d) Sihah Yazarlarından Biri Olan Neseî'nin Katledilişi!
Biz, Neseî'nin hayatını kaydeden Zehebî ve İbn Hallikan'ın kitaplarından, onun nasıl idama mahkum edildiğini[274] özetle naklediyoruz: Hafız, imam, Şeyhu'l-İslâm Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayb Neseî hadis ilminde kendi döneminin en ileri geleniydi. O, hadisleri tanıma ve senetlerinin yüceliği açısından son derece sağlam ve eşsiz olan Sünen kitabını yazarıdır. Neseî, Mısır'da ikamet eder, bir gün arayla oruç tutup geceleri ibadetle geçirirdi. O, Mısır valisiyle birlikte savaşa çıktı; oysa hiçbir zaman onunla bir toplantıda ve bir sofranın başında oturmamıştır. Neseî hayatının son dönemlerinde Hac ziyareti için hareket etti; daha sonra Dımeşk'e gitti. Orada Emirü'l-Mü-minin Ali'nin (a.s) ve Ehlibeyt'in diğer fertlerinin fazilet ve menkıbeleri hakkında Hasais kitabını yazdı. O, bu kitabındaki rivayetlerin çoğunu Ahmed b. Hanbel'den almıştır. Bu kitabı yazması sonucu Şamlıların öfkesine maruz kalmıştır. Neseî der ki: "Dımeşk'e gittiğimde orada Hz. Ali'nin (a.s) birçok düşmanı olduğunu gördüm. Bu nedenle Hasais adlı kitabımı yazarak Allah'tan bu kitap vesilesiyle onları hidayet etmesini ümit ettim." Şam ahalisi Neseî'ye, bir de Muaviye'nin faziletleri konusunda kitap yazmasını önerdi! Neseî, "Onun hakkında ne yazayım ki? 'Allah'ım, onun karnını doyurma.' hadisini mi?!" dedi. Bu öneride bulunan kimse onun bu sözü karşısında söyleyecek bir şey bulamadı. Tekrar ona müracaat ederek Muaviye'nin faziletleri konusunda bir şeyler yazmasını istediler. Bu defa da dedi ki: "Onu böyle Ali'yle bir kabul etmeyip Ali'den üstün mü görmek istiyorsunuz?!" Neseî'nin bu cevabı, ona tekme ve yumrukla saldırıp hayasına vurmaları, sürükleyerek mescitten dışarı çıkarıp baygın bir hâlde çöle atmaları için yetmişti. Hafız Ebu Nuaym hakkında, "Neseî o dayak ve sürükleme sonucu öldü." der. Darkutnî de, "Neseî Dımeşk'te bir imtihana tâbi tutuldu ve hicrî 303 yılında orada şehit oldu." der. Neseî, Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini yayma yolunda tatsızlıklarla karşılaşan, zulüm gören ve sonunda öldürülen ilk kişi değildir. Resul-i Ekrem'in sahabesi Ebuzer Gıfârî de, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini gizleme konusunun ilerideki bölümlerinde anlatılacağı gibi bu yolda birçok zahmetlerle karşılaşmıştır. Bu yolda canını kaybeden bilginlerin sayısı çoktur; onlardan bazılarının hayatını günümüzün değerli alimlerinden Eminî "Şu-heda-i Fazilet" adlı kitabında kaydetmiştir. Böyle bir durumda, Resulullah'ın Ehlibeyt'inin fazileti hakkında onun naslarını anlatmaya kim cesaret edebilirdi? Bu durumda, hilâfetin Ehlibeyt'in hakkı olduğu konusunda Resulullah'ın (s.a.a) naslarını anlatmaya hiç kimsenin cesaret edemeyeceği açıktır! Acaba İbn Kesir, bilginlerden Muaviye'nin faziletleri hakkında bir kitap yazmalarını istediklerinde kolları sıvayarak Muaviye'yi rezil eden rivayetleri dünya ve ahirette onun faziletlerini gösterecek bir şekilde tevil edemez miydi? Böyle bir durumda Resulullah'ın (s.a.a) doğru sünnetini yaymak nasıl mümkündü? Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'ne muhalefet eden veya Resulullah'ın (s.a.a) sünnetiyle ilgili bir kitap yazan ya da bu alanda halifelerin siyasetiyle uyuşmayan bir rivayet nakledenlerin akıbetinin ne olduğu hususunda yeteri kadar bahsettik. Şimdi halifelerin siyasetine muhalif olan Resulullah'ın (s.a.a) sünneti hakkındaki kitapların başına neler geldiğini inceleyelim.
8- Kitaplarla Kütüphanelerin Yakılışı
Hilâfet Ekolü'nde gizleme çeşitlerinden biri de, yayılarak insanların eline geçmesi istenmeyen hadis ve siret kitaplarının yakılmasıdır. Kitapları yakan ilk kişi Ömer b. Hattab'dır; biz ileride İslâm'ın teşriî kaynakları hakkında Hilâfet Ekolü'nün görüşleri bölümünde bunu geniş bir şekilde inceleyeceğiz. İbn Sa'd Tabakat'ında bu konuda şöyle der: Resulullah'ın hadisleri Ömer'in hilâfeti döneminde oldukça çoğaldı. Bu yüzden halife halkı çağırarak onların hepsini kendisine getirmeleri için onlara yemin ettirdi. Halk yazdıklarını getirince onların hepsini yakmalarını emretti. Zübeyir b. Bekkar Muvaffakiyyat[275] adlı kitabında şöyle yazar: Süleyman b. Abdulmelik kendi veliahtlık döneminde hac için Mekke'ye giderken yolu Medine'ye düştü. Orada Aban b. Osman'dan kendisi için Resulullah'ın (s.a.a) sireti ve savaşlarıyla ilgili bir kitap yazmasını istedi. Aban, "Bu kitabı ben daha önce güvenilir râvilerin dilinden toplayıp hazırladım." dedi. Bunun üzerine Süleyman on kişinin ona bakarak aynısını yazmasını emretti. Onlar da itaat ederek o kitabı derinin üzerine yazıp Süleyman'a sundular. Süleyman kitabı alarak okumaya başladı. Ensarn birinci ve ikinci Akabe'de Resulullah'a (s.a.a) biat etmelerine ve Bedir Savaşı'na katılmalarına gelince dayanamayarak Aban'a şöyle dedi: "Ben ensarın böyle bir iftihara sahip olduğunu bilmiyordum. Ya benim ailem onlara zulmetmiş ya da gerçekten böyle bir şey yoktur!" Aban, "Ey emir!" dedi, "Bunların mazlum şehit (Osman) hakkında yaptıkları bizim hakkı söylemememize ve onu gizlememize sebep olamaz. Bunlar kitabımızda andığımız gibidir."Süleyman, "Benim böyle bir kitaptan not almaya ihtiyacım yoktur. Şimdilik dursun da bu konuyu Emirü'l-Müminin'le (babası Abdulmelik'le) konuşayım; onun da buna muhalefet edeceğini sanıyorum." dedi ve sonra da emri üzerine o kitabı ateşe atarak yaktılar! Süleyman Hac yolculuğundan dönünce babasının yanına giderek Aban'ın kitabıyla ilgili olanları babasına anlattı. Bunun üzerine Abdulmelik dedi ki: "İçinde bizim fazilet ve iftiharlarımızla ilgili bir şey yazılmayan kitaptan sana ne; halbuki tam aksine o kitapta Şamlıların bilmesini istemediğimiz konular kaydedilmiştir!" Süleyman, "İşte bu yüzden önce Emirü'l-Mümininin bu alanda görüşünü almak için o kitabın nüshalarını yakmalarını emrettim." dedi. Abdulmelik oğlunun bu hareketini doğrulayarak teyit etti! Evet, Müslümanların, kendilerinin çıkar ve siyasetleriyle uyuşmayan şeylerden haberlerinin olmaması için halifelerle onların veliahtları, Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinin bulunduğu kitapları böyle yakmayı emrediyorlardı. Bu halifeler daha tehlikeli şeyler yaparak içinde kendi siyasetlerine aykırı olan Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini konu alan kitap ve yazıların bulunduğu kütüphaneleri de yaktılar. Örneğin: Bağdat'ın İslâmî Kütüphanesinin Yakılışı İbn Kesir, hicrî 416 yılı olaylarında, Erdeşir oğlu Şapur'un hayatı bölümünde şöyle yazar: O, çok iyilik sever ve pak insandı. Müezzinin sesini duyduğunda hiçbir şey onu namazdan alıkoymazdı. Şapur, hicrî 381 yılında bir evi ilim için vakf etmiş, onda birçok kitap toplamış ve onu idare etmek için kira yoluyla geliri olan bazı yerleri oraya vakfetmiştir. Bu merkez yetmiş yıl varlığını sürdürdü. Nihayet hicrî 450 yılında Selçuklu padişahı Tuğrul'un saldırısı sonucu yakıldı. Bu ev Beynessureyn'de
bir yerdedir.[276] Yakut Hamevî de Mucemu'l-Buldan kitabında Beynussureyn hakkında şöyle yazar: Beynessureyn, Bağdat'ın Kerh bölgesindeki büyük bir mahallenin ismidir. Orada vezir Bahauddevle tarafından vakfedilen kitaplar vardır. Dünyanın hiçbir yerinde oradaki kitaplardan daha iyisi bulunmazdı. Oradaki kitapların tamamı büyük hadis ricalleri ve büyük bilginlerin hattıyla yazılmıştı. Bu kütüphane Selçukluların ilk padişahı Tuğrul Bey'in Bağdat'a saldırısında yakıldı; bu sebeple Kerh mahallelerinden bir bölümü de ateş aldı! Yine İbn Kesir, Şeyh Ebu Cafer Tusî'nin hayatında ve hicrî 460 yılı olaylarında şöyle kaydeder: O değerli âlimin eviyle kütüphanesini 448 yılında yaktılar![277] Bunlardan daha fazlası, Mısır'daki Fâtımî halifelerinin muteber kütüphanelerinin başına getirildi. Makrizî (öl. 848 hk.), Fâtımî halifelerinin saraylarındaki hazineleri sayarken Fâtımîlerin sarayındaki kitap hazineleri hakkında şöyle yazar: Onların kütüphaneleri dünyanın harikalarından biriydi. Bütün İslâm beldelerinde Kahire'deki Fâtımîlerin sarayının kütüphanesi kadar büyük bir kütüphane olmadığı söylenir. Yine, bu kütüphanede bir milyon altı yüz bin cilt kitap olduğu söylenmektedir. Makrizî bundan önce şöyle yazmıştır: Kitapların cildini kölelerle cariyeler bir elbise gibi ayaklarına takıyor, yapraklarını saltanat saraylarından dışarı atıp mezheplerine aykırı olan müsteşriklerin sözlerini yansıtıyor diye yakarak yok ediyorlardı![278] Yine bu kütüphanelerdeki kitapların bir bölümü nehirlere atılarak yok edilmiş veya başkalarının ellerine düşerek diğer şehirlere götürülmüştür. Alevlerden kurtulanları ise rüzgara maruz kalmış toprağa gömülerek kümeler oluşturmuşlardır ki günümüze kadar "kitaplar kümesi" ismiyle tanınmıştır. Kerh Kütüphanesi'nin temelini Ehlibeyt Ekolü mensuplarından Buveyhoğulları vezirlerinden biri atmıştı. Hilâfet Ekolü mensuplarından olan Selçuklular başa geçince, Bağdat'ın Kerh bölgesindeki Şeyh Tusî'nin kütüphanesini yakmışlar ve Mısır'da Selahaddin Eyyubî'nin iş başına geçmesiyle Fatımîler'in kütüphanesindeki kitap hazinelerinin başına bundan kat kat daha büyük bir bela getirmişlerdir! Allah'ım! Hilâfet Ekolü'nün muhaliflerinin kütüphanelerinin yakılmasıyla Resulullah'ın (s.a.a) değerli sünnetinden ne kadarını kaybettik?! Onların arasında Resulullah'ın Ehlibeyt'i hakkında ve vasiyet konusunda ne kadar sahih hadisler vardı; bütün bunlar bu gizlemeler sonucu yok olup gittiler; Allah daha iyi bilir. Fakat, Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'nde Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini gizlemelerden en önemlisi, Hz. Peygamber'in sünnetinin ve ashabının tutumunun tahrif edilişidir; aşağıdaki bahsimizde bunu inceleyeceğiz.
Dostları ilə paylaş: |