Daha önce ihtilâf konularına ilişkin birkaç örnek verdik ve ihtilâfların meydana gelmesine sebep olan iki ana etkene değindik. Bu ikisi dışında ihtilâfa sebep olan diğer etkenler de vardır ki bu kitabın birinci bölümünde onlara değineceğiz. İnşaallah İslâm ve Müslümanlar karşısında sorumlu olduklarını hisseden, görevinin bilinci içindeki taassupsuz kişiler, bunları tanıyarak, İslâm ümmeti arasında yakınlaşmaya ve İslâm düşmanlarına karşı birleşmeye ortam hazırlayan çalışmalar yaparlar. Bütün Müslümanlar İmamet veya Hilâfet ekollerinden birine bağlı olduklarından, bu kitapta aşağıdaki konular ele alınmıştır:
1- İki ekolün Resulullah'ın (s.a.a) ashabı ve onların adaleti hakkındaki görüşleri. Çünkü Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine ancak sahabîler aracılığıyla ulaşılabilir. Elbette "Hilâfet Ekolü" açısından bütün sahabeler adildirler; onların adaletinde en küçük bir şüphe yoktur ve onların naklettiği bütün hadisler sahihtir. Fakat "İmamet Ekolü"ne göre, sahabe arasında hadisleri kabul edilebilecek iyi ve takvalı kimseler olduğu gibi münâfık ve iki yüzlü kimseler de vardır ve yüce Allah onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Medine halkından da nifâkı alışkanlığa çevirmiş olanlar var-dır. Sen onları bilmezsin, biz onları biliriz."[189] Bu kitapta her iki grubun bu alandaki delillerini inceledikten sonra imamet ve hilâfet konusundaki görüşlerini ve delillerini ele aldık. Çünkü Sadr-ı İslâm'daki dört halife, bu iki ekolden birisine göre, İslâm'ın hükümlerine ulaşma kanallarından sayılmaktadır. Bunların delili ise Resul-i Ekrem'den (s.a.a) naklettikleri şu hadistir: "Benim sünnetime ve benden sonraki 'râşid halifeler'in sünnetine dişlerinizle sarılın." İşte bu yüzden Hilâfet Ekolü, halifelerin içtihadını İslâm dininin kaynaklarından saymaktadır.
Ehlibeyt Ekolü mensupları ise "On İki İmam'ı" İslâm dininin öğretilerine ulaşma kaynağı olarak görür ve onların Resulullah'tan (s.a.a) naklettikleri her şeyi tereddütsüz kabul ederler. Dolayısıyla iki ekolün bu alandaki delillerini de incelemek zorundayız.
2- Her iki ekolün, İslâm şeriatının kaynakları hakkındaki görüşlerini tam anlamıyla emanete riayet çerçevesinde inceledik ve son olarak her birinin kültürel, siyasal ve toplumsal faaliyetlerini ve bunların İslâm toplumundaki sonuçlarını ortaya koymaya çalıştık. Son olarak yüce Allah'tan beni iki ekolün Kur'ân-ı Kerim hakkındaki rivayetlerini de incelemeye muvaffak etmesini niyaz ederim.[190] Bu mütevazı çalışmamı, bütün İslâm âlemine sunarken, bunlara ilmî bir çerçeve içerisinde yaklaşılacağını umuyorum. Ayrıca İslâmî öğretileri yayma, Müslümanları yakınlaştırıp kaynaştırma ve Müslümanların birbirlerini anlamalarını sağlama yolundaki çalışmalarımda yapabileceğim muhtemel hatalarımın bana bildirilmesini rica ediyorum.
De ki: Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim; ben ve bana uyanlar da. Ve Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.[191]
İSLÂM ŞERİATININ KAYNAKLARI KONUSUNDA İKİ EKOLÜN GÖRÜŞÜ GİRİŞ
İslâm tarihinde Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra iki bariz ekolün bulunduğunu görüyoruz: Biri Resulullah'tan (s.a.a) sonra Osmanlı halifelerinin sonuncusuna kadar devam eden hâkim güçlerin ekolü, diğeri ise On İkinci İmam'la son bulan Ehlibeyt Ekolü.[192] Bu farklılık, bu iki ekolün bilginleri ve ileri gelenleri arasında öteden beri vardı ve bu, günümüze kadar da devam etmiştir. Bunun ne zamana kadar sürüp gideceğini de Allah bilir.
Biz, bu araştırmamızda birinci ekole "Hilâfet Ekolü" veya "Halifeler Ekolü", ikincisine ise "Ehlibeyt Ekolü" veya "İmamet Ekolü" ismini verdik ve -Allah'ın izniyle- ilk önce bu iki ekol arasındaki ihtilâfların nereden kaynaklandığını inceleyecek, daha sonra da ihtilâf konularından örnekler vereceğiz.
İki Ekol Arasındaki İhtilâfların Kaynağı
İki ekol arasındaki ihtilâf konularını ve bu ihtilâfların nereden kaynaklandığını incelemeden önce, her iki ekolün Kur'ân-ı Keri-m'in doğruluğunda ittifak ettiklerini hatırlatmakta yarar var. Bu iki ekolün mensupları Kur'ân-ı Kerim'in aslında, görüş birliği içerisinde olup, Kur'ân-ı Kerim'in helâl ve haramı, emir ve nehyi, mubah ve müstehabbı karşısında teslim olunması ve onlarla amel edilmesi gerektiğinde müttefiktirler. Fakat bunların, Kur'ân-ı Kerim- 'in ayetlerinin tevilinde, özellikle müteşabihlerinde şiddetli ihtilâfları vardır. Bunun dışında, iki ekolün ihtilâf ettiği ana konuları aşağıdaki başlıklar altında sıralayabiliriz:
1- Resulullah'ın (s.a.a) ashabı hakkında.
2- İslâm dininin kaynaklarına ulaşma yollarından sayılan İmamet ve Hilâfet meselesinde.
3- Kur'ân-ı Kerim'in yanı sıra ahkâm ve akaidin diğer kaynaklarının neler olduğu hususunda. Bu konuların her birini ayrı ayrı ele alarak, her iki ekolün bu alanlardaki görüşlerini incelemeye ve değerlendirmeye tâbi tutacağız. İlk önce bu kitapta sürekli karşılaşacağımız bazı ıstılahları açıklayacak, daha sonra Arapça lügat kitaplarının nasıl toplanıp hazırlandığına değineceğiz.
ARAPÇA SÖZCÜKLER VE İSLÂMÎ ISTILAHLAR Istılahları Tanıma
1- Arap lügati
2- Şer'î ıstılah veya İslâmî ıstılah
3- Müteşerria ıstılahı veya Müslümanların ıstılahı
Bazen birincisine Arapların adlandırması, ikincisine şeriat sahibinin adlandırması ve üçüncüsüne ise Müslümanların adlandırması tabirini de kullanırız:
1- Arap Lügati
Arap lügatinden bahsetmeyi öne almamızın sebebi, Kur'ân-ı Kerim'in Arapça nazil olmasıdır. Bugün kullandığımız kelimelerin çoğu, gerek İslâm'dan önce, gerekse İslâm'dan sonra bugün yaygın olan anlamlarında kullanılıyordu. "Ekl" ve "şurb" (yemek, içmek) veya "leyl" ve "nehar" (gece, gündüz) kelimeleri buna örnektir. Ama Arapça kelimeler arasında birçok anlamı olan kelimeler de vardır. İlk önceleri Arapça'da bir şeyden faydalanmak anlamına gelen, sonra Araplar arasında zahmetsiz olarak bir şeyi elde etme anlamında kullanılan ve daha sonra da İslâm'da ister zahmetle olsun, isterse zahmetsiz olsun, genel olarak bir şeyi elde etme anlamında kullanılan "ğunm" kelimesi buna örnektir. Yine bir kelimenin bir kabilede bir anlamda ve başka bir kabilede ise başka bir anlamda kullanıldığı da görülmüştür; "el-esleb" kelimesi gibi. Hicaz ahalisi bu kelimeyi taş anlamında, Temimîler ise toprak anlamında kullanırlar.[193] Uzağa gitmeyelim; günümüzde Irak ahalisi "mebsut" kelimesini "dayak yiyen kimse", Suriye ve Lübnan halkı ise "sevinçli kimse" anlamında kullanır! Dolayısıyla "el-esleb" kelimesi Temimîlerde bu anlama, Hicazlılarda
ise o anlama gelir; nitekim "mebsut" kelimesi de böyledir.
Dostları ilə paylaş: |