Amr b. MÜRre 4 Bibliyografya 4


AN'ANE Bk. Örf. AN'ANE



Yüklə 1,39 Mb.
səhifə25/40
tarix11.01.2019
ölçüsü1,39 Mb.
#94685
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   40

AN'ANE

Bk. Örf.


AN'ANE

Bîr hadisin muteber hadis alma yollarından olmayan “an” sigasıyla rivayet edildiğini ifade eden terim

Bk. Muan'an.

ANÂSIR-ı ERBAA

İlkçağ Yunan, Ortaçağ fstâm ve hiristiyan felsefesinde tabii varlıkların ilkesi sayılan dört madde.

Anâsır kelimesi sözlükte “asıl. kök, soy; şeref ve asalet” gibi mânalara gelen unsur kelimesinin çoğuludur. Kur'ân-ı Kerîm'de unsur ve anâsır kelimeleri geç­memektedir; hadislerde ise “kök, kay­nak” anlamında bir iki defa unsur ke­limesi kullanılmıştır. 434 Anâsır-ı erbaa “dört unsur” demek olup klasik felsefede toprak, su, hava ve ateşten ibarettir. İslâm kaynakların­da anâsır-ı erbaa yerine ustukussât-ı er­baa, erkân-ı erbaa, tabâi'-i erbaa, mevâdd-i erbaa, ümmehât-i erbaa, ümme-hât-i süfliyye, usûl, mebâdî ve kavâbis gibi daha başka terimler de kullanılmış­tır. Bu terimler pek çok âlim ve düşü­nür tarafından eş anlamlı sayılmışsa da aralarında bazı küçük farklar bulunmak­tadır. Şöyle ki, bir birleşiğin içinde onun bir parçası olarak yer alan şeye rükn 435 birleşiğin çözülmesi so­nucunda ortaya çıkan şeye ustukus 436 birleşiği meydana geti­ren maddeye asıl 437 yeni bir madde teşkil etmek üzere eski şeklini bırakıp bozulan şeye de unsur 438 denir.

İslâm felsefesindeki anâsır-ı erbaa an­layışı antik Yunan düşüncesinden gel­mektedir. Antik Yunan'da antropomorfık tanrı inancı hâkim olduğu için yarat­ma veya yoktan var olma 439 fikri mevcut değildir. Bu sebeple Grekler'e göre tanrı 440 kâinat yoktan var etmiş değildir; aksine o, kendisi gi­bi ezelî olan kâinatın ilk maddesine sa­dece şekil verip onu düzene sokmuştur. İşte tanrı gibi ezelî olan bu ilk madde­nin ne olduğu Grek düşüncesinin kuru­luş döneminde çok tartışılmıştır. Arkhe diye ifade edilen bu ilk madde Thales'e göre su, Anaximenes'e göre hava, Herakleitos'a göre ateştir. Empedokles ise bunlardan her birini arkhe olarak ka­bul etmek yerine, toprakla birlikte dör­dünün kâinatın ana maddesini teşkil ettiğini söylemiştir. Eflâtun'un da dört unsur fikrini savunduğu bilinmektedir. Dört unsur teorisini sistem leştirerek ta­biat bilimlerinde hâkim görüş haline ge­tiren ise Aristo olmuştur. Ona göre kâi­nat, ay üstü ve ay altı olmak üzere ikiye ayrılır. Ay üstü âlem ebediyet diyarı ol­duğu için burada oluş 441 ve bozulma 442 yoktur ve bu sebeple ay üstü âlemde bir tek un­sur vardır. Aristo buna esîr adını verir. Ay altı âlem ise oluş ve bozulma evreni olduğu için burada birden fazla unsurun bulunması gerekir. Aksi takdirde etkileme 443 ve etkilenme 444 ola­maz. Her ne kadar bazı İlkçağ filozofla­rı ay altı âlemde madde olarak değişik şeylerden söz etmişlerse de klasik dü­şünceye hâkim olan Empedokles'in zik­rettiği dört unsur 445 görüşüdür. Zira bütün varlıkların yapısında bu dört madde değişik şekillerde bulunmaktadır. Bunlardan mutlak ağır olan unsur 446 aşağıya doğru, mut­lak hafif olan 447 yukarıya doğru, iza­fî ağırlık ve hafifliğe sahip bulunan diğer ikisi ise bunların arasında hareket ederler.

Aristo fiziğinin temel konusu olan dört unsur teorisi Helenistik dönemde daha çok benimsenmiş, sonradan Süryânîler aracılığıyla Arapça'ya aktarılmış ve ta­bâi'-i erbaa, keyfiyyât-ı erbaa, ahlât-ı er­baa ve ilel-i erbaa terimleriyle fizikten tıbba, tıptan ahlâka kadar geniş bir ala­na uygulanmıştır.

Aristo'nun De Ge Generatione et Corruptione adlı eseri İshak b. Huneyn ve Ebû Osman ed-Dımaşkî tarafından Kitâbü'1-Kevn ve'1-fesâd adıyla Arapça'ya tercüme edilince bu fikirler İslâm dün­yasında da tartışılmaya başlandı. Konu­yu ana hatlarıyla ilk defa ele alan İslâm filozofu Kindî olmuştur. Ona göre unsur bütün fizikî varlıkların ilkesidir. 448 Ustukus ise nesnelerin kendi­sinden meydana geldiği ve yine ona dön­düğü şeydir. Oluş ve bozulma birbirinin zıddı olan keyfiyetlerde meydana gelir. Bu zıt keyfiyetler sıcaklık ve soğukluk, kuruluk ve nemliliktir. Ay üstü âlemde bu keyfiyetler bulunmadığı için orada oluş ve bozulma da yoktur. Ay altı âle­min unsurları ise dört tanedir. Bunlar belirli oranlarda karışıp birbirini etkile­yerek varlıkları meydana getirirler; birbirilerine dönüşürken yok olup gitmez­ler; parçaları birbiri içine girer, kendi­leri ise Allah'ın takdir ettiği süreye ka­dar bakidirler. Kindi’ye göre unsurların kendilerine has tabii mekânları (hayyiz) vardır. Ay altı âlemin en üst kısmında ateş küresi, onun altında hava, onun al­tında su, onun altında toprak küresi yer alır. Düz çizgi doğrultusunda hareket eden unsurlardan ateş ve havanın ha­reket yönü merkezden çevreye toprak ve suyunki ise çevreden merkeze doğ­rudur.

Fârâbî ise unsurdan çok ustukustan söz eder. Ona göre birleşik cevherlerin ilkeleri olan ustukuslar basittirler ve varlık mertebesinin en alt basamağında yer alırlar. Daha sonra madenler, bitki­ler ve hayvanlar mertebesi gelir; en üst­te de nâtık (düşünen) canlı bulunur. Kü­re biçiminde olan ustukuslar dört tane olup her birinin maddesi kendi suretini de zıddının suretini de alabilir durum­dadır. Ay altı âlemdeki bütün maddeler onlardan teşekkül eder.

Unsurlar teorisine son şeklini veren İslâm filozofu İbn Sînâ olmuştur. Bazan unsur, bazan da ustukus terimlerini kul­lanan İbn Sînâ, Sokrat öncesi filozofla­rın arkhe görüşlerini ele alıp eleştirdik­ten sonra ay altı âlemdeki varlıkların oluş ve bozulmalarının neticede belirti­len dört ana maddede son bulduğunu ifade eder. Evâil adı verilen ilk keyfiyet­ler 449 unsurları meydana getirirler. Ateşe hâkim olan keyfiyet sıcaklık, havaya hâ­kim olan nemlilik, suya hâkim olan so­ğukluk, toprağa hâkim olan da kuruluk­tur. Keyfiyetlerin unsurları nasıl oluş­turduğunu gösteren bazı şahsî tecrübe ve müşahedelerini tesbit eden filozof, bozulmanın bir suretin ortadan kalkma­sı ve oluşun da yeni bir suretin kazanıl­ması olduğunu, bozulan unsurda yeni bir sureti kazanma istidadının meyda­na geldiğini ve bunun da feyiz sahibi ve cömert 450 olan Allah tara­fından sağlandığını bildirir; konunun ay­rıntıları ile ilgili bilgilerde Aristo'dan be­ri gelişen unsurlar fikrini tekrarlar 451 İbn Rüşd de ilk maddenin hiçbir şekil­de işlenmemiş olduğunu, bundan dört unsurun veya ustukusun ortaya çıktığı­nı ve bunların da dört tabiat veya dört keyfiyet ile nitelik kazandığını belirtir ve daha sonra Aristo'nun bu konudaki gö­rüşlerini zikreder.

Mistik ve bâtınî kişiliğiyle İslâm dü­şüncesine gnostik bir yorum getiren Câbir b. Hayyân, sırrı 452 ve sim­yacı 453 denge teorisi içerisin­de unsurlar görüşüne önemli bir yer ve­rir. Ona göre basit olan ümmehâtın 454 aslı dört keyfiyettir. Fakat oluş için kemiyetin müdahalesi gerekir. Böy­lece dört unsur belirli bir birleşim için­de varlıkları meydana getirirler. Hem Aristocu heyûlâ görüşüne hem de un­surların birbirine dönüşmesine karşı çı­kan Câbir'e göre âlemde önce Tanrı'dan başka hiçbir varlık yoktu; sonra keyfiyetler, ardından da dört unsur meyda­na gelmiştir. Nasıl kâinatta unsurlar dört tane ise bir yılda dört mevsim, insan bedeninde dört karışım 455 ve organlar arasında da dört ana organ vardır.

Canlı ve cansız varlıklarda bazı ortak özellikler bulunduğunu bildiren Endü­lüslü düşünür İbn Bâcce'ye göre bu or­tak özelliklerin başında ustukuslar ge­lir. İbn Tufeyl de alegorik bir roman olan Hay b. Yakzân'da 456 unsur fikrinin tabiatın yapısında mevcut olduğu­nu ve ıssız bir adada tek başına yaşa­yan Hay b. Yakzân'ın kendi tecrübesiyle keyfiyetleri ve dört unsuru bulduğunu anlatırken klasik unsurlar teorisini özet olarak nakleder.

Düşünce sistemini işrak felsefesi üze­rine kuran Sühreverdî el-Maktul, felek­lerin ve unsurların nurların nuru olan ilk nurdan sudur ettiğini belirterek kavâbis diye adlandırdığı unsurların bu nur­lardan nasıl meydana geldiğini kendine has terimlerle anlatır.

Tasavvufî düşünceyi felsefî boyutla­ra kavuşturarak İslâm düşüncesinde bü­yük değişiklikler meydana getiren İbnü'l-Arabî, unsurların feleklerin hare­keti sonunda ortaya çıktığını belirterek Tanrı'nın dört unsuru dört günde ya­rattığını, bunların içerisinde ateşin en üst mertebede bulunduğunu, fakat Hz. Âdem'in çamurunda yer alan suyun hep­sinden daha etkili olduğunu söyler ve unsurlara kendi özelliklerini verenin Al­lah olduğunu belirtir. İbnü'l-Arabî ile pa­ralel fikirler taşıyan İbn Seb'în ise dört unsurdan söz ederken bunların keyfiyetleriyle fiilleri arasında denklik bulundu­ğunu, parlak olan ateşin cisimleri kendi tabiatına çevirdiğini, şeffaf ve latîf olan havanın suretleri kolayca benimseyip bı­raktığını, suyun da aynı özellikleri taşı­dığını, toprağın ise yoğun bir cisim olduğunu belirtir.

Meşşâî felsefe ile İşrâkî düşünceyi bir­leştirerek yeni bir hikmet anlayışı kur­maya çalışan Şehrezûrî, bir ağaç şeklin­de tasarladığı evrende hareketin keyfi­yeti, keyfiyetin de unsurları doğurdu­ğunu, diğer bütün şeylerin ise unsur­lardan meydana geldiğini söyler. O da tıpkı İbn Sînâ ve arkadaşları gibi unsur­ların bir tane olmasının imkânsızlığını vurgulayarak analiz ve sentez metoduy­la bunların dört tane olması gerektiği­ni bildirir. 457

İlk dönem kelâm bilginleri tabiat bi­limleriyle ilgili değişik görüşleri tartış­tıkları halde unsur konusuyla hemen hemen hiç ilgilenmemişlerdir. Sadece Mutezilî düşünür Nazzâm'ın kümün* teorisinde arkhe olarak unsur fikri gö­rülmektedir. Eş'ari de dört unsurdan zi­yade dört keyfiyetten söz etmekle ye­tinir. Âlemin kıdemi noktasından arkhe problemine yaklaşan İmam Mâtürîdî ise dört unsurdan çok dört tabiattan bah­seder.

Müteahhirîn kelâmının hazırlayıcıların­dan olan İmam Cüveynî filozofların he­yûlâ ve unsur konusundaki farklı görüş­lerine temas ettikten sonra onların dört tabiatın kadîm olduğunu ileri sürdükle­rini kaydeder ve çeşitli delillerle bu gö­rüşün yanlış olduğunu ortaya koymaya çalışır.

Cüveynî'nin talebesi Gazzâlî, filozofla­rın görüşlerini özetlediği Makaşıdü'1-fe-lâsife'ye 458 cisimlerin basit ve birleşik olmak üzere ikiye ayrıldığını, basit cisimlerin de göklere ait cisimler gibi oluş ve bozulma kabul etmeyenlerle un­surlar gibi oluş ve bozulma kabul eden cisimler şeklinde ikiye ayrıldığını belirt­tikten sonra unsurların neden sadece dört tane olması gerektiğini Meşşâî fi­lozoflarının görüşleri olarak açıklamak­tadır. Ona göre unsurlar arazdırlar ve araz oldukları için de değişime mâruz­durlar; bu yüzden kevn ve fesada uğ­rarlar. Süflî oldukları için de ay ve gü­neş gibi gök cisimlerinin etkisi altın­dadırlar. Tehâfütü'l-felâsife'de 459 filozofların tabiat bilimleriyle ilgi­li görüşlerinin din ite ilişkili yönü bulun­madığını söyleyen Gazzâlî diğer eserlerinde unsurlar konusuna temas et­mez.

Antik Grek filozoflarının ve İbn Sînâ'-nın görüşlerini özetlerken unsurlar te­orisine geniş yer ayıran Şehristânî bu hususta ayrıca kendi kanaatini beyan etmez.

Kelâmın felsefî muhteva kazanmasın­da önemli rol oynayan Fahreddin er-Râzî, İbn Sînâ'nın el-îşârât ve't-tenbîhât ve Uyûnü'l-hikme adlı eserlerine yazdığı şerhlerde onun Sünnî yorumunu verir­ken kendi eserlerinde Meşşâî unsurlar teorisini zaman zaman eleştirerek tek­rarlar. Adudüddin el-îcî de Meşşâî felse­fede kemaline ermiş olan unsurlar teo­risini olduğu gibi alarak kelâmı konulara intibak ettirir ve böylece felsefî kelâ­mın gelişmesinde önemli bir adım atar. Onun izinden giden Sa'deddin et-Teftâzânî ise gerek el-Makâşıd adlı eserin­de gerekse bu eserine yazmış oiduğu şerhte klasikleşen unsur ve ustukuslar teorisini olduğu gibi tekrarlar. Aynı eko­lün son temsilcilerinden olan Cürcânî de et-Ta’rifat'ındaki tanımlarında ve Şer-hu'I-Mevâkıt adlı eserindeki açıklamalarında konuyu klasik şekliyle tekrarla­maktadır.

Bundan sonra gelen İslâm düşünür­leri genellikle eski görüşleri tekrar et­mekle yetinirler. Halbuki Aristocu dört unsur teorisine XVI. yüzyılda Batı’da Paracelsus ile başlayan tepkiler, gittikçe gelişerek Dalton'un atom teorisiyle bir­likte yerini elementer sisteme bırakır. XVIII. yüzyıl Türk düşünürlerinden Erzu­rumlu İbrahim Hakkı Mârifetnâme'de klasikleşen unsurlar teorisini tekrar­larken ondan sonraki yüzyıl müfessirlerinden Âlûsî de tefsirinde yer yer ay­nı görüşler doğrultusunda açıklamalar yapar.

Kelâmı ve tasavvufi muhtevası içeri­sinde divan edebiyatında bir mazmun olarak kullanılan anâsır-ı erbaa. yüzyılı­mızın başına kadar yazılan İslâm düşün­cesine dair eserlerde sık sık görülmeye devam eder. 460



Bibliyografya


1- İbnü'l-Esîr. en-Nihâye, “unsur” md.

2- et-Ta'rifât, “asi”, “rükn”, “unsur” md.leri.

3- Tehânevî, Keşşaf, “unşur” md.

4- Buhârî, “Tevhîd”, 37.

5- Aristo. Metafizik (trc. Ahmet Arslan), İz­mir 1985, s. 1014”.

6- Kindî. Resâ'il, s. 166, 217, 221.

7- Eş'arî, Makâlât (Ritter), s. 309-348.

8- Mâtürîdî. Kitâbü't-Tevhîd, s. 141-142.

9- Fârâbî. el-Mesâ*ilü'l-felsefiyye (el-Mecmû' içinde), Kahi­re 1325/1907, s. 93, 108.

10- Fârâbî. ed-De'avi'l-kalbiyye, Haydarâbâd 1349, s. 7.

11- İbn Sînâ. eş-Şifâ’: el-Kevn ve'l-fesâd, Kahire, ts. (Dârü'l-Kâtibi I-Arabî). s. 154-155.

12- İbn Sînâ. en-Necât, Ka­hire 1357/1938, s. 148.

13- İbn Sînâ. “üyünü'l-hikme (nşr. Abdurrahman Bedevî), Beyrut 1980, s. 32.

14- İbn Sînâ. el-İşârât, İstanbul 1290, s. 142-166.

15- Cüveynî, eş-Şâmil (nşr. Ali Sami en-Neşşâr v.dğr.), İskenderiye 1969, s. 226-227, 229-234.

16- Gazzâlî, Makâsıdü'l-felâsife (nşr. Muhyiddin Sabri), Kahire, ts. (Dârü'l-Maârif), s. 247, 259.

17- Gazzâlî, Tehâfütü't-felâsife (nşr. Süleyman Dünyâ), Kahire, ts. (Dârü'l-Maârif), s. 66-67.

18- İbn Bâcce, Tedbîrü’I-mütevahhid (nşr. M. Asin Palacios), Madrid 1946, s. 13.

19- Şehristânî, el-Milel (Kîlânî), II. 63-65, 211-213.

20- İbn Tufeyl, Hay b. Yakzân (nşr. Ahmed Emîn), Kahire 1959, s. 89-90.

21- Sühreverdî, Hikmetü'l-işrâk {Mecmû'a-i Muşannefât-ı Şeyh-i İşrâk içinde), Tahran 1333 hş., s. 187 vd.

22- İbn Rüşd, Cevâmic u's-semâ’ ve'l-'âlem, Kahire 1319, s. 13.

23- Fahreddin er-Râzî, Şerhu'l-İşârât, İstanbul 1290, s. 142 vd.

24- İbnü'l-Arabî, el-Fütûhât, I, 154.

25- İbn Seb'în, Büddul-'ârif (nşr. C. Kettûre), Beyrut 1978, s. 114.

26- Muhammed eş-Şehrezûri, eş-Şeceretü'l-ilâhiyye, Râgıb Paşa Ktp., nr. 843/ 697, vr. 74B-75b.

27- Âlûsî. Ruhu'l-me'ânî, XII, 7-8.

28- E. Brehier, Histoire de la Philosophîe, Pa­ris 1926, I, 41-70.

29- W. D. Ross. Aristote, Paris 1930, s. 148 vd.

30- P. Kraus. Muhtar min Resâ'ili Câbir b. Hayyân, Kahire 1354, s. 49-59.

31- M. Daumas, Les Science Physiques au XVİe et XVIII Siecles (Histoire de la Science içinde), Paris 1957, s. 850.

32- Abdurrahman Bedevi, La Transmission de la Philosophie Grecque au Monde Arabe, Paris 1968, s. 80.

33- Zeki Necîb Mahmûd. Câbir b. Hayyân, Kahire 1975, s. 142;.

34- M. Abdülhâdî Ebû Rîde, İbrahim b. Sey­yar en-Nazzâm, Kahire 1989, s. 144-145.

35- M. Nazif Şahinoğlu, “Unsur”, İA, XIII, 40-41.


Yüklə 1,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin