e) Fıtrat, Allah'ı Tanımanın En Esaslı Temeli
İnsana Allah'ı tanıtacak ve varlıkların yaratıcısıyla onun arasında bir sevgi bağı kuracak en önemli ve en esaslı şey, fıtrata dönüş meselesidir. Getirilen diğer çeşitli deliller bile insanın dikkatini kendi batınına ve asıl fıtrat ve yaratılışının icap ettiği şeye çekmek içindir.
Meşhur filozof ve matematikçi Paskal'ın da dediği gibi:
Allah'ı idrak eden kalptir, akıl değil. Fakat halk bir türlü anlayamadı bunu.
Onun için bu konuda önce insanın fıtratı ve onunla Allah'ı arasındaki kaçınılmaz bağlantıdan biraz söz etmemiz gerekir. Daha sonra insanın kendi fıtratına yönelebilmesi için onda fikrî bir zemin hazırlayacak diğer bazı delillere değineceğiz.
Böylece inayet, düzen ve… burhanları (delilleri) fıtrat konusundan sonra zikredilecektir.
Fıtratın Uyanış Yolları
a) Varlıklar arasındaki bağlılığı ve onların toplu olarak kemal ve olgunlaşmaya doğru hareket ettiğini dikkate almak, Allah'ı arama fıtratını uyandırır insanda… Biraz daha açalım bu konuyu:
Eğer varlık âlemine dikkatle bakarsak, her varlığın ister istemez bir hedefe doğru hareket ettiğini ve gittikçe daha iyi bir duruma gelmek ve nihayet münasip bir olgunluk derecesine erişmek istediğini açıkça görürüz.
Evet, toprağa ekilen bir buğday tanesi veya herhangi bir tohum yahut annenin rahminde yer alan nütfe, belirli kanunlar dâhilinde olgunlaşmaya doğru hareket etmektedir. Bu buğday tanesi, tohum ve nütfe söz konusu değişme ve hareketlerde de, başka varlıkların yardımına muhtaçtırlar. Çünkü hareketlerini birbirlerinin yardımlaşmasıyla sürdürebilirler ancak.
Örneğin bir su, hava, ışık ve birçok kimyasal unsurlar el ele vererek bir meyvenin oluşmasına yardımcı oluyor.
Çeşitli hayvanlar da kendi çevrelerindeki birtakım faktör ve şartlardan yararlanarak hayatlarını sürdürmeleriyle birlikte başkalarına da faydalı olabiliyorlar. Böylece varlık dünyası, samimi bir şekilde birbirleriyle yardımlaşarak topluca bekaları için çalışan büyük bir aile fertlerine benzer.
İşte bu bağlılık ve genel hareket dikkate alınırsa, insanın fıtratı herhangi bir garaz ve telkine bulaşmaz ve dışarıdan da muhtelif fikirler aşılanmazsa, ister istemez uyanır. Dünyanın hikmete dayalı bir iradeyle mey-dana geldiğine ve onda var olanların birbirlerine bağlı oldukları hâlde belli bir hedefe doğru rehberlik edildiklerine kanaat getirir.
Kısacası Allah'ı arama hissi, bütün insanların yaratılış ve fıtratına konulmuş ve bütün kalplere yerleştirilmiştir. Baştanbaşa bütün kâinatta, bir an bile durgunluk ve hareketsizlik olmadığını, her birinin bir çeşit hareket ettiğini görüp de kendiliğinden asıl muharriki ve kâmil kaynağı dikkate almayan kimdir?!
Kimdir içerisinde kemal arzusu olmayan ve en iyi varlığa meyletmeyen?!
Kimdir kendi vücut yapısını, onda yatan sırları, vücut organlarının keyfiyetini ve onların birbirleriyle o-lan irtibatını bilip de, şefkatli ve muktedir bir varlığa karşı alçalma ve teşekkür etme hissi vücudunda uyanmayan?!
Evet, insanoğlu, çevresindeki faktörlerin, özel gelenek ve âdetlerin, öğreti ve eğilimlerin etkisinden uzak kalırsa, lütuf ve şefkat dolu bir güce yöneldiğini görür. Öyle bir güç ki, her şey onun muhabbet ve lütfü sayesinde var olmuş ve hayatını sürdürmektedir.
b) Fıtratı uyandıran şeylerden birisi de, ihtiyaçları göz önüne almaktır:
İnsanoğlu ister istemez birtakım kanunlar dâhilinde hareket etmekte, birçok amillerden etkilenmektedir. Bir balığın her yanını su aldığı gibi, insan da sonsuz bir güç tarafından kuşatılmıştır.
İnsan, kendini varlık âleminin bir parçası biliyor ve kendisi de dâhil bütün varlıkların birtakım gereksinimleri ve eksikleri olduğunu görünce, "Kim giderecek ve temin edecektir bunları?" diye soruyor kendisine. Hemen içinden ilham alarak o madde ve hissiyat ötesi muktedir ve her şeye hâkim bir güce yöneliyor kendiliğinden. Öyle bir güç ki, her şey O'na muhtaçtır; O'nun ise hiçbir eksikliği yok, hiçbir şeye muhtaç değildir. Elbette varlıkların eksikliklerini gidermek için onların her birine uygun ayrı ayrı yollar ve kanunlar koymuştur.
İşte bu, insanın vicdan ve fıtratından yankılanan bir nidadır. İnsan kendini garezler ve zıt telkinlerin etkisinden uzak tutarsa, şüphesiz bu batinî güç, dünyanın muktedir yaratıcısına (Allah'a) sevk edecektir onu. Öyle ki, birisi Allah'ın varlığında onunla tartışırsa, elinde olmadan feryat edecek:
Gökleri ve yeryüzünü yaratan Allah'tan şüphe edilir mi (hiç)? [1]
c) Fıtratın uyanmasına sebep olan bir diğer amil ise, tehlikelerle karşılaşmaktır:
İstisnasız her insan, yırtıcı ve vahşi hayvanların sal-dırısına uğradığında, deniz dalgalarına veya kükreyen sellere kapılıp çırpınmaya başladığında yahut hastalığa tutulup bütün doktorların olumsuz cevap vermesiyle ha-yattan umudunu kestiğinde ya da uçak arızalanıp düştüğünde veya benzeri korkunç hadiselerle karşılaştığın-da, bütün normal güçlerin üstünde bir güce yönelip, his-sedilmeyen bir güçten yardım diliyor.
Gerçi fıtrî olarak ve ilk tabiata göre herkesin kalbi, her zaman ve bütün durumlarda Allah'ı idrak etmekte-dir. Fakat zorluklar ve tehlikelerle karşılaştığında, bu his daha çok tecelli edip kendini gösterir.
Kudretten kaynaklanan gurur (böbürlenme ve kibir), fıtratın tecellisini önler.
Annenin çocuğuna olan sevgisi onun yaratılışından kaynaklanıp, herhangi bir talim ve eğitime gerek olmadığı gibi, insanın kendisine yardım ve iyilik eden birisine sevgi besleme hissi de onun fıtratına dayanmaktadır. Çünkü istisnasız bütün insanların arasında olan bir şeydir bu. Esasen bu meyil ve hissin başlangıç tarihi, insanın yaratılışına dönmektedir. Muhtelif zamanlar ve mekânlarda yaşayan insanların istisnasız olarak hepsi, insana sığınak olan güçler üstü bir gücün bulunduğuna kanaat getirmiştir.
Bununla birlikte bazen halkın içerisinden bir güç ve makama erişenler, çoğunlukla kendilerini kaybederek, her şeyin varlık ve bekasının bağlı olduğu güçlü yaratıcılarından gaflet ederler. Yine de bir hadise ve müşkülle karşılaşıp, güçleri zayıflar ve kötü duruma düşerlerse, sonsuz bir kudrete yönelirler.
Bunların hâli, aynen bir çocuğun hâline benzer. Çocuk çeşitli oyuncaklarıyla meşgul olduğu için kısa bir müddet şefkatli annesinden gaflet eder; ancak ani bir olayla yeniden annesini hatırlar. Onlar da zahirî ve maddî vesilelerden ümit kestikleri anda, manevî bir güçten yardım dilerler ve anneden de şefkatli bir gücü hatırlayarak var güçleriyle Allah'ı çağırırlar. Bilginlerden birinin dediği gibi:
Allah'a inanabilmek için en önemli mesele, fıtratın üzerine çekilen perdeleri kaldırmaktır. Allah'ı gerçekten inkâr edecek hiç kimse yoktur. Bu iddiada bulunanlar, aslında kendi varlıklarını ve batinî eğilimlerini idrak etmekten uzak kalarak, Allah'ı unutmuşlardır. Yoksa içlerinde ve batınlarında itiraf etmektedirler Allah'ı.
Problemlerin çözümü ve ilişkilerin keşfi için öne sürülen matematiksel kanıtlar iki esasa dayanmaktadır: Biri matematik kuralları, diğeri ise insanın ilkel bedihî meseleleri kabul etme fıtratıdır. Buna binaen, "çelişmezlik", "nedensellik" ve sair bedihî ilkeleri insandan alırsak, yani onun fıtrî olarak bunları kabul etmemesini farz edersek, o zaman hiçbir şeyi ona ispat etmek mümkün olmaz.
[1]- Bu sorular hakkında daha geniş malumat elde etmek için, "Âlemlerin Yaratıcısı" ve "Allah'ı Nasıl Tanıyalım" kitaplarına müracaat ediniz.
Dostları ilə paylaş: |