26 Ekim 2000 TESAV
Konulu Konferans
Sunum: ........... verilecek “Ermeni Propagandası ve Gerçekler” konulu konferansımıza hoşgeldiniz, şeref verdiniz efendim. Değerli hocamıza vakfımıza gösterdikleri bu yakın ilgiden dolayı da huzurlarınızda bir kez daha teşekkürler etmek istiyoruz. Değerli konuklarımız vakfımız kuruluşundan bugüne kadar ekonomik ve sosyal alanlarda ciddi araştırmalar yapmış, yaptırmaya da devam etmektedir. Sosyal konuları içine alan dil, tarih, kültür konularında da ülkemizde ve dünyada ün yapmış birbirinden değerli ilim adamlarımızı vakfımıza konuk ederek düzenlediğimiz konferanslarla toplumumuza ve özellikle gençlerimizin eğitilmesine yönlendirilmesine ve bilgilendirilmesine hedeflemekteyiz. Ayrıca vakfımız, kırkı aşkın üniversiteli gencimize burs imkanı tanıyarak bu gençlerin, kendi branşlarında, kendi alanlarında yetişebilmeleri için gerekli her türlü maddi manevi ortamı yaratmak gayreti içindedir. Değerli konuklarımız, vakfımız çalışmalarına sizin değerli katkılarınızla, maddi manevi desteklerinizle bundan böyle de devam edecektir efendim. Ben sözü fazla uzatmak istemiyorum. Vakfımızın kurucusu, çok değerli başkanımız Dr. Agah Oktay Güner’e mikrofonu devrediyorum efendim.
Dr. Agah Oktay Güner:
Çok muhterem hanımefendiler, beyefendiler, sevgili gençler hepinize hoş geldiniz diyorum. Değerli profesör Dr. İlber Ortaylı Beyefendi sade bir ilim adamı değil, hayatın amacının insana hizmet olduğunu bilen çok güzel bir insan. Kendisinin talebelerine gıpta ettiğimi hemen söylemeliyim. Çünkü bir Pazar bizleri Ankara Kalesi’ne davet buyurdu. Önce Anadolu Medeniyetleri müzesini birlikte gezdik, sonra Kale’yi gezdik. Hocamın engin bilgisini, insan sevgisini ve bilgisini cömertçe bölüşmesini ben, o gün yaşadım. Servetini sadece kendisine saklayan, sağlığını sadece kendisi için kullanan, yalnızca kendisi için yaşayan insan, ne kadar talihsiz bir insandır. İnsanın değeri bölüşebildiği ölçüde artar. Değerli Ortaylı, ilmini bölüştüren, bölüşen ve bundan haz duyan bir güzel ruha sahip. 1947 yılında doğdular. Siyasal Bilgiler Fakültesine ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin tarih bölümünü bitirdikten sonra, Chicago Üniversitesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde yüksek lisans çalışmasını, dünya çapındaki iftiharımız Profesör Halil İnacık Beyefendi ile yaptılar. “Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler” teziyle doktor, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfusu” adlı çalışmasıyla da doçent fayesini aldılar. Viyana, Berlin, Paris, Prinseten, Moskova, Roma, Münih, Strazburg, Yanya, Sofya, Kiel, Cambridge, Oxford ve Tunus Üniversitelerinde misafir öğretim üyeliğiyle birlikte; dersler, seminerler ve konferanslar verdiler ve yerli-yabancı ilmî dergilerde Osmanlı Tarihi’nin 16. ve 19. Yüzyıllarıyla ilgili, Rusya Tarihi ile ilgili çok ciddi araştırmaları yer aldı. Türkiye İdare Tarihi, Osmanlı Kadısı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı gibi araştırma eserleri, Gelenekten Geleceğe gibi deneme ve Studio of Ottoman, Transformation gibi makale, derlemeleri vardır. 1989 yılından beri Siyasal Bilgiler Fakültesinde İdare Tarihi Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadırlar. Ortaylı, Uluslar arası Osmanlı Edüdleri Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Avrupa İronoloji Cemiyeti üyesidir. Değerli hocamıza, uzun ömürler, sağlıklar niyaz ederek, bugün lütfedecekleri “Ermeni Propagandası ve Gerçekler” konulu konferansları sebebiyle de öncelikle şükranlarımı, saygılarımı ve sevgilerimi bir kere daha arz ediyor, başta kendilerine sonra sizlere tekrar hoş geldiniz diyorum efendim. Şimdi söz kendilerinin.
Bu değerli topluluğa ? gençlerde ekseriyette hitap etme imkanını bağışladıkları için Sayın Bakan’a Dr. Agâh Oktay Güner Bey’e teşekkürü bir borç biliyorum. Şeref verdiler beni çağırmakla. Sesim herhalde duyuluyor ve size de Cumartesi Günü dışarda gezmeyi bırakıp geldiğiniz için hasraten teşekkür ediyorum öğrencilere. Konunun üzerine bakalım nasıl gireceğiz, bu tabii böyle bir başlıktan iki gün evvel haberdar oldum, umumiyetle öyle olur. Onun için propaganda kısmına eğer önem vermek gerekiyor. Benim dışarıda bulunduğum zamanlarda en değerli dostlarım her zaman Yahudiler olmuştur. Dolayısıyla demekki Türkiye’de milliyetperver bir insan, bir Avrupalının aksine Yahudi düşmanı değil, dostudur. Tarihimiz itibariyle Türkler Yahudilerle dostturlar. Yahudiler daha doğrusu Türklerle dosttur. Herhangi bir Yahudi tarihçiyi okursanız onun Türkler aleyhinde kötü şeyler yazdığına şahit olamazsınız. İstisnası çok azdır. En azından insaflıdır, hayran olanı da çoktur. Bunun tabii kendine göre nedenleri vardır. Biz çünkü millet olarak, devlet olarak Hristiyan Antikretiyen denen Hristiyan karşıtı bir fonksiyonumuz olmuştur. Yani, Maveraünnehir tepesindeki bozkırlardan tarih sahnesine çıktığımız an, biz Hristiyan milletlerle boğazlaşmak, cebelleşmek, fütuhat yapmak zorunda kalmışızdır ve bu ilelebet devam etmiştir. Ne vakte kadar devam etmiştir? Hep devam etmiştir. Yani 1914 bunun son safhasıdır ama safha henüz bitmemiştir. 1974 buna dahildir ve şimdi bu safhayı kapatmak istiyoruz. Kapatmak isterken tabii sizin istemeniz yetmiyor. Başka şeyler öne çıkıyor ve çıkartılıyor, bunu bilmeniz gerekiyor. Buna karşılık bu dünyada Hristiyan olmayan ve hâtta o camiyadan zulüm gören bazı gruplarla da ilişki kurmak, onların sempatisini sağlamak durumunda kalmışızdır. Bu çok önemli bir noktadır. Bunu böylece bilesiniz. Benim bir dostum vardı. 1938’in Mart’ında Avusturya İlhak edilmişti. Hitler tarafından biliyorsunuz ve Avusturyalılar büyük çoğunlukla Naziydiler, Alman sempatizanıydılar. Kendileri de Alman ve Nahzi sempatizanıydılar ve bu bu gün yalan söyleniyor ama zavallı Avusturya Alman Nazizminin ilk kurbanıdır falan diye, o işin ticaret tarafıdır. Avusturya çok memnun oldu bu birleşmeden ve müthiş bir Yahudi takibi başladı. Bu benim dostumda Viyanalı bir mühendis, bir Viyanalı herşeye rağmen. Yahudi bir ailenin çocuğu, Yahudi ama böyle işlerin peşinde pek olmamış, Nitekim dinine pek önem vermediğini karısının Hristiyan olmasından anlıyoruz. Yani karısı Hristiyandı. İyi bir Yahudi, Hristiyan veya başka dinden bir hanımla evlenmez biliyorsunuz. Çünkü kadın çok önemlidir Yahudilikte. Yani affedilmez böyle bir hata. Yahudi kadın başka biriyle evlense idare eder de, çocuklar çünkü anneden alıyor dini. Bunun aksi varit değildir yani bu çok büyük bir yıkımdır. Anlaşılıyor ki, dostumuz Yüksek Mühendis Rudolf Calburger’de, ailesi de, annesi babası da öyle pek Yahudilik sevdasında insanlar değillermiş. Avusturyalıymış daha çok bunlar. Bana demişti ki, 938’in 10 Kasımından beri ben artık Avusturyalı değilim. Bu gün tevkif edilmiş çünkü ve o gün kendisine Avusturyalı değil de başka bir şey olduğu öğretilmiş. Ne zenginde, ne sömürücü idi, ne Alman ırkını çürütmek için hususi idealleri vardı. Çünkü kendisi Alman dilini çok seviyordu. Mesela ben konuşurken gavurca kelime kullanırsam, gavurca demiyelim de, onun Almancası böyledir derdi. El-an Çok kullanıyorlar bu İngilizce, Fransızca kelimeleri, bu temiz Almanca değil derdi. Alman tarihini çok iyi bilirdi ve Alman edebiyatını severdi severdi. Hiçbirisi aşağı yukarı nazilerin tarifine sığmıyordu. Burdan anlamışız ki, 938’in 10 Kasımına kadar memleketinin Nazilerce işgal edildiği 6 ay olmuş, kaçmayı bile düşünemeyecek kadar avanak bir Avusturyalı olan o kültüre entegre olan bir adam, o anda gördüğü hakaret, kapatıldığı kamp; ordan kaçtı falan sonra; bunun başkasını düşünememiş. Mayın Kanfu okuduğu zaman Hitler’in kavgasını, mesela moda çılgınlıklarını Yahudilere bağlıyor. Halbuki biliyorsunuz moda çılgınlığı Yahudiliğe değil, herkese has birşeydir. İnsanoğlunun, herkesin içinde bu kurt vardır. Muhtelif nedenlerle takip edemeyiz. Yani ben bile modaya çok meraklıyımdır aslında. Niçin tatbik edemem? Madde bir artık genç değilim, vücudum müsait değil, param yok, vaktim yok. Yani gidip, bütün insanlar bu yüzden uğraşmaz modayla. Kim gidip oturacak şeyde, terzide 10 saat günde. İşsiz güçsüz budalalar tamam ama mümkün değildir. Şimdi bunu bile mesela Yahudiye mal etmek. Futbolu seviyor insanlar Yahudi’ye malet. Yani toplumda seni rahatsız eden ne varsa Yahudiye malet ve evinde Yahudiliğini unutmuş, o vatanın milletin parçası olarak çalışan insana; unutmayın Alman milliyetçiliğinin öncülerinden biri Hayne’dir. Yahudidir ama Hayne’dir. Yani Alman birliğini, Alman milliyetini, Alman müşterek ve müttehit devletini ortaya atanlardan biri Hayne’dir, Yahudidir ama bunu böyle şey yapmak işte size Jenosit denen suçun kökünü veriyor ve bu çok önemli birşeydir. Bu jenosit Nazilerle başlamamıştır. Bunun kökü vardır. Mesela Luther Türk düşmanıdır. Ama daha çok Yahudi düşmanıdır. Bunların hepsini at, dükkanlarını kapat, mallarını müsadere et diyor. Yani, 30’larda, 40’larda olan olayı 16. Asrın başında daha vaz ediyor, böyle olması gerekir diyor. Dolayısıyla bu böyle bir olaydır. Şimdi; bu insanlar evlerinde otururken, bana inanmayan Hirsch’nin kitabını okusun. Yani Hirsch’in yani bize sığınan ve büyük Atatürk’ün zamanında iftihar edilecek bir sayfamız, bütün o atılan insanları bu memlekete kabul etti hoca olarak.
Hirsch’in “Hatıratı”nı okusun. Adam Alman, niye tevkif edildiğini, niye kaçtığını, niye ailesinin kamplara atıldığını hâlâ anlamamış Hatırat’ta okuduğumda, hâlâ anlamamış. Ben onu dehşetle okudum. Yani bu herif bunları anlamıyor. Mesela diyor ki, konsantrasyon kampından, akrabalarımdan kart geldi diyor. Yani adam hâlâ anlamamış niye olduğunu bu işin. Bu kadar böyle evinde oturan masum Berlin Yahudisi gelip herifleri ya kampa gönderiyorlar ya defol git buradan diyorlar, işini bıraktırıyorlar falan parasını alıyorlar, malını müsadere ettiriyorlar vesaire. Bunlar hep düşünülecek şey. Bu imaj şüphesiz ki bilhassa 2. Cihan Harbinden sonra insanlığın zihnine çok yerleşmiştir ve bundan bir millet son derecede madur olmuştur. Şu anlamda madur olmuştur: Babalar bu işi yapmış, benim yaşımdaki oğullar bunu taşıyor, Almanları kastediyorum. Yani İngiliz deyince aklınıza işte Kraliçe Victoria geliyor, Shakespeare geliyor, Captain Direyc geliyor bilmem ne Fransız deyince mutfak geliyor dedim. Voltaire geliyor, Rausseau geliyor, İtalyan deyince oo operalar falan geliyor, Alaman deyince kasap geliyor, kasap geliyor. İşte Yahudileri gazlayan adam geliyor. Herkesin terbiyesizlik etme hakkı var ve yapıyorlar da, terbiyesizdir çünkü Avrupalılar genelde yani beş kuruşuna bastın mı kıyametler kopar. Fransız yapınca, İngiliz yapınca işte kavga ediyor oluyor falan hakkı var mı yok mu düşünmüyor. Alaman aynı şeyi yapınca, zaten hayvan oluyor, kasap oluyor. Zaten bu çok önemli birşeydir. Dolayısıyla olaylar toplumun yaşadığı tarih bazılarımızın zannettiği gibi öyle kolayca silkinip atılacak bir şey değildir. Nesilleri ve bireyleri kapsar. Yani bu milliyetçiliğe karşı teorilerde, böyle bir ucuzculuk vardır; bana ne diyor milletten, millet olmayınca sen de sana nesin yani? Hamamböceği kadar kimliğin yoktur. Bunu açıkça bilmek gerekir. Her zaman için, insanların kimliği karşılaşacağı muamele ve toplumsal konumu hele beynelminel bir platformdaysanız, ki bu gün çok daha büyük şans söz konusu. Bizim zamanımızda bizden evvelkilerde yurt dışına çıkmak falan fevkalade bir olaydı. E şimdi öyle değil, şimdi bütün millet artık havaalanlarında büyüyor, bütün dünyada. Onun için çok daha fazla beynelminelleşmiştir insanoğlu. Birbiriyle karşılaşıyor. Bütün siz tatlı kişiliğiniz, var ise aklınızı, bilginizi, maharetinizi ortaya koyana kadar, sizin kimliğiniz pasaportunuzdur. Ona göre sınıflandırılırsınız ve o size ya çok yardım eder ya da engeller, bunu da böyle bilesiniz. Onun için bu milliyet çok önemli bir olaydır. Her zaman için toplumsal kimliğiniz, kişiliğinizin önündedir öbürü çok zaman ister. Ve onunla toplumun karşısına çıkabilmeniz, takdim edilebilmeniz zaman aldığı gibi bazen de maalesef öbür faktörlerce tayin edilir. Bu günün Almanı maalesef Faşist ve kasaptır. Yani Goethe’nin torunu değildir, Hitlerin bilmem nesidir. “pp”, “j”, “Ç”, var ya odur. Böyledir yani. Kimse ona Beethoven’ın torunu demiyor. Beethoven yakışmıyor o adamlara, Hitlerin çocukları oluyorlar, bu çok önemlidir kitle üzerinde. Mesela demin söylediğim Avusturyalılar, o propagandayı niye yapıyorlar, çünkü onlar Belçika’ya gittiğinde nekadar burjulio oftrosi zeker Avusturyalılar, Paris falan, zaten Mariteriz bizim su verenimizdi, hükümdarımızdı. Alamanlar inek, domuz falan. Bazı bazı Avusturyalılar için “Otrişiyen”dir ya Fransızca Lesautre chien öbür köpekler diye kelime oyunu yaptıkları oluyor. Ama esas itibariyle bu kimlik çok önemli. Şimdi bunu niye anlattım. Bu kimlikten kurtulmak için samimi olarak, Avrupa’da büyük bir kitle, yani Almanya Ermeni işini kullanıyor. Gönüllü olarak her vatandaş bunu kullanıyor. Bunu bilin.
Türkiye’deki tahlillerin hepsi yanlış ve yetersizdir. Bir şey tutturmuşlar, efendim işte Ermenileri kışkırtacaklar, doğu’dan toprak alacaklar, işte bilmem siyasi baskı yapacaklar, işte bilmem para alacaklar. Bunu söyleyenler kendi inanıyor. Kim kimden para alacak. Bizim millet kimseye para vermez. Öyle bilmem Ermeni’den özür diletecek, özür mözür de dilemeyiz biz. Yani öyle bir şey de olmaz yani. Onu kimse Türkiye’de öyle şeyler yapmaz, mümkün değil onlar. Bunlar çok zordur, bunu Almanya yaptı ama işgal edildi yani dibine kadar işgal edildi, memleket sıfıra indi. Feci bir şekilde sopa yediler, aç kaldılar ve ondan sonra, dirilmek için bu tip tavizleri verdiler. İşgal edildiler ve Eylon’da yakın zamana kadar işgal ülkesidir biliyorsunuz yani. Onu söyleyim size ben gençken Almanya işgal ülkesiydi. Mesela 10 sene evvel Berlin Belediye Reisi dedi ki, bu Polonyalılar 150 km. ötede sınır var, sınırı geçip geliyorlar buraya dedi. Burada mal satıyorlar dedi, ondan sonra dedi yanda opera var, pazarın yanında operanın tuvaletlerini kullanıp berbat ediyorlar, bunlar çingene zaten dedi, şehri kirletiyorlar, defolsun gitsinler dedi, yasaklamaya kalktı. Amerikalı komutan dedi ki Berlin’de hop hop sen unuttun galiba bizi yav, uzun zamandır ben buradayım dedi, o herifler de buraya gelirler pazarı kullanırlar, sen de operanın helalarını kapattıramazsın dedi. Nasıl temizlersin o beni ilgilendirmez, kendin temizle dedi. Mesela işgal ülkesiydi, işte böyle bir ortamda Yahudilerin zulme uğradığını, bunlara tazminat ödenmesi gerektiğini, özür dilemeleri gerektiği adamlara empoze edildi 45’den beri. Alternatifi çünkü kominizm ve Sovyet işgaliydi değil mi? Bu yüzden bunlar bunu yaptılar. Böyle bir şey olmaz Türkiye’de, bunlar boş laftır. Bu siyasi şey falan, bunlar boş iştir, böyle şeyler olmaz Türkiye’de. Hafazan Allah o doğu Anadolu Ermenilere verilse bile, kimse onları bırakmaz oraya. Başkaları gelir, onları tepeler, alır orayı. Bunlar boş hayallerdir. Bunun böyle olduğunu Ermeniler kendileri de biliyorlar. Burada başka bir hikâye vardır ve Ermenileri aşan bir olay vardır. Maalesef toplumsal şuuru yaralanmış yani bu çok önemli psikanalizde bu tabir kullanılıyor, yaralanmış örselenmiş bir kavim kendisine suç ortağı arıyor. Bu kadar basit.
Yani her hangi bir sıradışı insan, herhangi bir çizgi dışı insan, herhangi bir anormal insan kendi gibi birini daha bulursa rahatlar, bu bir tedavi yoludur. Bütün uyuşturucu düşkünleri, uyuşturucu düşkünleri ararlar, bütün alkolikler alkolik arar, işte bütün bilmem şöyle veya böyle durumda olanlar kendilerinin durumunu meşrulaştıracak, onlara yaşama hakkı verecek 2., 3., 5. İnsan ararlar, bu bir toplumda da böyledir. Almanya Jenosit suçunu yaygınlaştırmak istiyor, eksternalize ediyor. Bugün Ermeniler, o iş tamamlandıktan sonra bir başka daha bulur, sonra denirki valla herkes herkesi doğramış zaten, maziyi bırakın ileriye bakalım: Pembe şarkılar söyleyelim insanların geleceği parlak olsun ve bunun için de görüyorsunuz ne kadar uğraşıyor. Böyle Alman devletinin istihbaratının yok bilmem neyin falan hazırlaması değil, karşımızda 80 milyonluk gönüllü bir kitle var. Türkleri jenosit ortağı yapmak isteyen. Mesela bir Ermenistan kitabı okuyorsun, Tessa Hofmın, akıllı fikirli de yazmış, gidiyor işte, Ermeni kuralları, tarihi falan, birden bire cozutuyor kadın bir yerde, nedir o? 1915’de Trabzon’da gaz odası hazırlamış Türkler, gaz odası? 15’de teknolojiye bak! Trabzon da? Herkes biliyor ki 1915’de Türkler bırak gaz odasını, bitli elbiselerimizi temizleyecek ütü makinamız yoktu. Birinci harp de değil, 2. Harp diyorum. 2. Harpte bitleneneniz vardır herhalde çocukken falan, İstanbul’da tramvaya binen bitlenirdi. Ordu boyuna bit içindeydi. Bunlar hep bilinmesi gereken şeyler yani biz bunları bu şekilde yazmıyoruz, yani yazsak bunu ordan biri mani olur, bitlendik mi falan diye. Bitlendik. Hiçkimse böyle, bunu yazıyor kadın bu bir işte palavra yani Hitlerin gaz odası kurarak birtakım masum insanları öldürmesi gibi bir olayı yaymak istiyor yani kadın, çünkü rahatsız oluyor bundan ve bunu yaymak istiyor bu suçu, bu kadar açık bu. Böyle bir palavra olur mu, bu aptal delidir bunu söyleyen ya yani bu ilim dışı birşeyle ifade edilmez. Bunun üzerinde ısrarla duracağız demek ki. Şu anda Türk milletine isnat edilen suç jenosittir; bir ırkı ortadan kaldırma. Bu, çok ciddi olarak durmak lazım, yani soy kırım dediği zaman herkes kalkıyor, vah biz onu öldürmedik de o bizi öldürdü de bilmem ne de falan böyle bir takım laflar. İşte yok bizi bilmem kullanmak istiyor da laf kalabalığı yok kardeşim. Jenosit tarihde şu ana kadar Almanlar tarafından yapılmıştır, başka bir örneği de yoktur. Bunun üzerinde duracaksın, bu çok önemli bir şeydir. Mesela Bernar Louis tuttu Ermenilere Jenosit uygulamadı Türkler diye. Yazılar yazdı, Ermeniler şamata kopardılar, herifi bir frank mahkum ettiler suçlu bulup; niye düşündünüz mü acaba? Niye? Hiç düşünmedik mi bunun üzerinde? Nedir bunun nedeni? Ermeni propagandası mı? Yani bütün Fransız hakimleri Ermenileri dinliyor, buna inanmak için afedersiniz ahmak olmak lazım yani. Bir Fransız hakimi için, bir kendini beğenmiş bir Fransız için Ermeni dediği böyle işte Armenyen diye bahseder, argoda ne dediğini Sayın Bakan bilir. Yani bizim Ermenilere bir düşmanlığımız, bir küçümsememiz falan yoktur Türk olarak. Ben ama Avrupa’da birçok takımların Ermeniler için ne dediğini biliyorum yani. Yani işte mesela ratom derler “fare” böyle, mesela Ruslar için Ermeni şöyle bir anektod vardır, efendim Hz. İsa çarmıha gerilirken Ermeni çivi tutuyormuş, çakanlara çiviyi veriyormuş, bu halk değimi. Bu yüzden Allah öyle kızmış ki, demiş ki, sen bundan sonra yıkanacaksın yıkanacaksın ve pis kokucaksın demiş Ermeni’ye. Şimdi hakikaten Rusya’daki milletlerin içinde en temiz ve hamaratlarından biri Ermenilerdir yani en temizi hatta onu söylemek zorundayım. Evler şıpır şıpır yıkanır falan çok şey, becerikli bir millettir o konuda. Fakat pastırma falan gibi şeyden kokuyanı olur, yani şöyle alt-orta sınıf insanı. Bunun üzerine böyle bir anektod uyduruyor herif. Ben Türkiye’de böyle bir şey duymadım. Yani Türk halkının arasında buna benzer Ermeni alehtarı bir deyiş, bir slogan falan yoktur ama Fransız’da vardır, Rus’da vardır falan bu çok önemli. Şimdi ordaki o hakim bir frank cezayı Yahudiye niye veriyor bizim Bernard Louis’e ünlü tarihçi çok açık bir şey çünkü Fransızlar Jenosit yaptılar Vichy zamanında, Yalan tarih geçmez, geçmez. Fransa 2. Harpten sonra kendisini Nazizme karşı direnen bir kuvvet, bir kahraman kuvvet gibi yutturdu. Hatta Brigitte Bardot’ya da “Babet Harbe gidiyor” diye bir film yaptılar. Brigit böyle fıstık gibi kız, resistansa giriyor falan, Allah, böyle gidiyor: hiç alakası yok. Fransızların %90’nı işbirlikçidir, resistan falan değildir. Almanlarla fevkalade anlaşmışlardır. Beden hain değildir. Hain de olsa hukuken haindir yani, objektif olarak haindir. Halkın isteklerine ve taleplerine tercüman olmuştur. Yoksa böyle Verdin Muharebesi kahramanı Marshall Peten % 90 resistan hilafı’na gidipte Almanlarla Yalaklık yapmaz yani. Böyle bir şey mümkün değil yani, olmaz, olmaz bu. Çünkü halle öyle istedi ve haklıydılar da kendi açılarından. Alman Fransa’ya girdiği zaman Polonya’ya girer gibi girmiyor ki, Hayran Fransızlara, mutfağına hayran, Fransızca konuşuyor. Hepimiz Shalmayn’ın çocuklarıyız diyor, aynı kardeşleriz diyor, büyük Avrupa’yı kuracağız diyor; o pis İngilizler diyor bu ada fareleri onlar diyor, onlarla ne alakamız var diyor. Doğru. İngiliz’e Fransız da kızıyor falan böyle hiçbir büyük olacağız falan diyor, böyle afişler var mesela diyor, şey göstermiş orada, bunlar kanlarını döküyor diyor, Alman askerinin afişi; siz de diyor iş gücünüzü verin diyor. Done votre travelle diyor, pursa vele ropte Bolşevizm, Bolşevizm’den kurtarmak için Avrupa’yı diyor, böyle tıpkı bugünki Ortak Pazar gibi bir çarkı var. Siz bu Avrupalılık şarkıları Ortak Pazarla mı geldi zannediyorsunuz? O hep var, orada. Napolyon’dan beri hep var, onlar hep Avrupalı şarkıları söylerler, hep hoşlarına gider o. Başkalarına karşı o bir kimlik veriyor. Hitlerle de aynı şarkıyı söylediler. Bu gün de böyle söylüyorlar falan, yarın da başka türlü söylerler yani yeni bir fikir değil ve Fransa bunun bir parçası. Ha, bunda bir şey yok, bu masum bir şey fakat bir şey de daha ileri gitti Fransa, Almanlar’dan daha ileri gitti; Yahudi düşmanlığında. Şurası çok açıktır ki, Protestan kültürünün etkisiyle Almanya Yahudi düşmanlığında bir derece daha ölçülüydü. Yani antisemitizmi şiddeti 70 di. Avusturya katolik olduğu için 90’dı, Fransa daha daha Katolik olduğu için 95’ti. Bu çok açık bir şey ve bu ç ok önemli birşeydir. Fransa için ve Fransa bunu idare etti. Ne zamana kadar etti, 10 sene evveline kadar, 10 sene evvel, bir Nazi Savaş suçlusu, Barbi, Clause Barbi yakalandı, kimse tabii herifi savunmak falan istemiyor. Yandan bir savunma yapacaklar. Derken Verj diye Verges yazar, Fransa’nın en çenebaz, en kuvvetli, en zeki avukatı ben savunacağım diye çıktı. Herkes bir dehşet içinde kaldı. Ulan bu adam niye bunu savunuyor Faşist değil bu. Niçin savunuyor dediler. Baktılar ki adam bir Vietnam-Fransız karışımı. Başka dava, herifin derdi adamı savunmak değil, adamın derdi Fransa’nın çamaşırlarını dökmek ortaya ve bütün dava bir skandal halini aldı. Fransa’nın resiztan değil, Nazi, Faşist, Alman kollabara türü bir ülke olduğunu bütünüyle, bu işlerin öyle Peter’e ve birkaç kişiye değil Degol gibi birkaç namuslu adamın dışında, Degol gerçekten namuslu ve büyük bir adamdır. General Degol; bütün topluma şamil olduğunu ortaya attı, ortaya attı. Sarsıldı ortalık, bu arada bir film çevrildi bunun gibi. O filmi de bombaladılar çok liberal memlekette. Gösteren sinemanın kapısında bombalar patladı, bu iş baktılar ki olacak gibi değil ve bunu susturmak lazım yani üzerimizdeki bu şeyi paylaşmak lazım. Dolayısıyla Ermeni iddialarını dinlemek lazım ve ondan sonra hızlı bir şekilde Ermeni Jenositi, Türkiye’nin suçlu olduğu hikayeleri gitti. Yani Ermeniler bu işte müsadenezle öncülükten çok, kullanılan bir takımdır, bu çok açık birşeydir, bunu böyle bilmek gerekiyor. Bunu böyle bilmek gerekiyor. Ve orda da Bernar Lois sen misin böyle bu işi özgün olarak, efendim bu iş jenosit değildir diyen, biz sana gösteririz, mahkum ediyor, büyük bir rezalettir. Fransız mahkemesi tarih akademisi değildir, böyle bir hakları yoktur. Eğer kötü niyetli değillerse, bu anlattığım gibi, ahmak olmaları lazım. Bernar Lois gibi bir adamın yazısından dolayı mahkum edilmesi için. İş o kadarla da bitmedi. Jil Venştayn diye bir Osmanlı Tarihçisi Çelebi, terbiyeli bizim fil, Bernar Luis haklı demiş. Vay sen misin haklı diyen. Herife neler yapmadılar. Dersini basıyorlar, bilmem ne yapıyorlar, herife olur olmaz laflar, iftiralar atıyorlar. O arada Jil, ilmi şeyinden dolayı Venjtayn, College de Frans gibi Fransa’nın en itibarlı, ilmi müessesesine hoca seçildi; çok büyük bir makamdır. Gerçekten, değil mi efendim? Derse girerken Monsiere La Professör denir, ? falan, Paris’in en şey, zürafa insanları zarif takım derslere girer. Böyle çok önemli bir rütbedir. Cumhurbaşkanı tasdik eder akademinin seçimini. Vay sen misin bunu seçen, dünyanın rezaletini yaptıkları yetmediği gibi, Cumhurbaşkanı Chirak’a gittiler, bunu tasdik etme dediler. Chirak demişki, bu makama tasdik etmediğimiz, reddetttiğimiz son adam Ernest Renand’dır demiş. Bir geçen asırda, dolayısıyla Ernest Renand ismini duymuşsunuzdur herhalde, mütebahhir oryantaliztti. Fransa tarihinin, çok büyük bir tarihçi yani. Seçildi, bu sefer adamın törensel açılış dersinde rezalet ve şamata çıkardılar. Bu çok önemlidir. Bu işler böyledir. Bir kere her türlü, böyle siyasi komploteorisini falan onu unuttun, ciddi olarak Avrupalı ruhundaki psikolojik parçalanmayı, ağırlığı yayacak bir alan arıyor, jenosit meselesinde. O da Türkiye ve Ermenilerdir. Bunu bu kadar bilmemiz lazım. Gerisinin hepsini unutun ve maalesef gündelik politika, hükümetler de dahil; 2., 3., 5. Planda, bazen de varit olmayan komploteoriyle kamu oyunu besliyorlar. Jenosit çok ağır bir suçtur. Jenosit bir katliyamdır fakat katliyam değildir. Zaman aşımına, müruruzamana tabi olmayan bir suçtur. Biliyorsunuz hukukta her suçta, her olayda her davada bir müruruzaman vardır. 10 sene, 15 sene zamana göre değişir. Bundan sonra artık onu, dosyayı kapatmak zorundasınız. Çünkü deliller kalkar, deliller kalktığı için ve tahkiki güç olduğu gibi, tahkiki güç olduğu gibi, bir başka sorun daha vardır. İnsanları artık gereksiz yere yaralarsınız yani 10 sene evvel, sayın bakan bana hakaret etmiş diye onu halâ çıkartıp da, ortaya atıp, ortalığı bulandırmanın manası yoktur. Çünkü iş, artık çoluk çocuğa yansır. Yeni ortamlara yansır ve huzursuzluk yaratır. Onun iç in hukukta bir işi müruru zamandan sonra deşmenin, ortaya koymanın deliller yönünden imkânsızlığı bir yana; adaletin, geciktirilmiş adaletin saptırılarak tecelliği belki söz konusu olacağı için böyle bir müessese söz konusudur. Bir tek istisna jenosit için yani ırk ayrımından dolayı yapılan bir katliamın hiçbir zaman mûruru zamana uğramayacağı beyan edilmiştir. Bundan meselâ 50 sene evvel öldürülen bir Yahudi yüzünden suç efendime söyleyeyim insan tekrar mahkemeye alınır nitekim de alınıyor, tevkif ediliyor, efendime söyleyeyim 100 sene evvel de olsa bir kavim, bir hükümet, bir devlet bundan dolayı suçlanır, suçlanır, mahkum edilir, gereken tazminatı ödemesi istenir. Bu çok önemli bir suçtur. Fakat bütün bunların dışında, bütün bunların dışında çok önemli bir tarafı vardır işin bu hele böylesine bir suç ise, böylesine bir iddia ise, hiç şüphesiz ki insanlar, gelecek nesillere kalır bu gelecek nesillere kalır.
Yani Enver Paşa ile Talat Paşa şayet jenosit için karar vermiş ve bunu Bahattin Şahin’e tatbik ettirmiş iseler senin de benim de, çocuklarımın da bu suçu, suçlamayı tıpkı Almanlar gibi taşıyacağı çok açıktır buna Türk milleti olarak hiçbir şekilde cevap vermememiz ve işte böyle Avrupa Birliği’ne gireceğiz, daha hasbice muamele edelim daha başka yollar taşıyalım, efendice işi konuşalım falan gibi şeylerden vazgeçmemiz gerekir. Ve icabında da Ermenilerle 3. Sahışlarla değil yüze yüz konuşarak işi halletmemiz gerekir. Ermenistan bugün Kafkasya’nın en sefil, en fakir bölgesindedir. Ne madeni olan, ne de tarımı olmayan zavallı bir memlekettir, fakir bir halktır, çalışkandır, kendine göre vasıfları vardır. Eğer adam gibi bizimle yaşayacaklar ve bu gibi iddialardan vaz geçeceklerse fıstık üzümle besleyeceğimizi kendilerine ihsas ettirmemiz, söylememiz ve de böyle de yapmamız da gerekir, bunu da söyleyelim; yani o bakımdan politikayı sevmiyorum ama dünyadan haberi olmayan, boğazlayan kaymakamına boğazlanan kaymakam denen hanımefendinin böyle kalkıp işte 30 bin adam atalım da bilmem falan gibi manasız, çocuk zekâlı tedbirleri ileri sürmesini falan da müsaade edemeyiz. Bunlar ciddi konulardır, bunun üzerinde ısrarla durmamız gerekir, çok önemli birşeydir jenosit suçlaması. Bu hiçbir şekilde kabul edilemez ve bu konuda sesini yükselten insanlara karşı zorbaca ve edepsizce müdahale etmek gerekir, işte ve dışta. Ve içerde de bu konuda bilir bilmez konuşan biri çıkarsa mahkemeye vermek gerekir. Savcılık. Çok açık bir şekilde jenosit suçlamasını ispat etmesi gerekir çünkü jenosit de demin size arz ettiğim gibi dünyadan habersiz, evinde oturan adamın suçlu olarak toplanması lazımdır. Almanya’da Yahudilere olduğu gibi. Siyasi düşüncede Ermeninin çok muzur olduğu; meselâ bizi her Paskalya’da zehirledikleri falan gibi düşüncelerin bulunması gerekir yani halk kültüründe.
Anti Armenien, Ermeni karşıtı düşüncenin, veritüelin yaşamış olması gerekir. Ve Ermeni’nin ortadan kaldırılması ile refahın teessü edeceğine dair bir propagandanın çok uzun zamandan beri bulunması gerekir Ermenilerin kanunlarla dışlanmış olması gerekir. Bunların hiçbiri yok, bunların hiçbiri yok. Osmanlı İmparatorluğunda mesela Rumlar Antisemiktir, iğneli fıçı hikayeleriyle bizde Cevat Rıfat’ın yazdığı gibi, o çok saf bir adamdır yani Cevat Rıfat’ın yazdığı gibi inançlarla her zaman Yahudi mahallelerine saldırırdı Rumlar, döverlerdi, öldürürlerdi falan, hükümetin baş derdiydi bu Fısıh bayramlarında falan asayişin temini böyle bir şey yoktur. Harbe giren kabinede iki tane Ermeni Bakan vardır ve bunlarda harbe girilmesini de istememişlerdir, çok akıllı bir davranışla yani Enver Paşa’nın deliliği o adamlarda yoktur, daha akıllıdırlar. Başka akıllı Türkler gibi onlar da akıllıdır. Burada bu şekilde Ermeni karşıtı, Ermeni düşmanı insanların bir takım sıkıntılarından dolayı Ermenileri suçlayan, onların kaldırılmasını talep eden bir literatür, bir düşünce, bir adet yoktur. Ve insanlar Ermeni ırkını tamamen ortadan kaldırmak içinde bir teşebbüs yoktur yani bir tarafta Ermeni toplanıyor tehcire tabi tutuluyor bir yerde edilmiyor, hiç alakası yok. Daha enteresan olaylar var bunlar yazılmıyor, yazılması gerekir. Bir takım yerlerde diyorlar ki hem böyle birkaç tane değil bu vak’a yav kardeşim ya şimdi işte bırak bu uyduruktan Müslüman ol da şu işi atlatalım diyorlar. Yani ben size sayısız köyler, kazalar, şehirler veririm. Tehcire tabi olmazsınız diyor, millet yalandan Müslüman oluyor. Elan’da, memleketimizde böyle eski kripto Ermeniyen dediğimiz, dönme köylerin olduğu bellidir. Bunu tabi fazla söylemenin de hakikaten de gereği de yoktur ama mesela görünüş o ki, coğrafi olarak Apo’nun çıktığı köyde kürt olması mümkün değildir çünkü Fırat’ın o tarafında kürtler bulunmaz, bu tarafında bulunur. Yani bu belli bir şeydir. Mesela Birecik’e bir gittik bir sabah bizim eski şehilüslam Sayit Hocayla kahvaltı yapacağız, çay içeceğiz, çay içeceksen dedi oraya oturmayacaksın dedi, buraya oturacaksın dedi Sahibi. Balkonda oturmak için kahvaltı olmaz, çay olurmuş, kahvaltı tamam Kürt bölgesine geldik, mantık yok dedim illa bir yasak koyacak çünkü. Şeyin, bir coğrafya var bu memlekette, etnik coğrafya Bunları artık bilmemiz gerekiyor.
Agah Oktay Güner: Zaten Kürtçe bilmeyişi de bunun ispatı.
İlber Oktaylı: Bilmiyor. Yani Apo Kürt değil, öyle diyorsa öyledir kendi seçebilir adam ama coğrafya olarak öyle değil orası mesela, bu çok önemli bir şey çünkü Fırat’ın bu tarafı öyle değil. Yani o mıntıkada değil, onun için bunlar önemli şeyler; böyle şeyler de olmuştur. Dolayısıyla burada bir jenosit yoktur. Peki burada ne vardır? Deportasyon dediğimiz bir karar vardır. Sürgün, tehcir. Bunun nedenleri vardır. Bir emniyet mülahazasıyla yapılır Osmanlı Tarihinde. Mesela Tanzimat’ta bir sürü gizli Hristiyan köyler kudini Müslüman diye yutturan Hristiyan köyler zamanında vergi vermemek için falan öyle olmuş, artık Tanzimat geldi biz de Hristiyanız diye açıkladılar, bu açıklama karşısında etraftakiler çok kızar bunlara saldırır diye, hükümet sürgüne tabi tuttu. Burada da öyle bir şey vardır. Etraftaki asayiş bozukluğunu ve saldırmayı önlemek için tehcire tabi tutma vardır. Peki emniyet mülahazasıyla vardır. Sınır boyunda, serhatta, cephede bir takım operasyonları önlemek için bu yapılmıştır. Üçüncüsü burada söz konusu değildir; Osmanlı tarihinde sürgün, şenlendirmek için de yapılır yani bütün Karaman’ın Konya’nın köylülerini alır Rumeli’ye yerleştirirsin. En başta onlar ağlaya ağlaya gitmişlerdir, sonra gülmüşlerdir tabii. Yani Orta Anadolu’nun kavruk ovalarından Rumeliye yerleşen adam sonunda güler ama ilk başta seve seve gitmemişlerdir, o çok açıktır. Hatta İstanbul’a getirilen bile Yani Aksaraylılar Aksaray’dan sevine sevine geti???????
2. Yüzü Kasedin:
.......lerin dolayı bunlara hınçlanan Kürt nüfus, bunları biçmiştir. Bu çok açıktır. Bir takım idare amirlerimiz vardır son derece akıllı, tedbirli, kuvvetli adamlardır, bunların mıntıkalarından insanlar fazla dökülmeden öbür tarafa verilebilmiştir, Sivas valisi gibi. Bir takımları vardır kı, bunlar zaten isyan etmiştir, ne uğraşacağız bunlarla demişlerdir, boğazlayan kaymakamı Kemal gibi. Bir takımları da açıkçası acizdirler, hiçbir şey yapamıyorlar hücum eden şeylere, bunun gibi bir olay vardır tarihte, çok yakın bir tarihte. İngiliz, geri zekalılar Hindistan’a bağımsızlık verip, üstelik de, iki tane devlet yarattıkları vakit Hindistan Pakistan mübadelesi yani Hindu ve Müslüman mübadelesinde insanlar birbirlerini nasıl biçtilerse yollarda, aynı şey olmuştur. Bu neden? Çünkü devlet muharebeye girmiştir. Meşhun bir birinci cihan harbine girmek zorunda değildi, girmiştir. Triyumbira’nın ahmaklığının hesabını ödemişizdir. İttihatçıların çok verimli faaliyetleri vardır. Türkiye Tarihinde modernleşmemizde ve bilhassa ordunun modernleştirilmesinde. Bunlar en azından bizim kadar vatansever adamlardır ve fedakar insanlardır. Fakat bu vasıflar bir parça akılla birleşince iyi oluyor, akılsızlıkla birleşince vasıflar tam aksine rezalete dönüşüyor. Biz 1. Harbe böyle bir macerayla girmişizdir. Ve girdikten sonra da ilk işimiz, kışın ortasında hem de hiç beklemeden Enver Paşa hazretleri milleti Sarıkamış’ta dökmüştür. Giden ordunun yolu yoktur çünkü demiryolu Ankara’da bitiyordu, yürüyerek gidiyorsun o yolu. Giden ordunun kışlık malzemesi yoktur, çırakla ve yazlıkla gidiyorlar. Giden ordu yazlık siperlerde bekliyor karşı taraf kış siperlerinde bekliyor Ruslar. Ve insanlarımız donarak ölmüşlerdir. Yani bu Doğu Cephesi Allahuekber Dağları, Sarıkamış bizim askeri tarihinde bir rezalettir Enver ve etrafındaki Alman karargahın insanlarımızı harcamasıdır. Öyle şeyler anlatıyorlar ki, donan askeri zabitan el bombasıyla itlaf etmiştir yani ıztırap çekmesin artık diye, zavallılar o hale gelmişler ve donmuş insanlarımız ve çekilmek zorunda kalmışız doğu cephesinden. Rakamlar muhteliftir 35 bin ile 90 bin deniyor kayıtların sakatlığından ama memleketin en seçkin evladı zabitan ve nefer olmak üzere orada donuyor ve ordu çekiliyor. Çekildikten sonra bu facia Rus ordusu ilerliyor ve ilerleyen ordunun yanında Ermeni politikacılar 2. Ahmaklıklarını yapıyorlar. Onlarla işbirliği yapmak ve öncülük yapmak gibi. Şimdi bunun üzerinde ısrarla durmamız gerekiyor. Bir tanesi tam Yunan muharebesinden, muharebenin çıkacağı belli olan bir zamanda çünkü muharebe 24 saatte başlamamış di mi? 98 Türk-Yunan Savaşı zaferle biten yani Osmanlı Türk Ordusunun modern bir ordu olduğunu gösteren şakası yok bir muharebe, bunun başlayacağı belli yani gireceğiz bir krize bu arada Ermeniler tepiniyorlar, Ermeni şamatası denen şey, işte Bank Ottoman’ı basıyor, vilayet konaklarını basıyor, camiye bomba atıyor Türk öldürüyor, bir takım Türk-Kürt köylerini basıyor falan doğuda Sivas, Erzurum, işte Trabzon yukarıda falan gibi vilayetlerde (41) zatıialinizin memleketinde bilhassa unutulmaz bir biçimde şeyler Bayburt sancakları ki onlar o zaman biliyorsunuz Erzurum’un Gümüşhane Trabzon’un sancağı, bu gün 2 müstakil vilayet olan yer, o zaman bu iki büyük vilayetin sancakları ve İstanbul’da Bank Ottaman’ı basıyorlar. Bank Ottoman Osmanlı Bankası babamızın malı değil, fakat devletin banknot matbası ve şerefi yani ha bandırasına pislik atmışın ha bankayı basmışın. Bunun gibi şeyler. Bu Ermeni şamatası denen şey karşılığında biliyorsunuz Hamidiye Alayları kuruldu çünkü Doğudaki insanların savunması gerekiyordu bu bir nevi gönüllü başı bozuk kuvvetleri gibiydu. Yerel kuvvetlerin bunları yapması gerekiyordu. Çünkü oralara artık merkezi orduyu göndermek çok zordu o safhada. Bundan dolayı Sultan Hamit’e Avrupa’da LaSultan Ruj denmiştir. Kızıl Sultan. Bizde de bir sürü sersemler buzu tekrarlarlar, Bilmeden. Abdülhamit’i sevip sevmemek ayrı bir şeydir ama biraz Nevzat Tandoğan gibi demeli birini suçlayacaksam da bile ben kendim adını korum diyeceksin yani dışarıdan bir La Sultan Ruj lafı ithal edilemez bu çok saçma bir şeydir. Milli kimlikle bağdaşmayan bir unvandır. Dolayısıyla burada bir büyük kusur vardır. Ermeni millet şeylerinin, vekillerinin ve liderlerinin azınlıkta oldukları bir yerde priorite gibi bir avramla hareket etmişlerdir. Priorite nedir? Öncellik. Bunun derhal sepete atamazsınız onu söyliyim. Çünkü bugünkü Kırım Yarımadasında Kırım Türklerinin hak ve talepleri prioriteye dayanıyor. Çoğunluk değil artık 300 bin adam var. 300 bin yüzde onun (%10) biraz üstüdür. Bunların bu adanın üzerindeki talepleri çoğunluk olmalarına dayanmıyor, prioriteye dayanıyor, tarihi toprak olduğu için. Şimdi onların prioriteleri çok açık. Ermeni prioritesi yani doğuda Ermenistan olduğu tarih bakımından çok tartışmalı ama var, orası Ermenistan tarihte bir yerde. Biz çünkü buraya ne zaman geldik? 11. Asırda geldik, bunları kabul etmek gerekiyor. Şimdi buna dayanarak priorite haklarına dayanarak Cumhuriyet kurmak istiyor, böyle bir talebi var adamın. Biz de diyen devlet olalım diyor. Çok objektif ve soğukkanlı düşünmek zorundasınız. Efendim Ermeniyle çok iyiymişiz, bir sürü paşası varmış, bir sürü nazırı varmış, diplomatı varmış, efendim çok iyi yaşıyormuşuz, bize çok benziyormuş, doğru, bize çok benziyor ırz, namus, kaç, göç her şeyleri benzer. Pederşahilikleri, mutfakları, Ermeniler domuz yemez mesela Hristiyan olduğu halde, yani Ermeni köyü domuz beslenen bir köy değildir falan, böyle bunların hepsi çok güzel ama diyor ki adam, peki peki tamam belki bizde bir şey olsak, biz mesela Bulgar’ın altında yaşar mıyız? Adi idare olsa, yahut Rus’un altında yaşamaktan hoşlanır mıyız? Ama ahmaklık başka bir şeydir. Yani nüfusunuzun az olduğu yerde bağımsızlık taleplerinizi ve stratejilerinizi ona göre götürmek zorundasınız. Eğer Bulgaristan’daki milli hareketleri takip eder de, onlar gibi komiteler kurarak ve etraftaki Müslümanları kaçırma yöntemlerini takip etmeye kalkarsanız muvaffak olamazsınız, çünkü orada adamlar çoğunluk, kimse kaçmadığı gibi er veya geç sizden bunun acısı çıkar yani bunun yöntemi başkadır. Bu birinci hata 19. yy’da yaptıkları 2. olarak harp içinde tekerrür etmiştir. Anlaşılmıştır ki Ermeniler Türk ordusu ve savaş stratejisi için büyük tehlike teşkil ediyorlar ve hükümet deportasyon kararını vermiştir, bu tabi hiç hoş bir karar değildir. Çoluk çocuk bir yerden kalkacak insanlar, yüzlerce yıl yaşadıkları vatandan, kurunun yanında yaş, yaşında yanında kuru, kalkıp perişan olup gidecekler falan. Aşağı yukarı birkaç yüz bin kişi Arap ülkelerine Suriye, Lübnan’a ulaşmıştır ve bu gün oradaki nüfus oradan gelmektedir. Hatta buralarda Amerikalara Avrupalara göç edenlerde gene oradan çıkmaktadır. Bu 2. hata Ermeni politikacılarının hatasıdır ve bu işi davet etmişlerdir yani burada bir jenosit olmadığı oradan da bellidir. Kimse şu ihtimalle bile girişmiş değildir. Vay biz şimdi harbe girdik kardeşim, oldu bir kere, bu adamlarda burada rahat durmaz, bize bilmem ne yaparlar hadi şunları sürelim dememişlerdir çünkü zaten öyle olduğunu ispat etmiştir Ermeniler. Yani elimize geçtiğiniz an bak size ne yapacağız demişler adamlar. E o zaman böyle bir sonuçta gelir. Bu bakımdan bunu bilmek lazım, bizim bu deportasyon müthiş bir olaydır. Ermenilerin bu sırada katlettiği Türklerin nüfusu malim değildir. Etraftaki Müslümanların ve çok zamana kadar da bunlar böyle kahvede Osman Amca konuşmasıydı. Yani ne bu yazılır ne bu öğretilir. İşte Buyburt’taki kahvedeki ihtiyarlar anlatırlar çocuklara, bize ermeni neler etti diye, o da bilinçlenir onlan. Yoksa tarih kitabından falan okumuş değil. Şimdi bir takım adamlar, Türkiye’de tarih kitaplarını temizleyelim, milliyetçi diyor. Türkiye’Deki tarih kitapları milliyetçi falan değil, hiçbir şey değil, gerizekalı kitaplar. Onları okumak mümkün falan değil. Benim hayatta hiç okumayı sevmediğim, tarih kitapları, mektep ders kitaplarıdır. Ben çocukluktan beri tarihçi olmak isterim halbuki. Yani hiç tahammül edemediğim o Emin Oktay, Niyazi Akşit kitapları falandır. Hiç okumazdım onları yani okumazdım bile. Bir şey yoktur orda, böyle şeylerde yazılmaz ama bu böyledir. Onun üzerine de Ermeniler her sene artan miktarda bir sayı veriyorlar en son 1,5’a çıktı, bu mümkün değil, mümkün değil. Çünkü 1.5 milyon insanı böyle 1 ayın içinde katledecek teknolojik kuvvet ve organizasyon Türklerde yoktur, çok açık bir şeydir, böyle adamı katletmek için çok etkili bir organizasyon ister. Yani Hitler 10 sene boyu en son teknolojiyle, en büyük bürokrasiyle kurulmuş kamplarda kaç milyon adamı ancak bitirebildi, biliyorsunuz. Kolay iş değildir bu, bunlar hepsi hikayedir, yalandır ama şüphesiz ki sayı çok kabarıktır, istenmeyen olaylar olmuştur; bunun bir katliyam olduğu açıktır, bu bir mukateledir, iki taraf birbirini katletmiştir, buna boğazlaşma denir. Aynı şey Pontus’ta olmuştur. Rumlar orada Pontus devleti kurmak için etrafı kesmeye başlayınca, e Topal Osman Ağa’da çıkar yani kimsede boş oturmuyor. O da boş oturmaz ondan sonra. Bunlar yakın tarihin, 20.yy. tarihinin feci şeyleridir, harplerle olan şeylerdir. İç dinamikler rol oynar bunda, dış kışkırtmalar rol oynar bu vak’alarda ama bunlar böyle fenosit falan diye nitelendirilecek şeyler değildir. Onun için buna herkesten evvel bizim bir kere inanmamız ve bilmemiz gerekiyor. Buna inandıktan ve bildikten sonra da bu olayı şiddetle savunması gerekiyor devletin ve milletin. Bu konuda hiçbir laf dinlenmeyecek, içte ve dışta bu iddiaları öne sürenlerin mahkemelere verilmesi gerekir. Çünkü bu nesilleri kapsayacak bir suçlamadır. Bunun öyle pare pul ödemeyle, vilayet vermeyle falan alakası yoktur. Öyle şeyleri çıkartalım. Evvela bu çok önemlidir, bu çok önemlidir ve bunu yapan insanlarda birkaç devletin bankası, Ermeni cemaati, efendim bilmem ne meafili, istihbarat servisi falan değil, bu işlerin arkasında yatanlar en azından 80 milyonluk bir Almanya’dır. Artı 45 milyonluk Fransa’dır. Yani Yahudi jenositine aktif olarak katılan memleketler bu konuda kendilerine suç ortağı arıyorlar ve bu sokaktaki insana kadar inmiştir. Bunu böyle de bilesiniz yani, bu çok önemli bir şey. Dünyada, haritada, Türkiye’nin yerini bilmeyen, Türkiye’nin başkentini tanımayan insanlar Ermeni jenositinden bahsediyorlar. Hiçbir propaganda bu kadar etkili olamaz efendim bu mümkün değildir yani televizyonun karşısından ahmak ahmak oturan, bütün dünyada televizyon aynı şey, bildiği okuma yazmayı bile unutan kitleler, Fransa’da o var biliyor musunuz, mektepte öğrendiği şeyi unutuyor, okuma yazma bilmeyen nüfus çıkıyor. Amerika’da okuma yazma bilmeyen bir nüfus var hem çok yüksek oran; böyle burdan oraya bıraktığında yolunu şaşıracak ehli hamakak, bütün milletlerin içinde böyle bir kitle vardır, hiçbir şeyden haberi olmayan bir adam kalkıp Türklerin Ermenileri katlettiğini falan bülbül gibi şakıyor böyle yani adamın hiçbir şey bilmesi mümkün değil, yani Avamir aşereyi bilmiyor, on emri bilmiyor doğru dürüst. Böyle anketler var, yani nüfusun bilmem kaçta kaçı avamir-i aşereyi bilmiyor diyor, on emri bilmiyor diyor İncil’deki bilmem ne. Fakat o nüfus Türkün Ermeni katlettiğini biliyor. Bu öyle Ermeni’nin propaganda parasıyla, bilmem ne istihbaratıyla yapılacak bir şey değil. Burada çok önemli bir şekilde tarihin en yaygın bir temizleme, psikolojik temizlenme operasyonu rol oynuyor, Avrupa ülkelerinde, batı Avrupa’da bu çok yaygın bir olaydır, bunun böyle olduğunu herkesin bilmesi gerekir çünkü bütün dünyada böyle değil bu. Şimdi yavaş yavaş Amerika’ya da bu yayılıyor. O kadar ciddi bir şekilde değil ama bunun üzerinde durulması gerekiyor ve bizim orada şimdi güya kurduğumuz lobinin mesela bu konuda devamlı dava açması gerekiyor yani siz nasıl oluyor da Türkleri jenositle suçluyorsunuz diye mahkemeye verecek. Her şeyi yanlış olabilir Amerika’nın ama mahkemeleri bak bu konuda dürüsttür, hiç ona şüpheniz olmasın. Zamanınızda birkaç eseri geri verdiler herifler, hakimler Amerika’da bağımsız. Bu, bu çok açık bir şey, görünüyor yani. O memleketin kuvveti aslında o hukuk usulüne dayanan bir şey. Böyle 20 tane eyalette, 30 eyalette jenositlik ders programlarına girecek uyuyor bunlar yav, o lobiler falan müthiş uyuyor boş şeyler onlar yani, mahkemeye verirsin, mahkemeye verirsin adam hem mahkum olur hem de kitabı şakır şakır temizler şakası yoktur, hiç değilse o ülkede bunun olmaması lazım çünkü Amerikalılar o konuda nötrdür. Şimdi ben, galiba saatten de anlaşılıyor ki vakti oldukça geçmişimdir. Bir özet galiba sayın bakanımız yapacak. Üzerinde ısrarla durmamız gereken şey, 29 Aralık gibi bir tarihte, yani 1914’de Marn Cephesinde Almanya yenilmiş, biz daha Almanya’ya güvenip harbe giriyoruz. 29 Aralık’ta kırkar kışta saldırdık Rusya’ya, donduk, silah atamadan donduk ve bozularak dönen, donarak dönen ordunun demiyeceğim artık bakiyeyi süyuf üstüne Ermeniler Ruslarla yürüdüler, katliyam yaptılar, bunu Ruslar’ın raporları da yazıyor, herkes de biliyor, bu deportasyon tedbiri alınmak zorunda kaldı, bunun çok hoş olmadığını herkes biliyor ama dünyada hiçbir suç jenosit değildir, eğer bu suçsa Ne adam öldürmek, ne sürgün, ne yağmalama, ne gasp hiçbiri jenosit değildir. Bu çok şeydir. Şimdi sana küfür ederim, vurabilirsin, birinin de parasını çalabilirsin. Ama herif Ermeni diye ve yahut ben Sünniyim, Alevi diye durum birini öldürmek kadar rezilane ve ağır bir suç değildir. Onun için bunun üstünde ısrarla duralım ve propaganda, karşı propaganda maalesef çok kuvvetli ve yaygın bir kanaldan yapılmaktadır. Çok büyük bir hukuk savaşı, çok edepsizce ve çok kararlı bir direniş gerekiyor yani biz de en azından onlar kadar edepsiz olmak zorundayız. Bu böyle, Avrupa usulü, yok efendim diplomatik mükaleme yok bilmem ne falan hiç bunlar geçmez efendim. Evet, sağ olunuz dinlediğiniz için Sorulara geçiyoruz.
Agah Oktay Güner: Efendim gördüğünüz gibi, değerli hocamız zamanın nasıl geçtiğini hissettirmeden, engin vukuflarıyla meseleyi ilk defa Türkiye’de son derece önemli ve son derece bilinmeyen bir zemine oturttular. Sevgili gençler bu çok önemli gerçekten NATO’dan müttefikimiz olan 1. Cihan Harbi’nde uğurlarına milyonlarca evladımızı İttihat Terakki’nin cahil, bir gece de paşa olmuşlardır. Enver Bey Cemal’e vekalet eder, paşa yapar. Talat Paşa posta-telgraf, telgraf taşıyıcısıdır. Senkron ekspresinde. Bu da unvan paçasıdır ve bir gece Sait Halim Paşa yalınsında bizi harbe sokarlar. Almanlar bunların hepsini unutmuştur. Tıpkı kalkınmalarındaki Türk işçilerinin verdiğini unuttukları gibi ve Türkiye’deki üzülerek söylüyorum, Iran yanlısı, Suudi Arabistan yanlısı dini hareketleri de Almanlar finanse etmektedir. Türkiye’De Humeyci vari bir rejim kurulursa Almanlar Fransızlar’a karşı eşitliğe kavuşacaklardır. Çünkü Fransızlar Lumeyni’yi korudular, İran’da Humeyci rejimi kuruldu. Bugün İran ekonomisinin büyük nimetinden fransızlar faydalanıyor. Almanlar da Türkiye’de bir Humeynivari rejim kurdurarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne orada çalışan 4 milyon insanı iade etmek ve Türkiye’yi yok etmek yolundadırlar. Bunu büyük bir medeni cesaretle ifade buyurdukları için kendilerine çok teşekkür ediyorum ve dediler ki değerli kocamız, suçu bir başkasıyla bölüşme gayretidir bu. Bu bir psikolojik gayrettir. Evet şimdi sevgili gençler, hepiniz yarın devlette önemli görevlere geleceksiniz, tarih kültürü olmadan, tarih bilgisi olmadan, tarih şuuru olmaz. Tarih şuuru olmadan da doğrular bilinmez. Ne yazık ki Türkiye 1938 Atatürk’ün vefatından sonra, çok ciddi bir biçimde tarihi unutmuştur. Yoksul Ankara’da bugün bile aşılamayan abide bina, Dil-Coğrafya Fakültesidir. Atatürk neden tarihe çok önem vermiştir. Çünkü imparatorluktan, milli devlete geçiyorsunuz. Milli şuur vermek zorundasınız. Bunların hepsi unutulmuştur. Mareşal Hatıratı’nda Kop Dağı savunmasının, 6 ay sürmüştür Rus ordusuna karşı, Bayburtluların orada verdikleri mücadelenin Plevne olduğu kadar Şanlı olduğu yazar. Hiçbir okul kitabında tek satır yoktur. Şimdi bu önemli zemini yani, Almanların ve Fransızların Yahudi düşmanlığıyla işledikleri büyük günahı Türklerin Ermenileri kestiği şekilde bir propagandayla, kendi günahlarını unutmak derecesinde bir hamakatı bilerek bir yanlışı yapmalarını mükemmel ortaya koydular. Biz bu Ermenilerle Selçuklular Döneminde tanıştık. Bütün Ermeni kaynaklarında Selçukluların Anadolu’ya gelişi bir müjde olarak karşılanır. Çünkü Bizans Ortodoksluk gayretiyle, Katolikliğin bir kolu olan Ermeni Mezhebini yok etmek için çok uğraştı. Bunları dağlık bölgelere sürdü. Zaten Ermenilik bir ırk değildir, bir mezheptir. Bu çok önemli. Türkiye’den giden Hatay Ermenisi Hatay ağızıyla; Gümüşhane Ermenisi Gümüşhane ağızıyla, Erzurum ermenisi Erzurum ağızıyla Brezilya’da hala Türkçe konuşuyor. Rio’da 19 bin ermeni vardı ben gittiğimde, bunlar Pazar günü oturuyorlar çümbüşler, udlar, rakılar, pilakiler, zeytinyağlı dolmalar ve ağlıyorlar Türkiye diye. E dedim ki bizim diplomatları niye öldürüyorsunuz? Onları öldürenler bizi de öldürüyor dediler. Şimdi Selçuklular gelince bunlara büyük bir din ve mezhep hürriyeti tanıdılar, ibadet hürriyeti tanıdılar ve çok mutlu asırları başladı. Osmanlı döneminde, hocamında ifade buyurdukları gibi gümüş ticareti bunlardaydı, gümüş işçiliği de bunlardadır hala. Türkiye’de gümüş işçiliği Ermenilerin elindedir. Ermeni yurttaşlarımız Türk çocuklarına bu sanatı öğretmezler. Monopoldürler. Gümüş ticareti de hala ellerindedir. Osmanlı bunlara tebah-ı sadıkan demiştir. Dışişleri bakanlığını hemen hemen bunlara teslim etmiştir. İşte son kabinede, son Osmanlı, harp kararı alan kabinede 2 Ermeni Bakanın bulunması da bunun en güzel ifadesidir. Peki ne olmuştur sonra? İki büyük yanlış işlenmiştir. Birincisi İttihat Terakki’nin Sultan Hamit düşmanlığını o çizgiye götürmüştür ki Ermeni komitasıyla işbirliği yapmışlardır. Ve onları memnun etmek için şiddetle Ermeniler bu yolla müthiş silahlanmıştır. İki, iki Ortodoks kilisesi Pansilavist ideolojiyle Balkanlarda bütün Slavlar’ı büyük ağabey Ermenilere de büyük miktarda silah göndermiştir. Şimdi, Osmanlı Döneminde Ermeni’yle iki büyük güç oynuyor, o zaman. Birisi Ruslar birisi Amerikalılar. Amerikalılar misyoner okullarıyla Doğu Anadolu’ya, Güneydoğu Anadolu’ya kadar sızıyorlar. Elimizde bütün belgeler var. 1820’den 1850’ye kadar, 15 bin kabiliyetli Ermeni gencini Amerika’ya götürüyorlar. Bugün Ermeni Diasporası dediğimiz, ermeni lobisi dediğiniz, Ermeni kapitalisti dediğiniz adamlar o zamandan beri Ermeni, Amerika’ya taşınan çocuklardır. Ruslar aynı tarihlerde 100 ile 50 Ermeni’yi hem Kuzey İran’da hem Türkiye’den Rusya’ya taşıyorlar.
Bunları yok etmişlerdir. Son kalıntılarını da Stalin temizledi. Bunun üzerinde hiç kimse durmuyor. Peki biz ne yapmışız? Biz, çok güzel ifade buyurdular, biz de yahudi düşmanlığı yoktur, Antisemitizm, Ermeni düşmanlığı da yoktur. Hala bunca zulüm görmemize rağmen yoktur. 80 bin kişi Van’da katledilmiştir. 130 bin kişi tembizle katledilmiştir. Bayburt’ta 3 gün insanlar taş mağralara doldurularak yakılmıştır. Hatay’da yok edilmiştir, Adana’da yok edilmiştir Müslüman Türkler ve Kürt köylerini, Kürt aşiretlerini Ermeniler temizlemiştir. Biraz önce değerli Ortaylı’nın ifade buyurdukları gibi cumhuriyet kurma amacıyla çoğunluk haline gelecekler. Benim ailem, anne tarafım, baba tarafım Bayburtludur. Bayburnt’tan Sivas’a ve Çorum’a kadar muhacir oldular. Bir tek aileden iki kişi muhacir olmaz. Birincisi yüzbaşı Agah Bey, o zaman üst teğmendir. Kop savunmasında görev alır, Yemen’den 17 yerinden yaralı gelmiştir. Son Çoruh müfrezesini gönderdikten sonra batı cephesine intikal eder ve ikincisi de öz halam. Kocası felçlidir, muhacir olamaz. Açtır halk, kışın tellallar, erzak dağıtacak diye halkı taş mağzalara toplarlar; halam da erzak almak için gider, Taş kepen, mağzaların demir kepenklerini indirirler gazlı paçavraları atar yakarlar. Şimdi, ben size soruyorum. Ben hayatta o zaman olsaydım, halamı yakanlara herhalde çiçek vermeyecektim, ben de bir iki kişiyi öldürürdüm. Mukateledir bu. Öldürmüştür, yakmıştır, karşılığını görmüştür. Şimdi bizim burada tavşan gibi çalı dibine gizlenmemizin bir manası yok. Cesaretle dünya kamuoyuna çıkmamız lazım. Ermenilerin ne belgesi, ne bilgisi varsa, davet edelim getirsinler. Bizim bilim adamlarımızla otursunlar, tartışsınlar. İki, Amerikalılar Kızılderili ırkını yok ettiler. Zencileri de yok edeceklerdi. Bir zenci yakalamak için 4 zenci vurdular Afrika’da. Amerika’ya götürürken bir bölümü öldü. Pamuk tarlalarında çalıştırdılar, karılarına kocalarının gözü önünde devamlı tecavüz ettiler. Sonra zenciuler kurtuldu ama Kızılderilileri yok ettiler. Son kalan Kızılderililere de tifüslü bitlerin bulunduğu battaniye dağıttılar. Şimdi Amerikalı bunu film halinde çeviriyor. Biz de hayran hayran seyrediyoruz. Ne namuslu adamlar, bak doğruyu söylüyor. Şimdi aynı şekilde Türkiye’de filmcilerin, Türkiye’de TRT’nin, özel kanalların, senaristlerin, romancıların yazması lazım. Evet, bunlardan da ölen oldu. Ama ya bunların öldürdükleri ve hiçbir sebep yokken. Yolunuz Erzurum’a düşerse orada her Osmanlı hükümdarının Rus sınırına kadar hep top mesafesine bir tabya inşaa ettiğini, tabya dediğiniz binanın da şu karşınızdaki apartmanları yana yatırın, bir alay alıyor içerisine hayvanlarıyla, teçhizatıyla, topuyla tüfeğiyle ama Ermeniler Rus ordusuna casusluk yaparak, parolayı onlara vererek gece o tabyoları Rusların basmasını sağladılar, hala duvarlarda kanımız var, ecdadımızın kanı var. E bu ihanete karşı, bu millette kendini savunacaktı. Bunun filmini yapmak lazım, çok dürüst bir biçimde, ne, açık. İkincisi bu kadar, değerli diplomatımız öldürüldü. Bir tek albüm yok elimizde, İngilizce, Fransızca, Almanca gönderelim de, o canım yetişmiş adamlarımızı görsünler. Pek çok ilimashabi var, tercümesi yok, cep kitapları yapmak lazım, karşı propagandaya cesaretle girmek lazım. Efendim, bu iş tarihçilerin işidir, efendim elbetteki milletlere geleceklerini tarihçiler tayın eder ama yaşayan adamlar da tarihçilerin öğrenerek bu davayı savunurlar. Tabir, Yahudilerle dostluğu aynen katılıyorum. Yahudiler bizim onları, İspanya’da yok olmaktan kurtardığımızı unutmamışlardır. Bunu şükran borcu içindedirler ve bu son Amerika’da alınan geri çekilme kararı da bize ümit olmasın. Çok açık konuşuyorum, eğer Filistin-İsrail Anlaşması olsaydı, bu kadar temsilciler meclisinden çıkardı. Hiçbir şey yapılmamıştır Türkiye’de, karşı gayret olarak. Orta Doğu’daki dengeler Amerika’yı alarma geçirmiştir. En sadık dostunu ve müttefikini kaybetmemek için bu besele geri çekilmiştir ama Clinton’un mektubunu okuyun. Genel Kurmay Başkanlığının orijinal mektubunu okuyun. Bu davada haklısınız, bu davada ben de sizin gibi düşünüyorum ama Amerika’nın yüksek menfaatleri sebebiyle şimdi durun diyor. 28 Amerikan eyaletinde tedrisat programlarına ermeni tezi girmiştir. Yarın bu 48’e çıkar. Bizim tedrisat programlarının üstüne gitmemiz lazım. Gerçeği o okul kitaplarına koydurmamız lazım yoksa gelecek Amerikan nesilleri, aynen Almanlar, Yahudi kasabı gördüğü gibi bizi de Ermeni kasabı görecektir. Türk halkı o kadar büyük bir hoşgörüye sahiptir ki bu bizim her gücümüzdür hem zaafımızdır; zorla tehcir edilen, daha doğrusu canlarını başka türlü, devlet kurtaramazdı bunların en varlıklı eyaletimiz Suriye'’di. Suriye'’e gönderiliyordu. Ermeni aileler güzel kız ve erkek çocuklarını Müslüman ailelerine emanet etti gittiler. Biz Bayburt’ta biliyoruz kim Ermeni kökeni olduğunu. Bunlar müslüman terbiyesiyle büyüdüler, evlendiler, çoluk çocuk sahibi oldular, bunları korumuştur. Kendini öldüren adamların çocuğunu korumuştur. Hocam, çok afedersiniz, Lä Granturnan de Sosyalizm, bu Fransız Sosyalist Partisi Genel sekreteriydi, sonra müslüman oldu, neydi o adamcağızın adı?
İlber Ortaylı: Aroye Garodı
Agah Oktay Güner: Regogarodi, Şimdi regogarodi, benim Paris’te öğrencilik yıllarımdan bir kitapcım var. Hocam ve yurt dışında olanlar çok iyi bilir. İşte bunlar %8, %10 tenzilatla kitap satarlar. Ben de her sene Paris’e gittiğimde yani her gidişimde o eski kitapçımı ziyaret eder, ondan kitap alırım, listeyi veririm, işte o bana onları bulur, % 8-%5, %10 tenzilat yapar. O kitabevi, 3. kere el değiştirdi. Bu geleneği devam ettiriyor. Sorgo’nun yan tarafında Rüdefirer’de bir kitapçı. İki sene önce gittim, kan revan içinde kitapçının vitrini, Rögegaradinin bir kitabını basmışlar. Almanlar 6 milyon yahudi öldürmedi, bu rakam şişirmedir diyor Garodi. Gerçek şudur diyor. Yayınevi sahibinin kafasını yarmışlar, kafasını kasaya vurarak, dedi ağlayarak bana dedi ki Monsieor Güner, Press Üniversite’ye git, üniversite kitap evine Garodi’nin tek kitabı yok dedi. Garodi yok edildi. Garodi aynen değerli Ortaylı’nın, değerli hocamızın buyurdukları gibi Almanlarla Fransızların işbirliği yaptığını Yahudileri birlikte yokettiğini yazdığı için Fransa’da yok edildi. Ve üzülerek arz edeyim Bernar Levinin kürsülerini de lâv ettiler adam ders veremiyor. E şimdi Türkiye’nin bu Bernar Levi’yi davet edip, ona Türkiye’de bir kürsü, bir villa, bir araba, bir şoför, bir pasaport vermesi gerekmez mi? Bütün Cumhurbaşkanlarından özel görüşmelerimde rica ettim, Osmanlı gibi biz de devlet nişanı ihdas edelim. Bizim tezimizi destekleyen adamları ödüllendirelim, nişan verelim. Yok, biz bunları hiç düşünmüyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım bu gün burada ifade buyurulan çok önemli meselelerden birisi de, sonuç olarak çıkmıştır, yakın tarihimizi hiç iyi bilmediğimiz. Yani, son 100 yıllık tarihimizi, aslında 200 yılı çok iyi bilmek zorundayız. Bu yakın tarihimizi iyi bilmediğimiz için tezlerimizi savunamıyoruz. Devlet adamlarımızın, uluslar arası forumlarda güçsüzlüğü tarih kültürlerinin yetersiz olmasından kaynaklanıyor. Değerli hocamız, bir saatin içerisine o kadar büyük nimet yerleştirdiler ki, sağolsunlar, ama almanya’nın bu konudaki tezi bizim kültür hayatımızla asla Ermeni düşmanlığının bulunmayışı ve yakın tarihimizdeki bir takım ahmakların büyük kahramanlar olarak hâlâ takdim edilişi bugün çok güzel ifade edildi. Ve Sarıkamış Harekatında Enver Bey haritayı serer, kendisinin harp okulundan taktik hocası ordu komutanıdır. Büyük bir edeple kendi talebesine, general rütbesindedir, hoca, zatialiniz başkumandanımızsınız, planınız kağıt üzerinde mükemmel ama iklim şartlarını ve askerin durumunu hiç düşünmemişsiniz der. Enver Bey’in cevabı, “Sen bunamışsın hoca biraz dinlen olur, hocayı görevden alır. Akdes Nimet kurat Bey’in, Allah Cennetiyle sevindirsin. “Sen bunamışsın hoca biraz dinlen olur, hocayı görevden alır. Akdes Nimet Kurat Bey’in, Allah Cennetiyle sevindirsin” Türk Rus münasebetleri” adlı, abidevi eserinde bu çok güzel anlatılır, bu sahne. Şimdi, İlber Beyefendiden ben bu konuyu rica ettiğim zaman, çok açık söylüyorum, Almanların bu konudaki hiyanetlerini bu berraklıkta bilmiyordum. Kendilerine şükranlarımı arz ediyorum. Benim için fevkalade öğretici bir bakış tarzı getirdiler. Değerli arkadaşlarım, bugün Avrupa Birliğinin ulaşmak istediği çok uluslu, çok dilli, değişik kültürlü devlet modeli Osmanlı’nın modeliydi. Şimdi onlar Osmanlı modeline geçerken, biz Osmanlı’nın bakiyesi olarak, milli devletimizi kurmuş bir ülkenin çocukları olarak, Cumhuriyetin çocukları olarak bir gerçeği hiç unutmayacağız. Tarihimizi bütünüyle benimseyeceğiz. Şanıyla, şerefiyle övündüğümüz gibi yanlışlarımızı da bileceğiz ve ona duyulan düşmanlıklara varis olduğumuzu bileceğiz. Ermeni meselesini, Rum meselesini unutmayacağız. Pansilavist ideolojiyi unutmayacağız ve onları unutursak, o gerçeklere gözlerimizi yumarsan büyük yanlışlar yapmış oluruz. Bu gün Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir meselesi Osmanlı Devleti’nin penceresinden seyredilmeden anlaşılmaz ve çözüm de getirmek mümkün değildir. Çünkü biz, o tarihin devamıyız. İşte karşımızdaki Coğrafya bunu olduğu gibi söylüyor.
Bu fevkalade, vukuflu açıklamaları için tekrar şükranlarımı arz ediyorum. Sorusu olan beyefendiler, hanım efendiler buyursun.
Buyrun efendim.
: Şimdi efendim ben iki şeye müsadenizi ya da, birebir
Agah Oktay Güner: Tanıyalım sizi, herkes tanısın lütfen, buyrun.
: Doçent Doktor Esat Arslan. Bilkent Üniversitesi Hukuk, Dil Tarih ve .......
Agah Oktay Güner: Şeref verdiniz, buyrun efendim
Doç.Dr. Esat Arslan: Şimdi, öncelikle Clinton’ı çok değişik şekilde yazıyoruz. Yani bir psikolojik harekat olmadığı için. Ben buraya gelmeden önce, bakın Clinton’ın 19’unda vermiş olduğu bir beyanatı, 19 Nisan’da nasıl bir demeç vermiş, hemen internete girebilirsiniz, alabilirsiniz. Bakın ama okumamız lazım ki
Agah Oktay Güner: Buyrun efendim
Doç. Dr. Esat Arslan: Nasıllar, mantıkları nasıl. Ortaya çıkmaktadırlar.
Agah Oktay Güner: Mikrofonu hocama lütfen taşıyalım.
Doç. Dr. Esat Arslan: Bakın, Bill Clinton 19 Nisan tarihinde ne diyor. Bu hafta, bu yüzyılın en acılı bölümlerinden birini işaret etmektedir. Hepsini de okuyabilirim ama
İlber Ortaylı: Evet, evet
Doç.Dr. Esat Arslan: Osmanlı İmparatorluğu’nun bitiş yıllarında, bir buçuk milyon Ermeni’nin ülke dışına kovulması; Hocama biraz sonra ifade edeceğim, ben deportasyon kelimesine katılmıyorum. Yani, ona neden katılmadığımı da ifade edeceğim.
İlber Ortaylı: Deportasyon, sürgün, sürgün
Doç.Dr. Esat Arslan: Hayır, onu ben müsaade ederseniz, bir başka açıdan anlatacağım. Yani deportasyon kelimesi, neden mass movement kullanmıyoruz, efendim neden deplasman kelimesini kullanmıyoruz? Bir saniye lütfederseniz bir başka, başka bir bakış açısı olarak söyleyeceğim. Ve katliyamı massacre. Bizler birçok masum hayatın kaybı dolayısıyla, dışarıdaki Ermeni toplumu ile, ermeni kökenli Amerikalıların yasına iştirak ediyoruz. Bugün Kosova’daki olayların gerisinde olanlara karşı bütün Amerikalılar, bu çeşit olayların tekrar, asla olmaması gereken bir dünya inşa etmeyi kendilerine bir amaç olarak görmelidirler. Yani, kendi şeylerine bir hedef veriyor. Geçmişi öğrenirken geleceğimizi de kurmalıyız. Amerikalılar bu ülkede, bilimden ticarete, kültüre kadar, hemen her sahada büyük katkılar yapmışlardır. Bununla beraber, yalnızca katliyamlardan değil, aynı zamanda iki dünya savaşının harabiyetinden ve 70 yıllık Sovyet yönetiminin acılarından etkilenen, Ermenistan halkı sonunda bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini elde etmişlerdir. Avrupa Atlantik Uluslar Topluluğu üyeleri arasında kendi haklı yerini alan Ermenistan, demokratik ve Pazar ekonomisi reformlarını takip etmektedir. Bizler, Ermenistan halkı ve onun Kafkasya Bölgesi’ndeki komşularının tümünün layık oldukları kesintisiz barış ve refah getirmesi yolundaki çalışmalarıyla, bunu kazanmalarını arzu etmekteyiz. Amerika bu çabaları desteklemeye devam edecektir. Amerikan halkı adına, on be handful diye ifade ettiği tüm Ermeniler’e bu anma günü münasebetiyle en iyi dileklerimi iletiyorum. Şimdi lütfen, Amerika’yı bir böyle gözümüzün önüne getirelim. Şimdi, bu günlerde kapınızı bir zil çalar. Bakarsınız; bizim eskiden Çocuk Esirgeme Kurumları vardı biliyorsunuz, para atardık ve üzerimize güzel bir pul yapıştırırlardı ve ısrarla içeri giren bir çocuk size bu 19 Nisan komograsyon dediğimiz, o anma gününü, aman akşama kadar lütfen üzerinizde taşıyın diye gelmiş bir toplumdur. Şimdi, hocam tabii ki ben “hamakat-ı ümmiye” diye olarak ifade ettiği bir kısım tabiki böyledir. Ama şimdiki Ermeni to diyasporasının özellikle Ermeni diasporasının büyük, etkin çalışması vardır. Şimdi düşünün 800 bin tane Ermeni var, bunun 300 bin tanesi varsıl olarak düşünmemiz lazım. Şimdi, yani bir kere Amerika Birleşik Devletleri başkanı Clinton’ın arayıp belki bir şey diyeceksin ama bu demek 99’a bakarsanız bundan daha farklı ve hepsini görebilirsiniz. Şimdi bir de müsaade ederseniz, eğer vaktim varsa birşeyi daha ifade etmek istiyorum. Şimdi bu çok var, İrtem Çelik 3 Ekim’de Sayın Devlet Bakanımız Amerika’da bir konuşma yaptı, Temsilciler Meclisi’ne girdi, biliyorsunuz 5 kişiyle Kasım Gülek’in kızı da dahil olmak üzere 5 kişilik bir heyetti. Evet, orada çok önemli bir laf söyledi. Dedi ki hepimiz de katılıyoruz tahmin ediyorum, bu günlerde çok moda olan bir tabir yani biz bunu tarihe bırakalım. Hani onun orda da tabir ettiği gibi “History must be left, should be naft demiş ve arkasından must be left diye oraya koymuş”. “Must be left to history.” Ama nasıl tarihçilere bırakalım. Şimdi İlber Hocamın çok güzel bir tabiri vardır, öyle tarihçi olacak ki tek pencereden bakmayacak. Değil mi hocam? Yani bakıldığı zaman bakmamalıdır diye. Evet nasıl olmalıdır. Dogmalardan olmaması lazım. Bakın dogmalardan anlaması (?) lazım. Bakın tarihçinin aynı subjektifi yakalayıp, subjektif olmaması lazım. O bir sürü kriterleri var yani hele bu olaya bakarken önemli kriterlere bakması lazım. Önemli kriterli adam olması lazım. Bakın ben de 1915 yılında, çok önemli, hatta biz tarihin babası, tarihin peygamberi sıfatına çıkarttığımız bir adamın bir eseri vardır. Kitap 1915 yılının Aralık ayında yayınlanmıştır. Bu adam, ismini sonra söyleyeceğim, bu adam çok büyük bir tarihçidir. Biliyorsunuz o zamanları çok modaydı, özellikle İngilizler, İngilizler o bölgeye her ulusa birer peygamber icat ettiler. Bunlardan birkaç tanesi hatırlayalım, Thomas Edward Lawrance, Arapların peygamberidir ve hâlâ yani bugün gidersiniz İngiltere’de hâlâ mutlaka bir çelenk bulursunuz. Araplar tarafından korunmuş olarak görürsünüz. İkincisi resmi, düzenli kuvvetlerin başında General Allemmi'’ir. Gene sizler Osmanlıca bilerek, ifade edeyim. Elif-Lam okunmaz Eşşemsi harfler (528) . En nebi’dir. Araplar demişlerdir ki, Ce en ne bi Cedid (529-530). Yani yeni bir peygamber geldi, kim? En nebi Allemmin ismi yeni bir peygamberdir. Bir başkasını ifade edeyim, ben 3 yıl oralarda kaldım, bir onu ifade edeceğim yani o bölgelerde kaldığım için söylüyorum. Bir başkası binbaşı Noel’dir. Kürtlerin peygamberidir. Ve bir başkası da maalesef maalesef The Murder of a Nation’ın yazarı olan Arnold Jhossef Toynbee dir. Arnold Josef Toynbee hâtta bir zamanlar, biliyorsunuz 22 den sonra ancak günah çıkartmaya başlamıştır, ancak yazmış olduğu kitabın ismi çok ilginçtir. Bize report of a state demiştir. Yani bir devletin, yani bize bir millet sıfatı dahi vermemiştir. Vaktimiz olsaydı ben getirirdim 1915 yılındaki yazılmış o kitabı yine bu, bu yakınlarda bir bildiri sunacağım onun için zatialinize estafurullah efendim. Yani şimdi burada çok ilginç bir şey var. Burada onu ifade etmek istiyorum. Hemen, kısa keseceğim. Ee şimdi burada harita yapmış üstad, üstad-ı azam haritada, bakınız çok ilginç bir şey olarak ifade ediyorum, Ermenistan’ı Ermenistan’ı free ve independance olarak tanımlamış. Kürdistan’ı Otonomi olarak tanımlamış, Klikya’yı göstermiş falan, efendim Türkiye’nin ismi yok. Anatolia. Hâtta bilirsiniz gene, sayın hocamda hatırlayacak. American Imenalitic schodların, bizim buradaki şeyi Anatolian American School dur. Anatol, Anadolu Liseleri nereden geldiğini arkadaşlarımıza ifade eder. Bir üçüncü şey olarak şunu söyleyeceğim yani tarihçilere bırakmak salt değil, ön yargılardan bu tarihçiliği neredeyse barış-Diportasyona katılmıyorum hocam şöyle katılmak katılmıyorum. Bir kere depart, diportasyon kelimesinin içerisine girdiğiniz zaman hudut haricine çıkartmak demektir, göçürme demektir. Yani bunları biz hudut haricine atmadık. Bakın, ben aynı zamanda harp okulunda harp tarihi dersleri veriyorum. Şimdi bütün amerikan tarihnamelerinin, amerikan tarihnamelerine bakarsanız Field manuel diye geçer. Bu tarihnamelerde şunu görürsünüz, bu bir ivekuasyon olarak ifade edersiniz. Bu bir massmovement’tir. Bakın şöyle ifade etmek istiyorum ve kısıltarak söyleyeceğiz dipartasyon o kadar çok şey yapılmıştır ki, dipartasyonun Arapçasına dönelim, kanunun zaten kendisinde yok. Tehçir kelimesi adeta, yok, efendim. Yoktur lütfen. Tehçir kelimesi yoktur. Tehçir zorladır. 582, tehciren kanun muhakkak kanundur, geçici kanundur. Kanun içeriğinde sevk ve iskan vardır. Bakın burayı söyledikten sonra şunu ifade etmek istiyorum, şimdi bakın biz 95 yılında, bütün herkes anlasın diye bizim Başbakanlık arşiv Dairesi kalkmış 8 cilt kitap yayınlamış. Şimdi kitaplara bakıyorsunuz, Osmanlı bizim açıkça yazmış. Çıkarılan Kura diyor, çıkarılan, şimdi bizim yeni 95 yılındaki gençlerimiz anlasın.
Dostları ilə paylaş: |