Arz'dan Arş'a Evrenin Sırları, Sınırları 1
Üçüncü Band
Birinci Cilt
Altıncı Kitap
1989
Dr. Aiberg
Arz'dan Arş'a Evrenin Sırları, Sınırları
Karl M. Allein notlarının katılımıyla
İNSANLARA HÜRRİYET;
MİLLETLERE İSTİKLAL
KİŞİ HAKLARINA SAYGI
ÖĞRETİNİN ÖNSÖZÜ
"Hem doğunun hem batının RABB'İ"nin selamını batıdan doğuya sevgiyle iletiyoruz. Bizler, "Milyarlık ümmet yelpazesi" içinde, batı sınırlarınızdan itibaren tüm Batı aleminde ülkenizin nüfüsuna eşit bir sayıyı temsil etmekteyiz. Bundan nicelik olarak haberdar olmakla birlikte, nitelik olarak üç kişiden fazlasını tanımadığınızı göreceksiniz. Çünkü, özellikle doğuyla diyalogdan kaçınmak zorundaydık. Oysa sizleri hep seviyorduk ve seviyoruz. Niçin ilişkimiz böylesine alt düzeydeydi?
Klasik oryantal müslümanlık anlayışı, kısa zamanda, İslam gerçeğini saptırmış, demokrasi ve cumhuriyetçilikten saltanatçılığa; bilim ve teknikten cehalete; hak gerçeklerden peri masallarına dönüştürdüğü geri kalmışlığını omuzlamış, oryantal bidatlarını Sünnetullah'a sokarak, taasupçu din komünizmini gözde kılmış, ölü din liderlerinin evini Allah mabediyle özdeşleştirilmiş, kin ve kan davası güden mezhep liderlerine tapınma dönemi başlatılmıştı. Tapılacak tek ALLAH iken, kimi Resulullah'a, kimi o'nun kuzenine tapmaya yönelince parçalanma daha da alt bölünmelerle öz çocuklarını sözde mürşid ve şeyhlere kendi elleriyle keserek kurban edenlerin sapıklığına dönüştü.(*)
(*) Türkiye'de bile 6 çocuk, cellat babalarının kurbanı olarak basında yer aldı.
Oysa bizler İslam'da bilimsel yeniden yapılanma ve açıklık yanlısıydık. Komünizm rejimi bile bu dönüşü yaparken, klasik aykırı mü'minlerin çarpık tutumundaki inadı ve ısrarı dolayısıyla diyalogtan kaçınmıştık.
Ancak, Zig-Zag öğretimizin mensubu Dr. Aiberg, müslümanlığı yanında, Türk olduğunu da vurgulayarak bize diyalog için sürekli direnmekteydi. Onun bu bitmez-tükenmez ısrarından gına getirerek, öğretimizin Türkçe versiyonunu üstlenmesi için izin verdiğimizde doğrusu kitaplarının toplam üçbin tirajı aşacağına hiç ihtimal vermemiştik. Ancak Dr. Aiberg'in eserlerinin Best-Seller olduğunu gözlemleyince pek mahçup olduk, tutumumuzu yeniden gözden geçirerek, diyalog için ruhsat çıkardık. Apendixler (ek, ilave) kapsamında sırlarınızı paylaşacak, tarihçemizden söz ederken, "Yeniden yapılanma" ve "Açıklık" konusunda da ısrarlı olacağız. Yeniden yapılanmayı "Alim" kişiler belirleyebilir. Fakat "Açıklık" her müslümanın yapması gereken zorunluluktur. Biz mü'minlerin her biri "Özeleştiri" yapabilmeli, hatalarını ve gerikalmışlık nedenlerini gözden geçirebilmelidir. Böylece "Bilimin" yanında "Yeniden yapılanma" ve "Açıklık"tan da söz açacak olan Dr. Aiberg engin bilgisiyle, ileri düzeyde yorumlama gücüyle Dünya'nın en iyi on otoritesinden biri olarak size mümkün olduğu kadar "Yakın" duruyor.
ZİG-ZAG adına K.M.A.
ARZ-ARŞ DİZİSİ
"Arz'dan Arş'a Evren'in Sırları/Sınırları" bandımızın bu ilk cildi "ALLAH'ın misaliyle ZERRE'lerin mikrokozmolojisi"ni anlatan Kuantum=Tanecik fiziğini kapsamaktadır. Bu teoremin temeli "Müslüman Zig-Zag mensubu Planck" tarafından 1900 yılında atılmıştır. Teoremin klasik Z-Dönemi (1900-1950) ardından neo-klasik Q-Dönemi (1950-2000) ve hatta bunu da aşacak R-Dönemi sırları sunulacaktır.
İlk cildimizin ilave (apendix) bölümleri kapsamında "Aykırı mü'minlerimize ve çarpık İslamlaşmaya" veryansın edilmesi yanında, Zig-Zag ve kerametlerle dolu kapalı devre yazışları sayesinde kozmoloji zevkli bir hale getiriliyor, ana bölümde ise doğanın dört temel kuvveti ile birleştirilmesi çabaları yer alıyor. 1900-2000 yılları arasında "Noktasal, sicim, zar" ve son olarak "KÜRSİ" tipli olarak işin doğrusuna ulaşan kuantum teoremi hemen biliniyor.
İkinci cildimiz, hemen yayınlanmak için sırada bekliyor. Her iki cildi birlikte kaleme aldığım için, okurlarıma çok kısa zamanda ikinci cilt de arz edilmek üzere bekliyor.
İkinci cildimizin içeriğinde yine anlamlı özeleştiriler, Zig-Zag sırları, K.M.Allein notları, Hızır Tezkiresi katılımıyla "Kapalı devre yayınlarımız" yer alıyor.
Kitabımızın ana bölümünde Kürreler fiziği (Genel Relativite) ile Zerreler fiziği (Kuantum) Dünya'da ilk kez birleştiriliyor, bu arada, Dünya'da en az anlaşılan, (hatta hiç anlaşılmayan) "Kesinsizlik" ve buna bağlı nedensellik ilkeleriyle "İhtimal hesapları" yorumu ardından atomun "Nüve" denen mini mekanlarındaki takyon mekaniğinin esirî doğası kullanılarak, "Fizik ve parapsikolojinin" birleştirilmesine ramak hazırlanacak.
"Misal, mana, emir ve mücerret alemlerin" tarihi maddecilik benzerindeki "Tarihi manacılık" yüzünden peri masallarına çevrilmiş Arabesk hayalperestliğine boğulmuş içler acısı halinden kurtarılması için ALLAH'a yakın alemlerin yapısı pozitif bilimle anlatılarak, çokluktan tekliğe (Azlığa, sadeliğe) doğru fiziksel VAHDANİYET'in tek bilimiyle TEK olan ALLAH'ın huzuru Arş eşiğine dek tırmanışımızı sürdüreceğiz.
Bu alemlerde "Akıl, bilinç, psişik güçler ve zihinsel olaylar" BEŞİNCİ BOYUT-ÖTESİ teoremlerin fiziksel sonucu olarak işlev görmektedir. Bu içerikler şimdiki iki cildi izleyen "Arz'dan Arş'a Mi'rac" sonuncu cildinde yer alacaktır.
Mi'raç dördüncü kitabın özelliği "Karadelik tünellerinden" paralel evrenlere ve atomun derinliklerindeki mini-mini mekanlardan "Misal Alemlerine" yani süper ve hyper uzay'a taşınarak, bilimsel Mi'rac yoluyla daha yukarı alemlerle tanışmayı amaçlıyor.
Daha yukarı alemler; Mücerret, Mana, Emir (Ervah), Gayb alemleri gibi cisimsiz alemler yanında Cennet-Cehennem gibi "Süper cisimler alemleri"ni de kapsamaktadır.
Bu bakımdan yukarı katları tanımlamadan "Resulullah mi'racına" eşlik için henüz çok erken olduğundan ilahi katlara bilimsel Mi'racı 7. banda erteledim. Bu çok ileri teknolojileri anlamak için "ARZ"a geriye dönüş zorunludur:
Zira, önce maddi evrenin cansız yapısı, ardından canlılarını, özellikle insanın kendisini tanımasını sağlayacak olan bu (Turuncu) bandı izleyecek "Sarı" kapaklı dördüncü bandımız "CAN-İNSAN", insan denen tekil birimin, en temel değerin, biyo-psiko-sosyal yapısını (Burç mizaçlarına varıncaya kadar) çok boyutlu olarak ele alıyor ve her zamanki gibi hiç akla gelmemiş ve yazılmamışları sıralıyorum.
İnsan, "Canlı, bilinçli" bir MADDE'dir. Oysa madde ENERJİ'den yapılanmıştır. Öyleyse "Canlı, Bilinçli" bir ENERJİ de olmalıdır. İşte yeşil kapaklı 5. bandımız "CİN-ŞEYTAN", yine pozitifistik dünyalarını keşfediyor, böylece "Madde-Enerji" evrenini de o bantta sonlandırmış oluyoruz.
Bunun ötesinde sıfırdan küçük eksi değerler içeren, enerjisi Nur'dan, doğası esirî olan "Mücerret=Soyut alem" birden ufukta belirmiş oluyor. Nasıl ki "CAN-İNSAN" bilinçli maddeden; "CİN-ŞEYTAN" bilinçli enerjiden kurgulanmışsa, mavi kapaklı "NUR-MELEK" bandımız da "Canlı, bilinçli Nur"u temsil etmektedir. Dolayısıyla "Sonsuz özenerjinin" sıfırdan küçük kütlesi ve takyonların mana birimlerini nasıl biçimlendirdikleri sunulacaktır.
Sırada 7, 8, 9 lacivert, mor, "Gökkuşağı" renkleriyle kapaklandırılmış ansiklopedik Arz-Arş dizisi bantları boyunca, süper cisimler alemleri, evrenin bilinen bilimi (Science) ötesindeki, henüz ulaşılamamış bilimi (Transscience) arasında KUR'AN köprüsü kurulacak, din-bilim kenetlenmesi sağlanacaktır.
Bu kenetlenmeyi başaran "KUR'AN" olmasaydı, bu eserler asla ve asla yazılamazdı.
Söz eserlerden açılmışken, bu iki cildin yazılması için bürosunu tahsis eden sayın HALİL ESER'in babacan konukseverliğine medyunum.
Grafikleri düzenleyen vefakar dostum H. ALİ ESER'e, baskıyı tertip eden işbilir arkadaşım ZİYA ESER'e, baskıyı tek başına gerçekleştiren fedakar BAYRAMALİ ŞAHİN'e ve teknik yönetmen MEHMET ESER'e müteşekkirim. Bu çileli kitabı titizlikle dizen ÖZCAN KÖSE ağabeyime işbirliğinden ötürü minnettarım.
Çok sevgili DİKER ve KARADAN aileleri ikram ve şefkat konusunda adeta yarıştılar. Kek ve puddingleriyle ağzımı tatlandıran en küçük okurum BAŞAK'a teşekkürler.
Özellikle siz okurlarıma şükran ve sevgilerimi sunuyorum.
Hans von AIBERG
"LÜTFEN DİKKAT! BAY VON AİBERG'İ OKUMADAN ÖNCE İYİCE DÜŞÜNÜN. SİZİ ÖNCEDEN UYARIYOR VE DÜNYA GÖRÜŞÜNÜZÜN TEMELLİ DEĞİŞECEĞİNİ SÖYLÜYORUM. AYNI KONUDA OKUYACAĞINIZ DİĞER ESERLER SİZE YAVAN GELECEK VE SADECE ONUN TİRYAKİSİ OLACAKSINIZ. ÇÜNKÜ O İNSAN HAVSALASININ ÖTESİNDEN BU DÜNYAYA KOZMİK SIRLAR TRANSFER EDİYOR. ŞİMDİYE KADAR İKİ AYRI STANDART İZLEYEN BİLİM VE DİN ÖĞRETİSİNİ TEK STANDART YAPIVERİYOR VE BİLİM TARİHİNDE İLK KEZ EVRENE TÜMDENGELİMLİ BAKIYOR. ÖĞRETMENLERİNDEN BİR KISMININ İLİKLERİNE İŞLEMİŞ OLAN HRISTİYANLIĞI BIRAKMALARINA TEK DOKTORASI YETMİŞTİ. SONRA ONLAR SEVGİLİ BAY VON AİBERG'İN ÖĞRENCİSİ OLDULAR. BUNDAN ÖTÜRÜ SİZE OKUMADAN ÖNCE İYİ DÜŞÜNMENİZİ SALIK VERİYORUM. EĞER SİZ BAŞKACA GÖRÜŞLERE SAHİPSENİZ, PEŞİNEN BİLİNİZ Kİ "VON"U OKURSANIZ, İŞ İŞTEN GEÇMİŞ VE SİZ KAÇINILMAZ BİR DEĞİŞİME UĞRAMIŞ OLACAKSINIZ. HİÇ ABARTMADAN DİYEBİLİRİM Kİ, BAY VON AİBERG, İNSANLIK İÇİN OLDUĞU KADAR BİLİM İÇİN DE İLAHİ NİMETTİR."
L. Jorge BORGES
(K. M. Allein - 11)
Eserlerimin sevabını, sayesinde MÜSLÜMAN-TÜRK olduğum, Annem MÜFİDE ATALAY Hanımefendi'nin ALLAH rahmetine vesile olması umuduyla ithaf ediyor, vefalı okuyucumdan kendisine "FATİHA" okumasını özellikle istirham ediyorum.
H. Aiberg
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM:
İKRA
* ARZ'DAKİ KULUNDAN ARŞ'TAKİ ALLAH'A HAMD VE ŞÜKÜRLER! RABBİM İLMİMİZİ ÇOĞALT, MUHAMMED ÜMMETİNİN BİLGİ TANKLARINI DOLDUR, BİZİ DOĞRU OLANDAN LÜTFEN SAPTIRMA...
* ARZ'DAN ARŞ'A Mİ'RAC EDEN RESULULLAH'A SELAT VE SELAM! RABBİM BİZİ O'NUN AHLAKI İLE AHLAKLANDIR, SÜNNETİ İLE ŞEFAATLENDİR, O İLMİN ŞERHİNİN HEMŞERİSİ, KOMŞUSU KIL...
* ALTTA YAĞIZ YER, ÜSTTE NURLU ARŞ VE İKİSİ ARASINDAKİ MUTLULUK ZİNCİRİNE SELAM! İLMİN KAPISINDAN MEVLANA HALİD'E ULAŞAN ZAMAN YOLUNUN GEZMENİ HZ HIZIR'A VE ONU SON DURAKTA BEKLEYEN MEHDİ RESUL'E, O'NUN ÇAĞDAŞI OLAN GELECEK KUŞAKLARA VE HER ÇAĞIN OKURLARINA SELAM, SAYGI, SEVGİ, SEVGİ, SEVGİ.
"İKRA BİSMİ RABBİKELLEZİ HALAK":
Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O biz insanları "Asılıp-tutunan" ALAK'tan yarattı. Hem o genetik şifre içinde hem de daha sonra insanlığa bilmediğini öğretti. İnsanlar bilsinler, bunun üzerine bilim üretsinler, sonra da bilim ile ALLAH'ı bulsunlar diye... Doğrusu bunu yapmayan insan "NANKÖR"dür.
HALLAK (Yaratıcı) olan ALLAH, mahlukunu bir ALAK'tan yarattı. Onun içindeki genetik koduna massettirdiği sevgiyle yazdı, yazdı ki okunsun diye!
Sevgiyle dokunsun diye, RAHİM (Merhametli) olan ALLAH, ana "Rahmine" üç karanlığın içine gizli bir yazıyı yazdı. Oradaki tomurcuğa yüzbinlerce yılın evrimini yani bilmediğini de öğretti, okunsun diye...
Sevginin ilahi ismi o Rahman (Baba şefkati) ve Rahim (Ana merhameti) ile bize yansıtıldı. Besmeleyle okunsun, sevgi üretilsin diye...
Çünkü ilk insan çifti Adem-Havva (as)'nın anne ve babası yoktu. O şefkat ve merhamet "RAHMANİRRAHİM" ALLAH isimlerince üstlenilmişti. Sevgi, ALLAH rızası için sevişmek, kıyasıya sevmek! Yeter ki, sevmek sanatının kanadını takın, karşılıklı sevin ve sevilin!.. Seviyorum, seviliyorum, bunun için seviniyorum! Sevildiğimi görülmemiş bir ilgiyle gösterdiniz.
Bunun için her birinizi tek tek, ayrı ayrı ve çok çok seviyorum sevgideğer okurlar. Karşılıksız ve karşılıklı sevgiye merhaba!.. Merhaba sevgi adına söylenen sözcükleri hak edenler, riyasız, özverili, çıkarsız sevenler. Evrenin sevgi üzerine kurulduğunu bilenler.
Rabbimiz bizi çok sevdiği için, sevgisinden dolayı yarattı. Bizler sevgi yüzünden var olduk. Kulluk borcu odur ki, Rabbin bizi sevdiğinin kırıntısı kadar O'nu sevmektir. O'nu sevmemek nankörlüğü ise inkar ve ortak koşma biçiminde tanımlanmıştır.
Sevgiden Cennet; nefretten ise Cehennem yaratıldı. Sevgi tek varlık üzerinde değildir, en az iki kişi arasındadır. Fakat sevginin bütün insanlık çapında çoğul olmasını cemaat, ümmet (BİZLER) olmamızı isteyen, en büyük hümanist olan ALLAH'tır. Ne kadar çok insanı, hayvanı, bitkiyi seviyorsanız o kadar bol nimetlendirilmiş çifter çifter Cennet'i mekan edineceksiniz sevgideğer okurlar!
Sevgi olmadığında, savaş, kin ve kan egemen olur. Nefret kol gezer, güvence kalkar, kıyım başlar. Barış ise sadece sevgiyle gelir. Sevgi, müsamaha, hoşgörü; affı, özveriyi, alicenaplığı, toleransı, hoşgörülü alçakgönüllügü, karşılıksız eliaçıklığı getirir. Sevgi, insanı sevgili yapar, sevimli kılar, bencil ve sömürücü olmaktan kurtarır; sencil, verici, cömert, özgür olmaya yönlendirir. Sevgi, insanı sevdalar ülkesi olan Cennet'e yönlendirir. Cennet ise ALLAH CEMALİ denen en yüce portresi ile buluşma mekanıdır.
REFERANS-1
"SEVGİ DEĞER Mİ, DEĞMEZ Mİ?"
Garipsenecek bir başlıkla girdiğimiz konu aslında Abdülkadir Geylani'nin Mevlana Halid'e sorduğu sorudur, erenlerin çilesine Allah sevgisinin değip değmediğinin bilançosudur.
Grubumuzun mimarı, ilk Batılı bilim adamlarını müslüman kılarak Zig-Zag adını veren Mevlana Halidi Bağdadi'dir. Bu üç lakabın baş harfler M-H-B olduğunu görüyoruz. Bunun Arapça türevi = Muhabbet yani "Sevgiyle söyleşmek" demektir. Bunun için sizinle "Yazarak söyleşiyor" ve sevgi sözünü size olan hitabımda "SEVGİDEĞER" hitabıyla yansıtıyorum sevgideğer okurlar...
Evren sevgi üzerine kuruludur. ALLAH Yaratan olup, yaratığı sevdiği için ortaya koydu bizi... Evrendeki sevgililere ilk emir ise "OKU" olduğundan bu ikisini birleştirince, sizlere niçin "Sevgideğer okurlarım" dediğim de anlaşılıyor umarım...
Bazen size dolaylı hitap ediyor ve örneğin "Okuyucu isterse" diyorum. Çünkü Allah bile kendinden söz ederken "HÜVE"="O" diye hitap buyuruyor (O, Allah tektir...).
Allah "BEN" demediği gibi ve "BİZ" dediği için bencillikten bu kitapta hiç söz edilmemektedir. Kendimi anlatmam ise BEN'likten değil, ÖZNE olarak gerektiğindendir. Bu bağlamda siz okurlara hitap şeklimin, orijinallik olsun diye olmadığını anlatmak istedim sevgideğer okurlar... Sizlere "Okuyucu" değil; "OKU+R" diyorum. Çünkü siz beni iradenizle değil; ALLAH'ın "OKU" buyruğunun işleviyle "Okur"sunuz. Kendime de bazen dolaylı olarak "Yazar" diyorum. Bunun da nedeni yazdığımızın ALLAH Kalemi yolunda olması...
Kalem ile Kelam bir araya geliyor. Hitap ile Kitap bir araya geliyor. Okur-yazar olarak SEVGİ üzerine kaynaşıyoruz. Kelam ile hitap SÜPER UZAY'ı (Mutlak misal alemini) dokumaktadır. Kelam geçici, kalem kalıcıdır, sabit kılıcıdır.
Kalem kitap bilimi üretir. Kelime ile hitap ise Sevgiyi üretir.
"Ya Rabbi! İlmimi çok artır" (Okur olmayı aşayım ve yazar olayım)
"Ya Rabbi! Sevmemi çok artır" (Dost sanatçı olayım, güzelliklerden anlayayım)
Artır, çünkü bilimini yazayım. Artır, çünkü okurlarımı seveyim! Asık suratlı, çatal dilli değil; riyasız, doğal, güleryüzlü, tatlı dilli olayım. Amelsiz bilim olmadığı gibi, sevgisiz amel de olmaz. Sevgiyle bilimi dokumak ise gerçek amel odur.
Sevgi ise saygı, hoşgörü, tevazu, fedakarlık ve özveri (feragat) yetenekleri gerektirir. Bu da yetmez: Önce SANAT gerekir. Sevmek sanatı öyle bir şeydir ki, bülbül ve gülü yan yana getirir. Güzel bir yüze, güzel bir estetiğe meftun olmak, onun hakkını vermek SEVGİ'dir. Yoksa, bülbül ile gülün arasında bir seks yoktur.
RAHMAN ve RAHİM; baba-analara miras bir çift, ALLAH vekaleti ve velayeti, "Şefkat ve merhametin" simgesi yani sevginin icadıdır.
Ayet "Rabbi'nin adıyla oku!" diyor ki, RABB "Terbiye eden, öğreten" demektir. Bunun için "Rabbim ilmimi çokça artır" diye RABB'dan OKUTMAN olmasını dileriz. Çünkü RABB, "İnsana bilmediğini de öğreten"dir. Sevgi ve bilim birbiri ile DNA-RNA sarmalı gibi ALAK suresinin 19 harfli beş ayetinde sarmaş-dolaş olmuştur.
ALLAH, bütün organik yaratıkları içinde yalnızca "İNSANA BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETMİŞTİR". Öğretmişti, hayvanlardan farkımız ortaya çıksın diye... O farkın başlıcası ise, diğer tüm canlıların yapamadığını yapmak, yani "OKUMAK"tır!
Bunun için ALLAH'ın ilk direktifi "OKU" olmuştur. Bunun için dizimizin ciltleri bu ilahi buyruk üzerine kurulu, sevgideğer okurlar.
Hicaz'da Hira adlı bir mağarada, ALLAH'ın MÜSLÜMANLARA ilk ve en önemli emri olan "OKU", sevilmiş ve seçilmiş RESULULLAH'a indirildi. Daha sonra (Cifir devamı olan Taha-114) "'OKUMAKTA ACELE ETME, RABBİM BİLİMİMİ ARTIR' DE" ayeti gelecekti.
REFERANS-2
"OKUTMAN ALLAH'TIR"
40 yaşında Peygamber olan Resulullah, 63 yaşına kadar kendisine "Acele etmemesi için" tanınan sureyi "ALLAH'IN KALEMİ"nin yazdığını OKUMAKLA geçirdi ve sürekli "BİLİMİN ARTIRILMASI"nı diledi. İnsanların en ahlaklısını örnek alarak, 40 yaşına kadar acele etmeden okuyup, Rabbimden bilmemi çok artırmasını diledim. 40 yaşında ise aceleyle yazmaya koyuldum ve siz acele etmeden okuyorsunuz sevgideğer okurlar!
Ve siz şimdi, şu an o "İlahi emre uyuyor", "OKU"yorsunuz. Fakat şu anınıza batında "Şimdi" denmez. Batında ve aslında sizler bilmeden 14 yüzyıl önce Hira (Kehf) mağarasında Resulullah ile "EŞZAMANLI" birlikte okumanın sevabına erdiğinizi zahirde göremeden okuyorsunuz. Yaratan'dan yaratılana "Hacc ve umre sevabı" o kutsal yerlere gitmeden de türlü yollarla verilmektedir. Eğer siz Hacc'a gidemezseniz, Hacc size gelir! Koca uzay-zaman yürür de, şuradan şuraya Hacc mı yürümez? ALLAH hacc sevabını okuyana vermektedir.
Çünkü ALLAH hep VERİR ve asla ALMAZ! Kulunun şahdamarından da yakın gönül mekanında hazır olarak, dileyen kuluna daima vermek için fırsat ve vesile arar. İşte o vesile ve fırsat doğdu. Çünkü okuyorsunuz!..
İnsanlar dışında hiçbir canlı okur-yazar değildir. İnsanlar dışında hiçbir canlı bilmek, bilmediğini öğrenmek, bilim yapmak, bilimle teknolojiyi ve sevgiyle de san'at ve görgüyü üretip birleştirerek medeniyet oluşturmak yetki, yetenek ve becerisine sahip değildir.
Fakat bir kısım insanlar içinde "Nefsi hayvani" denen ve hayvansal kimlik anlamına gelen, hayvanlarla ortak bir yapımız daha vardır ki, bazı "İnsanlar" ters terfii ederek, hayvanlarda olduğu gibi, "Sürü, yığın, başıbozuk kitle" içgüdülerine yönelirler. Ne var ki, özendikleri hayvanlar masumdurlar. İnsanlar ise masum değil, akil-baliğ oldukları sürece sorumludurlar.
Çünkü insanlar öğrenmekle hükümlü, bilmek ile yükümlü oldukları için "Okur-yazar" olmaktan sorumludurlar. Maymunlar okur-yazar değildir ama, Darwin "Okur-yazar" bir torundu. Bu kadar ünlü insan yanlışın, yanılışın "OKUR-YAZARI" idiler ama gerçeğin okur-yazarı değillerdi!
Darwin, Marx ve tüm ateist, varoluşçu doktrinler öğrencilik hayatımda beni buldular. O günlerin bir muasebesini yapıyorum da, ilk ve orta (ara) öğrenimin bize çok yararlı temel bilgiler verdiğini, çok iyi bir dindar yetiştirdiğini biliyorum.
Ama liseye geçer geçmez, tam tersine dinsizlik dersleri yanında, rutin, sıkıcı, güdük bilgilerin, kafa şişiren ev ödevlerinin bizi yarış atı haline getirdiği okul angaryasından hiçbir şey alamadığımı, ne öğretmenlerin ne kitapların beni ben yapan bilgileri vermediğini de biliyorum.
Formalite yerini bulsun diye yükseköğrenim diplomasını almışım. Kitapsız ders olarak ne kebap; tavşana kaç, tazıya tut; suya sabuna dokunma metodu ile ateizm, Marksizm, egzistansiyalizm, Darwinizm ve anarşizm öğrenmişim! Kimden öğrenmişim? Öğretenlerden!..
Gerçek şu ki, okul hayatı sıradan bir meslek sahibi olmak, yani doymak için gereklidir. Eğer öylece kalmak isterseniz, saydığım felsefelerden biri ya da birkaçı sizin dünya görüşünüz olur. Fakat sıraüstü, hatta kabına sığmayan kalburüstü bir beyin için, üniversite yaşamı bir zaman kaybı oluyor ve siz o felsefelerin yerine bilimi koyuyorsunuz.
Müslüman olduğum an, daha önce gerçekte "Okur-yazar" olmadığımı, okulun bana HAKK olan hiçbir gerçeği vermediğini gördüm. (Bunun için öğrenimimin muhasebesini yapıyorum!) Müslüman olunca çifte diplomalarımı çerçeveletip duvara asmayı asla düşünmedim. Hatta Nobel ödülü ayak oyunlarına içerleyip birini tuvalet kağıdı yapıp, üzerine sifonu çektim. Ötekini de eşim bana öfkelendiği için yaktı (beni de ondan kurtardı!). Akademik kariyerlerimi sadece bilimsel araştırma merkezlerinde "Deney imkanı" için kullandım. Bana profesör denmesinden de hiç haz duymadım.
REFERANS-3
"KEŞKE ÜMMİ OLSAYDIM"
Çünkü müslüman olmak, insanı (Ahırette üste çıkarıyorsa da) dünyada alçakgönüllü yapıyor. Artık siz kibirli ayrıcalıklı değil, "BİZLER" diyen cemaatten biri oluyorsunuz. Müslüman olduğumda "Keşke 7 yıl okuyarak zaman kaybetmeseydim" diye hayıflandım. Çünkü çifte üniversite yaşamım bana, "Onların vermek istediğini" verirken, benim almak istediklerimin hiçbirini, gerçeği HAKK olan doğruyu vermemiş! (Eğer vermiş olsalardı, dünyada binlerce "Arz'dan Arş'a" benzeri kitaplar olurdu, ben de bol bol onları okurdum) Pekiyi ben kendi kendimi mi yetiştirdim?
Gerçek şu ki, kendi kendimi yetiştirmek de yararsız bir laf! Beni ben eden "KUR'AN" idi. O mübarek kitap "İŞİN SONUNU" bildirdiğinden, hiç oyalanmadan, aranmadan "HEDEFE KİLİTLENİYORDUM!"
Yani, "Okur-yazar" olmak öğrenim, eğitim görmek, dünyanın en ünlü bilginlerinin akademik kariyerlerine sahip olmak demek değildi. Aslında bu işten kârlı çıkan ÜMMİ olandı. Örneğin RESULULLAH, (en başta) bir YAZAR bile değildi! Asıl YAZAR, kendisine "OKU" diye başlayan ilk beş ayetin sahibi olan ALLAH idi.
Resulullah'ın "Yazar" olmamasına karşılık çok iyi bir OKUYUCU, OKUR olduğunu biliyoruz. Eğer Resulullah "Okumayı bilmeseydi", Rabbi O'na niçin "OKU" komutunu versindi? İşte bu "ÜMMİ"liğin sırrıdır. Gerçekten, evrenin en iyi okuyucusu Sallallahü aleyhi vesellem efendimiz olmasaydı, Yaratan, o'na bu "Çok zor görevi" yüklemezdi. İKRA buyruğu ilahi İKRAM idi, en iyi okuyucuya verilmişti.
Hem de nasıl okumak? Resulullah vahyin şiddetinden titreyerek, terleyerek, kanayarak, örtünerek, bürünerek, altındaki deveyi çöktürerek, kayaya taşa ayak izini derinlemesine gömerek, içsel depremlerle sarsılarak, bütün statik elektromagnetizmayı absorbe ederek, evrenin takvimini durdurarak, ayı ikiye bölerek "OKU"yordu. Ümmi okursa böyle okur işte!..
Allah kelamını, Allah kalemini "Dolaysız okumak" o kadar kolay mıdır? Allah'ın hitabını Allah'ın kitabı haline getirmek ancak "Ümmi" yetkisiyle olur. Yoksa sanıldığı gibi "Ümmi" demek "Cahil" ya da sadece okur demek değildir. Çünkü adı "Alim" olan Allah'ın "İlim şehri" olarak yeryüzü yetkisini alan, insanlığın en büyük aliminin OKUMASIYDI bu... O şehrin sadece kapısı olmayı Hz Ali üstlendiği halde, "Ümmi olmayışına" hep hayıflandı durdu...
Resulullah'ın böyle kendini kaybedercesine vahyi okumasının zorluğu, "Dört organı ile birlikte okumasından" ileri geliyordu. Bunlardan ilki kalp, diğer üçü ise "Üç karanlığı" nura çeviren "Göz, kulak, dil" gibi duyu organlarıdır. Aslında bunlar duyu ötesi duyulardır: Gözün nuru, kulağın vahyi işitmesi ve dilin "Teyp sadıklığı" göstermesidir.
Eğer bunlardan yoksun isek, o "Zifiri üç karanlığın" içinde kalmışsak, o zindana kilitlenmişsek, işte bu fecaatin adı da "GÖZÜN, KULAGIN, DİLİN ve KALBİN MÜHÜRLÜ OLMASI"dır. Böylesine kör, sağır ve dilsiz bırakılmak, tıpkı "Görmedim, duymadım, söylemedim" diyen "Üç maymun maskotu" olmaktan farksızdır. Allah, bu kategoridekileri, tersine bir evrim ile insanken maymuna çevirmiştir. Aynı âyet onların maymundan başka domuza da çevrildini bildiriyor. Çünkü domuzun batındaki özelliği "Harama bakan GÖZ; başkalarının ayıbını ve özel hayatını dinleyen KULAK ve mü'min kardeşlerinin cesedinin tadına dedikodu, iftira ile bakan DİL" diye özetlenebilir. (Fakat asıl "Masum" olan maymun ve domuz lânetli değildir, onlara benzetilen insan lanetlidir.)
Dünyanın en ünlü, en bilgili, en yetkili ağzı, insanlık tarihinin en önemli bilgin kişisi de olsa, bir insan "İlahi ve kozmik" OKUR-YAZARLIK diplomasını "En yüksek İLİM mercii olan ALLAH"tan olmadığı sürece, manen kör, sağır ve dilsizdir. Daha doğrusu şebekçe ve hınzırca diliyle okur-yazarlık yapıyordur.
Başlıca koşul ise "Kalbin" MÜHÜRSÜZ OLMASINI gerektirmektedir. Çünkü kalp içindeki sır ardında, hiçbir yere sığmayan ama mü'minin yumruk kadar kalbine sığan ALLAH vardır.
Mü'min kalbi ise, tüm evrenden de büyük bir KEHF (Mağaradır). O yürek, gönül, kalp mağarası mühürlüyse, kilitliyse "OKUNAMAZ". Kalbi kalpazan olanlar tevbe etmedikleri sürece ALLAH tenezzülünü beklemesinler!
"Bilimin kaynağının KALP" olduğu bildirilmiştir. Bilimin kaynağının ise "Okumak" olduğu... Kalp, göz, kulak ve dille DÖRT KATLI okuyana "OKU" denmektedir. Mühürlü olan göz görmeden bakar. Mühürsüz göz ise bakmadan görür! Düşlerimiz, düşüncelerimiz, bakmadan görmekten ibarettir. Mühürlü kulak duyar ama işitmez, ya da işiter ama duymaz. Fakat hem işitip hem duymayı aynı anda beceremez. Mühürlenmişin dili ile kalbi aynı dilden konuşmuyorlarsa, birbirlerinin dilini bilmeyen iki yabancıdırlar. Yani onlar "Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olanlardan" değillerdir, münafıklık (Kalpazanlık) kavramı bu nedenle Kur'an'a alınmış ve Cehennem'in zemini oldurulmuştur.
Dostları ilə paylaş: |