Germiyanoğulları Beyliği’nde Mimari / Prof. Dr. A. Osman Uysal [s.126-132]
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Anadolu Selçuklu Devleti’nin çöküşüyle birlikte ortaya çıkan beyliklerden olan Germiyanoğulları (M.1300-1429); Kütahya merkez olmak üzere en geniş sınırlarıyla Afyon, Uşak, Denizli, Kula ve çevrelerinde hüküm sürmüşlerdir. Ankara Savaşı’nı takip eden yıllarda beylik, Osmanlı nüfuzu altına girmiş ve II. Murad Devri’nde Yakub Bey’in vasiyetnâmesiyle Germiyanlı toprakları Osmanlılara bırakılmıştır.
Devlet teşkilatı yapısına sahip oluşu, askerî ve siyasî nüfuzu, kültür hayatına katkılarıyla dönemin önde gelen egemenliklerinden birisi durumundaki Germiyanoğulları Beyliği, bu özelliklerine rağmen; Beylikler Devri tarihi için yapılan genellemelerin dışına çıkamamıştır. Devamlı çalkantı hâlindeki siyasî ortam, zaman zaman vuku bulan Karamanoğlu baskısı ve topraklarındaki kısa süreli ya da kesintili Osmanlı hâkimiyeti -muhtemelen bunlarla birlikte ekonomik zorunluluklar-, beyliğin imar faaliyetlerini de olumsuz yönde etkilemiş ve geniş boyutlu, büyük külliye niteliğinde yaratmalar yerine; genellikle mütevâzi, çabuk tamamlanabilecek yapılar ortaya koymuşlardır.
Bütün bu karışıklık ve kesintilere karşılık, Germiyanoğlu sahası kültür hayatındaki canlılığıyla dikkati çeker. Daha sonraları Osmanlı şairleri arasında zikredilen, Türkçe telif ve çeviri eserleriyle tanıdığımız Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedî, Ahmedî Dâî ve Şeyhî Sinan gibi şahsiyetler Germiyanlı sarayında yetişmişlerdir. Yine meşhur Germiyanlı âlimi ve kadısı Hacı Halil oğlu İshak Fakih, Beylikler Devri ulemâsının önde gelen isimlerindendir. Kütahya’daki Vâcidiye Medresesi’nin II. Yakub Bey yıllarındaki müderrisi Molla Vâcid, dönemin âlimleri arasında yer alır. II. Yakub Bey’in Kütahya’daki imaretine koydurduğu Taş Vakfiye, Beylikler Devri Türkçesinin en önemli belgeleri arasında olup; Türk tarihinde Göktürk ve Uygur Devri yazıtlarından bu yana nâdiren karşılaşılan yazılı taş âbideler arasında ayrı bir değere sahiptir.
Germiyanoğulları, hâkimiyetleri altındaki bölgedeki yerleşimlerde kendi güçleriyle orantılı bayındırlık eserleri meydana getirirken, bir taraftan da Kütahya’daki Balıklı Câmi ve Denizli Ulu Câmii gibi Selçuklu yapılarını tamir ettirmişlerdir. Bu sahada Yıldırım Bâyezid Devri içinde, M. 1390-1402 yııları arasındaki geçici Osmanlı egemenliği sırasında Kütahya Ulu Câmii inşa veya ihya edilmiş, Kütahya’da Takvacılar Câmii, Afyon Kâbe Mescidi ve Afyon Ak Mescit yaptırılmıştır. Afyon’daki Ulu Câmi’nin minaresi de Yıldırım Devri’nde yenilenmiş olmalıdır.
Germiyanoğlu sahasındaki şehir, kasaba ve köylerde inşa edilen eserlerin birçoğu zamanla yıkılıp yok olmuş; bir kısmı ise tümüyle yenilenerek aslî niteliklerini yitirmişlerdir. Bu arada, bazı yapıların sadece kitâbeleri günümüze ulaşabilmiştir. Binaların çoğunun ortadan kalkmasındaki temel etkenler arasında; yörenin deprem kuşağında bulunmasının yanı sıra, insan eliyle yapılmış tahribat ve yıkımlar ön planda gelmektedir.
Bu dönemde meydana getirilen Kütahya II. Yakub Bey Külliyesi (M. 1411-1414), Kütahya İshak Fakih Külliyesi (M. 1420-1434) ve Simav Babuk Bey Külliyesi (XV. yüzyılın ilk çeyreği) fazla iddialı olmayan yapı topluluklarıdır. Kütahya-Afyon arasındaki güzergâhta yapılan Yeniceköy Külliyesi; han, mescit ve çeşmeden oluşan birimleriyle, özellikle Osmanlı sahasında gelişme gösteren menzil külliyelerinin öncülerinden sayılabilir. Yukarıda isimleri verilen şehir külliyelerinden İshak Fakih ve Babuk Bey külliyelerinde de yapı adeti üçü geçmemektedir. İshak Fakih Külliyesi câmi, medrese ve çeşmeden oluşurken; Babuk Bey Külliyesi’nde câmi, hamam ve han bulunmaktadır. Buna karşılık II. Yakub Bey’in külliyesi imaret, buna bitişik türbe, medrese ve kütüphâneden meydana gelmektedir. Vakfiyede adı geçen mescit müstakil bir bina olmayıp, imaretin eyvanlarından biridir. Külliye yakınında yer alan ve yakın zamanlarda kazısına başlanılan Yeni Hamam, külliyenin aslî parçası olmayıp, Çelebi Sultan Mehmed tarafından satın alınarak, vakfa gelir temini amacıyla Yakub Bey’e verilmiştir. İshak Fakih Külliyesi’nin çeşmesi, Babuk Bey Külliyesi’nin hanı ve Yakub Bey Külliyesi’nin medresesi yıkılarak ortadan kalkmıştır.
Germiyanlı ileri gelenlerinden Sungur Bey’in Kula’da inşa ettirdiği ribat (kervansaray; M. 1356-57), câmi ve hamam da bir külliye teşkil etmiş olmalıydı. Fakat bu yapıların tümü yıkılmış ve geriye kervansarayın kitâbesi kalmıştır. İster menzil külliyesi, isterse şehir külliyesi karakterinde olsunlar, Germiyanoğulları Devri külliyelerinde bağımsız yapı sayısı üçü geçmemektedir. Bunların birbirleriyle ilişkilerinde belli bir kompozisyon özelliği izlenmemektedir. Yapılar rastgele bir düzen içerisinde, çoğu zaman topoğrafyanın ve o zamanki sokak dokusunun izin verdiği şekilde yerleştirilmişlerdir. Dikkati çeken bir diğer önemli husus -Kula Sungur Bey Külliyesi hariç- adı geçen külliyelerin, XV. yüzyılın ilk çeyreği içinde, yâni Germiyanlıların Osmanlı himayesine girdikleri yıllarda yapılmış olmalarıdır.
Germiyanoğulları devri mimarisini yapı gruplarını dikkate alarak inceleyecek olursak; bu dönemde inşa edildiklerini bildiğimiz Gediz Ulu Câmii, Şuhut Ulu Câmii, Sandıklı-Alamescit (Alacamescit) Köyü Câmii, Tavşanlı-Beyköy Dede Balı Câmii, Tavşanlı Ulu Câmii ve Emet Ulu Câmii orijinal özelliklerini yitirip, tümüyle yenilenerek bugüne gelebilmişlerdir. Kula Sungur Bey Câmii ve Denizli Alemşah (Kurşunlu) Câmii ise yıkılarak ortadan kalkmışlardır. Kütahya Yukarı Kale Câmii (M. 1378), Sandıklı Ulu Câmii (M. 1378), Uşak Ulu Câmii (XV. yy. ilk çeyreği) ve Simav Babuk Bey (Ulu) Câmii (XV. yy. ilk çeyreği) aslî özelliklerini kısmen koruyabilirken; Kütahya Kurşunlu Câmii (M. 1377-78) ve Kütahya İshak Fakih Câmii (M. 1422-1434) özgün yapılarını büyük ölçüde muhafaza etmişlerdir. Bu arada, beyliğin merkezi konumundaki Kütahya’da bir ulu câmi yapılmamış görünmesi ilk bakışta yadırganmaktadır. Bunun nedeni, Afyon ve Denizli’de olduğu gibi Kütahya’da da Selçuklu Devri’nden bir ulu câminin varlığı olabilir. Fakat mevcut bilgilerimize göre Kütahya’daki ulu câmi Yıldırım Bâyezid Dönemi’yle ilişkilendirilebiliyor.
Bu yapılardan aslî özelliklerini koruyabilen veya kısmen koruyabilenleri göz önüne alacak olursak; Uşak ve Simav’daki ulu câmiler merkezî vurgulu bir plan şeması ortaya koyarken; diğerleri anıtsal tek kubbeli câmi ya da tek kubbeli kübik mescit karakterinde inşa edilmişlerdir.
Uşak Ulu Câmii XIX. yüzyılda geçirdiği onarım sırasında belli bir oranda değişikliğe uğramış olmalıdır. Dış duvarlarının tamamen yenilendiği, malzeme ve kapı, pencere gibi elemanların biçimlerinden anlaşılmaktadır. Son cemaat yeri ve minare de tümüyle son onarımların ürünü görünmektedir. Harim, ana eksen üzerindeki maksure kubbesi ve bunun kuzeyindeki sivri beşik tonozlu eyvan ile yan kanatlara simetrik dizilmiş, farklı büyüklükteki kubbeli hacimlerle teşkil edilmiştir. Maksure kubbesini taşıyan baldakenin yan kemerlerinin içine ikişer küçük kemer yerleştirilmiştir. Böylece bu kemerler âdetâ birer boşaltma kemeri kimliğine bürünmüşlerdir. Kubbelere pandantiflerle geçilmektedir. Uşak Ulu Câmii, maksure kubbesi ve ona açılan eyvanıyla, bir bakıma Büyük Selçuklu câmilerinin kubbe-eyvan kompozisyonunu hatırlatmaktadır. Bu hâliyle, Beylikler Devri’ndeki merkezî planlı mekan arayışının ilginç denemelerinden birisi olarak görülebilir (Şek. 1).
Simav Babuk Bey (Ulu) Câmii de sonradan onarımlar geçirmiş bir yapı olmakla birlikte; mihrap önünde büyük kubbe ve bunun iki yanındaki eş değerde ikişer kubbeli hacimleriyle Edirne Üç Şerefeli Câmi (M. 1447) ve Manisa Hatuniye (M. 1488) Câmii’ni akla getirmektedir. Fakat burada da maksure kubbesi, Hatuniye’de olduğu gibi kare baldakene oturmaktadır. Ayrıca, baldakenin yan kemerleri Uşak Ulu Câmii’nde olduğu gibi düzenlenerek içlerine ikişer küçük kemer yerleştirilmiştir.
Anıtsal tek kubbeli câmi özelliği taşıyan Kütahya Kurşunlu Câmii (Şek. 2) ve İshak Fakih Câmii’nde; kuzeyde üç bölmeli son cemaat yeri bulunmaktadır. Minare, harimin kuzeydoğu köşesine bitişiktir (Res. 1). Kübik harim, Türk üçgenleriyle geçilen bir kubbeyle örtülmüştür. Sandıklı’daki ulu câmi de anıtsal tek kubbeli bir eserdir. Minaresi mevcuttur. Fakat onarımlar geçirdiği için, ilk hâliyle son cemaat yerine sahip olup olmadığını bilemiyoruz. Yapının kubbesindeki kalem işleri Batılılaşma dönemi tasvir sanatı bakımından değerlidir. Kütahya Yukarı Kale Câmii’nin ise duvarları esaslı bir onarım görmüş; bu arada örtü elemanları değişikliğe uğramış ve minaresi yenilenmiştir.
Dönemin bugüne gelebilmiş tek kubbeli mescitleri; Afyon Arasta Mescidi (M.1355), Kütahya Analcı Mescidi (M. 1369) (Res. 2), Kütahya Çatalçeşme Mescidi (M. 1381-82) ve Yeniceköy Menzil Külliyesi’nin mescididir. Bu yapılar, benzerlerini Anadolu Selçuklu Devri’nde de gördüğümüz, kübik gövde üzerine kubbeli, minaresiz basit yapılardır. Bunlarda kubbeye Türk üçgenleriyle geçilmektedir. Kütahya’daki Analcı ve Çatalçeşme mescitlerinde bugün görünen minareler orijinal olmayıp, sonradan eklenmişlerdir.
Kütahya’da II. Yakub Bey Külliyesi içindeki imaret; Germiyanlı sahasında bu işlevdeki yapılardan zamanımıza gelebilmiş tek örnektir (Şek. 3). Meşhur Taş Vakfiye’deki ifadelerle sosyal işlevi özellikle vurgulanan yapı; Erken Osmanlı Devri’nin henüz zâviyeli câmi kimliğine bürünmemiş, Bilecik Orhan Gâzi imareti ve İznik Nilüfer Hatun İmareti gibi örnekleriyle ilişkilendirilebilir. Yapı hem işlev, hem de mimari ilhâmını, söz konusu Erken Osmanlı binalarından almış olmalıdır. Anadolu Selçuklu Devri’nin zaviye ve kapalı avlulu medrese şemalarından gelişen söz konusu tipin bir örneği olan II. Yakub Çelebi İmareti; ortadaki kubbeli mekanın kuzey, güney ve batı kenarlarındaki birer eyvan, girişin iki yanındaki kubbeli birer odayla “ters (T)” şeması göstermektedir. Alışılmışın dışında, doğu cephedeki üç bölmeli revak, yapı kütlesi içine çekilmiştir. (Res. 3, 4) Yakub Bey’in kubbeli eyvan tarzındaki türbesi güney eyvanına bitişiktir. Güney eyvanındaki mevcut mihrap geç devir işidir. Yakub Bey İmareti de diğer Germiyanlı yapıları gibi çeşitli defalar onarım geçirmiş olmakla birlikte, plan bakımından özgün hatlarını korumuştur.
Germiyanoğulları Devri’ne ait olduklarını bildiğimiz medreseler Kütahya’da yer almaktadır. Bunlardan II. Yakub Bey Külliyesi’nin medresesi tamamen ortadan kalkmıştır. A. Altun’un tespitlerine göre (L) planlı olarak imaretin güneydoğu tarafında bulunduğu kabul edilen medrese 1935’te tümüyle ortadan kalkmıştır. A. Altun’un medresenin kütüphânesi olarak tanımladığı küçük yapı ise; ulu câminin güneybatı köşesi yakınında harap bir durumdadır. Sağır sivri kemerli cephesi ve kubbeyle örtülü kübik gövdesiyle, XIV-XV. yüzyıllarda Batı Anadolu’da görülen bir türbe tipine çok benzemektedir. Fonksiyonu doğru belirlenebilmişse; bu yapı Anadolu’daki en eski müstakil kütüphâne binalarından birisi olabilir.
Kronolojik bakımdan en erken tarihli Germiyanlı medresesi Kütahya’daki Vâcidiye’dir. M. 1314-15 yılında Alaşehir’den alınan cizyeyle Umur bin Savcı tarafından yaptırılmıştır. Süleyman Şah zamanında buraya tayin edilen Molla Vâcid’in adına izafeten “Vâcidiye” adıyla anılan yapı, kapalı avlulu iki eyvanlı tiptedir (Şek. 4). Plan özelliğiyle Anadolu Selçuklu geleneğini devam ettirir. Fakat Selçuklu örneklerinden farklı olarak giriş eyvanının üzeri kubbeyle örtülmüştür.
Kütahya’daki diğer eğitim-öğretim yapılarından Balabaniye Medresesi’nden geriye ana eyvan ile dershâne odalarının kalıntılarından başka bir şey kalmamıştır. XIV. yüzyıl ya da XV. yüzyıl başlarına tarihlendirebileceğimiz Balabaniye Medresesi kapalı avlulu, üç eyvanlı özellik göstermektedir. Mimari kalıntıları ve arşiv belgelerine dayanarak belli bir oranda restitüsyonunu şekillendirebildiğimiz eserde, yan eyvanlar ana eksenler üzerinde yer almamaktadır. Ana eyvan, sivri beşik tonozlu örtüsüyle klâsik konumundadır. Kuzey ve güneyinde kubbeli dershâne odaları bulunur. Yan eyvanlar ise, orta mekanın kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde olup, dershâne odalarına bitişik yerleştirilmişlerdir (Şek. 5). Eldeki veriler giriş mekanının düzenini açıklamaya yetmemektedir. Bu nedenle giriş ünitesinin eyvan tarzında mı, yoksa kapalı bir hacim düzeninde mi yapıldığı konusunda kesin bir görüş ifade edemiyoruz. Dolayısıyla medresedeki eyvan sayısını eski fotoğraflarda görülebilen üç eyvanla sınırlamak zorundayız.
Beyliğ’in son yıllarına doğru inşa edilen İshak Fakih Külliyesi’nin medresesi, câminin doğusundaki yamaçta yükselmektedir. Açık avlulu iki eyvanlı tipe bağlı bir eserdir. Kuzeydoğu köşesi, eğimli araziden yararlanılarak fevkânî tarzda yapılmış; burada dışa açılan eyvan biçiminde bir mekan oluşturulmuştur. Sonradan onarımlar görmüş ve üstüne ahşaptan bir ikinci kat ilave edilmiştir. Kuzeye bakan ana cephe XIX. yüzyıl üslûbunda yenilenmiştir. Bütün bunlara rağmen yapının genel düzeni ve mekan sayısı vakfiye kaydındaki bilgilere uymaktadır. Buna göre kuzeydeki giriş eyvanından sonra ulaşılan avlunun güneyinde, kare ölçülerde ana eyvan yer almaktadır. Eyvanın cephesi sonradan kapatılmıştır. Örtüsü tahrip olmakla birlikte, mekanın boyutları dikkate alınarak, ana eyvanın üzerinin, Batı Anadolu beylikleri sahasında görülmeye başlandığı biçimde kubbeyle örtüldüğü düşünülebilir. İshak Fakih’in vakfiyesinde zikredilen yedi oda, avlunun kuzey, doğu ve batı kenarları boyunca sıralanmışlardır. Vakfiye kaydında adı geçen kütüphâne, ana eyvanın güneyine bitişik hücre olmalıdır.
Germiyanlı Dönemi’nden bugüne ulaşabilmiş en kalabalık yapı grubunu türbeler teşkil etmektedir. Muhtelif köy ve şehirlerde karşılaştığımız türbeler arasında tipolojik bakımdan Selçuklu örneklerini tekrarlayanların yanı sıra, özellikle Batı Anadolu Beylikleri sahasında karşılaşılan yeni denemeleri yansıtan yapılar da bulunmaktadır.
Çivril-Beyce Sultan Kümbeti (XIV. yy.), Kütahya-Karaağaç Köyü yakınındaki I no.lu türbe (XIV. yy.) ve Tavşanlı Şeyh Dede Balı (Mülayim Dede) Kümbeti (XV. yy. ilk çeyreği) sekizgen gövdeli eserlerdir. Örtü sistemleri tahrip olmuş ve onarım görmüş olmasına rağmen, içten kubbe, dıştan külah biçiminde çift cidarlı bir örtüye sahip oldukları anlaşılmaktadır (Res. 5).
Bu dönemden sadece Çivril Mezarlığı’ndaki kümbet (XIV. yy.) onikigen prizmal gövdelidir. Örtü sistemi yenilenmiştir. Uşak/Sivaslı-Hacım Sultan Köyü’ndeki Hacım Sultan Kümbeti (XIV. yy.), sekizgen gövdenin önündeki eyvanıyla “kümbet-eyvan birleşimi” biçiminde tanımlanan gruba girmektedir. Örtü, dıştan sekizgen kasnağa oturmaktadır (Res. 6). Bu tip türbelerle Büyük Selçuklu Devri’nden itibaren karşılaşılır.
Altıntaş-Alıncık Köyü Türbesi (XIV. yy.), Kütahya Paşam Sultan Türbesi (XIV. yy. ikinci yarısı) ve Kütahya II. Yakub Bey Türbesi “kubbeli eyvan” tarzında yapılmışlardır. Bu tipin en çarpıcı örneği olan Alıncık Köyü Türbesi; önündeki geç devir ekleri dikkate alınmazsa, cephesi sivri kemerle çözülen kübik gövdenin üzerinde yükselen sekizgen kasnak, piramidal külah ve cephesindeki işçiliğiyle, Selçuklu formları ve Beylikler Devri’nde beliren anlayışın kaynaştığı ilgi çekici bir denemedir (Res. 7).
Dönemin kübik gövde üzerine kubbeli türbelerinde iki grup göze çarpar. İlki basit, kare plan üzerinde yükselen kübik gövde ve örtüyü teşkil eden kubbeden ibarettir. Çivril- Emirhisar Köyü Türbesi (XIV. yy.), Sandıklı-Menteş Köyü Türbesi (XIV. yy.) ve Sandıklı Muradin Türbesi (XIV. yy.) bu gruba girer. Her üç örnekte de kubbeye Türk üçgenleriyle geçilmektedir.
İkinci alt grupta, kübik gövdeli yapının ana cephesi, dışa taşkın anıtsal bir sağır sivri kemer biçiminde düzenlenmiştir. Sığ bir eyvana benzeyen bu kemer, Ayda Arel’in de vurguladığı gibi Türkistan’daki yapıların “piştâk”larını hatırlatmaktadır. Bu gruptan Altıntaş- Işıklar Köyü I no’lu türbe (XIV. yy.) de kubbeye Türk üçgenleriyle geçilirken; aynı yüzyıldan Kula Süleyman Şah Türbesi’nde geçiş elemanı olarak basit tromplar kullanılmıştır (Res. 8). Sözünü ettiğimiz cephe uygulaması, Batı Anadolu Beylikleri sahasında ve bilhassa Germiyanlı ve Saruhanlı sahalarında dikkati çekmektedir. Menteşe Beyliği bölgesinden Balat İlyas Bey Câmii’nin (M. 1404) cephe düzeninde de aynı kompozisyonun izlerini buluyoruz.
Afyon’daki Garipler (Süleyman Şah?) Türbesi (XIV. yy.); Anadolu’da XIV. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan baldaken tarzı mezar anıtlarının Germiyanlı sahasındaki tek örneğidir. Kare baldaken biçimindeki yapıda, ayakları birbirine bağlayan sivri kemerler kubbeyi taşımaktadır.
Yukarıda tipolojik açıdan ele aldığımız türbelerden sadece Tavşanlı Dede Balı Türbesi’nde oturmalık kısmı tespit edilebilmektedir. Aynı türbenin kriptasının da olduğu ileri sürülmüştür. Fakat bugünkü hâliyle bunu doğrulayabilmek güçtür. Diğer türbelerin hiçbirinde kriptaya dair bir ize rastlanılamamıştır.
Germiyanoğulları zamanında yaptırılan Sandıklı Büyük Hamam, Sandıklı Küçük Hamam, Uşak Eski Hamam ve Kula Sungur Bey Hamamı zaman içinde yıkılıp ortadan kalkmışlardır. Harap bir vaziyette günümüze gelebilen, II. Yakub Bey Külliyesi yakınındaki Kütahya Yeni Hamam’da, Kütahya Müzesi tarafından son birkaç yıldır kazıya girişilmiştir. Buna mukabil Kütahya Saray Hamamı (XIV. yy.), Kütahya Kemer Hamamı (XV. yy. başları), Kütahya Küçük Hamam (XIV. yy. sonu- XV. yy. ilk çeyreği) ve Simav Babuk Bey Hamamı (XV. yy. ilk çeyreği) ayakta kalabilmiştir.
Bu hamamlardan Kütahya Saray Hamamı ve Simav Babuk Bey Hamamı “özel hamam” ya da “konak hamamı” denilen tarzda yapılardır. Halk hamamı konumundaki Kemer Hamamı, “çifte hamam” düzeninde inşa edilmiştir. Germiyanlı Devri’nde tek kısımdan ibaret olan Küçük Hamam; XV. yüzyıl içerisinde ama Osmanlılar zamanında çifte hamam hâline getirilmiştir. Küçük Hamam ve Kemer Hamamı son zamanlarda tâdilât görmüştür.
Plan ve boyutları dolayısıyla özel hamam niteliğinde görünen yapılardan Kütahya Saray Hamamı; enine dikdörtgen planlı soğukluğun batısındaki, köşeleri pahlı kare planlı sıcaklık ile, sıcaklıktan bağımsız, doğrudan doğruya soğukluğa açılan iki hücreden meydana gelir (Şek. 6). Simav Babuk Bey Hamamı’nda ise; giriş holünün iki yanındaki kare planlı birer oda ve holün doğusundaki enine dikdörtgen planlı, iki kubbeyle örtülü sıcaklık söz konusudur. Her iki yapının da soyunmalıkları orijinal değildir.
Halk hamamı karakterindeki Kemer Hamamı, plan bakımından birbirine benzeyen, kadınlar ve erkeklere tahsis edilmiş iki bölümden oluşmaktadır. Her iki bölümün kârgir soyunmalık ve soğukluk mekanları, yol genişletme bahanesiyle yıktırılmıştır. Hamamın iki bölümü de “dört eyvanlı-köşe hücreli” tipte yapılmıştır.
Kütahya’daki Küçük Hamam, M. 1484 tarihli bir vakfiye kaydına göre, sonradan çifte hamama dönüştürülmüştür. Osmanlı devrinde bu amaçla yapılan ilaveler sırasında, ilk kısımda bazı tâdilâtlar yapıldığını ve özellikle geçiş sistemi ile kubbelerin elden geçirildiğini düşünüyoruz. Küçük Hamam, önündeki kare planlı, tek kubbeli, anıtsal soyunmalık mekanıyla çok dikkati çeker (Res. 9). Tromplarla geçilen yüksek kubbeye sahip soyunmalığın gerisinde soğukluk, sıcaklık ve buna açılan halvet hücreleri bulunmaktadır. Sıcaklığın şeması, münferit diyebileceğimiz bir plan ortaya koymakla birlikte; Semavi Eyice’nin “kare bir sıcaklık etrafında sıralanan halvet höcreli” olarak tanımladığı tipe dâhil edilebilir.
Bilindiği gibi Selçuklu Türkiyesi’nde ana yollar, anıtsal kervansaraylar ile güvenli ve işlek hâle getirilmişti. Diğer beylikler gibi Germiyanoğulları da, bir yandan Selçuklu kervansaraylarından yararlanmışlar; diğer taraftan bu yolların kendi topraklarındaki uzantılarında yeni hanlar yapmışlardır. Germiyanlı Devri’nde yapılan Kula Sungur Bey Kervansarayı (M. 1356-57), Simav Babuk Bey Hanı ve Kütahya-Aslanapa arasındaki Gelinkayası Hanı ortadan kalkmıştır. Mevcut hanlar; Kütahya-Afyon güzergâhında sıralanan Yeniceköy Hanı, Çakırsaz Hanı ve Eğret Hanı ile Eşme-Ulubey arasındaki İnay Hanı’dır. Bu yapıların dördü de avlusuz tiptedir. Plan bakımından üç sahanlı bazilikal bir şema arz edreler (Şek. 7) Ayaklara binen kemerlerle sınırlanmış, derinlemesine doğrultudaki sahanlardan ortadaki, diğerlerinden geniş ve yüksek tutulmuştur. Tonozlar takviye kemerleriyle pekiştirilmiştir. Bu hanlar, Selçuklu Devri’nde gördüğümüz donanıma sahip değildirler. Bununla birlikte Çakırsaz Hanı ve İnay Hanı’nda ocak nişi bulunmaktadır. Yeniceköy Hanı ise, yanındaki çeşme ve mescidiyle, iddiasız bir menzil külliyesi görünümündedir.
Germiyanoğulları, kendi idarelerindeki şehir ve kasabaların Bizans Devri’nden kalmış kalelerini tamir ve ekler yaparak kullanmışlardır. Bu arada Sandıklı Kalesi tümüyle Germiyanlı eseri gibi görünüyor. Fakat kaleden geriye bir sur parçası ile kitâbe kalmıştır. Kitâbesine göre I. Yakub Bey zamanında, M. 1324 yılında yaptırılmıştır. Beyliğ’in merkezi olan Kütahya Kalesi’nin anıtsal surları fikir verecek kadar ayaktadır. Kale’nin yukarı kale bölümü esas itibariyle Bizans yapısıdır. Yuvarlak kulelerle desteklenmiş, almaşık duvar teknikli yukarı kale M. VII.-XII. yüzyıllar arasındaki inşa ve onarımlarla oluşmuştur. Yukarı kaledeki “iç kale” ve içindeki sarnıç ile köşeli kulelere sahip aşağı kale bölümü Germiyanlılardan kalmıştır. Bu bölümün duvarları, Bizans surlarından farklı olarak moloz taşlarla yapılmıştır.
Germiyanoğulları Devri’nden sadece iki mimarın adını biliyoruz. Bunlar Sandıklı Ulu Câmii’ni yapan Aydemir bin Abdullah ve Sandıklı Kalesi’nin mimarı Çoban’dır.
Bu dönem yapılarında inşa tekniği açısından moloz veya kesme taş işçilikli duvar örgüsünün yanı sıra, Bizans mimarisi kaynaklı almaşık duvar tekniğine yer verilmiştir. Devşirme malzeme diğer yapılarda da kullanılmakla birlikte, özellikle türbelerde yoğun biçimde tercih edilmiştir.
Belirgin bir sadeliğin izlendiği Germiyanlı eserlerinin cephe, eyvan cepheleri, kemerler ve taçkapılarında çeşitli biçimlerdeki silmeler ve kabaralarla plâstik etki yaratılmaya çalışılmıştır. Yan cepheler ve iç duvar yüzeylerinde süslemeye yer vermekten kaçınılmış gibidir. Bu bakımdan yapıların zaman zaman onarıldıklarını unutmamak gerekir. Belki de binaların içindeki ürkütücü sadeliğin sebebi budur. Bu genel tespitle beraber bazı yapılarda üzerinde durulabilecek süslemeler bulabiliyoruz. Bunlardan İshak Fakih minaresinde plâstik karakterli arkat ve geometrik motifler kullanılmıştır. Kütahya Kurşunlu Câmii’nin minaresinde, şerefe altında yer yer sırlı tuğlalar göze çarpmaktadır. Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere bakılırsa, eskiden Simav Babuk Bey Câmii minaresi, Sivas Ulu Câmii’nin minaresine benziyordu. Belki de onun gibi tuğla ve çini işçiliğine sahipti. Vâcidiye Medresesi içindeki sanduka, II. Yakub Bey türbesi’nde zemin ve sanduka ile İshak Fakih’in kendi câmisinde yer alan sandukası çinilerle kaplıydı. Vâcidiye’deki çiniler yok olmuş, İshak Fakih’in mezarındakiler ise büyük ölçüde yenilenmiştir. II. Yakub Bey Türbesi’nde bir bölümü orijinal olmak üzere tek renk sırlı ve renkli sır tekniğinde çiniler vardır. Renkli sır teknikli çini uygulamada Osmanlı sahasındaki gelişmelerin etkili olduğu kanısındayız.
Sonuç olarak denilebilir ki; Germiyanoğulları Beyliği’nin mimarlık eserlerinde; Anadolu Selçuklu geleneğine bağlı plan ve form anlayışının yanı sıra, XIV. yüzyıldan itibaren Batı Anadolu’da gözlenen yeni arayış ve denemelerle karşılaşılmaktadır. Süslemedeki fakirleşme eğilimi, yoğun biçimde devşirme malzeme tercihiyle birlikte düşünüldüğünde, Beyliğ’in ekonomik gücüyle ilişkilendirilebilir.
ACUN, H., “Manisa’daki Türbe Mimarisi”, Belleten, C. XLIX, Sayı: 195 (1985), Ankara. 1986, s. 479-501.
Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, C. II, Çev.: Tahsin Yazıcı, İstanbul. 1960.
AKDAĞ, M., Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, C. II, İstanbul. 1974.
AKIN, H., Aydınoğulları Tarihi Hakkında Bir Araştırma, Ankara. 1968 (2).
AKOK, M., “Uşak Ulu Câmii”, Vakıflar Dergisi, Sayı: III, Ankara. 1956, s. 69-72.
ALTUN, A., “Kütahya’nın Türk Devri Mimarisi- Bir Deneme”, Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan: Kütahya, İstanbul. 1981-82, s. 171-700.
ANONİM, Kütahya İl İmar Komisyonu Raporu, Ankara. 1960.
AREL (DOĞAY), A., 14. Yüzyılda Anadolu Türkmen Beylikleri Mimarisi, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Kürsüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul. 1967.
AREL, A., “Architecture and the Turkmene Emirates of the Aegean Area: A General Appraisal”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi (23-27 Eylül 1991, İstanbul), Bildiriler, C. I, Ankara. 1995, s. 163-172.
ARIK, M. O., “Erken Devir Anadolu Türk Mimarisinde Türbe Biçimleri”, Anadolu (Anatolia), Sayı: XI (1967), Ankara. 1969, s. 57-100.
ARIK, M. O., “Turkish Architectue in Asia Minor in the Period of the Turkish Emirates”, The Art and Architecture of Turkey, Edit. by.: E. Akurgal, Oxford. 1980, p. 111-136.
ASLANAPA, O., Osmanlılar Devri’nde Kütahya Çinileri, İstanbul. 1949.
ASLANAPA, O., Türk Sanatı, İstanbul. 1984.
Âşıkpaşaoğlu Ahmed âşıkî, Tevârih-i Âl-i Osman, Düz.: N. Atsız, İstanbul. 1947.
AYVERDİ, E. H., Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve Sultan II. Murad Devri, C. II, İstanbul. 1972.
BAKIRER, Ö., Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrapları, Ankara. 1976.
BAŞ, A., Beylikler Dönemi Hanları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya. 1989.
BAŞ, A., “Beylikler Devri Hanlarında Uygulanan Plan Şemaları”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi (23-27 Eylül 1991, İstanbul), Bildiriler, C. I, Ankara. 1995, s. 275-288.
BAYKARA, T., Denizli Tarihi, İkinci Kısım (1070-1429), İstanbul. 1969.
BİLGİN, İ., “Selçuklular ve Beylikler Devri’ne Ait Yayınlanmamış Üç Kitabe”, Vakıflar Dergisi, Sayı: XIX, Ankara. 1985, s. 267-270.
BOZER, R., Kula’da Türk Mimarisi, Ankara. 1991.
CAHEN, Cl., “Les Principautés Turcomanes au Début du XIVé. Siécle d’Apres Pachymer et Grégoras”, İ. Ü. Ed. Fak. Tarih Dergisi (Uzunçarşılı Hatıra Sayısı), Sayı: 32, İstanbul. 1979, s. 111-116.
Das Vilayetname des Hadschim Sultan, Haz.: R. Tschudi, Berlin. 1914.
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, C. IX, İstanbul. 1935.
EYİCE, S., “İznik’te Büyük Hamam ve Osmanlı Devri Hamamları Hakkında Bir Deneme”, İ. Ü. Ed. Fak. Tarih Dergisi, C.: XI, Sayı: 15 (1960), İstanbul. 1960, s. 99-120.
EYİCE, S., “İlk Osmanlı Devrinin Dinî- İçtimâî Bir Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Câmiler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, C. 23, Sayı: 1-2, İstanbul. 1962, s. 3-80.
FOSS, C., “1984 Yılı Kocaeli ve Kütahya Ortaçağ Kaleleri Araştırması”, III. Araştırma Sonuçları Toplantısı (20-24 Mayıs 1985, Ankara), Ankara. 1986, s. 137-141.
GÜNER, H., Kütahya Câmileri, Kütahya. 1964.
KIZILTAN, A., Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler (XIV. Yüzyıl Sonuna Kadar), İstanbul. 1958.
MELIKOFF, I., “Germiyan- Oghullari”, EI, T. II, Paris. 1965, p. 1012-1013.
ÖNEY, G., Türk Çini Sanatı, İstanbul. 1976.
ÖNEY, G., Beylikler Devri Sanatı, XIV-XV. Yüzyıl (1300-1453), Ankara. 1989.
ÖNGE, Y., Anadolu’da XII-XIII. Yüzyıl Türk Hamamları, Ankara. 1995.
ÖNKAL, H., Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara. 1996.
SEVGEN, N., Anadolu Kaleleri, C. I, Ankara. 1959.
SÖNMEZ, Z., Başlangıcından 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslam Mimarisinde Sanatçılar, Ankara. 1989.
SÖZEN, M., Anadolu Medreseleri, Selçuklu ve Beylikler Devri, C. II, İstanbul. 1972.
ŞAHİN, F., “Kütahya’da Çinili Eserler”, Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan: Kütahya, İstanbul. 1981-82, s. 111-170.
Şikârî, Karamanoğulları Tarihi, Haz.: M. M. Koman, Konya. 1946.
TAESCHNER, F., Al-Umari’s Bericht Über Anatolien in Seinem Werke Masalik al-Absar fî Mamalik al-Amsar, T. I, Leipzig. 1929.
TOKER, T., Denizli Tarihi, Denizli. 1967-68.
TURAN, O., Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Ankara. 1965.
UYSAL, A. O., Germiyanoğulları Beyliğinin Mimarî Eserleri, C. I-II, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Estitüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara. 1990.
UYSAL, A. O., “Germiyanoğulları Beyliği Dönemi Türbeleri”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi (23-27 Eylül 1991, İstanbul), Bildiriler, C. III, Ankara. 1995, s. 397-412.
UYSAL, A. O., “Germiyanoğulları-Osmanlı İlişkilerinin Sanattaki Yansıması”, Celal Esad Arseven Anısına Sanat Tarihi Semineri Bildirileri (7-10 Mart 1994, İstanbul), İstanbul. 2000, s. 350-360.
UZLUK, F. N., “Germiyan Oğlu Yakub II Bey’in Vakfiyesi”, Vakıflar Dergisi, Sayı: VIII, Ankara. 1969, s. 71-111.
UZUNÇARŞILI, İ. H., Kütahya Şehri, İstanbul. 1932.
UZUNÇARŞILI, İ. H., Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara. 1984 (3).
VARLIK, M. Ç., Germiyanoğulları Tarihi (1300-1429), Ankara. 1974.
YETKİN, Ş., Anadolu’da Türk Çini Sanatının Gelişmesi, İstanbul. 1986 (2).
Dostları ilə paylaş: |