Esim Han Devri (1598-1645)
Esim Han, ilk iş olarak Buhâra ve Semerkant’ı alma düşüncesinden vazgeçip Buhâra hanı ile anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre Taşkent, çevresi ile birlikte Kazak Hanlığı’nın oldu (1598).
Aynı tarihte (1598) Kazakları çok yakından ilgilendiren başka önemli bir olay oldu. Bu, Kazakların kuzeyinde bulunan Sibir Hanlığı’nın Ruslar tarafından ortadan kaldırılması idi. Bu devletin hanı olan Küçüm Han, 1582’den beri Ruslarla yaptığı mücadelede yenilip ülkesini terk etmek zorunda kaldı (1598). Bu hanlığın idaresinde bulunan Türk uruklarının büyük bir kısmı, Kazak Hanlığı idaresine girerek Kazaklara dahil oldular. Sibir Hanlığı’nın yıkılması sonucunda Kazak Hanlığı Rus Çarlığı’na kuzeyden de sınır oldu.
Esim Han, Buhâra hanı ile anlaştıktan sonra iç Türkistan’daki şehirler ile olan ekonomik ve ticarî münasebetleri kuvvetlendirdi. Kazak Hanlığı’nı tek merkezden idare edilen bir devlet haline getirme siyasetini takip etti. Bu gaye ile Taşkent’te ayrı bir hanlık kurmak isteyen hanlık sülâlesinden Tursun Muhammed Sultan’ı yenerek öldürdü ve Kazak Hanlığı’nı parçalanmaktan kurtardı (1627). Onun bu mücadelesi Kazaklar arasında destan haline getirildi. Bu destan “Ensegey Boylı Er Esim” adıyla anılır.
Esim Han örfî Kazak hukukunu tekrar düzenlemiştir. Kazaklar arasında onun düzenlediği kanunlara “Esim qannın eski colı” (Esim Han’ın eski kanunları) adı verilmiştir.
Esim han zamanındaki diğer önemli bir gelişme Oyratlar’ın Bagatur Konteyci isimli liderlerinin öncülüğünde kuvvetli bir hale gelip Kazak Hanlığı’na saldırmaya başlamalarıdır. Kazaklar ve Oyratlar arasında yapılan ilk savaş 1635’te olmuş, ancak bu savaşta yenen ve yenilen pek belli olmamıştır. Bu savaşta Esim Han’ın oğlu Cengir Sultan, Oyratlar’a esir düşmüş, fakat kısa bir zaman içinde kaçıp kurtulmuştur. Esim Han 1945’te öldü, yerine oğlu Cengir Sultan han oldu.
Cengir (Cihangir) Han Devri
(1645-1652)
Cengir Han zamanındaki önemli olaylar, Oyratlarla yapılan savaşlar ve Kazak Hanlığı’nın kendi içinde ortaya çıkan bölünmelerdir. Cengir Han başı büyük, omuzları geniş ve kısa boylu bir kimse olduğu için Kazaklar onu “Salqam Cengir” (Köhne Cengir) diye adlandırmıştır.
Oyratlar Cengir Han zamanında da Kazaklara saldırmaya devam ettiler. Oyratların bu saldırılarına karşı Cengir Han güneydeki Buhâra Hanlığı, Yarkent Hanlığı ve Talas nehri vadisindeki Kırgızlar ile ittifak yaptı. Onun zamanında Oyratlar’ın Kazak ülkesine iki büyük saldırısı oldu. Bunların birincisi 1643’te yapıldı. Bu saltırıda Cengir Han’ın ordusu Bagatur Konteyci’nin idaresindeki Oyrat ordusunu yendi. Ancak Bagatur Konteyci, Sibirya’daki Rus kalelerinden temin ettiği silahlarla 1652’de tekrar Kazak ülkesine saldırdı. Bu defa yapılan savaşta Kazak ordusu yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Bu savaş sırasında Cengir Han da öldü.
Bahadur Han Devri (1652-1680)
Bahadur Han devri Kazak tarihinin az bilinen bir devridir. Bu devre ait bilgiler azdır. Bunun sebebi, Kazakların komşularıyla münasebetlerinin az olduğu bir sükûnet ve barış devresi olmasıdır. Bu devirde Kazakların Buhâra Hanlığı’ndaki taht mücadelelerine karıştıkları bilinmektedir. Bahadur Han zamanında Oyratlar’ın da Kazak ülkesine saldırısı olmamıştır. Çünkü bu yıllarda Oyrat kabileleri arasında büyük bir iç mücadele olmuştu.
Bahadur Han zamanında Kazaklar arasında tekrar bölünmelerin başladığı, merkezî otoritenin zayıfladığı tahmin edilmektedir.
Tevke Han Devri (1680-1715)
Tevke Han, han olunca Kazaklar arasında kendisinden önce başlayan bölünmeyi durdurmaya çalıştı. Bu gaye ile Hanlık Meclisi’nin ve Biyler Meclisi’nin devlet idaresindeki rolünü arttırdı; her yıl başşehir Taşkent yakınlarındaki Kültöbe’de Kazakların üç cüzünü bir araya getiren kurultaylar topladı. Han sülalesine mensup sultanların gücünü azaltmak için halkın büyük saygı gösterdiği Töle Biy, Kazıbek Biy, Ayteke Biy gibi biylerin
yetkilerini arttırdı. Bütün bunların sonucu olarak da hanlığın merkezî otoritesini bir hayli güçlendirdi. Bu arada Karakalpaklar ile Kırgız uruklarının bir kısmı da Tevbe Han’ın hakimiyetine girdi.
Tevbe Han komşu devletlerle iyi münasebetler kurma siyasetini takip etti. Buhâra Hanlığı ile barış halinde olmaya, iç Türkistan’daki şehirler ile ticarî münasebetler kurmaya gayret etti. Oyratlar ile de barış yapmak istedi. Ancak Oyratlar buna yanaşmadılar. Çünkü Galdan Boşuktu Han idaresinde tekrar güçlü bir hale gelmişlerdi.
Tevbe Han, Rus Çarlığı ile de diplomatik ve ticarî münasebetler kurdu. Oyrat saldırılarına karşı koymak için Rus Çarlığı’ndan silah aldı.
Ancak bütün bu gayretleri Kazak Hanlığı’nı güçlü bir devlet haline getirmeye yetmedi. Onun zamanında Oyrat saldırıları tekrar başladı. 1681-1685 yılları arasında Oyratlar, Güney Kazakistan’a saldırıp buraları yağma ettiler. Bu saldırıların sonuncusunda Sayram şehrini kuşatıp aldılar, bu şehrin civarında yerleşik hayata geçmiş ve çiftçilikle uğraşmakta olan ahaliyi dağıttılar. Kazaklar 1710’da Karakalpaklar ve Kırgızlarla birleşerek Oyratlar’ı yendiler ve Güney Kazakistan’dan çıkardılar. Ancak bu yeniş kesin neticeli olmadı. Oyratlar Kazak ülkesine yaptıkları saldırılara yine devam ettiler.
Tevbe Han, önde gelen biylere danışıp kendisinden önce Kasım Han ve Esim Han zamanlarında düzenlenmiş olan Kazak colunu yeni durumlara uygun hale getirip geliştirdi. Ceti Carğı (Yedi Kanun) adı verilen kanunları ilâve etti.
Kayıp Han Devri (1715-1718)
1715’te Tevke Han öldü, yerine Kayıp Han geçti. Ancak Kayıp Han zamanında hanlığın merkezî otoritesi tekrar zayıfladı ve Oyrat saldırıları devam etti. Kazak ordusu, Oyratlar karşısında başarı elde edemedi. 1718’de Kayıp Han savaşta öldü.
Bolat Han Devri (1718-1730)
Kayıp Han’ın yerine Tevke Han’ın oğlu Bolat, han seçildi. Ancak onun hanlığı sözde kaldı. Çünkü güçlü Kazak sultanları onun hanlığını kabul etmediler ve ona tâbi olmadılar. Bunun sonucu olarak Kazak Hanlığı küçük hanlıklara bölündü. Orta Cüz’ü Semeke Han ve Küşik Han, Ulu Cüz’ü Colbarıs Han, Küçük Cüz’ü Ebilkayır Han idare etmeye başladı. Bu hanlar arasında iş birliği de yoktu.
Aktaban Şubırındı (1723-1725)
İşte Kazakların böyle içten parçalandığı bir sırada, 1723 yılı baharında Oyratlar Güney Kazakistan’a âni bir saldırı yaptılar. Kazaklar Oyratların bu âni saldırısına karşı koyamadılar. 1723 yılında başlayan bu saldırı 1724-1725 yılları boyunca da devam etti.
Oyratlar bütün Güney Kazakistan’ı istilâ edip, her tarafı yağmaladılar. Kazak Hanlığı’nın eski başşehri Türkistan başta olmak üzere Sır Derya boyundaki Sayram, Savran, Otrar, Sıganak ve Taşkent gibi şehirleri zapt edip yağma ettiler. Böylece Güney Kazakistan Oyratların eline geçti. Oyrat ordusunun önünden kaçan Kazaklar büyük göç kafileleri halinde kuzeye ve kuzeybatıya, Sarı Arka adı verilen asıl Kazakistan bozkırlarına çekildiler. Bu göç esnasında açlık, susuzluk, soğuk ve düşman saldırıları sebebiyle çok sayıda Kazak öldü. Kazakların geçim kaynağı olan hayvan sürüleri yok oldu. Kazakların bilhassa Güney ve Orta Kazakistan’da yaşayan bölümü büyük bir felâket yaşadı. Kazak tarihinde bu felâkete “Aktaban Şubırındı” (Ayak tabanları bembeyaz oluncaya kadar kafileler halinde göç) denir. Bu felâketin bir başka adı da “Alkaköl sulama” (Alkaköl’ün etrafında serilip kalma) dır.
Ancak Kazaklar Oyratlar karşısında tamamen ezilmediler, kuzeye doğru çekilseler de ellerinde kalan toprakları korumaya devam ettiler. Oyratlarla Kazaklar arasında çarpışmalar devam ediyordu. Bu mücadeleler sırasında 1728’de Bulantı ırmağı kıyısında Oyrat ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı. Bu galibiyet Kazaklara büyük cesaret kazandırdı, Kazaklar arasındaki birlik güçlendi. Ertesi yıl 1729’da bu sefer Balkaş gölünün güneyinde Kazak ordusu ile Oyrat ordusu arasında büyük bir savaş daha oldu. Bu iki savaş sonucunda Oyratların eline geçen Kazak topraklarının büyük bir kısmı kurtarıldı. Oyratlarla yapılan bu mücadele ve savaşlar sırasında Kazaklar arasından büyük batırlar (kahramanlar) çıktı. Karanbay Batır, Bögenbay Batır, Canıbek Batır, Sabalak Batır bunların başlıcalarıdır. Kazak halkı bu batırlarını unutmamış, onlar için destanlar söylemiştir.
Kazak Hanlığı’nın Parçalanması
1730 yılında Bolat Han öldü, yerine oğlu Ebülmenbet, han oldu. Ancak Küçük Cüz’ün büyük bir kısmını idare eden Ebilkayır Han, Ebülmenbet Han’ın hanlığını kabul etmedi. Han sülâlesinin ileri gelenlerinin toplandığı kurultayda da anlaşma olmadı. Bunun sonucu olarak Kazak Hanlığı tam mânâsı ile küçük küçük hanlıklara bölündü. Bundan sonra (1730’dan sonra) Kazak tarihi Kazak Hanlığı’nın tarihi olmaktan çıkmış üç Kazak cüzünün tarihi haline gelmiştir.
Küçük Cüz
1730 yılında bütün Kazakların hanı olamayan Küçük Cüz hanı Ebilkayır Han, 1731’de kendi isteği ile kendisine bağlı uruklarla birlikte Rus Çarlığı’nın hima
yesine girdi. O, Rus himayesine girmekle Rusya’dan destek alarak kendi durumunu diğer hanlar karşısında kuvvetlendireceğini ve Oyrat saldırılarına karşı Rusya’dan destek alacağını düşünmüştü. Rusya’nın ise hesapları başka idi. Rusya, Kazak ülkesini kendi idaresi altına almayı düşünüyordu. Çünkü 1. Petro’dan (Piyotr) itibaren Rusya “Asya’ya hakim olabilmek için Kazak bozkırlarına hakim olmak gerektiği” prensibini kabul etmişti. Ebilkayır Han’ın kendi arzusu ile Rus idaresine girmek istemesi, Rusların bu arzularına ulaşmalarını kolaylaştırdı.
Ruslar Ebilkayır Han’ın Rus himayesine girme isteğini hemen kabul ettiler ve onun Rus himayesini kabul etmesine dayanarak Batı Kazakistan’da her biri birer askerî üs olan kaleler ve müstahkem mevkiler inşâ etmeye başladılar. Bu kaleler ve mevkiler ileride Kazakların hakimiyet altına alınmasında büyük vazife görecekler ve bütün bozkır bölgesinde kurulacaklardır. Bu kalelerin en büyüklerinden birisi Orenburg (Orınbor) kalesidir.
1748’de Ebilkayır Han, Rus himayesine karşı çıkan Orta Cüz sultanlarından Barak Sultan tarafından öldürüldü. Rusya, Ebilkayır Han’ın yerine oğlu Nurali’yi han tayin etti. Böylece Ruslar Küçük Cüz’ün iç işlerine de doğrudan doğruya karışmaya başladılar. Küçük Cüz uruklarının bir kısmı Nurali’nin han tayin edilmesine karşı çıktılarsa da sonuç değişmedi. Böylece Küçük Cüz’ün Ruslara tâbi olması devam ettiği gibi Rusya’nın Küçük Cüz üzerindeki hakimiyeti de gittikçe kuvvetlendi. Nihayet 1824 yılında Küçük Cüz’de hanlık idaresi Rusya tarafından tamamen kaldırılarak Küçük Cüz’ün toprakları doğrudan doğruya Rusya idaresine girdi.
Bu arada 1801 yılında Nurali Han’ın oğlu Bökey Sultan Rusya ile anlaşarak, o sırada ıssız hale gelmiş olan Yayık nehri ile İdil nehri arasındaki bölgeye, kendisine bağlı uruk ve oymaklarla beraber göç etti. Küçük Cüz’den ayrılan bu gruba “Bökey Ordası” veya İç Orda” adı verildi. Bu orda da aynen Küçük Cüz gibi Rusya’ya tâbi idi. 1824’te Küçük Cüz ile birlikte Bökey Ordası’nda da hanlık kaldırıldı ve burası da tamamıyle Rusya’ya bağlandı.
Orta Cüz ve Abılay Han
Orta Cüz’ün hanları olan Semeke Han ve Küşik Han 1730’daki han seçiminden sonra 1733 yılında vukû bulan yeni bir Oyrat saldırısı karşısında kendilerine bağlı oymaklarla birlikte Kuzeybatı Kazakistan’a, Rusya sınırına çekildiler. Semeke Han, Ebilkayır Han gibi Rusya’ya tâbi oldu. Ancak asıl Orta Cüz bölgesinde Barak Han hakimiyet kurdu.
1730’da bütün Kazakların hanı seçilen Ebülmenbet Han, 1735’te hanlık görevini kendi isteği ile Oyratlarla yapılan savaşlarda büyük kahramanlıklar gösteren ve han sülâlesinden olan Sabalak Batır’a bıraktı. Sabalak Batır, “Abılay” adını alarak han oldu. Abılay Han hem bütün Kazakların hem de Oyratlar’ın saldırılarıyla karşı karşıya kalan Orta Cüz’ün hanı seçildi.
Abılay Han, hanlığı müddetince Kazakları tekrar bir idare altında toplamak ve Aktaban Şubırındı yıllarında Kazakların ellerinden çıkan toprakları geri almak için uğraştı. Bu gayelerine ulaşmada büyük ölçüde başarılı da oldu. Nitekim Orta Cüz ve Ulu Cüz’ün tamamı ile Küçük Cüz’ün bazı urukları onun idaresine girdi. Böylece Kazakların büyük bir kısmı tek bir idare altında toplanmış oldu. Abılay Han Aktaban Şubırındı yıllarında Kazakların ellerinden çıkan Sır Derya boyundaki Türkistan, Sayram ve Şımkent şehirlerini geri aldı. Taşkent’i geri alamadıysa da vergiye bağladı. Liderleri Galdan Çereng’in 1746’da ölmesinden sonra Oyratlar arasında çıkan iç mücadelelerden faydalanarak Oyratlar’ın elinde bulunan Kazak topraklarını geri aldı. Oyratlar’ın Kazak ülkesine yaptığı saldırıları durdurdu.
Bu arada 1757’de Çinlilerin yaptıkları büyük bir saldırıda Oyratlar Çinliler karşısında büyük bir yenilgiye uğrayarak tamamen ezildiler ve Türkistan’ı (Orta Asya’yı) tehdit eden bir güç olmaktan çıktılar. Ancak Oyratlar’ı yenen Çinliler büyük bir güç haline gelerek Türkistan bölgesinde etkili olmaya başladılar. Bu durum karşısında Abılay Han, Rus baskılarını da göz önüne alarak Çin’in yüksek hakimiyetine (himâyesine) girdi. Onun Çin himâyesine girmesi sadece Rus baskılarını dengelemek içindi. Yoksa Çinliler, Kazakları idareleri altına almış değillerdi. Kazakları yine Abılay Han idare ediyordu.
Abılay Han zamanında Kazaklar nisbî bir barış devresi yaşadılar. Kazak halkı bu barış devresinde Aktaban Şubırındı yıllarında yaşadığı perişanlıktan kurtuldu. Yurtlarını terk eden ahâli tekrar eski yurtlarına döndü. Halkın ekonomik durumu bir hayli düzeldi. O bakımdan Abılay Han, bütün Kazaklar tarafından sevilen bir han oldu, ölümünden sonra hakkında destanlar söylendi. Abılay Han, aynı zamanda bütün kazaklar tarafından han kabul edilen son Kazak hanıdır.
Abılay Han 1781’de öldü. Oğlu Uvalı (Veli), Orta Cüz’e han oldu. O da babası Abılay Han gibi Çin himayesinde olmaya devam etti. Ancak Orta Asya’da Rus baskısı artınca, 1788’de Rusya’nın hakimiyetini de kabul etmek zorunda kaldı. Bundan sonra Ruslar Orta Cüz’ün de iç işlerine karışmaya başladılar. Nitekim 1815’te Uvali Han’ın yerine Barak Sultan’ın oğlu Bökey’i Orta Cüz’ün hanı ilân ettiler. Bu olaydan sonra Rusya’nın Orta Cüz üzerindeki hakimiyeti iyice kuvvetlendi. Nihayet 1822’de Orta Cüz’deki hanlık idaresini ortadan kaldırıp, bu cüzün üzerinde yaşadığı toprakları doğrudan doğruya Rusya’ya bağladıklarını ilân ettiler.
Ulu Cüz
1730’daki han seçiminden sonra Ulu Cüz’ün hanı Colbarıs Han zayıf duruma düştüğü için Oyratlar’a tâbi olmayı kabul etti ve onlara vergi vermeye başladı. Abılay Han zamanında Ulu Cüz, Oyrak hakimiyetinden kurtuldu ve Abılay Han’ın idaresine girdi.
Abılay Han’ın ölümünden sonra Ulu Cüz, Orta Cüz’den ayrılarak ayrı bir hanlık oldu. Ancak başındaki hanlar Çin’in yüksek hakimiyetini tanımaya devam ettiler. Bu arada 1798’de Taşkent Ulu Cüz’ün hakimiyetinden çıktı.
19. yüzyılın başlarında Hokant hanı Alim Han zamanında (1801-1809) Ulu Cüz topraklarının büyük bir kısmı (Sayram, Şımkent şehirleri ve çevresi ile Talas ırmağı vâdisi) Hokant Hanlığı idaresine geçti. Alim Han’ın yerine geçen Ömer Han zamanında (1809-1822) ise Kazak Hanlığı’nın eski başşehri olan Türkistan şehri de Hokant Hanlığı idaresine girdi. Bunun sonucu olarak Orta Cüz’de hanlık idaresi ortadan kalktı. Ulu Cüz’ün Hokant Hanlığı idaresine girmeyen bölgeleri ayrı ayrı sultanlar tarafından idare edilmeye başlandı.
Kısa bir zaman sonra 1854’te bu bölgeler Rus idaresine girdi. Aynı yıl (1854) Ruslar bugünkü Almatı şehrinin yerinde, Kazak bozkırlarını itaat altına almak için inşâ ettikleri son kale olan verniy kalesini kurdular. Böylece Ulu Cüz tamamen ortadan kalktı.
Kazak Hanlığı’nı Yeniden Kurma Mücadelesi: Kenan Sarı Han İsyanı (1836-1847)
Ruslar Orta Cüz’de hanlık idaresini ortadan kaldırdıktan sonra verimli topraklara askerî kaleler ve müstahkem mevkiler kurarak Orta Cüz’ün topraklarını da kontrolları altına almaya başladılar. Bu durum karşısında Orta Cüz’de Ruslara karşı isyanlar başladı. Bunların en önemlisi Kene Sarı Han isyanıdır.
Kene Sarı Sultan, son büyük Kazak hanı Abılay Han’ın torunudur. Kene Karı Sultan, Önce kendisine tâbi olan uruklara dayanarak güçlü bir ordu kurdu ve kendisini Orta Cüz Kazaklarının hanı ilân etti. Gayesi Kazak Hanlığı’nı tekrar kurmak idi. Bunun için önce Rusya’ya müracaat ederek dedesi Abılay Han zamanında olduğu gibi dış siyasette Rusya himâyesinde olan bir Kazak Hanlığı kurulmasını talep etti. Ancak Rusya onun bu isteğini reddetti. Bunun üzerine Kene Sarı Han Rusya’ya karşı isyan edip silâhlı istiklâl mücadelesini başlattı (1836).
Kene Sarı Han 1838’de üzerine gönderilen Rus kuvvetlerini yendi Rusların kontrolüne daha önce girmiş olan Torgay ve Irgız bölgelerini geri aldı. Onun bu başarısı bütün Kazaklar arasında büyük bir heyecan ve sevinç yarattı, kendisine olan destek arttı.
Kene Sarı Han kendisine tâbi olan Kazak topraklarında yeniden devlet teşkilâtı kurdu. Güneydeki Hiyve ve Buhâra Hanlıkları da onun hanlığını tanıdılar. Bu gelişmeler sonucunda Ruslar Kazak bozkırlarındaki hakimiyetlerini büyük ölçüde kaybettiler. Ancak 1840 yılı kışında büyük bir hayvan kırgını (cut) oldu. Hayvanlarının ölümü Kene Sarı’nın kuvvetlerini zayıflattı. Bunun üzerine Kene Sarı Han kuvvetleriyle güneye, Sır Derya boyuna çekildi. Burada iken Ruslar kendisine elçiler gönderip Orenburg civarında şahsına verilecek geniş mâlikâneler ve çiftlikler karşılığında onu istiklâl dâvâsından (Kazak Hanlığı’nı tekrar kurmaktan) vazgeçirmeye çalıştılar. Kene Sarı Han bu teklifleri şiddetle reddetti. Hivye Hanlığı’ndan aldığı destekle tekrar Rus kuvvetleri ve kalelerine saldırdı. Yine bazı başarılar elde ettiyse de Rusların getirdikleri topçu takviyeli yeni kuvvetlere yenilerek tekrar güneye, Sır Derya havzasına çekildi. Rus kuvvetlerinin takibi karşısında burada da duramayarak 1846’da Doğu Kazakistan’a Çu ırmağı havzasına gitti. Gayesi burada tekrar kuvvet toplayıp Ruslarla mücadeleye devam etmekti. Nitekim Doğu Kazakistan’daki Ulu Cüz urukları da kendisine tâbi olup onu han kabul ettiler. Kene Sarı, burada bir taraftan da Çin’le temas kurdu. Bundaki gayesi, Rusya’ya karşı olan mücadelesinde Çin’den destek almaktı.
Bu arada Kene Sarı Han, Çu havzasına komşu olan Kırgız uruklarını da kendisi ile birlikte Ruslara karşı mücadeleye davet etti. Fakat bu Kırgız urukları, bir taraftan Rusların bir taraftan da Hokant Hanlığı’nın teşvikiyle Kene Sarı Han’a karşı çıktı. Kene Sarı Han ve kardeşi Navrızbay, Kırgızlardan saldırı beklemedikleri bir sırada iki Kırgız uruk beyi tarafından pusuya düşürülerek öldürüldü (1847 yazı). Kene Sarı Han ve Navrızbay’ın ölümüyle onlara bağlı olan kuvvetler de dağıldı ve Kazak Hanlığı’nı tekrar kurma mücadelesi sona ermiş oldu.
Kene Sarı Han isyanının sona ermesinden sonra Rus çarı I. Nikola 1854’te bir ferman yayımlayarak bütün Kazak topraklarının Rusya hakimiyetine girdiğini ve Kazakların artık Rusya kanunlarına tâbi olduğunu ilân etti.
Kazak Sosyal Hayatına
Ait Birkaç Terim
Kazaklar tarih içinde üç cüze (bölüm, parça) ayrılmışlardır. Bunlar Kişi Cüz, Orta Cüz ve Ulu Cüz’dür. Her üç cüz de kendi içinde uruklara ayrılır.
1- Kişi (Küçük) Cüz: Batıda Hazar Denizi’nin kuzeyinde ve Ural dağlarına yakın bölgelerde yaşarlar. Bu
cüzün üç önemli uruğu vardır. Bunlar Alimulı (Alimoğlu), Beyulı (Beyoğlu) ve Cetruv (Yedi uruk) uruklarıdır.
2- Orta Cüz: Orta, Kuzey ve Doğu Kazakistan’da yaşarlar. Beş tane büyük uruğu vardır. Bunlar Kerey, Nayman, Argın, Konrat ve Kıpşak (Kıpçak) uruklarıdır.
3- Ulı (Ulu) Cüz: Balkaş Gölü’nün güneyinde ve buradan Türkistan şehrine kadar uzanan Güney Kazakistan bölgesinde yaşarlar. Belli başlı urukları Davlat, Üysin, Calayır ve Kanglı uruklarıdır.
Bu urukların her biri de kendi içlerinde alt bölümlere ayrılırlar.
Col (Yol, töre): Kazakların nesilden nesile aktarılan sözlü haldeki örfî hukukuna col denirdi. Kazaklar arasındaki anlaşmazlıklar ve dâvâlar colun kâidelerine göre biyler tarafından çözülür ve halledilirdi.
Biy: Kazaklarda Kazak örfî hukuku olan Colun kaidelerini çok iyi bilen ve çevresinde itibarlı olan kimselere biy denirdi. Biyler Kazaklar arasındaki anlaşmazlıkları ve dâvâları colun kâidelerine göre çözer ve hallederlerdi.
Sultan ve Töre: Kazaklarda han sülâlesinden gelen erkeklere önceleri sultan adı veriliyordu. Daha sonraları bu kelime yerine töre kullanılmaya başlanmıştır.
ARAT, Reşid Rahmeti: Kazakistan maddesi, İslâm Ansiklopedisi, Cilt: VI, İstanbul 1952.
İNAN, Abdülkadir: Makaleler ve İncelemeler, Türk Tarih Kurumu Yayınları (2. Baskı), Ankara 1987.
MAĞAWİN, Muhtar: Qazaq Tariyhinin Alippesi, Juldız, Sayı: 12 (Jeltoqsan 1993), Almatı, sayfa: 81-15.
MİNJAN, Nığmet: Qazaqtin Qısqaşa Tarıyhı, Calın Baspası, Almatı 1994.
GROUSSET Rene (Çev. Dr. M. Reşat Uzmen): Bozkır İmparatorluğu, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1980.
TOGAN, A. Zeki Velidî: Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, Cilt: I, İstanbul 1981.
Kırgızların XV-XVI. Yüzyıllarda
Siyasi Yapısı
TEMİRkul ASANOV
Kırgızistan Milli Bilimler Akademisi Tarih Bölümü / Kırgızistan
ırgız siyasi yapısı çağdaş tarih biliminde çok az bilinen bir meseledir. Bu anlamda Kırgız jenealojik efsanelerinin (Sanjırların) yazılı kaynaklarla karşılaştırmalı olarak incelenmesi Kırgız etnopolitik tarihinin yeni sayfalarını ortaya çıkarmaktadır.
Geneolojik efsanelere göre Kırgız soyağacı çok eski tarihlerden beri ikiye ayrılır. Bunlar “Otuz uul”-“İçkilik”, “Otuz uul”-“Bulgaçı”, “Otuz uul”-“On uul”, “Ong kanat”-“Sol kanat” olarak bilinmektedir. (5. s. 11,16) “Bulgaçıler” ve “On uul” kavim adları ile her zaman “İçkilik” grubu kastedilmiştir. Bunlardan hangisinin Kırgız halkı tarihinde daha belirleyici rol oynadığını bilmiyoruz. Fakat bununla beraber bu adlardan her birinin farklı dönemlerde oluştuğu ve Kırgız etnopolitik tarihinin belirli bir zaman dilimini yansıttığı bellidir.
Kırgızların oluşumu ve Kırgız-Otuz uul olmak üzere ikiye ayrıldığı hakkındaki efsanenin yer aldığı 16. yy.’da Farsça yazılmış “Şeceret-el-Etrak” eserinde benzeri nitelikte bilgilere rastlamak mümkündür. (9. s. 36) Bununla ilgili bilgileri Seyfeddin Aksikenti’nin 16. yy.’da yazdığı “Macmu at-Tavarih” eserinde de görmekteyiz. (8. s. 206-207) Bu eserde Kırgızların Ong kanat (Sağ kanat) ve Sol kanat (Sol kanat) olarak ikiye ayrılması olayları yer alır. Fakat 18. yy.’ın 70’li yıllarında yazılmış Çin kaynağı “Si-Yuy-Çji” daha doğru bilgiler vermektedir. (12. s. 78) Kaynakta Kırgızların iki yüzyıl önce Kuzey (Kırgız) ve Güney (Togosokole) olarak ikiye ayrıldıkları hakkında bilgiler verilmiştir. Böylece bu veriler belirli ölçüde Geç Ortaçağ ve Yeni Dönem Kırgız etnopolitik yapısının oluşumu ve gelişimi sürecine ışık tutabilir.
Kırgızlarda kabile oluşumları Ong kanat ve Sol kanat etnopolitik yapısının şekillenmesiyle yakından ilgilidir. Geçmişteki olaylar ana hatlarıyla halkın belleğine kazınmış, rivayet ve efsanelere konu olmuştur. Kırgızlarda dual (ikilik) etnopolitik yapının oluşmasına yol açan olayları anlatan Dolon Biy (Bey) efsanesi bunun açık bir örneğini teşkil etmektedir. Efsaneye göre, Dolon Biy en genç eşinin doğurmasını beklerken, ona bu iyi haberi verecek olana hediye olarak dokuz kır at ayırır. Bir gün hizmetçisi mutlu haberi iletmek ve hediyeyi almak için koşarak Dolon Biy’in yanına gelir. Erkek çocuğunun doğduğunu öğrenen Dolon Biy hizmetçisine hazırladığı hediyeyi verir. Kısa bir süre sonra başka bir hizmetçi gelir ve ikinci oğlunun dünyaya geldiği haberini iletir. Buna çok şaşıran Dolon Biy: “Yoksa o, birini doğurdu ve bir de yanına yabancı bebek mi aldı.” diye kendi kendine düşünür.
Dolon Biy birinci oğluna Ak uul (Ak-“gerçek”, “öz” anlamında) ikincisine ise Kuu uul (“şüpheli”, “üvey”) adlarını verir. Zamanla bu isimler Dolon Biy’in oğullarının ismi olarak pekişir. Fakat bu adları beğenmeyen eşi: “İlk çocuğu doğurdum sağ böbreğim rahatladı, ikincisini doğurdum sol böbreğim rahatladı. Onların adları Ong (sağ) ve Sol (sol) olsun” der. Böylece, efsaneye göre Ak uul’un soyundan olanlar kendilerini Ong kanat, Kuu uul’un soyundan gelenler ise Sol kanat adlandırdılar (14). Dikkat edilirse halk tasavvuru, Kırgızlarda doğal etnopolitik yapı oluşumunun tarihi bir eylem olup, göçebe toplum çerçevesinde böyle bir yapının oluşmasını çağın gereksinimi olarak görmektedir.
Şöyle ki, göçebe siyasi örgütlenmesi, kendine has geleneksel şekillenme özellikleri taşımaktadır. Ve bu sadece yapısallaşma açısından değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve
siyasi alanlarda da kendini göstermiştir. Efsane, Kırgız etnopolitik yapısının bir diğer özelliğini, göçebe toplumunun bu modelinin şekillenmesindeki iki kanat arasında olan farklı gelişim düzeyini gözler önüne sermektedir. Kuu uul’un soyundan gelenlerin oluşturduğu Sol kanat, sosyal ve siyasi anlamda ikinci dereceden öneme sahipti. Efsanede Kuu uul’un “üvey” olduğunun ima edilmesi bunun bir göstergesi olabilir. Efsanenin bir diğer versiyonuna göre, Dolon Biy mal varlığını iki oğul arasında paylaştırır. Onların arasında at sürülerini, topraklarını ve halkı paylaştırırken, Ak uul’a mallarının sağ tarafı, Kuu uul’a ise sol tarafı miras kalır, böylece halk onları Ong (sağ) ve Sol (sol) olarak adlandırmıştır (3. s. 177). Miras, Kırgızların eski zamanlardan kalma bir geleneğidir ve sosyal ve politik çevrede özel sosyo-ekonomik ve siyasi anlam taşımaktadır. Şüphe yok ki bu, etnopolitik yapının oluşumunun ilk etabında önemli etken olmuştur.
Dostları ilə paylaş: |