Tebriz ve Halep şehirlerini kontrol etmişlerdir. Bu nedenle, ticaret yollarının Kuzeydeki Tebriz-Trabzon kısmı -ki kanımızca bu kısım Karadeniz Bölgesi için inşa edilmiştir- üzerinde durmuşlardır. Bu kısım, o bölgenin dünyanın farklı bölgeleriyle bağlantısını daha kesin bir şekilde gerçekleştirmiştir. 8 ile 12. yüzyıllar arasında Karadeniz Bölgesi, Bizans İmparatorluğu’nun kontrolündeydi. Arabistan ve Bizans İmparatorluğu arasındaki rekabetin yan etkisi olarak ortaya çıkan Adeniz’deki deniz seferleri, Doğu Karadeniz’deki ticarete ve haberleşmeye mani olmaktaydı. Ortaya çıkan bu durum, başta Trabzon olmak üzere Doğu Karadeniz’deki şehirlerin durumunda menfi bir etki yaratmaktaydı.43 İtalyanların 13. yüzyılın sonlarına doğru bir kez daha bölgeye gelip, bölgeyi uluslararası ticarete açmasıyla, bölgedeki şartlar önemli ölçüde değişti. O zamanlar Venedik, Cenova ve Pisa şehirleri hem Batı hem de Doğu ticaretinde önemli roller oynadılar. İnanıyoruz ki, Gazan Han bu faktörü de Doğu Akdeniz Yolu’nun Suriye tarafına doğru giden güney kısmı için yaptığı gibi, değerlendirmek zorunda kalmıştır. Gazan Han’ın politikası Kuzey ticaret güzergahları ve Karadeniz’e yöneltildi. Gazan Han’ın reformlarının ve genel olarak onun parasal değişiminin İtalyanların bölgede yoğun olarak ticaret yapmaya başladığı 13. yüzyılın 90. yıllarında ortaya çıktığına dikkat edilmelidir. Cenovalıların 1291-1292 yılları arasında Trabzon’da yerleştiklerini ve kolonilerinin geliştiğini görmekteyiz.44 Eş zamanlı olarak İtalyan tüccarlar ve misyonerler de Tebriz’e varmışlardı. İtalyan kaynaklarının bu konuda bize bilgi verdiğinin bilinmesi kaydedilmeye değerdir. 1292 tarihli bir kaynağa göre, Cenovalılar Tebriz-Trabzon ticaret güzergahının tam kontrolüne sahiptiler.45 Bu dönemden sonraki yazılı kaynaklar, (hem Doğu menşeli hem de Batı menşeli) Trabzon ve Tebriz’in önemini vurgular. Şahsen Tebriz şehrini ziyaret eden Marco Polo, şehri İran’ın en büyük ve en iyi şehri olarak tasvir eder.46 Onun ifadesine göre, gıda ve ihtiyaç maddeleri Bağdat, Musul, Keşmir ve diğer şehirlerden getirilirdi. Özellikle Cenovalılar olmak üzere, Latin tüccarlar şehre gelip bu nevi ürünleri satın alırlardı.47 Marco Polo, Tebriz şehrini oluşturan farklı etnik ve dini gruplara -Nesturiler, Yakubiler, Gürcüler, Acem ve Ermeniler- özellikle dikkat etmektedir.48 İtalyanların ve temsilcilerin birincil önceliği kendileri için hayati öneme sahip olan, kısa ve oldukça kolay bir güzergaha sahip Tebriz-Trabzon yolunun güvenliğini sağlamaktı. Her iki taraf birbirleriyle koordineli olarak güzergahın korunması için kaideleri oluşturdular. Venedik Senatosu, o bölgede ticaret yapabilmek için Trabzon-Tebriz güzergahının güvenliği konusunu öncelikli olarak birçok kez gündeme getirmiştir.49 Resmi Dökümanlardaki açıklamalar da bu güzergahla Tebriz’e50 ulaşılmasının ve ticaretle ilgili kurumsallaşmanın önemine yer vermiştir. 1331-1332 yıllarında Venedik’le İlhaniler arasında yapılan bir antlaşma ile yalnızca güzergahın güvenliği değil, güzergahta seyahat eden yolcuların ve tüccarların da güvenliği sağlandı.51 Kazançlı olan Karadeniz-Tebriz ticaret yoluyla oldukça ilgilenen Roma Kilisesi’nin önemli miktarda misyoneri o bölgelere göndermeye başladığına dikkat edilmelidir. Papa IV. Innocent, 21 Mart 1245’te Doğu’ya gidecek olan misyonerlere özel imtiyazlar veren bir kanunmeyi yürürlüğe koydu.52
İtalyanlar bölgenin önemini ticaretin Venedik, Roma, Pisa ve Cenova’ya büyük kârlar getiriyor olmasından dolayı çoktan belirlemişlerdi.53 O dönem boyunca, İtalyanların varidatı dört katına çıktı. İtalyan tarihçiler bu dönemi ‘Cenova’nın Altın Çağı’ olarak nitelemektedirler.54 Gazan Han’ın parasal reformları bölgedeki finansal temelli birçok problemi çözüme kavuşturduğundan, Tebriz-Trabzon güzergahı düzenli bir duruma geldi. Bu düzenli durumdan, Pegolotti’nin de tartıştığı ağırlık birimlerini, metal paraların ebatlarını ve bölgede tek para biriminin kullanılmasını kastediyoruz.55
Tebriz ve Trabzon’daki metal paraların ağırlığı 2,13 gramdı. Kendi para birimini Tebriz ve Trabzon’un para birimiyle uyumlu hale getiren Güney Gürcistan’ın da bu ağırlık birimi sistemini benimsediğinin belirtilmesi gerekir. Bu dönemde ana ticaret yollarının birinin Tebriz ve Sultaniye’den, diğerinin Trabzon’dan geçtiği dikkate alınmalıdır. Böylece, uluslararası ticaretin koordinasyonu ve bu koordinasyonun Tebriz-Trabzon yoluyla olan alakası açıkça görülür. Tiflis bu yolun Kafkaslar’daki kavşaklarından biriydi. Çiftlik ürünü şeker, kuru üzüm, meyve, pirinç, bakır, gümüş ve altın maddeler, kaplamalar, deriden yapılan ürünler, halı Tebriz- Trabzon güzergahıyla buradan dışarıya çıkarılıyordu.56 İşlenmemiş ipek ve ipek ihracatı özel bir öneme sahipti.
Değerli eşyalar, tekstil ürünleri, boyalar, baharatlar Trabzon üzerinden transit olarak Tebriz’e ulaştırılıyordu.57 İtalyan, Fransız, Flaman ince dokunmuş kumaşları Trabzon üzerinden Tebriz’e götürüldü.58 Keten ve kadife kumaşlar,59 hatta cam, metalden yapılmış eşyalar vb.60 İtalyanlar Karadeniz ve Hazar Denizi’nin birleşitirilmesine ‘İpek Yolunu’ yeniden canlandırmak için yardımcı oldular. Meşhur Şark Bilimci Rus V. Barthold, Cenovalıların Gilan’da üretilen ipeği dışarıya çıkarabilmek için 12. yüzyılda bile gemilerini Karadeniz’den Hazar Denizi’ne taşıdıklarını ve böylece bu iki denizi birbirine bağladıklarını belirtmektedir.61
İlhaniler Hazar Denizi sahillerinde yeni şehirler oluşturmalıydılar. Bu unsuru dikkate alan reformcu Gazan Han, Gazan Han’ın taraftarları ve onun halefi Olcayto Han bunu yaptı. Bu unsur çok dikkate alınmalıdır. Bu şehirleri kendilerinin İslami isimlerine dayanarak Mahmudabad ve Sultanabad olarak isimlendirdiler. Bu
iki denizin birleştirilmiş olmasının Tebriz-Trabzon Yolunun önemini artırmış olduğu oldukça açıktır.
Tebriz-Trabzon yolu 13. ile 15. yüzyıllar arasında yoğun bir şekilde işledi. Bu yolun yoğun bir şekilde işlemesinde, İtalyanların aktif olarak Karadeniz’de bulunması ve burada ticaret yapmaları etkili olmuştur. Bu durum, Osmanlıların Karadeniz’de kendilerini göstermeye başlaması ve burada hakimiyeti ele geçirmesine kadar sürmüştür. Bu yolun o günlerdeki uluslararası politikayla olan bağlantısı Orta Çağ’daki yazarlar tarafından belirtilmiştir. Mario Sanudo Senior 15. yüzyılın başında Tebriz-Trabzon yolundan daha etkin bir şekilde istifade edebilmek için Mısır’a karşı haçlı seferlerinin düzenlenebileceğini belirtip, Mısır’ın limanlarını bloke etmeyi ve Mısır’la ticaretin durdurulmasını ileri sürmüş olup,62 Karadeniz’den Hindistan’a yeni bir kervan yolunun yapılıp yapılamayacağına da dikkat çekti.63 Daha sonra, 15. yüzyılda B. Minianelli, Venedik ve Cenova’nın doğudan batıya baharat taşımasında Tebriz-Trabzon ticaret yolunun avantajlı olduğunu tespit etti.64 Bu nedenle, Doğu Akdeniz Ticaret Yolu’nun kuzey kısmını destekleyen politikanın önemi açıktır. Bu yol Karadeniz’e bağlanıyordu ve İtalyanlar için çok önemliydi. Bu alanda pekçok tedbirler alan İran İlhanileri için de bu yol çok önemliydi. Gazan Han’ın parasal reformu bu amaca hizmet etmiştir.
İlhani Devleti’nin dağılması üzerine (1335), devletin politikası Gazan Han’ın halefleri tarafından devam ettirildi. Tebriz için yapılan savaşlarda ve Tebriz-Trabzon yoluna karşı olan davranışlarında bu politika yansıtılmıştır. Daha da önemlisi, kendi para sistemlerini Gazan Han’ın oluşturmuş olduğu para sisteminin temeli üzerine oturttular. Gazan Han’ın haleflerinin Altınordu’ya karşı muhalefetlerini bildirmekle kendini gösteren bu politikayı, dış ilişkilerde de uygulamaları manidardır. İlhani Devleti’nin dağılması üzerine, Altınordu Devleti yeniden kuvvetli bir şekilde İran ve Tebriz için savaşmaya başladı. İlhanilerin kalıntıları üzerine, merkezi Tebriz olan Çoban Oğulları diye yeni bir Türk politik birimi kurulmuştu. Çobanoğulları, bu savaşın mağduru oldu. Altınordu Han’ı Canıbek, (1356-1357) Çobanoğullarını yendikten sonra oğlu Berdikbek’i tahta geçirdi. O günlerde Tebriz, Khoy, Nahçivan, Barda ve MeraFa’da paralar baba ve oğul adına basılmaktaydı. Merkezi İlhani Devleti’nin dağılması ve Yakın Doğu’daki krizlerin menfi yönde Tebriz-Trabzon yolu üzerinde etkide bulunduğunun belirtilmesi gerekir. Savaş, Tebriz ve İran’ın da yoldan istifade etmesini olumsuz yönde etkiledi. Bu olumsuz etkilenme İran İlhani Devleti’nin dağılmasıyla başlamıştı. Devletin dağılmasından sonra ortaya çıkan durum, bir zamanlar Hulâgû’nun halefleri arasında meydana gelen savaşa benzedi. Tebriz’i ele geçiren İlhanilerin halefi durumuna geldi. İlhanilerin dağılmasından sonra Çobanoğullarına ilk kez merkezi Bağdat’ta olan Celayirler adlı bir Türk devleti karşı geldi. Celayirlerin talepleri Çobanoğulları halen Tebriz’de iken Altınordu devletinin yaptığı gibi, Tebriz ve Şirvan’da paralarını bastırtabilmekti.65 Celayirlerin gerçek planı Altınordu Devleti’ndeki kargaşadan yararlanarak Tebriz’i işgal etmekle aşikar hale geldi. İlhanilerin halefi olduğu iddiasında olan I. Uveis Celayir (1350-1374) Tebriz’i kendi başkenti yaptı. I. Uveis, Venedik Barlosundan hemen Tebriz-Trabzon arasındaki düzenli kervan yolculuklarının yeniden başlatılmasını rica etti.66 İki yıldan beridir bu yolun yeniden hareketlenmesini ileri süren Venedikliler, I. Uveis’in talebine hemen karşılık verdiler.67 İlhanilerin halefi olduğunu ileri süren Celayirlerin bu iddialarının onların para sisteminin İlhani para sistemine dayandırılmış olması gerçeğiyle ispatlandığını düşünmekteyiz. Daha da belirgin söylemek gerekirse Celayirlerin para sisteminin İlhanilerin son üç Han’ının (Muhammed Han, Satiıbeg ve Süleyman) para sistemine dayandığının belirtilmesi gerekir.68 Ticari menfaatler sağlamak için çevre ülkelere ve Gürcistan’a para bastırmak işleminin Celayirler tarafından yapıldığının belirtilmesi de kayda değerdir. Gürcistan Kralı VII. Giorgi ve Ahmed Celayir bu nevi bir metal parayı 1396 yılında birlikte tedavüle çıkardılar. Bu paranın üzerinde Gürcü Kralı’nın isminin ardında ‘zaferler kazanan / muzaffer’ sıfatı eklenmiştir.69 Böylece, iyi bilinen ve test edilen eski sistem yeni şartlarda da uluslararası ticaretteki yerini korudu. Cengiz Han’ın imparatorluğunu yeniden kurma fikrinde olan Timurleng Sultaniye şehrini işgal ettikten sonra Tebriz’de sikke bastırmıştır. Bu sikke, Celayir sikkesi şeklinde ve ağırlığındaydı.70 Timurleng İran’da savaşırken İlhanilerin planlarını uyguladı. Timurleng 1386-1404 yılları arasında Kafkaslar’ı ve İran’ı birçok kez ele geçirdi. Timurleng’in amaçlarından bir tanesi bu ülkelerden geçen batı ve doğu ticaret yoluna hakimiyet kurabilmekti. Timurleng’in Celayirleri mağlup etmesinden sonra, İran ve Tebriz için yapılan savaşlarda Altınordu’nun onun esas muhalifi olması doğaldı. Bu ikisi arasındaki muhalefet, sikkeler üzerindeki meselelerde de kendini gösterir. Sikkeler konusundaki anlaşamamazlık Tebriz için savaş yapılmasında da etken olmuştu. Timur’un Tebriz’i terk etmesinden sonra, Tokdamış Tebriz’i ele geçirdi. Ve Tebriz, Derbent, Şirvan ve Mahmudabad’da para basmaya başladı. Tokdamış da para sistemini Celayirlerin para sistemine dayandırmıştı.71 Tebriz Darphanesi’nin Tokdamış Dirhem’ını basmayı durdurduktan sonra Timur ve Soyurgatmiış’in sikkelerini dışarıya göndermeye yeniden başladığının belirtilmesi de gerekir. Timur ve Soyurgatmış’in adına basılan paralar da Celayirlerin sistemine dayandırılmıştı.72 Bilindiği kadarıyla Timur Altı
nordu Devleti’ni bozguna uğrattı (1395). Timur doğu Akdeniz yolu’nun güneydeki kısmını kontrol etmeyi de denedi. Bağdat’ı 1393 ve 1401 yıllarında iki kez işgal ettiyse de, savaşlar önemli bir başarıyı beraberinde getirmedi.
Timurleng’in imparatorluğunun dağılmasından sonra Ahmed Celayir, Celayiroğulları Devleti’ni kısa bir süre için yeniden kurduysa da 1410 yılında Karakoyunlular tarafından ortadan kaldırıldı. Bu devletin başşehri yine Tebriz’di. Bu devletin para sistemine gelince; para sisteminin temeli Celayirlerin veya, başka bir deyişle İlhanilerin para sistemine dayandırılmıştı. Tebriz’i İlhaniler mi yoksa Çobanoğulları, Celayir veya Timurleng’in mi yönettiğinin bir önemi olmadığının burada belirtilmesi gerekir. İtalyanlar Tebriz’le ve onun yetkilileriyle ilişki kurmaya devam ettirdiler; Tebriz-Trabzon yolunu uygun bir duruma getirdiler. Bu ilişkilerin oldukça farklı şartlar ve durumlarda devam ettiği açıktır.
15. yüzyılın sonunda Akkoyunlu Devleti’nin başkanı Uzun Hasan (1453-1478), özellikle Venedikliler başta olmak üzere İtalyanlarla bu bölgede yakın bir ilişki içerisindeydi. Uzun Hasan’ın son Trabzon İmparatoru David’in damadı olması bu ilişkiyi daha da anlamlı bir hale getirdi. Uzun Hasan David’in askeri yardımıyla topraklarını genişletti. Karakoyunlu Devleti’ni ortadan kaldıran (1467) Uzun Hasan, başkenti Diyarbakır’dan Tebriz’e taşıttırdı. Tebriz ve Trabzon hükümdarlarının ona karşı dostane tavrının Trabzon-Tebriz yolunun olağan bir şekilde işlevini yerine getirebileceğine neden olması doğaldır. Venedik elçileri Katerino Zenon, Iosafat Barbaro, Ambrosio Kontarini, vd., 15. yüzyılın 70’li yıllarında sık sık Tebriz’i ziyaret ettiler.73
Uzun Hasan Osmanlılara karşı yapılan savaşta pozisyonunu koruyabilmek için Venediklilerle işbirliği yapma ihtiyacını hissetti. Başkenti Tebriz olan Karakoyunlu Devleti savaş sürecinde burada kuruldu.
Karakoyunlu Devleti kuruluşunun başlangıcında Akkoyunlu Devleti’nin bir uzantısı görünümündeydi. İran’la Osmanlılar arasındaki sayısız savaşların ardında, stratejik açıdan önemli olan bu bölgelerde bulunan uluslararası ticaret yolu üzerinde hakimiyet kurma ve o yolları kullanabilme kudretine sahip olma çabası vardı. Bu çaba, İlhaniler ve onların halefleri olan Türk devletlerinin motivasyon aracıydı. 1514’teki ilk İran-Osmanlı savaşında Osmanlılar kısa bir süre için de olsa Tebriz’i ele geçirdiler. Daha sonra şehri geçici olarak 1533, 1534, ve 1548 yıllarında da ele geçirdiler.74 Şah Abbas Osmanlıların tehdidi dolayısıyla İran’ın başkentini önce Kazvin’e (1548) ve sonra İsfahan’a (1598) taşıdı. Yakın Doğu’daki politik görünüm, 14. yüzyılda da İran ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki husumet ve uluslararası ticaret yollarının güzergahlarının orta ve güney İran’a yönlendirilmesi nedeniyle değiştirildi.
Böylece, 13. ile 15. yüzyıllar arasındaki İran İlhani ve onların halefi Türk devletinin uluslararası ticaret politikası doğu Akdeniz yolu’nun kuzeyde kalan kısmına yöneltilmiştir. Doğu Akdeniz ticaret Yolu’nun Güney kısmına hakimiyet kurmayı başaramamışlardı, İtalyanların Karadeniz’deki mevcudiyeti yolun yukarıda belirtilen yüzyıllarda uluslararası ticarete dahil olmasına katkıda bulunmuştur. Bu durum, Tebriz-Trabzon yoluna özel bir önem verilmesine neden olmuştur.
1 İ.Petruşevskiy ‘İran i Azerbaycan pod vlesyu Khulagundov’ (1256-1553), Sbornik, Tataro-mongoliv Azii iv Evrope, M., 1970, s.229.
2 V. Burko-Kryajin Velikie puti v Mirovoy Torgovle, M., 1925, XVI-XVII vekah s. 19. M. Tikadze, Commercial Relationships of Syrian Cities in the 16th-18th centuries, Essays on the History of the cities of the Near East, Tbilisi, 1970, II, s. 241-242 (Gürcüce).
3 A.A. Ali-Zade, Sotsialne-ekonomiçeskoyi politiçeskaya istoria Azerbaycana v XIII-XIV v., Bakû 1956, s.315.
4 A.g.e.
5 A.g.e., s. 231.
6 İ.P. Petruşevski, a.g.e., s. s. 231.
7 V. Gabashvili, the period of the Mongol Rule, Essays on the history of the Near East, Tbilisi 1957, s. 165 (Gürcüce).
8 A.g.e., s. 157
9 A.A. Ali-Zade, a.g.e., s. 280.
10 Feyzullah Raşid-ad-din, Cami ot-tavarih (Sbornik Letopisey) Prevod s Persiskogo Yezika Akad. A.K. Aretdsa, Bakû, 1957, t.III, s. 232, The Persian text, s. 410.
11 S.P. Karpov, Trpezundskaya İmperiya i Zapodnoevropeskiye Gosudaristva v XIII-XV vv., 1981, s. 21.
12 Raşi-ad-din, s. 234, Farsça Metin, s. 413.
13 A.g.e., s. 235, Farsça Metin, s. 413.
14 A.g.e.
15 A.g.e.
16 İ.P. Petruşvskiy, Gorodskoya Znet v Gosudaristve Khulaguidov. Sovetskoe Vostokevedenie IV, L. 1949, s. 918.
17 The Geographical Part of the Nuzhat Al-Qulub, Compost by Hamd-Allah Mustawfi Qazwini derleyen G. Ye Strange, GWS, XIII, Yeiden - London, 1925, s. 85, 101, 182.
18 İ.P. Petruşeskiy, a.g.e., s. 99.
19 Akad. Fyu. İ. Uspenskiy, İstoriya Vizantiskoy İmperii, M., 1948, s. 600-601. M / Gabashvili, Trabzon in Georgian sources. Tbilisi. State University Works. 1998, #327, s. 141-154 (Gürcüce).
20 Kartlis Tskhovreba (Gürcistan’ın Tarihi), Tbilisi 1959, V. II, s. 105-109. (Gürcüce).
21 V.G. Tizetgauzet, Sbornik Materialov Otnosyaşiska k İstorii Zolotoy Ordi, İzvestiya iz Persidskih Soçinyenii, M.L., 1941, t. II? s. 158.
22 A. A. Ali Zade, a.g.e., s. 105.
23 Hamd-Allah Qazwini. s. 163-180.
24 V.G. Tizengauzet, t. II. s. 81; A. A. Ali-zade, s.313.
25 İ. P. Petruşeskiy, Hamdallah Kazvini, Kak İstorik po Sotsialno-Ekonomiçeskoy İstorii Vostoka Zakavkazya. İzvestiya AN. SSR, Odelenie Obşestvenikh Nauk, 1937, No:4, s. 912.
26 Raşid-Ad-din, s.283. Farsça Metin, s. 497.
27 A.g.e., s. 208, Farsça Metin, s. 371.
28 İ. I. Djalaganya, iz İstorii Monetnogo Dela Gruzii; XIII v. Tbilsi, 1958, s. 85.
29 Raşid Ad-din, s. 280, Farsça Metin, s. 492.
30 E. A. Pahopov-Moneti s. Gruzii, Tbilisi. 1979. s. 276. 1979, s. 276.
31 V. Gabashvili, Ylkhan Iran in the First Half of the 14th century, Essays on the History on the Near East, s. 207 (Gürcüce).
32 V. G. Tizengouzet, Sbornik Materiyalov Otnosyaşikhsya Kistorii Zolotoy Ordi, İzvleçenie iz Soçinyeniy Arabskih S.P.B., 1884, t. I. s. 306-307.
33 B. Spuler. Die Mongolen in Iran Politik, Ver Waltung und Kutuz der Ilchanzeit 1220-1350, Berlin, 1955, s. 211-212.
34 İ. P. Petruşeskiy, İran’ı Azerbaycan, Pod Vlasti Khulagundov (1256-1353) s. 249, pril. 71.
35 I. Gabashvili, Status of Relations in the Ylkhanid State under the First Ylkhans, Perspective-XXI (History, Political science, Culturalogy), Tbilisi, 2001, s. 18 (Gürcüce).
36 R. A. Guseynov, Siriskie İstoçniki XII-XIII v.v., 06 Azerbaycan, Bakû, 1960 s. 56, 57, 78.
37 S.P. Karpov, a.g.e., s. 154.
38 Kiraskos Ganalzaskiy, İstoriya Russk. pev. T. Ter. Grigorian. Bakû 1946. s. 200.
39 P. Pelliot, Yes Mongoly et la Papaute, Extrait de la Revue de l’Orient chretien, 3-e sezie, No1. Paris, 1923, s. 3-33. İ. Petruşeskiy, a.g.e., s. 231.
40 İ. P. Petruşvskiy, a.g.e., s. 231.
41 A.g.e.
42 A.g.e.
43 S. P. Karpov, a.g.e., s. 21.
44 M. Gabashvili. Georgian Towns in the XI-XII Centuries, Tbilisi, 1981. s. 57 (Gürcüce).
45 W. Heyd, Historize du Commerce du Yeranyt an Moyln Age, II Leipzig, 1885, s. 178-188.
46 W. Heyd, a.g.e., s. 95,S.P. Karpov a.g.e., s. 91-92.
47 S. P. Karpov, a.g.e., s. 91.
48 Marko Polo, prevod Minaeva, M., 1955, s. 60.
49 A.g.e.
50 A.g.e.
51 Archivio di Stato di Venezia (Consilium Rogatorum), ser. Mitti (Mixtorum), XLIII, f III, III V.
52 G. Forcheri, Navigazione a Genova nel Trecento, Il Yiber Gazarie, Geneva, 1974, s. 71.
53 Archivio di Stato di Venezia Senato (Consilium Rogatorum). Misti (Mixtorum), XV, f 8v-9r.
54 Acta Innocenti, s. IV, (1243-1254) e registries Vaticanis, aiique collegit, Th T. Haluscynskyi et M.M. Wojnar, Rome, 1962, No 19, 21-22 / III, 1245.
55 The Information of the 15th Century Italian Travelers About Georgia Sources of the History of Georgia, 26, İtalyanca’dan Italian by E. Mamistvalashvili tarafından tercüme edilmiştir, giriş, yorum ve fikirler aynı yazar tarafından ilave edilmiştir, Tbilisi, 1981. s. 11 (Gürcüce).
56 İstoriya İtalii, M. 1970, s. 209.
57 F.B. Pegolotti, La Pratica Della Mercatura, ed. by E. Evans, Cambridge, Mass, 1936, s. 29.
58 V. Gabashvili. Trans Caucasus and the Near East Cities in Middle Ages, Essay on the History of the Cities of the Near East, s. 35. (Gürcüce).
59 Pegolotti, a.g.e., s. 30-32, Il, libro dei Conti di coza di U. Dorini e T. Vertele (Il nouvo Ramusio) III, Roma. 1936, s. 230.
60 Pegolotti, s. 31-32 Badoer, s. 14, 25 27, 29.
61 Pegolotti, s. 30, Badoer, s. 102, 299, 307.
62 M. Balard, Genes et l’ Iytre - Mer, t. 1, Yesactes de Caffa du notaire Yamberto 1289-1290. Paris-La Ghaye, 1973, (Documents et Recherches, 12), N 236.
63 Akad. V. V. Bartol, İslam na Çernom More, M., T. VI? c / 286$.
64 Sanudo Mazino Torsello, Secreta Fidelium Crucis-In Bongars, F Gesta Dei per Francos, t. 2. Hannover, 1611, s. 3, 23.
65 Sanudo Mazino Torsello, Secreta Fidelium Crucis-In Bongars, F Gesta Dei per Francos, t. 2. Hannover, 1611, s. 3, 23.
66 Fragmenta protocolli, diaria privata, sermones, ed. G. Hoffmann, Roma, 1951, (Conc. Flor, Docum. et scriptores, ser. A.v-III, fasc. 2.), s. 83, 85-86 (1442).
67 M. A. Seyredzini, Momentnoe Delot Denejnoe Obraşenie v Azerboycane XIV-XV vv., Knyiga II, Bakû 1981, s. 76.
68 A.g.e.
69 ASV, Libri, Commemoriali, VII, f. 126. V. (Dipl. Ven-Yev. t. 2, No92) - 1370 / V.
70 A.g.e. (Dipl. Ven-Yev. t. 2, No93)-22 / VIII, 1370.
71 A.g.e., s. 213.
72 A.g.e.
73 Z. Gvaberidze, The Relationship of Georgia, Ylkhan Iran and Jelaire States, Tiflis, 1981, s. 47, 48 (Gürcüce).
74 Seyfedini, s. 207.
Altın-Orda Hanlığı
PROF. DR. MUSTAFA KAFALI
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye
engiz Han (1155-1227), 1220 yılında başladığı Harezmşahlar seferi ile meşgul iken 1222 yılında kumandanları arasında en değerli ikisini, Cebe Noyan ve Subitay Noyan’ı Derbent üzerinden Kuzey Kafkasya ve Kıpçak Hanlığı’na sefere memur etmişti. Bu sırada büyük oğlu Cuci (Coçi) Han’ı da Harezmşahlar ülkesinin zaptı tamamlandıktan sonra aynı yıl içinde kendisine verdiği İtil Irmağı doğusundaki yurduna göndermişti.1 Cuci Han’ın bu şekilde gönderilişinin tesadüfî olmadığı hadisenin seyrinden anlaşılmaktadır. Kendisi seferin ikmali ile uğraşırken, Cebe ve Subitay Noyanlar Kafkasya üzerinden Batı Deşt-i Kıpçak’a akınlar yapacaklardı. Cuci Han da İtil Irmağı’ndan İrtiş’e kadar uzanan ve babası tarafından kendisine verilen Doğu Deşt-i Kıpçak’ta Cebe ve Subitay’ın Batı Deşt-i Kıpçak’taki ileri harekatını takip ederek ileride zaptı düşünülen bu ülke için hazırlıkta bulunabilecekti. Ayrıca Cuci Han’ın halen tamamlanmamış olan Harezm seferi esnasında, Cebe ve Subitay Noyanların herhangi bir muvaffakiyetsizlikleri ihtimali yanında, Cengiz Han ordularının gerisini emniyet altına almak için de düşünülmüş olmalıdır. Nitekim hadiselerin daha sonraki seyri bu düşünceye hak verdirtecek şekilde cereyan etmiştir. Güney Kafkasya’yı çiğneyen Cebe ve Subitay Noyanlar bundan sonra Derbent üzerinden hareketle Kuzey Kafkasya’ya girmişlerdi. Müşterek düşmana karşı birlikte hareket eden Kafkas kavimlerinden Alanlar, Çerkezler, Lezgiler, Kıpçaklarla anlaşarak Moğol ordusunu karşıladılar. İlk çatışmada netice alamayacaklarını anlayarak hileye başvuran Moğollar, Türk-Moğol kardeşliğinden bahsederek Kıpçakları, Kafkaslı müttefiklerinden ayırmaya muvaffak olmuşlardı. Hatta bunun delili olmak üzere Kıpçak Hanı Konçak Han’a hediyeler göndermişlerdi. Bundan sonra Alanları, Çerkezleri ve Lezgileri kolayca yenerek kılıçtan geçirmişler daha sonrada dağınık vaziyette geri dönmekte olan Kıpçaklara baskın vererek onları da perişan etmişlerdi.2 Bu arada Kıpçak Hanı Konçak Han da telef olanlar arasındaydı.3 Yeni Kıpçak başbuğu Kotan Han vaziyetin vehametini anlayarak Rus prensleri ile anlaşıp bu tehlikeye karşı ordu hazırlığına girişmişti. Cebe ve Subitay Noyanlar kumandasındaki Moğol ordusu bu büyük ordu karşısında on iki gün durmadan geri çekilerek hem muharebe için uygun yeri seçebilmek ve hem de düşmanlarını gevşekliğe sevk etme yolunu seçtiler. Nihayet Don Irmağı’na katılan Kalka Irmağı boyuna geldikleri sırada birdenbire taarruza geçtiler. Moğol ordusu bu zaferden sonra düşmanlarını takip etmeyerek Kırım’ın ticaret merkezi olan Sudak şehrini yağmaladı. Buradan elde edilen bol ganimetler ile yurtlarına dönmek üzere doğu istikametinde yola çıktılar.4 Fakat, İtil Irmağı’nın Aktuba Irmağı’na ayrılan büklümüne gelince kuzeyden gelen Bulgar Türklerinin ani
baskınına uğramışlar ve Asya’ya hem ganimetlerini kaybederek ve hem de ancak dört bin kişi ile dönebilmişlerdi. Moğol ordusunun bu baskında uğradığı zayiatın büyük olduğu anlaşılmaktadır.5
İlk Kıpçak seferi dehşet salma ve yağma hareketi gibi görünse de hakikatte daha sonra yapılacak olan ikinci Kıpçak seferinin bir hazırlık tatbikatı olarak değerlendirilmelidir. Cengiz Han 1225 yılında Harezmşahlar üzerine yaptığı seferden sonra yaz mevsimini İrtiş Irmağı civarında geçirmiş, sonbaharda Tula Irmağı boyundaki yurduna dönmüştür.6 1222 yılından beri Doğu Deşt-i Kıpçak’ta bulunan büyük oğlu Cuci Han’ı yerinde bırakmış ve ona İrtiş Irmağı’ndan İtil Irmağı’na kadar uzanan Doğu Deşt-i Kıpçak ülkesi ile Harezm’in idaresini vermişti. Ayrıca burada Uluğ Orda’nın tesis edilmesini ve Altın Taht’ın kurulmasını emretmişti.7 Kurulacak olan Uluğ Orda’nın Cuci adına teşkil olunacak yeni ulusuna, Altın Taht’ın ise Cuci Han’ın evladının bu ulus üzerindeki hakimiyetine delalet ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca yapılmış olan birinci Kıpçak seferi ise Cuci Han’ın adına teşkil olunan yeni ulusun gelişme ve büyüme istikameti şeklinde düşünülmüş olmalıdır. Bu, ikinci Kıpçak seferinin bilahare Ogeday’ın kağanlığa seçildiği 1228 kurultayının en mühim meselesi haline geldiğinden anlaşılmaktadır.8
Dostları ilə paylaş: |