“alıntı” Zizek



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə2/26
tarix28.10.2017
ölçüsü1,37 Mb.
#17294
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26

K12 - En sıkıntı şeydir Ramazan ayı. 11 ay dostuz, Ramazan ayında dostluk biter. 11 ay dostuzdur. O dostlukta bir sıkıntı yok. Ama Ramazan geldi mi sıkıntı başlar.
Çanakkale'den bir yurttaşın Siirt'teki bir anısı:

K - Ancak Siirt’te yaşanmış bir hadise var. Siirt’e tayin olduk, gittik. O zamanlar Şubat ayı falandı, Ramazan o zamana rastgeliyordu. Birkaç arkadaş işte şehre indik, daha henüz göreve başlamadık. Birkaç gün boşluğumuz var. Lokanta arıyoruz, benim aklıma Ramazan mı gelir; yani zaten çocukları bırakmışım bir tarafta, kendim gelmişim Siirt’e, aklımın ucundan dahi geçmiyor Ramazan. Çünkü yalnızca karnımı doyurmam lazım. Çoğunun camında gazete kâğıdı, çoğu kapalı, açık bir tane lokanta bulamadık tabi. Ben gayri ihtiyari, orada bulunan, yaşı 50 yaşlarındaki bir amcaya dedim ki: “Amca, burada yemek yiyecek, yani atıştıracak bir şeyler var mı? Bir şey atıştırabileceğimiz, yemek yiyebileceğimiz.”Adam baktı, baktı, baktı, baktı, “sen,” dedi, -yani biraz Kürt şivesiyle- “dalga mı geçiyorsun benimle?” dedi. “Niye?” dedim. “Get,” sinirlendi falan ve arkadaşlardan bir tanesi dedi ki: “Yürü, yürü,” tuttu kolumdan, çekti beni, “ya Ramazan ayı, bunlar biraz tutucudur,” filan dedi. Tabi, yaşadığımız böyle bir hadise var. Bazı illerde çok tutuculuk var. Ramazan aylarında, sokakta sigara dahi içemezsiniz ki, yaşadığım o Siirt’te. Tayyip Erdoğan’ın da enişteleri olur biliyosun, yani Emine Erdoğan’ın memleketi. Orada böyle bir hadise yaşadık, ama Çanakkale’de böyle bir hadise yaşanmaz yani.
İzmir’de yaşayan bir yurttaşın Sivas’a giderken başına gelenler:

K - Ben de yeğenime dedim ki, Ankara’da Enerji Bakanlığı’nda çalışıyor, “Sivas’a gitmek mecburiyetindeyim.” Cenazem var ablam vefat etmiş. Ramazan’ı, ben Ankara’da unuttum mübareği. Bindim ben sabahın köründe. “Öldür beni gitmem,” dedi otobüs. Sivas’a vardı. Yıldızeli’ne gitmiyor, arızalandı. İndim kenarda sigara yaktım. Unuttum ben Ramazan’ı, hani kabadayılık yaparak yaktım demiyorum ben sigara yaktım. Ankara’da içiyorduk ne bileyim ben. Motosiklet arkaya bir bel bir kürek bağlamış. Demek ki bağ sulamaya gidiyor. Yanıma durdu. Küreği çakmaya gerek yok bana iki tokat vursa tamam. “Günlerden ne günü?” dedi. İşte ben “ya Cuma,” dedim, “ya Cumartesi,” saf saf. Aylardan hangi ay diyorum yine, ya Haziran ya Temmuz, Ramazan yine aklıma gelmedi. Motosiklet çıt yaptı arkayı çözmeye başladı. Oradan benim otobüs de dedi ki: “Beyefendi sabah sabah arabadan indirdim çocuğu.” “Senin orucunla bunun ne alakası var,” dedi. “Sen orucu söylüyorsun bu anlamıyor,” dedi. Sonra çekti gitti çekişme olmadı.
İzmir'de yaşayan bir yurttaşın Malatya'ya yönelik anlattıkları:

K - Ben Malatya’da yaşadım da, ben çok uzun süre orda yaşamadım, genelde burda yaşadım. Öyledir orda mesela, yani senin bulunduğun mahalle Alevi mahallesiyse dışarı çıktığında, Sünni bir mahalleye gittiğinde, yani çok rahat bir biçimde, özellikle şu Ramazan aylarında falan yani senin şiddet görmenden tut da aşağılanmaya kadar her şey yapılabiliyor. En bariz örneği işte.

A - Sana hiç yapıldı mı?13

K - Bana değil de, 4 sene önceydi, yok 5 sene önceydi, 2000 yılında Malatya’daydım. Ramazan döneminde sokaktan geçen bir çocuk yani gayri ihtiyari elinde bira şişesiyle yürüyormuş. Tabi saat 8 gibi falan biraz hava da kararmış artık. Şey, geçtiği sokaktan iki üç tane Sünni genç hemen önünü kesiyor, “sen bu ayın Ramazan ayı olduğunu bilmiyor musun?” O da “biliyorum ama yani sonuçta beni ilgilendirmiyor,” diyor. “Seni ilgilendirmiyor, öyle mi?” “Öyle.” Alıyorlar bira şişesini bunun kafasında parçalıyorlar. Yani, ve çocuğa hiç de şey açıklaması yapmıyorlar, biz seni niye dövdük açıklamasını yapmıyorlar. Sadece onun o gün orda bira içmesi büyük bir problem. Veya şey vardı, bundan yaklaşık 15 yıl önce, bir o dönemde Malatya’da şeyler geziyor, bu Hizbullah elemanları geziyor, ellerinde sopaları ve üzerinde sarıklı adamlar. O kadar uzun değil. On yıldan fazla. O insanlar şeyler var, Ramazan ayında sakız çiğnediği için bir kızın ağzını bile parçalamışlardı. O sopaların ucunda şey var, kesici bir madde var. Onu vurdular kızın burdan buraya kadar. Polis görüyor onun yaptığını, polis kurtarıyor.
İstanbul'da yaşayan bir yurttaşın Sivas anısı:

K - Valla benim eşim Sünni, ben Sivas’ta evliyim. Ben Ramazan’da Sivas’a gittim, bana yemek vermediler, ben gittim lokanta da gizli gizli yedim. Sivas’ın içinde, işte bizim Alevi lokantaları vardı, gizli gider orada yerdim. Eve de geldiğim zaman, oruç musun, orucum derdim ve akşam onlarla yerdim yani.
Sivas’ta yaşayan bir yurttaş Ramazan'da Sivas’ta olmanın zorluklarından bahsediyor:

K - Şehir içine giriş yasak diyor, tamam dedikleri yere giriyoruz. Gel işte Yıldızeli’nin, Zara’nın, Suşehri’nin Belediyesi hep çarşının içindedir, biz giremiyoz en güzeli göçüp gidiyoz yani. Göçüp gidiyon büyük şehirde kimse tanımıyor diyon, göçüp gidiyon. Bilmiyorum bunlar tek başına kalırsa ne edecek sizinkiler! [Sünni olan araştırmacıya söylüyor]. Kimnen dövüşecekler [gülüşmeler] valla!! Bu ayrımcılık başka bir ilde yok ki Ramazan’da git İstanbul’a yemeğini ye sigaranı iç. Çok doğradılar çocukları. İşte Ramazan’da çocuklar çay içmiş, bıçaklamışlardı, öldürdüler, bir iki öğrenci öldü. Hükümet meydanında oldu bu olay. Geçen sene de oldu bu sene de oldu yine. Bıçaklanma olayı şöyle oldu; sen burada sigara çay içiyon diye normalde kapalı perde çekili bir yer. Oradan çıkıyor çıktığı yerde çekiyorlar bıçağı vuruyorlar, öldürüyorlar. Öldürülenler Sivaslı da değil ha! Okuyor çocuk ya. Yobaz bir yer yani Sivas.
Sivas’ta Ramazan'da Alevi esnaf olmak zor:

K2 - Mesela toptancılar sitesinde tek Alevi bendim. Tuborg’un bayisiydim, her Ramazan’da camlarımı kırarlardı. Her Ramazan’da başıma gelirdi, bir tane bi şey çalmazlardı da! Piyasaya çık, millet Alevi olduğunu öğrensin, millet almasın! Vermeyin! Perişan olurduk yani. Kimse yok seni tutacak kimse yok. Maliyede başına bela gelir.
İzmir'de yaşayan bir yurttaşın Tokat anıları:

K - Ben Tokatlıyım. Ramazan’da biz kendi evimizde dahil evimize misafir geldiğinde yemek yemezdik. Ne ayıp. Ayıptan değil, korkumuzdan yemezdik. Korkularından yemezlerdi. Ben ufağım, pazara gittik işte babamla. Çocuğum ya, ilkokul birinci sınıfta mıydım ne. Cebimde ekmek götürmüştüm, acıktım ben, pazarda ekmek yiyorum. Ne kadar pazar yerinde çocuk varsa, hepsi benim üzerime. Hani “Aleviyim” diyemezdin bir kazaya gittiğinde. Birine şey ettin miydi “Allah'ını seven koşsun,” derlerdi.
İstanbul'daki bir yurttaşın Erzurum'daki anısı

K - Valla ben Erzurum’da Ramazan’da sigara içtim, beni kovaladılar. Şimdi şöyle ben Ramazan’da Erzurum’da sigara içiyordum yani bizim Alevi lokantaları vardı, onun önünde. Bir baktım grup arkadaşlar geldi, “niye sigara içiyorsun, Kızılbaş mısın?” dediler. Grup kalabalık olduğu için kaçmak zorunda kaldık yani.
İstanbul'da yaşayan bir yurttaş Ramazan ayında sigara içmenin zorluğundan bahsediyor:

K - Oruç tutmadığın zaman nerdeyse sana bulaşacak. Yani sen çarşıda bir sigara içsen, 10 kişiden yani 20 kişiden 18’i sana böyle bakıyor. E bir kahveye gitsen bir çay içsen yine öyle. Sizin yaşadığınız memlekette de öyle, sadece bizim değil. Git Ramazanın 10-15’inde, Ramazan başladığı zaman bir sigara iç. Ya toplumda bir sigara iç. Orda 100 kişi geçiyorsa, kalabalık varsa 50’si sana kurt gibi bakıyor. ‘‘Ya niye sigara içiyorsun sen Müslüman değil misin’’. “Kardeşim ben Müslüman’ım, gavurum, Yahudiyim, Ermeniyim sana ne. Ben bu Türkiye’nin vatandaşı değil miyim!. Ben burda sigaramı içiyorsam kimse bana karşı gelemez.”
Varto'lu bir yurttaş Muş'ta oruç sınamasına tutuluyor:

K - Dayım Muş’a gidiyor Ramazan ayında. Birileri soruyor diyor ki: “Nerelisin?” diyor. “Vartoluyum.” Tabi dayım da fark etmiyor, o an Ramazan’ı falan fark etmiyor. Bilmiyor Ramazan ayı oldu fark etmiyor falan. İşte “dayı” diyor. “Sen Vartolusun değil mi?” diyor. “Oruç tutuyor musun?” diyor. Anlıyor dayım “orucum,” diyor. “Oruçlu musun?” diyor. “Dilini çıkar,” diyor. Dayım dilini çıkarıyor. Oradan böyle yaşlı bir vatandaş geliyor. Diyor ki: “Oğlum ne ediyorsunuz adama,” diyor. İşte: “Dayı bu Vartoludur bir de oruç tutmuyor,” falan diyor. “Ulan,” diyor oradan “çıkın ulan çıkın.”
İzmir'de yaşayan bir yurttaş, arkadaşının Elazığ'da yediği dayağı aktarıyor:

K - Benim arkadaşım Elazığ’da bir olay yaşamıştı. Şimdi arkadaş benim yaşımda, bunu bize anlattı. Arkadaş Ramazan orucunda Elazığ’da sigara içiyor.

A - Sene kaç bu arada?

K - Valla beş sene öncedir. Bir beş sene önce. Arkadaş, tabi bunu çağırıyorlar, o da tepkiyi anlıyor, yani dövmeye geliyorlar. Adam kendini şeye vermiş, sağırlığa vermiş. Ondan sonra gelmiş üç kişi tabi çocuğu dövmüş. İki kişi engel olmaya çalışmış o beş arkadaştan, ya sağırdır dilsizdir karışma bilmiyor etmiyor. Temiz bir tokat çekiyorlar buna, çıkıp gidiyorlar. Böyle bir şey oldu yani.
Tokat’ta yaşayan yurttaşların yaşadıkları:

A - Peki, şimdi siz Ramazan da rahatlıkla sigara içebilir misiniz, sen yani?

K1 - Zor içer.

K2 - Biraz biz saygı gösteriyoruz.

K1 - Korkunun adı modern dilde saygı olmuş. Yani kimse başına bela almamak için içmiyor yani. İşin doğrusu bu.

K2 - Yani şöyle bir şey. Yani o şekilde yapmaya kalksan, adam sana söylemez de biraz horluyorlar yani. Adam çay içiyor, saygı alamıyor. Başka yere gidiyorsun.

K1 - Bu sene yeni yaşandı. Üniversitedeki olayları iyi hatırlattın bak. O çocuklarla ben sizi konuşturayım. Köprüden attı Yeşilırmağa, Yani adam oruç tutmuyor diye işi farklı boyuta, sistemli bir şekilde herkes bir tarafa çekmeye kalkıştı. Ama işin bir fiil, olayı yapan yaşatan nasıl olduğunu, biraz sonra o çocukları da ben çağırırım.

K2 - Hatta o zaman doğruysa, emniyette demiş ki: “Canım sular azdı.” Kafa bulmuş biliyor musun?

A - Kim diyor onu?

K2 - O zamanın Emniyet Müdürü.

K1 - Yeşilırmak’taki su azmış. Yaaa suyun azlığı çokluğu değil. O insanın orda boynu kırılsa ölse, yani. Böyle bir şey olabilir mi yaaa.

K2 - Yani yapmaya ne hakkı var? Onları o şeye itmeye ne hakkı var? Oruç tutmaksa, tutmak isteyenler tutsun.

K1 - Hatta çocuğun bir tanesi yanıma geldi. Dedi ki: ‘‘Arkadaşım’’ dedi ayıp olmasın diye, okuldan çıkmış da, o top oynanan stad, top sahası varmış onun arkasına doğru gitmiş, onun arkasında sigara içiyormuş. Birkaç kişi gitmiş “sen nasıl sigara içersin Ramazan ayında” diye. Yeni olan bir olay. Basmışlar dayağı çocuğa. Keçecili bir çocuk. Geldi bana anlattı. Dedim: “Oğlum gel bakalım bunu biz, yargıya taşıyalım, hakkında davacı olalım.” Korktu çocuk dava edemedi. Yani ‘‘çünkü dava ettiğim an okuldaki hocalarla ben ters düşeceğim,” dedi.

A - Lisede mi?

K1 - Bu üniversitede, Gazi Osman Paşa Üniversitesi’nde olan bir şey. “Hocalar, bir şeyi gerekçe gösterecekler, yani bana onu demeyecekler ama başka türden,” dedi. “Takacaklar beni perişan edecekler. Onun için korkusundan kimse sesini çıkartamıyor.” Olaylar bu şekilde.

K3 - Olayın tarihini ben hiç unutamıyorum, 18 Ekim Pazartesi. Biz rektörlükten randevu almış rektörlüğe gidiyorduk. Kantine gittiğimizde işte bu çay mevzusu anlatıldı. İşte Alevi kızların masasına 8 tane çay gönderildi diye. Sonra bir arkadaş da gidip: “Neden böyle bir şey yapıyorsunuz, bu çok yanlış bir hareket,” dedi. Bunlar da: “Biz istediğimizi yaparız, ederiz,” gibilerinden konuştular. Sonra orda bir kavga çıktı. Tabi biz o anda, konsey başkanıyla konuşuyorduk durumu izah etmeye çalışıyorduk kendisine. Arkaya dönüp baktığımızda arkadaşımızı dövdüklerini gördük. Biz de o olay yerine doğru hızla hareket ettik işte. O anda kendimizi olayın içinde bulduk. Azcık kavga işte, dövüştük biraz boğuştuk. Sonra ayrıldık, ayırdılar tabi arkadaşlar. Kantinde masalar sandalyeler tabi malum. Dışarı çıktık işte dışarı çıktıktan sonra, karşı taraftakiler tehdit etmeye, bağırmaya çağırmaya başladılar. Gerçi orda da bir saldırı olmadı. Askerler geldi. Bizi hemen ordaki karakola aldılar. Sonra bizi hastaneye götürdüler. Sonra alay komutanlığına gittik. Girdiğimiz bütün kurumlarda bunlar çok rahatlıkla ellerini sallayarak arkamızdan gelip tehdit etmeye devam ediyorlardı. Komutanların yanında yaptılar, hastanedeki görevlilerin yanında yaptılar, öğretim görevlilerinin yanında yaptılar. Tamamıyla mağdur durumda bırakıldık. Sonra biz alay komutanlığındayken arkadaşlarımıza telefon açtık, gelin işte bizi alın ne olur ne olmaz, saldırı maldırı olur diye. Topluca arkadaşlar geliyor. Bir grup ön taraftan geliyor tabi, diğer grup arka taraftan. Ön taraftaki grup ülkücülerin pusu kurduğundan habersiz, 5 kişilik bu arkadaşlar. Tam köprüyü bitirip karşı tarafa geçerken, birden karşı tarafta satırlarla bunlara saldırıyorlar. 4 kişi kaçıp kendini kurtarırken, 5.’yi yakalıyorlar köprüden aşağı atıyorlar. Bu köprüden aşağı atılan arkadaş aynı zamanda benim ev arkadaşım. Olay bundan ibaret. Diğer somut bir olaysa.

[Biri gülüyor]



A - Bir şey oldu mu o arkadaşa?

K3 - Ben ağlamanızı beklerken siz gülüyorsunuz. O arkadaşa bir şey olmadı tabi. Köprü biraz mesafe olarak, gerçi gazete 4 m demiş yani inanmayın, 1 m 40 cm değil bile. O yükseklikte bir köprüden aşağı atıldı arkadaş işte. Olay bundan ibaret. Daha sonra işte medyaya yansıdı. Köprünün şeyi önemli değil, yani boyu, burda yapılan olay önemli. Şimdi ben başıma gelen diğer bir somut olayı anlatayım. Birinci sınıftaydık biz. Cuma günü Ramazan başlamıştı. Biz Zile’ye geziye gitmiştik. Pazartesi günü biz yemekhaneye çıktık, tabi yemek vermediler. “İmza toplayın,” dediler. İşte imza topladı arkadaşlar. İşte biz de imza mimza vermedik. Biz Pazartesi gittik, Cuma günkü yemeği bize vermeye çalıştılar. Ekmeği bile elimizde tutamıyorduk, yani o kadar kurumuş ki ekmek bile kokuyordu. Tabi biz de aldık bu yemeği, götürdük onların önünde vurduk masaya. Dedik işte: “Ya senin inancın tuttuğun oruç bunu emrediyorsa, ben ne o inanca saygı duyarım ne de o inancı yaşarım,” dedim. Sonra tabi biz okula gittik, bölüm başkanına ben söyledim. Söylemekle kaldı tabi, çok komik kimi kime şikâyet ediyorsun. Çünkü tepeden gelen bir emirdi. O zamanki rektörün siyasi görüşü belliydi. Rektörlük MHP’den milletvekili adayı olmuş bir zattır. İşte ikinci yaşadığım somut olay bu.

K4 - Zaten Ramazan boyunca kantinde asılan yazılarda işte “bu kantinlerde çay içilmeyecek” gibi şeyler söyleniyordu. Sınıflara bire bir gidilip bu iletiliyordu yani “dışarıda hiçbir şey yemeyeceksiniz.” Yani tehdit alıyorduk tabi. Yani şu an bakışları falan oluyor. Yine Ramazan’da kendilerince bir sebep uydurabilirler. Yani şu an bana saldırmak için bir sebep bekliyorlar. Sonuçta biz de şey insanlar değiliz, yani lümpen insanlar değiliz. Olup olmadık yerde onlara tabi ki bahane vermeyeceğiz. Ama bir Ramazan onlar için koz mesela. Ramazan döneminde benim sigara içtiğimi gördükleri zaman, belki çıkıp ‘‘bu insan kâfirdir, sigara içiyor’’ diye insanları kendilerince şey yapabilirler. Bu şekilde bir şey bekliyoruz. Özellikle Ramazan döneminde bekliyoruz mesela. Çünkü diğer türlü biz elimize, dilimize, belimize sahip olduğumuz için, bizden taraf bir sıkıntı olacağını sanmıyorum yani. Ama işte başka komplo teorileri olabilir kendilerince. Bir bayanı ortaya atabilirler, işte: “Bu buna laf attı,” derler.

K5 - Bir de Ramazan’da mesela dışarıda bir şey yiyemezsin. “Kefereler” diye hitap ediyorlar. Biz oruç tuttuğumuz zaman kimseye şey yapmıyoruz. Lokantaları açık her yer açık yani. Bir defa ben dondurma yemiştim hatta. İlk Tokat’a geldiğimiz sene. Ben hiç Tokat'ın böyle olduğunu bilmiyordum. Turhal o kadar değildi yani. Ramazan olduğunu da unuttum ben yani. Bir dondurma aldım yedim. Adamın biri kahveden boynunu uzattı: “Koskoca kadın, utanmıyor musun, Kefere misin nesin sen?” dedi.
Tokat'ta Ramazan'da çocukların düştüğü durum:

Mesela, şöyle bir şey vardı. Ramazan ayında yine. Özellikle oruç döneminde, ne oldu, Alevi çocuklar genelde azınlıkta olduğu için, hocalar gelirdi yemeklerini yerlerdi. Hocalar yemeklerini yiyor, öğrenciler orda Ramazan’da ,Alevi öğrenciler, orda açlıktan ölüyor. Bir şey yiyemiyorlar. Şimdi öğretmenlerin yanına gitseler, arkadaşlarından biri gördüğü zaman diyor ki: “Sen, Ramazan’da yemek yiyorsun,” diyor. Zaten orda dışlama oluyor. Benim ömrüm de böyle geçti yani. Benim çocukluğumdan beri doğru dürüst bir arkadaşlığım bile olmamıştır yani kimseyle. Sonra ben gittim müdüre kadar çıktım. Şimdi ben hiçbir şeyden gam yemiyorum da, baştan biz burda konuşuyoruz, arkadaşlarla diyoruz ki ‘‘madem biz Aleviysek, Alevi arkadaşlar birbirlerini savunsunlar, birbirlerini desteklesinler’’. Ben gidiyorum oraya, diyorum ki: “Arkadaş siz Ramazan orucunda Alevi adam orucunu tutmuyorsa zorlama diye bir şey olamaz. Böyle bir şey yapamazsınız, hakkınız yok,” diye söylediğim zaman, arkamda bir adam olmuyor yani. Orda ben tek başıma kalıyorum. Ama çoğunluk olsaydık biz, çoğunluğun sesi belki daha fazla çıkacaktı hakkını savunmuş olacaktı. Ne yaptım ben. Hala devam ediyordu. Gittim hocaya dedim, çalışma elbisemle gittim yanına, yırtık pırtık üstle gittim. “Hocam siz Ramazan’da oturup gerekirse orda birçok öğretmen rahatça yiyebiliyorsunuz ama öğrencide böyle bir şey yok,” dedim. “Siz öğrencinin derslerine giriyorsunuz,” falan dedim. “Derslere giriyorsun orda. Bu çocuk ne kadar sağlıklı düşünüyor,” dedim yani.


İstanbul’dan bir yurttaş Gümüşhane’den bir örnek veriyor:

K - Ne oluyor Şiran’da, Alucara’da? Ramazan’da lokantalar kapalı. Hamile kadına bir bardak suyu vermiyorlar. Ramazan’da ihtiyacı var, sağlık açısından ihtiyacı var. Vermiyorlar suyu. Bunu duydum mesela.
İstanbul’da yaşayan yurttaşların iş yerlerinde yaşadıkları zorluklar:

K1 - Ramazan’a kadar pek şey yaşanmıyor. İnsanlar aynı makine başında, aynı arabanın içinde, aynı büronun içinde çalışıyor, kardeş gibi geçiniyor. Ne zaman ki Ramazan ayı geliyor o zaman kıyamet kopuyor. Arkadaş işte sen niye oruç tutmuyorsun. Ya da özellikle insanların dini duyguları kabarıyor; ‘‘ya Ramazan geldi bugün Cuma’ya gidelim.’’ Ya arkadaş sen bir sene boyunca Cumaya gitmiyordun, Ramazan gelince özellikle iki kat mı günah yazılıyor yoksa iki kat mı yani seni cennete götürüyor bu adam? İnsanlar bir enteresan. Duygu sömürüsü başlıyor ya asimile olacaksın, o topluma uyacaksın ya da dışlanacaksın toplumdan. İş yerinde böylece şey başlıyor, ‘‘Ya arkadaş kaç kişi yemek yiyecek’’. Hele böyle Sünni toplumun yoğun olduğu bir iş yerinde çalışıyorsanız tek başınıza kalıyorsunuz. Yani bir kişi, iki kişi, kaç kişi Alevi varsa, ya da Alevi olduğunu ortaya koymuyorsa, kimliğini teşhir etmiyorsa hiç. O kişi iyi. Ben büyük bir kuruluşta çalışıyordum. 400 kişi falan çalışıyor. Şanssızlık belki o çevrede Selanik göçmenlerinin yoğun olmasından dolayı tek başıma kaldım. Fabrikanın müdürü çağırdı. “Arkadaş biz koskoca fabrikada bir kişi için yemek çıkartamayız.” Yani maliyeti pahalıya çıkıyor. “Sen bin arabaya git istediğin lokantaya git, bu da benden şey olsun,” dedi. “İstediğin yemeği ye,” dedi. “Gel, buraya fişini al gel biz ödeyelim.”
K2 - Ben dört ay önce konfeksiyonda çalışıyordum. Ramazan’da oruç tutuyorlar. Biz onlara karışmıyoruz. Onlara karşı yemek yemiyoruz. İşte bize diyorlar. Gidip mutfakta çay içsek bize diyorlar işte ‘‘Gavurlar yok mu’’. İşte ‘‘cehennemde şöyle yanacaksınız’’. Evet en yakın arkadaşlarımız bile öyle diyor. Ramazan geldi mi en yakın arkadaşımız bize böyle davranıyor. Bizim orucumuz geldiği zaman 12 imamlarda, bu sefer bizimle dalga geçiyorlar. Et yemiyorsunuz filan anlamında. Yemeğe gittiğimiz zaman ‘‘işte sığırlar yemeğe gidiyor. Akşama kadar yiyorsunuz, içiyorsunuz da bizi kandırıyorsunuz’’ diyorlar. Yani saygı göstermiyorlar. İş yerlerinde insanlar Alevi olduklarını söylemek zorunda kalıyorlar. İşten atılıyorlar. Mesela bir manifaturacı bugün 400 milyon lira alıyorsa, 350 milyona çalışıyor. Maaşlar düşük, sigortalar zaten yatmıyor. Her yerde Alevi olduğumuz için eziliyoruz yani. Hakkımızı istiyoruz. İş yerlerinde çalışanlar, konfeksiyonlarda çalışanlar, yani yemek konusunda, ‘‘yeme’’ işte ‘‘tutmayın’’ diyorlar. Çalışanların çok sorunları var okuyanların, çalışanların. Ailelerimiz mahallede istediği kaseti dinleyemiyor. İşte sizin dinlediğiniz şarkı da böyle, hep dalga geçiyorlar. Çok sorunlarımız var. Biz istiyoruz, camilere nasıl yardım ediyorlarsa, nasıl onlara para veriliyorsa bize de verilsin.
K3 - .... Fabrikasına girdim. Ben o zamana kadar Alevilik Sünnilik nedir bilmiyorum. Ailemde hiç öyle bir konuşma olmamıştı. Fabrikaya girdim. Eğitim görüyoruz 1 ay boyunca neyse, vardiyalara geçtik, bizim eğitimimiz uzun sürdü, bir senelik olduğumuz için idareci kısmına alındık. Gayet güzel eğitim gördük. İşte gittik. Aradan 7 ay geçtikten sonra Ramazan geldi. İşte bir kısım dolaplara geldi dinlenmeye. Ben sordum doğal olarak müdürüme: “Yemeği nerede yiyeceğiz biz.” “Size sorulmadı mı?” dedi. Ankara olunca iş, otomatikman Sünni kalıbına konuldum. Neyse “hayır,” dedim. “Ben yemek yiyeceğim.” “Yemesen olmaz mı?” dedi. “Hayır,” dedim inanmadığım şeye, niye inek gibi aç kalayım ki. Sonuçta ben burada 3 vardiya çalışıyorum. İnanmadığım bir şeyi tutmam kesinlikle. “O zaman arkadaşlara sor, sizin ailenizde oruç tutan var mı yok mu,” dedi. “Hayır yok,” dedim. “Amcam tutar,” dedim. “Amcam oruç tutar, amcam beş vaktini de kılar. Ama babam tutmaz,” dedim. “Ağabeyim tutmaz, ben tutmam çünkü ben böyle bir şeye inanmıyorum, ben cahil bir insan değilim,” dedim. Öyle deyince bana biraz tepki gösterdiler. “Sana bir şey söyleyeceğim,” dedim. “Az önce sen namaza gittin, 10 dakika sürecek namaza 45 dakika gelmedin. Ben seni idare ettim değil mi?” dedim. “Geçtim makinene, üretimin düşmesin diye benden isteniyor şimdi.” “Peki,” dedim, “Sen şimdi ne yaptın. Bak görevliyle yüz yüze konuştun az önce tuttun gıybetini ettin. Ben onu yaptım mı ben sadece insanca yemeğimi yeyip geleceğim buraya,” dedim. Neyse bunlar, Ramazan boyunca böyle sürtüşmelerimiz oldu. Ramazan bitti. Herkes böyle kandillerde falan görüşüyor. Zaten 75 kişi elemanım vardı. 75 kişinin içinde 3 kişiydik Alevi olan. Bizim 3’ümüzü seçtiler. Diğerleriyle görüştüler. Hususi ben de o 3 kişiyi seçtim. “Gelin arkamdan,” dedim teker teker görüştüm. “Orucu tutmadık ama bayramını beraber yapıyoruz, gelin bayramlaşalım,” dedim. Bunlar bayramlaşmak zorunda kaldı bayramdan sonra: “Arkadaşlar,” dedim “bu Pazar mesaiye gelecektik ama ben müdürle konuştum mesaiye gelmeyeceğiz. Siz beni çok horladınız,” dedim. Ve yemeğe giderken yani, ilk gidişimizde yüzümüze tükürüldü. Yemeğe gidiyorduk. Yemekhanenin koridorlarında millet durdu. Yüzüme tükürüldü. Ramazan’da yüzüme tükürüldü. Elebaşı oldum. Beni şikayet ettiler. Bize yemek vermediler. Hatta yemekhanenin camlarını indirdik aşağıya. Biz de boş durmadık açıkçası tepkiye tepkiyle karşılık verdik.
K4 - Benim daha yakın zamanda şurdaydım. 96 yıllarında bizim iş yerinde Ramazan geldi, oruç tutan tutmayan tespit edildi. Dedi ki: “İsim okuyacağım, tutan tutmayan tutuyorum veya da tutmuyorum diye cevap versin,” dediler. Herkese: “Tutuyor musun?” “Tutuyorum.” “Tutuyor musun? “Tutuyorum.” Bana gelince: “Bayram Amca oruç tutuyor musun?” “Hayır,” dedim ben. Ben “hayır,” deyince herkes bana böyle şey yaptı kulak kabarttı. Tek başıma, öğlen yemeği yedim. Baharında ordaki kadro azalıyor yaz tatiline gidince güzün geri getiriyorlar. Ben orda oruç tutmadığım için orda ben birinci olarak işçiyken ben dışlandım yani. Oruç tutmadı diye beni ordan merkeze gönderdiler, iş yerinden dışarı attılar.
K5 - Tabi tabi, yani gelen Haliç Yalman Belediyesi, Refah Partili belediyeden korktukları için bunu yaşadık. Diğer bir, orda bir sorunumuz daha var. Ne yaptı bu adam ama? Yemek yiyenler içinde öğlen paydosunu yarım saate indirdi. Yarım saate sizin için yemeğe, yani bayanlar işte zil çalacak yerine geleceksin. 12 katlı bina. Bu bayan önce tuvalete gidecek elini yıkacak, af edersin tuvalete gidecek. Asansör bekleyecek. 12 katlı binadan inecek. Bir kere 20 dakikası gitti. O çevrede lokanta yoktur. Lokanta olmadığı için taa...gitmesi gerekiyor, geri gelemeyecek. Tekrar geri gelip asansör bekleyecek, bir iş yerine girmesi için en az 1 saat lazım. 5 dakika geç kaldığı içinde rapor tutuluyordu hakkında. Alevilere yapılan baskılar zulümler böyledir.
Tarsus'da yaşayan bir yurttaşın üzerinde hissettiği oruç baskısı:

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin