Problemin Tanımı
Avrupa Birliği’nde kadınların işgücüne katılımını teşvik etmek için geliştirilen politikalar son 10 yıl içerisinde kadın istihdamında yüzde 7,1 oranında bir artış sağlamıştır (Avrupa Komisyonu, 2010: 8). Hâlbuki, Türkiye’de 2003 yılında yürürlüğe giren ve içerisinde kadınların işgücüne katılımını destekleyici maddeler içeren İş Kanunu’nun çıkmasından 2010 yılına kadar geçen yedi yıllık dönemde kadınların istihdam oranı sadece yüzde 1,1 oranında bir artış göstermiştir (Dünya Bankası, 2009: 3; Avrupa Komisyonu, 2011: 113). Türkiye’de, çalışma çağındaki her dört kadından sadece birinin işgücüne katılabildiği ve bu kadınların yarısının tarım sektöründe çalıştığı göz önüne alındığında Türkiye’nin kişi başına gelir düzeyinin Avrupa Birliği ortalamasını yakalaması çok zor gözükmektedir (Ercan vd, 2010: 7). Bu durum, Türkiye’nin İş Kanunu’nda eşit davranma ilkesiyle ilintili olarak yürürlüğe sokmuş olduğu hamilelik, doğum/süt izni ve çocuk bakımına ilişkin çıkartılmış kanunlar ile bunların uygulamaya geçirilmesi arasında bir çatışma yaşadığını yansıtmaktadır (Özerdem, 2010: 17). Özellikle kadınların bakım yükümlülüklerinin kadınların istihdama katılma, istihdamdan çekilme, meslek içi eğitimlere katılma, iş yerinde terfi, sosyal güvenlik sistemine erişim ve iş seçimine (Yaman-Öztürk, 2011: 60) olan etkisi düşünüldüğünde bu tür sosyal politikaların uygulamasındaki aksaklıklar ve eksiklikler kadın istihdam oranını arttırmada bir engel haline dönüşmektedir.
Yasa çıkarmada, çıkarılan yasanın uygulamasında ve denetiminde yaşanılan bu çatışmayı açıklamaya yönelik üç sav ortaya konulmuştur. Bunlardan birincisi, geliştirilen yasa önerilerinin bir toplumsal cinsiyet değerlendirmesinden (gender impact assesment) geçirilmelerinin hem yasaların toplumsal cinsiyet üzerinde yapacakları etkilerde (Nott, 1999: 210) hem de o yasaların uygulamada ne gibi etkileri olacağının kavranmasında (Morris ve Nott, 1991: 1) gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Bu sava göre, yasa koyma eşit davranma prensibini hayata geçirmek için bir ön şart, ancak kendi başına yeterli bir koşul değildir (Aldıkaçtı Marshall, 2009: 371; HMSO, 1974: parag 21). Örneğin, Türkiye’de stratejik toplumsal cinsiyet çıkarlarının kanunlar aracılığı ile garanti altına alındığı, ancak pratik cinsiyet ihtiyaçlarını karşılamada zorlandığı savunulmaktadır (Arısan-Eralp, 2011: 69). Çocuk bakım hizmetlerinin zayıflığı da bunun en güçlü göstergesi olarak gösterilmektedir (Arısan-Eralp, 2011: 69). İkinci görüş ise ülkesel şartlar göz önünde bulundurulmaksızın sadece mevzuat biçimlendirmeye odaklanılmasının, çıkartılan yasaların o ülkenin koşullarında uygulanmasında yaratacağı olumsuzluklara dikkat çekmektedir (Stivachtis and Georgakis, 2008: 4). Türkiye, Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlayabilmiş ancak Türkiye’nin farklı toplumsal ve kültürel yapısı Avrupa kökenli bu tür politikaların Türkiye’de benimsemesini ve uygulamasını zorlaştırmıştır. Toplumsal cinsiyet ve eşit davranma prensibiyle ilişkilendirilebilecek yasaların çıkarılması ve uygulanması arasındaki çatışmaya istinaden getirilen üçüncü tespit de tek kalıpta herkese uyan yasaların (Verloo, 2006) çoklu ayrımcılık (multiple discrimination) (Uccellari, 2008) kavramını görmezden geldiğini vurgulamaktadır. Bu görüşe göre, bir insan hem cinsiyetinden hem de sosyal sınıf ya da etnik köken gibi diğer bir sosyal kimliğinden ötürü ayrımcılığa maruz kalabilmektedir ve yasaların bu durumu da göz önüne alarak oluşturulması gerekmektedir.
Dostları ilə paylaş: |