73- Şüphesiz dünya hayatı kısa, hayrı az, ikbali hile, sırt çevirmesi facia, lezzetleri geçici, akıbetleri ise kalıcıdır. /3670
74ـ إنَّ الدُّنيا دارٌ أوَّلُها عَناءٌ، وَآخِرُها فَناءٌ، في حَلالِها حِسابٌ، وَفي حَرامِها عِقابٌ، مَنِ اسْتَغْنى فيها فَتَنَ وَمَنِ افْتَقَرَ فيها حَزِنَ/ 3671.
74- Şüphesiz dünya başlangıcı sıkıntı, sonu yokluk, helalinde hesabı ve haramında cezası olan bir yuvadır; zenginleşeni fitneye düşer, fakirleşeniyse hüzne kapılır. /3671
75ـ إنَّ الدُّنيا دارُ شُخُوصٍ، وَمَحَلَّةُ تَنْغيصٍ، سَاكِنُها ظاعِنٌ، وَقاطِنُها بائِنٌ، وَبَرْقُها خالِبٌ، وَنُطْقُها كاذِبٌ، وَأمْوالُها مَحرُوبَةٌ، وَأعْلاقُها مَسْلُوبَةٌ، ألا وَهيَ المُتَصَدِّيَةُ العَتُونُ (العُنونُ)، والجامِحَةُ الحَرُونُ، والمانِيَةُ الخَؤُنُ/ 3672.
75- Şüphesiz dünya geçiş yuvası, sıkıntı yurdudur; sakinleri gidici, ikâmet edenleri ayrılan, ışığı yanıltıcı, sözü yalan, serveti çapul, kıymeti çalıntıdır. Bilesiniz ki dünya, oynak bir kadın gibidir (kendini gösterir, derken çekilir); ehilleştirilmemiş inatçıdır (hareket etmesi gereken yerde durur, itaat etmez); yalancıdır, hıyanet güder. /3672
76ـ إنَّ الدُّنيا دارُ مِحَنٍ، وَمَحَلُّ فِتَنٍ، مَنْ ساعاها فاتَتْهُ، وَمَنْ قَعَدَ عَنْها وَاتَتْهُ، وَمَنْ أبْصَرَ إلَيْها أعْمَتْهُ، وَمَنْ بَصُرَ بِها (أبْصَرَبِها) بَصَّرَتْهُ/ 3673.
76- Şüphesiz dünya sıkıntılar yuvası, fitneler yurdudur; kim onu elde etmeye çalışırsa kaybeder, kim onu istemezse karşısına çıkar, kim ona bakarsa kör eder ve kim onunla görmeyi isterse gözünü açar. /3673
77ـ إنَّ الدُّنيا تُدْنِي الآجالَ، وَتُباعِدُ الآمالَ، وَتُبيدُ الرِّجالَ، وَتُغَيِّرُ الأحْوالَ، مَنْ غالَبَها غالَبَتْهُ (غَلَبَتْهُ)، وَمَنْ صارَعَها صَرَعَتْهُ، وَمَنْ عَصاها أطاعَتْهُ، وَمَنْ تَرَكَها أتَتْهُ/ 3674.
77- Şüphesiz dünya ecelleri yaklaştırır, arzuları uzaklaştırır, insanları helak eder ve halleri değiştirir; yenmeye çalışanı alt eder, onunla güreşe duranı yere serer, karşı geleni itaat ettirir ve terk edeninin yanına koşar. /3674
78ـ إنَّ الدُّنْيا تُخلِقُ الأبْدانَ، وَتُجَدِّدُ الآمالُ، وَتُقَرِّبُ المَنِيَّةَ، وَتُباعِدُ الأُمْنِيَّةَ، كُلَّمَا اطْمَئَنَّ صاحِبُها مِنْها الى سُرورٍ أشْخَصَتْهُ مِنْها إلى مَحْذُورٍ/ 3675.
78- Şüphesiz dünya bedenleri yıpratır, ümitleri yeniler, ölümü yakınlaştırır, arzuları uzaklaştırır; dünya ehli onunla mutlu olacağına inandığı vakit onu sıkıntıya iter. /3675
79ـ إنَّ الدُّنيا خَيْرُها زَهيدٌ، وَشَرُّها عَتيدٌ، وَلَذَّتُها قَليلَةٌ وَحَسْرَتُها طَويلَةٌ، تَشُوبُ نَعيمَها بِبُؤْسٍ، وَتَقْرِنُ سُعُودَها بِنُحُوسٍ وَتَصِلُ نَفْعَها بِضُرٍّ، وَتَمْزِجُ حُلْوَها بِمُرٍّ/ 3676.
79- Şüphesiz dünyanın hayrı az, şerri hazır, lezzeti kısa, özlemi uzundur; nimetini zorlukla karıştırmış, saadetini uğursuzlukla birleştirmiş, kazancını zararla düğümlemiş, tatlılığını acıyla karıştırmıştır. /3676
80ـ إنَّ الدُّنيا غَرّارَةٌ خَدُوعٌ، مُعْطِيَةٌ مَنُوعٌ، مُلْبِسَةٌ نَزُوعٌ، لا يَدُومُ رَخاؤُها، وَلا يَنْقَضي عَناؤُها، ولا يَرْكَدُ بَلاؤُها/ 3677.
80- Şüphesiz dünya pek aldatıcı, pek hilebazdır; inayet eder, engel olur; giydirir, çıplak bırakır; ferahlığı sürekli değildir; ne sıkıntısı biter, ne de belası duracak gibidir. /3677
81ـ إنَّ الدُّنيا كّالشَّبَكَةِ، تَلْتَفُّ على مَنْ رَغِبَ فيها، وَتَتَحَرَّزُ عَمَّنْ أعْرَضَ عَنْها، فَلا تَمِلْ إلَيْها بِقَلْبِكَ، وَلا تُقْبِلْ عَلَيْها بِوَجْهِكَ، فَتُوقِعَكَ في شَبَكَتِها، وَتُلْقِيَكَ في هَلَكَتِها/ 3678.
81- Şüphesiz dünya kapana benzer; ona rağbet edeni yakalar, yüz çevirenden çekinir. O halde kalbinle ona meyletme, yüzünü de ona döndürme; zira seni kapanına kıstırır, helâk çukuruna atar. /3678
82ـ إنَّ الدُّنيا تُعْطي وَتَرْتَجعُ، وَتَنْقادُ وَتَمْتَنِعُ، وَتُوحِشُ وَتُؤْنِسُ، وَتَطْمِعُ وَتُؤْيِسُ، يُعْرِضُ عَنْها السُّعَداءُ، وَيَرْغَبُ فيها الأشقياءُ/ 3679.
82- Şüphesiz dünya verir sonra alır; itaatkâr olur, sonra yanaşmaz; korkutur, sonra samimi olur; tamahlandırır sonra ümitsiz kılar; saadet ehli ondan yüz çevirir, talihsizler ise ona rağbet eder. /3679
83ـ إنَّ الدُّنيا دارٌ بِالبَلاءِ مَعْرُوفَةٌ، وَبالغَدْرِ مَوصُوفَةٌ، لا تَدومُ أحْوالُها، وَلا يَسْلَمُ نُزَّالُها، اَلعَيْشُ فيها مَذْمُومٌ، وَالأمانُ فيها مَعْدُومٌ/ 3680.
83- Şüphesiz dünya bela(sı)yla tanınan, vefasızlıkla vasıflanan bir yuvadır. Durumu sürekli aynı ahenkte değildir, (dünyaya) yerleşenler orada sağlam kalmazlar; orada yaşamak çirkinsenmiş, emniyetiyse yoktur. /3680
84ـ إنَّ الدُّنيا ظِلُّ الغَمامِ، وَحُلُمُ المَنامِ، وَالفَرَحُ الْمَوْصُولُ بِالغَمِّ، وَالعَسَلُ الْمَشُوبُ بِالسَّمِّ، سَلاَّبَةُ النِّعَمِ، أكّالَةُ الأُمَمِ، جَلاّبَةُ النِّقَمِ/ 3681.
84- Şüphesiz dünya bulutun gölgesi, uykudakinin rüyası, hüzne doğru giden mutluluk, zehirle karışan baldır; nimetleri kaybettirir, kavimleri yiyip bitirir, azapları celp eder. /3681
85ـ إنَّ الدُّنيا لا تَفي لِصاحِبٍ، وَلا تَصْفُو لِشارِبٍ، نَعيمُها يَنْتَقِلُ، وَأحْوالُها تَتَبَدَّلُ، وَلَذَّاتُها تَفْنى، وَتَبِعاتُها تَبْقى، فَأعْرِض عَنها قَبْلَ أنْ تُعْرِضَ عَنْكَ، وَاسْتَبْدِلْ بِها قَبْلَ أنْ تَسْتَبْدِلَ بِكَ/ 3682.
85- Şüphesiz dünya dostuna vefa etmez ve içmek isteyen biri için (içeceğini) arıtmaz; nimetleri elden ele dolaşır, ahvali değişir, lezzetleri biter gider, ama beraberinde getirdiği (kötü) sonuçları kalır. Öyleyse dünya sana sırtını dönmeden önce sen ona sırtını dön; o senin yerine birini bulmadan önce sen onun yerine birini bul. /3682
86ـ إنَّ الدُّنيا رُبَّما أقْبَلَتْ عَلَى الجاهِلِ بِالاتِّفاقِ، وَأدْبَرَتْ عَنِ العاقِلِ بِالاستِحْقاقِ، فَإنْ أتَتْكَ مِنْها سَهْمَةٌ مَعَ جَهْلٍ أوْ فاتَتْكَ مِنْها بِغْيَةٌ مَعَ عَقْلٍ، فَإيّاكَ أنْ يَحْمِلَكَ ذلِكَ عَلَى الرَّغْبَةِ فِي الجَهْلِ، وَالزُّهْدِ فِي العَقلِ، فَإنَّ ذلكَ يُزري بِكَ وَيُرديكَ/ 3683.
86- Kimi zaman dünya rastlantı üzere cahile kucak açar, hakkı olan akıl sahibine sırt çevirir. O halde cehalet üzereyken sana ondan bir pay gelirse ya da aklın yerindeyken ondan yana olan dileğin elinden giderse, sakın ola ki bu, seni cahilliğe meylettirmesin, akıldan yana rağbetsiz kılmasın; zira bu iş seni kınar ve helak eder. /3683
87ـ إنَّ مِنْ نَكَدِ الدُّنيا، أنَّها لا تَبْقى على حالَةٍ، وَلا تَخْلُو مِنِ اسْتِحالَةٍ، تُصْلِحُ جانِباً بِفِسادِ جِانِبٍ، وَتَسُرُّ صاحِباً بِمَساءَةِ صاحِبٍ، فَالكَوْنُ فيها خَطَرٌ، وَالثِّقَةُ بِها غَرَرٌ، وَالإخلادُ مُحالٌ، وَالاعْتِمادُ عَلَيْها ضِلالٌ/ 3684.
87- Şüphesiz dünyanın sabit olmayışı ve sürekli bir halden bir hale geçmesi onun hayırsızlığındandır; başkasının bozgunculuğuyla bir başkasını düzeltir, birinin hüznüyle bir diğerini mutlu eder. O halde böylesine bir yerde bulunmak tehlikeli, ona güvenmek aldanış, sonsuza dek orada kalmak imkânsız, ona bel bağlamaksa sapıklıktır. /3684
88ـ إنَّ الدُّنيا سَريعةُ التَّحَوُّلِ، كَثيرَةُ التَّنَقُّلِ، شَديدَةُ الغَدْرِ، دائِمَةُ المَكْرِ، فَأهوالُها تَتَزَلْزَلُ، وَنَعيمُها يَتَبَدَّلُ، وَرَخاؤها يَتَنَقَّصُ، وَلَذَّاتُها تَتَنَغَّصُ، وَطالِبُها يَذِلُّ، وَراكِبُها يَزِلُّ/ 3685.
88- Şüphesiz dünyanın değişimi çabuk, elden ele dolaşımı çok, vefasızlığı şiddetli ve aldatıcılığı da süreklidir. Bu yüzden ahvali sarsıntılı, nimetleri değişken, huzuru noksan, lezzetleri tatsız, arzu edeni zelil, binicisi ise şaşkındır. /3685
89ـ إنَّ الدُّنيا حُلْوَةٌ نَضِرَةٌ، حُفَّتْ بِالشَّهَواتِ، وَراقَتْ بِالقَليلِ، وَتَحَلَّتْ بِالآمالِ، وَتَزَيَّنَتْ بِالغُرُورِ، لا تَدُومُ حَبْرَتُها، وَلا تُؤْمَنُ فَجْعَتُها، غَرّارَةٌ، ضَرّارَةٌ، حائِلَةٌ زائِلَةٌ، نافِدَةٌ بائِدَةٌ، أكّالَةٌ غَوّالَةٌ/ 3686.
89- Şüphesiz dünya tatlı, güzel bir manzaradır; şehvetlerle kuşanmış, azıcık bağışla sulanmış, arzularla süslenmiş, aldatılışla bezenmiştir; ne mutluluğu daimidir, ne de faciadan güvendedir; pek aldatıcı, pek zararlı, değişken, yok olan, tükenen, geçici, doyumsuz ve avlayandır. /3686
90ـ إنَّ الدُّنيا يُونِقُ مَنْظَرُهَا، وَيُوبِقُ مَخْبَرُها، قَدْ تَزَيَّنَتْ بِالغُرُورِ، وَغَرَّتْ بِزينَتِها، دارٌ هانَتْ عَلى رَبِّها، فَخُلِطَ حَلالُها بِحَرامِها، وَخَيْرُها بِشَرِّها، وَحُلْوُها بِمُرِّها، لَمْ يُصَفِّهَا اللهُ لأوليائِهِ، وَلَمْ يَضُنَّ بِها على أعْدائِهِ/ 3687.
90- Şüphesiz dünya, manzarası hoş görünümlü; ama bu görünüm (insanı) helâk eder; aldatılışla bezenmiş, süsüyle içindekilerini aldatmıştır; Rabb’i katında aşağılık, zelil bir yuvadır; zira helali haramıyla, hayrı şerriyle, tatlısı acıyla yoğrulmuştur; Allah onu evliyaları için temizlememiş, düşmanlarından da esirgememiştir. /3687
91ـ إنَّ لِلدُّنيا مَعَ كُلِّ شَرْبَةٍ شَرَقاً، وَمَعَ كُلِّ أكْلَةٍ غَصَصاً، لا تُنالُ مِنْها نِعْمَةٌ إلاّ بِفِراقِ أُخرى، وَلا يَسْتَقْبِلُ فيها المَرْءُ يَوْماً مِنْ عُمْرِهِ إلاّ بِفِراقِ آخَرَ مِنْ أجَلِهِ، وَلا يَحيى لَهُ فيها أثَرٌ إلاّ ماتَ لَهُ أثَرٌ/ 3688.
91- Şüphesiz dünyanın her yudumunda ve her lokmasında boğazı tıkamak vardır; diğerinden (ahiretten) ayrılmadıkça onun nimetine erişilmez; bir kimse ecelinden bir gün kopmadıkça ömrünün bir gününü karşılamaz; kendisiyle birlikte bir izi-eseri de ölüp gitmedikçe dünyada eseri kalmaz. /3688
92ـ إنَّ الدُّنيا دَارُ صِدْقٍ لِمَنْ صَدَّقَها، وَدارُ عافيَةٍ لِمَنْ فَهِمَ عَنْها، وَدارُ غِنىً لِمنْ تَزَوَّدَ مِنْها، وَدارُ مَوْعِظَةٍ لِمَنِ اتَّعَظَ بٍها، قَدْ آذَنَتْ بِبَيْنِها، وَنادَتْ بِفِراقِها، وَنَعَتْ نَفْسَها وأهْلَها، فَمَثَّلَتْ لَهُمْ بِبَلائِهَا البَلاءَ، وَشَوَّقَتْهُمْ بِسُرورِها إلَى السُّرُورِ، راحَتْ بِعافِيَةٍ، وَتَبَكَّرَتْ (ابتكرت) بَفَجيعَةٍ، تَرْغيباً وَتَرهيباً، وَتَخْويفاً وَتَحْذيراً، فَذَمَّها رِجالٌ غَداةَ النِّدامَةِ وَحَمِدَها آخَرُونَ، ذَكَّرَتْهُمْ فَذَكَرُوا، وَحَدَّثَتْهُمْ فَصَدَّقُوا، وَوَعَظَتْهُمْ فاَتَّعَظُوا مِنْها الغِيَرَ والعِبَرَ (بِالغَيرِ والعِبَرِ)/ 3689.
92- Şüphesiz dünya, ona doğrulukla muamele eden için doğruluk, onu anlayan için esenlik, ondan azık alan için zenginlik ve öğüt almak isteyen için nasihat yuvasıdır. Gerçekten de dünya ayrılacağını bildirmiş, kopacağını söylemiş, kendisinin de ehlinin de ölüm haberini vermiştir. Dünya, ehlini nasıl bir bela beklediğini, belalarla göstermiş; mutluluğuyla onları mutluluğa çağırmıştır. Teşvik etsin, ürkütsün, korkutsun, ve uyarsın gözdağı versin diye bazen ikindi vakti afiyette, bazen de sabah vakti musibettedir. Bir kısım insanlar sabah pişmanlığında onu yererken diğerleri de övgüyle anar; hatırlatınca hatırlarlar, konuşunca tasdik ederler, öğüt verince (onca nasihatin içinden) ibretleri ve değişimleri (kendilerine nasihat olarak) seçerler. /3689
93ـ إنَّ الدُّنيا مُنْتَهى بَصَرِ الأعْمى لا يُبْصِرُ مِمّا وَرائَها شَيْئاً، والبَصيرُ يَنْفُذُها بَصَرُهُ، وَيَعْلَمُ أنَّ الدّارَ وَرائَها، فَالبَصيرُ مِنْها شاخِصٌ، وَالأعْمى إلَيْها شاخِصٌ، وَالبَصيرُ مِنْها مُتَزَوِّدٌ، والأعمى لَها مُتَزَوِّدٌ/ 3690.
93- Şüphesiz dünya, kör bir insanın gördüğü en uzak noktadır, ondan ötesini asla görmez; gören kimse ise dünyanın ilerisini görür ve asıl yurdun dünyanın ötesinde olduğunu öğrenir.Bu yüzden gören oraya gider, kör olansa ona doğru ilerler; gözleri gören (ahireti için) azık hazırlarken kör de dünyası için azık toplar. /3690
94ـ إنَّ للدُّنيا رِجالاً لَدَيْهِم كُنُوزٌ مَذْخُورَةٌ، مَذْمُومَةٌ عِنْدَكُمْ مَدْحُورَةٌ، يُكْشَفُ بِهِمْ الدّينُ، كَكَشْفِ أحَدِكُمْ رَأسَ قِدْرِهِ، يَلُوذُونَ كالجَرادِ، فَيُهْلِكُونَ جَبابِرَةَ البِلادِ/ 3691.
94- Şüphesiz dünyanın, yanında hazineler yığılı adamları vardır; size göre onlar kınanmış, kovulmuş kimselerdir; din, kazanlarınızın kapaklarını açtığınız gibi, onların vesilesiyle aydınlığa kavuşur; onlar çekirgeler gibi her yana yayılır-yerleşirler, sonra da bölgelerindeki zorbaları helak ederler. /3691
95ـ إنَّ الدُّنيا وَالآخِرَةَ عَدُوّانِ مُتَفاوِتانِ، وَسَبيلانِ مُخْتَلِفانِ، فَمَنْ أحَبَّ الدُّنيا وَتَوالاها أبْغَضَ الآخِرَةَ وَعاداها، وَهما بِمَنْزِلَةِ الَمْشرِقِ وَالمَغْرِبِ وَماشٍ بَيْنَهُما، فَكُلَّما قَرُبَ مِنْ واحِدٍ بَعُدَ مِنَ الآخَرِ، وَهُما بَعْدُ ضَرَّتانِ/ 3692.
95- Şüphesiz dünya ve ahiret iki farklı düşman, iki çelişkili yoldur; o halde kim dünyayı sever ve ardından giderse ahirete kin güder, düşman kesilir. Aralarında ki mesafe doğu ile batı ve ikisi arasında yürüyen insanın uzaklığı kadardır; hangisine yaklaşacak olsa diğerinden uzaklaşır; bunlar, asla bir araya gelmezler. /3692
96ـ إنَّ الدُّنيا لَمِشْغَلَةٌ عَنِ الآخِرَةِ، لَمْ يُصِبْ صاحِبُها مِنْها سَبَباً (سَيْباً)، إلاّ فَتَحَتْ عَلَيْهِ حِرْصاً عَلَيْها وَلَهَجاً بِها/ 3695.
96- Şüphesiz dünya ahiretten alıkoyandır. Onun dostu, dünya tarafından bir hırs ve şevk kapısı kendisine açılmadıkça bir sebebe ulaşmaz ( yani bağışta bulunulmaz). /3695
97ـ إنَّ اللهَ تعالى جَعَلَ الدُّنيا لِما بَعْدَها، وَابْتَلى فيها أهْلَها لِيَعْلَمَ أيُّهُمْ أحْسَنُ عَمَلاً، وَلَسْنا لِلدُّنيا خُلِقْنا، وَلا بِالسَّعيِ لَها اُمِرْنا، وَإنَّما وُضِعْنا فيها لِنُبْتَلى بِها، وَنَعْمَلَ فيها لِما بَعْدَها/ 3696.
97- Şüphesiz Allah dünyayı sonrası için yaratmış; hangisinin daha iyi amel ettiğini bilmeleri, “Biz dünya için yaratılmadık, onun için çalışıp çabalamaya emrolunmadık, sadece onunla sınanmak için yaratıldık ve sonrası (ahiret) için bir şeyler yapmaya geldik” demeleri için ehlini dünyayla baş başa bırakmıştır. /3696
98ـ إنَّ الدُّنيا دارٌ مُنِيَ لَها (مِنْهالُها) الفَناءُ، وَلأهْلِها مِنْها الجَلاءُ، وَهِيَ حُلْوَةٌ خَضِرَةٌ، قَدْ عَجِلَتْ لِلْطّالِبِ، وَالتَبَسَتْ بِقَلْبِ النَّاظِرِ، فَارْتَحِلُوا عَنْها بِأحْسَنِ ما يَحْضَرُكُمْ مِنَ الزَّادِ، وَلا تَسْألُوا فيها إلاّ الكَفافَ، وَلا تَطْلُبُوا مِنْها أكْثَرَ مِنَ البَلاغِ/ 3697.
98- Şüphesiz dünya kendisi için yokluk, ehli için ayrılık yuvasıdır; tatlı ve yemyeşildir; onu isteyene doğru hızla koşar; hayranı kesilenin gönlünde yer edinir. O halde yanınızdaki en güzel azıkla yola çıkın, ihtiyacınızdan fazlasını ondan istemeyin ve hedefinize ulaştıracak (azıktan) fazlasını ondan arzu etmeyin. /3697
99ـ إنَّ الدُّنيا لَمْ تُخْلَقْ لَكُمْ دارَ مَقامٍ، وَلا مَحَلَّ قَرارٍ، وَإنَّما جُعِلَتْ لَكُمْ مَجازاً لِتَزَوَّدُوا مِنْها الأعمالَ الصّالِحَةَ لِدارِ القَرارِ، فَكُونُوا مِنْها على أوْفازٍ، وَلا تَخْدَعَنَّكُمْ مِنها العاجِلَةُ، وَلا تَغُرَّنَّكُمْ فيها الفِتْنَةُ/ 3699.
99- Şüphesiz ki dünya sizin için ne sükûnet edilecek, ne de kalıcı olarak yerleşeceğiniz bir yerdir; asıl sükûnet yuvanız için azık toplayasınız, iyi işler yapasınız diye ancak geçit kılınmıştır. O halde hızla yolculuğa hazırlanın; ondaki geçicilikler (geçici nimetler) sizi kandırmasın, fitneler sizi aldatmasın sakın! /3699
100ـ إنَّ الدُّنيا لا يُسْلَمُ مِنْها إلاَّ بِالزُّهْدِ فيها، اُبْتُلِيَ النَّاسُ بِها فِتْنَةً، فَما أخَذُوا مِنْها لَها أُخْرِجُوا مِنْهُ وَحُوسِبُوا عَلَيْهِ، وَما أخَذُوا مِنْها لِغَيرِها قَدِمُوا عَلَيْهِ وأقامُوا فيهِ، وَإنَّها عِندِ ذَوي العُقُولِ كَالظِّلِّ بَيْنا تَراهُ سائِغاً حَتّى قَلَصَ وَزائِداً حَتّى نَقَصَ وَقَدْ أعْذَرَ اللهُ سُبْحانَهُ إلَيْكُمْ فِي النَّهيِ عَنْها، وَأنْذَرَكُمْ وَحَذَّرَكُمْ مِنْها فَأبْلَغَ/ 3698.
100- Şüphesiz dünyaya rağbet etmedikçe onun elinden sağlam kalınmaz. Halk orada imtihana tabi tutulmuştur. Dünya için kendisinden bir şey aldıklarında oradan çıkacak ve onunla hesaba çekilecekler ve onun dışında ki yer için ondan bir şey aldıklarında ona gidecek ve onda ikamet edecekler. Şüphesiz dünya akıl sahiplerinin katında zaman içinde (gün içinde) ki gölge gibidir; onu uzayıp sonra kısalan, çoğalıp sonra azalan olarak görürsün. Gerçekten de Allah, size karşı özrünü yasaklarında getirmiş, ona karşı uyarmış ve çekindirmiştir; böylece size iletmek istediğini iletmiştir. /3698
101ـ الدُّنيا تُسْلِمُ/ 2.
101- Dünya (insanı) terkeder. /2
102ـ الدُّنيا تُذِلُّ/ 3.
102- Dünya (insanı) alçaltır. /3
103ـ الدُّنيا أمَدٌ، الآخِرَةُ أبَدٌ/ 4.
103- Dünya sürelidir, ahiret ise ebedi. /4
104ـ إذل كانَ البَقاءُ لا يُوجَدُ فَالنَّعيمُ زائِلٌ/ 4070.
104- Beka olmadığı zaman nimetler zail olur. /4070
105ـ ما يُعطَي البَقاءُ مَنْ أحَبَّهُ/ 9509.
105- Ölümsüzlük, onu isteyene verilmez. /9509
106ـ اَلرُّكُونُ إلَى الدُّنْيا مَعَ ما يُعايَنُ مِنْ سُوءِ تَقَلُّبِها جَهْلٌ/ 2037.
106- Kötü çarkı görülmesine rağmen dünyaya bel bağlamak cahilliktir. /2037
107ـ كُلُّ فانٍ يَسيرٌ/ 6838.
107- Fani olan her şey azdır. /6838
108ـ لا تَرْفَعْ مَنْ رَفَعَتْهُ الدُّنيا/ 10229.
108- Dünyanın yükselttiği kimseyi sen yükseltme. /10229
109ـ يا أهلَ الغُرورِ مَا ألْهَجَكُمْ بِدارٍ، خَيْرُها زَهيدٌ، وَشَرُّها عَتيدٌ، وَنَعيمُها مَسْلُوبٌ، وَمُسالِمُها، مَحْرُوبٌ، وَمالِكُها مَمْلُوكٌ، وَتُراثُها مَتْرُوكٌ/ 11003.
109- Ey aldananlar! Sizi dünyaya karşı düşkün eden şey nedir? Halbuki onun hayrı az, şerri hazır, nimetleri alınmış, barışıkları yenik düşmüş, saltanat sahibi sulta altına girmiş, mirası ise terk edilmiştir. /11003
110ـ يا دُنيا يا ديُنا إلَيكِ عَنّي، أبي تَعَرَّضْتِ أمْ إلَيَّ تَشَوَّقْتِ، لا حانَ حينُكِ، غُرّي غَيري لا حاجَةَ لي فيكِ، قَدْ طَلَّقْتُكِ ثَلاثاً لا رَجْعَةَ لِي فيها، فَعَيْشُكِ قَصيرٌ، وَخطَرُكِ يَسيرٌ، وَأمَلُكِ حَقيرٌ، آه مِنْ قِلَّةِ الزَّادِ وَطُولِ الطَّريقِ، وبُعدِ السَّفَرِ، وَعِظَمِ المَوْرِدِ/ 10998.
110- Ey dünya! Ey dünya! Uzak dur benden! Kendini bana mı sunuyorsun, yoksa bana hayran mı kesildin? Daha zamanın gelmedi. Git, benden başkasını kandır; benim sana ihtiyacım yok. Doğrusu ben, seni dönüşü olmayan üç talakla boşadım. Zira ömrün kısa, önemin az ve ümidin hakirdir. Ah şu azığın azlığından, yolun uzunluğundan, seyrin uzaklığından ve varılacak yerin ihtişamından! /10998
111ـ يا عَبيدَ الدُّنيا، والعامِلينَ لَها إذا كُنْتُمْ فِي النَّهارِ تَبيعُونَ وَتَشْتَرُونَ، وَفِي اللَّيلِ على فُرُوشِكُمْ تَتَقَلَّبُونَ، وَتَنامُونَ وَفيما بينَ ذلِكَ عَنِ الآخِرَةِ تَغْفُلُونَ، وَبِالعَمَلِ تُسَوِّفُونَ، فَمَتى تُفَكِّرُونَ فِي الإرْشادِ وَتُقَدِّمُونَ الزَّادَ، وَمتى تَهْتَمُّونَ بِأمْرِ المَعادِ/ 10999.
111- Ey dünyanın köleleri ve ey onun için işleyip duranlar! Gündüzleri alışverişte, geceleri de yataklarınızda dönüp duruyor ve uyuyorsunuz; bu arada ahiretten gaflet ederek amellerinizi de geciktiriyorsunuz. Peki doğru yola ulaşmak konusunda ne zaman düşünecek, azığınızı ne zaman önceden gönderecek ve ahiret konusuna ne zaman ehemmiyet vereceksiniz? /10999
112ـ يا أيُّها النَّاسُ ازْهَدُوا فِي الدُّنيا، فَإنَّ عَيْشَها قَصيرٌ، وَخَيْرَها يَسيرٌ، وَإنَّها لَدارُ شُخُوصٍ، وَمَحَلَّةُ تَنْغيصٍ، وَإنَّها لَتُدْني الآجالَ، وَتَقْطَعُ الآمالَ، ألا وَهِيَ المُتَصَدِّيَةُ العَنُونُ، والجامِحَةُ الحَرُونُ، وَالمانِيَةُ (المائنةُ) الخَؤُونُ/ 11001.
112- Ey insanlar! Dünyaya karşı zahit olun. Zira ömrü kısa, hayrı azdır. Şüphesiz dünya geçicidir; zorluklarla dolu bir dünyadır; ecelleri yaklaştırır, arzuları kısa keser. Bilin ki dünya oynak bir kadın gibidir (kendini gösterir, derken çekilir), ehilleliştirilmemiş bir inatçıdır (ram edilmemiş at gibidir, hareket etmesi gereken yerde durur, itaat etmez) (Şüphesiz) O, hıyanet güden bir yalancıdır. /11001
113ـ اَلدُّنْيا تُغْوي/ 25.
113- Dünya saptırır. /25
114ـ اَلدُّنْيا تَضُرُّ، الآخِرَةُ تَسُرُّ/ 147.
114- Dünya zarar verir, ahirette mutlu eder. /147
115ـ اَلدُّنْيا خُسْرانٌ/ 199.
115- Dünya hüsran yeridir. /199
116ـ اَلدُّنْيا بِالاتِّفاقِ، الآخِرَةُ بِالاسْتِحقاقِ/ 228.
116- Dünya rastlantı üzere, ahiret ise hak ediş üzeredir. /228
117ـ اَلدُّنْيا بِالأمَلِ/ 235.
117- Dünya ümitle doludur. /235
118ـ اَلدُّنْيا فانِيَةٌ/ 244.
118- Dünya fanidir. /244
119ـ اَلدُّنْيا ظِلٌّ زائِلٌ/ 318.
119- Dünya kaybolan bir gölgedir. /318
120ـ اَلدُّنْيا سُوقُ الْخُسْرانِ/ 396.
120- Dünya hüsran pazarıdır. /396
121ـ اَلدُّنْيا مَزْرَعةُ الشَّرِّ/ 401.
121- Dünya kötülüğün tarlasıdır. /401
122ـ اَلدُّنْيا ضُحَكَةُ مُسْتَعْبِرٍ (مُغْتَرٍّ)/ 403.
122- Dünya ağlayanları güldüren bir araçtır. /403
123ـ اَلدُّنْيا دارُ المِحَنِ/ 409.
123- Dünya sıkıntılar yuvasıdır. /409
124ـ اَلدُّنْيا دارُ الأشْقياءِ/ 437.
124- Dünya talihsizlerin yuvasıdır. /437
125ـ اَلدُّنْيا مَعْبَرَةُ الآخِرَةِ/ 439.
125- Dünya ahiretin geçididir. /439
126ـ اَلدُّنْيا مُطَلَّقَةُ الأكْياسِ/ 441.
126- Dünya kurnaz kimselerin boşadığı (eştir). /441
127ـ العاجِلَةُ مُنْيَةُ الأرْجاسِ/ 442.
127- Dünya çirkef insanların arzusudur. /442
128ـ الفَرَحُ بِالدُّنْيا حُمْقٌ/ 454.
128- Dünyayla sevinmek aptallıktır. /454
129ـ اَلاغْتِرارُ بِالعاجِلَةِ خُرْقٌ/ 455.
129- Dünyaya aldanmak aptallıktır. /455
130ـ اَلدُّنيا تَغُرُّ، وَتَضُرُّ، وَتَمُرُّ/ 513.
130- Dünya aldatır, zarar verir, sonra da çekip gider. /513
131ـ الدُّنْيا مَحَلُّ الآفاتِ/ 576.
131- Dünya afetler yuvasıdır. /576
132ـ اَلمُواصِلُ لِلدُّنْيا مَقْطُوعٌ/ 628.
132- Dünyaya yapışan (ahiretten) kopar. /628
133ـ اَلدُّنيا مُنْيَةُ الأشْقياءِ/ 694.
133- Dünya talihsizlerin arzusudur. /694
134ـ اَلعاجِلَةُ غُرُورُ الْحَمْقى/ 896.
134- Dünya aptalları aldatır. /896
135ـ الدُّنيا مَصْرَعُ العُقُولِ/ 921.
135- Dünya akılların sürçtüğü yerdir. /921
136ـ اَلدُّنْيا مَحَلُّ الغِيَرِ/ 1027.
136- Dünya değişimlerin mekânıdır. /1027
137ـ الدُّنيا دارُ المِحْنَةِ/ 1097.
137- Dünya sıkıntı yuvasıdır. /1097
138ـ الدُّنْيا غَنيمَةُ الْحَمْقى/ 1110.
138- Dünya aptalların ganimetidir. /1110
139ـ اَلاشْتِغالُ بِالفائِتِ يُضَيِّعُ الوَقْتَ/ 1200.
139- Geçici şeylerle uğraşmak zamanı daraltır. /1200
140ـ الرَّغْبَةُ فِي الدُّنيا تُوجِبُ المَقْتَ/ 1201.
140- Dünyaya rağbet etmek nefretlik getirir. /1201
141ـ الدُّنْيا كَيَوْمٍ مَضى، وَشَهْرٍ انْقَضى/ 1205.
141- Dünya gelip geçen güne ve tükenen aya benzer. /1205
142ـ الدُّنْيا دارُ الغُرَباءِ، وَمَوطِنُ الأشقياءِ/ 1206.
142- Dünya gariplerin yuvası, bahtsızların vatanıdır. /1206
143ـ الوَلَهُ بِالدُّنْيا أعْظَمُ فِتْنَةٍ/ 1210.
143- Dünyaya sevdalanmak/vurulmak fitnelerin en büyüğüdür. /1210
144ـ الدُّوْلَةُ كما تُقْبِلُ تُدْبِرُ/ 1226.
144- Dünya serveti, kucak açtığı gibi sırt çevirir. /1226
145ـ الدُّنيا كَما تَجْبُرُ تَكْسِرُ/ 1227.
145- Dünya, telafi ettiği gibi kırar da. /1227
146ـ أسبابُ الدُّنْيا مُنْقَطِعَةٌ، وَعَواريها مُرْتَجِعَةٌ/ 1365.
146- Dünyanın vesileleri kopuk, ödünçleri dönücüdür. /1365
147ـ الدُّنيا حُلُمٌ، وَالاغْتِرارُ بِها نَدَمٌ/ 1384.
147- Dünya rüya, onunla aldanmak ise pişmanlıktır. /1384
148ـ الدُّنْيا سَمٌّ يأَكُلُهُ (اكِلُهُ) مَنْ لا يَعْرِفُهُ/ 1411.
148- Dünya zehirdir, onu bilmeyen içer. /1411
149ـ الدُّنيا مَعْدِنُ الشَّرِّ، ومَحَلُّ الغُرُورِ/ 1473.
149- Dünya kötülük madeni ve aldanış yuvasıdır. /1473
150ـ إنْ عَقَلْتَ أمْرَكَ، أوْ أصَبْتَ مَعْرِفَةَ نَفْسِكَ فَأعْرِضْ عَنِ الدُّنيا، وَازهَدْ فيها، فَإنَّها دارُ الأشقياءِ، وَلَيْسَتْ بِدارِ السُّعَداءِ، بَهْجَتُها زُورٌ، وزينَتُها غُرُورٌ، وسَحائِبُها مُتَقَشِّعَةٌ، وَمَواهِبُها مُرْتَجِعَةٌ/ 3733.
150- İşini biliyor veya kendini tanıyorsan dünyadan sıyrıl, zahit ol; zira dünya, talihsizlerin yurdudur, saadete erenlerin değil. Tazeliği yalan, süsü aldanış, bulutları dağınık, bağışları dönücüdür. /3733
151ـ إنْ كُنْتُمْ لِلنَّعيمِ طالبينَ فَأعْتِقُوا أنْفُسَكُمْ مِنْ دارِ الشَّقاءِ/ 3747.
151- Eğer nimet istiyorsanız nefislerinizi talihsizlik yurdundan kurtarın. /3745
152ـ إنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَأخْرِجُوا مِنْ قُلُوبِكُمْ حُبَّ الدُّنيا/ 3747.
152- Eğer Allah’ı seviyorsanız kalbinizden dünya sevgisini çıkarın. /3747
153ـ إنْ جَعَلْتَ دُنْياكَ تَبَعاً، لِدينِكَ أحْرَزْتَ دينَكَ وَدُنْياكَ، وَكُنْتَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الفائِزينَ/ 3751.
153- Dünyanı dinine uyduracak olursan, dinini de dünyanı da kurtaranlardan ve ahirette kurtuluşa erenlerden olursun. /3751
154ـ إنّي طَلَّقْتُ الدُّنْيا ثَلاثاً بَتاتاً لا رَجْعَةَ لي فيها، وَألْقَيْتُ حَبْلَها عَلى غارِبِها/ 3782.
154- Şüphesiz ben, dünyayı benim için dönüşü olmayan üç talakla boşadım, ipini de omzuna attım. /3782
155ـ إنَّكَ إنْ أقْبَلْتَ إلَى الدُّنْيا أدْبَرْتَ/ 3798.
155- Sen dünyaya kucak açsan da şüphesiz o sana sırt çevirecektir. /3798
156ـ إنَّكَ إنْ أدبَرْتَ عَنِ الدُّنيا أقْبَلْتَ/ 3799.
156- Sen dünyaya sırt çevirsen de şüphesiz o sana kucak açacaktır. /3799
157ـ إنَّكَ لَنْ (لَمْ) تُخلَقْ لِلدُّنْيا فَازْهَدْ فيها وَأعْرِضْ عَنْها/ 3811.
157- Şüphesiz sen dünya için yaratılmadın; o halde zahit ol ve ondan yüz çevir. /3811
158ـ إنَّكَ إنْ عَمِلْتَ لِلدُّنيا خَسِرَتْ صَفْقَتُكَ/ 3817.
158- Dünya için çalışacak olsan şüphesiz işin hüsranla sonuçlanır. /3817
159ـ إنَّكَ لَنْ تَلْقَى اللهَ سُبْحانَهُ بِعَمَلٍ أضَرَّ عَلَيْكَ مِنْ حُبِّ الدُّنْيا/ 3818.
159- Şüphesiz Allah'ın huzuruna dünya sevgisinden daha zararlı bir amelle çıkamazsın. /3818
160ـ إنَّكُمْ إنْ رَغِبْتُم فِي الدُّنْيا أفْنَيْتُمْ أعْمارَكُمْ فيما لا تَبْقُونَ لَهُ وَلا يَبْقى لَكُمْ/ 3848.
160- Dünyaya rağbet edecek olsanız şüphesiz ömrünüzü, onun size kalmayacağı, sizin de ona kalmayacağınız şeyde heder eder durursunuz. /3847
161ـ إنَّما الدُّنْيا شَرَكٌ وَقَعَ فيهِ مَنْ لا يَعْرِفُهُ/ 3865.
161- Dünya ancak bir kapandır, onu tanımayan kapana düşer. /3865
162ـ إنَّما الدُّنْيا أحوالٌ مُخْتَلِفَةٌ، وَتاراتٌ مُتَصَرِّفَةٌ، وَأغْراضٌ مُسْتَهْدِفَةٌ/ 3866.
162- Şüphesiz dünyanın halleri çeşitli, zamanları birbirinden ayrı ve hedeflere(belalara) açıktır. /3866
163ـ إنَّما الدُّنيا جيفَةٌ، وَالمُتواخُونَ عَلَيها أشْباهُ الكِلابِ، فَلا تَمْنَعُهُمْ أُخُوَّتُهُمْ لَها مِنَ التَّهارُشِ عَلَيْها/ 3881.
163- Dünya ancak leştir, kardeşçe etrafına üşüşenlerse köpeklere benzerler. Kardeşlikleri, onu elde etmek için birbirlerine saldırmalarının, birbirlerini ısırmalarının, birbirlerinin üzerlerine atmalarının önüne geçmez. /3881
164ـ إنَّما أهْلُ الدُّنْيا كِلابٌ عاوِيَةٌ، وَسِباعٌ ضارِيَةٌ، يُهِرُّ بَعْضُها بَعْضاً، وَيَأكُلُ عَزيزُها ذَليلَها، وَيَقْهَرُ كَبيرُها صَغيرَها، نَعَمٌ مُعَقَّلَةٌ، وَأُخرى مُهْمَلَةٌ، قَدْ أضَلَّتْ عُقُولَها، وَرَكِبَتْ مَجْهُولَها/ 3882.
164- Dünya ehli, ancak birbirlerine avazları çıktığı kadar bağıran köpekler, saldırgan yırtıcılardır; güçlüsü zayıfı yer, büyüğü küçüğe zorbalık eder. Kimisi dizginleşmiş hayvanlarken kimiside salıverilmiştir. Gerçekten de akıllarını yitirmiş, meçhule doğru yol almaktadırlar. /3882
165ـ إنَّما أنْتُمْ كَرَكْبٍ وُقُوفِ لا يَدْرُونَ مَتى بِاليَسيرِ يُؤْمَرُونَ/ 3885.
165- Şüphe yok ki sizler ne zaman yola koyulacak emrini bekleyen hareketsiz süvarilersiniz. /3885
166ـ إنَّما الدُّنيْا مَتاعُ أيّامٍ قَلائِلَ، ثُمَّ تَزُولُ كَما يَزُولُ السَّرابُ وَتَقْثَعُ كما يَقْثَعُ السَّحابُ/ 3890.
166- Dünya ancak kısa günlerin malıdır; ardından serabın kayboluşu gibi kaybolur, bulutların dağıldığı gibi dağılır gider. /3890
167ـ إنَّما حَظُّ أحَدِكُمْ مِنَ الأرضِ ذاتِ الطُّولِ وَالعَرضِ قَيْدُ قَدِّهِ مُتَعَفِّراً على خَدِّهِ/ 3896.
167- Şüphe yok ki eni ve boyu olan yeryüzünden nasibiniz, yüzüne dökülecek toprak kadardır. /3896
168ـ إنَّما الدُّنيا دارُ مَمَرٍّ، وَالآخِرَةُ دارُ مُسْتَقَرٍّ، فَخُذُوا مِنْ مَمَرِّكُمْ لِمُسْتَقَرِّكُمْ، وَلا تَهْتِكُوا أسْتارَكُمْ عِنْدَ مَنْ يَعْلَمُ أسْرارَكُمْ/ 3898.
168- Dünya ancak geçiş yuvası, ahiret ise sükûnet yurdudur; o halde sükûnet yeriniz için (ne gerekirse) geçiş yurdunuzdan (onu) alın; sırlarınızdan haberdar olan (Allah)’ın karşısında örtülerinizi kaldırmayın (günah işlemeyin). /3898
169ـ إنَّما مَثَلُ مَنْ خَبِرَ (خَيَرَ) الدُّنيا كَمَثَلِ قَوْمٍ سَفْرٍ، نَبا بِهِم مَنْزِلٌ جَديبٌ، فَأَمُّوا مَنْزِلاً خَصيباً، وَجَناباً مَريعاً، فَاحْتَمَلُوا وَعْثاءَ الطَّريقِ، وَخَشُونَةَ السَّفَرِ، وَجُشُوبَةَ المَطْعَمِ لِيَأتُوا سَعَةَ دارِهِمْ، وَمَحلَّ قَرارِهِمْ/ 3899.
169- Şüphe yok ki dünyayı sınayan kimse verimsiz topraklar yerine yemyeşil ve geniş meraların hayaliyle yolculuğa çıkan topluluğa benzer; bu hayalle yola çıktıklarında yolun zahmetini, seferlerinin sıkıntısını ve erzaklarının yetersizliğini çekerek geniş yurtlarına, asıl mekânlarına varırlar. /3899
170ـ إنَّما الْمَرْءُ (فِي الدُّنْيا) غَرَضٌ تَنْتَضِلُهُ المَنايا وَنَهَبٌ تُبادِرُهُ المَصائِبُ وَالحَوادِثُ/ 3903.
170- İnsanoğlu dünyada, (onu vurmak için) birbirleriyle yarışa duran ölümler arasında adeta bir hedef tahtasıdır; belalar ve hadiseler onu ganimet olarak alabilmek için birbirlerinden öne geçmeye çalışırlar. /3903
171ـ آفَةُ النَّفْسِ اَلْوَلَهُ بِالدُّنْيا/ 3926.
171- Nefsin afeti dünyaya düşkün olmaktır. /3926
172ـ إذا أقْبَلَتِ الدُّنْيا على عَبْدٍ كَسَتْهُ مَحاسِنَ غَيْرِهِ، وَإذا أدْبَرَتْ عَنْهُ سَلَبَتْهُ مَحاسِنَهُ/ 4126.
172- Dünya bir kula kucak açtığında başkalarının iyiliklerini ondan gizler, sırt çevirdiğindeyse kendi iyiliklerini elinden alır. /4126
173ـ إذا فاتَكَ مِنَ الدُّنيا شَيْءٌ فلا تَحْزَنْ، وَإذا أحْسَنْتَ فَلا تَمْنُنْ/ 4134.
173- Dünyaya ait bir şeyi kaybettiğinde korkma, ihsan ettiğinde de (başkalarını kendine) minnettar etme. /4143
174ـ بِالفَناءِ تُخْتَمُ الدُّنيا/ 4248.
174- Dünyanın sonu yokluktur. /4248
175ـ بِإيثارِ حُبِّ العاجِلَةِ صارَ مَنْ صارَ إلى سُوءِ الآجِلَةِ/ 4314.
175- Dünya sevgisini tercih eden, ahiretin kötülüğüne yönelmiştir. /175
176ـ بِئْسَتِ الدّار الدُّنْيا/ 4420.
176- Ne kötü yuvadır dünya! /4420
177ـ بِئْسَ الاخْتيارُ التَّعَوُّضُ بِما يَفْنى عَمّا يَبْقى/ 4421.
177- Fani olanı kalıcı olana tercih etmek ne de kötü seçimdir! /4421
178ـ بَقاؤُكُمْ إلى فَناءٍ، وَفَناؤُكُمْ الى بَقاءٍ/ 4454.
178- Kalıcılığınız yokluğa, yokluğunuz da kalıcılığa doğru ilerlemektedir. /4454
179ـ بيعُوا ما يَفْنى بِما يَبْقى، وَتَعَوَّضُوا بِنَعيمِ الآخِرَةِ عَنْ شَقاءِ الدُّنيا/ 4455.
179- Yok olacak şeyleri kalıcı şeyler karşılığında satın ve ahiret nimetini dünyanın zorluklarıyla takas edin. /4455
180ـ تَعَزَّ عَنِ الشَّيْءِ إذا مُنِعْتَهُ بِقِلَّةِ ما يَصْحَبُكَ إذا أُوتيتَهُ/ 4555.
180- Bir şeyden alıkonulduğunda, sana sunulduğu takdirde onunla çok az bir süre beraber olacağını düşünerek kendini güçlendir. /4555
181ـ ثَمَرَةُ الوَلَهِ بالدُّنيا عَظيمُ المِحْنَةِ/ 4611.
181- Dünyaya düşkün olmanın meyvesi, sıkıntının büyüklüğüdür. /4611
182ـ جارُ الدُّنْيا مَحْرُوبٌ، وَمَوْفُورُها مَنْكُوبٌ/ 4738.
182- Dünyaya sığınan(ın varlığı) talan edilir, ondan çok faydalanan ise musibet görür. /4738
183ـ جُودُ الدُّنيا فَناءٌ، وَراحَتُها عَناءٌ، وَسَلامَتُها عَطَبٌ وَمَواهِبُها سَبَبٌ/ 4739.
183- Dünyanın bahşişi yokluk, rahatlığı çile, sağlığı hastalık, başarılarıysa yağmadır. /4739
184ـ حُبُّ الدُّنيا رَأسُ كُلِّ خَطيئَةٍ/ 4868.
184- Dünya sevgisi her hatanın başıdır. /4868
185ـ حُبُّ الدُّنْيا رَأسُ الفِتَنِ وَأصْلُ المِحَنِ/ 4870.
185- Dünya sevgisi fitnelerin başı, sıkıntıların köküdür. /4870
186ـ حُبُّ الدُّنيا يُوجِبُ الطَّمَعَ/ 4872.
186- Dünya sevgisi açgözlülüğe yol açar. /4872
187ـ حُبُّ الدُّنيا يُفْسِدُ العَقْلَ، وَيُهِمُّ القَلْبَ، عَنْ سَماعِ الحِكْمَةِ، وَيُوجِبُ أليمَ العِقابِ/ 4878.
187- Dünya sevgisi aklı bozar; kalbi, hikmeti işitmekten alıkoyar; (insanı) elemli azabı gerektirir./4878
188ـ حَلاوَةُ الدُّنْيا تُوجِبُ مَرارَةَ الآخِرَةِ وَسُوءَ العُقْبى/ 4881.
188- Dünyanın şirinliği, ahiret acısına ve kötü akıbete neden olur. /4881
189ـ حُلْوُ الدُّنيا صَبِرٌ، وَغِذاؤُها سِمامٌ، وَأسْبابُها رُمامٌ/ 4886.
189- Dünya şirinliği acı bir ilaç, yiyeceği zehir, vesileleriyse çürüktür. /4886
190ـ حَيُّ الدُّنْيا بِعَرْضِ مَوتٍ، وَصَحيحُها عَرَضُ الأسْقامِ، وَدَريئَةُ الحِمامِ/ 4887.
190- Diri dünya ölmek üzeredir; sıhhati ise hastalıkların hedefi, ölümün nişanı olmuştur. /4887
191ـ حُكِمَ على أهلِ الدُّنْيا بِالشَّقاءِ، وَالفَناءِ، وَالدَّمار، وَالبَوارِ/ 4932.
191- Dünya ehlinin talihsizliğine, faniliğine, yokluğuna ve helakine dair (ilahi) hüküm verilmiştir. /4932
192ـ حُفَّتِ الدُّنيا بِالشَّهَواتِ، وَتَحَبَّبَتْ بِالعاجِلَةِ، وَتَزَيَّنَتْ بِالغُرُورِ وَتَحَلَّتْ بِالآمالِ/ 4935.
192- Dünya şehvetlerle sarmaş dolaş olmuş, geçici lezzetlere tutulmuş, aldatmacalarla süslenmiş, arzularla kuşanmıştır. /4935
193ـ حارِبُوا أنْفُسَكُمْ عَلَى الدُّنيا، وَاصْرِفُوها عَنْها، فَإنَّها سَريعَةُ الزَّوالِ، كَثيرةُ الزِّلْزالِ، وَشيكَةُ الانْتِقالِ/ 4936.
193- Dünyaya karşı nefsinizle savaşın ve onu dünyadan uzaklaştırın; zira dünyanın zevali çabuk, sarsıntısı çok, değişimiyse pek seridir. /4936
194ـ حُكِمَ على مُكْثِري أهلِ الدُّنيا بِالفاقَةِ، وَأُعِينَ مَنْ غَنِيَ عَنْها بِالرَّاحَةِ/ 4938.
194- Mal ve servet sahibi dünya ehline doyumsuzluk hükmedilmiştir; ona ihtiyacı olmayan esenlikle desteklenir. /4938
195ـ خَيْرُ الدُّنيا حَسْرَةٌ، وَشَرُّها نَدَمٌ/ 4963.
195- Dünyanın hayrı hasret, kötülüğü ise pişmanlıktır. /4963
196ـ خَيْرُ الدُّنيا زَهيدٌ، وَشَرُّها عَتيدٌ/ 5006.
196- Dünyanın hayrı az, şerri hazırdır. /5006
197ـ خُذْ مِمّا لا يَبْقى لَكَ لِما يَبْقى لَكَ وَلا يُفارِقُكَ/ 5041.
197- Sana kalmayandan sana kalanı ve senden ayrılmayanı al. /5041
198ـ خُذْ مِنْ قَليلِ الدُّنيا ما يَكْفيكَ، وَدَعْ مِنْ كَثيرِها من يُطْغيكَ/ 5044.
198- Dünyanın azından sana yetecek kadarını al ve seni aşan miktardan fazlasını terk et. /5044
199ـ خُذْ مِنَ الدُّنيا ما أتاكَ، وَتَوَلَّ عَمّا تَوَلّى مِنْها عَنْكَ فَإنْ لَمْ تَفْعَلْ فَأجْمِلْ فِي الطَّلَبِ/ 5050.
199- Dünyadan yana sana geleni al ve sana yüz çevirene yüz çevir. Böyle yapmazsan (en azından) istediğin şeyde güzelliği/ orta yolu seç. /5050
200ـ خُلْطَةُ أبْناءِ الدُّنيا رَأسُ البَلْوى وَفَسادُ التَّقوى/ 5060.
200- Dünyanın uşaklarıyla içli dışlı olmak belanın başı, takvanın tahripçisidir. /5060
201ـ خُلْطَةُ أبْناءِ الدُّنْيا تَشينُ الدّينَ، وَتُضْعِفُ اليَقينَ/ 5072.
201- Dünyanın uşaklarıyla içli dışlı olmak zedeler, yakini zayıflatır. /5072
202ـ خَطَرُ الدُّنيا يَسيرٌ، وَحاصِلُها حَقيرٌ، وَبَهْجَتُها، زُورٌ، وَمَواهِبُها غُرُورٌ/ 5074.
202- Dünyanın değeri az, ürünü aşağılık, mutluluğu hiç, bağışları ise aldatmacadır. /5074
203ـ خابَ رَجاؤُهُ وَمَطْلَبُهُ مَنْ كَانَتِ الدُّنيا أمَلَهُ وَأرَبَهُ/ 5086.
203- Arzusu, gâyesi dünya olanın istekleri ve ümitleri suya düşer. /203
204ـ دارٌ بِالبَلاءِ مَحْفُوفَةٌ، وَبِالغَذْرِ مَوصُوفَةٌ (مَعْرُوفَة)، لا تَدُومُ أحوالُها، وَلا يَسْلَمُ نُزّالُها/ 5124.
204- (Dünya) Etrafı belayla sarılı ve vefasızlıkla vasıflı (meşhur) bir yuvadır; ahvali daimi değil ve orada yaşayanların (bir türlü) selamet bulamazlar. /5124
205ـ دارٌ هانَتْ على رَبِّها، فَخَلَطَ حَلالَها بِحَرامِها، وَخَيْرُها بِشَرِّها، وَحُلْوَها بِمُرِّها/ 5125.
205- (Dünya) Rabbinin katında değersiz; helali haramına, hayrı şerrine, tatlısı acısına karışmıştır. /5125
206ـ دارُ الفَناءِ مَقيلُ العاصينَ وَمَحَلُّ الأشْقياءِ والمَعْتَدينَ (المُبْعَدينَ، المُتَعَدّينَ)/ 5127.
206- Geçici yuva (dünya) asilerin yatağı, talihsizlerin ve haddi aşanların yurdudur. /5127
207ـ دَعاكُمُ اللهُ سُبْحانَهُ إلى دارِ البَقاءِ، وَقَرارَةِ الخُلُودِ، وَالنَّعْماءِ، وَمُجاوَرَةِ الأنبياءِ وَالسُّعَداءِ، فَعَصَيْتُمْ، وَأعْرَضْتُمْ، وَدَعَتْكُمُ الدُّنيا إلى قَرارَةِ الشَّقاءِ وَمَحَلِّ الفَناءِ وَأنْواعِ البَلاءِ وَالعَناءِ فَأطَعْتُمْ وَبادَرْتُمْ وَأسْرَعْتُمْ/ 5158.
207- Allah sizleri kalıcı yuvaya, sonsuz sükûnet yurduna, nimetlere, peygamberler ve saadet ehilleriyle komşuluğa çağırmışken sizler ona isyan ettiniz, yüz çevirdiniz. Halbuki dünya sizi zelillik yurduna, yokluk mahalline, çeşit çeşit belalara ve sıkıntıya çağırırken ona uydunuz; birbirinizden öne geçtiniz, (üstüne üstlük) bir de bunda acele ettiniz. /5158
208ـ ذِكْرُ الدُّنيا أدْوَأُ الأدْواءِ/ 5176.
208- Dünyayı anmak dertlerin en şiddetlisidir. /5176
209ـ ذُلُّ الدُّنيا عِزُّ الآخِرَةِ/ 5181.
209- Dünya zilleti ahiret izzetidir (yani dünyayı zelil gören ahirette izzetli olur ya da Allah-u Teala bu dünyada kimseye bir şey vermemişse ahirette aziz eder). /5181
210ـ ذَرْ ما قَلَّ لِما كَثُرَ وَما ضاقَ لِما اتَّسَعَ/ 5185.
210- Azalanı çoğalan için, daralanı genişleyen için terk et.[39] /5185
211ـ رَأسُ الآفاتِ الوَلَهُ بِالدُّنيا/ 5264.
211- Belaların başı dünyaya tutkun olmaktır. /5264
212ـ رُبَّ ناصِحٍ مِنَ الدُّنيا عِنْدَكَ مُتَّهَمٌ/ 5355.
212- Dünyadan yana nice öğüt verenler vardır ki sana göre onlar itham olunmuşlardır. /5355
213ـ رُّبَّ صادِقٍ مِنْ خَيْرِ (خَبَرِ) الدُّنيا عِنْدَكَ مُكَذَّبٌ/ 5357.
213- Dünya hayrından yana nice doğru insanlar vardır ki sana göre onlar yalanlanmışlardır. 5357
214ـ رُبَّ مَحْذُورٍ مِنَ الدُّنيا عِنْدَكَ غَيْرُ مُحتَسِبٍ/ 5358.
214- Dünyadan yana çekinilmesi gereken nice şeyler vardır ki sana göre onları saymak mümkün değildir. /5358
215ـ رَغْبَتُكَ فِي المُسْتَحيلِ جَهلٌ/ 5384.
215- Değişimi olan şeyde (dünyada) rağbet etmen cahilliktir. /5384
216ـ رِضاكَ بِالدُّنيا مِنْ سُوءِ اخْتيارِكَ وَشَقاءِ جَدِّكَ/ 5413.
216- Dünyaya karşı hoşnutluğun, ona olan kötü seçiminden ve talihsizliğindendir. /5413
217ـ زِيادَةُ الدُّنيا تُفْسِدُ الآخِرَةَ/ 5490.
217- Dünyanın fazlası ahireti bozar. /5490
218ـ زَخارِفُ الدُّنيا تُفْسِدُ العُقُولَ الضَّعيفَةَ/ 5494.
218- Dünyanın süsleri, zayıf akılları bozar. /5494
219ـ سَبَبُ الشَّقاءِ حُبُّ الدُّنيا/ 5516.
219- Talihsizliğin sebebi dünya sevgisidir. /5516
220ـ سَبَبُ فَسادِ العَقْلِ حُبُّ الدُّنيا/ 5543.
220- Aklın bozulmasının nedeni dünya sevgisindendir. /5543
221ـ سُلْطانُ الدُّنيا ذُلُّ، وَعِلْوُها سِفْلٌ/ 5570.
221- Dünyanın sultanatı zillet, yüceliği ise aşağılıktır. /5570
222ـ سُرُورُ الدُّنيا غُرُورٌ، وَمَتاعُها ثُبُورٌ/ 5576.
222- Dünyanın sevinci aldatmaca, eğlencesi ise helâktir. /5576
223ـ سُكُونُ النَّفسِ الَى الدُّنيا مِنْ أعْظَمِ الغُرُورِ/ 5650.
223- Kendini dünyadan yana huzurlu görmek, en büyük aldanıştır. /5650
224ـ شَرُّ المِحَنِ حُبُّ الدُّنيا/ 5721.
224- Sıkıntıların en kötüsü dünyayı sevmektir. /5721
225ـ شَرُّ الفِتَنِ مَحَبَّةُ الدُّنيا/ 5747.
225- Fitnelerin en kötüsü dünya sevgisidir. /5747
226ـ صِحَّةُ الدُنيا أسْقامٌ وَلَذّاتُها آلامٌ/ 5811.
226- Dünyanın sağlığı hastalık, lezzetleriyse elemlerdir. /5811
227ـ صارَ الفُسُوقُ فِي الدُّنيا (النّاسِ) نَسَباً، وَالعَفافُ عَجَباً، وَلُبِسَ الإسْلامُ لُبْسَ الفَرْوِ مَقْلُوباً/ 5862.
227- Dünyada bozgunculuk asalet, iffet şaşılacak şey olmuş; İslam’a ise kürkün tersi giydirilmiştir. /5862
228ـ طَلاقُ الدُّنيا مَهْرُ الجَنَّةِ/ 5989.
228- Dünyanın talakı cennetin mihridir. /5989
229ـ طَلَبُ الدُّنيا رَأسُ الفِتْنَةِ/ 5990.
229- Dünyayı dilemek fitnenin başıdır. /5990
230ـ طالِبُ الدُّنيا بِالدّينِ مُعاقَبٌ مَذْمُومٌ/ 5994.
230- Din karşısında dünyayı dileyen azaplanmış, kötümsenmiştir. / 5994
231ـ طَلَبُ الجَمْعِ بَيْنَ الدُّنْيا وَالآخِرَةِ مِنْ خِداعِ النَّفسِ/ 5995.
231- Dünya ile ahireti bir arada istemek, nefsin aldatmacasıdır. /5995
232ـ طالِبُ الدُّنْيا تَفُوتُه الآخِرَةُ، وَيُدْرِكُهُ المَوْتُ حَتّى يَأخُذَهُ بَغْتَةً (بِعُنْفِهِ)، ولا يُدْرِكُ مِنَ الدُّنيا إلاّ ما قُسِّمَ لَهُ/ 6015.
232- Dünyayı isteyen ahiretini kaybeder, ansızın canını almak için ölüm onu bulur; dünyadan ise nasibinden başkasını alamaz. /6015
233ـ ظَفَرَ بِفَرْحَةِ البُشْرى مَنْ أعْرَضَ عَنْ زَخارِفِ الدُّنْيا/ 6052.
233- Dünya süslerinden yüz çeviren, cennet müjdesinin sevincini elde eder. /6052
234ـ عَجِبْتُ لِعامِرِ دارِ الفَناءِ، وَتارِكِ دارِ البَقاءِ/ 6251.
234- Geçici yuvasını bayındır kılana, kalıcı yurdunu terk edene şaşarım! /6251
235ـ عَبْدُ الدُّنْيا مُؤَبَّدُ الفِتْنَةِ وَالبَلاءِ/ 6304.
235- Dünyanın kölesi olan, sonsuza dek hem fitnede hem de beladadır. /6304
236ـ غايَةُ الدُّنْيا الفَناءُ/ 6352.
236- Dünyanın nihayeti yokluktur. /6352
237ـ غُرُورُ الدُّنيا يَصْرَعُ/ 6387.
237- Dünyanın aldatışı helâk eder. /6387
238ـ غُرّي يا دُنيا مَنْ جَهِلَ حِيَلَكِ، وخَفِيَ عَلَيْهِ حَبائِلُ كَيْدِكِ/ 6413.
238- Ey dünya! Git de, dalaverene karşı cahil olanı, hileyle kurulu tuzaklarını fark etmeyeni aldat! /6413
239ـ وقالَ (ع) في وَصْفِ الدُّنيا: غَرّارَةٌ، غُرُورٌ ما فيها، فانِيَةٌ فانٍ مَنْ عَلَيْها/ 6419.
239- İmam Ali (a.s) dünyayı anlatırken şöyle buyurmuştur:
Dünya pek aldatıcıdır, içindekiler de aldatmacadan ibarettir; fanidir, üzerinde olan herkes fani olacaktır. /6419
240ـ غَرّارَةٌ، ضَرَّارَةٌ، حائِلَةٌ، زائِلَةٌ، بائِدَةٌ، نافِذَةٌ/ 6426.
240- Dünya pek aldatıcı, pek zararlıdır; dönüşümlü, yok olucu, helak olucu ve biticidir. /6426
241ـ غِذاءُ الدُّنيا سِمامٌ، وَأسْبابُها رِمامٌ/ 6428.
241- Dünyanın yiyeceği zehirlerden, vesileleriyse çürümüş halatlardan ibarettir. /6428
242ـ فِي العُزُوفِ عَنِ الدُّنيا دَرَكُ النَّجاحِ/ 6448.
242- Kurtuluşa ulaşmak dünyadan uzaklaşmakta, ondan kaçınmaktadır. /6448
243ـ فِي تَصاريفِ الدُّنيا اعْتِبارٌ/ 6453.
243- Dünyanın değişimlerinde ibret vardır. /6453
244ـ فِي الدُّنيْا عَمَلٌ، وَلا حِسابٌ/ 6493.
244- Dünyada amel vardır, hesap değil. /6493
245ـ فِي الدُّنْيا رَغْبَةُ الأشْقياءِ/ 6503.
245- Zelillerin rağbeti dünyadadır. /6503
246ـ قَدْ يَتَفاصَلُ المُتَواصِلانِ (المُتَفاصِلان)، وَيُشَتُّ جَمْعُ الأليفَيْنِ/ 6461.
246- Kimi zaman birbirine bağlı iki şey birbirinden ayrılır, birbiriyle kenetlenen iki topluluk da kopar, dağılır. /6461
247ـ قَدْ أمَرَّ مِنَ الدُّنيا ما كانَ حُلْواً، وَكَدَرَ مِنْها ما كانَ صَفْواً/ 6694.
247- Gerçekten de dünyanın tatlılığı giderilmiş, durusu bulanmıştır. /6694
248ـ قَدْ تَزَيَّنَتِ الدُّنيا بِغُرُورِها، وَغَرَّتْ بِزينَتِها/ 6696.
248- Gerçekten de dünya aldatmacasıyla süslenmiştir, süsüyle de aldatmıştır. /6696
249ـ قَليلُ الدُّنيا يَذْهَبُ بِكَثيرِ الآخِرَةِ/ 6795.
249- Dünyanın azı, ahiretin çoğunu yok eder. /6795
250ـ قَليلُ الدُّنيا لا يَدُومُ بَقائُهُ، وَكَثيرُها لا يُؤْمَنُ بَلاؤُهُ/ 6812.
250- Dünya azının kalıcı değildir; çoğu ise beladan güvende değildir. /6812
251ـ قِوامُ الدُّنْيا بِأرْبَعٍ: عالِمٌ يَعْمَلُ بِعِلْمِهِ، وَجاهِلٌ لايَسْتَنْكِفُ أنْ يَتَعَلَّمَ، وَغَنِيٌّ يَجُودُ بِمالِهِ عَلَى الفُقَراءِ، وَفَقيرٌ لا يَبيعُ آخِرَتَهُ بِدُنياهُ فَإذا لَمْ يَعمَلِ العالِمُ بِعِلْمِهِ، اِسْتَنْكَفَ الجاهِلُ أنْ يَتَعَلَّمَ، وَإذا بَخِلَ الغَنِيُّ بِمالِهِ باعَ الفَقيرُ آخِرَتَهُ بِدنياهُ/ 6818.
251- Dünyanın temeli dört şey üzerinedir: İlmine amel eden alimle, öğrenmeyi ayıp saymayan cahille, fakirlere cömertlik eden zenginle ve ahiretini dünyasına satmayan fakirle. O halde alimin ilmine amel etmediği, cahilin öğrenmeyi ayıp saydığı, zenginin cimrileştiği ve fakirin de ahiretini dünyasına sattığı günden korkun. /6818
252ـ كُلُّ جَمْعٍ إلى شَتاتٍ/ 6851.
252- Her toplum dağılmaya yüz tutmuştur. /6851
253ـ كُلُّ أرْباحِ الدُّنيا خُسْرانٌ/ 6858.
253- Dünya kazancının tümü hüsrandır. /6858
254ـ كُلُّ ماضٍ فَكَأنْ لَمْ يَكُنْ/ 6860.
254- Her mazi adeta gerçekleşmemiş gibidir. /6860
255ـ كُلُّ يَسارِ الدُّنيا إعْسارٌ/ 6901.
255- Dünyanın bütün kolaylıkları zorluktur. /6901
256ـ كُلُّ مُؤَنِ الدُّنيا خَفيفَةٌ علَى القانِع وَالعَفيفِ/ 6904.
256- İffet ve kanaat sahibine dünyanın her türlü sıkıntısı hafif gelir. /6904
257ـ كُلُّ شَيْءٍ مِنَ الدُّنيا سَماعُهُ أعْظَمُ مِنْ عِيانِهِ/ 6916.
257- Dünyadan yana işitilen her şey, (gözle) görülen şeyden daha büyüktür. /6908
258ـ كُلُّ أحوالِ الدُّنيا زَلْزالٌ، وَمِلْكُها سَلَبٌ وَانْتِقالٌ/ 6916.
258- Dünya halleri sallantılıdır, mal varlığı ise çalıntı ve dönüp dolaşmadan ibarettir. /6916
259ـ كُلُّ مُدَّةٍ مِنَ الدُّنيا إلَى انْتِهاءٍ، وَكُلُّ حَيٍّ فيها إلى مَماتٍ وَفَناءٍ/ 6920.
259- Dünyadan yana her sürenin bir sonu vardır; her canlının sonu ise ölüm ve yokluktur. /6920
260ـ كَمْ مِنْ واثِقٍ بِالدُّنيا قَدْ فَجَعَتْهُ/ 6947.
260- Dünyaya bel bağlayan niceleri var ki gerçekte, dünya onları faciaya sürüklemiştir. /6947
261ـ كَمْ مِنْ ذي طُمَأنِينَةٍ إلى الدُّنيا قَدْ صَرَعَتْهُ/ 6948.
261- Dünyayla gönül rahatlığı bulan niceleri vardır ki gerçekte, dünya onları yere çırpmıştır. /6948
262ـ كَمْ ذي أُبَّهَةٍ جَعَلَتْهُ الدُّنيا حَقيراً/ 6949.
262- Dünya, nice makam sahiplerini küçük kılmıştır. /6949
263ـ كَمْ ذي عِزَّةٍ رَدَّتْهُ الدُّنيا ذَليلاً/ 6950.
263- Dünya nice izzet sahiplerinin izzetini zillete çevirmiştir. /6950
264ـ كَفى مُخْبِراً عَمّا بَقِيَ مِنَ الدُّنيا مَا مَضى مِنْها/ 7057.
264- Dünyada (yaşanıp) geçen şeylerin, kalıcı olan şeylere haberci olması yeter. /7057
265ـ كَثْرَةُ الدُّنيا قِلَّةٌ، وَعِزُّهَا ذِلَّةٌ، وَزَخارِفُها مُضِلَّةٌ، وَمَواهِبُها فِتْنَةٌ/ 7125.
265- Dünyanın çokluğu azlık, izzeti zillet, süsleri sapıklık, bağışlarıysa fitnedir. /7125
266ـ كُنْ فِي الدُّنيا بِبَدَنِكَ، وَفِي الآخِرَةِ بِقَلْبِكَ وَعَمَلِكَ/ 7164.
266- Dünyada bedeninle, ahirette ise kalbin ve amelinle ol. /7164
267ـ كُنْ آنَسَ ما تَكُونُ بِالدُّنيا أحْذَرَ ما تَكُونُ مِنْها/ 7169.
267- Dünyayla olan samimiyetin arttığında ona olan korkunu da bir o kadar artır. /7169
268ـ كُونُوا عَنِ الدُّنيا نُزّاهاً، وَإلى الآخِرَةِ وُلاّهاً/ 7190.
268- Dünyadan yana nezih, ahiretten yana tutkun olun. /7190
269ـ كُونُوا مِمَّنْ عَرَفَ فَناءَ الدُّنيا فَزَهِدَ فيها وَعَلِمَ بَقاءَ الآخِرَةِ فَعَمِلَ لَها/ 7191.
269- Dünyanın geçiciliğini bilip de ona karşı zahit olanlardan, ahiretin kalıcılığını öğrenipte ve ona göre amel edenlerden olun. /7191
270ـ كُونُوا قَوْماً عَلِمُوا أنَّ الدُّنيا لَيْسَتُ بِدارِهِمْ فَاسْتَبْدَلُوا/ 7193.
270- Dünyanın asıl yuvası olmadığını bilipte onu, diğeriyle (ahiretle) takas eden topluluktan olun. /7193
271ـ كُونُوا مِنْ أبْناءِ الآخِرَةِ، وَلا تَكُونُوا مِنْ أبْناءِ الدُّنيا فَإنَّ كُلَّ وَلَدٍ سَيَلْحَقُ بِأُمِّهِ يَوْمَ القيامَةِ/ 7194.
271- Ahiretin yavruları olun, dünyanın yavruları olmayın; şüphesiz her evlat kıyamet günü annesine katılacaktır. /7194
272ـ كُلَّمَا ازْدادَ المَرْءُ بِالدُّنيا شُغْلاً وَزادَ بِها وَلَهاً أَوْرَدَتْهُ المَسالِكَ وَأَوْقَعَتْهُ فِي المَهالِكِ/ 7200.
272- İnsanın dünya ile meşguliyeti artıp, ona karşı tutkunluğu çoğalırsa onu uğraştırır ve helâkete uğratır. /7200
273ـ كُلَّما لا يَنْفَعُ يَضُرُّ، وَالدُّنيا مَعَ حَلاوَتِها تَمُرُّ، وَالفَقْرُ مَعَ الغِنى بِاللهِ لا يَضُرُّ/ 7201.
273- Faydası olmayan her şey zarar verir; dünya, şirinliğiyle birlikte geçer gider ve fakirlik, zenginlikle birlikte Allah’a zarar vermez. /7201
274ـ كُلَّما فاتَكَ مِنَ الدُّنيا شَيْءٌ فَهُوَ غَنيمَةٌ/ 7207.
274- Dünyadan yana, kaybettiğin zaman bu senin için ganimettir. /7207
275ـ كَما أنَّ الشَّمسَ وَاللَّيلَ ولا يَجْتَمِعانِ كَذلِكَ حُبُّ اللهِ وَحُبُّ الدُّنيا لا يَجْتَمِعانِ/ 7219.
275- Gece ile güneş nasıl bir araya gelemezse, Allah sevgisiyle dünya sevgisi de aynı şekilde bir araya gelmez. /7219
276ـ كَذِبَ مَنِ ادَّعَى اليَقينَ بِالباقي وَهُوَ مُواصِلٌ لِلفاني/ 7237.
276- Faniye (dünyaya) yapıştığı halde kalıcıya (ahirete) yakîni olduğunu iddia eden yalan söylemiştir. /7237
277ـ لِكُلِّ كَثْرَةٍ قِلَّةٌ/ 7238.
277- Her çokluğun azlığı vardır. /7283
278ـ لِكُلِّ شَيءٍ مِنَ الدُّنيا انْقِضاءٌ وَفَناءٌ/ 7297.
278- Dünyadan yana her şeyin sonu ve yokluğu vardır. /7297
279ـ لِلْمُسْتَحْلي لَذَّةَ الدُّنيا غُصَّةٌ/ 7333.
279- Dünya lezzetini güzel sayan için hüzün vardır. /7333
280ـ لَقَدْ كاشَفَتْكُمُ الدُّنيا الغِطَاءَ،وَآذَنْتَكُمْ على سَواءٍ/ 7344.
280- Doğrusu dünya sizin için perdeyi kaldırmış, eşitlik üzere olduğunuzu ilan etmiştir. /7344
281ـ لَدُنْياكُمْ عِنْدي أهْوَنُ مِنْ عُراقِ خْنْزيرٍ على يدِ مَجذُوم/ 7347.
281- Doğrusu sizin dünyanız benim katımda cüzamlının elindeki domuz kemiğinden daha aşağılıktır. /7347
282ـ لَيْسَ الْمَتْجَرُ أنْ تَرَى الدُّنيا لِنَفْسِكَ ثَمَناً، وَمِمّا لَكَ عِندَ اللهِ عِوَضاً/ 7355.
282- Dünyayı nefsinin pahası bilmek ve Allah katındakilerin senin için olan şeylere karşılık olduğuna inanmak, ticaret değildir. /7355
283ـ لِحُبِّ الدُّنيا صَمَّتِ الأسْماعُ عَنْ سَماعِ الحِكْمَةِ، وَعَمِيَتِ القُلُوبُ عَنْ نُورِ البَصيرَةِ/ 7363.
283- Dünya sevgisinden ötürü kulaklar hikmeti duymaya karşı sağırlaşır; kalpler, basiret nuruna karşı körleşir. /7363
284ـ لَمْ يَنَلْ أحَدٌ مِنَ الدُّنيا حَبْرَةً إلاّ أعْقَبَتْهُ عَبْرَةً/ 7536.
284- Dünyadan yana, hiç kimse yoktur ki hüzün ve gözyaşı onu izlemeksizin mutluluğa ermiş olsun. /7536
285ـ لَمْ يُصِفِ اللهُ سُبْحانَهُ الدُّنْيا لأوليائِهِ، وَلَمْ يَضُنَّ بِها على أعْدائِهِ/ 7539.
285- Allah, sevdiği kulları için dünyayı arılaştırmamış, düşmanlarından da onu esirgememiştir. /7539
286ـ لَمْ يَلْقَ أحَدٌ مِنْ سَرّاءِ الدُّنْيا بَطْناً إلاّ مَنَحَتْهُ مِنْ ضَرَّائِها ظَهْراً/ 7541.
286- Sıkıntı ve zorlukla dünyaya sırt çevirenden başka hiç kimse ondan yana rahat yüzü görmemiştir. /7541
287ـ لَمْ يُفِدْ مَنْ كانَتْ هِمَّتُهُ الدُّنيا عِوَضاً، وَلَمْ يَقْضِ مُفْتَرَضاً/ 7542.
287- Bütün çabası dünya olan kimse, her hangi bir karşılık elde etmemiş; yapması gerekeni yerine getirmemiştir. /7542
288ـ لِمْ تُظِلَّ امْرَءً مِنَ الدُّنيا دِيمَةُ رَخاءٍ إلاّ هَتَنَتْ عَلَيْهِ مُزْنَةُ بَلاءٍ/ 7560.
288- İnsanın üzerine bela bulutu yağmadıkça dünyadan yana ona geniş ve ferah gölgeli bir bulut gölge salmaz. /7560
289ـ لَوْ عَقَلَ أهْلُ الدُّنيا لَخَرِبَتِ الدُّنيا/ 7574.
289- Eğer dünya ehli akıl etseydi muhakkak dünya viran olur giderdi (çünkü kimse dünyaya meşgul olmaz böylece onun düzeni bozulurdu). /7574
290ـ لَوْ كانَتِ الدُّنيا عِنْدَ اللهِ مَحْمُوداً لاخْتَصَّ بِها أولِيائَهُ لكِنَّهُ صَرَفَ قُلُوبَهُمْ عَنْها وَمَحا عَنْهُمْ مِنْها المَطامِعَ/ 7603.
290- Eğer dünya Allah katında övgüye layık olsaydı onu, dostlarına has kılardı. Oysa ki Allah onların kalplerini dünyadan çelmiş, ona karşı tamahlarını yoketmiştir. /7603
291ـ لَوْ بَقِيَتِ الدُّنيا على أحَدِكُمْ لَمْ تَصِلْ إلى مَنْ هيَ في يدَيْهِ/ 7608.
291- Eğer dünya içinizden birine kalacak olsaydı şimdi, onu elinde bulundurana ulaşmazdı. /7608
292ـ مَنْ ساعَي الدُّنيا فاتَتْهُ/ 7785.
292- Kim dünya için çalışır durursa elinden çıkar. /7785
293ـ مَنْ قَعَدَ عَنِ الدُّنيا طَلَبَتْهُ/ 7786.
293- Kim dünyaya karşı (isteksizce) oturursa dünya onu (istekle) çağırır. /7786
294ـ مَنْ صارَعَ الدُّنيا صَرَعَتْهُ/ 7788.
294- Kim dünyayla güreşirse dünya onu yere çarpar. /7788
295ـ مَنْ عَصَى الدُّنيا أطاعَتْهُ/ 7789.
295- Kim dünyaya karşı asi olursa dünya ona itaat eder. /7789
296ـ مَنْ أعْرَضَ عَنِ الدُّنيا أتَتْهُ/ 7790.
296- Kim dünyaya yüz çevirirse dünya (ardından) gelir. /7790
297ـ مَنْ عَرَفَ الدُّنيا تَزَهَّدَ/ 7831.
297- Dünyayı tanıyan ondan kaçınır. /7831
298ـ مَنْ سَلا عَنِ الدُّنيا أتَتْهُ راغِمَةً/ 8079.
298- Kim dünyadan elini çekerse dünya, istemesede arkasından gelir. /8079
299ـ مَنْ مَلَكَتْهُ الدُّنيا كَثُرَ صَرْعُهُ/ 8160.
299- Dünya sahip olduğu kimseyi çok yere çarpar. /8160
300ـ مَنْ راقَهُ زِبْرِجُ الدُّنيا مَلَكَتْهُ الخُدَعُ/ 8170.
300- Dünyanın süsü kime hoş gelirse hileler ona sahip olur. /8170
301ـ مَنِ ابْتاعَ آخِرَتَهُ بِدُنياهُ رَبِحَهُما/ 8236.
301- Dünyasına karşılık ahiretini satın alan her ikisinde de kazançlı çıkar. /8236
302ـ مَنْ باعَ آخِرَتَهُ بِدُنياهُ خَسِرَهُما/ 8237.
302- Dünyasına karşılık ahiretini satan her ikisinde de zarar eder. /8237
303ـ مَنِ اسْتَقَلَّ مِنَ الدُّنيا اِسْتَكْثَرَ مِمّا يُؤْمِنُهُ/ 8252.
303- Dünyası azalanın güven verici şeyleri çoğalır. /8252
304ـ مَنِ اسْتَكْثَرَ مِنَ الدُّنيا اِسْتَكْثَرَ مِمّا يُوبِقُهُ/ 8253.
304- Dünyadan çok (şey) isteyen, kendini helake iten şeyi çok istemiştir. /8253
305ـ مَنْ عَمَرَ دُنياهُ خَرَّبَ مَآلَهُ/ 8347.
305- Dünyasını bayındır eden ahiretini viran etmiştir. /8347
306ـ مَنِ اغْتَرَّ بِالدُّنيا اِغْتَرَّ بِالمُنى/ 8351.
306- Dünyayla aldanan, arzularla aldanır. /8351
307ـ مَنْ رَضِيَ بِالدُّنيا فاتَتْهُ الآخِرَةُ/ 8376.
307- Dünyayla hoşnut olan ahireti kaybeder. /8376
308ـ مَنْ حَرَصَ عَلَى الدُّنيا هَلَكَ/ 8442.
308- Dünyaya karşı hırslı olan helak olur. /8442
309ـ مَنْ كانَ بِيَسيرِ الدُّنيا لا يَقْنَعُ لَمْ يُغْنِهِ مِنْ كَثيرِها ما يَجْمَعُ/ 8484.
309- Kim dünyanın azına kanaat etmezse, ondan yana biriktirdiği çok şey ihtiyacını gidermez. /8484
310ـ مَنْ أغْبَنُ مٍمَّنْ بَاعَ البَقاءَ بِالفَناءِ؟!/ 8509.
310- Kalıcılığı (ahiret) geçiciliğe (dünya) satan kimseden daha çok aldanan kim olabilir? /8508
311ـ مَنْ أخْسَرُ مِمَّنْ تَعَوَّضَ عَنِ الآخِرَةِ بِالدُّنيا؟!/ 8509.
311- Dünyayı ahiret ile takas edenden daha zararlı kim olabilir? /8509
312ـ مَنْ طَلَبَ مِنَ الدُّنيا ما يُرْضيهِ كَثُرَ تَجَنّيهِ وَطالَ تَعَدّيهِ/ 8521.
312- Hoşlandığı şeyi dünyadan isteyenin suçu çok olur, haddi aşması uzar. /8521
313ـ مَنْ وَثِقَ بِغُرورِ الدُّنيا أمِنَ مَخُوفَهُ/ 8548.
313- Dünyanın aldatıcı olduğuna inanan, ondan yana korkması gereken şeyden güvende olur. /8548
314ـ مَنْ قَعَدَ عَنْ طَلَبِ الدُّنيا قامَتْ إلَيهِ/ 8563.
314- Kim dünyayı umursamayıp yerine oturursa dünya ona doğru ayağa kalkar. /8563
315ـ مَنْ أسْرَفَ في طَلَبِ الدُّنيا ماتَ فَقيراً/ 8608.
315- Dünya isteğinde haddi aşan fakir olarak ölür. /8608
316ـ مَنْ عَرَفَ عَنِ الدُّنيا أتَتْهُ صاغِرَةً/ 8522.
316- Kim dünyaya sırt çevirirse dünya hor hakir arkasından gelir. /8522
317ـ مَنْ لَهِجَ قَلْبُهُ بِحُبِّ الدُّنيا إلْتاطَ مِنها بِثَلاثٍ: هَمٍّ لا يُغْنيهِ (لا يُغِبُّهُ)، وَحِرصٍ لا يَتْرُكُهُ، وَأمَلٍ لا يُدْرِكُهُ/ 8741.
317- Kim gönlünü dünyaya kaptırır, onu severse ondan yana üç şey gönlünde yer eder: Kendisini bırakmayan hüzün, onu terketmeyen hırs ve ulaşılamayan arzu. /8741
318ـ مَنْ راقَهُ زِبْرِجُ الدُّنيا أعْقَبَ ناظِرَيْهِ كَمَها/ 8786.
318- Dünyanın süsü kime hoş görünürse anadan doğma körlüğü gözlerine miras bırakır. /8786
319ـ مَنْ رَغِبَ فِي زَخارِفِ الدُّنيا فاتَهُ البَقاءُ المَطْلُوبُ/ 8801.
319- Dünyanın süslerine rağbet eden, arzu edilen kalıcılığı yitirir. /8801
320ـ مَنْ غَلَبَتِ الدُّنيا عَلَيْهِ عَمِيَ عَمّا بَيْنَ يَدَيْهِ/ 8856.
320- Dünya kime üstün gelirse elindeki şeylere karşı körleşir. /8856
321ـ مَنْ عَمَرَ دُنياهُ أفْسَدَ دينَهُ وَأخْرَبَ أُخْراهُ/ 8808.
321- Dünyasını bayındır eden dinini bozmuş, ahiretini viran etmiştir. /8808
322ـ مَنْ أحَبَّ رِفْعَةَ الدُّنيا وَالآخِرَةِ فَلْيَمْقُتْ فِي الدُّنيا الرِّفْعَةَ/ 8868.
322- Dünya ve ahiret yüceliğini seven kimse, dünya yüceliğine düşman olmalıdır. /8868
323ـ مَنْ تَذَلَّلَ لأبْناءِ الدُّنيا، تَعَرّى مِنْ لِباسِ التَّقوى/ 8869.
323- Dünyanın evlatları için eğilen kimse, takva giysisinden arınmış olur. /8869
324ـ مَنْ قَصَّرَ نَظَرَهُ على أبْناءِ الدُّنيا، عَمِىَ عَنْ سَبيلِ الهُدى/ 8870.
324- Gözünü dünya çocuklarına diken kimse, hidayet yolunu göremez. /8870
325ـ مَنْ طَلَبَ الدُّنيا شَيْئاً، فاتَهُ مِنَ الآخِرَةِ أكْثَرُ مِمّا طَلَبَ/ 8895.
325- Dünyadan bir şey uman kimse, istediğinden daha fazlasını ahiretinden kaybeder. /8895
326ـ مَنْ طَلَبَ الدُّنيا بِعَمَلِ الآخِرَةِ، كانَ أبْعَدَ لَهُ مِمّا طَلَبَ/ 8901.
326- Ahiret ameliyle dünyayı isteyen kimse, istediği şeyden daha da uzaklaşır. /8901
327ـ مَن سَخَتْ نَفْسُهُ عَنْ مَواهِبِ الدُّنيا، فَقَدِ اسْتَكْمَلَ العَقْلَ/ 8904.
327- Nefsini dünya bahşişlerinden alıkoyan kimse, gerçekten de aklını kemale erdirmiştir. /8904
328ـ مَنْ مَلَكَ مِنَ الدُّنيا شَيْئاً، فاتَهُ مِنَ الآخِرَةِ أكثَرُ مَمّا مَلَكَ/ 8908.
328- Dünyadan yana bir şeye sahip olan, ahiretten yana sahip olduğundan daha fazlasını kaybeder. /8908
329ـ مَنْ عَرَفَ الدُّنيا لَمْ يَحْزَنْ على ما أصابَهُ/ 8935.
329- Dünyayı tanıyan, karşılaştığı şeylere üzülmez. /8935
330ـ مَنْ عَرَفَ خِداعَ الدُّنيا لَمْ يَغْتَرَّ مِنْها بِمُحالاتِ الأحْلامِ/ 8939.
330- Dünyanın hilesini tanıyan kimse, gerçekleşmesi mümkün olmayan rüyalarla aldanmaz. /8939
331ـ مَنْ ظَفِرَ بِالدُّنيا نَصِبَ، وَمَنٍْ فاتَتْهُ تَعِبَ/ 9012.
331- Dünyaya galip gelen sıkıntıya düşer, onu kaybedense çile çeker. /9012
332ـ مَنْ عَظُمَتِ الدُّنيا في عَيْنِهِ، وَكَبُرَ مَوْقِعُها في قَلْبِهِ، أثَرَها عَلَى اللهِ، وانْقَطَعَ إلَيْها، وَصارَ عبداً لَها/ 9030.
332- Dünya kimin gözünde büyür, kalbinde yer ederse onu Allah’a tercih eder, gönlünü ona kaptırır ve onun kölesi olur. /9030
333ـ مَنِ اسْتَشْعَرَ الشَّغَفَ بِالدُّنيا، مَلأَتْ ضميرَهُ أشْجاناً لها رَقْصٌ عَلى سُوَيْداءِ قَلْبِهِ، هَمٌّ يَشْغَلُهُ، وَغَمٌّ يَحْزُنُهُ حَتّى يُؤخَذَ بِكَظْمِهِ، فَيُلْقى بِالفَضاءِ مُنقَطِعاً أبْهَراهُ، هَيِّناً عَلَى اللهِ فَناءُهُ بَعيداً عَلَى الإخْوانِ لِقاؤُهُ (بَقائُهُ)/ 9060.
333- Kim dünyaya olan aşkını şiar edinirse; dünya, gönül sevdasıyla dansa duran kalbini hüzünle doldurur. Öyle bir hüzün ki onu oyalar, öyle bir keder ki (ölüm) onu tüm hışmıyla buluncaya dek hüzne boğar; kalbinin iki damarı parçalanmış bir halde boşluğa düşer; onu fenaya sürüklemek Allah’a kolaydır; kardeşleri/ dostlarıyla görüşeceği gün ise uzundur (kıyamete kalır). /9060
334ـ مَنِ اعْتَمَدَ علَى الدُّنيا فَهُوَ الشَّقيُّ المَحْرُومُ/ 9083.
334- Dünyaya bel bağlayan mutsuz ve mahrum olur. /9083
335ـ مَنْ خَدَمَ الدُّنيا اِسْتَخْدَمَتْهُ، وَمَنْ خَدَمَ اللهَ سُبْحانَهُ خَدَمَتْهُ/ 9091.
335- Kim dünyaya hizmet ederse dünya onu hizmetine alır ve kim Allah’a hizmet ederse dünya onun hizmetine girer. /9091
336ـ مَنْ كَانَتِ الدُّنيا هَمَّهُ، طالَ يَوْمَ القِيامَةِ شَقاؤُهُ وَغَمُّهُ/ 9010.
336- Bütün gayesi dünya olanın, kıyamet günü hüznü ve mutsuzluğu uzar. /9010
337ـ مَنْ سَلا عَنْ مَواهِبِ الدُّنيا عَزَّ/ 9184.
337- Dünyanın bağışlarını umursamayan saygınlaşır. /9184
338ـ مِنْ نَكَدِ الدُّنيا تَنْغيصُ الاِجتِماعِ بِالفُرْقَةِ، وَالسُّرُورِ بالغُصَّةِ/ 9326.
338- Birliği tefrikayla ve mutluluğu kederle karanlığa boğmak, dünyanın zorluğundandır. /9326
339ـ مِنْ هَوانِ الدُّنيا علَى اللهِ أنْ لا يُعْصى إلاّ فيها/ 9366.
339- Dünyanın dışında, başka bir yerde Allah’a isyan edilmemesi dünyanın çirkefliğindendir. /9366
340ـ مِنْ ذَمامَةِ الدُّنيا عِنْدَ اللهِ أنْ لا يُنالَ ما عِنْدَهُ إلاّ بِتَرْكِها/ 9367.
340- Dünyayı terk etmedikçe Allah’ın yanındakilere ulaşılmaması, Allah katında dünyanın kınanmışlığındandır. /9367
341ـ ما أفْسَدَ الدّينَ كَالدُّنيا/ 9476.
341- Dünya kadar dini daha çok bozan şey olmamıştır. 9476
342ـ ما بَقاءُ فَرْعٍ بَعْدَ ذَهابِ أصْلٍ/ 9555.
342- Asıllar gittikten sonra altsoylar nasıl kalıcı olabilir? /9555
343ـ ما دُنياكَ الَّتي تَحَبَّبَتْ إلَيكَ بِخَيرٍ مِنَ الآخِرَةِ الَّتي قَبَّحَها سُوءُ النَّطرِ عِنْدَكَ/ 9610.
343- Sana göre sevimli görünen dünya, gözünde aşağılayıp durduğun ahiretten daha hayırlı değildir. /9610
344ـ ماقدَّمْتَ مِنْ دُنياكَ فَلِنَفْسِكَ، وَما أخَّرْتَ مِنْها فَلِلْعَدُوِّ/ 9615.
344- Dünyadan yana ileriye (yönelik) kendin için gönderdiğin şeyler senin, geride bıraktıkların ise düşmanınındır. /9615
345ـ ما زادَ فِي الدُّنيا نَقَصَ فِي الآخِرَةِ/ 9619.
345- Dünyada çoğalan ahirette azalır. /9619
346ـ ما نَقَصَ فِي الدُّنيا زادَ فِي الآخِرَةِ/ 9620.
346- Dünyada azalan ahirette çoğalır. /9620
347ـ ما نِلْتَ مِنْ دُنياكَ فَلا تُكْثِرْ بِهِ فَرَحاً، وَما فاتَكَ مِنْها فلا تَأسَ عَلَيْهِ حُزْناً/ 9633.
347- Dünyadan yana elde ettiğin şey için fazla sevinme, kaybettiğin şey için de üzülme. /9633
348ـ ما خَيْرُ دارٍ تُنْقَضُ نَقْضَ البِناءِ، وَعُمْرٍ يَفْنى فَناءَ الزَّادِ/ 9640.
348- Yıkık bir bina gibi harabeye dönüşecek, kısa ömürlü yol azığı gibi çürüyüp gidecek evin (dünyanın) hayrı neresinde? /9640
349ـ ما بالُكُمْ تَفْرَحُونَ بِاليَسيرِ مِنَ الدُّنيا تُدْرِكُونَهُ، وَلا يَحْزُنُكُمُ الكَثيرُ مِنَ الآخِرَةِ تُحْرَمُونَهُ/ 9652.
349- Ne oluyor size? Dünyadan yana az bir şey elinize geçtiğinde hemen seviniyorsunuz da, ahiretinizden yana kaybettiğiniz şey için üzülmüyorsunuz bile! /9652
350ـ مَا الدُّنيا غَرَّتْكَ، وَلِكنْ بِهَا اغْتَرَرْتَ/ 9654.
350- Dünya seni aldatmamıştır; fakat, sen ona aldanmışsındır. /9654
351ـ مَا العاجِلَةُ خَدَعَتْكَ، وَلكِنْ بِهَا أنْخَدَعْتَ/ 9655.
351- Dünya sana hile yapmamıştır; fakat, sen onun hilesine kanmışsındır. /9655
352ـ ما لَكَ وَما إنْ أدْرَكْتَهُ شَغَلَكَ بِصَلاحِهِ عَن الإستِمتاعِ بِهِ، وَإنْ تَمَتَّعْتَ بِهِ نَغَّصَهُ عَلَيكَ ظَفَرُ المَوتِ بِكَ/ 9683.
352- Ne oluyor sana? Ele geçirdiğinde düzeltmeye çalışmak yerine, faydalanmak arzusuyla daha nereye kadar dünyayla oyalanıp duracaksın? Halbuki ondan faydalandığın sırada ölümün galip gelişi, faydalanmak istediğin şeyi karanlığa bürüyecektir. /9683
353ـ مَا الْمَغْرُورُ الَّذي ظَفِرَ مِنَ الدُّنيا بِأدْنى سُهْمَتِهِ كَالآخَرِ الَّذي ظَفِرَ مِنَ الآخِرَةِ بِأعْلى هِمَّتِهِ/ 9686.
353- Pek az çabayla dünyayı kazanan mağrur kimse, tüm çabasıyla ahireti kazanan kimse gibi değildir. /9686
354ـ ما أقْرَبَ الدُّنيا مِنَ الذَّهابِ، وَالشَّيْبَ مِنَ الشَّبابِ، والشَّكَّ مِنَ الاِرتيابِ/ 9689.
354- Dünya gitmeye, gençlik yaşlılığa ve tereddüt şüpheye ne kadar da yakındır! /9689
355ـ مَرارَةُ الدُّنيا حَلاوَةُ الآخِرَةِ/ 9793.
355- Dünyanın acısı ahiretin tatlısıdır. /9793
356ـ مُصاحِبُ الدُّنيا هَدَفُ النَّوائبِ وَالغِيَرِ/ 9793.
356- Dünyanın dostu, musibet ve hadiselerin hedefidir. /9798
357ـ مَثَلُ الدُّنيا كَظِلِّكَ، إنْ وَقَفْتَ وَقَفَ، وَإنْ طَلَبْتَهُ بَعُدَ/ 9818.
357- Dünya senin gölgene benzer; sen durursan o da durur, yaklaşmak istersen uzaklaşır. /9818
358ـ مَثَلُ الدُّنيا كَمَثلِ الحَيَّةِ، لَيِّنٌ مَسُّها، والسَّمُّ القاتِلُ في جَوفِها، يَهْوي إلَيْهَا الغِرُّ الجاهِلُ، وَيَحْذَرُهَا اللَّبِيبُ العاقلُ/ 9834.
358- Dünya yılana benzer; dokunuşu yumuşaktır ama içinde öldürücü zehir taşır. Aldanan cahil ona doğru heves eder; aklıselim ise ondan korkar, çekinir. /9834
359ـ مَتاعُ الدُّنيا حُطامٌ مُوبِئٌ، فَتَجَنَّبُوا مَرْعاةً، قُلْعَتُها أحْظى مِنْ طُمَأنِينَتِها، وَبُلْغَتُها أزْكى مِنْ ثَرْوَتِها/ 9851.
359- Dünya malı, vebaya bürünmüş kuru ot yığınıdır. O halde kaçının o otlaktan. Zira oradan göç etmek, gönül rahatlığıyla orada konaklamaktan daha kazançlıdır; onunla yetinmek ise servetinden daha temizdir. /9851
360ـ هَلَكَ مَنِ اسْتَنامَ إلى الدُّنيا، وَأمْهَرَها دينَهُ فَهُوَ حَيْثُما مالَتْ مالَ إلَيْها، قَدِ اتَّخَذَها هَمَّهُ وَمَعْبُودَهُ/ 10033.
360- Dünyaya bel bağlayan helak olmuş, dinini ona mihir kılmıştır; dünya nereye meylederse o da oraya meyleder. Doğrusu böyle bir kimse, dünyayı kendine keder edinmiş, mâbut kılmıştır. /10033
361ـ هَوِّنْ عَلَيْكَ فَإنِّ الأمْرَ قَريبٌ، وَالاِصْطِحابَ قَليلٌ، وَالمُقامَ يَسيرٌ/ 10039.
361- (Dünyayı) hafife al; zira ölüm yakın, onunla olan dostluk kısa ve oradaki ikâmet pek azdır. /10039
362ـ هِيَ الصَّدُودُ العَنُودُ، وَالحَيُودُ المَيُودُ، وَالخَدُوعُ الكَنُودُ/ 10046.
362- Dünya (halkı ahiretten) çokça alıkoyan, kaskatı düşman kesilen, (haktan bâtıla) pek meyleden, pek mütekebbir, pek aldatıcı ve pek nankördür. /10046
363ـ هَلَكَ الفَرِحُونَ بِالدُّنيا يَوْمَ القِيامَةِ، وَنَجا المَحْزُونُونَ بِها/ 10048.
363- Dünyayla hoşnut olanlar kıyamet günü helak olacaklar, onunla hüzünlenenler ise kurtuluşa ereceklerdir. /10048
364ـ لا تَرْغَبْ فِي كُلِّ ما يَفْنى وَيَذْهَبُ، فَكَفى بِذلِكَ مَضَرَّةً/ 10195.
364- Yok olucu ve geçici şeylere rağbet etme; zira, ziyan için bu yeter. /10195
365ـ لا تَرْغَبْ فِي الدُّنيا فَتَخْسَرَ آخِرَتَكَ/ 10213.
365- Dünya hususunda rağbetli olma, yoksa ahiret hususunda zarar edersin. /10213
366ـ لا تَرغَبْ فيما يَفْنى، وَخُذْ مِنَ الفَناءِ لِلْبَقاءِ/ 10253.
366- Geçici şeylere rağbet etme; kalıcı (diyar) için geçici (diyar)dan (bir şeyler) al. /10253
367ـ لا تُنافِسْ في مَواهِبِ الدُّنيا، فَإنَّ مَواهِبَها حَقيرَةٌ/ 10287.
367- Dünyanın bahşişleri için (herkesten) öne geçmeye çalışma; zira dünyanın bahşişleri küçümsenmiştir. /10287
368ـ لا تَمْهَرِ الدُّنْيا دينَكَ، فَإنَّ مِنْ مَهَرَ الدُّنيا دينَهُ زُفَّتْ إلَيهِ بِالشَّقاءِ، وَالعَناءِ، وَالمِحْنَةِ، وَالبَلاءِ/ 10334.
368- Dinini dünyaya mihir kılma; zira kim dinini dünyaya mihir kılarsa dünya onunla mutsuzluk, zorluk, sıkıntı ve belayla zifaf eder. /10334
369ـ لا تَبِيعُوا الآخِرَةَ بِالدُّنيا، وَلا تَسْتَبْدِلُوا الفَناءَ بِالبَقاءِ/ 10335.
369- Ahiretinizi dünyanıza satmayın ve kalıcılığı geçicilikle değiştirmeyin. /10335
370ـ لا تَفْتِنَنَّكُمْ الدُّنيا، وَلا يَغْلِبَنَّكُمُ الهَوى، ولا يُطُولَنَّ عَلَيْكُمُ الأمَدُ، وَلا يَغُرَّنَّكُمُ الأمَلُ، فَإنَّ الأمَلَ لَيسَ مِنَ الدّينِ فِي شَيْءٍ/ 10338.
370- Sakın dünya sizi kargaşaya düşürmesin, şehvetiniz sizi alt etmesin, ölümün gelip çatması (gözünüzde) uzun gözükmesin ve arzu(lar) sizi aldatmasın; zira dinde arzu denen bir şey yoktur. /10338
371ـ لا يَكُونَنَّ أفْضَلَ مانِلْتَ مِنْ دُنياكَ بُلوغَ لَذَّةٍ، وَشِفاءَ غَيْظٍ، وَلْيَكُنْ إحياءَ حَقٍّ، وَإماتَةَ باطلٍ/ 10355.
371- Dünyadan yana kavuştuğun şeylerin en üstünü zevk almak ve öfkeyi yatıştırmak olmasın sakın; aksine, (senin için üstünlük) hakkı ihya etmek ve bâtılı yok etmek olmalıdır. /10355
372ـ لا تَفْتِنَنَّكَ دُنْياكَ بِحُسْنِ العَواري، فَعَوارِى الدُّنيا تُرْتَجَعُ، ويَبْقَى عَلَيْكَ ما احْتَقَبْتَهُ مِنَ الْمَحارِمِ/ 10362.
372- Ödünç (aldığın şey)lerin güzelliğiyle dünya sakın seni fitneye düşürmesin; zira dünyaya ait ödünçler (ona) geri döner, haramlardan kazandığın şeylerse seninle baş başa kalır. /10362
373ـ لا تَغُرَّنَّكَ العاجِلَةُ بِزُورِ المَلاهي، فإنَّ اللَّهْوَ يَنْقَطِعُ، وَيَلْزَمُكَ مَا اكْتَسَبْتَ مِنَ المآثِمِ/ 10363.
373- Sakın dünya seni eğlenceleriyle aldatmasın; zira eğlence biter ve sana günahlardan yana kazandığın şeyler kalır. /10363
374ـ لا يَحِنَنَّ أحَدُكُمْ حَنينَ الأمَةِ على ما زُوِيَ عَنْهُ مِنَ الدُّنيا/ 10393.
374- Sakın ola içinizden biriniz dünyadan yana kaybettiği şeyler için cariyenin sızlaması gibi sızlamasın! /10393
375ـ لا تَلْتَمِسِ الدُّنيا بِعَمَلِ الآخِرَةِ، وَلا تُؤْثِرِ العاجِلَةَ علَى الآجِلَةِ، فَإنَّ ذلِك شيمَةُ المُنافِقينَ، وَسَجِيَّةُ المارقينَ/ 10405.
375- Dünyayı ahiret ameliyle dileme ve (yakın) dünyayı, (uzak görünen) ahirete tercih etme; zira bu, münafıkların huyu, dinden çıkanların kişiliğidir. /10405
376ـ لا يَغُرَّنَّكَ ما أصْبَحَ فيهِ أهْلُ الغُرورِ بِالدُّنيا، فَإنِّما هُوَ ظِلٌّ مَمْدُودٌ إلى أجَلٍ مَحْدُودٍ/ 10406.
376- Dünyaya aldanmışların sabahladıkları yer, sakın seni de aldatmasın; zira o, ancak sınırlı sona doğru uzayan bir gölgedir. /10406
377ـ لا يَسْتَفِزَّ خُدَعُ الدُّنيا العالِمَ/ 10695.
377- Dünyanın hileleri alimi sarsmaz. /10695
378ـ لا تَعْصِمُ الدُّنيا مَنْ لَجَأَ إلَيها/ 10700.
378- Dünya, ona sığınanı korumaz. /10700
379ـ لا يَتْرُكُ النّاسُ شَيْئاً مِنْ دينِهم لإصْلاحِ دُنْياهُمْ إلاّ فَتَحَ اللهُ عَلَيْهِمُ ما هُوَ أضَرُّ مِنهُ/ 10831.
379- Allah daha zararlı bir şeyi insanlara açmadıkça insanlar, dünyasına çekidüzen vermek için dininden yana bir şeyi terk etmez. /10831
380ـ لا تَدُومُ حَبْرَةُ الدُّنيا، وَلا يَبْقى سُرُورُها، وَلا تُؤمَنُ فَجْعَتُها/ 10852.
380- Dünyanın sevinci devam etmez, mutluluğu kalıcı olmaz, belasından dolayı güvenliği bulunmaz. /10852
381ـ يَنْبَغي لِمَنْ عَرَفَ الدُّنيا أنْ يَزْهَدَ فيها، وَيَعْزِفَ عَنْها/ 10928.
381- Dünyayı tanıyıp bilen kimseye ona karşı zahit olmak ve sırt çevirmek yakışır. /10928
382ـ يَنْبَغي لَمِنْ عَرَفَ دارَ الفَناءِ أنْ يَعْمَلَ لِدارِ البَقاءِ/ 10929.
382- Fani diyarı tanıyıp bilen kimseye, kalıcı diyar için çalışmak yakışır. /10929
383ـ يَنْبَغي لِمَنْ عَلِمَ سُرْعَةَ زَوالِ الدُّنيا أنْ يَزْهدَ فيها/ 10933.
383- Dünyanın hızla yokluğa doğru ilerlediğini bilen kimseye orada zahit olmak yakışır. /10933
384ـ يَنْبَغي أنْ يَتداوِيَ المَرْءُ مِنْ أدواءِ الدُّنيا كَما يَتَداوى ذُو العِلَّةِ، وَيَحْتَمِيَ مِنْ شَهَواتِها وَلَذّاتِها كما يَحْتَمِي المَريضُ/ 10945.
384- Hastanın (hastalığını) tedavi etmesi gibi, insana da dünyadan yana hastalıklarını tedavi etmek; hastanın perhiz ettiği gibi, dünya şehvetlerinden ve lezzetlerinden perhiz etmek yakışır. /10945
385ـ يَسيرُ الدُّنيا يُفْسِدُ الدّينَ/ 10980.
385- Dünyanın azı dini bozar. /10980
386ـ يَسيرُ الدُّنيا يَكْفي، وَكَثيرُها يُردْي/ 10988.
386- Dünyanın azı yeter, fazlası helake iter. /10988
387ـ يَسيرُ الدُّنيا خَيْرٌ مِنْ كَثيرِها، وَبُلْغَتُها أجْدَرُ مِنْ هَلَكَتِها/ 10993.
387- Dünyanın azı çoğundan daha hayırlı, onunla yetinmek ise helakete yol açan şeyden daha yeğdir./10993
388ـ يا أسْرَى الرَّغْبَةِ أقْصِرُوا، فَإنَّ المُعَرَّجَ عَلَى الدُّنيا لا يَرُوعُهُ مِنْها إلاَّ صَريفُ أنيابِ الحِدْثانِ/ 10994.
388- Ey heveslerinin esiri olanlar, azaltın meylinizi. Zira dünyaya meyleden kimseyi, sadece belaların ahengi korkutur. /10994
389ـ مَنْ عَمِلَ لِلدُّنيا خَسِرَ/ 7874.
389- Dünya için çalışan zarar eder. /7874
Dostları ilə paylaş: |