C. Güney Siyaseti
Alâ ed-dîn Muhammed Kalaç, büyük hayaller peşindeydi ve zamanın İskender’i olmak istiyordu.425 Çağatay tehlikesinin ortadan kalkması üzerine, o zaman kadar hiçbir Sultanın cüret edemediği bir işe, yani Güney Hindistan’ın fethine girişti. Melik Naib Kafur Hazar Dinarî, 1309 yılından itibaren Ganapati, Hoysala ve Pandya racalıklarını ele geçirmek üzere seferlere başladı.Bir yıl kadar önce zapt edilen Deogir’in Racası Ram Chandra Deva, en önemli müttefik idi.426 Mart 1310’da Kakatiya Racalığı’nın Başkenti Varangal şehri birkaç çarpışmadan sonra bizzat Raca Pratab tarafından Melik Naib’e teslim edildi. Savaş için terbiye edilmiş yüz kadar filin yanında, binlerce deve yükü ganimet ile çok miktarda mücevheratın Raca tarafından hemen takdimi Melik Naib’i şaşırtmıştı.427 Dehli’de sıkıntılı günler geçiren Alâ ed-dîn Muhammed, 23 Haziran 1310 günü, Varangal seferi galibi Melik Naib’i, Caputra-i Nasırî denilen düzlükte bizzat karşıladı ve ona en yüksek rütbelerden olan “İzzü’d-Devle” ünvanını verdi. 428
Kalaçlar, güneyin zenginliklerinin tahminlerinin de üstünde olduğunu anlamışlardı. O yüzden bu seferler artarak devam etti. Kalaç ordusu, önüne çıkan engelleri kolaylıkla berteraf edecek, o zamana kadar hiçbir yabancı gücün ayak basmadığı topraklara girerek, aylarca süren büyük seferler gerçekleştirecektir. Her akın bir diğerini takip edecek, geniş ülkeler ele geçirilirken Melik Naib, kararlaştırılan zamanda Dehli’ye dönmeyi bile unutacaktır.429 Bütün bunlara rağmen, ele geçirilen racalıkların her yıl belirli miktarda fil ve haraç göndermeleri şartıyla iç işlerinde tamamen serbest bırakılması, bu seferlerin siyasi mahiyetinden çok, mali yönünün önemli olduğunu göstermektedir.430
20 Kasım 1310’da Melik Naib, Hoysalar’ın merkezi olan Dvarasamudra seferine çıktı. 14 Şubat 1311 günü bölgeye ulaşan Kalaç ordusu, on gün kadar dinlenip, gerekli keşifleri yaptıktan sonra taarruza geçti. Raca Viraballala, şiddetli Türk hücumunu önleyemedi. Muhasara aletlerinin de kullanıldığı bu savaşta surlar kolaylıkla delindi. Esir edilen raca, Kalaçlar’ın yüksek hakimiyetini tanımak ve yıllık vergi göndermek şartıyla affedildi. Kalede bir miktar Kalaç askeri muhafız olarak bırakıldı.431 Dvarasamudra’da fazla oyalanmayan Hazar Dinarî, daha da güneye Pandya racalığı üzerine yürümekte bir sakınca görmedi.
Arap kaynaklarında Mabar diye geçen ve Hindistan’ın en zengin köşelerinden birisi olan Pandya bölgesi ele geçirildikten432 sonra Seylan adasının hemen karşısına düşen Raesvaran şehri de kuşatıldı. Böylece Türkler, tarihlerinde ilk defa Seylan kapılarına kadar ulaşmış oluyordu. Rivayete göre, Kalaç ordusundan bir grup boğazdaki adalara hücum etmişti. 25 Nisan 1311’de Racalığın Başkenti Madura işgal edilirken parlak bir zafer kazanıldı. Melik Naib Kafur Hazar Dinarî, sadece bu bölgede beşyüzoniki fil, beşbin civarında Yemen ve Suriye’den gelmiş at ile kıymeti katiplerce tesbit edilemeyen çok miktarda mücevher ele geçirdi. Nihayet, onbir aylık bir seferin sonunda, 18 Ekim 1311’de, Ganimetler ile birlikte ordu, muzaffer bir şekilde Dehli’ye döndü.433
D. İdarî Alanda Yaptığı Düzenlemeler
Alâ ed-dîn Muhammed, büyük bir lider olduğunu ekonomik ve idari düzenlemeleriyle de ortaya koymuştur. Onun dönemine kadar Hindistan’daki Türk hakimi
yeti ordu gücüne dayalı, önemli kent ve kalelerin elde bulundurulması esasına dayanmakta idi. Buna bağlı olarak malî kaynaklar da ganimetler, tabi hükümdarlardan alınan haraçlar ve şehirlerden toplanan vergilerden ibaretti. Müslüman nüfus şehir ve kasabalarda yaşamakta, kırlık alan tamamına yakın bir şekilde Hinduların elinde bulunmaktaydı. Bu kesim ile yönetim arasındaki münasebet hut veya mukaddim denilen belirli kişiler eliyle yürütülmekte idi. Bunların ise görevlerini layıkıyla yaptıkları söylenemezdi.434
Kalaç sultanı iktisadî alanda devleti güçlendirmek için bir dizi tedbir aldı. Öncelikle denetimler artırıldı. Tarım alanlarının yeni baştan tahriri yapıldı.435 İçki satışı ve tüketimi engellendi.436 Gelir anlaşmaları iptal edildi ve gelirler bizzat yönetim tarafından toplandı. Özel toplantı, şenlik ve eğlenceler kaldırıldı. Kırlık kesimden alınan vergiler artırılmakla birlikte, bu bölgelerdeki yoksul zümreler vergi dışı bırakıldı. Tavizsiz bir ekonomi ve başarılı bir fiat kontrol sistemi kurmak suretiyle geliri artırdı. Orduyu güçlü tutacak ne tedbir gerekiyorsa onları almakta tereddüt etmedi. Üretim fazlası hububatı satın almak suretiyle Dehli’de döneminin mucizelerinden biri sayılabilecek ölçüde yiyecek depoladı.437 Bunun faydalarını da Moğol akınları sırasında yaşadı. Ücretler belirli bir seviyede tutuldu. Askerlere de hazineden makul ölçüde maaş ödedi. Atlar düzenli bir şekilde muayene edildi ve damgalandı. Böylece halk rahata kavuşmuş ve bu dönem “Devr-i Alâi” olarak anılmıştır.438
E. Son Zamanları ve Ölümü
Moğol tehlikesi atlatılmış, iki deniz arasındaki sınırlar ortadan kaldırılmıştı. Dehli’den binlerce kilometre uzaklıktaki bölgelere başarılı seferler yapılmış Kalaç akınları, Seylan boğazına kadar ulaşmıştı. Neticede, Hindistan’da hiçbir Fatih’in ulaşamadığı bölgeler Alâ ed-dîn Muhammed Şâh’ın hakimiyeti altına alınmıştı. Dehli’de elçilik misyonları bulunuyor ve bunlar Kalaç Sultanı ile görüşme çareleri arıyordu.439 1312 yılında Şehzade Hızır ve Sadi hanların düğünleri yapıldı.440 Bu senenin sonuna doğru Deogir’de baş gösteren isyan kanlı bir şekilde bastırılmış,441 1315 yılı başlarında gözden düşen Alp Han, Melik Naib’in entrikaları sonucunda ölüme mahkum edilmiştir.442 O sırada Alâ ed-dîn Muhammed Şâh’ın sıhhatı bozulmaya başladı. Sultan, asabî bir rahatsızlık geçirmekte, hatta delilik alametleri göstermekteydi.
Yakalandığı hastalıktan kurtulamayan Alâ ed-dîn Muhammed Şâh, 6 Ocak 1316 günü öldü.443 O’na büyük hizmetlerde bulunan Melik Hazar Dinarî, Sultan’ın komaya girdiği bir anda, daha çocuk yaşta olan Şehzade Ömer’i veliaht ilan ettirmişti.444 Dolayısıyla, muhteşem bir törenle Sultan’ın cenazesini kaldırdıktan445 sonra Şihâb ed-dîn ünvanı ile Ömer’i tahta çıkardı.
III. Kalaç Hanedanı’nın Yıkılışı
Alâ ed-dîn Muhammed’in ölümünden hemen sonra Sultan ilân edilen Ömer Han,446 1310’da dünyaya geldi. Döneminde idari yetkiler kayıtsız şartsız Naib’in elinde toplandı.447 Türk beylerinin buna uzun süre müsaade etmeyeceğini bildiğinden pek çoğu sürgüne gönderildi. Mübarek Han dışındaki şehzadelerin gözüne mil çekilerek, anneleri Melike-i cihan ile birlikte Galyur Kalesi’nde hapsedildi. Mübarek Han’ı da kör etmek üzere gönderilen birlikler, bu şehzade tarafından ikna edilerek Melik Naib Hazar Dinarî’nin üzerine sevkedildi. Türk emir ve meliklerin de desteğini alan bu grup, 11 Şubat 1316’da Melik Naib’i bıçaklayarak öldürdü.448 Ömer Han tutuklanarak Dehli’den uzaklaştırıldı ve saray kısa sürede kontrol altına alındı.
14 Nisan 1316 günü Mübârek Han, Kutb ed-dîn Ünvanı ile tahta geçti. İlk iş olarak devletin üst kademelerine yeni atamalar yaptı. Gucerat ve Deogir’deki karışıklıkları bastırmak için gayret sarf etti.449 Fakat, çok geçmeden dengesiz biri olduğunu gösterdi.Bütün şehzadeler Galyûr kalesinde boğularak öldürüldü. Babası zamanında konulan yasakların geçerliliğini kaybetmesi kargaşaya sebep oldu. Bunun üzerine Saraya kapanan Mübarek Şâh, babası gibi devlet idaresini naibi olan Hasan isminde birine bıraktı.450 Sultan 26 Nisan 1320’de esrarengiz bir suikast sonucunda öldürülürken gözdelerinden birisi olan ve o sırada Güney Hindistan’a yaptığı başarılı bir seferden dönmüş bulunan Hindu asıllı Hüsrev Han idareyi ele aldı.451
Nasr ed-dîn Hüsrev Şah pek çok Hindu’yu devlet dairelerine doldururken Kalaçlara rakip olan şahsiyetleri de önemli memuriyetlere atadı.452 Bir müddet sonra Hinduların mabedlerde serbestçe dua etmelerine izin verilirken Sarayda ve köşklerde et yenmesi arkasında da hayvan kesilmesi yasaklandı. Nihayet, Kur’ân-ı Kerim’e açıkça tavır alınması Nasr ed-dîn Hüsrev’in sonu oldu.453
Karaunas Türklerinden olan Gazi Tuğluk yakınlarının teşvikiyle hudud kalesi olan Dipalpur’dan hareketle Dehli üzerine yürüdü.454 Bir çok bey ve melik kendisiyle birleşti. Han-ı Hanân’ın kuvvetleri Dabhalî (; Dalili) köyü civarında Gazi Tuğluk tarafından mağlup edildi.455 Bu Türk kumandanı, bizzat Husrev Han’ın yönettiği birlikleri 5 Eylül 1320 Cuma günü akşama kadar devam eden bir savaşla mağlup etti. Ertesi gün yakalanan Husrev, Kutb ed-dîn Mübârek Şâhın katledildiği yerde öldürüldü. Kumandanların büyük ısrarı üzerine Gazil Melik
Tuğluk tahta geçmeği kabul etti. Böylece Dehli tahtı, Eylül 1320’nin ilk haftasında el değiştirmiş456 ve bir başka Türk hanedânı iş başına geçmiştir.
I. Tuğluklar
Gazi Melik Tuğluk, Gıyâs ed-dîn ünvanıyla Dehli tahtına otururken, 1414’e kadar sürecek bir hanedan’ın da kurucusu olmuştur.457 Bu ailenin menşei kesinlikle belli değildir. Ama Gazi Tuğluk’un babasının Karaunas (; Karauna) Türklerinden olduğu bilinmektedir.458 Karaûnaslar hakkında henüz derli toplu bir araştırma yapılmış değil ise de bunların Horasan’dan geldikleri ve Sultan Balaban zamanında Hindistan’a yerleştikleri yönünde görüşler bulunmaktadır.459
1. Gıyâs Ed-Dîn Tuğluk Şâh
(1320-1325)
Gazi Tuğluk, Alâ ed-dîn Muhammed Kalaç’ın kardeşi, Sind hakimi Uluğ Han’ın hizmetine girerek çişitli görevlerde bulunmuş ve göstermiş olduğu başarılar sayesinde, 1305’te Lahor ve Dipalpur valiliklerine atanmıştır.460 Bir müddet sonra Moğol akınlarının durdurulmasında gösterdiği gayret sebebiyle sınır güvenliğini sağlamakla görevlendirilmiş,461 bu arada Kabil, Kandahar ve Gazne yörelerine akınlarda bulunarak Moğolları bunaltmıştı. Hindu Parvaların Başkent’te hakim olduğu sıralarda Pencâb ve Sind valisi bulunmaktaydı. 6 Eylül 1320‘de Dehli tahtına çıktıktan sonra yakınlarının ısrarı ile Sultanlığını ilan etmiş ve kısa bir süre içerisinde düzeni sağlamıştı.462 Sultan Alâ ed-dîn Muhammed devrinde tatbik edilen sıkı tedbirleri tekrar gözden geçirerek, bazı ilavelerle birlikte yeniden uygulanmaya koydu.
Gazi Tuğluk, bir hafta gibi kısa bir zamanda Tuğluk hakimiyeti’ni bütün ülkede tanıttı. Kalaçların düştüğü karışıklık anından faydalanarak isyan etmiş bulunan Hindu racalarının üzerine oğlu Uluğ Han’ı gönderdi. Fakat O, Gazi Tuğluk’un öldüğü yolunda bir söylentinin yayılması üzerine geri döndü. Ancak bu haberin asılsız olduğu ortaya çıkınca Bidar’ı ele geçirdikten sonra Varangal üzerine yürüyerek burasını bütün çevresiyle birlikte yeniden itaat altına aldı.463 Diğer yandan Gazi Tuğluk, daha önceki Sultanlar tarafından genişletilen Dehli’ye yeni bir bölüm ilave ettirerek, Tuğlukabad denilen bu kısma taşındı.
Bengale bölgesi halâ Sultan Balaban’ın torunlarının hakimiyeti altındaydı. 1318’de Şems ed-dîn Firûz Şâh’ın ölümü üzerine iç savaş çıkmış ve Lakhnauti bölgesi tahrip olmuştu. Taraflardan Nasr ed-dîn’in yardım istemesi Gıyâs ed-dîn Tuğluk Şâh’a beklediği imkanı sağladı. Sultan, Doğu Bengale’yi ilhak ederken, Batı Bengale’yi Nasr ed-dîn’e bırakarak Tuğlukabad’a dönüş hazırlıklarına başladı. Oğlu Uluğ Han babasına tantanalı bir karşılama töreni yaptı. Bu arada meydana gelen bir kasr çökmesi sonucunda, Şubat 1325’te Sultan Gıyâs ed-dîn Tuğluk Şâh vefat etti464.
2. Muhammed Tuğluk Şâh
(1325-1351)
Gıyâs ed-dîn Tuğluk Şâh’ın ölümü üzerine yerine Cuna Han olarak da bilinen oğlu Muhammed Şâh tahta geçti. İyi eğitim görmüş, çok zeki, fakat haris birisi olan bu hükümdarın garip tavırları vardı.465 Dekken bölgesinin kesin bir surette elde tutulması gerektiğine inandığı için 1327’de hükümet merkezini güneye, Yadavas bölgesindeki Deogir’e taşıdı. Dehli havalisindeki ahaliyi mecburi olarak bu şehre iskan ettirmesi ülke içinde huzursuzluklara sebebiyet verdi.466 Muhammed Tuğluk, Deogir’de düşündüğü büyük fetihler için bazı ekonomik tedbirlere başvurdu. Gümüş karşılığında bakır ve tunç para bastırdı.467 Fakat sözü edilen paralar Müslümanlarda, gümüş karşılıkları ise Hinduların elinde toplandı. Sonuçta devlet hazinesini mühim ölçüde sarsan bir ekonomik kriz ortaya çıktı.468 Bu arada, 1328’de Melik Behram Ayaba Kişilü Han’ın, Multan’da çıkardığı isyan bastırıldı.469 Fakat Düab’da başlayan kıtlığın sebep olduğu vergi artışıyla birlikte Sultanlığın genelinde bir karışıklık baş gösterdi.470
Muhammed Tuğluk bir taraftan kıtlık ve kargaşa ile uğraşırken öte taraftan Güney Hindistan’da büyük isyanlar çıktı.471 Ülkenin kuzeyinde ise yeniden Moğol istilacılar baş gösterdi. Muhammed Tuğluk’un sebep olduğu kargaşa Maveraünnehir’de güçlenerek Afganistan’ı da hakimiyeti altına almış bulunan Çağatay Han’ı Tarmaşirin tarafından büyük bir fırsat olarak değerlendirildi.472 Bunun üzerine Çağataylılar, 1328 yılına doğru Tatta asileriyle birleşerek Multan ve Lahor üzerinden Dehli önlerine kadar ilerledi. Tarmaşirin, Siri’den Cud Tepelerine kadar olan bölgeyi istila ettikten sonra Lahor ve Samana içlerinden Bedaun’a kadar ilerlemişti.473 Girdiği bölgeleri tamamen yağmalayan Çağatay ordusunun Hindistan’daki faaliyetleri ve geri çekilişleri hakkında farklı bilgiler bulunmaktadır.474
1335’de isyan eden Mabar valisi Seyyid Celâl ed-dîn Ahsen üzerine yapılan seferde Sultan, Varangel’e ulaştığı sırada baş gösteren kolera salgını askerin pek çoğunun kırılmasına sebep oldu.475 Bu sırada kendiside hastalanan Gıyâs ed-dîn Muhammed zorlukla kurtarıldı ve yarı yoldan dönülürken,476 Mabar bölgesi kaybedilmiş oldu.477 Dekken halkı ağır vergileri ödemekte zorluk çek
tiği için huzursuzluk çıkarırken, bu defa Pencâb bölgesi karışıktı. Sultan ülkede kaybolan istikrarı sağlayıp, bozulan iktisadi hayatı düzene sokacağı yerde anlaşılmaz bir cihangirlik hevesine tutulmuştu.478 O yüzden 1338’de Çin’i fethetmek üzere harekete geçti. Hazırlanan bir ordu Tibet’e gönderildi. Himalaya eteklerinde Karaçal (= Karaçhil) denilen bir yerde Tuğluk ordusu şiddetli bir mağlubiyete uğradı.479
Ordunun zayıfladığını gören Bengale ve Dekken hakimleri arka arkaya ayaklandılar.480 Büyük güçlüklerle bastırılan bu isyanlardan sonra Muhammed Tuğluk, Guceratta isyan eden Tagi üzerine yürüdü.481 Tatta’ya birkaç günlük mesafede mola verildi. Muharrem ayının ilk on gününü burada geçiren ve biraz rahatsızlanmış bulunan Sultan, 20 Mart 1351’de Tatta’ya birkaç kilometre kala vefat etti.482 O’nun saltanat dönemi tam bir başarısızlıklar dizisi meydana getirmektedir. Sahip olduğu meziyetlere rağmen sertliği, ölçüsüz ve ihtiyatsız davranışları muazzam bir devleti harap etmiştir.
3. Firûz Şâh (1351-1388)
Firûz Şâh, 1309’da doğmuştur. Babası, Gıyaseddin Tuğluk Şâh’ın küçük kardeşi Sipahsalar Melik Recep,483 Annesi Racput ileri gelenlerinden Dipalpur Racası Mal Bhatti’nin kızı idi484. Amcasının olağanüstü yardımlarını gören Firuz Şâh, önemli görevlerde bulunmuş birisi idi. Muhammed Tuğluk’un Sind’de ölümüyle başsız kalan ve karışıklık içerisine düşen orduda Firûz Şâh da bulunmaktaydı. Başlangıçta sorumluluk almak istememesine rağmen komutanlar ve saray mensuplarının ısrarı ile dört gün sonra tahta çıkması için yapılan daveti kabul etti. 485
Hiç bir ihtirası olmayan, geriye kalan ömrünü dünyadan elini çekerek, inzivada geçirmek isteyen Firûz Şâh Tuğluk, tahta geçtiği sırada Hacca gitmek kararındaydı. Tatta’dan Dehli’ye hareket eden Sultan beş ay sonra ulaştığı Dehli’de beş altı yaşlarındaki bir çocuğun tahta oturmuş olduğunu gördü. Bu hadisede baş rolü oynayan Melik Ahmed Ayaz, Tatta taraflarında bütün ordunun Moğollar tarafından yok edildiğini duydukları için böyle davrandıklarını ileri sürerek Firûz Şâh’tan özür diledi. Affedilen Melik Ahmed Ayaz bir müddet sonra gönderildiği Samana’ya giderken Şîr Han tarafından öldürülecektir.486
Sultanın ilk giriştiği sefer Bengale üzerine olmuştur. Zira, İlyas Hacı isimli bir bey Şems ed-dîn ünvanını alarak İgdala kalesinde istiklalini ilan etmişti.487 Bu hadise üzerine büyük bir ordu ile harekete geçen Firûz Şâh, uzun bir muhasaraya rağmen İgdala kalesini düşüremeyince, kış mevsiminin yaklaşmasını da bahane ederek bölgeyi terk etti. Aslında O, Bengale’yi Tuğluk hakimiyetinde tutmak gerektiğine inanmamıştı. Muhammed Tuğluk Şâh döneminde ortaya çıkan genel memnuniyetsizliğin giderilerek, isyanların bastırılması ve sahip olunan gücün devletin aslî bölgelerini elde tutmak üzere kullanılması taraftarıydı.488 Bu uygulama en azından belirli bir dönem için akılıca düşünülmüş, gerçekçi bir politika idi.
Firûz Şâh, tarımı iyileştirmek için bir dizi tedbir alırken, halkın ve bazı memurların devlete olan borçlarını af etmek suretiyle iyi bir başlangıç yaptı. Vergi kayıtlarının yeniden düzenlenmesi için Hoca Hüsâm ed-dîn Cüneyd’i görevlendirdi. Kötü yönetim sebebiyle konulan ve halkı bıktırıp, bezdirmiş olan vergilerin pek çoğu kaldırıldı. Bu, tarımda belirgin bir iyileşme sağaldı. Yeni alanlar ziraate açılırken üretimin artmasıyla fiatlarda düşüş başladı. Adeta, Alâ ed-dîn Muhammed Kalaç devrine geri dönülmüştü. Yalnız, Kalaç Sultanı’nın aksine Firûz Şâh, fiatları sabit tutabilmek için hiçbir zorlamaya girişmemiş, tamamen piyasa kurallarının işlemesini sağlamıştı. Bir de pek çok önemli kanal açtırarak sulamayı geliştirmiş olması gözle görülür bir iyileşmeyi beraberinde getirmiştir.489
1358 yılına gelindiğinde Bengale’deki gelişmeler beraberinde yeni meseleleri de getirdi. Doğu Bengal’in bağımsız hükümdarı Fahr ed-dîn Şâh’ın damadı olan Zafer Han, İlyas Han ile anlaşamamış ve Firûz Şâh’tan yardım istemişti. O sırada İlyas Han, Tuğluk hakimiyetindeki Tirhut’u da istila etmişti. Bunun üzerine yetmişbin kişilik bir ordu, dörtyüz yetmiş fil ve nehirde hızla hareket edebilen pek çok tekne ile Bengale seferine çıkıldı.
Bu sırada Şems ed-dîn İlyas Han ölmüş yerine geçen İskender barış talebinde bulunmuştu.490 O kadar hazırlık ve yoldan sonra bu meseleyi tamamen çözmek isteyen Firûz Şâh, İgdala kalesini kuşattı. Samargoan tekrar Zafer Han’a verildi. Fakat O, bunu istemeyerek Dehli’ye gitmek üzere yola çıktı. Bu sırada İskender de teslim olmuş ve barış yapılmıştı.491 Sonuçta Orissa üzerinden Başkent’e dönen Sultan, 1361’de isyan eden Nagarkot üzerine yürüyecektir.
1337’de Muhammed Tuğluk tarafından feth edilen Nagarkot Hindu hacıların uğradığı önemli bir merkez haline gelmişti. Altı ay müddetle kuşatılan Şehir, Racanın aman dilemesi üzerine Tuğluklu hakimiyeti altına alındı.492 Bunu 1371’de gerçekleştirilen Tatta seferi takip etti. Doksanbin süvari, dörtyüzseksen fil ve beşbin kadar yelkenli ile Tatta kuşatıldı. Sultan, bir önceki seferin öcünü almak istiyordu.493 Fakat, Sind’in istila edildiği sırada başgösteren salgın hastalık her iki tarafa da büyük kayıplar verdirdi. Firûz Şâh, toparlanabilmek için Gucerat’a çekilmek istiyordu, ama Hindli klavuzlar O’nu Ran çölüne çekerek iyici yıpranmasına sebep oldular. Her şeye rağmen Tuğluk ordusu Gucerat’a ulaştı.494 Türk ordusunun hareketlerini büyük bir dikkatle takip eden Tatta Racası Cam Babiniya, kendisi açısından du
rumun ümitsizliğini anlamış olmalı ki, Firûz Şâh’a teslim oldu. Yerine kardeşi atanan Raca, Dehli’ye götürülürken Sind havalisi tamamen Tuğluk hakimiyetine girmiş bulunuyordu.
Firûz Şâh’ın büyük askerî emelleri bulunmamaktaydı. O sebeple Sind’den dönüldükten sonra uzun süre ciddi bir sefer görülmeyecek ve ülkenin imarı için çalışılacaktır.495 Bir ara Dekken’de istiklal bulan Behmenilere karşı bir sefer yapması teklif edildi ise de, bu ülkenin Müslüman olması sebebi ile rıza göstermedi. Firûz Şâh Tuğluk, Ekim 1388’de seksenüç yaşında iken vefat etti. Aybeg, İltutmuş, Balaban ve Alâ ed-dîn Muhammed gibi büyük Türk sultanlarından sayılır. Ülkesinde refah, saadet ve adalet mefhumlarının gereğini büyük bir başarı ile yerine getirmiştir. İkiyüz kadar kasaba tesis etmiş bu yerlerde hayır kurumları, aş evleri ve medreseler yaptırmıştı. Kırk cami, otuz okul, yirmi saray, yüz hastane, bir o kadar kervansaray, hamam, yüzelli köprü, elli su bendi ve otuz su deposu yaptırmıştır496. Şeriati devlet idaresinde ve teşkilatında şiddetli bir şekilde takip ettirmiş, sünni inanışı bütün ülkede kuvvetli bir akım olarak korumaya özen göstermiştir.497
4. Tuğluk Hakimiyetinin
Çöküş Dönemi
Firûz Şâh Tuğluk’un iyice yaşlandığı son dönemlerinde devlet yönetimi, büyük ölçüde vezirlerin elinde kalmıştı. Bunların çevirdiği entrikalar onun ölümünden sonra da devam edecek ve sonraki yedi yıl içerisinde beş hükümdar değişikliği yaşanacaktır. Önce Muhammed Tuğluk Şâh’ın torunu, Fetih Han’ın oğlu Gıyaseddin Tuğlukşah (1388-1389) tahta geçti.498 Bu hükümdar, iktidarda kaldığı beş ay boyunca amcasının çıkardığı karışıklıklarla uğraştı.499 19 Şubat 1389’da Melik Rükneddin Canda, Tuğluklu tahtını sarsan bir ihtilal yaptı. Sultan ve veziri Han-ı Cihan’ı öldürdü.
Rükneddin Canda’nın yardımıyla tahta geçen Ebubekir Tuğluk (1389-1390) bir yıl kadar iktidarda kalabildi. 24 Nisan 1389’da Kangra’dan Samana’ya hücum eden Nasr ed-dîn Muhammed, burayı ele geçirdi ve Sultanlığını ilan etti. Dehli’ye hareket eden bu Şehzâde Düab’da durduruldu ve Calesar Kalesine kapanmak zorunda bırakıldı. Temmuz 1389’da tekrar Dehli üzerine yürümüş ise de tekrar mağlup edildi. Ancak, bu sırada Multan, Lahor ve Samana civarında baş gösteren isyan O’na istediği imkanı sağladı. Hemen Dehli üzerine hareket eden Nasr ed-dîn Muhammed, 31 Ağustos 1390’da başkenti ele geçirerek, tahtın da sahibi oldu.500
Hakimiyetinin ilk yıllarında Başkentte yerleşmiş olan bazı Bengaleliler ile bir kısım yerli halkı acımasızca kılıçtan geçirten Nasr ed-dîn Muhammed, 1392’de Etave Hindularına karşı bir tedip harekatı yaptırdı ve reisleri Narsing Han’ı yakalatarak Dehli’ye getirtti.501 Ama bu defa da Duab’ta ortaya çıkan gaileler önem kazandı. Ayrıca Eteve, Kannauç ve Dalman yörelerindeki gelişmele de Sultanı meşgul ediyordu. Bu sırada sağlığı da bozulan Sultan, kendisi tarafından kurdurulmuş olan Muhaddebad’da istirahate çekilirken isyanların bastırılması için oğlu Hümayun’u görevlendirdi. Daha sefere çıkılmadan hastalığı ağırlaşan Nasr ed-dîn Muhammed, 20 Ocak 1394’te vefat etti.502 Yerine, iki gün sonra en küçük oğlu Mahmud,503 geçirildi. Diğer taraftan İskender adında bir başka Tuğluklu şehzade Alâ ed-dîn ünvanıyla kendisini sultan ilan etmişti.504
Ortaya çıkan Sultanlar ve yürütülen iktidar mücadelesi Hindistan’da Türk hakimiyetinin bölünmesine ve pek çok küçük devletin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Nitekim herbiri bulunduğu bölgede hükümdarlığını ilan eden Tuğluklulardan İskender’in ölümünden bir yıl sonra da Mahmud Şah vefat edecektir. Bunun yerine oğlu Nusret Şâh, tahta geçti.505 Ama devletin yönetim gücü Server Han adında bir hadım ağasının elinde toplandı. Bu arada Caunpur şehrine çekilen bir başka Bey, doğu sultanı ünvanını alarak istiklalini ilan etti. Sarang Han isminde bir diğeri de Pencab bölgesini nüfuzu altında tutarak bağımsız hareket etmekteydi.506 Bir müddet sonra bu şahsın kardeşi Mallu Han, İkbal Han ünvanını alarak sahip olduğu topraklarda müstakil hareket etmeye başladı.507
1399’da Tuğluk ailesinin temsilcisi olarak sadece Nasr ed-dîn Mahmudşah hayattaydı ve O’da güçlükle varlığını sürdürebilmekteydi. Hindistan’daki bu gelişmeler, o sırada cihân hakimiyeti peşinde koşan Timur’un dikkatini çekti. Esasen Afganistan’daki Timurlu şehzadesi de O’nu bu yönde harekete geçirmeye çalışıyordu.508 Sonuçta Timur, meşhur Hindistan seferine başlayacaktır.
5. Timur’un Hindistan Seferi
1397 kışını Semerkant ve Şehr-i Sebz’de geçiren Timur, Mart 1398’de Afganistan üzerinden güneye doğru ilerlemeye başladı. Ketur, İryab, Kelat bölgelerindeki Hinduları imha ederek Sind’e giden geçitleri emniyet altına aldı.509 13 Aralık 1398 günü Sind’e ulaşarak Çöl ü Celâlî’yi geçti. Bu arada Dehli istikametinde bazı önemli kaleler ele geçirildi.510 Arkasından Bhatnir, Firuzabad, Ahrani, Tohana ve Samara kaleleri zaptedildi.511 Tuğluk Sultanı ve Mallu Han, Timur’u Dehli haricinde bir düzlükte karşılamak imkanını araştırdılar. Ama O, Cemne nehri sahiline ulaştığı sırada Tuğluklu ordusunun yakınlarda olduğunu haber almıştı. Aynı haber Timur’un toplamış olduğu yüz bine yakın esir arasında da yayılmış, bunun üzerine onlar, aynı anda ve hep birlikte ıslık çalarak Dehli ordusunu uyarmaya kalkıştı. O sırada nehrin
öbür yakasında, Timurlulardan habersiz yürüşüne devam eden Tuğluk ordusu durumdan haberdar olunca savaş nizamına girerek, hücuma hazırlandı.512
Esirlerin tavrından son derece rahatsız olan Timur, gazaba gelerek ordusunu geriye çevirdi ve onların üzerine hücum etti. Sonuçta bir saat içerisinde tarihin en büyük katliamlarından birisi burada sergilendi. Mallu Han ordusu nehrin sahiline iyice yaklaştığında Timur işini bitirmiş ve cephe vaziyeti almıştı. Tuğluk ve Timurlu kuvvetleri karşı karşıya geldiler.513 Fakat, Mallu Han mağlup oldu ve geriye kalan kuvvetleriyle Dehli Kalesine kapanmak üzere firar etti. Bunun üzerine cebrî yürüyüşe geçenTimur, kısa sürede Panipat ovasını aşarak Dehli önlerine ulaştı.514
Dostları ilə paylaş: |