102 Zeki Velidi Togan, “Şaybak Han’ın Şiirleri”, Yeni Türkistan Dergisi, sayı 1, s. 22-25.
103 Fazlullah b. Ruzbehan, Mihmannâme-i Buhara, Tahran, 1341, s. 192.
104 Yakubovskiy, s. 202.
105 Mihmannâme-i Buhara, s. 201.
106 Özbeklerde saltanat veraseti sistemi hakkında bkz. Dickson, Trudı Dvadsat Pyatege Mejdunarednege Kongresse Vostokovedov, Moskova, 9-16 Avgusta, 1960, tom 3.
107 İbragimov, s. 46.
108 İbragimov, s. 160.
109 Edvard Allworth, The Modern Uzbeks, Stanford, 1990, s. 67.
110 Allworth, s. 70.
111 Muhammed Salih, s. 76.
112 Mihmannâme-i Buhara, s. 194.
113 Ahmed Ali Askerova, s. 7.
114 Abdullahnâme, II, S. 112.
115 Abdullahnâme, II, S. 118.
116 Abdullahnâme, II, S. 159.
117 W. Barthold, “XVII. Asırda Özbek Hanları Saraylarında Merasim”, çev. Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler, Ankara, 1987, s. 546-554.
118 Ubeydullahnâme, s. 52.
119 Ubeydullahnâme, s. 42.
120 İbragimov, s. 285.
121 Mihmanâme-i Buhara, s. 207.
122 Mihmannâme-i Buhara, s. 190.
123 Vekayi, s. 94.
124 Mihmannâme-i Buhara, s. 238-239.
125 Vekayi, s. 109.
126 Haarmann, s. 340.
127 Mihmannâme-i Buhara, s. 193.
128 N. A. Baskakov, Mélanges Offerts à Louis Bazin Par ses disciples, Collègues et amis, Paris, 1991, s. 293-297.
129 Şaniyazov, s. 83.
130 İvanov, s. 26.
131 M. Haider, “Agrarian System in the Uzbek Khantes of Central Asia”, Turcica, VII, 1975, s. 157-158.
132 Mükminova, Graftsmen and Guild Life in Samarkand, Timurid Art and Culture, Ed: Glombek-Subtelny, London, 1992, s. 48.
133 Audrey Burton, Bukharan Trade1558-1718, Bloomington, İndia, 1993, s. 2.
134 A. Jenkinson, Early Voyage and Travels to Russia and Persia by. Anthony Jenkinson, Ed: by Delmar Morgan, cilt 2, London, 1886, s. 71.
135 Jenkinson, s. 74.
136 Ahmedov Bori, Gosudartsovo Koçevikh Uzbekov, Moskova, 1965, s. 86-87.
137 Fournieau, s. 803.
138 Samir Kazımoğlu (Tagızade), Türk Toplulukları Edebiyatı 1, Ankara, 1994, s. 81-82.
139 Vekayi, s. 199.
140 Başlangıçtan Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, 15/2, Ankara, 2000, s. 228.
141 Zeyneddin Vâsıfî, Bedayi’ül Vekayi, neşr: Boldirev, 1. cilt, Moskova, 1961.
142 Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatı Antolojisi, s. 87.
143 Reşit Rahmeti Arat, Baburnâme, Ankara, 2000, s. 122. ss.
144 Yakup Karasoy, Şiban Han Divanı, Ankara, 1998, s. 285.
145 Abdullahnâme, s. 193-195.
146 Mehmet Saray, Hive Hanlığı, s. 170.
147 Cadherine Pojjol, “Hokand”, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. 18, s. 214.
148 İstoriya Uzbekskoy, s. 455.
149 Baymirza Hayıt, Sovyetlerde Türklüğün ve İslâmın Bazı Meseleleri, İstanbul, 2000, s. 113.
150 Allworth, s120-121.
151 Çağatay Koçar, “Türkistan’da Ceditçilik Hareketinin Başlaması”, Türk Kültürü Dergisi, XXIV/268, 1985, s. 584.
152 Elizabeth Bacon, Esir Orta Asya, çev. Tanju Say, İstanbul, s. 103.
153 Alaeddin Yalçınkaya, 1856’dan Günümüze Türkistan, İstanbul, 1997, s254-255.
154 Baymirza Hayıt, Sovyetlerde Türklüğün., s. 119.
155 İklil Kurban, Doğu Türkistan İçin Savaş, Ankara, 1995, s. 26.
156 W. Barthold, Yenisey Kırgızları, Soçineniye, s. 117.
157 Baymirza Hayit, s. 14.
158 Kurban, Doğu Türkistan., s. 27.
159 Yenisey Kırgızları., s. 117.
160 Tarih-i Raşid, s. 451, 453, 467.
161 Grousset, s. 460.
162 Soucek, s. 165.
163 İklil Kurban, Hocalar Devri, (basılmamış doktora tezi), Ankara, 1992, s. 69.
164 Grousset, s. 484-485.
165 İklil Kurban, s. Hocalar, s. 77.
166 Mehmet Âtıf, Kaşgar Tarihi, haz. İsmail Aka, Vehbi Günay, Cahit Telci, Kırıkkale, 1998, s. 136.
167 İklil Kurban, Hocalar, s. 79.
168 Toru Saguchi, Kashgaria, Acta Asiatica, 34 (1978), s. 61.
169 Toru Saguchi, s. 65-66.
170 Mehmet Emin Buğra, Doğu Türkistan Tarihi, Coğrafi ve Şimdiki Durumu, İstanbul, 1952, s. 22.
171 Paul B. Henze, “The Great Game in Kashgaria British and Russian Mission to Yakup Beg”, Central Asian Survey, vol 8, no 2, s. 65-66.
172 Mehmet Saray, Doğu Türkistan Tarihi, İstanbul, 1997, s. 150-151.
173 Mehmet Atıf, s. 344-345.
174 Gunnar Jaring, Return to Kashgar, Durham, 1986, s. 195.
175 Peter Fleming, News From Tartary, 1990, s. 157.
176 Henze, s. 87.
177 Hans Braker, Çin-Sovyet İlişkilerinde Milliyet Hareketleri, Stratejik Açıdan Sovyet Müslümanları ve diğer Azınlıklar, ed. Enders Wimbush, çev, Yuluğ Tekin Kurat, Ankara, s. 178.
178 Linda Benson, The İli Rebellion The Moslem Challance to Chinese Authority in Xinjiang 1944-1949, s. 195, London, 1990.
179 Lawrence Krader, Social Organizastion of the Mongol Turkic Pastoral Nomads, The Hauge, 1963, 178.
180 A. Samoyloviç, “Kazak Kelimesi Hakkında”, çev. Saadet Çağatay, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Ankara, 1957, s. 102.
181 Martha Brill Olcott, The Kazakhs, Hoover İnstitution Stanford University, s. 4.
182 Mirza Muhammed Haydar Duglat, The Tarikh-i Rashidi of Muhammed Haidar Dughlat, N. Elias-E. D. Ross, London, 1895, s. 82.
183 Deşt-i Kıpçak tabiri, XI. Yüzyıl ortalarından XIII. Yüzyılın ilk yarısına kadar olan devredeki Kıpçak Hanlığı’nın yayıldığı sahayı ifade etmektedir. Deşt-i Kıpçak, doğuda İrtiş ırmağından başlamakta, Batı Sibirya’yı Hazar Denizi’nin ve Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırları içine aldıktan sonra Deşt-i Kıpçak’ın batıdaki sınırı Karpat dağlarına dayanmaktadır. Deşt-i Kıpçak ayrıca, güneyde Kırım’ı içersine alarak, Kuzey Kafkasya’daki Kuban ve Terek ırmakları sınır Mihmanname-i Buhara olmak üzere Hazar Denizi’ne, Aral Gölü’ne ve oradan da Seyhun boylarına kadar uzanmaktaydı. Kazak Bozkırı ifadesi ise tabii bir sınır olmayıp, Deşt-i Kıpçak içindeki siyasi bir hakimiyet alanı olarak Kazakların bulundukları sahayı göstermektedir.
184 Bu sefer ile ilgili geniş bilgi için bakınız. Mehmet Alpargu, Yeniçağda Kazak Türkleri, Ankara, 1996, s. 22-28.
185 Fazlullah b. Ruzbihan, s. 227.
186 Barthold, Soçineniye, 2. cilt, 2. kısım, Moskova, 1963, s. 91.
187 Zeki Velidi Togan, XVI. Asırdan Günümüze Kadar Müstemleke Devrinde Asya Tarihi, 1965-1966, s. 58.
188 Henry Howorth, London 1927, s. 631.
189 İbragimov, s. 118.
190 İskender Beg Münşî, Tarih-i Âlem Ârâ-yi Abbasî, s. 865.
191 Boris Kochnev, Les Relations Entre Astrahanides Khans Kazaks et Arabshahides, L’Heritage Timouride İran-Asie Centrale-İnde XV-XVIII Siécles, ed. Maria Szuppe, Tachkent, 1997, s. 159.
192 Howorth, s. 640.
193 Howorth, s. 641.
194 Krader, Peoples., s. 89.
195 Mihmannâme-i Buhara, s. 205.
196 Olcott, s. 20.
197 Tarih-i Raşid, s. 276.
198 W. Radloff, Sibiryadan (seçmeler), çev. Ahmet Temir, İstanbul, 1976, s. 189.
199 Sultanov, s. 55.
200 Mihmannâme-i Buhara, s. 235.
201 Mihmannâme-i Buhara, s. 222.
202 Mihmannâme-i Buhara, s. 223.
203 Radloff, s. 189-190.
204 Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, cilt 1, Ankara, 1987, s. 44.
205 Ögel, s. 403-404.
206 Mihmannâme-i Buhara, s. 200.
207 Mihmannâme-i Buhara, s. 210.
208 Mihmannâme-i Buhara, s. 205-212.
209 Mihmannâme-i Buhara, s. 235.
210 Olcott, s. 9.
211 Olcott, s. 10.
212 Krader, Social Organization., s. 192.
213 Engin, s. 48.
214 Kazaklarda yaylak ve kışlak yerlerinin seçimi için bak: Radlof, s. 192.
215 Sultanov, s. 98-99.
216 Kazakistan El Farabi Devlet Üniversitesi, Kazak Tarihi, Ankara, 1993, s. 45.
217 Krader, Social Organization, s. 222.
218 Krader, Social Organization, s. 224.
219 Sultanov, s. 94-95.
220 Abdülkadir Başkurt, Kazak-Kırgızlarda Halk Edebiyatı, Çığır Dergisi (19-23), 1934, s. 6.
221 Samir Kazımoğlu, s. 109-111.
222 İbragimov, s. 257-258.
223 Togan, Bugünkü Türkistan., s. 151.
224 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt, II. Kısım, Ankara, 1977, s. 252.
225 Şah Tahmasb-ı Safevi, Tezkire, giriş ve çev. Hicabi Kırlangıç, İstanbul, 2001, s. 11.
226 Kırzıoğlu, s. 114-115.
227 J. L. Bacque Grammont, “Bir Osmanlı Vesikasına Göre Orta Asya’da 1510’de Cereyan Eden Olaylar”, VII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara, 1972, s. 282-283.
228 J. L. Bacque Grammont, Une Liste Ottomane de Princes et d’Apanages Abu’l Khayrides, Cahiers du Monde Russe et Sovietique, XI, 1970, s. 423-453.
229 Kırzıoğlu, s. 183.
230 Seydi Ali Reis, Mir’at-ül Memalik, baskıya hazırlayan: Necdet Akyıldız, İstanbul, s. 94-96.
231 Audrey Burton, “Relations Between the Khanate of Bukhara and Ottoman Turkey 1558-1702”, International Journal of Turkish Studies, 5, s. 87.
232 Burton, Relations., s. 88.
233 Kırzıoğlu, s. 381.
234 Burton, Relations., s. 90.
235 Azmi Özcan, “Özbekler Tekkesi Postnişini Buharalı Şeyh Süleyman Efendi Bir Double Agent mı idi?”, Tarih ve Toplum, Nisan, 1992, sayı 100, s. 12.
236 Thierry Zarcone, “Histoire et Croyances des Derviches Turkestanais et indiens à İstanbul”, Anatolia Moderna II, 1991, s. 193.
237 Thierry Zarcone, Yasak Kent Buhara 1830-1888, çev. Ali Berktay, İstanbul, 2001, s. 68.
238 Gündoğdu, s. 116.
239 Mehmet Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasî Münasebetler (1775-1875), Ankara, 1994, s. 16.
240 Yazışmalar, Osmalı Devleti ile Kafkasya, Türkistan ve Kırım Hanlıkları Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv Belgeleri, Ankara, 1992, s. 146, 141, 144, 145, 149 v. d. bulunmaktadır.
Şiban Han Sülalesi ve
Özbek Ulusunun Teşekkülü
Doç. Dr. Abdullah GündoĞdu
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye
A. Şiban Han Sülâlesi’nin Cuci Ulusu İçerisindeki Yeri
oğol Devleti’nin dört ulusundan ilk tesis olanın Cuci (Coçi) Ulusu olduğundan bahsetmiştik. Cuci Han’ın 1227 yılında ölümünden sonra, ikinci oğlu Batu (Sayın) Han’a Akordu Hânedanı’nı (1227-1360), büyük oğlu Orda-İçen Han’a da Gökordu Hânedanı’nı (1227-1329) kurdurmak suretiyle Cuci ulusunun Cengiz Han tarafından yeniden teşkilatlandırıldığını görüyoruz.1 Bu ise Türk devlet geleneğindeki sağ ve sol kol düzenine göre yapılan ikili teşkilatlanmadan başka bir şey değildir.2 Çünkü, Cengiz Han, Orda-İçen Han’ı Batu (Sayın) Han’a tâbi kılmıştı.3 Daha sonra Akordu Hânedanı, Altınordu (Ordu) diye şöhret kazanacak ve bu isim, Cuci ulusunda üstün hâkimiyeti temsil eden siyasî teşekkülün adı olacaktır.4
Orda-İçen Han neslinden Mübârek Hoca, 1328-1329 yıllarında, Sığnak şehrinde kendi adına paralar bastırmak suretiyle istiklâlini ilân edince, Sayın Han neslinden gelen Altınordu hükümdarı Özbek Han (1313-1340), bu isyan hareketini çok şiddetli bir şekilde bastırarak, Gökordu Hânedanı’nı ortadan kaldırmıştır. Ancak, 1360 yılında Berdi Bek Han’ın (1337-1360) ölümü ile de Sayın Han Sülâlesi sona erecektir. Bu tarihten sonra Cuci Han’ın beşinci oğlu olan Şiban5 Han ile on üçüncü oğlu Togay Timur neslinden gelenler güç kazanmışlardır. Altınordu tahtı için yoğun mücadelelerin yaşandığı 1360-1369 yılları arasındaki Bulkak adı verilen fetret devresinde, Şiban Han’ın üçüncü oğlu Kadak neslinden gelen Hızır Han’ın fasılalı olarak iki defa saray tahtını ele geçirdiğini görüyoruz. Ancak, Urus Han ile birlikte (1369-1379), Togay-Timur nesli, Sayın Han Sülâlesi’ne halef olacaklardır. Daha sonraki asırlarda, Kazak’da, Kırım’da, Kazan’da, Astarhan’da ve XVII. asırdan sonra Buhara’da hanlık makamında gördüğümüz hanların tamamı yine Togay-Timur neslindendirler.6
B. Şiban Han Sülâlesi
Şiban Han, Cuci Han’ın ölümü üzerine yapılan söz konusu düzenlemede Sayın Han’ın maiyyetine verilmişti. Cengiz Han, Sayın Han’a Altın Busagalı Akordu’yı, Orda-İçen Han’a Gümüş Busagalı Gökordu’yu kurudururken Şiban Han için de Pulat Busagalı Bozordu’yu kudurmak suretiyle bu durumu sembolik olarak ifade etmek istemişti.7 Deşt-i Kıpçak fethinin tamamlanmasından sonra Batu (Sayın) Han, gösterdiği yararlılık karşılığında yeni alınan Kürel yurdu ile onbeş bin evlik il beraberinde eski ilinden dört uruğu -Kuşçu, Nayman, Karluk ve Beyrek- Şiban Han’a vermiş ve “senin oturduğun yurdun ağabeyim İçen ile benim aramda olsun, yazın Irgız, Savuk, Ur ve İlek ırmaklarından Ural Dağlarına kadar, Yayık Irmağı’nın doğusunda yayla ve kışın Ara-Kum, Kara-Kum sahası ile Sir Derya boyu, Çu ırmağı ve Sarı-Su ayağında kışla” diyerek bu ülkeleri de ona bırakmıştır.8 Böylece, Şiban ulusunun teşekkülünden sonra Şiban Han ve halefleri, uzun yıllar kendilerine bırakılan Doğu Deşt-i Kıpçak’ın batısındaki yurtlarında hâkimiyet sürmüşler ve bu süre zarfında Altınordu tahtına bağlı kalıp gerektiğinde sadâkatle hizmet etmişlerdir.
Şiban Han’ın ölümünden sonra yerine ikinci oğlu Bahadır geçmiştir. Bahadır Han’dan sonra büyük oğlu Cuci-Buka, onun ardından Cuci-Buka’nın büyük oğlu Badakul han olmuştur. Onun ölümü ile Özbek Han ile muasır olduğu tahmin edilen9 Ming (Mengü, Münge) Timur, Şiban ulusunun başına geçmiştir ki, cengâverli
ği ve akıllığı sebebiyle kendisine Külük lakabı verilmişti.10
Külük Ming-Timur’un İlbak (İlik), Hanta (Canta), Fulad (Pulat veya Pusat), Sevinç-Timur, Tönge ve Big-Kondı adlarında altı oğlu bulunuyordu. Bunlardan Fulat, babasının ölümüyle onun yerine geçecektir.11 Onun, 1360 yıllarında ve Berdi-Beg Han’ın ölümünden sonra Altınordu tahtına oturan Hızır Han zamanında Şiban ulusunun başında olduğunu biliyoruz.12 Arab-Şah (Arab-Oğlan) ve İbrahim (Ayba) Oğlan adında iki oğlu bulunan Fulat Han’ın ölümünden sonra Şiban ulusunun başına bir müddet Ming-Timur büyük oğlu İlbak’ın (İlik) oğlu Kan-Bay geçmiştir. Togay-Timur neslinden ünlü Toktamış Han, 1381 yılında bütün Cuci ulusu üzerinde hâkimiyet kurmasından sonra, yardımını gördüğü Arab-Şah’ı Kan-Bay’ın yerine geçirmiştir.13 Arab-Şah, kardeşi İbrahim Oğlan’la iyi geçinerek Şiban ulusuna beraber hükmetmişlerdir. İki kardeş, babalarının yurdunu aralarında bölüşerek Yayık ırmağının başında yaylayıp, Sir Derya’nın ayağında (döküldüğü yer) kışlamaktaydılar. Mâveraünnehir Şîbânîleri olarak bilinen Ebulhayr Han Sülâlesi, bunlardan İbrahim Oğlan neslinden gelmektedir. İbrahim Oğlan’ın oğlu Devlet Şeyh (Tuğlu-Şeyh), Ebulhayr Han’ın babasıdır.14
Fulat Han’ın küçük oğlu Arab-Oğlan, Hârezm Şîbânîleri’nin ceddi olan Yâdigâr Han’ın babası Timur-Şeyh’in dedesidir. Yâdigâr Han, Arab-Oğlan’ın oğlu Hacı-Tüli (Tuğlı)’nin torunudur ve Hârezm Şîbânîleri, onun adıyla, Yâdigâr Han Sülâlesi diye bilinmektedir. Arab-Şah’dan sonra Hacı- Tuli (Cuci Tolu), ondan sonra da yerine tek oğlu Timur-Şeyh han olmuştur.15
Timur-şeyh’in beklenmedik ölümü üzerine Şîbânîlerin başına Kan-Bay’ın oğlu Mahmudek Hoca geçmişti. Kan-Bay, mezkur Ming-Timur’un büyük oğlu İlbak’ın (İlik) oğludur. Hanlığı zamanında, Tura bölgesinde oturan Kongirat ve Secut uruğlarını mağlup ederek bu bölgede tam bir hakimiyet kuran Mahmudek Hoca, Şiban ulusunda hâkimiyeti ele geçirmek için mücadele eden Ebulhayr Han tarafından mağlup edilerek öldürülecektir.16 Ebulhayr Han, hâkimiyetini bütün Deşt-i Kıpçak’a yaymayı başarmıştır. Onun Devri (1428-1468), Özbekler olarak adlandırılan Deşt-i Kıpçak ahalisi göçebelerin, büyük bir ulus hâline geldikleri bir devirdir. İcabı vechile bu mevzu üzerinde biraz duracağız.
C. Özbek Ulusunun Teşekkülü
Altınordu Hanlığı’nın dağılmasının ardından XV. asırda, Orta Asya Türk kavimleri arasında büyük kavmî birliklerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bunların başlıcaları Özbek, Kazak ve bunlardan bir müddet sonra teşekkül eden Nogay uluslarıdır. Özbekler, XIV. asırda ortaya çıkmış olmasına rağmen ulus yapıları XV. asrın başında tekemmül etmiştir. Yine, bu asırda Moğol kavimleri arasında da Oyrat ve Kalmuk gibi yeni ulus teşekküllerine tesadüf etmekteyiz.
Togan, bütün Deşt-i Kıpçak göçebe ahalisinin Moğollar çağında İslâmiyet’in daha pek yayılmadığı zamanlarda umumen Toğmak diye adlandırıldığını belirtmekte ve bu adın Özbek Han Devri’ne (1313-1340) kadar varlığını koruduğuna inanmaktadır. Togan’a göre; aslı, nesebi belli olmayan; bende, yerli kul, köle demek olan Toğmak,17 bu gibi menfi manalarını yine İslâmiyet’in yayıldığı bu devirden sonra kazanmış olmalıdır.18
Cuci ulusunda kullanılan etnik tâbirlerden biri de Tatar adıdır. Toğmak’tan farklı olarak, Tatar adı Cuci ulusunda başlangıçta yalnız doğudan gelen Türk ve Moğollardan mürekkep hâkim unsura denilirken Kıpçak tâbiri de onlara tâbi Deşt-i Kıpçak’ın göçebe Türk ahalisine itlâk olunmuştur.19 Ancak, zamanla bu tâbirler Altınordu halkının tamamını ifade edecek şekilde, geniş manalarda da kullanılmışlardır. Ruslar, Altınordu’yu ve onun yerini alan bütün hanlıkları -Kazan, Kırım, Ejderhan ve Sibir- Tatar diye adlandırırıken20, Memlûkler Altınordu’ya Kıpçak Sultanlığı adını vermekteydiler.21 Yine, Osmanlıların Kırım Türklerini bu tâbirle adlandırdıkları herkesçe malumdur. Özbek Han’dan sonra Tatar ve Kıpçakları da içine alacak şekilde Toğmak’ın yerini Özbek adı alacaktır.
Özbek Adı
Ebulgazi’nin nakline göre; il ve ulusunu İslâm’a sokması sebebiyle Özbek Han devrinden başlayarak bütün Cuci iline Özbek ili denilmiştir.22 Ebulgazi’nin takipçisi olan Munis ise bu yeni adlandırmanın bizzat Özbek Han’ın kendi arzusu olduğunu ilâve eder.23 Timurîlerden Mirza Uluğ-Beğ’in (1409-1440), “Tarih-i Erba’ Ulus” adlı eserinde de aynı mealde bilgiler bulunmaktadır.24
XIV. asır Farsça tarihi kaynaklarda da Özbek Han’dan sonra Cuci ulusuna Özbek ulusu denilmeye başlandığını gösteren kayıtlara rastlanılmaktadır. Bunlardan ilki olan Hamdullah Kazvinî’nin Tarih-i Güzîde’sinde Özbek Han’ın 1335 yılı ahirindeki Kafkas seferi’nden bahisle onun askerlerine Özbekiyan, Cuci iline de memleket-i Özbekî tâbirleri kullanılmaktadır.25 Tarih-i Güzîde’ye zeyl yazan Kazvînî’nin oğlu Zeyneddin26 ile Altınordu, özelikle Bulkak Devri, hakkında kıymetli bilgiler veren Mu’îniddîn Natanzî27, açık bir şekilde Özbek Ulusu tâbirini, yeri geldikçe Özbek Han Devri’ne münhasır olmamak üzere, kullanmışlardır. Timur Devri tarihçisi Nizameddin Şâmî, doğrudan Özbek adını kullanmakla beraber o bu adla Cuci ili ve ulusunun belirli bir kısmını kastetmektedir ki, bu kısım ise Şiban ulusudur.28
İşte, Özbek adını Özbek Han ile irtibatlandıran yaygın görüşe yapılan itirazlar bu noktada olmaktadır. Bu
hususta en ciddî tenkidin sahibi A. A. Semenov’a göre; Özbek adı Akordu çevresinde doğmuş ve kullanılmıştır. Özbek-Han ise Gökordu yani Altınordu hanıdır. Adı geçen Farsça kaynaklardaki Özbekî tâbiriyle Özbek adının bir alakası yoktur.29 Bu konuda Semenov’a katılmayan Yakubovskiy, onun görüşünü de bütünüyle reddedemez. Bunun sebebi Yakubovskiy’in Semenov gibi Akordu ile Gökordu’yu birbirine karıştırmış olmasıdır.30 Çağdaş Özbek tarihçiler arasında da biraz da Sovyet Dönemi’nde Sun’î bir Özbek milleti teşkil etme gayretlerinin bir neticesi olarak, Semenov’un görüşünü paylaşanlar bulunmaktadır.31
Özbek adının Özbek Han ile irtibatlandırılamıyacağını ilk iddia edenlerden olan N. Veselovskiy, Hive Hanlığı tarihine ait eserinde buna, sanki Kazak adı ile Özbek adının izahlarının aynı olması gerektiği gibi bir yanlış kanaatle; hangi han şerefine Kazakların bu adı aldıklarını sorarak itiraz etmekte ve bu adı; kendi başına buyruk, müstakil demek olan kelime manasıyla izaha çalışmaktadır.32
Vamberi ise; Türklerde devletin ve bazen de halkın, Selçuklu, Timurlu ve Osmanlılarda olduğu gibi, büyük işler beceren hükümdarın adıyla anılabildiğini belirtmesine rağmen iki görüşü telife çalışmaktan da geri durmamaktadır. Vamberi, Şiban ulusunun hangi mühim icraatı sebebiyle Altınordu’nun dört büyük hanından -Batu, Berke, Toktamış- biri olan Özbek Han’ın adıyla anıldığını sormaktadır.33 Özbek Han’ın Sayın Han sülâlesinin hayatta kalan tek ferdi olarak Altınordu tahtına çıkması suretiyle devam eden siyasî kargaşanın yerine nizam getirmesi, Cuci ulusunda merkeziyetçi bir idare tesis edip, Gökordu Hânedanı’na son vermesi34 yanında bütün kaynaklarda belirtildiği gibi ulusunun İslâmiyet’i kabul etmesine vesile olması, yeterince mühim icraat olarak kabul edilmelidir. İslâmiyet, onun zamanında İtil (Volga) havalisinde kat’î surette yerleşmiştir.
Başlangıçta Cuci ulusunun tamamını ifade eden Özbek adının nasıl Şiban Ulusu’na inhisar ettiği hususunda Kafalı, Şiban neslinin gerek Özbek Han’ın tahta çıkışında, gerekse Orda-İçen neslinden Mübarek Hoca’nın isyanında, Özbek Han’a bağlı kalmaları ve yardımları sebebiyle Özbek Han’ın çok yakın iltifatlarına nail olduklarını ve Doğu Deşt-i Kıpçak’da büyük nüfuz kazandıklarını belirtir. Bu devirde Şiban Han ulusunun başında Ming-Timur’un bulunduğunu ve Külük lakabının da bu muhâtaralı dönemde Özbek Han yanında yer almak suretiyle akıllı bir siyaset izlemiş olması sebebiyle verilmiş olması gerektiğini kaydeder. Ona göre; bu birbirini takip eden hadiseler neticesinde Şiban ulusuna Özbek lakabı verilmiş ve o bölgede başsız kalan iller de bu yeni teşekküle dahil olmuşlardır.35 Zaten, Berdi Bek’in ölümünden sonra (1360), Özbek Han neslinden gelen kimsenin kalmaması ve böylece Sayın Han Sülâlesi’nin de son bulması, Şiban Han neslini Özbek Han’ın varisleri durumuna getirmiş olmalıdır. Şiban Han neslinden gelen Ebulhayr Han’ın XV. asrın ikinci çeyreğinde hâkimiyetini Deşt-i Kıpçak’ın tamamına yaymaya muvaffak olması da bu hususta etkili olmuştur.
Barthold, “Özbek” tâbirinin kavim adı olmak itibariyle, Orta Asya’da Çağatay tâbirine karşı tutulmuş olduğunu ve Özbek ulusunun bütün askerî halkının, XV. asırda Altınordu’nun gittikçe çöküp ayrı parçalarının istiklâllerini kaybetmesine kadar, tek bir kavim olarak bu adla anılmış olduklarını kaydeder.36 Bu görüşe katılan Yakubovskiy ise; Altınordu askerî kuvvetlerinin esas kısmını teşkil eden askerlere başlangıçta Özbekiyan (Özbekliler) dendiğini, zamanla Özbek şekline dönüşen bu adla Doğu Deşt-i Kıpçak’taki Türk-Moğol kabilelerin kastedildiğini, Özbek ulusu tâbirinin de bütün Altınordu’yu ifade ettiğini belirtir.37 Gerçekten de kaynaklardaki bilgiler bu görüşü desteklemektedir. Hatta, XVI. asrın başlarında Kazak ve Mangıt (Nogay) uluslarının teşekkülünden sonra da Özbek adının umûmî bir ad olarak bütün Deşt-i Kıpçak ahalisini ifade edecek şekilde varlığını koruduğunu görüyoruz. Rûzbehân’ın ifadesine göre Şiban Han zamanında Özbekler üç taifeye bölünmüş idiler: 1) Şeybânîler, yani Cuci Han’ın beşinci oğlu Şiban Han nesline tâbi olan uruğ ve kabileler, 2) Kazaklar, 3) Mangıtlar.38 Bunlardan Kazaklar Özbek umumî adını da kurumak suretiyle bir müddet daha Özbek Kazakları adıyla anılmışlardır.39
Ancak, bu teşekkül eden Özbek ulusu ile XVI. asırdan sonra Maveraünnehir ve Hârezm’de nüfusun ekseriyetini oluşturan Özbeklerin aynı olmadığını belirtmek gerekir. Bunlar, Deşt-i Kıpçak’tan göçüp gelen göçebe Özbekler ile bunların hâkimiyetlerine aldıkları bu bölgelerin yerli ahalisi olan Türk ve Türkleşmiş medenî unsurların halitasından meydana gelmiştir. XV. asrın ikinci yarısında bünyesinden Kazak ve Mangıtların (Nogay) koparak ayrı birer ulus teşkil edeceği Deşt-i Kıpçak ahalisi göçebe Özbekler, Ebulhayr Han Devri’nde parlak bir dönem yaşamışlardır.
Ebulhayr Han Devri
Ebulhayr Han, yukarıda da belirtiğimiz gibi İbrahim Oğlan’ın torunu ve Devlet Şeyh’in (Tuğlu Şeyh) oğludur. 1412 yılında doğan Ebulhayr Han’ın çocukluk devresi, Şiban ulusunda pek çok han namzedinin mücadele ettiği bir döneme rastlar. Ebulhayr Han, önce Şiban Ulusu’nda hâkimiyeti ele geçirmiş olan Ming-Timur neslinden Mahmudek Hoca’yı mağlup ederek öldürmüştür. Bu başarısıyla büyük bir prestij kazandığı anlaşılan Ebulhayr Han, 1428 yılında Tura (Sibirya) ülkesinde Özbek ulusunun bütün uruğ beylerinin iştirakiyle han ilan
edilmiştir. Tura’yı 1446 yılına kadar hanlığının merkezi olarak koruyacak olan Ebulhayr Han, bu süre zarfında hâkimiyetini bütün Deşt-i Kıpçak’a yaymaya muvaffak olacaktır.40
Altınordu tahtındaki rakibi, Urus Han’ın torunu Barak Han’ın ölümünden sonra (1427), Timurîlerin kontrolündeki Sır-Derya ve Amu Derya havzalarına yönelecek kudrete kavuşmuş olan Ebulhayr Han, 1430/31 yılında payitahtı Ürgenç ile beraber Hârezm’i zabt ve yağma etmiş, fakat rivayetlere göre, gerek buranın ikliminin iyi olmaması, gerekse Şahruh’un ona karşı büyük bir ordu hazırlaması sebebiyle buralardan çekilmek zorunda kalmıştır.41
Dostları ilə paylaş: |