“alıntı” Zizek



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə14/26
tarix28.10.2017
ölçüsü1,37 Mb.
#17294
növüYazı
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   26

K - Bir de şeyi söylemek istiyorum. Bizim oğlumuz bir Sünni kızla üç yıl konuştu, gezdiler. Bu arada evlenmeye karar verdiler. “Peki,” dedik, biz razı olduk, yani ben: “Siz istedikten sonra....,” dedim. Ben hiç zorlamadım, yani yeter ki, insan olsun, fark etmez, ne olduğu o kadar önemli değil. Annesi filan biraz daha, hatta, karşı koydu filan; ama, “Yok, istedikten sonra, bunlar birbirini istedikten sonra, bize de bir şey olarak, aile olarak bize de onların mutluluğunu paylaşmak düşer,” diye şey yaptık. Kız, gelin kız, memleketine gitti. Uşaklı, oraya gidecek, ailesine anlatıyor tabi. Ailesine anlattığında, kesinlikle razı olmadıklarını, hatta bu Aleviler hakkında bir sürü şeyler anlattıklarını, kesinlikle olmayacağını.... hatta öğretmen burada Çubuk’ta. Ben uğraştım. Ankara’ya düşürebilmek için işe başlarken, hatta zor da hallettik. İşe dahi göndermiyorlar, Ankara’ya hiç, işten de çıkarmak kaydıyla…

A - İzin vermiyor yani ailesi?

K - İzin vermiyor, yani evlenmesine de izin vermiyor, Ankara’ya gitmesine de, çalışmasına da, kesinlikle izin vermiyor. Ama sonuçta gelin kız tabi, onları reddetti, bize geldi.

A - Kaçtı yani?

K - Yani bizi kabullendi, bize geldi. Bir yandan üzülüyo, ağlıyo, dedim: “Hiç üzülme, ağlama. Kendi ailen de isterdi ki, beraber, bu düğün törenlerini birlikte yapalım; ama, olmadı. Onlar razı olmadı. Ama ailen de yanındaymış gibi, biz ne gerekirse onu yapacağız, buna söz veriyorum,” dedim ve o şekilde organize ettik. İnanır mısınız, hiçbir tane, ailesinden hiçbir kişi gelmedi. Çağırdık, davet ettiğimiz halde....

A - Ne dediler peki?

K - Annesiyle konuştuğumda, “Razı değiliz, vermeyeceğiz,” dedi. Dayısıyla konuştum ben, babası da Almanya’daymış, dayısıyla konuştum, Almanya’dan gelmişti babası, dedim ki dayısına: “Bu çocuklar birbirlerini istiyorlar. Biz bir gelelim, tanışalım, görüşelim. Siz aracı olun, tanışmakta yardımcı olun, birlikte oturup, konuşalım, muhabbet edelim,” dedim. “Hiç boşa gelmeyin, biz vermeyeceğiz,” dedi. “Niçin, sebep ne? Bunlar birbirini istedikten sonra, bize de aile olarak bunların mutluluğunu yerine getirmek düşmez mi?” dedim. “Yok, yarın bir çocuk olduğu zaman, hangi kültürün çocuğu olacak?” dedi.
Ankara'dan bir katılımcı aktarıyor: Sünni amcalar düğüne gelmiyor, ilişkiyi kesiyor:

K - Benim oğlum mesela, oğlum Sünni’yle konuşuyordu, Sünni gızla. Gine bizim şeyimizden, geleneğimizden dolayı, “Yavrum, belki uyum sağlayamazık, ben insanı insan olarak gorürüm; ama, belki o aile, ayrımcılığından dolayı evimize huzursuzluk düşebilir. Bunu dart, düşün. Ben düşünmüyom bu ayrımcılığı, ama karşıdaki düşünüyor olabilir,” dedim. “Gızla iyi konuş, bu işi sağlam yap!” Konuştular, gız ailesiyle konuşmuş, ama ailesinin, amcaları, yani gızın amca tarafları, dayıları düğüne gelmediler. Gelinimden de, inan ki, Allah herkese versin öyle gelini, yani Alevinin de iyi, kötüsü, Sünni’nin de iyisi kötüsü var. Çok iyi bir aile düştük, onun ailesi gelmedi düğüne, yani amcaları ve dayıları düğüne gelmediler.
Tarsus'tan bir katılımcı benzer bir örnek aktarıyor:

K - Bak, ben sana bir örnek vereyim: Bizim yakın köylü. Çocuk Sivas’ta okuyor, bir Sünni kızıyla birbirlerini sevdiler. Oğlan demiş: “Bak, ben Aleviyim, seni anan, baban vermezler.” Kız demiş ki: “Ben ölürüm, senden vazgeçmem. Yalnız sen bir iki sefer istemeye gel, geri yanına karışma.” Ondan sonra tabi oğlan annesini, babasını gönderiyor. Alevi olduklarını duyunca, bunlar kızı okuldan alıyorlar, eve kilitliyorlar. En sonunda bir gün gız bir mektup gönderiyor, “Felan yere gel, ben seni orada bulurum,” diyor. 1 ay bizim köyde, başka köyde, çocuk 3 ay dolandı, en sonunda Malatya’da yakalandı. Malatya’da yakalandı ve orada elinden almak istediler. Binbaşı el koyuyor, diyor: “Bu kız oğlanla geliyor, gızın da yaşı tamam, oğlanın da yaşı tamam. Sen nasıl şey yapıyorsun?”. Aynen dediğim gibi, yıldırım nikâhını basıyorlar, hemen nikâh kıyıyorlar. 25 sene hâlâ o gızla konuşmuyorlardı, geçen sene haber aldık, gızla barışmak istemişler, gızı bunlardan tekrar ayırak.... Aradan 25 sene geçmiş. Gız neredeyse torun sahibi olmuş, hâlâ de gocasından ayırmak istiyorlar.
Samsun'dan benzer bir örnek:

K - Benim abi Sünni kızı kaçırdı, abimin kafasını yardılar. Neler neler, yıllarca. Hala biz aynı, görüşemiyoruz.

A - Peki istediniz mi kızı önce?

K - İstedik vermediler. Kızlarını 5 yıl bekledi abim. Verdiler ve annesi 1 yıl sonra cayıp başka birine vermeye kalktı kızını. Vermedi, istemedi abimi. Abim de askerdi, gitti kaçırdı. Hiçbir şey yapamadı; ama, biz hala görüşemiyoruz yengemin ailesiyle. Hiç yani bir araya gelip oturup bir sofrada yemek yememişizdir.
Havza'dan bir örnek:

A - Şimdi kızı istediniz?

K - Şimdi ben bir Alevi çocuğu olarak, kızla birbirimizi çok seviyoruz tabi haliyle. Tabi ben bir de müzisyenim ya, kızı karşıda gördüm yani. Kız bana, o da beni seviyor, ben de onu seviyorum. Tabi kızın babası duyuyor. Ben babama diyebiliyorum: “Babacığım şu kızı git iste!” Babama diyebiliyorum yani. Ama Sünni kızıdır yani. Babam gitti istedi, sağ olsun beni kırmadı. Biz onları ne fakir ne şey gördük yani böyle. ama benim için gittiler istediler, tabi olmadı.

A - Ne dediler?

K - Babası duydu ki: “Aha! sen nasıl Alevi çocuğunu seversin. Çocukların oynadığı tokaç var böyle. Yani çok özür diliyorum yani, çamaşırı falan şey yapıyorlar onunla. Çivi çakmış çocuklar, paralı oyun oynuyorlar tabi onunla. “Sen nasıl böyle Alevi çocuğunu seviyorsun!” diye babası, o çiviyi o kızın kalçalarına gövdelerine vuruyor yani, düşünebiliyor musun yani. Ondan sonra, tabi ben duydum. Kız, buraya hastaneye gelmiş, Havza’ya. Gittim hastaneye. “Ya işte, gülüm canını sıkma. Ben, biz Alevi olarak Alevi kültürü olarak verdiğimiz sözü yerine getiririz yani,” dedim. Bir de kızı kaçırmaya... Artık iyi oldu kız, Allaha şükürler olsun, sazla sözü yani böyle sözle çok şeyler konuştum yani böyle. Hani nasıl psikiyatri doktoru var ya, moral oldu. Beni gördü, birkaç kere de yanına gittim. Ama babasından korkmuyorum yani. Ondan sonra kızı, güzel gelini bir kaçırdım. Kaçırdım. İki tane kızım var bir tane oğlum var. Benim eşim diyor ki: “Yani doğuyum, öleyim, dünyaya gelmiş olsam Aleviyle evlenirim, seninle evlenirim diyor yani.

A - Sonra barıştı mı ailesiyle?

Dört sene küsülü kaldık. “Yavrum sen niye Kızılbaş’a varıyorsun yavrum!” “Denizin ortasına sıçsalar”, -af edersin özür diliyorum- “onlar taharetlenmez,” diyen insanlar; geldiler bizim evimizde, tuvaletimizde suyumuz, ıprığımız, -af edersin özür diliyorum- banyomuza soktuk; kalebodurlu pırıl pırıl, ondan sonra şofben ayrı, sobası ayrı...


Sünni ailelerin rıza vermemesine rağmen olan evliliklerin bir çoğu işkenceye dönüşebiliyor, bir zaman sonra “huzur” kalmıyor.
İstanbul'dan bir örnek:

K - Benim bir akrabam Sünni bir arkadaşla evlendi. Sonra kız hamile kaldı. Kaynanası çocuğu aldırdı sırf Alevi diye. Sonradan ayrıldılar.

A - Peki evlenmeden önce bilmiyorlar mıydı?

K - Biliyorlardı, zaten zoraki oldu yani. Kaçmadılar da işte tehdit ortamında olduğu için biraz da çarpık ilişkiler vardı. O yüzden, seviyoruz diye evlendiler ve sonuçta böyle oldu, ayrıldılar yani.
Menemen'den bir örnek:

K - Mesela bizim bir akraba vardı, bundan kaç sene önce, ben annemlerden falan duyuyordum da. Kendisi öğretmen herhalde. Kız Sünni’ymiş. Anlaşmışlar işte evlenmişler. Tabi bu hamile mi kalmış artık, öyle bir düşük tehlikesi mi olmuş ne. Ailesi kadının rahmini aldırıyorlar ki Alevi’den çocuk olmasın gibisinden. Kadını o arada öyle yapıyorlar kendi ailesi. Tabi gelini de duvakla falan çıkarıyorlar, ama o arada annesi ağlarken, bir de ağıt yapar ağlarmış işte: “Düştü kızıl saçlı Hatice’m, düştü Kızılbaşlara,” diye de öyle bir ağıt yaparak ağlamış...
Antalya'da yaşayan bir katılımcı Konya'ya giden bir gelini anlatıyor:

K - Bir bayan var Konya’da, eşinden zorla ayrılmışlar. Yani eşine baskı yapmışlar: “Sen niye Alevi aldın falan!” diye. Tunceli’li bir bayan başörtü taktırmışlar zorla namaz niyaz…Geçen götürdüm ben geziye, bayan çıkamıyor.

A - Yani ayırmışlar mı eşinden?

K - Ayrılmış gelmiş bayan. Zaten kendisi ayrılmış yani. Bir de eşi gitmiş başka bir kadınla evlenmiş. Buna baskı yapa yapa eşine.

A - Kaç yaşlarında?

K - Benim yaşlarımda, genç daha o 30-35 yaşlarında.

A - Evlenip Konya’ya mı gitmiş?

K - Evlenip Konya’ya gitmiş. Orada türban mürban giydirmişler, başını örttürmüşler komple, namaz niyaz konusuna yönelmişler, cemil cümle tavır almışlar. “Onun elinden yenilmez, şey olur, bu Alevidir falandı filandı...”

A - Vay be! Kocası nasıl diye şey yapmışlar yani?

K - Tabi onlar da söylemiş sonra kocasına baskı yapmış, “Sen bu Alevi’yi nerden buldun, Aleviyle niye evlendin.” Kocası da artık çığırından çıkmış başkasıyla evlenmiş. Evlenince bu tabi evde ikinci üvey vatandaş gibi yaşamaya başlamış. En son bütün köylü, yaşadığı çevre ona tepki görüyor zaten, gösteriyor Aleviliğinden dolayı. Bu çekiyor gelmek istiyor. Kaynanası diyor ki: “Kızım gitme, ama benim oğlumla da nikahını mikahını ver; yani ayrıl, biz sana, ben sana bakarım. Yazık şimdi, yani gitme babanın evine, laf ederler, sen burada kal, böyle kal.” Bu çocuğunu da bıraktı, çekti geliyor. 15 yaşında bir çocuğu var. “Niye baksın ki, özürlü müyüm ki o bana baksın,” diyor.

A - Çocuğunu da bırakıyor orda?

K - Haa! 14 yaşında mı 13 yaşında mı, liseye giden.
Antalya'dan başka bir örnek:

K - Bakın, ben kendi kardeşimi örnek veriyorum. Kendi kardeşim evlendi, çok da iyi geçiniyorlardı. İkisi de memurdu, ikisinin de ekonomik durumları çok iyiydi ve bunlar sırf Alevi oldukları için, kardeşim bir gün Alevi sohbeti oluyor, kaynanası geliyor, kayınpederi geliyor, kayınbiraderi geliyor evine, misafir. Alevi muhabbeti açılınca bunlar kalkıyor, Alevilikle ilgili ipe sapa gelmez laflar söylüyorlar. O da diyor ki: “Madem Aleviler böyleydi, kızınızı niye verdiniz,” diyor. İp kopuyor orada. İp kopuyor ve büyük tartışmalar, büyük kavgalar, arkası gelmeyen bir sürü kavgalar devam etti. Evin içine huzursuzluk tohumu bir cümleyle atıldı, tutturamadılar ve boşandılar. Ya bir daha da dirlik kalmadı. Çünkü mantalitenizi beyin ve yürek olarak koyarsanız orada sorun olmayabilir. İki tarafın da bunları aşmış olması gerekir. Ben Aleviliğe takılırsam karşımdaki bayan da Sünniliğe takılır kalırsa, elbette ki ikimiz de kendi tabularımızdan kurtulamadığımız için çatışmamız kaçınılmazdır yani veya ben böyle düşünüyorsam öyle konuşurum, anlatabiliyor muyum.
Antalya'lı bir katılımcının tespitleri:

K - Hocam, şimdi özellikle Alevilerle Sünniler arasında ticaret biliyorsunuz son 25-30 yıldır daha çok iç içe geçti. Yani şehir kültürüne yaklaşmamızdan, şehirlere gelmemizden. Daha önce kapalı toplu şekilde yaşadık. Aleviler kendi iç ilişkilerini, sosyal ilişkilerini kendileri ile görüyorlardı, Sünniler de kendileri. Komşu köylerde bile bir mesafe vardı işte. Çok ciddi iç içelik yoktu. Ama son yıllarda şehre gelmekle beraber şehirde Alevî çocukların, Sünni kızlarla evlenmesi, Sünni kızların Alevî, Sünni erkeklerin Alevî kızlarla evlenmesi gibi bir sosyolojik bir olay ortaya çıktı. Buradan da şöyle bir sonuç çıktı. Benim kendi analizlerim de bu konuda var. Kendi yaşadığım İstanbul’daki sosyal yaşantımda da, sosyal çevremde gördüğüm şeyler var. Sünni aileler, özellikle örgütlü olan, dindarlık, şeriat ya da Hizbullah etkisinde olan tarikatlar etkisinde kalan ailelerde bir kere Alevî bir kızla evlenmek mümkün değil. Eğer varsa bile bahsedilen şartlar geçerli ya da bir şekilde devre dışı bırakılması gerekiyor. O nedir? Örneğin, çoğu zaman ben görmüşüm, gazetelerde de okudum. İstanbul’da bir iki yerde yaşadım da kaza kurşunuyla öldü denildi. İki tane gelin öldürüldü, ikisi de Aleviydi. Biri bizim yöremizden, yakın köylümdü. Duydum onu. Bilinmeyen bir sebeple vuruldu. Sonra biz bir araştırma yaptık. Kızın şeyi, damadın kardeşi, kız Alevidir diye gece vurmuş, içmiş içmiş, vurmuş. Dışardan gelmiş, şehirde vurmuş. Tabi değişik değişik şeyler de çıktı ortaya. Şimdi bunlar da yaşandı. Gazetede bir ara okudum; yine Antalya’da yaşarken iki gencin intihar ettiğini, bu gençlerden kızın Alevî olduğunu, erkeğin ona aşık olduğunu, ailesinin istemediğini. “Kesinlikle Alevidir istemiyoruz reddedilsin evden çocuk!” lafı olunca, çocukla kız gidiyor bir kayadan atlıyorlar. Gazetelerde okuduğum şeyler. Bizim köyde 12-13 tane gelin var. Ben hepsiyle de ben İstanbul’a gittiğimde özellikle ama bilinçli bir şekilde gider konuşurum: “Hayat nasıl gidiyor, eşinle aran nasıl, durum nasıl, çocuk var mı, memnun musunuz yaşantınızdan, Alevî ailede olmak ile ilgili bir sorun yaşıyor musunuz falan?” özellikle ilgilenirim. Beni de çok severler. Ama gel gelelim bizim geçen sene, evvelki sene İstanbul’a gittiğimde bizim köy derneği var. Genelde bu tür analizlerle uğraşır. Köy derneğinin başkanıyla konuştuğumda; 22 tane kızımızın dışarıda olduğunu, Sünni vatandaşlarla evli olduğunu, 18’ine yakının problemli olduğunu, Alevî olduğundan dolayı baskı gördüğünü, zulüm edildiğini, kocasının üzerine kuma getirdiğini, -sırf Alevî olduğun için katlanacaksın bu evde falan filan- çoğunu bırakıp geldiğini, şu anda dul yaşadığını evinde..... Artı çoğunun aileleri yani damatlarımızın, Sünni damatlarımızın o kardeşlerimizin ailelerinin yüzde 80-90 civarında bizim ailelerle görüşmediği sonucuna varmışlar. Dernek yönetiminin çıkarttığı analizde ben de buna kendim bizzat şahidim. Birkaç aileyi iyi bildiğim için. Şey olay zaten, gene geliyor geliyor, hem sosyolojik hem de siyasal olarak Türkiye’deki demokrasinin ne kadar yerleştiğini insan hakları, evrensel değerler, insan kültürü, insan olma erdemi ne kadar, hangi nokta da olduğumuzun da aslında göstergesi.
Birçok birliktelik mezhep farkı nedeniyle evlilik ile sonuçlanamıyor.
Ankara'dan bir örnek:

K - Benim 8 seneye yakın bir arkadaşlığım olmuştu bir erkek arkadaşım. Kendisi Sünni’ydi. Beni istemeye gelecekti, annesi bırakmadı. Ben mutfaktayım, konuşurken duyuyorum, annesi: “O Alevi,” dedi. “Sen bunu alırsan ben seni evlatlıktan reddederim,” dedi. “Reddederim,” dedi annesi oğluna ve bu babamın eve gelmişlerdi. Babamla tanıştılar; ama, en son böyle tam istemeye yakın geleceklerdi olmadı. O problemi yaşadıktan beri ben de halime şaşırdım. Böyle bir şey yok. Yani böyle bir şey ilk defa başıma geldi ben de şaşırdım. Çok da güzel bir arkadaşlığımız vardı ama bitti.
Milas'tan bir örnek:

K - Şimdi birisinde, hatta bu şeyde gıda maddeleri yapanlar odasında çalışan bir kız arkadaşım vardı, Özlem diye bir kız. Aynı okuldan mezunuz. Okuldan da tanışıyoruz. Kızla tanıştık, konuştuk, anlaştık muhabbet ettik. Her şeyimiz iyi güzel hoştu. Hatta ailesi de dedi ki: “Süleyman bu iş böyle olmaz, bir resmiye dökelim.” “Tamam,” dedim ben, “gelelim isteyelim, siz de hoş görürseniz olur.” Neyse, “tamam,” dediler. Bunlar kendi aralarında görüşmüşler, konuşmuşlar, “Cuma akşamı gelin,” dediler. Tam Cuma akşamı gideceğiz artık. Perşembe günü sabahleyin telefon geliyor bana: “Süleyman gelmeyin!”. “Hayırdır ne oldu?” “Ya yanlış anlamayın; ama, biz Alevilere kız vermeyiz!”. Kızın anneannesi söylüyor. Yani kızın babası ölmüş. Annesi bir başkasıyla kocaya varmış. Kız anneannesinin yanında büyümüş. Teyzesigil kollamışlar şey yapmışlar.

A - Peki sen sonra sormadın mı ne oldu diye?

K - Dedim, kıza sordum, kız diyor ki: “Ben seni çok seviyorum,” diyor. Belki teselli amacıyla konuşuyor belki de ciddi gerçekten yürekten konuşuyor bilmiyorum ama, “Ben seni çok seviyorum; ama, Süleyman olmayacak,” diyor. “Çünkü babam öldükten sonra annem kocaya gidince, beni onlar yetiştirdi benim onlara karşı bir vefa borcum var, ben yapamam,” dedi. O zaman, “tamam,” dedik biz de yani. Hiç bir şeysiz o işi de öyle kapattık yani.
Tokat'tan örnekler:

K1 - Şimdi benim, Ali Abi siz de bilirsiniz!, benim Ünye'de de bir kız arkadaşım vardı. İstedik falan. Kız Sünniydi. Biz çok istedik. Ama ailesi, babası: “la,” dedi “lo,” demedi. Dedesi, bir asker arkadaşı varmış, buna birkaç defa gelmiş. Dedi ki: “Yiğenim kız dedi ben çıkaracağım sana,” dedi. “Eyvallah,” dedik. Adam, biz evden çıktık, kızın babasının yanında kızın abisi de yanında, babasına dedesinin söylediğini anlatmaya gittik. Adam biz evden çıkar çıkmaz, öbür tarafa telefon ediyor ki: “Sakın kızı vermeyin!”. Ondan sonra, gittim. Adamlar silahları çektiler. Ordan ben dışarı çıktım, bölük komutanı, o da biliyordu, Aydınlıydı, Alevi birisiydi. Dedim: “Komutanım böyle böyle.” Adam geldi üç tane askeriye arabasıyla geldi; “lap” diye, beni ordan aldılar, götürdüler. Yani vermediler. Adam: “Kesinlikle!” diyor yani. “Cesedimi keser veririm!” diyor sana.
K2 - Bak mesela bizim abimin yiğeni var Kemal, İş Bankası’nda çalışıyor. Bu Nevşehir’de okuyordu, dört yıllık turizm bilmem ne fakültesinde okuyordu. Orda İzmir’li bir kızla tanışıyor. Arkadaş da oluyorlar. Kendi aralarında karar da veriyorlar evlenmeye. Kız Sünni, Kemal Alevi. Kemal diyor ki: “Bak diyor, biz şimdi kendi başımıza evlenelim diye karar veriyoruz ama, bak biz Aleviyiz, siz Sünni’siniz. Belki ailelerin arasında böyle bir problem çıkabilir falan,” diyor. Kız da diyor ki: “Ben diyor babamı ikna ederim. Ben söylerim babama,” diyor. Kız geldi buralarda falan kaldı, işte köye falan gitti. Tam iş böyle düğünlük meselesine geldi artık. Alacaklar, verecekler, evlendirecekler falan. Ben o zaman Amasya’da duruyorum. Habip telefon etti bana: “Abi izin alsana bir gün seninle İzmir’e gitsek,” dedi. “Neye gideceğiz?” dedim. “Böyle böyle, Kemal’e dünür gideceğiz,” dedi. Dedim ki: “Habip biz oraya gitmeden önce, sen kızın babasına bir telefon et,” dedim. “Sen bir onunla görüş,” dedim, “böyle böyle kızına dünür geleceğiz...” “Bu arada da Alevi olduğunu söyle, onlar bilememiş olabilirler,” dedim. “Tamam, öyle yapayım,” dedi. Şimdi Habip telefonu kaldırıyor, hal hatır sorduktan sonra diyor ki: “Yav, böyle böyle biz sizi ziyarete geleceğiz, ziyareti sebebimiz de bu,” diyor. “Tabi,” diyor. “Gelin, hoş geldiniz, beş geldiniz falan, karşılarız falan.” “Ama, yalnız biz oraya gelmeden bir şey söyleyim de size, sonra oraya gelince bir sıkıntı olmasın,” diyor. “Bak, biz dünür geleceğiz ama biz Aleviyiz,” diyor. “Aman kardeşim, gelmeyin,” diyor. “Aman ha!” diyor. “Aman ha!” gelmeyin diyor. Kız söyleyememiş babasına bu tarafın Alevi olduğunu ve dünür gitmediler, o olay öylece bitti kaldı.

Adana'dan bir örnek:

Bir başka nokta, öğretmen oldum, 19 yaşındaydım, Adana’daydım. Adana’da Milli Eğitim Müdürü’nün kızıyla arkadaşlık yapıyorum ve bu, Sünni’ydi bunlar, Avşar’dılar. Biz evlenmeye karar verdik. Ben kendi babamı ikna etmekte zorlanıyorum; bir Alevi dedesi oğluna Sünni bir kız almak istemiyor. Kız kendi babasını, annesini, babaannesini ve dedesini ikna edemiyor. Biz o kızla birbirimizi çok seviyor olmamıza rağmen evlenemedik. Çünkü dedesiyle nenesi: “Benzin döker kendimizi yakarız, Kızılbaş’a kız vermeyiz!” diye dayattılar.


Havza'dan bir katılımcı Sünni olmasına rağmen Alevilerle iç içe olduğu için onlarla aynı akıbete uğruyor:

K - Benim çocuklar şimdi Pir Sultan Abdal Derneği’nde bağlama çalıyor. Ben de saz hocasıyım orada. Oğlumun biri semah grubunun bağlamacısı. Hanım da bu etkinliklere katılıyor. Hatta ziyaretlerimiz oluyor. Bizi ziyaret eden çok Alevi aileler var. Ben oğlumu evermeye kalktım da, birkaç köye gittim. Ondan sonra beni araştırmışlar. Vermediler kızı. “Alevi’ye kız vermeyiz!” dediler biliyor musun!
Aleviler de Sünni ile evlenmek, kız alıp vermek istemiyor.

Çanakkale'den bir katılımcı anlatıyor:

K - Ben onu anlatmak istemiyorum da, başka bi şey anlatmak… Şimdi anlatacağım belki Alevi dostlarımı biraz gücendirir, ama bu bir gerçek, onu anlatmak zorundayım. Madem ki her şey açıklanıyor burada, öyle değil mi? Ben bir Sünni’yim, bunu söylemekten de kendimi alamıyorum. Şimdi Aleviler de aslında o kadar çok hoşgörülü insanlar değil. Ben Boyabat İlçesi’nde görev yaptım hâkim olarak. Genç bir savcı bir arkadaş geldi oraya, çok iyi bir çocuktu, ben de ona göre daha yaşlıydım, çok iyi arkadaş olduk ve bu arkadaşın adı Ali’ydi, Alevi'ydi, benden, “Sen benim abimsin, ben bekarım, bir güzel kız bul da, beni burada evlendir,” diye tutturdu şimdi o. Annem var, ben de anneme söyledim, annem Boyabatlı kızları tanıyor. Şimdi biz İncilay diye çok güzel bir kız bulduk, annem vasıtasıyla bu Ali Beye ve bunlar söz kestiler. Kızın ailesiyle konuşuldu, biz girdik araya, işte çok methettik Ali’yi ve bu kızla birkaç kere çıktı Ali, ondan sonra birden kızı bıraktı. Biz kızın ailesinin yanında çok güç durumda kaldık, araya biz girdiğimiz için. Ben o zaman Ali’ye sordum: “Ya Ali,” dedim. “Ne oldu?” “Abi” dedi, “ben Alevi bir kız buldum”. Evet, böyle şeyler de oluyor yani.
Çerkezköy'den bir örnek:

K - Ben Sünni’yle evlendim. Kaçtım, vermediler beni. Ama ben kızlarımı vermek istemem. Çünkü yaşadım. Hayır, hiç iyi insanlar değil ki, benim Alevi kültürüm daha başka. İstemem. Kızlarımın hep kafasını yıkıyorum: “kesinlikle yabancıyla evlenmek yok. Valla yok”.
Antalya'dan bir örnek:

K - Şimdi burada 94 veya 95 yılıydı. Toros Radyosu’nda program yapıyordum. Program bir açık oturumdu, açık oturumda araştırmacılar vardı, ben de vardım. Manavgat’tan bir dinleyici... Alevilikti konu, Alevilik üzerineydi, Manavgat’tan bir dinleyici programa katıldı ve şu soruyu sordu: “Aleviler Sünnilere neden kız vermek istemez? Yakınım olan birisi Alevi bir kızı sevdi, Alevi ailesi kızı bize vermedi. Israrla vermediler, Çok yalvardık, hatta evlerine gittik: ‘Yav biz işte çeşitli duyumlar aldık o yüzden vermiyoruz’ dediler,” diyor. “Yav biz öyle değiliz,” demişler. “Yav biz öyle değiliz ya da herkes gibi de bizi düşünmeyin, biz çağdaş bir insanız falanız filanız.” “Yine de,” diyor, “Alevi ailesini ikna edemedik ve bunlar kızı vermediler,” diyor. Bu kadar derin bir şey var içerde, duygu var yani, neden diye bir soru sordu. Bu soru çok normal bir soru da, verilen cevap sorudan daha ilginç. 5 kişi oturuyoruz. Bir tane profesör, bir tane araştırmacı yazar, ben Antalya’da o zaman Hacı Bektaş Kültür Vakfı’nın Başkanı olarak, bir de yine Antalya’daki dernek başkanı olan bir arkadaş, bir kişi daha var o da Alevi ticaret erbabı bir vatandaş. Tabi biz konukların seçiminde bir hakka sahip olmadığımız için, davet edildik ve davete icabet ettik, gittik. Sunucu bu soruyu, bu Alevi tüccara sordu. Alevi tüccar, Antalya’nın yerli Tahtacı tüccarlarından biri. Şimdi soruya aynen şöyle bir cevap verdi. Ben o cevaptan irkildim. Kadının sorusundan değil. Kadının sorusu çok normaldi. Ama cevap anormaldi. Cevap şuydu; “Nasıl ki bir Hindistan, bir İngiliz kızını kendine gelin etmezse, nasıl bir İngiliz Hindistanlının bir kızını nasıl almazsa kendisine gelin olarak, nasıl ki Orta Afrika’nın bir insanı işte bir Sibiryalı ile kızı verip alma konusunda bir tereddüt yaşarsa Aleviler de Sünnilere böyle gerekçelerle kızını vermezler, vermeyebilirler.
Alanya'dan bir örnek:

K - Kendim yaşadım. Samsun Vezirköprü’de yaşamıştım. Bir arkadaşım var, vardı, onunla işte, daha doğrusu o evlilik teklifini etmişti. Aileme açtığımda ailem kesinlikle istemedi. Çünkü bizim orada, çoğu yerde öyle herhalde bilmiyorum ama bu konuda, “düşkün” sayılma olayı var. Benim büyükbabam da köy babası, dedeler geldiği zaman bizde ağırlanıyor ve sorunları olan falan orada konuşup barışma olayları oluyor. O yüzden de “düşkünlük” bizim ailede olursa, büyükbabam için ve ailem için çok kötü olacağı söyleniliyordu. Ben, bunu arkadaşıma söylemiştim. Arkadaşım tabi bilirkişiler bulmuş işte, tanıdıklar araya koymuştu ve şeyle gelmişti bana: “Alevi nasıl olunuyorsa ben de olayım kabul açısından,” demişti. Tabi bu mümkün değildi. Onunla olmamıştı.

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin