Batı Avrupa’da ve belki de Osmanlı İmparatorluğunda başlayan yenilik hareketlerinin ancak mahdut sahada, ezcümle ateşli silahların kullanılmasında, (galiba Ruslar vasıtasıyla), küçük bir tesiri olmuştur; sayıları belki de bir milyonu aşmayan (?) Kazan ili ahalisinin, öteden beri alışmış oldukları idare tarzı, hayat telakkileri ve alışveriş dağdağası içinde, kendi dar muhitleri dairesinde dış alemde olup biten büyük değişiklikler ve beliren tehlikelerden habersiz olarak yaşadıklarına hükmedilebilir.
Eski geleneklere ve mevcut ekonomik ve sosyal şartlara uygun olarak Kazan Hanlığı’nda ahali birkaç sınıftan teşekkül ediyordu; Çingiz neslinin muhtelif şubelerinden gelen hanlar, Mahmud Han’ın ölümünden sonra (1461), sık sık değiştiğinden, Kazan’da han ailesi mensuplarının çoğalmaları mümkün olmamıştı. Buna mukabil yüksek aristokrasi ailelerinin büyük bir kalabalık teşkil ettiği biliniyor; 1546 yılında, bir defa yüksek aileden yetmiş altı kişinin Moskova’ya kaçışları veya Şah-Ali Han tarafından ziyafete davet edilerek büyüklerden yetmiş kişinin öldürülmesi (1549), bu hususta bir fikir verebilir. Yüksek tabakadan dört ailenin bilhassa temayüz ettiği malumdur; bunlar “karaçi” adını taşıyor ve irsi bir makam olmak üzere hanın en yakın müşavirleri sıfatıyla devlet işlerinde büyük nüfuz sahibi idiler. Karaçilerden Şirin ailesi bilhassa meşhurdu. Emir’in karşılığı olan “bey” (bek, biy, Rusçası-knez) ler, bunların küçük oğulları olan “mırza” lar ve askeri rütbelerin başında geldiği anlaşılan “oğlan”lar ve dini zümre reisi olan “seyyid”ler yüksek sınıfı teşkil ediyorlardı; bunlardan başka, her türlü vergi ve mükellefiyetten muaf olan “tarhan” ların halk arasından çıkması mümkündü.
Köylünün, başka bir tabirle “kara halk”ın hukuki statüsü iyice bilinmemekle beraber, toprak sahibi ve hür olduğu anlaşılıyor; fakat büyük çiftçiliklerde, beylere tabi “çur” (kul) ların veya “kişi”lerin mevcudiyeti de tespit edilmiştir; ırgat olarak, bilhassa Rus esirlerinin çalıştırıldığı, Kazan Hanlığı’nda daima çok miktarda Rus esir ve kölelerinin bulunması ile sabittir.
Kazan Hanlığı’ndaki vergi sistemi ve türlü mükellefiyetler hakkında açık bilgimiz olmamakla beraber, Altın Ordu’daki nizamın tatbik edildiğini gösteren bazı vesikalara malikiz. 1523 yılında verilen Sahibgerey Hanın “Tarhanlık yarlığı”nda esas vergi olarak “yasak” gösterilmiş, fakat ondan başka “kalan, “müsamma salığ”, “sala harcı”, “yer kabalası”, “tütün sanı”, “süsün ulûfe” adıyla vergi ve mükellefiyetler bulunduğu görülüyor; “köprücü”, “kiçüci”, “tutkavul”, “tamgacı” (ve herhalde “tartnakçı”) tabirleri bulunduğuna göre nehir geçitlerinde ve gümrüklerde, hudut muhafaza noktalarında alınan resimlerin Kazan Hanlığı’nda da tatbik edildiğini göstermektedir.
Memur ve idare mensuplarına gelince bu hususta da fazla bir şey bilmemekle beraber, Hanlığın kendine has bir “memur teşkilatı” olduğu anlaşılıyor; bilhassa vergi toplanması defter kayıtlarına göre yapılmış olmalıdır; arazi alım-satımının da senetlerle tespit edildiği biliniyor; bu cins senetlerde satanın ve alanın adları, arazinin hudutları, fiyatı, şahitlere ve yazana verilen ücret kaydedilmekte idi. “Bakşı”ların (bitikçi) Kazan Hanlığı’nda
yüksek mevki işgal ettikleri ve diplomatik hizmetlerde kullandıkları da biliniyor. Moskova ile münasebette Kazan diplomasisi epey inkişaf etmiş ve bazı “bakşılar” bu sahada ihtisas edinmişlerde. Kazan Hanlarının sikke bastırdıkları biliniyor; Uluğ-Muhammed Han tarafından bastırılan sikkelerden bazıları Kazan’da bulunmuştur; bundan başka Kazan’da tedavülde olan ve Arap harflerle darbedilen bazı Rus sikkeleri de (mesela İvan III’ün) meydana çıkarılmıştır.
Askeri teşkilata gelince, bunun Uluğ-Muhammed Han tarafından, Altın Ordu nizamına göre kurulduğu ve halefleri tarafından da aynı şekilde devam ettirildiği görülüyor; ordunun esas kısmını atlı asker teşkil ediyordu; Kazan Hanlığı Moskova’ya karşı taarruz halinde bulunduğu müddetçe atlı kuvvetlerin bulunmasıyla yetinilmişse de, Rusların hücumu sıklaşınca, Kazan şehrini müdafaada yaya askeri de kullanılmağa başlanmıştır. Yaya askerin bilhassa Çirmişlerden teşkil edildiği anlaşılıyor. Başlıca silahın ok, kılıç ve mızrak olduğu, fakat Hanlığın sonlarına doğru az miktarda olsa dahi ateşli silahların da kullanıldığı biliniyor; Kazan kalesinde toplar bulunduğu gibi, galiba arkibüz tüfeği (arquebuse) de vardı; bu çeşit tüfeklerin Ruslardan ganimet olarak alındığını gösteren kayıtlara malikiz; mamafih Kazanlıların ateşli silah kullanmakta mahir olmadıkları, hele topçuların pek az olduğu biliniyor. Kazan Hanlığı’nda birçok büyük nehir bulunduğundan gemicilik de epey inkişaf etmiş ve nehir donanması dahi yapılmıştır. Çuvaşların gemicilikte bilhassa usta oldukları ayrıca bilinmektedir.
Kazan şehrinin kendi devrine göre “zaptı güç” bir kale olarak vasıflandırılması, Kazanlıların kale binasındaki maharetlerini gösterdiği gibi, Kazan’ın sukûtundan sonra birkaç yerde müstahkem mevkiler inşa etmeleri de bunu teyit eder; ancak Kazan şehrinin surları, taş yerine ağaçtan yapılmış, asrın ihtiyaçlarına uymuyordu. Ruslarda süratle tatbik edilen top ateşine ve lağımla havaya uçurulmak tehlikesine karşı duracak sağlamlığı haiz değildi.
Kazan Hanlığı’nın coğrafi durumu, tabii servet, topraklarının çok mümbit ve ticaret münasebetleri için çok elverişli olmasına mukabil, müdafaası bakımından o derece elverişsiz idi. İdil ve Kama nehirleri kendi başlarına birer tehlike teşkil ediyorlardı. Nijni-Novgorod’dan hareket eden veya Vyatka-Kama boyunca aşağıya inen Rus nehir-donanması, Rus nehir korsanları (Uşkuynik’ler) Hanlığı her an tehdit edebiliyorlardı. Moskova hükümeti Kazan üzerine yaptığı seferde bilhassa Volga (İdil) nehrinden faydalanmış, toplar, mühimmat ve erzak hep su yolu ile Kazan’ın yanı başına kadar sevk olunmuştu. Hanlığın yegane tehlikeli komşusu olan Moskova Rusyası ile Hanlık arasında, bazı nehirler ve ormanlık sahadan başka, müdafaaya elverişli tabii manialar mevcut olmadığından, Rus taarruzunu ancak Kazan kalesinin surları arkasından karşılamak imkanı kalmıştı. Kazan Hanlığı’na devamlı bir surette yardım edecek kuvvetli komşu bir İslam devleti de mevcut değildi; Altın Ordu “kalıntıları” Hanlıklardan, ara sıra gelen yardım ancak tesadüfi mahiyette olup, geçici ehemmiyeti haizdi. Kazan tahtında hanın değişmesi üzerine, bu Hanlıklar ile münasebetin şekli de değişmekte, bir müddet önce dost olan komşu, az sonra ya kayıtsız veya düşman olarak görünmekte idi. Devrin en muazzam İslam-Türk devleti olan Osmanlı İmparatorluğu, mahiyeti henüz tespit edilemeyen muhtelif amillerin tesiriyle, Kazan ülkesi ile ya hiç ilgilenmemiş veya yetersiz bazı teşebbüslerde bulunmakla iktifa etmiş ve Hanlığın Moskoflar tarafından yok edilmesini önlemek yolunda ciddi bir teşebbüste bulunamamıştır. İslam-Türk dünyasının en uzak bir köşesinde nispeten küçük ve zayıf bir devlet olan Kazan Hanlığı, bu suretle, kuvvetli Moskova Rusyası karşısında, tek başına bırakılmıştır.
Kazan Hanlığı’nın sükûtu hem Rusya hem de Türk illeri tarihi bakımdan adeta bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Kazanın sükûtu, Rusların her şeyden önce İdil (Volga) nehrini ele geçirmelerine imkan verdiği gibi, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında ilk temaslara ve az sonra gerginliğe yol açtı. Kazan düşmeden önce, Moskova Rusyası’nın İdil üzerindeki en ileri karakolu Züye kalesi idi; Rus ilerleyişine mani olan Kazan kalesi düşünce, Ruslar İdil nehri boyunca aşağıya inerek, 1556’da Ejderhanı Estihan zapt ettiler ve İdil (Volga) nehrinin mansabını da ele geçirerek Hazar denizine ulaştılar; Oka’nın İdil’e döküldüğü yerden itibaren, bin yıl kadar bir “Türk nehri” olan İdil bu defa “bir Rus nehri” oldu ve Rusya’nın ekonomisi için can damarı vazifesini görmeğe başladı. Rus ilerleyişi bununla da durmayarak, şimali Kafkaslar’da, Tarak nehrine ve Kabardalılar sahasına, bir Osmanlı-Türk kalesi olan Azak çevrelerine kadar yayılmağa başladı. Diğer yandan, Kazan’ın sükûtu üzerinden birkaç yıl sonra, Ural dağları çevresinde yaşayan Başkurtlar ve Sibir Tatarlarının bir kısmı kendi arzularıyla Moskova’ya tabi oldular. Kazan Hanlığı’nın sukûtu, bu suretle, Rusya’nın “çok milletli” bir devlet olmasına yani süratle gelişen Rus emperyalizmine yol açmış oldu.
Nogaylardan ve Türkistan’dan gelen bazı ikaz ve ricalar üzerine Osmanlı Devleti’nin başında duranlarda, nasılsa Rus tehlikesinin farkına varılmış ve Moskofları geri atmak, hatta Ejderhan ve Kazan Hanlıklarını canlandırmak arzusu uyanmıştı. Sultan Selim II. tarafından Moskova Çarı İvan IV. E (Korkunç İvan) yazılan tehdit dolu mektuplar ve 1569’da çok fena tertip edilen ve başarısızlıkla biten, Ejderhan seferi bu siyasetin
tezahürü idi. İnebahtı hezimeti (1571) ve Kıbrıs seferi (1571) Babıâlinin dikkatini başka tarafa çekmiş, Kazan (ve Ejderhan) meselelerini unutturmuştu. Korkunç İvan’ın ölümünden az sonra Rusya’da başlanan “karışıklık” (1603-1613) lardan Kazan Türklerinin faydalanarak, Rus boyunduruğundan kurtulamayışlarının sebebi: Elli yıl süren Moskof tahakkümü neticesinde ahaliye önderlik yapacak, halkı Ruslara karşı teşkilatlandıracak kimselerin imha edilmesi idi. Mamafih “Hanlığı canlandırmak” için bazı teşebbüsler yapıldı, hatta 1635’te Rahman-Kulı adında bir zat yardım isteyerek Kırım’a gönderildi, fakat bu ve buna benzer sonraki müracaatlardan hiçbir netice çıkmadı, Kazanlılara dışardan hiçbir yardım gelmedi ve bura Türkleri uzun yüzyıllar boyunca Moskova-Rus boyunduruğu altında yaşamağa mahkum ediliş oldular. Kazan ilindeki ayaklanmalar ise kana boğularak bastırılmakta idi.
Kazan Hanlarının Listesi
Uluğ-Muhammed 1437-1445
Mahmud (Mahmutek) 1445-1461
Halil 1461-1467
İbrahim 1467-1479
İlham (Ali?) 1479-1487
Muhammed-Emin (Birinci Defa) 1487-1496
Mamuk (Sibir hanzadelerinden) 1496-1497
Abdüllatif 1497-1502
Muhammed-Emin (ikinci defa) 1502-1518
Şah-Ali (Şeh-Ali? (Birinci defa) 1519-1521
Sahibgerey (Kırım sülâlesinden) 1521-1524
Safagerey (Birinci defa) 1524-1531
Can-Ali 1531-1533
Safagerey (İkinci defa) 1533-1546
Şah-Ali (İkinci defa) 1546-1548
Safagerey (Üçüncü defa) 1548-1549
Ütemişgerey 1549-1551
Şah-Ali (Üçüncü defa) 1551-1552
Muhammed Yagidâr (Astrahan sülâlesi) 1552-
Karamzin, N. İstoriya Gosudarstva Rossiyskago. (muhtelif ciltleri);
Şihabeddin Mercani, Müstefad-ü’l-ahbar fi tarih-i Kazan ve Bulgar. İki cilt. Kazan 1885,1900;
Murad Remzi, Telfikü’l-ahbar ve Telkihü’l-asar fi ahval-i Kazan ve Bulgar ve Mülûk-i Tatar. Orenburg, iki cilt, Orenburg, 1908
Ayneddin Ahmer (of), Kazan Tarihi. Kazan 1910
Ahmed Zeki Validi, Türk ve Tatar Tarihi. Kazan 1912;
Hadi Atlasi, Kazan Hanlığı. Kazan 1913 (ikinci basımı 1920)
A. Aziz, Tatar Tarihi. Kazan 1924: Ali Rahim, A. Aziz. Tatar Edebiyatı Tarihi. Kazan 1925
Chudyakov, M. Oçerki po istorii Kazanskogo tsarstva. Kazan 1923 (tafsilatlı bibliyografya verilmiştir)
İstoriya tatarii v dokumentach i materialach. Institut Istiorii; Akad. Nauk, Moskova Gosizdat (değiştirilmiş yeni tab’ı, 1948)
G.V. Yusupov, Tatarskiye Epigrafiçeskiye Pamyatniki XV. V., Epigrafika Vostoka V (1951). Sovetskaya Etnografiya 3 (1946) Etnogenez meseleleri (Rusça): A. Smirnov, T. Trotimova, N. Vorob’yev, L. Zalyay’lerin Kazan Türklerinin menşelerine ait yazıları (37-92 ss).
Abdullah Battal (Taymas), Kazan Türkleri. İstanbul 1925; ayni müellifin: Sahib Giray Han Yarlığı. Türkiyat Mecmuası II (1928).
Akdes Nimet Kurat. Kazan Hanlığını Kuran Uluğ-Muhammed Han Yarlığı. İstanbul 1937.
Kazan Hanlığı’nda İdarî Yapı
Dr. DONALD OSTROWSKİ
Harvard Üniversitesi / A.B.D.
azan Hanlığı (1438-1552) varlığını biraz daha uzun süre devam ettirebilir miydi? Kazan yönetici sınıfı uzun vadeli bağımsızlık için stratejilerini en iyi şekilde kullanmada başarısız mı olmuştur? Bu soruları yanıtlamak için Kazan Hanlığı’nın kurumsal yapılarıyla birlikte karar verme süreçlerine de bakmamız ve bir yere kadar Kazan idari sınıfının stratejilerinin ne olduğunu belirlemeye çalışmamız gerekmektedir. Bu makalenin görüşü; Kazan idari sınıfının, kolaylıkla zarar görebilecek olan zor bir jeopolitik konumda yapılabilecek olanın en iyisini yaptığı ve nihai kaderini önlemek için zaten yapılabilecek çok az şey olduğudur.
Kazan Hanlığı idari yapısı ile ilgili başlıca kaynaklar, birkaç yarlık (üç tanesi Tatarca ve diğer birkaçı da Rusça tercüme olarak günümüzde de mevcuttur),1 Rus tarih kayıtları2 ve Posol’skii prikaz3 da korunan diplomatik yazışmaları içermektedir. Ayrıca Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Büyükelçisi Sigismund von Herberstein da Moskova-Kazan ilişkilerinin çağdaş bir anlatımını sağlamaktadır.4 Bu kaynaklar, Kazan Hanlığı’nın yönetim şekli, idari kurumları ve sosyal yapısı hakkında az miktarda doğrudan bilgi sunmaktadır. Bizim bu kurumları ve yapıları anlamak için yaptığımız girişim yüzünden kaynaklar, tarihçileri türlerine bağlı olarak değişen çeşitli zorluklarla karşı karşıya getirmiştir. Bizim amaçlarımıza göre yarlık, tanımlanan koşullar hakkındaki bilgi üzerine bizim gerçekten sahip olmadığımız varsayımlar ve aşırı detay yüzünden zarar görmektedir. Rus tarih kayıtları, Rus sarayı ve hükümdarının faaliyetlerinden yana güçlü bir önyargı sergilemektedir, ancak bir Kazanlının bakış açısından neler olduğunu anlamak için yapılan herhangi bir teşebbüse meydan vermemektedir. Herberstein’ın raporu Rus kaynaklarının bir kopyasıdır. Rus diplomatik belgeleri o kadar anlamı belirsiz bir dille anlatılmıştır ki (daha sonra bu makalede belirtilen bazı istisnalar ile birlikte) eşit derecede mantıklı olan birkaç yoruma olanak vermektedirler ve buna ek olarak dahili konular yerine daha çok harici konuların koşullarını tartışmaktadırlar. Rus diplomatik kaynaklarıyla ilgili bir başka problem de Kazan ile ilgili belgelerin arşivinin zayiatıdır.
Yine de Kırım Hanlığı ve Nogay Hanlığı ile ilgili olan Posol’skii prikaz belgelerinin hemen hemen bütün serisi bugün mevcuttur ve Kazan Hanlığı hakkında değerli bilgi sağlamaktadır.5 Dahası 1530’da başlayan Moskof tarihi kayıtları Posol’skii arşivindeki6 “Kazan kitaplarının” kelimesi kelimesine aynısı gibi görünmektedir. Bu kopyaların dikkatlice okunması, Moskova-Kazan ilişkileriyle ilgili kaybolan belgelerin birçoğunun belli bir yere kadar yeniden oluşturulmasına olanak sağlamaktadır.
Ayrıca bu oldukça seyrek kaynak merkezinden çıkan kanıt ile batı bozkır bölgesindeki diğer Tatar Hanlıklarının kanıtını kıyaslayarak, Kazan Hanlığı’nın idari sınıfı yapılarının belirsiz dış hatlarını tereddütlü bir şekilde oluşturabiliriz.7 Tipik bir Tatar Hanlığı’nın kurumsal yapısı, geleneksel olarak Cengiz Han’ın soyundan gelen bir han tarafından yönetilen bir hükümet içermektedir. Han muntazam olarak, her biri önde gelen beyliklerden birini yöneten ve genellikle dört kişi olan karaçi beylerinin divanı ile fikir alışverişinde bulunmuştur.8 Bu divan bir devlet meclisi olarak iş görmüştür ve bütün önemli devlet kuruluşları için bu divanın tasdiki gerekli olmuştur. Karaçi beylerinin imzaları iç politikayla ilgili bütün önemli belgeler için de gerekli olmuştur. Yabancı güçlerle yapılan antlaşmalarda karaçi beylerine ek olarak hanın kardeşleri ve oğulları, dini liderler, yakın
akıl hocaları ve aynı zamanda bazen karaçi beylerinin haricindeki diğer prestijli topluluk üyeleri gibi önemli şahısların da tanıklıkları zorunlu kılınmıştır. Nihayet yabancı büyükelçilerle yapılan toplantılarda da ileri gelen toplulukların temsilcileri olarak karaçi beylerinin varlığı gerekli olmuştur. Böylece han ile yabancı güçler arasında karaçi beylerinin çıkarlarına muhalif olabilecek görüşmeler yapılması önlenmiştir. Bazen han ve divan, temsilci bir meclis olan kurultayın da tavsiyelerini kabul etmiştir. Kurultay, hanın akrabaları (kalga, saltanlar), dini liderler (seyidler, mollalar, imamlar), hanın heyeti (beyler, ulanı) ve yönetim sınıfının alt sıralarından gelen çeşitli önemli şahıslar (mirzalar) gibi hanlığın yönetim sınıfının önemli kişilerinden oluşmuştur. Kurultay sadece tavsiyeler vermekle kalmayıp, iktidardaki hanı görevden alabilmiş ve ölen veya görevden alınan bir hanın yerine yeni bir han da seçebilmiştir. Bizim Kazan Hanlığı kanıtımız ile bu standart model ne kadar yakın ilişki içinde olmuştur?
Kazan hanlarının hepsi de Cengiz soyundan gelmiştir, ancak uygun adaylar arasından birisinin seçiminde bir takım yasal, politik ve geleneksel hususların Kazan yönetim sınıfı tarafından düşünülmesi zorunlu olmuştur.9 Kıpçak Hanlığı’nın eski hanı Ulu Muhammed (1419-1435)10 Kazan’ın ilk hanı olmuştur. Ulu Muhammed, Batu’nun kardeşi Toğay-Timur’un soyundan gelmiştir. Böylece Cengiz Han’ın oğlu Cöçi vasıtasıyla Ulu Muhammed de Cengiz soyundandır. 1435’te Ulu Muhammed’in uzaktan kuzeni olan Küçük Muhammed kendisini Kıpçak Hanlığı’nın Hanı ilan ederek hanlığın yönetimini ele geçirmiştir. Sonuç olarak Ulu Muhammed, taraftarları ile birlikte kuzeye doğru Belev’e kaçmış ve 5 Aralık 1437’de kendisini çıkarmak için gönderilen bir Rus askeri heyetini bozguna uğratmıştır.11 1439’un Temmuz ayında Ulu Muhammed on gün süreyle Moskova’yı kuşatmış, Moskova dolaylarını harap etmiş ve Kolomna şehrini yakmıştır.12 Ulu Muhammed’in Saray’dan kaçışının hemen ardından meydana gelen bu olaylar, Ulu Muhammed’in etrafında toplamaya başladığı askeri gücün bazı belirtilerini ortaya çıkarmıştır. Çünkü tarihi kayıtlar, saraydan ayrıldığında Ulu Muhammed’in yanında sadece şahsi heyetinin olduğunu bildirmektedir. Yine de yüz yılı aşkın tarihi boyunca Kazan Hanlığı hiçbir zaman askeri alanda kendi kendine yeterli hale gelmemiştir ve savunma için büyük ölçüde yabancı ittifaklara bağlı olmak zorunda kalmıştır. 1445 yılı itibariyle, Ulu Muhammed kalıcı olarak Kazan’a yerleşmiş ve böylece Kazan Prensliği’nin son hükümdarı olan Ali Bek’i (1429-1445)13 kovduktan sonra Kazan Hanlığı’nı resmen kurmuştur.
Ulu Muhammed’in iktidarının son önemli başarısı 7 Temmuz 1445’te Suzdal yakınlarında Rus prensi II.Vasiliy’in esir alınmasıdır.14 Aynı yılın Ekim ayında Ulu Muhammed II. Vasiliy’i büyük bir fidye karşılığında serbest bırakmıştır. Hiç şüphesiz bu fidye, hanlığını daha sağlam bir temel üzerine kurmasına yardımcı olmuştur.15 Ertesi yıl Ulu Muhammed’in ölümünün ardından oğlu Mahmud tahta çıkmıştır. Kazan Tarihi’ne (Kazanskaya İstoriya) göre Mahmud, babası ve kardeşi Yakup’u bacaklarını kestirmek suretiyle öldürtmüş ve böylece taht için hak iddia edebilmiştir.16 Hem Mahmud’un, prens kanı dökülmesine karşı olan Moğol-Tatar yasağını bozuşunu anlatan hem de hala hayatta olan Yakup’un (açıkça her iki bacağı da sağlam olarak) 1447’de Rus prensinin hizmetinde savaşmaya gidişini17 görmezden gelen bu hikaye hiç de güvenilir değildir.
1518’de Ulu Muhammed’in büyük torunu Han Muhammed Emin (1484-1485, 1487-1495, 1502-1518) öldüğünde çeşitli krizler meydana gelmiştir, çünkü Muhammed Emin’in ölümü Kazan yönetimindeki Ulu Muhammed silsilesinin bitişini temsil etmiştir. O zamana kadar hanlar, iktidarda bulunan aileden olan ve özellikle Ulu Muhammed’in oğlu Mahmud’un soyundan gelen erkeklerin arasından seçilebilmiştir. Ulu Muhammed’in diğer iki oğlu Kasım ve Yakup o zamanlar artık hayatta değillerdir. Moskova prensliği için seçkin bir askeri kumandan ve Kasım’ın oğlu olan Danyar da çoktan ölmüştür. 1466-1467 yılları arasında Han olarak iktidarda kalan ve Mahmud’un oğlu olan Halil erkek varis bırakmamıştır. Sonraki Han İbrahim’in (1467-1479) ilk karısı Fatima’dan üç oğlu olmuştur: İlham (1479-1485 ve 1486-1487 yıllarında iktidarda kalmıştır), Melik-Tagir ve Kudai Kul. İlham’ın erkek varisi olmamıştır. Hem Melik-Tagir hem de Kuday Kul Moskova Prensliği’nin hizmetine girmiştir. Melik-Tagir’in Fedor ve Vasiliy adında iki oğlu olmuştur ve ikisi de Hıristiyan olarak yetiştirilmiştir. Kazan Hanı’nın Müslüman olması şartı bulunmamasına rağmen (gerçekte Kıpçak Hanlığı’nın 13. yüzyıldaki hanlarından en az bir tanesi Hıristiyan olmuş olabilir), yine de 16. yüzyılın başlarında Müslüman hanlara sahip olma geleneği iyiden iyiye kurulmuştur. Bu gelenek, 1552 yılında Kazan’ın Hıristiyan bir çar/han olan IV. İvan tarafından fethedilmesi ve yönetilmesine kadar (Kazan’ın o anda artık bağımsız bir devlet olmamasına rağmen bozulmamıştır. İlham’ın üçüncü oğlu Kuday Kul, 1505’te Hıristiyanlığa geçerek Peter ismini almış ve Büyük Prens III. Vasiliy’in kız kardeşi Yevdohiya ile evlenmiştir. Yevdohiya ve Kuday Kul/Peter’in iki kız çocukları olmuştur.18 İbrahim’in ikinci karısı Nur Sultan’dan iki oğlu olmuştur. Ancak bu çocuklardan ne Muhammed Emin’in ne de Abdüllatif’in erkek varisi vardır.
Bu zor durum karşısında Kazan idari sınıfı, muhtemelen yapabildiği en iyi seçim olmasını umduğu seçimi yaparak Astrahan Hanı Abdül Kerim’in akrabası olan (ve böylece Cengiz soyundan gelen) ve Moskova’da III.
Vasiliy’in koruması altında bulunan19 Şah Ali’yi seçmiştir. Böylelikle Moskova, Kazan ve Astrahan arasında potansiyel bir ittifak kurulmuştur. Tahmin edilebileceği gibi böyle bir olasılık Kırım Hanı Muhammed Giray için uygun olmamıştır ve Muhammed Giray 1518’de Muhammed Emin’in ölümünden önce III.Vasiliy’i uyarmıştır: “Ve karar verdik; eğer Muhammed Emin’e bir şey olursa Sahip Giray’ı o yurdun hanı yapacağız. Ve eğer başka bir yurttan gelen birisi kendini han olarak kabul ederse, sen, kardeşim büyük prens, başın belaya girecektir (v istome budeş’) ve aramızdaki işler bozulacaktır.”20 Muhammed Giray muhtemelen ona göre Kırım Hanlığı’nın Astrahan’ı yönetme hakkını gaspettikleri için, Astrahan’ın Nomogan Hanedanı’na karşı sıcak olmamıştır.21 Ancak o anda Vasiliy’in Şah Ali’ye olan desteği konusunda bir şey yapacak durumda olamamıştır çünkü aynı zamanda kendisini seçen Kazan idari sınıfı ile de savaşacaktır. Ancak 1521’de Kazan idari sınıfı Şah Ali’ye karşı gelmiş ve onu görevden almıştır. Daha sonra, batı bozkır diplomatik ilişkileri için geniş pratik ayrıntıları olan bir seçim yapan divan ve kurultay, Muhammed Giray’ın kardeşi Sahip Giray’ı han seçmiştir. Moskova ve Astrahan ile olan Kazan ittifakı bir darbede Kazan ve Kırım Hanlığı arasındaki ittifaka dönüşmüştür.
Keenan Sahip Girey’in tahta çıkışını sırf “daha büyük komşularına karşı bağımsızlıklarını muhafaza etmek için” Kazan prenslerinin yaptığı bir teşebbüs olarak görmekte ve Muhammed Giray’ın bununla ilgili yapacak hiçbir şeyi olmadığı düşüncesine karşı çıkmaktadır.22 Bu düşünce, Muhammed Giray’ın o zaman Astrahan hanı olan Kazan prenslerine gönderdiği “bana sultan arayan birisini gönderdiler, ben de onlara sultan gönderdim”23 mesajı tarafından çelişkiye düşürülmüş gibi görünecektir.
Ancak, Astrahan hanının Moskova desteğini etkisiz hale getirmek için Muhammed Giray olanları çarpıtarak anlatmış olabilir veya Muhammed Giray’ın bir sonraki hanı seçmiş olduğuna inanmak için sebebi olabilir. Yeni bir han seçimi üzerinde görüşürken, Kazan divanı, seçimlerinin aralarındaki ittifakı pekiştirebileceğini umdukları yabancı bir hükümdara elçi gönderme prosedürü uygulamıştır. Bunun amacı o hükümdarın aynı fikirlere sahip olup olmadığını anlamaktır. Bu uygulama, karşılık olarak Moskova büyük prensi ve Kırım hanının değişik zamanlarda, gerçekte kendilerinin Kazan hanını seçen kişi olduklarını düşünmelerine (ya da en azından istemelerine) sebep olmuştur.
Eğer Kazan Karaçi beyleri gerçekten Moskova büyük prensi ile karşılaştırıldığında bağımsız bir politika benimsemeye çalışmışlarsa, Kırım Hanı’nın kardeşini seçtiklerinde onun sahip olabileceği etkiyi yanlış hesaplamışlardır. Çünkü Muhammed Giray daha sonradan Kazan’ın kendi yurdu24 olduğunu iddia etmiş ve bunu aynı yılın sonlarında Moskova’ya yapılan saldırının gerekçe aşamalarından birisi olarak kullanmıştır. Sonraki 30 yılın neredeyse tamamı boyunca, 1551’e kadar Kazan’da Kırım Hanı’nın bir akrabası iktidarda kalmıştır.25 Kazan Hanlığı’nın Ulu Muhammed tarafından 1430’ların sonunda ve 1440’ların başında kurulduğu zamanlardaki askeri zayıflığı, divan ve kurultayın han seçimi üzerine komşu devletlerle yaptıkları müzakerelerin kaynaklarındaki kanıtı açıklamaya başlamaktadır. Eğer Kazan ile Sibirya, Astrahan ve Nogay hanları arasındaki diplomatik benzerliğe sahip olsaydık, tahminen Moskof Büyük Prensi ve Kırım Hanı ile olduğu gibi bu mesele üzerinde de benzer hararetli müzakereler bulabilirdik.
Elimizdeki kanıt, Kazan’daki karaçi beyleri divanında kimin olduğu konusunda çok belirli bilgi sağlamamaktadır. Bir problem de “karaçi” veya “bey” (ya da “beg”) terimlerinin Kazan Hanlığı kaynaklarımızda nadiren görünmesidir. Divan üyelerinin ya da devlet meclisi üyelerinin kim olmuş olabileceği konusunda da fazla kanıtımız bulunmamaktadır.26 Rus tarih kayıtlarının bazı isimlerden söz ettiği az zamanlardan birisi, Kal Ahmed (Kalimed), Orak (Urak), Sadır (Sadyr) ve Agiş‘i (Agish) III. İvan’a elçi gönderen Kazan prensleri (Knezler) olarak bizlere anlattıkları 1496 kayıtlarıdır. Yönettikleri toplulukların veya beyliklerin hiç ismi verilmemiştir. Ancak Kazan Hanlığı beyliklerinin, Kıpçak Hanlığı’ndan gelen ve belli bir yere kadar o hanlığın önde gelen beylikleri ile paralellik gösteren muhalif unsurlardan oluştuğu düşünülmesi gereken bir olasılıktır. İki sebepten ötürü, Rus tarih kayıtlarında sözü edilen “prenslerin” hizmet prensleri değil de karaçi beyleri olduklarından epeyce emin olabiliriz. Birincisi, diğer Tatar hanlıklarında karaçi beyleri divanını oluşturan geleneksel sayı dörttür ve bu prenslerden dört tane vardır.
Dostları ilə paylaş: |