Eski yapı bölümünün kuzey cephesindeki pencereler ise, dikey dikdörtgen biçiminde olup, dilimli iki sağır nişle taçlandırılmıştır.
Nişin alt kısmında yer alan pencerelerin pervazlarında sarı, beyaz, siyah mermerlerin ardarda dizilişinden meydana gelen bezeme görülür. Pencerelerin üstündeki atkı, türbe (pencereleri ile) aynı özelliği gösterir. İki yandaki sütuncelerde Zengi düğümleri yer almıştır. Başlıkları ise stalaktitli olup, aralarında palmet ve rozet motif
leri bulunur. Dilimli kemerli nişler, Anadolu’da Artuklu sanatında, daha önceki örneklerine de İspanya Endülüs Emevilerinde Kurtuba Camii’nde ve Suriye’de Eyyubi portallerinde uygulanmıştır.
Kıble duvarındaki pencereler türbe cephesindeki gibi mukarnaslı dikdörtgen bir niş içine alınmış olup, pervazda renkli polikromik malzeme kullanılmış, yanyana iki sütunce yerleştirilmiştir. Başlıklarında lotus yaprakları, üstte ise, birbirine kıvrık dallarla bağlanan bir sıra palmet dizisi görülür. Yanlarda ise, iki sıra zikzak örgünün iç içe geçirilmesinden meydana gelen hasır örgüsü diye adlandırılan dekor dikdörtgen çerçeveler meydana getirmektedir. Aynı örgünün sütuncelerin kardesinde bir sıra oluşturduğu da gözlenir. Alt ve üst yüzeyleri uzatılmış çökertme pencerelerin benzerlerine Kahramanmaraş Hatuniye Camii, Milas Firuz Bey Camii’nde de rastlanmaktadır. Bu uygulamalar doğrudan Memlûk etkisi olarak yorumlanmaktadır.19
Sivri kemerli üç açıklıkla avluya açılan cephede siyah beyaz ve sarı renkli taşlar alternatif olarak yerden iki metre yüksekliğe kadar devam ederken üst bölümde tek renkli kesmetaş yüzey görülür.
Doğu portaline bitişik olarak inşa edilen minare kare bir kaide üzerinde sekizgen bir gövdeye sahiptir. Şerefesi Memlûk tarzındadır. Sekiz küçük sütuncenin taşıdığı külah kısmı Memlûk karakterli olup imparator taçlarını andıran tepelikle son bulur. Şerefenin altı mukarnas dolguludur.
Minare kaidesindeki yuvarlak profilli madalyon içine açılan dilimli dairevi pencere ve madalyon Sultan Baybars Camii’nde (Kahire) görülür. Gövdedeki renkli taş kuşaklar ve geometrik örgülü bölümlerle ve ortasında bulunan dilimli kör nişlerle süslüdür. Her yüzeye birer niş gelecek şekilde düzenlenmiştir. Ortalarında birer ışık deliği de mevcuttur. Bu hava ve ışık deliklerinin etrafları da dilimli ve yuvarlak dairevi silmelidir. Gövdedeki dilimli kemerler, Halep Ulu Camii, Gaziantep Eyyubiye Camii ve Mardin minarelerinde de görülür.
Minare kapısındaki yatay atkı taşında oyma taş işçiliğinin nadide örnekleriyle karşılaşılır.
Ortada altta yarım çiçek rozet motifinden gelişen kıvrımlı rumilerin üçgen bir kompozisyon meydana getirerek tepede bir büyük palmetle tepelik oluşturduğu kompozisyon görülür.
Mihrapta siyah-beyaz mermerlerle bir bordür yapılarak, yarım daire şeklindeki alınlık içinde 16. yy. çinilerinden şahane bir dekorasyon görülür.
Dikdörtgen bir form içine alınmış olan mihrap nişinin içi de İznik çinileriyle dekorlanmıştır. Mihrap nişinin üst kısmı mukarnas yaşmakla örtülmüştür. Stalaktitler arasında sarı yıldız kullanılmıştır. Mihrap nişinin sivri kemerinde bir sıra siyah-beyaz taşların iç içe geçmesinden meydana gelen palmet şeklindeki motiflerin alternatif sırasından meydana gelir. Dikdörtgen yüzeyde ise, kitabesi görülür. Köşelerde geometrik düğümler yer almıştır. Aynı düğümlerin benzerlerine Sivas Gök Medrese çeşmesinin köşe dolgularında da rastlanır.
Dış kenarlarda ise siyah-beyaz mermerlerden bir şemse, bir daire sırasıyla dikdörtgen çerçeve oluşturulmuştur. Şemselerin içinde iç içe altı kollu yıldızlardan gelişen geometrik süslemeyle üstte hatai motiflerinin, dilimli rumiler ile sarılmasından meydana gelen bitkisel motifler görülür.
Tepedeki şemsenin içinde ise bir Kur’an ayeti bulunur. Mihrabın üstündeki yarım daire alınlıkta çini motifler yerleşmiştir. Beyaz zemine lacivert firuze, mercan kırmızısıyla bitki motifleriyle süslü çiniler tipik 16. yy. Osmanlı çinileridir.
Mihrap nişinin ortasındaki mavi renkli sekiz kollu bir yıldız motifinin etrafında kahverengi zemine, beyaz ve lacivert yapraklı ve aralarında yeşil tomurcukların yer aldığı bir şakayık motifinden türeyen ince yeşil dallar ve uçlarında mor sümbüllerin kırmızı lalelerin dolandığı, hatayilerin görkemle açıldığı çok renkli pano, sıraltı tekniğinde yapılmış olup, açık mavi koyu mavi, mor, kahverengi, beyaz, kırmızı yeşil renkler kullanılmıştır.
Mihrapta yer alan şamdan dekoru çekül gibi düşey olarak bir telle sarkıtılmıştır. Üzerinde dört yapraklı bir yoncadan gelişen çiçek motifleri ve aralarında mine çiçekli dolgular görülür. Mihrap duvarında yerden iki metre yüksekliğe kadar mihrap alınlığındaki dekor devam eder.
Minber, kitabesinde 1520 tarihini veren minber Stalaktitli kitabesi dört zarif sütun üzerine soğan kubbeli köşk kısmıyla kendine özgü bir özellik arz eder.
Aynalık kısmındaki geometrik motiflerden meydana gelen mermer dekor minberin estetik zenginliğini arttırmaktadır.
Henüz İstanbul’da renkli sır tekniği devam ederken Adana gibi uzak bir vilayette sıraltı tekniğinin ve özellikle mercan kırmızısının kullanılmış olması enteresan ve dikkate şayandır (Resim: 7).
Yapının Harim kısmında doğu duvarındaki çinilerde zemine lacivert renkli olarak yapılan ortada altı dilimli bir çiçekten firuze renkli nokta olarak dört yönde ince dalların daireler oluşturduğu ve dallarda da açık-koyu tonda yeşil renkli yapraklar ve aralarında patlıcan moru çifte sümbüllerin yer aldığı çemberlerin yan yana sıralanmasından meydana gelen ve aralarındaki boşlukların firuze minelerle doldurulduğu bu güzel kompozisyona hayran kalmamak elde değildir. Sıraltı tekniği kullanılmıştır.
Üstteki bordürde ise, mavi ve mor renkli palmetlerin yer aldığı tezyinatlar görülür. Osmanlı çini sanatının İznik örneklerinin en olgunlarını teşkil etmektedir.
Sıraltı tekniğine göre yapılmış ve mercan kırmızısının kullanıldığı şahane panonun içinde nar ve erik çiçekleri hançer şeklindeki yapraklar ve ince dallarla birbirine bağlanarak bir dekor oluşturmaktadır. Bu dekorasyon 16. yy. Osmanlı klasik çini dekorudur. Rüstem Paşa Camii çini dekorlarıyla benzerlik gösterir. Çiçek motiflerinde lacivert, kobalt mavisi, kırmızı yapraklarla açık koyu mavi renkler kullanılmış olup, şeffaf sırla sırlanmıştır. Kenarlarındaki bordürde kırmızı palmetler ve açık mavi rumiler ve dallar lacivert zemine yerleştirilmiştir. Kemer yüzeyinde nişteki panodan bir sıra, iç yüzeyinde ise çifte rumi ve aralarında hatailer sıralanmaktadır.
Batıdaki duvarda ise; beyaz zemin üzerine oturan altıgenler ve aralarındaki üçgenlerden oluşan geometrik dekorların ortalarında altı yapraklı çiçek desenleri görülür.
Diyarbakır Şeyh Sefa Camii harim kısmındaki çinilerle dekor yönünden benzerlik gösterir. Altıgenlerin kesişmesinden türeyen altı kollu yıldızlar ve ortalarında rozet motifleri görülür. Aynı mercan rengi burada da uygulanmıştır.20
Türbenin avluya bakan dış yüzeyinde ise, dört yönde gelişen hançer tipi yapraklar ve ortalarında lacivert hatai ve şakayıklarla dört kollu yıldızlardan oluşan tezyinat bulunur. Üstteki bordürde firuze zemine, beyaz palmet ve stilize kıvrımlı bulutlardan geçme desen hakimdir.
Adana Ulu Camii, 1998 yılı depreminden sonra oldukça hasar görmüştür. Yapının portal, kemer, kubbe kasnağı minare ve pencerelerinde görülen çatlak ve dökülmeler onarılmaktadır.
Türbe
Mihrabın yanındaki sağdaki küçük kapıdan türbeye girilmektedir. 6.30x5.50 m. ölçüsündeki kare bir mekan ve üzerini örten tek kubbe sisteminden meydana gelir. Türbeyle harimin aynı yapı içinde kaynaştırılması, kubbe tipi ve mimari elemanları itibariyle Suriye-Mısır-Eyyubi-Zengi, Memlûk etkilerini bünyesinde toplamış, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin unsurlarıyla yoğrularak bir bütünlük yaratılmaya çalışılmıştır.
Türbedeki üç sanduka Ramazanoğullarından Halil Bey’le Piri Paşa’nın oğulları Mehmet ve Mustafa Beylere aittir.
Türbe duvarlarından üçünde yerden 2 m. yüksekliğe kadar uzanan süt beyazı zemine ortada lacivert benekli mavi çiçekler yeşil dallar ve yapraklarla kırmızı rumilerden oluşan dekor oldukça gözalıcıdır.
Üstte palmetlerden çıkan rumiler Çin bulutları gibi hareketlendirilerek bir bordür oluşturmuştur.
a. Birinci sanduka Halil Bey’in olup sulüs yazıyla 1510 yılına ait olduğu yazılıdır.
b. İkinci sandukanın Emir Mehmet Şah’â ait olduğu yazılıdır. 1533 tarihlidir.
c. En sondaki üçüncü sandukanın ise Ramazanoğullarından Piri Paşa’nın oğlu Mustafa Bey’e ait bulunduğu, 1551 de öldüğü yazılıdır.
Bu lahitlerin önündeki bir kapaktan altta mezar odasına on basamakla inilmektedir.
Lahitlerin kaidesine her üçünde de duvarlarındaki çinilerin bozulan yerler eklenmesiyle kompozisyon bütünlüğü bozulmuştur. Başlarındaki yüzlerde lacivert zemin üzerine beyaz renkli çini kitabeler yer alır. Lahitlerin üzerinde ise caminin mihrap duvarında görülen çini desenleri işlenmiştir. Süt beyazı zemin iri çiçekler ve hançer yapraklarla mercan kırmızısı, yeşil, mavi, siyah renkler kullanılmıştır (Resim: 8).
Caminin harim kısmında (yan bölümlerden sağdakinde) kıble duvarında bulunan pencere üzerinde mozaik çini tekniğinde bir pano bulunmaktadır.
0, 42x0,42 m. ölçüsünde bir karedir. Caminin oldukça loş bir yerinde olduğu için hemen göze çarpmıyor. Desen bakımından genel görünüşü ile sıraltı tekniğinde yapılmış çini levhaları hatırlatıyor. Esas deseni birbirine baklava meydana getirecek şekilde bağlanmış dört beyaz palmet ve ortadaki küçük bir rozetten çıkan koyu sarı renkte dört rumi teşkil ediyor. Beyaz palmetlerin içinde yeşil sarı, koyu mavi, açık mavi ve kırmızı dolgular var. Kırmızılar taş gibi sertleşen bir çeşit macundandır. Beyaz palmetler açık mavi çiniden çifte saplarla birbirine bağlanmıştır.
Ayrıca palmetlerin uçlarından iki yana doğru çıkan yine açık mavi saplar ortasında kırmızı bir benği olan rozet ve buradan zıt yönlere doğru çıkan yeşil bir yaprak ve kırmızı benekli bir koncayı taşır. Sarı rumilerin uçlarından çıkan ince saplar köşelerde küçük sarı bir palmetle sonuçlanır. İçlerinde yeşil dolgular vardır.
Bütün panonun etrafı sarı, koyu lacivert renkte birer santim kalınlığında ve en dışta da iki parmak kalınlığında firuze rengi çinilerden bir şeritle çevrilmiştir. Caminin sıraltı tekniğinde yapılmış olan lahitleri ve duvar çinileri yanında mozaik tekniğindeki bu çini pano, Selçuk geleneği olan bir tekniğin hatırası gibi durmaktadır (Resim: 9).
“Bu panoya benzer nitelikte bir çini parçası İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde 2095 sayılı (envanter) numarası ile teşhirde olan bir eserdir. 0.16x0.15 cm. ölçüsünde olup, aynı şekildeki teknikle yapılmış ve desen olarak da palmet ve rumilerinden bir kompozisyona sahip olması açısından benzerlik gösterir.21
Bu yan bölümün avlu cephesindeki kapısının iki yanındaki dış duvarlarda türbe duvarlarındaki çini motiflerinin aynı örnekleri hakimdir. Süt beyazı zemine ortası mavi dolgulu altı kollu bir rozetten çıkan çifte kırmızı rumiler arasında kalan açık mavi dolgulu lacivert palmetlerden meydana gelen altıgen panoların birbiri ardınca dizilmesinden meydana gelen bitkisel kompozisyon yerden 2 m. yüksekliğe kadar devam eder.
Kenar bordüründe firuze zemin üzerine çin bulut desenlerinden örgüler görülmektedir. Bu bitkisel desenli çini bordür tam kapı üzerinde kare bir pano oluşturmaktadır. Lacivert zemin üzerine bitkisel desenler ve sülus ayet yazılar yer almaktadır.
Adana Ulu Camii çinileri, devrinin çini tekniğini ve dekorunu en iyi aksettiren örneklerdir.
Bu panolardaki beyaz zemin (süt beyazı) yaprak yeşili, gök mavisi, kobalt renklerinin kullanılması, devrinin İstanbul dışındaki nadide varyasyonlarından birini oluşturmada en önemli özelliklerindendir. Camide sıraltı tekniği ağırlık kazanırken yapının yan bölümlerinin birindeki iki panoda çini mozaik tekniği kullanılmıştır.
Türbede ve camide de sıraltı tekniğinde çiniler kullanılmıştır. Bu örnekler caminin yapıldığı yıllarda İznik ocaklarında üretilen panolardan oluşur. Türbenin önündeki son cemaat yeri duvarlarında kullanılan çiniler, çok çeşitli desenler arz etmekte renklerinin soluk, zeminlerinin süt beyazı parlaklığında olmaması ve örneklerinin çok kaliteli görünmemesi bunların o yöredeki bir çini merkezinde üretildiği izlenimini ve şüphesini doğurmaktadır. Aynı soluk renklerin Hasan Ağa Camii pencere alınlıklarında da karşımıza çıkması bunu kuvvetlendirmektedir.
Cami Avlusundaki Türbe
Ulu Cami’nin kıble duvarı önündeki cami genişliği boyunca büyük saate doğru uzanan bir park bulunur. Ziya Paşa’nın mezarı da bu parkta yer almakta olup, buraya kendi adı verilmiştir.
Türbenin cami avlusunun güney köşesinde yer aldığı görülür. Üstü yüksek tamburlu bir soğan kubbeyle örtülüdür. Altı köşeli bir gövdeye sahiptir.
Türbenin Ramazanoğullarından dört hanıma ait olduğu halk arasında söylenmekle beraber, içindeki lahitlerin kime ait olduğu hakkında kesin bir bilgi yoktur (Resim: 10).
Hafif sivri kemerlerin demir şebekelerle kapatılarak meydana gelen açıklıklarından birinde basık kemerli bir giriş kapısı ve üzerinde yer alan boş kitabe taşı, üç dilimli profilli taşla sonuçlanmaktadır. Kapı çok yüksek bir sivri kemer içine alınmıştır. Kemerlerin tam orta noktasında birer çiçek rozeti görülmektedir. Türbenin içinde bulunan lahitlerin çinileri bugün yoktur.
Ulu Cami Medresesi
Ulu Cami ile aralarından bir sokak geçen medrese doğu tarafta yer almaktadır. Kitabe taşında Halil Bey’in oğlu Piri Paşa tarafından Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1540 yılında yaptırılmıştır. İlk yapılışından bu yana çeşitli amaçlarla kullanılmıştır.
Düzgün kesilmiş taşlardan yapılan medresenin mimari belli değildir. 32.70x31 m. ölçüsünde kare bir plan gösterir. Batı cephesindeki cümle kapısı büyük bir avluya açılmakta ve avlu etrafında medrese odaları sıralanmaktadır. Birbirine bitişik arka arkaya iki odadan meydana gelen dershane odaları kiremitli kubbeyle örtülüdür. Medresenin kuzeyinde yer alır. Arkadaki dershane odası bugün dükkan olarak kullanılmaktadır.
Medrese odaları dıştan düz bir çatıyla örtülüdür. Avluda 16 medrese odası bulunmaktadır. Avlunun ortasında sekiz köşeli bir şadırvan görülür. Şadırvanın üstü konik kubbeyle örtülmüştür. Dershane avluya yüksek, sivri kemerli bir eyvanla açılmaktadır. Siyah-beyaz taşların düzgün şekilde dizilmesiyle kemerlere canlı bir görünüm verilmiştir. Kemerin oturduğu yastıkların mukarnaslı olduğu ve dolgular arasına rozet motiflerinin yerleştirildiği görülür. Dershanenin iki yanında bulunan pencerelerde, oyma taş işçiliğinin en güzel örneklerine rastlanmaktadır (Resim: 11).
Batı yönündeki pencerelerin birinin dört yanını çerçeve gibi dolanan bordürde altı kollu iç içe iki yıldızdan çıkan üç çift ışınların kesişmesinden doğan geometrik oymataş tezyinat yer alır. Bu dantel gibi işlenmiş geometrik süsleme medresenin sade olan yapısını bir ölçüde hareketlendirilmiştir. Aynı süsleme Kahramanmaraş Taş Medrese dershane kısmının güneye bakan iki penceresi lento taşı üzerinde de görülmektedir.22
Doğudaki pencerenin üst kısmında ise beyaz mermer bir levha görülür. Bu mermer lentonun üstünde ortada bir rozet motifi ve ucundaki palmetten çıkan ince saplar görülür. 11. yy’dan beri kullanılan bu taş dekorasyon 1093 tarihli İkinci Harrekan Kümbedi cephe frizinde Siirt Ulu Camii minaresinde (1124), Dunaysır Ulu Camii mihrabı dış sütuncelerinde görülürken ortası bombeli olarak yapılan iki yivli şeritler halindeki örneği Tokat Ebul Kasım Türbesi (1234) cephesindeki nişlerde tekrarlanır.23
Portal, medresenin batı cephesinde yer alır, sivri kemerli bir eyvan ve basık kemerli bir girişten ibarettir. Düzgün kesme taşlardan yapılan cephede iki yanda iki küçük sütunce yer almakta ve başlıklar iki sıra mukarnas dolgularla zar şekline getirilmiştir.
Giriş kemerinin üstündeki kitabe taşı uçları palmet şeklinde desenlenerek kartuş haline getirilmiştir. Palmetlerin saplarındaki rumilerin arasına ise birer çiçek
rozet motifi yerleştirilmiş olup sülus yazılı kitabeye zarif bir görünüş vermektedir.
Divriği Ulu Camii doğu portalinde nişi içine alan silmeli düğümlerle de yakın benzerlik aksettirir. Ahlat Ulu Kümbet’in (13. yy.) silindirik gövdesi üzerindeki kör kemerleri dolanan düğümlerde de bu zevkin erken örneklerine rastlamak mümkündür.24
Savcızade (Kemeraltı) Camii
Abidin Paşa cddesindedir. Şehrin surlarının sekiz kapısından birine, Tarsus kapısı kemerine izafeten Kemeraltı Camii adıyla anılmaktadır. Yapının üzerinde iki kitabesi bulunmaktadır.
1548 yılında Ramazanoğlu Piri Mehmet Paşa zamanı da yaptırılmıştır. Savcıoğlu Hacı Mustafa adında bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır.
Yapının mütevellisi Hazım Savcı’ya göre cami yaptıran Hacı Mustafa’nın babasının Bilecik ilinin Savcı Bey köyünden olduğunu, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi nedeniyle buraya gelerek yerleştiğini, bu verimli arazileri mülk edinip, kısa zamanda zengin olduğunu, Savcı Bey’in oğlu Hacı Mustafa tarafından Piri Mehmet Paşa zamanında caminin yaptırıldığı Hadi Altay’ın notlarında yer almaktadır.
1548 yılına ait olan kitabesi bugün Adana Müzesi’ndedir. Bu kitabeye göre caminin yanında bir de Medresesi bulunduğu belirtilmektedir. Kesme taştan yapılmış, kare bir mekân üzerine oturan kubbesi ve iki kubbeli küçük son cemaat yeriyle basit bir plan şeması gösterir. Kubbeler kiremitle kaplıdır. Mihrap duvarı ve batı cephesindeki çift sıra pencereleriyle iç mekan aydınlık ve ferahtır.
Giriş kapısı son derece sade olan, yapının minaresi kuzeydoğu köşesinde yükselir. Kare bir kaideye oturan minare gövdesi oniki köşeli olup, 16. yy.’ın klasik minare şemasına uygundur. Şerefe korkulukları nişlerle hareketlendirilmiştir.
Mermerden dikdörtgen bir bordür içine alınan mihrap nişi, sivridir. Mihrabın mukarnas yaşmağı, ince dolguludur.
Minber, taştan olup, boyalıdır.
Hasan Ağa Camii
Ali Dede mahallesinde Yağ Camii arkasındaki sokaklardan birinin köşesinde bulunur.
Piri Paşa’nın valiliği döneminde 1558 yılında Abdullah oğlu Hasan Ağa tarafından yaptırılmıştır.
12 m.x10.70 m. ölçüsünde kare planlı bir yapıdır. Doğu, kuzey ve batı olmak üzere üç yönde kapısı mevcut olan yapının kuzeyindeki girişi en büyüğüdür. Bugün sadece buradan giriş sağlanabilmektedir. Diğerleri kapatılmıştır.
İki sıra halindeki sütun sırasına oturan son cemaat yerinin ilk bölümü üç küçük kubbe ile örtülmüştür. Öndeki sütunlar ise, ahşap gölgeliği sundurmayı taşımaktadır. Sütunların biri hariç başlıkları Osmanlı tarzını vermektedir. En baştaki sütun başlığı korint nizamında olup, devşirmedir.
Kare mekanlı harimin üzerini yüksek kasnaklı bir kubbe örter. Köşe trompları ile kubbeye geçiş temin edilmektedir. Bu orta mekana 1814 onarımında eklendiği tahmin edilen ahşap tavanlı olan iki bölüm yer alır. Bu bölümlere de mihrap yerleştirilmiştir.
17. yy.’da Adana’dan geçen Evliya Çelebi’nin imzalı yazıtının güney duvarı üzerinde yer aldığı kaynaklarda belirtilmişse de bugün yazı silinmiştir.
Minaresi Klasik Osmanlı tarzında ve tek şerefelidir.
Son derece sade bir girişe sahip olan avlu kapısında süsleme yoktur. Caminin esas girişi ise, basık bir kemerle içeriye açılmaktadır. Kapı kemerinin üzerindeki kitabe taşı boştur. Son cemaat yerindeki pencere alınlıklarında lentonun köşelerinde birer mermer madalyon ve üstünde ortada bir palmet motifinden iki yana doğru gelişen rumilerden bitkisel bir dekor yer alır.
Bütünü ile renkli siyah-beyaz ve pembe mermerlerin kullanılmasından meydana gelen mihrap iki yanda iki küçük sütunceye dayanan yüksek sivri kemerli nişi ile ilginç bir özellik gösterir. Yüksek at nalı biçimindeki niş kemeri siyah-beyaz ve pembe gamalı mermerlerin alternatif dizilmesinden meydana gelir. Dış bordür dikdörtgen şeklinde olup, alt köşelerde birer pembe düz levha yerleştirilmiştir. Üstte beyaz zemine siyah mermer şeritlerle rüzgar gülü şeklinde düzenlenmiş motifler yer almıştır. At nalı kemeriyle Endülüs Emevileri, Kuzey Afrika renkli mermerleriyle de Memlûk etkileri taşımaktadır.
Niş kemerinin kavsarası yedi sıra mukarnas dolgularıyla dekorlanmıştır. Nişin alt yüzeyi ise renkli mermerden dilimli üç kör kemerle dekorlanmıştır. İki yandaki mermer sütuncelerin gövdeleri kum saati şeklindedir.
Başlıklarda ise, uçları stalaktitli iki sıra mukarnas dizisi yer almıştır. Mihrap bu renkli görünümüyle Mısır etkisini vermektedir. Ayrıca Artuklu Medreselerinden Marufiye’nin selsebilinde mozaik süsleme hariç aynı taş düzenlemenin uygulandığına şahit oluyoruz.
Siyah, beyaz ve pembe mermer malzeme ile yapılan minberin süpürgelik kısmında dilimli kemerler, aynalık kısmında ise aynı mermerlerden üçgen levhalar görülür.
Ortadaki üçgen levha dantel gibi oyularak geometrik desen verilmiştir.
Bu renkli taş kakma süslemenin benzerlerine de Gebze, Çoban Mustafa Paşa Camii portal detayıyla minber aynalıklarında rastlanılmaktadır.
Caminin kuzey duvarına oturan ve dört ahşap direğe dayanan ve iki katlı çok zarif ahşap bir mahfil bulunmaktadır. Karşıdan mahfile bakıldığında belirli aralıklarla ahşap stalaktitlerin meydana getirdiği şamdanvari görünüş hayranlık uyandırır. Ahşap ve kalem işi süslemelerinin asıl şahaserleri mahfilin alt kat tavanlarında görülür. Yirmi bir ayrı dekora sahip ahşap panoların onu bir tarafta, onu bir tarafta olmak üzere kapı hizasındaki ahşap göbekten simetrik olarak geometrik bezemelerle iki yana sıralanmaktadır.
Hasan Ağa Camii ahşap kapı kanatları geometrik bezemeleri, Edirne Üç Şerefeli Camii avlu portali kapı kanatları, Diyarbakır Şeyh Sefa Camii çinileri ve İstanbul Şehzade Camii pencere kapaklarıyla benzerlik gösterir.
Yapıya sonradan eklendiği sanılan, yan bölümün son cemaat yerine açılan pencere alınlıklarından birinde sıraltı tekniğinde yapılan çiniler yer alır.
Panonun zemini beyaz olup, ortada sekiz kollu lacivert zeminli bir yıldız bulunmaktadır. Yıldızın içinde ‘Kitaben Menşuren bakiyen’ yazısı beyaz renkle işlenmiştir. Panonun üst kısmı tamamlanmamıştır.
Ortadaki yıldızdan çıkan sağlı sollu yeşil dallar uçları tomurcuklu mavi mor renkli erik çiçekleri ve diğer yeşil dallarla hatayi motifleri iki köşede de hançer tipi yaprak ile dekorlanmıştır. Hatayilerin içleri beyaz firuze ve koyu sarı ile renklendirilmiştir Bordürde ise lacivert üzerine çiçek ve yaprak motiflerinden oluşan bir bezeme görülür.
Çukur Mescit
Ulu Cami mahallesinde iken bugün harap olarak, yıkıldığından bilgi edinmek mümkün olmamıştır. Yapılış tarihi, 1538 yılı olarak Vakıf kayıtlarına geçmiştir.
Mümine Hatun Mescidi
Kömür Pazarı semtinde bulunmaktadır. 1559 yılında Hacı Arif Bey tarafından karısı adına yaptırılmıştır. Yığma taşlardan malzemeyle meydana getirilen mescit, bu gün bir doktorun muayenehanesi olarak kullanılmakta ve dükkana dönüştürülmüştür.
Cuma Fakıh Mescit ve Medresesi
Adana’nın Kale Kapısı semtinde olup, sokağın köşesinde yükselir. 1541 yılında Cuma Fakıh adlı bir hayır sahibi tarafından yaptırılmıştır. 9 m.x8 m. boyutunda iki katlı olarak yapılan mescidin son yıllardaki onarımlarla esas şeklinin bozulduğu görülür. Alt kat bugün dükkan olarak kiraya verilmiştir. Kayıtlarda pencerelerin yuvarlak kemerli olarak bildirildiği görülüyor. Ancak bugünkü araştırmalarda pencereler dikdörtgen ve ahşap sövelidir. Üstü toprak damla örtülüdür. Yapının minaresi yoktur. Gerek içinde ve gerekse dışında her hangi bir süslemeye rastlanılmamıştır.
Medrese
Caminin güney batısında bulunduğu kaydedilen medrese, 16 m. x 17 m. boyutlarında avluya sahip olduğu belirtilmektedir. Ancak bugün medrese odaları ev şekline dönüştürülmüştür. Dershane odasının da yeri belli değildir.
Çarşı Hamamı
Büyük saat kulesinin hizasında, eski belediye caddesi üzerindedir. Adana’nın en eski ve en büyük hamamıdır.
1529 yılında Piri Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmıştır.
Sivri bir kemerle düz atkı taşlı girişten oluşan portalin yüzeyi (kemer hizasından itibaren) ve niş yüzeyi oyma taş işçiliğinin dekoratif bitkisel motifleriyle desenlenmiştir.
Irmak Hamamı
Hükümet konağı yanındadır. Seyhan nehrine yakınlığı dolayısıyla ‘Yalı Hamamı’ adıyla da anılmaktadır.
37.50 m.x30.50 m. genişliğinde, dikdörtgen bir yapıdır. Temel ve külhan kesimlerinde hamamın yerinde eskiden bulunan bir Roma yapısının üzerine kurulduğunu ispatlayan devşirme malzemeler kullanılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |