K - Şimdi Ali Doğan burada nalbur, inşaat malzemeleri satıyordu. Bizim Kurtköy’de şu Kavak sokakta. Bu dükkanın sahibi de Karslıydı. Bizzat dükkanın sahibi bana bunu anlattı, Ahmet .... diye bir arkadaş. Diyor: “Babam ilk defa Kars’tan memlekete geldi. Neyse birkaç gün kaldı tabi, evin altında dükkan, sürekli sabah kahvaltısını yapıyor gidiyor, Ali Abi’nin yanına,” diyor. Akşamları eve söz getiriyor. Geliyor sabah, uyuyuncaya kadar,” diyor, “Ali Doğan’ı bize methediyor,” diyor: “İşte şöyle iyi bir insandır, şöyle iyidir böyle iyidir.” “Bu bir iki hafta böyle devam etti,” diyor. “Bir gün kardeşlerimi falan tembih ettim, öbür odaya gittik elimizi yüzümüzü yıkadık, ben dedim ki siz açık vermeyin, ben dedemle bir şey konuşacağım. Geldim, dedeme,” diyor, dedim ki: “Dede biz abdest aldık, biz kardeşlerimizle bir karar aldık, biz bu gece Ali Doğan’ı öldüreceğiz. Birden gözleri büyüdü, ‘Yav! siz ne yapıyorsunuz. Olur mu öyle şey!’ “Valla dedik ki biz karar aldık, biz Ali Doğan’ı bu gece öldüreceğiz.” “Yav! oğlum olur mu, Ali Doğan gibi adam öldürülür mü, Ali Doğan şöyle iyidir böyle iyidir falan.” “Bir saat bize yalvarıyor, olmaz ben bırakmam!” diyor. Sonunda dayanmadım dedim ki, “Dede siz ta çocukluğumuzdan beri bizi eğitmiyor musunuz, “siz bir Alevi’yi öldürürseniz değil kendinizi, bir sülaleyi de cennete götürürsünüz. Eee! bırak sülaleyi kurtaralım işte!” (gülüyor). “Sülaleyi kurtaralım!” dedi diyor. Sonra oturdu bir saat ağladı, dedi ki: “Oğlum bu nasıl bir zihniyetmiş bu nasıl şeymiş ya! Bu Aleviler, böyleyse bu insanlar niye öldürülsün ya!” “Eee! bize öyle öğrettiniz,” demiş o da.
Sivas'tan bir katılımcının Kayseri'deki anısı:
K - Bir Sünni mahallesine yerleşiyorlar. Diyorlar ki: “Aman, Yezitlere Karaözlü olduğumuzu söylemeyek, bizi burada yaşatmazlar”. Çocuklar da dinliyor. “Eğer soran olursa, Kayseri’liyik diyek, Karaözlü’yük demiyek” diyor. Çocuk bakkala inecek, ekmek alacak, “Oğlum, nerelisiniz, yeni taşınmışsınız?” “Amca, Kayseri’liyik, yezidik,” diyor.
Tarsus'tan bir Alevi yurttaşın bir anısı:
K - Ben Üreğil tarafında bir apartmanda oturuyorum. Benim komşum da doğulu, Muşlu, Vanlı, Urfalı. Bir Muşlu aile var burada, genç bir arkadaş, babası geldi, kapıda oturuyor, aile evde yok. “Amca, bize gidelim, Metin Bey gelene kadar”. Adam beni de tanımıyordu, “Burada mı oturuyorsun?” dedi. “Evet, burada oturuyorum,” dedim ve aldım eve götürdüm. Biraz oturduktan sonra: “Oğlum, ben bir namaz kılıyım,” dedi. Namazını kıldı. Benim evde de Kuran var, benim evde kitap çok, Kuran’ı masanın üzerinde görünce, “Ben bir Müslüman’ın evine gelmişim,” dedi. Hiçbir şey söylemedim tabi. Oğlu geldiği zaman haber verdim; ailesi, çocukları geldi götürdü. Oğlu babasına diyor ki, “Bu senin gittiğin aile, onlar Alevi.” “Olamaz! Alevilerde Kuran olmaz. Bak, o Müslüman evladı, evinde Kuran var, çok iyi kalpli bir insan,” diyor. “Valla baba! onlar Alevi,” diyor. İnanmamış ve nihayetinde benim Alevi olduğumu öğrenince, hocaya gidiyor soruyor: “Acaba kıldığım namaz geçerli mi, geçersiz mi?” diye bunu araştırıyor.
Tokat'ta yaşayan bir Alevi yurttaşın bir anısı:
K - Bir mahalleden bir ev aldıydım, bir arsa aldıydım bir yerden. Oraya geldim. O mahallede öyle popüler bir insan olduk ki yani, mahallenin ne işi varsa görüyoruz yani. Ben fayansçıyım inşaatçı olduğum için. O mahallede böyle bir eleman yok yani. Epey bir vakit geçti. Yani yardımcı oluyorlar falan orda. Her türden insan var orda. Akşam oldu, kahve var, mahallenin kahvesi, kahveye geldim şimdi. Kahvede oturuyoruz. Ordaki sözü geçen, popüler bir herif var, dedi ki: “Yav buraya gelsene!” dedi. Gittim. “Buyur Mehmet Abi falan,” dedim. Dedi ki: “Yav! Bir şey soracağım, doğru söyler misin?” Dedim ki: “Söylerim niye söylemeyim Mehmet Abi, ben yalan söylemem.” “Yav,” dedi, “Sen Alevilerden misin falan,” bana. “Bu nerden icap etti falan,” dedim. Dedi ki; “Yav, hani sordum yani.” “Ya sordun da neden icap etti de sordun!” Cumaya falan da gidiyordum yani, içimden gelerekten gidiyordum yani. Şeriatçı değil de tarikatçı tipler var yani. Çünkü, bu Alevi ibadetinden yani tamamen soyutlanmış bir hale gelmiştik, yani 10- 12 sene geçmişti o arada. Ben de kendime göre yani inançlarıma göre yakarıyordum. O arada beni dışladılar falan. Ya nasıl olabiliyor! O kadınlar benimle konuşan kadınlar, konuşmamaya başladı. Adamlar bana tuhaf tuhaf davranmaya başladılar. En sonunda ben evi sattım. Evin duvarına benim ev de ön taraftaydı, evin yüzüne yazdım şöyle “satılık ev” diye.
İzmir'den bir katılımcının komşuluk deneyimi:
K - Yani bu maalesef her zaman oluyor. Ben 11 yıldır aynı evde oturuyorum. Yıllarca benim evime kimse gelip gitmedi. Ama ben kimin nesi var koşuyorum, kimin nesi var koşuyorum ve mahallede kim nerelidir, kim nedir hiç bilmem. Komşu gezmelerini bilmem çünkü ben. Yani, işte ev, dernek, sendika, parti, orası burası zaten, çocuklarım gördüğünüz gibi dernek içinde büyüyor ve yan komşum türbanlı falan bir bayan. Eşi kapıda mesela selam veriyoruz, kafasını kaldırmadan selam alıyor bu ya! Dedim ki: “Ya Hava! bunun derdi ne? Niye benim selamı mı almıyor?” Ev sahibi söyledi, “Çınar, dedi, “sizde dedi işte saz çalıyorsunuz, türkü söylüyorsunuz.” Bir de gelenim gidenim çok fazla olur benim. Evimizde uygun, bahçede mangal, saz, muhabbet. “Şişte rakı falan içiyorsunuz onun için gelmiyoruz.” Bir şey görmüş mü bizden. “Eee yok.” Niye rahatsız etmiş yani bizim içtiğimiz içki onu filan. Ondan sonra bir gün eline şey batıyor tığ, dantel yaparken tığ burada giriyor buradan çıkıyor. Gideceği bir sağlık kuruluşu yok yakın çevrede. “Kim sağlıkçı?” “Çınar abla sağlıkçı”. “Kim yapar?” “O yapar.” Bu geldi ama nasıl iki gözü iki çeşme, bayağı bir canı yanıyor belli. “Ya Çınar Abla ya sana geldim ama yani gelmemem gerekiyordu falan,” tarzıyla. Dedim: “Canım tamam ben hallederim merak etme”. Ben temizledim çıkardım falan. Teşekkür etti bilmem ne ve ücreti sordu işte “borcum ne falan.” “Yani dedim bunun ücreti olur mu biz komşuyuz.” Ona rağmen akşam bir çift patikle bana geldi. “Ya! Çınar abla benim içim rahat etmedi.” Dedim: “Yani biz kesinlikle ben bunu kabul edemem ya! Bu benim komşuluk görevim insanlık görevim ya.” Daha sonra eşi, birkaç gün sonra eşi rahatsızlanıyor. Eşini sağlık ocağına götürüp iğne yaptıracak konumda değiller. Yatalak, çocuk yatalak yani. Eve bir sağlık görevlisi getirecek ekonomisi yok. Ben duydum bunu. Demek ki böyle. Ben hemen akşam gittim, kapısını çaldım, “ben geldim!” dedim. İçeri bile almak istemedi beni. Ne vardı filan. Dedim ki: “eşinin hasta olduğunu yattığını duydum, taksi çağırıp adamı sağlık kuruluşuna götürüyormuşsunuz. Ya ben arabamla götüreyim ya da ben yapayım iğnelerini.” “Uy abla! sen vuramazsın.” “Niye olmam, yani gerekçelerini göster bana. Tıpta ayıp yok bir, ikincisi gittiğiniz doktoru hemşiresi kadın değil mi yani sorun kadınlıksa. Ben yapacağım,” dedim. “Hani siz isteseniz de istemeseniz de bu iğneleri ben yapacağım” dedim ve ben o komşunun iğnesini zorla yaptım. Zorla bitirdim iğneleri. Sonra o komşum inanın bana, halen de öyle gelir gider, bu mahallenin en sevgili kulu oldum ben ki bizim mahallede tek Alevi benim. Takılırlar hatta komşularım bana, “Kızılbaş ne yapıyorsun gene, sazı almışsınız elinize filan,” diye. Oysa biz ilk geldiğimizde böyle öcü gibiydik. Hiç kimse bizim evimize gelmiyordu. Hiç kimse. Gerekçemiz Alevi oluşumuz.
İstanbul'dan bir Alevi yurttaş kiracısı anlatıyor:
K - Şurada bizim Şahin’lerin evinde, geldi bir tane oturuyor, evini kiraladılar. Oturdular, bu mahalleye, hoca hoca! diyorlar. Kendi yani, tahsilli bir insan. Aradan üç ay geçti, bir baktım göçtüler. Dedim: “Hoca ne oldu, hayır ola ne oldu, daha üç ay dolmadan gidiyorsun?” “Ya!” dedi, “annem duymuş Kızılbaş bir yer,” dedi. “Evi terk et oğlum, buradan çıkmazsan benim kıldığım namaz havaya gider,” dedi, mecbur taşınıyorum.
A - Mahalleden taşınmış burası Alevi olduğu için?
K - O evden başka bir eve. Alevi evinden taşınıyor. “Benim kıldığım namaz,” demiş, “boşa gider.”
Adana'dan bir katımcının ev kiralama zorluğunu anlatıyor:
K - İki gündür bir olay başıma geliyor. Ev kiralıyoruk. Gidiyorum, soruyorum, diyor ki: “Sen nerelisin?” Ben, “Sivaslıyım,” diyorum. “Tamam, sabahleyin gel, babam geldi mi, gel konuş.” Geldim, adam bana bakıyor, “Yav, abi kusura bakma akşam gel,” diyor. Akşam gidiyorum, “Yav, bizim hanım istemiyor.” “Niye?” “Amca, siz Alevisiniz onun için.”
Samsun'dan bir katılımcı Malatya'dan örnek veriyor:
K - Malatya’da daha zordu tabi. Malatya’da ramazanda dışarıda sakız çiğneyemezsin. Gerçi o artık dönüşmüş. Alevi mahallesi ayrı Sünni mahallesi ayrı. Bizim kayınbabamın akrabasının evi var, Alevi diye. Bitişik sağ sol Sünni oturuyor. Onlar Almanya’ya gitti, işte yaşlılar öldü. Kayınbabam da evi kiraya verecek. Komşu geldi, taze gelin: “Ali abi sen evi kiraya veremezsin. Kime verdin, bize sormadan kiraya vermezsin.” “Yok kızım,” dedi, “bizim tanıdığımız, ben yabancıya evi vermem niye vereyim,” dedi. “Size yabancı olmayabilir ama bize yabancıdır,” dedi. “Biz Kızılbaşlar’a ev veremeyiz.” “Ya yavrum!” dedi “Evin temeli Kızılbaşlar’ın, sen ne demek istiyorsun.” Sonra biz de ev aldık. Dedim: “Ben de yezitlere vermem evimi.” Benim oğlan İstanbul’dadır, geldik ki hocasına vermiş. Tabi gel zaman oldu gittim dedim: “Ay benim öyle böyle bir iş başımdan geçti ben Sünni’ye ev vermezdim.” Dedi ki: “Valla ikisinin ortası, ben Aleviyim, eşim de Sünni,” dedi. “Sen ikisinin ortasını bulmuşsun.” O kiracım hala oturuyor. Aynı mahallede yıllardır komşuyuz, geldi kayınbabama dedi ki Kızılbaşlar’a ev vermeyiz.
Çerkezköy'den bir katılımcı ayrımcılığa maruz kalıyor: “Alevi’ye ev vermem”
K - Geçenlerde bir ev bulduk. Adam Siirtliydi. Ya şimdi beş parmağın beşi bir değil. Biz şimdi gittik ki daire vardı karşılıklı. Birisini astsubaya vereceğiz dediler. Birisini de sana vereceğiz dediler. Ben dedim ki: “İki daireyi verirseniz kiracı olarak, bir de amcamın kızı var karşılıklı biz otururuz.” İlk gün kabul etmedi, ikinci gün aradı, “Tamam gelin size vereceğiz.” Şimdi gittik kapıya, o gün dediler: “Nerelisin.” Dedik: “Muşluyuz.” Sohbet ederken iyi geçti. “Çay may,” dedi, “yok içmiyoruz.” Eve gittik. Ertesi gün bir daha gittik. “Ya!” dedi, “biz sormuşuz araştırmışız, baktık üç çeşit insan var” dedi. “Siz hangi çeşidindensiniz?” dedi. “Siz hangi çeşit insanlardansınız?” dedi. Amcamın kızı dedi, dedi: “Biz Alevi çeşidindeniz,” dedi. Amcamın kızı: “Boş ver o zaman biz gidelim!” dedi, “Düşünüp kararınızı verirsiniz.” Ertesi gün telefon açtı biz dedi: “Alevi çeşidinden olduğunuz için biz herhalde orada anlaşamayacağız, orada oturamayacağız.” Amca dedi: “Boş ver, orası bize göre değil,” dedi.
Diyarbakır'dan bir katılımcıya mahallenin öfkesi:
K - Benim tayinim çıktı Silvan’a. Lojmana gidecem, ev tutmuşum lojmana gidecem. “Sen nerelisin?” “Ben Tunceliliyim.” “Alevi misin?” “Ben Aleviyim.” Bir şey demediler. Ben eve girdim. Girdikten sonra bir baktım imza topluyorlar. Baktım kapıyı vurdular imza topluyorlar. Kadın [eşi] dedi: Valla, sen demişsin ben Aleviyim, sen niye böyle yapıyorsun?” dedi. “Bak, sen bu Silvan gibi yerde, sen diyorsun Aleviyim, onlar da bizi çıkarıyorlar.” Ben de dedim: “Valla ben Aleviyim bizi çıkarıyorlar diye......” Apartmanda imza topluyorlar, beni çıkarıyorlar ben Aleviyim diye. Dedim: “Hanım toplasınlar!” “Ee, bizi buradan atacaklar.” Ben gittim arkadaşlara: “Nedir?” dedim. Dediler: “Evet imza topluyoruz sen Alevisin, seni buradan atacağız.” Sonra biz çok tartıştık. Alevi’nin, şeyin ne olduğunu. Bana şunu dediler: “Sen tavşan yer misin?” Dedim: “Tavşan var mı?” Dedi: “Yok.” Dedim: “Gidin getirin yerim ben.” Bir de bana şunu dediler çok enteresan arkadaşım, “senin başın yere gelmemiş,” bir de af buyurun: “Senin kıçında bu kadar bok vardır!” dediler.
A - kim diyor bunu?
K - Bunu söyleyen oradaki öğretmenler, bir de diğerleri söylüyor, lojman içinde kahve var orada söylüyorlar. Dedim: “Arkadaşlar bir şey söyliyecem. Şimdi var mı yok mu bilmiyorum. Ben çıkaracam, siz koklayacaksınız, gelip söyleyeceksiniz. Koku geliyor mu, gelmiyor mu? Bilmiyorum ben başka bilmiyorum.” Bu arada ben beddua etmişim, Allah utandırmasın. Beddua ettim dedim: “Ben seni Düzgün Baba’ya vermişim,” dedim. Diğer gün, onun ağzı bu tarafa gelmişti. Ondan sonra kimse bize karışmadı yani.
Yanlız yine Alevilik yüzünden silahlı saldırıya uğradım Silvan’da Hizbullah tarafından.
A - Ne zamandı?
K - 1991’di.
A - Nasıl oldu?
K - Ben tartıştım, tartışırken diğer gün: “Sen görürsün,” dedi. Geldiler, çok kişi geldi, biliyor musun! Çember sakallılar, geldiler. Biz birbirimize girdik, işte ama öldürmeyen öldürmedi. Yine ben kurtuldum yani.
A - Nasıl yan silah mı sıktılar
K - Silah çapraz sıkmak istediler, dediler: “bu belki ölmez.”
A - Vücudunuza kurşun isabet etti mi?
K - Etmedi de, beni dövdüler sonra. Şeyle dövdüler bu şey var ya zincirlerle.
A - Bu nasıl oldu?
K - Biz biraz tartıştık; önce dedi ki: “Sen Alevi misin?” Dedim: “Aleviyim.” Dedi: Alevi Müslüman mıdır?” Dedim: “Alevi de Müslüman’dır.” Dedi: “peki Müslüman’san camiye gidelim,” dedi. Ben dedim: “Ben camiye gelmiyorum.” “Niye camiye gelmiyorsun?” Dedim: “Cami benim ibadet yerim değildir. Benim ibadet yerim cem evidir.” Dedi: “Allah Allah! o ne?” dedi. Dedim: “Sana gösterecem cemevinin ne olduğunu.” Gerçekten diğer gün toplandılar geldiler bayağı da beni dövdüler.
A - Kim bu seni dövenler?
K -Bunlar o çevredekiler ve Batman’dan gelenler tamam mı. Ben de hanıma şunu dedim: “Beni öldürürlerse, beni Tunceli’ye götür başka bir şey yapma.” Çok şükür bana bir şey olmadı.
İstanbul'da bir mahallenin ismi değiştiriyorlar:
K - Özellikle bu mahalle, bu mahallenin nüfusu yaklaşık 6000 falan. Bunun 4000’i Alevi 2000’i Sünni. Özellikle burda yoğunlukla yaşayan Alevilerin mahallesini; yani, Alevilerin yoğunlukla yaşamış olduğu mahallenin ismini Yavuz Selim yaptılar. Siz bunu hitap ettikçe bunu, dile gelin diye; yani özellikle bizim mahallenin ismi Yavuz Selim mahallesi olarak....
Havza'dan bir Alevi öğretmenin bir Sünni köyünde başına gelenler:
K - Şimdi ben de bir anımı hatırlatayım, aklıma getirdiniz. Anadolu İzzet Lisesi’nde ilkokul öğretmeni olarak çalıştım. Çorum’un İskilip, Yukarı Irmak Köyü’nde. Köy Sünni köyü. Muhtar CHP’li, Ankara’da mecliste sandalyesi var. Gidip geliyor. Ben de CHP’li olduğum için kaynaşmamız var. Tabi birlik beraberliğimiz var. Geliyoruz gidiyoruz, babası köyün imamı. Bana birkaç ay geçtikten sonra: “Hocam ben senin ne olduğunu anlayamadım?” dedi. “Sen,” dedi, “Alevi misin, Sünni misin, Çerkez misin, Laz mısın, Gürcü müsün, neysen bana söyle,” dedi. Bir Alevi çocuğu olarak bir öğretmen olarak ben Alevi çocuğuyum veya Aleviyim diyemedim arkadaşım! Çünkü dediğim an, benden önce gelen bir Alevi öğretmeninin evine baskın yapmışlar, hanımının kolundan bilezikleri söküp almışlar; artık çeşitli hareketleri yapıp yapmadıkları meçhul, bilemiyoruz. Yani bunu bir Ermeni yapamaz, bir Yahudi yapmaz, bunu bir şey yapmaz yani ama bunu bir İslam ülkesinde olan Müslüman bir köy yapıyor. Benim de evimi soydular, lojmanımı soydular orda, tüfeğimi alıp götürdüler. Hem evlerine davet ettiler hem de lojmanla köy arası 600-700m uzak olmasına rağmen, “Aleviyim,” diye bir laf ağzımdan kaçtı. O laf üzerine lojmanımı soydular. Nereye gittiysem kapılar yüzüme kapandı. İnanın böyle. Hala şu anda, tüfeğim alındı, iki maaş tutarı. 800 lira maaş alıyordum o zaman, 1600 liraya tüfeği aldıydım, tüfeği alıp, camı kırıp girmişler içeri düşünebiliyor musun? Bir hanımım var, bir ben varım, bir de bebeğimiz var o zamanlar. “Ben Aleviyim,” diyemedim ya.
Sivas'tan bir öğretmenin Kars'ın bir Sünni köyündeki anısı:
K - Kars’ta teftişlerde bulunduğum sırada, bir Sünni köyünde kaldım. Öğretmenin misafiriyim, imam da geldi oraya. İmamla Aleviler Sünniler hakkında konuşurken, dedi ki: “Şurada Katranlı Köyü var, Alevi. Yakın köyümüze bayramda namaza gelmişler, namazı kıldıktan sonra adamın bir tanesi çıkmış: Yav! namazları tazeleyin, Aleviler geldi, namazlarınız fesholdu, yani geçersizdir, tazeleyin!” O zaman dedim ki: “Yav, peki, namaz kılmayınca diyorsunuz ki, namaz kılmıyor, bunlar oruç tutmuyor falan. Senden bir ricam var, ben önceleri biraz namaz kıldım, oruç da tuttum, ama epeyden beri de tutmuyorum da, kılmıyorum da. Senden ricam var, yarın da Cuma. Cuma namazına gelecem. Bu Cuma namazında diyeceksin ki, ‘ey cemaat-i Müslümin, bakın şöyle şöyle Aleviler hakkında kötü inançlar var: Alevilerin kestiği yenmez, arkasında namaz kılınmaz, bunlar 7 sene gavur olmazsa Müslüman olmaz, bunlar adam yakarlar, mum söndürürler, ondan sonra ana, bacı demezler birbirlerine girerler... Bunların hepsi iftiradır. Bu soydaşlarımıza, bu kardeşlerimize bunlar tamamıyla iftiradır. Bunlar gelsin, ben arkasında namaz kılacağım, kestiğini yiyeceğim’ diyebilirsen, bundan sonra bir Müslüman kazanacaksın daha, güzel mi?” dedim. “Valla diyemem,” dedi. “Bu da herhalde Aleviymiş,” derler, “beni derhal imamlıktan atarlar,” dedi.
Ankara'dan bir katılımcı oğlunun gurbette başına gelenleri anlatıyor:
K - Benim oğlum öğretmen, lise öğretmeni. Olayların tam sıkı zamanında Erzurum Hınıs’a verdiler. Mamak Lisesi’ne verdiler. Ondan sonra tabi ben kalmak zorunda kaldım oğlanın yanında. Bir gün şimdi ben tabi gidemiyorum yanına. Oğlan gitti ben yine böyle temizlik yapıyordum, oğlanın gözlüğünün camını kırmışlar. Camını kırıyor, bunu öğrencileri yapıyor ve sebebi de müdür. Müdür gidiyor. Malatyalıyız. Tarla yazanlar falan bizim Alevi olduğumuzu biliyor. Propaganda yapmış sağa sola. Müdür de bunu duyuyor. Oğlanı Sünni biliyor. Yüzüne söyleyemiyor da arkadaşlarına: “Ya, bu Ali öğretmen Aleviymiş falan,” diyor. Marketlere falan söylüyor. Ona buna: “Sizin çocuğunuzu bir Alevi okutuyor siz nasıl yatağınızda rahat uyuyabiliyorsunuz, bunu burada ne yapıyorsunuz, bunu gönderin gitsin,” diyor müdür. Ondan sonra öğrenciler falan bunu dövüyor. Çocuğu dövmüşler ama feci halde gözlüğünün camını kırmışlar ben de evi temizliyordum. Kar böyle burada. Çıkıp gezemiyorsun yani. Birden ben nasıl bir şeyle gittiysem, ayağımda terlikle o vaziyette gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Gittim. Müdür muavini arabaya binmiş gidiyor. Hemen arabanın önüne yapıştım. Dedim ki: “Müdür nerede?” “Müdür okulda,” dedi. Hemen girdim müdür de hazırlanıyormuş dedim ki: “Müdür bey,” dedim. “Ben dedim babasıyla geldim,” dedim. “Babası bu haldeyken bizim ne işimiz var burada!” dedim. “Çünkü, çocuğumuzu güvenecek bir yere şey yapamadık,” dedim. “Sen bakman gerekirken, sen ilgileneceğin yerde bu çocuk bu hale geldi,” dedik. “Ben gideceğim benim kızım da öğretmen.” Başbakanlıkta çalışıyordu. “Bak! Yarın gideceğim, bu çocuğun gözlüğünü de alacağım götüreceğim,” dedim. “Müfettiş de getireceğim. Eğer benim çocuğumun burada bir kabahati varsa o zaman ben de sizinle beraberim,” dedim. “Yok kabahati yoksa dersini yapıyorsa, görevlerini yapıyorsa her şey şeyini dört dörtlük yapıyorsa....” dedim. “Alevi olmak suç mu?” dedim, “Sen böyle yapıyorsun.” “İşte yenge, şöyledir, böyledir...” “Tamam,” dedim, “ben yarın gideceğim.” Öylesine kapattım. Bütün köyde ileri gelenleri toplamış bize gönderiyor ki işte “biz hocanın gözlüğünü yaptıralım, gitmesin, gelmesin, buraya şey getirmesin” diye. “Yok!” dedim, “ben mümkün değil gideceğim,” dedim. Ben kalktım doğru milli eğitim müdürünün yanına gittim. Oğlum da geldi dedim ki: “Efendim böyle böyle bir durumlar var, Alevi olmak suç mu?” dedim. “Burada vazifesini yapıyor mu, insan mı, ona önem vermeli,” dedim. “Buyur yenge hanım otur şöyle,” dedi. “Ne oluyor?” dedi. Ben de: “Şöyle şöyle,” dedim. Anlattım. “Tamam müdürü çağırın gelsin,” dedi. Müdürü çağırdı. Ondan sonra anlattım. “Bak görüyor musun ne şikayetler var senden?” dedi. Ben de dedim: “Allah’ını biliyor Kuran’ını biliyor, madem her şeyini biliyor, bu mu Allah’ını bilen insan?” dedim. “Buraya gelmiş adam vazifesini yapıyor,” dedim. “Her yere adam propagandasını yapıyor,” dedim. “Bu mu insanlık! Allah’ını bilen, Kuran’ını bilen bu mu efendim,” dedim. “Kendi çocuğu üniversite şeylerini kazanıyorlar, başkasının hakkını alıp kendi çocuğuna veriyor,” dedim. “Bu böylesi bir insan. Bu Allah’ını kitabını bilen bir insan,” dedim. “Aleviyiz, suç mu bunlar?” dedim. Ondan sonra hiç kafasını kaldırmadı. O gittikten sonra milli eğitim müdürü dedi ki: “Helal olsun yenge!” dedi. “Sen bunun kafasını kaldırmadın ya, biz bununla baş edemiyoruz,” dedi. “Bu böyle, zaten sürgün geldi buraya,” dedi. Bu böyle bitti.
Çorum'da geçen bazı anılar:
K1 - Böyle karanlıkken, Alevilerin kapılarına binaların ortasına, böyle kırmızı çarpı işaretleri vardı. Kırmızı boyayla. Babamgil öyle derdi. Çorum’da olaylarda 80’de geçen olaylarda, kapının böyle şeyine kırmızı boyayla şey, yani o gece o evi yakarlardı. Böyle olurdu yani. Babamgil derdi. Bütün Alevilere öyle çarpı işareti koyarlardı, kırmızı boyayla. Yani o demek bu gece bu ev yakılacak demek yıkılacak.
K2 - Çorum’dan evlendirdik amcamı, nişanlılık döneminde gene 12 Eylü’lün tam Çorum olaylarının olduğu yıllardı ve amcamın nişanlısının bütün ailesini bizim eve getirmek zorunda kaldık. Çünkü bütün Alevi evleri çarpı işaretleriyle, kırmızı çarpılarla çarpılanmıştı ve 2 ay boyunca bizde kaldılar ve yani çok korkunçtu ve anlatılıyordu, işte tarlalardan tarla kenarlarından, kendirler var, kendirlerin içerisinden cesetlerin, işte öldürülenlerin çıktığı, çocukların yakıldığı.... Çok fazla, yani çok kötü olaylardı onlar, yani çok büyük olaylardı.... Çok etkilenmiştim.
Maraş olayları üzerine bazı anılar:
K1 - Şimdi ben Maraş olaylarında yeni evlenmiş 21 yaşlarında bir gençtim. Yani tam 20 yaşında bir gençtim. Ben Maraş olaylarını tamamıyla yaşadım. Daha sonra ben bu Maraş olaylarının kitabını yazmaya çalıştım bütün teferruatıyla. Bana polis saldırdı, polis bastı. Hatta bir parşomen kağıdı da ben kendim yedim, yani yakmaktan fırsat bulamadım bir parşomen kağıdını da yedim. Şimdi bizim Maraş’ta yaşananlar, ben mesela Kıbrıs’ta 3 ay kadar savaştım. Orada EOKA’cılarla savaştım yani şeyle değil, çete savaşlarında ben savaştım. Ben sene 83'te Ürdün’den Irak’a gittim, lejyonerlik yaptım. Ben Maraş olayı gibi, çok pis bir savaş biçimi hiç görmedim. Yani insanlar boyunlarının arkasından kesiliyor.... Önden keserse musmil olurmuş, arkadan keserse mundar olurmuş diye, cennete gitmezmiş diye. Yani böyle bir zihniyetin böyle bir inancın insanlarının yaptığı.... Eee bizim arkadaşlarımız vardı, güzel kardeşlerimiz vardı. Onların karısı hamileydi. Benim hanım da hamileydi. Şimdi oğlum İsviçre’dedir. O zaman da hanımın karnında olan çocuk şu an İsviçre’de. Hanımı Bodrum’a koydum ben gittim. Savaşıyordum yani hiçbir alternatifim yok. Kazma bulursan kazma kürek bulursan kürek. Adamlar resmen üstüne geliyor. Önde çocuklar arkasında sakallılar onun arkasında da vurucu TİM, silahlılar. Böyle geliyorlardı üstümüze. Ben bunları anlatırken bile, biraz sinirleniyorum yani her şeye isyan ediyorum bunları anlattığım zaman. Maraş olayları, öğretmenler vurulduktan sonra başladı. Öğretmenlerin cenazesini biz götürüyorduk. Bizim cenazeleri götürürken, .....piçleri camiye gelemez diye, bir Ulu Cami’nin önünde bizi bırakmadılar. Cenazeleri biz kaçırttık. Ondan sonra polis jandarma hiç kimse bize yardım etmedi. Ondan sonra biz mahalleye doğru kaçmaya başladık. Bir sürü insan vardı hep darmadağın oldu. İnsanlar damların başlarında, af edersin pisleyip üstümüze atıyorlardı bir şey bulamazlarsa. İşte olayların dördüncü günü hatta üçüncü günü, Serintepe Mahallesi’nde kalan insanları, ölenler öldü yananlar yandı, kalan insanları .... Şeride doğru getirdiler, askeriyeye götürecekler. O zamanlar, sadece askeriye o zaman yardım etti. Ondan önce olayın birinci gününde askeriye gayzerle gitti, ben zeytinliğin içinde bizim dama çıktım, baktım, zeytinliğin içinde A4 ü çıkarttı. Ondan sonra zamanın Ferhat Tüysüz’ü o A4’le bize ateş etti. Zamanın Ferhat Tüysüz’ü, çok iyi hatırlıyorum çok da iyi tanıyorum. Bize o A4’ü kurup, ateş ettiler, ondan sonra bizi püskürttüler. Bizi küçücük bir yere sığdırdılar. Ama biz ne bileyim hani, herkes bunu bilir yani, insan evindeyse çoluk çocuğu varsa, anası varsa, bacısı varsa, her şeyi ordaysa insan mücadele eder. İnsan böyle canavar gibi olur. Yani bırakmaz her şeyi. Olayın üçüncü günü böyle topladılar, kalan insanları askeriyeye götürmeye çalıştılar. Tabi gidenler gitti, askeriye binip gitti. Ben bisküvi falan, bakkallarda yemek yok, bisküvi falan toparladım, bakkalların hepsini açtırdım. Yiyecek ne varsa, çoluk çocuğa yiyecekleri ben götürdüm. Orada bir tane çocuk getirdi bir gelin bana. Çocuk 8 aylık kız çocuğu. Boynunu böyle kesmişler. Böyle çizik. Bu eklem yerleri... (ağlıyor!!).