Anadolu Türk Beylikleri Sanatı



Yüklə 8,23 Mb.
səhifə27/179
tarix17.01.2019
ölçüsü8,23 Mb.
#100097
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   179

Külliye veya kompleks yapılar olarak gördüğümüz bu yapılardan başka Akkkoyunluların çeşitli merkezlerde cami, mescit, medrese, türbe, hamam, zaviye, imaret, han, kervansaray, köprü, çeşme, kale ve kaplıca türü yapılar inşa ettirdikleri bilinmektedir. Bu mütevazi çerçeve içinde tüm bu yapıların tanıtılması mümkün değildir. Ancak aşağıda da bunların mimari gelişim ve bezemeleri bakımından önemlilerine işaret edilmeye çalışılacaktır.

Camiler konusunda Akkoyunluların yayılmış oldukları tüm birimlerde değişik planlı ve çeşitli türde camiler yaptırarak, bilinen daha eski ve önemli yapıları da onarttıkları anlaşılmaktadır.

Harput’ta Sara Hatun Camii, Akkoyunluların en ünlü hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatun tarafından 1465 yılından sonra bir mescit olarak yaptırılmış iken, Osmanlı hükümdarı III. Murad (1574-1595) zamanında Mustafa oğlu Hacı tarafından 1585 yılından tamamiyle yenilenmiştir. Bu yapının da harap olması üzerine Abdülmecid döneminde müftü Hacı Ahmed Efendi tarafından 1843 tarihinde bugünkü haliyle yeniden yaptırılmıştır (Resim 8). Yakınındaki Sara Hatun tarafından yaptırılmış bir mektep, bir medrese bir çeşme ve bugünkü Cimşit Hamamı da bu yapılar topluluğunun birimlerinden sayılır. Orijinal durumu hakkında fazla bilgi bulunmayan ve Sara Hatun’a ait olan ilk caminin ahşap örtülü olduğu tahmin edilmektedir. Bugünkü cami; ortada dört sütun üzerine oturan merkezi kubbe, köşelerde ve yanlardaki tonoz örtü uygulaması ile, merkezi planın bir çeşitlemesi olarak inşa edilmiş olup (Çizim 4), Keban Yusuf Ziya (1799) ve Yeni Malatya Ulu Camileri (1900) ile benzerlik gösterir.

Diyarbakır’da külliye şeklinde inşa edilmiş olduğunu kabul edebileceğimiz Akkoyunlu yapılarından bazıları da Safa (İparlı) Camii ve Medresesi’dir. İparlı veya Safa adlarıyla da anılan bu caminin

önündeki medrese de bu yapıyla ilişkili görülür. Uzun Hasan zamanında, Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyt’in isteği ile XV. yüzyılın ortalarında yaptırıldığı kabul edilen Cami, 1531 tarihinde Üstad Ahmedü’l Amidi adında bir mimar tarafından onarılmış, düzgün iki renkli kesme taş mimarisi, içerisinde bulundurduğu çinileri ve zengin taş süslemeleriyle dikkat çekmektedir. Ön cephede; yanları kapalı, ortada dört yuvarlak sütuna sivri kemerlerle oturan, dışardan gizlenmiş beş gözlü son cemaat yerinin üzeri, beş kubbe ile örtülüdür (Çizim 5). Dışarıdan gizlenmiş son cemaat kubbelerinin doğusunda, duvarın uzantısında kübik kaideli yuvarlak gövdeli, gövdesinin üzeri dikey ve yatay kuşaklar halinde taş bezemelerle süslenmiş minare yükselmektedir. İçte, ortada güney ve kuzey duvarlardan ileri taşırılmış ikişer duvar payesine, doğu ve batıda da serbest ikişer payeye oturan kubbe, Sinan’ın sekiz istinatlı camilerini hatırlatan dikdörtgen bir plan ortaya koyar. Doğu ve batıda serbest payelerin gerisindeki boşluklar, köşelerde kubbe, ortada beşik tonozla örtülüdür. Ortadan ikiye bölünmüş tromplar üzerine oturan merkez kubbe, basık sekizgen bir pramidal şekilde dışa yansıtılmıştır. İçte 1.20 m. yüksekliğe kadar duvarlar sıraltı tekniğinde çinilerle, diğer kısımlar ve son cemaat yeri kubbeleri de kalem işleriyle zenginleştirilmiştir.

Diyarbakır’da dikkat çeken Akkoyunlu camilerinden biri de Mardin Kapısı yakınındaki Aynı Minare Camii’dir. 1489 tarihli vakfiyesinde Hoca Ahmed tarafından yaptırıldığı belirtilen cami, bu adla da anılmaktadır. Bu şahsın Akkoyunluların Diyarbakır’a hakim olduğu yıllarda yaşamış olduğu bilinmektedir.

Oldukça değişik bir plana sahip Aynı Minare Camii’nin kıble tarafında ileri taşırılmış beş kenarlı mihrap önü mekanının gerisinde; ortası çapraz, yanları beşik tonozla örtülü, doğu ve batıya uzunlamasına dikdörtgen şekilli bir alanla yan mekanlı camileri hatırlatan bir iç düzenlemeye yer verilmiştir. Girişte, yanları kapalı dört bölümlü son cemaat yeri ortada üç sütuna oturmakta, avluda minare yer almaktadır. Cami girişi orta eksenden hafif doğuya kaymış olup, son cemaat yeri örtüleri düzensizlik gösterir.

Akkoyunlulardan Sultan Kasım’ın Diyarbakır’da yaptırdığı Şeyh Mutahhar Camii, halk arasında Kasım Padişah veya kısaca Şeyh Matar Camii olarak da tanınmaktadır. Tarihi Hasan Paşa Hanı’nın batısında bulunan bu cami, kuzeydoğuda dört sütunlu kaideye sahip minare üzerindeki kitabesine göre 1500 tarihinde Akkoyunlu hükümdarlarından Sultan Kasım tarafından yaptırılmıştır. Dört sütun üzerindeki başlıklara kare kaideli gövdesi ile oturan minare, Diyarbakır’daki örnekler içinde en ilginç olanıdır. Gövdesi siyah-beyaz taşlarla örülü minarenin üzeri de silindirik olup, kaide bakımından Bursa’daki Timurtaş Paşa Camii’ni (1397) hatırlatmaktadır (Çizim 6). Tek kubbeli Şeyh Matar Camii, bir sıra beyaz, bir sıra siyah kesme taşlardan inşa edilmiş olup önünde, ikisi serbest, ikisi yanlardaki payeler ile kaynaşmış yarım sütuna oturan, hafif yanlara taşkın bir son cemaat yerine sahiptir. Eğimli çatı ile örtülü son cemaat kemerleri de duvarlar gibi iki renkli taştan inşa edilmiştir.

Diyarbakır’daki Akkoyunlu devri yapısı olan Lala veya Lale Bey Camii adlarıyla da tanınan eser, XV. yüzyıl sonları ile XVI. yüzyıl başlarında Eğil beylerinden Lala Kasım Bey tarafından yaptırılmıştır. Küçük ölçülerde ve tek kubbeli caminin önünde; iki yana taşkın beş bölümlü son cemaat yerinin ortasında üç kubbe, birisi minare kaidesi, doğudaki de dört küçük açıklığı bulunan bir türbe olarak düzenlenmiştir. Tamamı kesme taştan yapılmış caminin, siyah-beyaz taşlardan örülü yuvarlak gövdeli minaresine giriş, son cemaat yerinden sağlanır. Altta beşik tonozlu kriptası bulunan türbede, kimin yattığı pek bilinmemektedir. Caminin üst örtüsü yıkılmış olup, köşelerde tromplu geçiş unsurları belli olmaktadır. Ancak buranın üzeri, günümüzde düz çatı ile örtülüdür.

Diyarbakır’da ilki XV. yüzyıla tarihlenen ve Akkoyunlu dönemine bağlanan külliye tarzındaki yapılardan biri de Nebi (Peygamber) Camii ve Medresesi’dir (Çizim 7). Dağ Kapısı (Harput) girişinde bulunan Nebi Camii, minare üzerindeki kitabeye göre Kasap Hacı Hüseyin tarafından 1530 tarihinde yenilenmiş, yanına aynı tarihte bir de Hanefiler kısmı eklenmiştir. Daha önceden geniş bir alana yayıldığı bilinen Nebi Camii; önünde yanları kapalı, ortada iki sütuna, üç kemerle oturan üç kubbeli son cemaat yerine sahiptir. Son cemaat yerinin doğusunda 1530 tarihinde yaptırılan siyah bazalttan, kare prizmal gövdeli minare bulunmaktadır. Enine dikdörtgen planlı iç mekan; doğu ve batıda kare tabanlı birer payeye oturan dıştan pramidal çatı altına gizlenmiş tek kubbe ile örtülü olup yan boşluklarda ikişer yarım tonoz bulunmaktadır. Bu şeklini 1955 yılındaki onarımda almış olan medrese ve tuvaletlerle, arada havuz ve mihrap yönünde de 1718 ta

rihli bir türbe önünde bulunan camide, mihrabın çinilerle süslü olduğu belirtilmekte ise de son onarımlarda bunlar kaldırılmış ve bir daha da yerine konmamıştır.

XV. yüzyılın sonlarında Akkoyunlu Kasım Bey’in yeğeni İbrahim Bey tarafından Diyarbakır’da aynı adla anılan mahallede inşa edilmiş olan İbrahim Bey Mescidi; ortada iki paye ile altı eş üniteye bölünmüş olup dikdörtgen bir plana sahiptir. Altı eş üniteden mihrap önü, mihrabın sağı ve onun gerisindeki birimler kubbe, diğer üç ünite çapraz tonozla örtülüdür (Çizim 8). Caminin önündeki yanları kapalı, ortada iki paye ve basık üç sivri kemere oturan üç gözlü son cemaat yeri de, eş büyüklükte üç kubbe ile örtülüdür. Son cemaat yeri ile birlikte dokuz eş üniteli örtü biçimine sahip olan İbrahim Bey Mescidi bir bakıma, XV. yüzyılın sonlarında yaptırılmış olan İstanbul Zincirlikuyu Atik Ali Paşa Camii’ni hatırlatmaktadır.

Akkoyunluların Diyarbakır’da bizzat yaptırdıkları bu camilerden başka, Ulu Camii gibi daha eski yapılara çeşitli ilave ve onarım yaptıkları da bilinmektedir. Diyarbakır Ulu Camii’nin batı cephesi, Akkoyunluların ünlü hükümdarı Uzun Hasan tarafından onartılmıştır. Bu bölümün güney yüzüne yerleştirilmiş 1469 tarihli kitabe, bu onarımı doğrulamaktadır.

Akkoyunluların hemen her zaman ellerinde bulundurdukları Bayburt’un Pulur beldesi yakınlarındaki Çatalçeşme (Hınzeverek) Köyü’nde de XV. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyılın başlarına ait bir cami bulunmaktadır (Resim 8). Daha sonraki onarımlarda mimari özelliklerinin bir hayli değiştiği görülen caminin, aslen bu köyde doğmuş ve sonra sadrazamlık mevkiine kadar yükselmiş Kara İbrahim Paşa ile de alakalı olduğu belirtilirse de 1683 yılında sadrazam olan İbrahim Paşa’nın bu yapıyı tamir ettirmiş olabileceği de göz ardı edilmemelidir. Günümüzde duvarları ve minaresi yenilenmiş olan cami içte, ortadan ikiye ayrılmış tromplar üzerine oturan tek kubbeye sahiptir. Önündeki düz çatılı son cemaat yerinin sağında, minare yükselmektedir.

Mardin ve çevresinde Akkoyunluların hakimiyetleri uzun sürmüştür. Bu bakımdan başta kale olmak üzere diğer yapı türlerinde de bu devletin hakimiyet yıllarında Mardin’de birçok yapı yaptırılmıştır.

Mardin’de Akkoyunlu döneminde onartılan Ulu Camii’den başka kale girişi üzerinde yer alan Kale Camii’ni de Akkoyunluların yaptırdığı bilinmektedir. Ali Bey’den sonra Akkoyunluların başına geçen Hamza Bey (1435-1444) zamanında inşa edildiği tahmin edilen Kale Camii’den günümüze, sadece bir duvar gelebilmiştir. Kesme taştan ve sağlam bir mimariye sahip olduğu anlaşılan duvarda yer alan mihrap, oldukça sadedir. Aynı yerde bulunan Hızır (Akkoyunlu) Camii de ilk yapım itibariyle Halife Ömer zamanına kadar indirilmekte, sonradan 1285/86 tarihlerinde Halife Melik Mansur ve 1432 yılında da Akkoyunlular tarafından onartılmıştır.

Daha önce Mardin’de türbe, zaviye ve imareti tanıtılan Cihangir’in Nusaybin’de yaptırdığı Cami, 1468 tarihinden önceye verilir. XVI. yüzyılda Hacı Şah-Kulu Bey’in bu çevreye bir mescid ve bir de medrese yaptırarak vakıf kurduğu ve çevre nüfusunun giderek arttığı belirtilmektedir.

Mardin Şeyh Çabuk Camii, aslında Hz. Ömer zamanına kadar indirilen bir tarihe sahip olmakla birlikte sürekli onarımlarla Akkoyunlular dönemine kadar gelmiştir. Yanına eklenen tekke, hanikah-zaviye gibi birimlerle daha çok Akkoyunlu devrine tarihlenen caminin asıl mekanı, doğuya doğru daralan ince, uzun dikdörtgen bir plana sahiptir. Bu ana mekânın üzeri kısmen beşik, kısmen de çapraz tonozla örtülüdür.

Akkoyunluların önemli bir merkezi de Erzincan idi. Burada devletin önemli hükümdarlarından Tur Ali Bey’den itibaren pek çok eser yapılmış ve vakıflar oluşturulmuştur. Devletin kurucusu Karayülük Osman Bey’in (1403-1435) torunlarından Mansur Bey’in oğullarından Tur Ali Bey’in Erzincan Rumsaray (Mecidiye) Köyü’nde bulunan zaviyesinden başka, Uzun Hasan soyundan Kelkit Seraskeri Maruf Çelebi’nin de Tercan’ın Edebük Köyü’nde bir cami ve zaviyesi bulunuyordu.

1939 depreminde yıkılmış olan Erzincan Halilullah Camii (1449). Gerek Gerek Camii (1454-55), Cimin Bucağı Akkoyun Baba Mescidi (1301) Erzincan Gülabi Mescidi (1567), yörede Akkoyunlulara bağlanan diğer eserlerdir.

Akkoyunluların külliye bünyelerinde yer alan ve yukarıda adları belirtilen medreselerinin belirli bir plan tipolojisine sahip olmadıkları görülmektedir. Diyarbakır’da Şeyh Safa (İparlı) Camii yanında bulunan medrese (XV. yy. ortaları); ortadaki derince tutulmuş mihrabın iki yanında kümelenmiş beşik tonoz örtülü iki hücre ile, bunların önünde, üzeri çapraz tonozla örtülü iki kemerli bir revak ve yan tarafta dikdörtgen planlı uzun beşik tonozla örtülü bir mekândan ibarettir.

Diyarbakır’da Nebi Camii karşısındaki Medrese de 1530 yılında yıkılan minare ve Hanefiler Cami ile

birlikte inşa edilmiş olup, yan yana üç mekandan ibarettir.

Mardin’de Sultan Kasım Medresesi; Akkoyunlulardan Cihangir’in oğlu Sultan Kasım tarafından 1487-1502 tarihler arasında yaptırılmıştır. Mimari açıdan Anadolu’da Selçuklular tarafından geliştirilen medrese planlarına yaklaşan özelliği ile Sultan Kasım Medresesi, diğer Akkoyunlu medreselerinden ayrılır. Açık avlulu medreselerin iki katlı, iki veya tek eyvanlı tipleri içinde yer alan bu medrese, hem Hanefi hem de Şafii eğitimini esas almaktaydı. Zengin vakıfları bulunan medrese, eğimli bir araziye iki katlı olarak kurulmuş, içerisinde iki türbe, cami gibi unsurlara göre planlanmıştır. Yakınındaki Sultan İsa Medresesi ile plan ve mimari yönden benzerliğine işaret eden A. Gabriel, daha önce yarım kalmış olan bu binayı Akkoyunluların tamamlamış olabileceğini ileri sürmektedir. Akkoyunluların bu en önemli medresesinin sola kaymış durumdaki taçkapısının batısında, tek kubbeli bir cami ve doğusunda da iki türbe bulunmaktadır. Bezemeleri zamanla bir hayli yıpranmış durumdaki taçkapıdan girilince, önce beşik tonozlu bir koridora ulaşılır. Burada sağdaki bir kapı ile ortada eyvan, dört yanda payelerin gerisinde hücre ve eyvanların bulunduğu kare planlı avluya erişilir (Çizim 9).

Ana eyvanın sağındaki bir kapı ile de üst kata götüren merdiven kısmına ulaşılır. Üst katın, alt kat planı ile aynı olduğu görülür. Ancak türbeler ve ana eyvan, iki kat boyunca yükselmektedir. Taş ve yer yer de tuğla malzemenin kullanıldığı Sultan Kasım Medresesi, Akkoyunluların gerek plan, gerekse bezeme bakımından en önemli yapısıdır.

Akkoyunlu İbrahim Bey’in XV. yüzyıl sonu ile XVI. yüzyılın başlarında yaptırmış olduğu kabul edilen Mardin Şah Sultan Medresesi, iki katlı medreseler grubuna girmekte iken, günümüze hayli harap şekilde gelebilmiştir. İbrahim Bey Camii’nin kuzeyinde yer alan medresenin doğu ve batısında dört payeye oturan çapraz tonozlarla örtülü bir revağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Cami ile organik bir bütünlük gösteren medresenin, cami önünde U şeklinde yer alan planı ile, erken devir Osmanlı camileri arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.

Akkoyunlu Beyleri kendi yaptırdıkları cami, mescid, medrese gibi mimari birimlerin yanında, çeşitli merkezlerde veya çevrelerinde değişik ölçekte Türbe ve kümbetler de yaptırmışlardır. Bunların külliye tarzında düzenlenmiş olanlarına yukarıda kısaca değinilmiştir. Mimari ve süsleme yönünden dikkat çeken diğer türbe ve kümbet örneklerine de burada kısaca değinmekte yarar vardır.

Sekizgen planlı Bayburt Sinür (Çayıryolu) Beldesi Kutluk Bey Türbesi ile Pulur Beldesi’ndeki küçük, dökdörtgen prizması şeklinde inşa edilmiş olan Korkmaz Bey Türbesi, günümüzde özelliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Üzerinde pek durulmamış, fakat Pulur’un güneyinde Yakup Abdal Köyü’nde tepede yer alan bir Türbe de gösterdiği XIV. ve XV. yüzyıla ait özellikleri ile Akkoyunlu dönemine mal edilebilir. Hakkında hiçbir kaynakta bilgi bulunmayan, kare altlık üzerine, köşeleri pahlanarak sekizgen gövdeye dönüştürülen kısmın üzerine oturtulan bir kubbe ile örtülü olduğu anlaşılan Yakup Abdal Türbesi, 1980’li yılların başında üstten yıkılarak, duvarlar tamamlanmış ve bir kubbe ile örtülmüştür (Resim 9). Eski izlerden anlaşıldığı kadarıyla kaideden itibaren türbe gövdesi, düzgün kesme taşlardan inşa edilmiş, daha sonra bunun üzerine daha büyük bir kubbe yerleştirilerek türbe, çevre halkının ziyaretgahı haline getirilmiştir.

Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi, Hasankeyf yerleşim yerinden 1 km. uzakta ve Dicle’nin sol kıyısında bulunmaktadır (Resim 10). Kuzeyde yer alan ve iki yandan merdivenli girişi bulunan türbenin kapısı üzerindeki iki satırlık çini kitabede bu yapının, Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’e ait olduğu yazılıdır. Zeynel Bey’in, Osmanlılarla Akkoyunlular arasında cereyan eden 1473 tarihindeki Otlukbeli Savaşı’nda öldüğü bilindiğine göre, türbenin bu tarihi takibeden bir-iki yıl içinde yapılmış olması mümkündür. Giriş kapısı üzerindeki kitabeden türbeyi, Pir Hasan adında bir mimarın yaptığı anlaşılmaktadır.

Alttaki yuvarlak planlı kriptanın üzerinde silindirik gövdesi ile yükselen türbenin, belli bir seviyeye kadar kesme taştan inşa edildiği, dökülen tuğla kaplamalardan anlaşılmaktadır. Üzeri hafif şişkin bir kubbeyle örtülü olan türbe, içten sekizgen planlıdır. Gövdedeki iki açıklıktan biri giriş kapısı, diğeri de penceredir. İçteki diğer altı niş, basık bir kemerle sonuçlanmaktadır. Tromp ve pandantif karışımı geçiş elemanlarının üstünde birkaç sıra mukarnas, şişkin kubbenin alt yapısını hazırlamaktadır. Şişkin kubbenin altındaki kasnakta ise dört pencere açılmıştır (Çizim 10).

Zeynel Bey Türbesi’nde güneye bakan pencere ile kuzeydeki portalin çevresinde geometrik ve bitkisel beze

melerle zengin bir çini uygulaması görülür. Ayrıca silindirik dış gövde yüzeyleri, geometrik sırlı tuğlalarla kaplanmıştır.

Iğdır’ın Amarat (Çakırtaş) Köyü Kul Yusuf Kümbeti, portali üzerindeki iki satırlık Arapça kitabeye göre 1485 tarihinde yaptırılmıştır (Resim 11). İki katlı düzenlemeye sahip kümbetin altta, beşik tonozlu bir kriptası bulunmaktadır. Bu kriptada halk arasında Kul Yusuf Bey’in yattığı tahmin edilir. Kümbet’in sekizgen gövdesi, içten yuvarlak olup kubbeyle, dıştan pramidal bir çatı ile örtülüdür. Doğudaki giriş kapısından başka kümbetin gövdesinde iki mazgal pencere daha bulunmaktadır. Günümüzde özelliğini bir hayli yitirmiş olan kümbetin içerisinde Akkoyunlu mezar taşlarına benzeyen koyun ve koç şeklinde sanduka bulunduğu bildirilmekteyse de son yıllarda illegal define arayıcıları tarafından bunlar tahrip edilmişlerdir.

Akkoyunlu türbeleri içinde Emir Bayındır Türbesi ile Zeynel Türbesi, gerek planları, gerek süslemeleri ve kullanılan malzeme açısından en dikkat değer iki yapıdır. Bunlardan taş mimarisi ve taş süslemeleriyle Anadolu’daki en değişik plan tipini ortaya koyan Emir Bayındır Türbesi ile, yuvarlak gövdeli miğferi andıran kubbesi ile ve gövde de taş üzerine sırlı tuğla kaplanmış bezemeleri ve kapı pencere çevrelerindeki çini kaplamalar ile Zeynel Bey Türbesi, Akkoyunluların Anadolu-İran ve Irak arasında farklı plan ve süsleme tekniklerini benimsemiş, ama bir üslup oluşturamamış mimari eserler ortaya koyduklarını göstermektedir.

Akkoyunlu yapıları içinde dikkat çeken bir grup da zaviye ve tekkelerdir. Bunlardan eski Erzincan’da Terzi Baba Tekkesi ile bunun yakınlarındaki Tur Ali Bey Zaviyesi, Akkoyunluların bu türden eserlere karşı göstermiş olduğu bakış açısını yansıtmaktadır. Öte yandan Bayburt’un Sinür Beldesi’nde günümüze ulaşmamış, Kutluk Bey’e ait bir Zaviye’nin varlığı, yine kaynaklardan öğrenilmektedir. Erzincan’ın Fethullah Mahallesi’nde bulunduğu bildirilen bir Zaviye de Uğurlu Mehmed’e aitti.

Daha önce Mardin’de Kasım Padişah Medresesi yakınında değindiğimiz Cihangir Bey Zaviye ve Türbesi, Cihangir Bey’in (1444-1468) son yıllarına maledilmektedir. Akkoyunlu eserleri içinde en fazla tahrip olan bu grup eserlerden Diyarbakır’daki Uzun Hasan Balıklı Zaviyesi de, Balıklı Mescidi bitişiğinde bulunan, ancak günümüze ulaşmayan XV. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen eserler arasında yerini almıştır. Diyarbakır İpariye Tekkesi, İpariye Camii ile birlikte Uzun Hasan’a maledilmekte ve XV. yüzyılın üçüncü çeyreğine tarihlenmektedir. Bingöl’ün Genç İlçesi’nde Diyarbakır yolu üzerindeki Uzun Hasan dönemine ait olduğu kabul edilen Ziyaretgah, Bayburt’a bağlı Balahor (Çimenli) Köyü’ndeki Uzun Hasan’ın eşi, Sultan Yakup’un annesi Selçukşah Hatun’a ait XV. yüzyılın ortalarına tarihlenen Zaviye de ne yazık ki ortadan kalkmışlardır.

Mardin’deki Hamza-i Sagir Mescit ve Zaviyesi; Akkoyunlu Cihangir’in oğlu Hamza Bey tarafından yaptırılan bir bölümü yıkılmış, diğer kısımları da başka amaçlar için kullanılmış olan, orijinal planı konusunda bilgi edinemediğimiz eserlerdendir. Bu zaviyenin ortadan kalkan birimleri arasında mescid, darülkurra ve Zaviye de bulunmaktaydı.

Kitabesinden Akkoyunlu Uzun Hasan’ın oğlu Sultan Halil’in 1474 Nisan-Mayıs aylarında onartmış olduğu anlaşılan Hasankeyf İmam Abdullah Zaviyesi, Dicle’nin karşı kıyısında bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Çevre duvarı içerisine yerleştirilmiş zaviye, içteki avlu etrafına serpiştirilmiş birimlerden ibaret iken, 1930’lu yılların başında A. Gabriel tarafından incelenerek bir krokisi çizilmiştir. İçerisinde kuzey duvara bitişik yapılmış tromplu kubbeden başka, kuzeydoğuda da bir kule yer alıyordu. Türbe ile kule arasındaki beşik tonozlu kapının ahşap kanatları, tonoz harcı içerisine gömülmüş pişmiş toprak kaplar, zengin süslemelere işaret etmekteydi. Şiilere ait bu ziyaretgâhın Akkoyunlular tarafından onarıldığını belgeleyen 22x185 cm. boyutlarındaki kitabe, ana giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır.

Diyarbakır’da bugünkü Vali Konağı ve Orduevi’nin yer aldığı Dağ Kapısı yakınlarında bulunan bir Mevlevi Tekkesi; Akkoyunlu İbrahim Bey’in onarttığı eserler arasında bulunuyorsa da bu yapının Birinci Dünya Savaşı’ndan önce yıkıldığı anlaşılmaktadır.

Mardin surlarından Savur Kapısı dışında yer alan Hamza-i Kebir Zaviye ve Türbesi’nden günümüze sadece türbe kalmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabeden bu türbenin, Ekim 1444 tarihinde ölen Akkoyunluların güçlü hükümdarlarından Karayülük Osman Bey’in oğlu Hamza Bey için yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Türbenin yapım tarihi kitabede 1438 olarak verilmiştir. Aslında zaviye, mescit ve türbeden oluştuğu kaynaklarda yazılı olan bu yapılardan günümüze, sadece türbe gelmiştir. Türbe içerisinde yer alan iki mezar da 1925-31 yılları arasında saldırıya uğrayıp ortadan kalkmış ve mescit haline dönüştürülmüştür. Düzgün kesme taşlardan temiz bir işçiliğe sahip olan türbenin, mescide dönüştürülme işlemi sırasında girişe camekanlı bir bölüm eklenmiş, ortada tromplu kubbenin örttüğü kare

mekân, dört yöne, beşik tonozlarla haçvari şekilde düzenlenerek kolları uzatılmıştır.

Çeşitli kaynaklarda han ve kervansaraylar konusunda Akkoyunlulardan kalma iki yapı adına rastlanır. Bunlardan birisi daha önce bir külliye içinde yer aldığı belirtilen Pulur’daki Ferruhşad Hanı idi. Katip Çelebi’nin Kitab-ı Cihannüma’sında değindiği ve gecelediği bu hanın yeri konusunda tam bilgimiz olmamakla birlikte, caminin güneyinde, hamamın yakınlarında olabileceği tahmin edilmektedir. Bunun bir kervansaraydan çok, külliyeye gelip giden yolcuların ve hayvanlarının kalmasına mahsus bir mekan olabileceği düşünülmektedir.

İkinci han ise İbrahim Bey Bican Vakfı’na ait olduğu belirtilen Mardin’deki İbrahim Bey Hanı’dır. Yapım tarihi bilinmeyen bu hanın Akkoyunlulara ait bir yapı olabileceği A. Gabriel, A. Altun ve M. Sözen tarafından da kabul edilmektedir. Günümüzde yarısı garaj, yarısı da han olarak kullanılan cadde üzerindeki yapının, Akkoyunlulara ait han olamayacağını ifade eden A. Altun, söz konusu yapının XVII. ve XVIII. yüzyıla ait olabileceğini ileri sürmektedir. Bu durumda kaynaklarda yer alan ve Akkoyunlulara mal edilen hanın ortadan kalktığı ve günümüze ulaşmadığı anlaşılmaktadır.

Hamamlar konusunda da Akkoyunluların çeşitli merkezlerde hayli yapılaşma içinde bulundukları gerek mevcut, gerekse ortadan kalkmış örneklere bakarak söylenebilir. Hamamların da, yine külliye tarzındaki yapıların yanında veya tek başına inşa edildikleri ayakta olan örneklerden anlaşılmaktadır.

Daha önce bir külliyenin yanında yer aldığı belirtilen Pulur’daki Ferruhşad Hamamı’ndan günümüze çok az bir kısım ulaşabilmiştir. Caminin güneyinde evler ve ahırlar arasına sıkışmış hamamdan, sadece sıcaklık olabileceği tahmin edilen bir kısımla, buna bir kapı ile bağlı yarısı tonoz, yarısı da küçük bir kubbe ile örtülü koridor parçası gelebilmiştir (Resim 12, Çizim 2). Tromplu geçişe sahip tuğla kubbe ile örtülü kısımda beden duvarlarından kubbeye geçişte, tuğla süslemeye yer verildiği görülmektedir.

Tunceli’nin Çemişgezek İlçesi’ndeki Hamam-ı Atik (Eski Hamam) adıyla bilinen yapı, en sağlam şekilde günümüze ulaşmış Akkoyunlu hamamlarından biridir. Giriş kapısı üzerindeki yapım ve onarım kitabelerine göre Uzun Hasan’ın oğlu Yakup Bahadır Han tarafından yaptırıldığı belirtilen hamam, 1763 tarihinde Hacı Ali Ağa adlı bir şahıs tarafından onartılmıştır. İlk yapıyı, XV. yüzyılın ikinci yarısında, Uzun Hasan’ın sağlığında ya da ölümünü takip eden yıllarda oğlu Yakup Bahadır Han yaptırmış olmalıdır. Hamamın çift fonksiyonlu olduğu anlaşılmaktadır. Daha küçük ve ortada kubbeli sıcaklık mekanının çevresindeki beşik tonoz örtülü dört eyvanla, diğer dört köşede kubbeyle örtülü küçük mekanların, birinci sıcaklığı meydana getirdiği anlaşılmaktadır. Bu sıcaklığın bir köşesindeki kapının sonradan açıldığı, diğer köşedeki kubbeli mekânın dış girişe yakın olması nedeniyle ilk kapının burası olduğu, buradan hamamın diğer bölümüne (erkekler) geçiş sağlandığı tahmin edilebilir. Sıcaklığın önünde yer alan, ortası beşik tonoz, yanları eyvan biçiminde düzenlenmiş, üzeri kubbeli mekanın ılıklık olduğu, ılıklıktan ortada göbek taşının bulunduğu dört eyvanlı, dört köşe hücreli sıcaklık kısmının, erkekler bölümünün sıcaklığı olabileceği anlaşılmaktadır. Sıcaklığın gerisindeki içerisi bölüntülü dikdörtgen mekân ise hamamın külhan kısmıdır (Çizim 11).


Yüklə 8,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   179




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin