Sünni aileler üzerinde “çevre ne der!” baskısı etkili olabiliyor.
Sivas'tan bir örnek:
K - Benim öğretmenlik yaptığım köyde çok güzel bir kız vardı, temiz, terbiyeli, yemekleri falan gayet güzel pişiriyor, düzgün bir hanım kızdı. Annesine gönderdim, ben ki, bekârım da o zamanlarda: “Acaba o kızı bana vermezler mi?” Kızın annesi de beni çok seviyor, evlerinde çok yemek yedik. Demiş ki: “Valla ben evladım gibi seviyorum, köyde onun üzerinde namuslu bir kişi de yok, mesleği de var, ama köylü beni taşlar, onun için ben kızımı veremem.” Tuttu, kötü bir adama, ağalardan bir tanesine verdi o kızı. Dedim “Yav, benim neyimi beğenmiyosunuz, benim sizlerden ne farkım var?” “Valla siz, Aleviler olaraktan bizim nefretimizi kazanan kişisiniz.” “Ne gibi şey var bende; yüzümde mi değişiklik var, böyle saçımda mı, kaşımda mı, konuşmamda mı?” dedim. “Değil, ama sizler hakkında bir sürü söylentiler var: ‘Sizin kestiğiniz yenmez’, ‘yıkanmazlar’, ondan sonra sizin için: ‘7 sene gavur olmadıktan sonra Müslüman olmaz’ diye söylerler. O da bizi etkiliyor.” Onun dışında, “yani bir Aleviyle,” senin Alevi olduğunu da biliyorlar, “Alevi’ye kız verdik miydi, bizi taşlarlar bu köyde durdurmazlar,” dediler. O köydeki durum böyleydi.
Adana'dan bir örnek:
K - Evlendiğim insanın... tabi ilk koşulda aileme söylemek zorundayım. Söylemem de yerinde zaten olan bi şey. En yakın çekirdek ailem, yani abim, ablam, işte eniştem, yakınım, eşimin Alevi olduğunu bilerek yüzüklerimizi taktı; ama, kendi ailem, benim geniş ailemden olayı saklamış. Niye saklamış? Yani: “Acaba nasıl bir tepki alırız, ‘işte bula bula.... yani kızı gitti, bir Alevi’ye verdi falan’ tepkisi alır mıyız acaba?” diye. Yaklaşık 5 yıl gibi bir süre eşimin Alevi olduğunu geniş ailemin, ama çok geniş bir ailem, biz bilmediğini sanıyoruz. Ama ben zaman zaman sohbetlerimde, işte aile arasında demek istedimse de, açmak istedimse de… Amca bilmedi, amcalar bilmedi. Büyük amcam bir sohbette, bir yıllık evliydik galiba köye gittiğimizde bir konu anlatıyordu, yani konuyu da net olarak hatırlamıyorum, ama laf arasında: “Af edersin, Alevi,” dedi. Öyle der demez, ben böyle diklendim, diklendim, yani amcama tepki vereceğim. Bu kaşını kaldırdı, dedi ki: “Bırak ya!, bırak!” dedi.
Ankara’dan bir örnek:
K - Benim eşim Sünni kökenli ancak demokrat bir aileden geliyor. Biz evlendikten sonra işte söz bir yerlerden açılıyor ve laf memlekete oradan da mezhep meselelerine geliyor. Kayınvalidemin yakın bir arkadaşı soruyor damat nereli diye. O da Sivaslı diyor önce; arkadaşı irdeliyor: “Peki Alevi mi?” diye. Kayınvalide de: “Alevi,” diyor ancak bu meseleyi fazla deşmek istemediğinden böyle kısa cevaplar veriyor. Bunu anlayan kadın sanki teselli edilecek bir durum varmış gibi kayınvalideme: “Olsun canım ne var yani! benim damat da Musevi,” diyor.
Samsun'dan bir örnek:
A - Siz anlatın o zaman?
K - Şimdi benim oğlum işte, burda 19 Mayıs Üniversitesi’nde okuyan bir İzmit’li bir kızla tanıştı. Tanıştıktan sonra bizi haberdar etti: “Anne böyle böyle, benim bir arkadaşım var, evlenmek istiyorum,” dedi. Kız da annesine söylemiş. Annesi demiş: “Kesinlikle ben seni Alevi’ye vermem.” “Annesi vermiyor anne,” dedi. “Kız kaçıp gelecek,” dedi. “Tamam oğlum,” dedim, bütün eşyalarını her şeylerini aldım. Kızın babası çok aydın bir kişi. Kendisi de avukat. Kız babasına anlatıyor. “Baba böyle böyle bir arkadaşım var,” diyor. “Annem bana karşı,” diyor. Bir daha babası anneye diyor: “Bak, kızımızın iyi bir arkadaşı var, ben onay veriyorum,” diyor. “Sen eğer vermezsen, bu kızımı kendi elimle göndereceğim,” diyor. Mecbur kaldık neyse İzmit’e gittik. Bir parkta oturuyoruz. Telefon etti: “Oğlum geldik,” diyerekten. Bizi eve davet etmedi. Konuştuk. Dedik: “Yarın geleceğiz istemeye de.” Kızına demiş ki: “Beş kişiden fazla gelmeyecek.” Meğer biraz da temizlik hastasıymış. Bir daha gittik işte. Nişanımızı yaptık istedik. Kızı aldık götürdük şeye, kız kardeşime. Güzel orda bir nişan yaptık, İstanbul’da. Aradan bir müddet geçti beraber bir araya geldik konuşuyoruz. Dedi ki: “Kızımın bir Aleviyle evlendiğini akrabalarım bilmiyor.” Dedim ki: “Emine Hanım, senelerdir burdasın bizimlesin, hangi kötülüğümüzü gördün.” “Yok, kötülük görmedik de işte namaz olayı ortada.” “Canım senin kıldığın namaz senin, benim kılmadığım benim. Ha! kızın da bir rahatsızlık duymuyor. Damadından da memnunsun.”
A - Ama akrabalarına söylemiyorlar?
K - Söylemiyorlar. Mesela o kız kardeşimin şeyi de; anne tarafı biliyor, baba tarafı tutucu olduğu için baba tarafına söylememişler. Benim gelinim annesi de aynı şekil: “Ne diyor bilmiyorlar,” diyor.
Bazı durumlarda Sünni aileden eşin Alevi olduğu saklanmak durumunda kalıyor.
İzmir'den bir örnek:
K - Şimdi isim vermeyeceğim şu an çok yakınımda bir bayan. 16 senelik evli, aynı apartmanda oturuyoruz. İsim vermeyim ben yazık. Kızı şu an 16 yaşında kadının, kocası Alevi ve şu an kadın psikolojik bunalım yaşıyor, doktorlara gidiyor ve söylemiyor ailesine eşinin Alevi olduğunu. Kocasının Alevi olduğunu kendi ailesine söyleyemiyor. 16 senelik evli. Kızı şu an 15 yaşında, bize gelip gidiyor kadın şu an psikolojik bunalım yaşıyor. Geçen bize geldi, geldi bana, doktora falan gidiyor. Bir ara ben ona “gelinim” falan diyorum böyle espriler yapıyorum. “Nimet,” dedi, “sakın ailemim yanında bacılarımın yanında ağzından kaçırıp bir şey söylemeyesin.” “Ne oldu?” dedim. “Sakın söyleme,” dedi. “Ailem bilmiyor eşimin Alevi olduğunu. Sonra çok kötü olur, ben çok mutsuz olurum.” Kızına da söylemiyor. Kızı geliyor benim çocuklardan bir şeyler alıyor. Ders çalışıyor. Şu karşı komşumuz Alevi onlarla diyalog kuruyor. Yani sonuçta o kız büyüyecek, öğrenecek babasının Alevi olduğunu ve babası Tunceli’li.
Bazı birliktelikler “Aleviye kız vermek günah, kız almak sevap” yaklaşımı ile karşılaşıyor.
Sivas'tan bir katılımcının Hatay'da yaşadığı bir örnek:
K - Bir de, Hatay’da olduğum zamanlarda, bizim kendi köyümüzden bir delikanlı... Hatay, Antakya’dan bir kızla anlaşmak üzereler. Ben de arada vasıta oluyorum, gittim, adamdan resmen istedim kızı. Bana önce sordu: “Nerelisin?” falan diye. Köyümü söylemedim, zira o taraflarda şehtüvellik yapmış. En netice olaraktan, adam dedi ki: “Bak Kemal Bey, ben sizi tanıyorum, çok namuslu, dürüst bir arkadaşsınız; ancak, bazen bu şekilde gelip, kızımı istiyorlar. Şimdi, sonradan bunların Alevi oldukları, Kızılbaş oldukları öğreniliyor. Eğer benim damadım da Alevi olursa, benim intihar etmem gerekir,” dedi. Ben başladım ter dökmeye. Bir şey de söylemedim, oradan ayrıldım, geldim, bir arkadaşım da var, Hüseyin var arkadaşım, ona anlattım. Dedi ki: “Kemal, açıklayacaksın.” İkinci günü, bir iki duble de rakı aldım, doğru gittim: “Mustafa Bey, arkadaş bak, bana sordun köyümü söylemedim, bugün köyümü de söyleyeceğim, gerçekleri de sana anlatacam. Kızınızı ister verin, ister vermeyin. Ben Karaözlü’yüm, Karaözlü adam A’dan Z’ye kadar Alevi. Ancak bu kız vereceğiniz çocuğun babası Artvin’den gelmiş, Alevi mi, gerçi Sünni’yim diyor, ama Alevi midir, Sünni midir, Yahudi midir, Ermeni midir, bildiğim yok. Konuşurken de, kekemedir kendisi. Bu arkadaş da öğretmendir, öğretmen okulunda öğretmenlik yapıyor, kızınızı ister verin, ister vermeyin,” dedim. Bu defa terleme sırası ona geldi. Ancak kız oğlanı istiyordu. Oğlan da çok yakışıklı delikanlı. Velhasıl bunları aldık, vermeye razı oldular, köye mektup yazmışlar, istasyon şefine, kız bunlara: “Tamam,” demiş, evlendiler. Şimdi çocukları, torunları olmuş, onların yanında gayet de mutlu geçiniyorlar. Hatay’da öyle bir anım da var.
A - Adam peki, niye: “İntihar etmem gerekir,” diyor? Onu açıklıyor mu?
K - Bu Aleviyle evlenince, tamamıyla öbür dünyada kendisine sorguya şey yapacaklar: “Neden Müslümanlarla......” Yani bizi Müslüman olaraktan kabul etmiyor, yani öbür dünyayı düşünüyor veyahut da çevresini düşünüyor. Hatta biz gelini alıp, götürdüğümüz zaman dedi ki: “Engel olamadık kızımıza. Bunu bizim dışımızda annesi, babası, kardeşlerinin dışında, -hiçbir kimsenin, ne dayısı, ne amcası- hiçbir kimse duymayacak. Biz sizden rica ediyoruz,” dediler.
İzmir'den bir örnek:
K - Benim bir kız arkadaşım vardı sırf Alevi olduğum için başka şeylerden değil, işte çalışmadır bir maddiyat için değil, sadece Alevi olduğum için ailesi vermedi. Kızın kendisi de istiyordu ama ailesi engel çıktı. Şimdi şöyle bir ben kendim konuştum kızla; Alevi olduğumu söyledim. Kız bunu kabul etti, sonra belli bir zaman geçtikten sonra ailesi öğrendi. Ailesinin haberi yoktu kızla çıktığımdan. Sonra çıktığımı duyunca: “Gelsinler, melsinler,” olayları oldu. Sonra Alevi olduğumu duyunca ailesi tepki koymuş; yani: “Alevi olmaz! Eğer ki Alevi’ye kaçarsan hakkımı helal etmem.” Bu arkadaş da Erzurumluydu. İşte, “Vururuz, Aleviler kötüdür, Alevilerden kız alırız ama kız vermeyiz.” Hani genelevden kız çıkardığın zaman çok sevap işleniyor ya, Alevilerden kız çıkardığın zaman çok sevap işleniyormuş. Yani, Aleviler bu kadar kötülenmiş. Çok kötü tepkiler aldım yani. Gayet üzüldüm yani. Biz gerçekten düşünmüştük yuva kurmayı ama baskılar altında kaldığımız için isteyemedik. Olmadı bu.
Çerkezköy'den bir örnek:
K - Tabi dayımın oğluna bir Ordulu kız kaçtı. Ben olayların içindeydim. Ordulu bir vatandaşın kızını bizim Vartolu bir çocuk kaçırıyor. Yani kızla oğlan anlaşarak kaçmışlar. Fakat kızın tarafı çok dindar. Yani dindar dediğim Sünni bir ailenin dindarı. Yoz dindar, yani böyle. Dini inançlarının daha dışında bazı şeyler yapan bir olay yani şu bu. Şimdi biz gittik, kızı kaçırdı, kızın babasının yanına gidecektik kapısına gidecektik. Çıktık neyse üç dört kişi, ...Biz gittik işte bu da kapıyı açtı. Adam ne kız kaçmış işte konuşuyorsunuz, adamı tepkisi sesi çıkmıyor. Sadece bize kapıyı açmıştır, biz içeriye girmişiz. Fakat konuşma yok.
A - Oturuyorsunuz karşılıklı?
K - Oturuyoruz, bir şeyler de soruyorum. Ben özellikle biliyorsun şu andaki durumu da biliyorsun ben girişkenim yani söylüyorum yani. İşte kızınızı kaçırdık, şöyle böyle falan. Adamalarda konuşma yok. Ben artık patladım yani: “Yav! niye konuşmuyorsunuz. Bırakın şu kız olayını da, biz evinize geldik, insanca da başladıysak, adam dedik konuştuk.” “Ne konuşayım,” dedi, “yav! kızım beni mahvetmiş, ben ne konuşuyum size ya!” dedi. “Kızım beni satmış,” dedi. “Kızım beni perişan etmiş, aleme rezil etti rüsva etti.” “Niye ya? Senin kızın kaçmış, gönlüyle kaçmış? Evinizin penceresi kırılmamış. Dininize hakaret etmemiş.” “Yok,” falan, “şu bu”. İşte dedi ki: “Kuran-ı Kerim’de yazıyor, Aleviler Sünnilerden kız alamazlar da fakat Sünniler Alevilerin kızını alabilir.” “Niye?” dedim. “Çünkü, Alevi, Sünni kızını götürünce, komünist ediyor. Eğer Sünni Alevinin kızını getirdiği zaman, Müslüman ediyor.” “Peki nerede yazıyor?” “Kuranı Kerim’de yazıyor.” “Yapma yav!” dedim. “Kuran-ı Kerimde böyle şey yazıyor değildir bak...” Yani bu olayı. Şimdi adama o kadar gittik geldik ki, adam bana diyor ki: “Beni tatmin edin, yani bu fetvayı verin bana,” dedi. Şimdi adama suç vermeyin, haklıdır adam, ben adama hak veriyorum, çünkü adam inanmıyor bir, bir de anlamıyor seni. Cahildir, çok cahildir. Neyse, dedim: “Nasıl seni inandıracağız?” Dedi: “Yani bir hocaya gidin, müftüye gidin,” dedi. “Bunlardan bana bir yasa çıkarın bu işin olacağına dair.” Benim de Çerkezköy’de bir ara bir çocukla çok muhabbetimiz vardı yani bu din konuları konuşuyorduk. Tokatlı bir vatandaşla. Tabi o Tokatlı olduğu için, Tokat’ta da Alevi Sünni ayrımı olduğu için, çok iyi biliyor. İlahiyat fakültesinde okuduğu için adam çok iyi yetiştirmiş. Dedim bu konuyu ona götüreyim. Dedim ki: “Bunu müftüye götürüyüm.” “Yok,” dedi. “Bu cami hocasına götürün.” Cami hocası da Çerkez’di, Kayserilidir. Burada ben herkesi tanırım, bunlarla muhabbetim var yani. Burada bir arkadaş daha aldık yanımıza da şahidimiz olsun. Benim de o zaman arabam vardı, aldım arabamı, aldım gittik. Müftü beyin oraya gittik. Oturduk bana yer verdi. Sonra hoş geldin falan: “Yav! senin yolun buraya düşer miydi?” “İşte, düşürdüler,” dedim. Neyse muhabbetimizi yaptık. Konuyu açtım. Dedim ki: “Abi mesele böyle. Bu arkadaş diyor ki bir Alevi Sünni’nin kızını alamaz ama Sünni Alevi kızını alıyor. Nedeni de şu, çünkü Alevi Sünni kızını alırsa komünist ediyor, Sünni Alevinin kızını Müslüman ediyor. Onun için diyor Kuran-ı Kerim’de bu yazıyor diyor. Böyle bir olayımız var. Siz buna nasıl bir fetva verirsiniz.” Bir kere söylediğim zaman, duyunca adam deli oldu. O müftü gitti başka bir insan geldi. “Ya kim bunu söylüyor, niye söylüyor, hangi bilim adamı söylüyor, niye kafadan atıyorsunuz, bu hacı, hocalar niye inanıyorsunuz kardeşim,” dedi. “Terbiyesizler niye bizim laflarımızı dinlemiyorsunuz!” Adam o kadar güzel fikirlerimizi alıyordu ki. “Artı,” dedi, “ulan siz Alevi olamazsınız. Alevi siz, bir kere Alevinin parmağı edemezsiniz,” dedi. “Alevi demek ne demek bir kere bunu araştır,” dedi. Adam tuttu, peygamberin babasından annesinden tuttu taa işte bizim Kerbela Meselesine kadar böyle Sivas Madımak Oteli’ne kadar getirdi. Yani o kadar güzel getirdi ki yani benim anlatamadığımı, o çok daha güzel anlattı. Çünkü orada o adam beni anlamıyor, çünkü benim Alevi olmam... Baktık adam müftü beye kararından sonra ilk olarak elimi öptü. Elimi öptü ben de elimi verdim, öptü: “Ben senden çok özür diliyorum,” dedi. “Ben şimdi rahatladım işte. Dünya başıma kalksın dedi, bu iş böyle dedi.
A - Kızın şeyine izin verdi?
K - Gittik. Düğünümüzü yapacağız, kızımızı alacağız. Tabi biz bu konuyu şey ederken, biz bir daha giderken, bir sefer de oğlu gelmişti.... Girmiş, gelmiş orada oturuyor. Biz gittik, “Yok,” dedi, “Aleviler içeri girmesin dışarıda konuşalım,” dedi. Dedim: “Bu kurallara aykırıdır, dışarıda konuşmak çok ayıp bir şeydir. Biz Aleviyiz, bizim adet ve ananelerimize ters düşüyor dedim. Biz, her şeyin medeni kurallara uygun olmasını istiyoruz, kültürlüyüz.” Tabi kendimi şey etmeyim, öyleyim yani öyleyimdir. “Biz kültürlüyüz, her şeyin olgun ve kamil tarafından çözülmesini istiyoruz. Kamilce çözülmesini. Eğer sizde bu duygular varsa kabul, yoksa siz çeker gidersiniz. Biz bu evden kız almışız, yani hısımız akrabayız.” Adam çıktı gitti. Kardeşine küfür etti, kardeşi de ondan büyüktür ha! yaşça. Kardeşine küfür etti, o çekti gitti. Biz de düğünümüzü yaptık.
Alevi geline Alevilikten “kurtarmak” için batıl müdahaleler de oluyor.
İstanbul'dan örnekler:
K1 - Şimdi bir şey anlatayım da bizim burada bir kız var Çorumlu. Kız şeye kaçıyor. Şafilere kaçıyor. Şafiler bunu kabul etmiyor. Oğlan diyor: “Ben bunu alacağım.” Bizim burada oturuyor. “Alacağım mı alacağım.” Ondan sonra bunu Şafileştirmek için bir kalıp sabunu bunun üzerinde eritiyorlar, sıcak suyu döke döke 7 kere caminin etrafında dolaştırıyorlar. Bu olan bir şey yani capcanlı olan bir şey. Kız Müslüman oluyor. Güya Müslüman sayılmıyor. Şafi yapmak için sabunu eritiyorlar. Aslı tuğlaymış, ateş tuğlada eriyene kadar su dökülecekmiş o Müslüman olacakmış. 7 sefer Caminin etrafında... Ne duasıydı bizim şeyimizde geçmez öyle bir dua da, o duayı okuyarak, duayı okuyarak (kızı) kapatmışlar. Bir daha demişler: “Erkek eline elin değmeyecek.”
K2 - Benim amcamın kızı bir tane liseli bir arkadaşa kaçmıştı. Bak mesele ne. Tabi birbirini sevmişler, benim yiğenimin Alevi olduklarını da bilmiyor. Tabi kız sevmeye başlayınca, kapanmaya başlıyor. Kapanmaya başlıyorlar. Tabi gidiyor aileleri görüyor, kendileri görüşüyorlar şey ediyorlar, konuşuyorlar. Birbirini bayağı da seviyorlar da. Severek de evleniyorlar. Tabi aileler sonradan düğünler falan oldu, düğünler olduktan sonra bir takım şeyleri öğrendikten sonra, bizim Alevi olduğumuzu bildikleri için, benim o yiğenime bayağı bir baskı yaptılar. Yiğenim kaçmak zorunda kaldı en sonunda.
A - Evlendiği halde kaçtı?
K2 - Tabi. Evlendiği halde, bir iki tane de çocuğu olduğu halde, dayanamadı. Diyor: “Ben artık çekemedim,” diyor yani. Her gün işte, “Kızılbaş, mutfağa girme elin kirli, oraya girme, bunu yapma, şu iş, yapma!” Bütün işleri yani. “Siz Aleviler böylesiniz, Aleviler şöylesiniz, Aleviler şöyle kirlidir.” “Yani ben,” diyor, “bir türlü kendimi beğendiremedim. En iyisini yapmaya çalıştıkça, yine de yani beni mutfağa sokmadı beni, bilmem nereye sokmadı beni. İşte yemek yapmaya bırakmadı. Bir çok şeylerle karşılaştım, kaçmak zorunda kaldım.” Ee, sonunda ayrılmak zorunda kaldı böyle. Bunlar gördüğümüz şeyler yani.
K3 - Tepe’de bir tane genç bir kız, genç bir Şafi çocukla evleniyor. Yalnız babaları razı olmuyor. Oğlan, “Ölsem de alırım,” demiş, seviyor birbirini, seviyor iki tane genç. Alınca tabi, düğün müğün yapıp götürüyorlar, kızı 40 gün tavanın üstünde yıkıyorlar. Hangi mezhep bunu kabul ederse çıksın! Yıkıyorlar sabunla, kızın bu tepedeki saçları bütün dökülüyor. Geliyor yani kız: 45 kilo. Diyorlar ki: “Bu ölür, biz bunu götürelim sahiplerine teslim edelim.” Getirdiler, Tepe’den teslim ediliyor. Yani: “Bu Müslüman olmadı.” Kolay olur mu, kolay...
Ankara'da yaşayan bir katılımcı Çorum'dan bir örnek veriyor:
K - Çorum’da böyle bir olay olmuş. Bir Alevi kız, bir Sünni’ye varıyor. Fakat düğün yapıldıktan sonra büyükler toplanıyor, diyorlar ki: “Bunu önce bir Müslüman edelim.” “Nasıl Müslüman edeceğiz?” “Caminin etrafında yedi sefer gezdirirsek dolandırırsak bu Müslüman olur.” 7 sefer caminin etrafında dolandırarak çocuğu böyle rencide ediyorlar. Hakikaten dediği gibi bizim kızlarımız onlara gidince tabi hepsi bir değil de mutlaka çok sıkıntı çekiyor.
Milas'tan bir örnek:
K - Bir genç öğretmenle tanışmıştım kendisi Alevi kökenliydi. Dursun diye bir öğretmen. O öğretmen okulunda tanıştığı bir bayanla evlenmişti. Rahşan’dı hanımının ismi de hafızam beni yanıltmıyorsa. O evlilik öncesinde şart koşulmuştu: “Yedi hamamda 40 kalıp sabunla yıkanacaksın ondan sonra seninle evlenirim veya seninle evlendirirler beni.”
A - Kim yani, adam mı yapacak?
K - Evet evet, adam Alevi, Müslüman olabilmesi için yedi hamam suyunda yıkaması lazım, 40 sabunla. Tabi sabunların bitme koşulu yok ama o sabunları şey yapma olayı var. Hamamlara götürmüşler. Onun yakın akrabaları bayanın, onu götürmüşlerdi, böyle gezdire gezdire. Tunceli’de de yok yedi hamam, Pertek’te de yok. Elazığ’da gezdirmişlerdi. Evet gezdirmişlerdi.
Tokat'tan benzer bir örnek:
K - 1959 - 60 yıllarında iki tane yatılı okulun sınavına girmiştim ikisini de kazanmıştım, Biri Tunceli Yabansu idi, diğeri Malatya Akçadağ İlköğretmen Okulu’ydu. O İlköğretmen Okulu’nun mezunları çoktu bizim yörede; zamanında gelmişler, 40’lı yıllarda, zorla yaşı uygun olanları toplayıp öğretmen okuluna o zamanki ismiyle Köy Enstitülerine götürmüşler. O yıllarda özeniyorduk, öğretmenlik revaçta bir meslekti. Her köyde bir okul açılıyordu. Ekonomik olarak durumları iyiydi, çok şık giyinirlerdi. Bir genç öğretmenle tanışmıştım kendisi Alevi kökenliydi. O, öğretmen okulunda tanıştığı bir bayanla evlenmişti. O evlilik öncesinde şart koşulmuştu: “7 hamamda 40 kalıp sabunla yıkanacaksın; ondan sonra seninle evlenirim ya da seninle evlendirirler beni!” Adam Alevi, Müslüman olabilmesi için 7 hamamın suyundan yıkanması lazım 40 sabunla. Tabi sabunların bitme koşulu yok; ama o sabunları şey yapma olayı var. Onu Hamamlara götürmüşler bayanın yakın akrabaları onu gezdire gezdire.... Tunceli’de de yok 7 hamam Pertek’de de yok 7 hamam. Elazığ’da gezdirmişlerdi. Ben tanık olmadım, olanlar bizzat söyledi. Kendisi de itiraf ediyordu. Ondan sonra namaz, niyaz bilmeyen adam cumalara gitmeye başladı. Daha sonra da daimi cami kadrosuna tabii oldu gitti.
Evlendikten sonra inanç farklılıkları sorun yaratabiliyor.
İzmir'den bir katılımcının Van'da geçen bir evlilikle ilgili anlattıkları:
K - Bizim akrabalardan biri Lice’li, Diyarbakır. Sünni yobaz bir aileyle evlendi. Yani kızıyla evlendi. Namaz niyaz kıldırıyorlar ya! Kızla evlendiler, düğünleri falan yapıldı, şimdi Van’da iki tane çocuğu var. Geçen sene miydi, evvel ki sene mi. Ben telefon açtım. Tam Ramazan orucuna denk geldi konuşuyoruz. Güngör, evden kaçmış, bu benim amcamın torunu evden kaçmış. Ramazan ayıdır evden kaçmış. Şimdi bu çocuğa kaç senedir oruç tutturuyorlar, namaz kıldırıyorlar. Çocuk onların yanında çalışıyor ailesinin. Ama içinden gelmiyor. Çocuk karısını seviyor, karısı da onu seviyor. Karısı geldi köyde, Tunceli’de kaldı. İki de çocuğu var. Ya onlar işveren oldukları için herhalde kızın ailesi oğlana iş vermiş, oğlan da görüntü yapıyor. Aile bilmiyor mu sanki! Biliyor da, sevap işleyecekler ya öbür dünyada bunlar cennete gidecekler. Alevi’yi Müslüman edecekler ya..... O mantık var bir de. Oğlan kaçmış. “Neredesin Güngör?” “Ben kaçıyorum gidiyorum.” “Nereye gidiyorsun.” Tabi çocuk başladı isyana. “Ya, namaz kıldırıyorlar, oruç tutturuyorlar,” dedi. “Ben mecbur değilim bunları çekmeye. Gelirse peşimden karım gelsin,” dedi. “Nedir ben bunları çekmek zorunda mıyım.” Ya! halen de halen o macerayı yaşıyorlar. Güngör Ramazanda taşınır, Ramazan bittikten sonra gider. Ama iki tane çocuğu var, karısını seviyor. Evi terk ediyor çocuk. Yazık yani ben çok üzüldüm. Gördüm yani vallahi hakikaten. Çok kötü bir şey, zordur yani zorla bir insana işkence; ben sevaba gireceğim diye, ben cennete gideceğim diye ben bunu Müslüman ediyorum yani düşün. Ne kadar kötü bir şey.
Diyarbakır'dan bir örnek:
K - Benim akrabam gene. Bu kız hemşirelik okulunda okuyordu. Sünni birini sevdi gitti evlendi. Bu arada bu şey değildir yani Aleviler kız veriyor değildir. Aleviler de karşı geliyor yani istemiyorlar, biliyorlar ki problem olacak. Hakikaten de bir de bu dini konularda -yani kültür olarak şey olarak fazla etkilemiyor yöresel yemekleri, şeyleri aynı benzerdir ama dine gelince olmuyor- çok sorun yaşanıyor o yüzden istemezler. Alevilerin şahsen dert ettikleri şey değildir cennete mi gideceğim yani, şey olacağım, var mı yok mu yani böyle şeylerin peşinde değiller. Adamlar, sorun yaşanacak diye istemiyorlar. Kız gitti evlendi iki sene evli kaldı. İki sene boyunca bu kız kayınvalidesine gidince rol yapıyor. Şimdi rol şu: yemeğini gece yiyor, karnını doyuruyor, “ben orucum” diyor. Ondan sonra gizli yiyor mecburen. Namaz vakti gelince kız arka odaya çekiliyor; namaz kılıyorum diye kaset koyup dans mı ediyormuş ne, o da ayrı bir vaka. Öyle yani, yapamıyor. Sonradan kız şey yapıyor her gece kalkıp sabahları abdest alıp babasına kaynanasına gelip el öpme. Alevidir ya, Aleviler yıkanmıyor ya, öyle bir mantığa sahip insanlar. Kız kalkıyormuş kuru kazanı böyle köyde işte Diyarbakır’ın bir kazasında tası alıp kazanın altına vuruyormuş. Yıkanıyormuş gibi sesler gürültüler çıkarıyormuş ki desinler: “Yıkanıyor bunlar.” Yani kadın şaşırdı ne yapacağını. Hani Alevidir ya, “Aleviler de yıkanmıyormuş, abdest almıyor,” diye. Onlara karşı böyle olması lazım. En sonunda kız yapamadı ayrıldı eşinden. 3 sene falan ayrı kaldılar. Şu an geldi kız tayinini istedi İzmir bölgesinde bir yerde kalıyor, sonradan eşi de geldi o da yapamadı. Şu anda birlikte yaşıyorlar. Yani eşi de yapamadı sonuçta aileden uzak yaşıyorlar. Hakikaten de problem yaşanıyor.
Kimi evlilikler ise tüm ailenin rızasına dayanmıyor. Düğüne gelmeyen, evlendikten sonra çocuklarıyla ve/veya dünürleriyle konuşmayan aile fertleri olabiliyor. Evliliklerinin bir kısmı ise ancak “kaçma/kaçırma” ile mümkün olabiliyor.
Ankara'dan bir katılımcının bir kaçırma hikayesi:
K - Benim küçük amcam Elazığ’ın en bilinen bir ailesinin kızıyla evlenmeye kalktı. Askerlik zamanı yengemle flört ediyorlar. Askerliğin bitmesine birkaç gün kala yengemi kaçırmaya kalkıyor. Tabi taksici yengemi tanıdığı için tek başıma Elazığ’dan Ankara’ya kadar götüremem, yanıma yedek bir şoför alayım diye polis alıp geliyor ve yakalanıyorlar bunlar. Yengem tabi çok ciddi eziyetler görüyor. Kaçırıldığı da duyuluyor. Tabi kaçıran da bir Alevi olduğu için, bize haber gönderdiler Elazığ’dan Ankara’dan büyüklerimiz gitti, aile büyüklerimiz gitti. Formalite olarak istendi yengem. Yengem Sünni. En küçük amcamın eşi ve yengemin düğününe kimse gelmedi. Sadece yengemi teslim ettiler, büyüklerimize. Evlenmek üzere teslim ettiler ki yaşı falan da küçüktü oradan vekalet vermişler. Bir tek en büyük ağabeyleri geldi. Bütün aileyi bütün sülaleyi temsilen hiç kimse katılmadı. Ankara’da çok güzel bir düğün yaptık onlara. Tek nedeni var. Amcamın Alevi olması, yengemin Sünni olması. Hala evliler. Üç tane çocukları var. Çocukları da evlendi. İki tanesi okudu falan. Hala da görüşülmez. O ailelerden kimse bize gelmez düğünlerimize de gelmezler, cenazelerimize de gelmezler.
Ankara'dan başka bir örnek:
Dostları ilə paylaş: |