Alulbeyt Yayınları: 07



Yüklə 10,66 Mb.
səhifə52/84
tarix03.08.2018
ölçüsü10,66 Mb.
#66726
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   84

FİTNE


1ـ اَلفِتْنَةُ (القُنْيَة) مَقْرُونَةٌ بِالعَناءِ / 1059.

1- Fitne (veya mal biriktirmek) zorluk ile beraberdir. /1059

2ـ كُنْ فِي الفِتْنَةِ كَابْنِ اللَّبُونِ، لاضَرْعَ فَيُحْلَبَ وَ لا ظَهْرَ فَيُرْكَبَ / 7167.

2- Fitne konusunda iki yaşındaki deve yavrusu gibi ol; ne sağılacak memesi, ne de binilecek sırtı vardır. /7167

3ـ مَنْ شَبَّ نارَ الفِتْنَةِ كانَ وَقُودا‍ً لَها / 9163.

3- Fitne ateşini tutuşturan onun odunu olur. /9163

4ـ مِنْ أعْظَمِ المِحَنِ دَوامُ الفِتَنِ / 9275.

4- Fitnelerin devamı en büyük musibettir. /9275

5ـ قَدْ لَعَمْري يَهْلِكُ في لَهَبِ الفِتْنَةِ الْمُؤْمِنُ، وَ يَسْلَمُ فيها غَيْرُ الْمُسْلِمِ / 6685.

5- Gerçekten de kendi canıma ant olsun ki mümin, fitne ateşinde helak olur gider; Müslüman olmayansa onda sağlam kalır. /6685


FİTNE GÜNLERİ


1ـ مَنْ عَرَفَ الأيّامَ لَمْ يَغْفُلْ عَنِ الاِسْتِعْدادِ / 8942.

1- Zamanı tanıyan, hazırlanmaktan gafil olmaz. /8942

2ـ مَنْ أقْعَدَتْهُ نِكايَةُ الأيّامِ أقامَتْهُ مَعُونَةُ الكِرامِ / 9162.

2- Zamanın musibetleri kimi oturtursa kerim insanların yardımı onu ayakta tutar. /9162

3ـ ما أسْرَعَ السّاعاتِ فيِ الأيّامِ وَ أسْرَعَ الأيّامَ فيِ الشُّهُورِ وَ أسْرَعَ الشُّهُورَ فِي السَّنَةِ وَ أسْرَعَ السَّنَةَ فِي العُمْرِ / 9637.

3- Saatler günlerden, günler aylardan, aylar yıllardan, yıl da ömürden ne de çabuk geçip gitmede! /9637

4ـ اَلأيّامُ صَحائِفُ آجالِكُمْ فَخَلِّدُوها (فَجَلِّدُوها) أحْسَنَ أعْمالِكُمْ / 2409.

4- Günler ömürlerinizin sayfalarıdır; öyleyse onu en güzel amellerle ebedileştirin. /2409

5ـ اَلسّاعاتُ مُكْمَنُ الآفاتِ / 336.

5- Saatler afetlerin saklandığı yerdir. /336

6ـ السّاعاتُ تَنْهَبُ الأعْمارَ (الآجالَ) / 344، 708.

6- Saatler ömürleri (veya ecelleri) talan eder. /708 ve 344

7ـ اَلأيّامُ تُفيدُ التَّجارِبَ / 376.

7- Zaman tecrübe kazandırır. /376

8ـ اَلسّاعاتُ تُنَقِّصُ الأعْمارَ / 1067.

8- Saatler ömürleri azaltır. /1067

9ـ اَلأيّامُ تُوضِحُ السَّرائِرَ الكامِنَةَ / 1306.

9- Günler gizli sırları ortaya çıkarır. /1306

10ـ إنَّما أنْتَ عَدَدُ أيّامٍ فَكُلُّ يَوْمٍ يَمْضي عَلَيْكَ يَمْضي بِبَعْضِكَ، فَخَفِّضْ فيِ الطَّلَبِ،‌ وَ أجْمِلْ فِي الْمُكْتَسَبِ / 3874.

10- Sen ancak günlerin sayısınca varsın, sana gelen her gün senin bazı şeylerini götürür; öyleyse istemeyi kıs ve kazancında ölçüyü sağla. /3874

11ـ إنَّما أبادَ القُرُونَ تَعاقُبُ الْحَرَكاتِ وَ السُّكُونِ / 3884.

11- Ancak hareket ve sükunların peş peşe gelmesi asırları yok etmiştir. /3884

12ـ بَكْرُ السَّبْتِ وَ الْخَميسِ بَرَكَةٌ / 4422.

12- Cumartesi ve Perşembe günün sabah vakti berekettir. /4422

13ـ زَمانُ العادِلِ خَيْرُ الأزْمِنَةِ / 5495.

13- Âdil insanın zamanı zamanların en hayırlısıdır. /5495

14ـ إنَّ أوْقاتَكَ أجْزاءُ عُمْرِكَ، فَلا تُنفِدْ (فَلا تُنْفِذْ) لَكَ وَقْتاً إلاّ فيما يُنْجيكَ (في غَيْرِ ما يُنجيكَ) / 3642.

14- Şüphesiz vakitlerin ömrünün parçalarıdır; o halde zamanını sadece seni kurtaracak şeylerde sarf et. /3642

15ـ في كُلِّ وَقْتٍ عَمَلٌ / 6458.

15- Her vaktin bir ameli vardır. /6458

16ـ يَأْتي عَلَي النّاسِ زَمانٌ لا يَبْقي مِنَ القُرْآنِ إلاّ رَسْمُهُ، وَ لا مِنَ الإسْلامِ إلاّ اسْمُهُ، مَساجِدُهُمْ يَوْمَئِذٍ عامِرَةٌ مِنَ البُني (البِناءِ)، خالِيَةٌ (خرّابٌ) عَنِ الْهُدي / 11044.

16- İnsanlara bir zaman gelecek ki Kuran'ın ancak görünümü, İslam'ın ise ancak ismi kalacak; camileri o gün yapı açısından mâmur, hidayetten ise mahrum olacaktır. /11044

17ـ يَأْتي عَلَي النّاسِ زَمانٌ لا يُقَرَّبُ فيهِ إلاّ الماحِلُ، وَلا يُسْتَظْرَفُ فيهِ إلاّ الفاجِرُ، وَلا يُضَعَّفُ فيهِ إلاّ الْمُنْصِفُ، يَعُدُّونَ الصَّدَقَةَ غُرْماً، وَصِلَةَ الرَّحِمِ مَنّاً، وَ العِبادَةَ اسْتَطالَةً عَلَي النّاسِ، وَ يَظْهَرُ عَلَيْهِمُ الْهَوي، وَ يَخْفي بَيْنَهُمُ الْهُدي / 11045.

17- Bir zaman gelecek ki o gün sadece düzenbazlar (halka) yakın olacaklar; günahkârlar zarif, insaflı insanlar zayıf sayılacaktır. Sadakayı borç, akrabalık bağını minnet, ibadeti insanlara karşı göstermelik olsun diye yapacaklar. Heves onlara galip gelecek ve hidayet (doğru yol) aralarında gizli kalacaktır. /11045

18ـ هَدَرَ فَنيقُ الباطِلِ  بَعْدَ كَظُومٍ، وَ صالَ الدَّهْرُ صِيالَ السَّبُعِ العَقُورِ / 10040.

18- Bâtılın nazlı (değerli) devesi suskunluktan sonra feryat etti ve zaman yırtıcı, saldırgan bir hayvan gibi saldırıya geçti. /10040

19ـ وَالَّذي فَلَقَ الْحَبَّةَ، وَ بَرِيءَ النَّسَمَةَ، لَيَظْهَرَنَّ عَلَيْكُمْ قَوْمٌ، يَضْرِبُونَ الْهامَ عَلي تَأوِيلِ القُرْآنِ كَما بَدَأَكُمْ مُحَمَّدٌ عَلي تَنْزيِلِهِ، ذلِكُمْ حُكْمٌ مِنَ الرَّحْمنِ عَلَيْكُمُ في آخِرِ الزَّمانِ / 10102.

19- Tohumu yarıp bitirene, bedeni yaratana ant olsun; bir toplum çıkacak ki önceden Muhammed (s.a.a), nasıl Kuran'ın tenzili için savaştıysa, o toplum da tevili için başlarınıza vuracak ve bu, size Rahman'ın hükmüdür, ahir zamanda olacak. /10102

20ـ لا تَقْتَحِمُوا مَا اسْتَقْبَلْتُمْ مِنْ فَوْرِ (نارِ) الفِتْنَةِ وَ أميطُوا عَنْ سَنِنَها،‌ وَخَلُّوا قَصْدَ السَّبيلِ لَها / 10379.

20- Size yönelen fitne ateşine hemen atılmayın, onun yollarından uzaklaşın ve yakın (fitne yolunun) ortasından çekilerek onu boş bırakın. /10379

21ـ يَعْطِفُ الْهَوي عَلَي الْهُدي إذا عَطَفُوا الْهُدي عَلَي الْهَوي، وَ يَعْطِفُ الرَّأْيَ عَلَي القُرْآنِ إذا عَطَفُوا القُرآنَ عَلَي الرَّأْيِ / 11043.

21- İnsanlar hidayeti bırakıp heva ve heveslerine uyduğunda, o (imam) hava hevesi hidayete çevirir; onlar kendi reylerini Kuran'a tercih verdiğinde, o insanların kendi reylerini bırakarak Kuran'ın hükümlerine yönelmelerini sağlar. /11043

22ـ نَسِيتُمْ ما ذُكِّرْتُمْ، وَ أمِنْتُمْ  ما حُذِّرْتُمْ فَتاهَ عَلَيْكُمْ رَأْيُكُمْ، وَ تَشَتَّتَ عَلَيْكُمْ أمْرُكُمْ / 9990.

22- (İmama uymanız hususunda) size hatırlatılanları unuttunuz ve korkutulduğunuz şeylerden güvende oldunuz; o halde görüşleriniz karıştı, işleriniz dağıldı. /9990

23ـ هَلْ تَنْظُرُ (تُبْصِرُ) إلاّ فَقيراً يُكابِدُ فَقْراً،‌ أوْ غَنِيّاً بَدَّلَ نِعَمَ اللهِ كُفْراً، أوْ بَخيلاً اِتَّخَذَ البُخْلَ بِحَقِّ اللهِ وَفْراً أوْ مُتَمَرِّدا، كَأنَّ بِأُذُنَيْهِ عَنْ سَماعِ (سَمْعِ الْمَواعِظِ) الحِكْمَةِ وَقْراً / 10049.

23- (Dilediğin tarafa bak); yoksulluktan acı çeken fakirden, Allah'ın nimetini küfre değişmiş zenginden, Allah'a ait hakları malını çoğaltmak için vermekten sakınan hasisten, kulağı öğütlere sağır olmuş inatçıdan başka bir kimseyi görebilir misin? /10049

24ـ وَالَّذي بَعَثَ مُحَمَّداً (ص) بِالْحَقِّ لَتُبَلْبَلُنَّ بَلْبَلَةً، وَ لَتُغَرْبَلُنَّ غَرْبَلَةً، وَلَتُساطُنَّ سَوْطَ القِدْرِ، حَتّي يَعْلُوَ أسْفَلُكُمْ أعْلاكُمْ، وَ أعْلاكُمْ أسْفَلَكُمْ، وَ لَيَسْبِقُنَّ سابِقُونَ، كانُوا قَصَّرُوا، وَ لَيُقَصِّرَنَّ سابِقُونَ كانُوا سَبَقُوا / 10143.

24- Muhammed (s.a.a)'i hak üzere gönderene ant olsun ki karışacaksınız ve sınanma kalburunda altüst olacaksınız; kaynayan kazandaki yemek gibi kepçeyle ayrılacaksınız; birbirinizden kopacaksınız; sonunda en aşağınız, en yüce makama yükselecek; en yüceniz, en aşağıya alçalacak. Herkesi geçenler, ileri gidenler, geri kalacaklar; geri kalmışlar ilerleyecekler, öne geçecekler. /10143

25ـ اَلرَّعِيَّةُ لا يُصْلِحُها إلاّ العَدْلُ / 1342.

25- Halkı ancak adalet düzeltir. /1342

26ـ قيلَ لَهُ (عَلَيْهِ السّلامُ): إنَّ أهْلَ الكُوفَةِ لايُصْلِحُهُمْ إلاّ السَّيْفُ، فَقالَ (عَلَيْهِ السّلام): إنْ لَمْ يُصْلِحْهُمْ إلاّ إفْسادي فَلا أصْلَحَهُمُ اللهُ / 3758.

26- İmam'a (a.s) "Gerçekten de Kûfe halkını ancak kılıç adam eder" denildiğinde şöyle buyurdu: Eğer sadece benim yanlışlığım (onlara kılıç çekmem) onları düzeltecekse Allah onları ıslah etmesin. /3758

27ـ آفَةُ‌ الرَّعِيَّةِ مُخالَفَةُ الطّاعَةِ / 3934.

27- Halkın afeti itaate muhalefet etmektir. /3934

28ـ كَمْ مِنْ ذي ثَرْوَةٍ خَطيرٍ صَيَّرَهُ الدَّهْرُ فَقيراً حَقيراً / 6924.

28- Nice büyük servet sahipleri vardır ki zaman onları fakir ve hakir etmiştir. /6924

29ـ كَيْفَ تَبْقي عَلي حالَتِكَ وَ الدَّهْرُفي إحالَتِكَ ؟! / 6989.

29- Nasıl olur da şimdiki halinle yetinirsin; halbuki zaman seni değiştirmektedir. /6989

30ـ مَنْ عَتَبَ عَلَي الدَّهْرِ طالَ مَعْتَبُهُ / 8570.

30- Zamanı kınayanın kınanması uzar. /8570

31ـ ما قالَ النّاسُ لِشَيْءٍ طُوبي إلاّ وَقَدْ خَبَأَلَهُ الدَّهْرُ يَوْمَ سُوءٍ / 9616.

31- İnsanların güzel saydığı şey için zaman mutlaka kötü bir gün gizlemiştir. /9616

32ـ إنَّكُمْ في زَمانٍ اَلْقائِلُ فيهِ بِالحَقِّ قَليلٌ، وَ اللِّسانُ فيهِ عَنِ الصِّدْقِ كَليلٌ، وَ اللاّزِمُ فيهِ لِلْحَقِّ ذَليلٌ، أهْلُهُ مُتَعَكِّفُونَ عَلَي العِصْيانِ، مُصْطَلِحُونَ عَلَي الإدْهانِ، فَتاهُمْ عارِمٌ، وَ شَيْخُهُمْ آثِمٌ، وَ عالِمُهُمْ مُنافِقٌ، وَ قاريهِمْ مُمارِقٌ، لايُعَظِّمُ صَغيرُهُمْ كَبيرَ هُمْ، وَلايَعُولُ غَنِيُّمْ فَقيرَهُمْ / 3857.

32- Şüphesiz sizler öyle bir zamandasınız ki hakkı söyleyen onda az, dil doğru konuşmaktan aciz ve hakka uyan zelildir. Zamanın ehli isyana düşmüş, birbirlerine karşı ikiyüzlülük içindeler; gençleri kötü ahlaklı, yaşlıları günahkâr, alimleri münafık, (Kuran) okuyanları dinden çıkmışlardır; küçükleri büyüklerini saymaz, zenginleri de fakirlerine yardım etmezler. /3857

33ـ إنَّكُمْ سَتُعْرَضُونَ عَلي سَبِّي وَ البَرائَةِ مِنّي، فَسُبُّوني، وَ إيّاكُمْ وَالبَرائَةَ مِنّي / 3858.

33- Şüphesiz sizler bana sövmek ve benden nefret etmek zorunda kalacaksınız; o halde bana sövün, ama benden nefret etmekten kaçının. /3858

34ـ قَدْ أصْبَحْنا في زَمانٍ عَنُودٍ، وَ دَهْرٍ كَنُودٍ، يُعَدُّ فيهِ الْمُحْسِنُ مُسيئاً، وَ يَزْدادُ الظّالِمُ فيهِ عُتُوّاً / 6704.

34- İnatçı mı inatçı bir zamanda sabahladık, nankör mü nankör bir zamana kaldık. Bu zamanda iyi insan kötü sayılmada; zalim, zulmünü artırdıkça artırmadadır. /6704

35ـ قَدْ تَواخَي النّاسُ عَلَي الفُجُورِ، وَ تَهاجَرُوا عَلَي الدّينِ، وَ تَحابَبُوا عَلَي الكِذْبِ، وَ تَباغَضُوا عَلَي الصِّدْقِ / 6706.

35- Hakikaten insanlar kardeşlerini günah işlemeye teşvik ettiler, dindarlık hususunda birbirlerinden koptular, yalan yere birbirlerine muhabbet ettiler ve doğruluk hususunda birbirlerine düşman kesildiler. /6707

36ـ فَاتَّقُوا اللهَ تَقِيَّةَ مَنْ أنْصَبَ الْخَوْفُ بَدَنَهُ، وَ أسْهَرَ التَّهَجُّدُ غِرارَ نَوْمِهِ، وَ أظْمَأَ الرَّجاءُ هَواجِرَ يَوْمِهِ / 6591.

36- Düşüncelerin gönlünü sardığı, korkunun bedenini yorduğu, gece namazlarının uykusunu haram ettiği, ümit gündüzlerini susuzlukta geçiren, akıllı-fikirli kişinin korkuttuğu gibi korkun Allah'tan! /6591

37ـ فَيا عَجَبا وَ مالِيَ لا أعْجَبُ مِنْ خَطاءِ هذِهِ الأُمَّةِ (الفِرَقِ) عَلَي اخْتِلافِ حُجَجِها في دِياناتِها (دينِها)، لا يَقْتَصُّونَ أثَرَ نَبِيٍّ، وَ لا يَقْتَدُونَ بِعَمِلِ وَصِييٍّ، وَ لايُؤْمِنُونَ بِغَيْبٍ، وَ لا يَعِفُّونَ عَنْ عَيْبٍ، يَعْمَلُونَ فِي الشُّبَهاتِ، وَ يَسيرُونَ فِي الشَّهَواتِ، اَلْمَعْروُفُ فيهِمْ ما عَرَفُوا، وَالْمُنْكَرُ عِنْدَهُمْ ما أنْكَرُوا، مَفْزَعُهُمْ فِي الْمُعْضَلاتِ إلي أنْفُسِهمْ، وَتَعْويلُهُمْ فِي الْمُبْهَماتِ عَلي آرائِهِمْ، كَأنَّ كُلاًّ (كُلُّ امْريءٍٍ) مِنْهُمْ إمامُ نَفْسِهِ، قَدْ أخَذَ فيما يَري بِغَيْرِ وَثيقاتٍ بَيِّناتٍ، وَلا أسْبابٍ مُحْكَماتٍ / 6607.

37- Ne de şaşılacak şey! Şu bölük bölük halkın, dinlerinde delil saydıkları şeylerin birbirine aykırı oluşuna, Peygamber'in izini izlemeyişlerine, Vasi'nin yaptığına uymayışlarına, gaybe inanmayışlarına nasıl şaşmam ben? Şüpheli şeyler yaparlar; şehvetlerde koşarlar. İyi ve hayır işler, onlarca kendi bildikleri işlerdir; kötü ve yapılmayacak şeyler de inkâr ettikleri şeylerdir. Güç ve ağır işlerde kaçıp sığındıkları kendileridir, örtülü ve anlaşılmaz şeylerde dayanakları kendi reyleridir. Sanki onların her biri, kendisinin imamıdır da kendince sağlam gördüğü şeylere yapışmıştır; yanılmaz sebeplere el atmıştır. /6607

38ـ قَدْ صِرْتُمْ بَعْدَ الهِجْرَةِ أعْراباً، وَ بَعْدَ الْمُوالاةِ أحْزاباً / 6679.

38- Hicretten sonra Arap (bedevilerinin Müslüman olmaları gibi, siz de Müslüman) oldunuz ve dostluktan sonra hiziplere bölündünüz. /6679

39ـ قَدْ ذَهَبَ مِنْكُمُ الذّاكِروُنَ، وَ الْمُتَذَكِّرُونَ، وَ بَقيَ النّاسُونَ وَ الْمُتَناسُونَ/ 6688.

39- Muhakkak ki içinizdeki zikredenler (Allah'ı ananlar) ve anımsayanlar gitti, geriye unutkanlar ve kendilerini unutkanlığa vuranlar kaldı. /6688

40ـ قَدْ قادَتْكُمْ أزِمَّةُ الْحَيْنِ، وَ اسْتَغْلَقَتْ عَلي قُلُوبِكُمْ أقْفالُ الرَّيْنِ/ 6689.

40- Gerçekten de ölüm yuları sizleri çekmiş ve kalplerinize paslı kilitler vurulmuştur. /6689

41ـ قَدْ تَصافَيْتُمْ عَلي حُبِّ العاجِلِ وَ رَفْضِ الآجِلِ / 6490.

41- Gerçekten de dünya sevgisi üzerine ve ahireti terk ederek samimiyetle bir araya toplandınız. /6490

42ـ قَدْ صارَ دينُ أحَدِكُمْ لُعْقَةً عَلي لِسانِهِ، صَنيعَ مَنْ فَرَغَ مِنْ عَمَلِهِ، وَ أحْرَزَ رِضي سَيِّدِهِ / 6492.

42- İçinizden birinin dini, dilinde geveleyip durduğu bir kaşık yiyecek; amelini tamamlayan ve efendisini razı etmeye çalışan kişinin ürünü olmuştur. /6492

43ـ قَدْ خاضُوا بِحارَ الفِتَنِ، وَ أخَذُوا بِالبِدَعِ دُونَ السُّنَنِ، وَ تَوَغَّلُوا الْجَهْلَ، وَ اطَّرَحُوا العِلْمَ / 6701.

43- Gerçekten insanlar fitne denizlerine daldılar, sünnet yerine bidatleri aldılar, cehaletin arkasına gizlendiler ve ilmi bir kenara attılar. /6701

44ـ لا تَيْأَسْ مِنَ الزَّمانِ إذا مَنَعَ، وَ لا تَثِقْ بِهِ إذا أعْطي، وَ كُنْ مِنْهُ عَلي أعْظَمِ الْحَذَرِ / 10302.

44- Zamandan ümidini kesme, men ettiği zaman; güvenme ona, verdiği zaman ve ona karşı en büyük korku içinde ol. /10302

45ـ إنَّ الدَّهْرَ يَجْري بِالباقينَ‌، كَجَرْيِهِ بِالماضينَ، ما يعُودُ ما قَدْ وَلّي، وَ لا يَبْقي سَرْمَداً ما فيهِ، آخِرُ فِعالِهِ كَأوَّلِهِ، مُتَسابِقَةٌ أمُورُهُ مُتَظاهِرَةٌ أعْلامُهُ، لا يَنْفَكُّ مُصاحِبُهُ مِنْ عَناءٍ وَ فَناءٍ وَ سَلَبٍ وَ حَرَبٍ / 3693.

45- Gerçekten de zaman, önceki insanlar arasında sürüp gittiği gibi, kalanlarıyla da sürüp gitmekte; sırt dönüp gideni geri dönmez ve onda olan ebedi kalmaz, işinin sonu başlangıcı gibidir, işleri birbirinden öne geçmiştir, alametleri açıktır, ona eş olan beladan, yok olmaktan, kopmaktan, ölümden ve talihsizlikten ayrılmaz. /3693

46ـ إنَّ الدَّهْرَ مُوتِرٌ قَوْسَهُ، لا تَخْطي سِهامُهُ وَلاتُؤْسي جِراحُهُ، يَرْمِي الصَّحيحَ بِالسَّقَمِ، وَ النّاجِيَ بِالعَطَبِ / 3694.

46- Gerçekten de zaman, okunu yayına koymuştur; okları şaşmaz, yaraları iyileşmez; sağlıklı insanı hastalığa, kurtuluş bulanı ise helâke atar. /3694

47ـ الدَّهْرُ مُوَكَّلٌ بِتَشْتيتِ الأُلاّفِ / 1173.

47- Zaman, sevgi ve dostlukları dağıtmakla görevlendirilmiştir. /1173

48ـ ساعَةُ ذُلٍّ لاتَفي بِعِزِّ الدَّهْرِ / 5580.

48- Bir anlık zillet, bir ömürlük izzete tercih edilmez. /5580

49ـ ساهِلِ الدَّهْرِ ما ذَلَّ لَكَ قُعُودُهُ وَلا تُخاطِرْ بِشَيْءٍ رَجاءَ أكْثَرَ مِنْهُ / 5623.

49- Senden feraget etmedikçe zamana karşı hoşgörülü ol ve ondan daha fazlasına ulaşmak için tehlikeye atma /5623

50ـ قَدْ أوْجَبَ الدَّهْرُ شُكْرَهُ عَلي مَنْ بَلَغَ سُؤْلَهُ / 6681.

50- Muhakkak ki zaman, isteklerine erişene şükrünü vacip kılmıştır. /6681

51ـ اَلدَّهْرُ يُخْلِقُ الأبْدانَ، وَ يُجَدِّدُ الآمالَ، وَ يُدْنِي الْمَنِيَّةَ، وَ يُباعِدُ الأُمْنِيَّةَ / 1811.

51- Zaman bedenleri yıpratır, dilekleri tazeler, ölümü yakınlaştırır ve arzuları uzaklaştırır. /1811

52ـ اَلدَّهْرُ يَوْمانِ: يَوْمٌ لَكَ، وَ يَومٌ عَلَيْكَ، فَإذا كانَ لَكَ فَلا تَبْطَرْ، وَ إذا كانَ عَلَيْكَ فَاصْطَبِرْ / 1917.

52- Zaman iki günden ibarettir: Bir gün lehine ve bir gün aleyhinedir. O halde lehine olduğu zaman isyan etme ve aleyhine olduğu zaman sabret. /1917

53ـ اَلدَّهْرُ ذُو حالَتَيْنِ: إبادَةٍ وَ إفادَةٍ، فَما أبادَهُ فَلا رَجْعَةَ لَهُ، وَ ما أفادَهُ فَلا بَقاءَلَهُ / 2199.

53- Zamanın iki hali vardır: Öldürmek ve bağışlamak; öldürdüğünün dönüşü, bağışladığının ise kalıcılığı olmaz. /2199

54ـ إنَّ الدَّهْرَ لَخَصْمٌ غَيْرُ مَخْصُومٍ، وَ مُحْتَكِمٌ غَيْرُ ظَلُومٍ، وَ مُحارِبٌ غَيْرُ مَحْرُوبٍ / 3628.

54- Gerçekten de zaman düşman olunmayan bir düşman, zulmetmeyen bir hakim ve savaşılmayan bir savaşçıdır. /3628

55ـ مَنْ عانَدَ الزَّمانَ أرْغَمَهُ، وَمَنِ اسْتَسْلَمَ إلَيْهِ لَمْ يَسْلَمْ / 9054.

55- Kim zamanla savaşırsa onu zelil eder ve kim onunla barışmak isterse esenlikte kalmaz. /9054

56ـ زَمانُ الجائِرِ شَرُّ الأزْمِنَةِ .

56- Zorbanın zamanı, zamanların en kötüsüdür. /

57ـ كُلُّ يَوْمٍ يَسُوقُ إلي غَدِهِ / 6871.

57- Her (yeni) gün, yarına doğru seyir halindedir. /6871

58ـ مِنَ السّاعاتِ تَوَلُّدُ الآفاتِ / 9250.

58- Afetler saatlerden doğar. /9250

59ـ لا ضَمانَ عَلَي الزَّمانِ / 10626.

59- Zamana güven olmaz. /10626

60ـ لا يَأمَنُ أحَدٌ صُرُوفَ الزَّمانِ، وَ لا يَسْلَمُ مِنْ نَوائِبِ الأيّامِ / 10855.

60- Kimse zamanın afetlerinden güvende olmaz ve günlerin belalarından esenlikte kalmaz. /10855

61ـ يَنْبَغي لِمَنْ عَرَفَ الزَّمانَ أنْ لا يَأمَنَ الصُّرُوفَ وَ الغِيَرَ / 10938.

61- Zamanı tanıyanın onun belaları ve afetlerinden güvende kalmaması revadır. /10938

62ـ اَلطّاعَةُ جَنَّةُ الرَّعيَّةِ وَ العَدْلُ جَنَّةُ الدُّوَلِ / 1873.

62- İtaat halkın, adalet devletin kalkanıdır. /1873

63ـ فَالقُلُوبُ لا هِيَةٌ مِنْ رُشْدِها، قاسِيَةٌ عَنْ حَظِّها، سالِكَةٌ في غَيْرِ مِضْمارِها، كَأنَّ المَعْنِيَّ سِواها، وَكَأنَّ الْحَظَّ في إحْرازِ دُنْياها / 6583.

63- Gönüller o paydan nasipsiz, gaflete dalmış, kararmış; doğru yoldan habersiz her yanlarını kötülükler sarmış. Gidilecek yoldan başka bir yola düşmüşler; sanki söylenenler onlara değilmiş; sanki doğru yolu bulmak, dünyalarını elde etmekten ibaretmiş. /6583

64ـ فَيالَها مَواعِظَ شافِيَةً لَوْ صادَفَتْ قُلُوباً زاكِيَةً وَ أسْماعاً واعِيَةً، وَ آراءً عازِمَةً / 6590.

64- Ne yazık! Bu şifa veren öğütler, keşke temiz kalplere, işitip duyan kulaklara, azimli düşüncelere söylenseydi! /6590

65ـ مِنْهُمْ تَخْرُجُ الفِتْنَةُ، وَ إلَيْهِم تَأوِي الخَطيئَةُ، يَرُدُّونَ مِنْ شَذَّ عَنْها فيها‌، وَ يَسُوقُونَ مَنْ تَأَخَّرعَنْها إلَيْها / 9852.

65- Fitne onlardan çıkar, günah onlara yönelir, o (fitne ve günahtan) uzak olanı ona getirirler ve ondan geri kalanı ona doğru sürerler. /9852

66ـ فَلَئِنْ أمَرَ الباطِلُ لَقَديماً فَعَلَ، وَلَئِنْ قَلَّ الْحَقُّ لَرُبَّما وَ لَعَلَّ، لَقَلَّما أدْبَرَ شَيْءٌ فَأدْبَرَ / 7371.

66- Gerçekten de eğer bâtıl çoğalmışsa sebebi geçmiştede olmasıdır. Hak azalmışsa çoğalması umulur; sırt çeviren şeyin ise dönmesi azdır. /7371

67ـ قَدْ ظَهَرَ أهْلُ الشَّرِّ، وَ بَطَنَ أهْلُ الْخَيْرِ، وَ فاضَ الكِذْبُ، وَ غاضَ الصِّدْقُ 6707.

67- Gerçekten de kötülük ehli ortaya çıkmış, hayır ehli saklanmış, yalan çoğalmış ve doğruluk azalmıştır. /6707

68ـ قَدِ اسْتَدارَ الزَّمانُ كَهَيْئَتِه يَوْمَ خَلَقَ السَّمواتِ وَالأرْضَ / 6709.

68- Gerçekten de zaman, yeryüzüyle gökyüzünün yaratıldıkları günkü gibi, varolan şekliyle dönüp durmadadır. /6710

69ـ قَدْ كَثُرَ القَبيحُ حَتّي قَلَّ الحَياءُ مِنْهُ / 6710.

69- Gerçekten de çirkin şeyler o kadar çoğaldı ki, artık onlardan hayâ dahi azaldı. /6710

70ـ قَدْ كَثُرَ الكِذْبُ حَتّي قَلَّ مَنْ يُوثَقُ بِهِ / 6711.

70- Gerçekten de yalan öyle çoğaldı ki, artık güvenilecek kişi az kaldı. /6711

71ـ مالي أراكُمْ أشْباحاً بِلا أرْواحٍ، وَ أرْواحاً بِلا فَلاحٍ، وَ نُسّاكاً بِلا صَلاحٍ، وَتُجّاراً بِلا أرْباحٍ / 9635.

71- Ne oldu da ben sizleri ruhsuz bedenler; kurtuluşa ermemiş ruhlar; doğru yolu bulmamış ibadet edenler ve kâr etmeyen tacirler gibi görüyorum? /9635

72ـ اَلزَّمانُ يَخُونُ صاحِبَهُ وَلا يَسْتَعْتِبُ لِمَنْ عاتَبَهُ / 2093.

72- Zaman, ona eşlik edene hıyanet eder ve onu kınayanı memnun etmez. /2093

73ـ إذا فَسَدَ الزَّمانُ سادَ اللِّئامُ / 4036.

73- Zaman bozulduğu zaman alçaklar efendi olur. /4036

74ـ فِي الزَّمانِ اَلْغِيَرُ (اَلْعِبَرُ) / 6466.

74- İbretler (veya değişiklikler) zamandadır. /6466

75ـ مَنْ تَشاغَلَ بِالزَّمانِ شَغَلَهُ / 7890.

75- Zamanla uğraşıp duranı zaman meşgul eder. /7890

76ـ مَنْ أمِنَ الزَّمانَ خانَهُ، وَ مَنْ أعْظَمَهُ أهانَهُ / 8028.

76- Kim zamana güvenirse zaman ona ihanet eder ve kim zamanı büyütürse zaman onu küçültür. /8028



Yüklə 10,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   84




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin