların dünyevi sorunlarını halletmesi ve yabancıların kendilerine müdahalele-rini önleyip onların danışmanlık hizmetlerine muhtaç olmaması için inanç ve bilgiye birlikte sahip olması gerekir. Üzülerek belirteyim ki bizim şu durumdaki sistemimizde rüşvet, eğlence ve sarhoşluktan başka bir şey gözükmemektedir."
Şehid Bahüner ile birlikte "el-Hakîm Mektebi"nde Haşimî Refsencanî, Şehid Haşimînejad, Ali Asker Mür-varid gibi seçkin şahsiyetler de konuşmacı olarak katılıyorlardı.
1348-1349 yıllarında, Şehid Bahüner'in önemli konuşmalarının büyük bir bölümü, "Hidayet Camii"nde gerçekleşiyordu. Ayetullah Talekanî de bu caminin ce-maat imamlığını yapıyordu. Bundan dolayı da çeşitli ü-niversitelerden birçok öğrenci, aydın, dindar ve özgürlük taraftarları konuşmalara iştirak ediyorlardı.
Ayetullah Talekanî sürgünde veya gözaltında olmadığı, camide bulunduğu zamanlarda, halk, söz konusu camiye aşırı derecede akın ediyor ve birçok değişik kesimden insanlar konuşmalara iştirak da bulunuyordu. Mühendis Bazergan'ın, Dr. Sehabî'nin ve Ayetullah Ta-lekanî'nin o konuşmalara iştirak etmeleri, haliyle Şah rejiminin istihbarat teşkilatının da dikkatini hayli celp ediyordu. Yapılan her konuşma ve oturumlarda en a-zından üç kaynak tarafından Savak'a (istihbarat teşkilatı) bilgi aktarılıyordu.
Şehid Bahüner'in bu camideki konuşmaları, halkın her kesimi tarafından büyük bir coşkuyla izleniyordu; öyle ki Merhum Talekanî, halkın isteği üzerine, Şehid Bahüner için birçok konuşma programları tertipleme mecburiyetinde kalıyordu. Şehid Bahüner, bir konuda şöyle diyordu:
"Hidayet Camisi (Merhum Talekanî'nin bulunduğu camii) bizim uğrak yerimiz olmuştu. Tam üç yıl ramazan aylarında ben orada konuşma yaptım; cuma akşamları da orada birçok sohbetlerde bulundum."
Şehid Bahüner, 02.10.1367 yılında yine Hidayet camiinde yapmış olduğu bir konuşmasında şöyle diyordu: "…Geliniz toplumsal yaşamınızda biraz hareketleniniz. Toplumu şu çöküş ve düşüşten kurtarınız." Sonra hanımların İslâm toplulukları içerisindeki iffetsizliklerinden (uygunsuz davranışlarından) şikâyette bulunup şöyle diyordu: "Toplumlara en büyük darbeyi vuranlar, kadının özgürlük sesini dünyaya duyuranlardı. Zira bu kadar gayri meşru ilişkiler ve çocuk düşürmeler, o tür puşt düşüncenin ürünüdürler."
08.08.1349 yılındaki konuşmasında da şöyle diyordu: "…Sömürge altında olan her kavim ve millet, şayet dayanışma içerisinde olmazlarsa, hiçbir zaman kendilerini esaret zincirinden kurtaramazlar! Her hükümet, değersizleştirilmiş -alçaltılmış- o toplumun ferlerinin eliyle kurulur! Şayet toplumdan bir kesimi kendi eğilimlerini değiştirmezlerse, o topluluğun durumu asla değişmez."
Böylece Şehid Bahüner'in tüm konuşmaları Şah rejiminin gizli servisi "savak" tarafından pür dikkat bir şekilde takip altına alınıyor ve Şehid de ajanlar tarafından sürekli tehdit ediliyordu. Fakat o, bu tehditlerin hiç birine aldırış etmiyor, sosyal, kültürel ve siyasal faaliyetlerine hiç aralık vermeden devam ediyordu.
Şah rejimi tarafından şahin şahlığın (şahların şahının) 2500. yılının kutlanıldığı o günlerde, Şehid Bahü-ner, yine Hidayet Camiinde Tağut rejiminin gerçek yüzünü ortaya koymak için 30.05.1350 tarihindeki bir ko-nuşmasında şöyle diyordu: "…Millet dediğin, şu andaki sanayi, teknik, kültürel, toplumsal ve ekonomik durumu üzerinde düşünebilen ve böyle bir fikre sahip olabilen millettir. Ölülerini öven ve geçmiştekilerinin efsaneleriyle uğraşıp ve onlarla övünüp gururlanan millet, millet değildir."
"el-Cevad Mescidi" ve "Hüseyniye-i İrşad" da Şehid Bahüner'in konuşma yaptığı merkezlerdendi. Şehid Bahüner, bu mescitlerle birlikte evlerde ve diğer toplantı yerlerinde tertiplenen birçok meclislere de konuşmacı olarak davet ediliyordu. Hâsılı Şehid Bahüner, Müslüman halkın aydınlanmasını sağlamak ve Şah rejiminin zulmünü halka anlatmak için, önüne gelen her türlü fırsatlardan çok iyi bir şekilde değerlendirerek müthiş bir çaba harcıyordu.
Dostları ilə paylaş: |