Arz'dan Arş'a Sonsuzluk Kulesi 2


KESİM : 88 MELEKLERİN ÇEKİM MERKEZİ



Yüklə 0,94 Mb.
səhifə7/18
tarix09.03.2018
ölçüsü0,94 Mb.
#45307
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   18

KESİM : 88

MELEKLERİN ÇEKİM MERKEZİ

Arş'a uçuş

Arş, evrende cisim olarak en büyük, en düz, en üstte olan "Nurlu ve Esîr denizi üstünde" ilâhi bir yapıdır. Arş'ın hem nuru hem de gölgesi olduğu bildirilmiştir. (Gölgesi, bir karadelik benzerindeki "Arş'ın nuru melekleri yakmasın" diye 70 bin karanlık örtü diye anlatılmıştır.) Evrende dönmeyen tek şey Arş olup gerçek sabit referans (Başvuru) sistemidir.

Arş tabanında LEVHİ-MAHFUZ ve nuru vardır. Levhi Mahfuz'da hiç bir şey eksik olmamak üzere, bütün varlıkların (kuantların bile) "Kişisel kaderi, bireysel determine yazgısı" kalemle programlanmıştır.

Levhi Mahfuz, yer-gök ve aralarındakiler ile yeraltındakilerin tümünü kapsamaktadır. Bu nedenle, orada varlıkların (somut her kuantın, bilinen-bilinmeyen, noktasal ve büyük varlıkların, soyut olan her özün, meleklerin, ruhların, takyon bireylerinin) bir karşılığı vardır. Bu karşılık, (ileride göreceğimiz) tünellerle oraya bağlanmaktadır. Tüneller sanki iletişim kablolarıdır.

Dolayısıyla her bir takyon, kendi tünelinden Arş'a düşmektedir. Arş, düz olduğu içindir ki bir ortak çekim merkezi değil; herkesin bireysel bir çekim merkezi olan tünel içinden, Levhi Mahfuz'daki yerini bulan bir özel çekim koridoru vardır.

Arş'ın düz olduğu muhtelif âyet ve hadislerde bildirilmiştir. Bu düzlüğün Öklid bir uzay olduğunu, "Arş'ın dört direği" olduğu beyanından anlamıştım. Kabaca bir masa biçiminden bunu sezebiliriz. Böyle bir biçim "Hacım" içermekte, Öklid'in düz evrenine tamamen uymaktadır. Üstelik Arş'ın dört direği mekânın dört boyutunu da bildirmektedir.

Arş'ın NUR'u sonsuz özenerji olup, Takyonik bir akdelik (Daha doğrusu devasa dörtgenden oluşan Nur-katman) niteliğindedir. Akdelikler, soyut maddeyi yutmakta, yani çekmektedirler. Bu en büyük AKDELİK, melekleri "YUKARI" çekmektedir. Her öz de, kendi asansör tünelinden, Levhi Mahfuz'daki kişiye özel, belirli çekilme noktasına düşmeye çalışır. Özellikle uyku, düş, hipnoz, ölüm, koma vb. gibi durumlarda "Soyut kütlemiz olan takyon bilincimiz" oraya doğru kolayca çekilir. O halde bilinç ve melekler birer TAKYON varlıklarıdır.

O zaman meleklerin "Tersçekim" denen antigravitation ya da Levitation (Havalanma olayları) yasalarına bağlandığını görüyoruz. Onların uçması en tabiî davranışlardır.

Öyleyse, bizim "Ölümle" yani -70 kilo olarak öteye geçmemizle, "Uçucu" olmamız, zamanda ölümsüz olmamız, yeme içme zorunluluğu olmaması normal bir fizik yasası değil midir?

Kuantlaşmamış bir eksi bedenin artık kuantik, atomik olması ve dolayısıyla hücrelerden ve organlardan kurulması gerekir mi? O zaman orada bildiğimiz (emanet ve ağırlığı sıfırdan büyük bir) bedene ne ihtiyacımız var? Zaten o beden istese de oraya gidici değil. (*)



(*) Bugün bilim birçok aletiyle ve aracıyla insanların bir "Enerji çizgisinden oluşan" sıvı, bulutumsu ve tamamen ışık çizgilerinden oluşmuş "DUBLE BEDENLERİ olduğunu kanıtlamış ve resimlerini çekmiştir". Dileyen okuyucu bu belgeleri piyasadaki ilgili kitaplardan ve bizim yayınlanacak serimizden edinebilir. Örneğin insandaki NEFS (Nefis, can, özbenlik, süperego) bedeninin fotoğraflarını KİRLİAN fotoğrafçılığıyla ilgili üçüncü bandımız "Can-İnsan"dan bilgi edinilebilir.

Ölümsüz insan (Asıl insan) kendi ruhunun kalıcılığıyla ölçülür. Bilincimiz de bir TAKYON varlıktır. O halde meleklerle muhatap olabiliriz. Hz. Azrail'den başlayarak, Münkir-Nekir gibi sorgu meleklerinden devamla hep meleklerle muhatap olacağımız yine İslâm verileri içinde yer alıyor. Demek ki, (-60 kiloluk) bizler bu ölümle birlikte öteki evrene, oradaki eksi meleklerin bulunduğu yere ulaşmış, onlarla özdeşleşmiş olacağız.

Böylece bizim de, ahretin eksi boyutlarından oluşmuş bir bedenimiz var: Yemiyor, içmiyor, (Zikir ve fatihadan başka gıdası yok) üremiyor ve ölerek ölümsüzlüğe doğmuş olarak, (gerçek ölümsüzlüğünü kazanacağı) kıyamet sonrası bedenlenmesine hasret bekliyor!

Somut diye tanımladığımız ve çevremizde gördüğümüz bu madde ve cisimler evreni gerçekten sonlu, küçük ve ölümlüdür. Kapalı bir evrendir ve geçicidir.

Oysa "Soyut" diye hiç umursamadığımız asıl yönetmen ve otorite olan Soyut evren; (Takyonların mücerret âlemi) sonsuz büyük, ölümsüz ve açık bir evrendir. Kendi evrenimiz o okyanus yanında bir kaşık su gibi kalır. Orası açık ve sonsuzun sınırlarını zorlayan bir enginliktir. Ebediyet (Benginlik) ile enginlik kardeştirler.

Üstelik orada yeniden bedenlenmeyle bu taptığımız maddeden de nasibimizi alacağız. En güzeli de ölümsüzlük umudu olacak. Çünkü kıyametin karadeliğinden yutulup, akdeliğin SUR BORUSUNDAN bir kez daha yaratılacağız. Bu kozmik reenkarnasyonla ölümsüzlük denen özgürlüğüne kavuşacaktır varlıklar... Ölüm ve Kıyamet bir daha olmaksızın...

***

"Allah göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır, bu ne doğuda ne de batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmezse bile neredeyse, yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne Nur'dur. Allah dilediğini Nur'una kavuşturur, Allah insanlara örnekler verir. O herşeyi bilir." (Nur-35)

BÖLÜM - 7

NUR VE MELEKLER

KESİM : 89

BEŞİNCİ TAKYON YASASI

Nur kudreti

Takyonların beşinci negatif yasası ise "Termodinamik" yasaların tersine dönmesidir.

Bu, itiraf ederim ki, bildiğimiz bütün kutsal fizik ilkelerini yerle bir ediyor. Ateş gidiyor yerine NUR doğuyor. Bu Allah'ın Nur'unun emanetçileri olan ruh, gerçek insan (bilinç) ve melek gibi varlıkların yapısıdır.

Zaman ve çekim gibi, "Termodinamiğin" de akma yönü TEK YANLI'dır. Bunun tersine çevrilmesiyle "SONSUZ ÖZÜNLÜ ENERJİ İMPULSMOMENT KUDRET ETKİSİ" gibi uzun isimli bir dinamik ortaya çıkıyor. Bu, Kur'an'ımızda kısaca "NUR" diye verilmiştir. Meleklerin de tutarlılığını belirler. Allah CC.'nun da isimlerinden biridir. [NURÜN ALA NUR]

Tardyonu oluşturan enerji "Nar" ve takyonu oluşturan enerji de "Nur"dur dersek, ne demek istediğimiz ortaya çıkar.

Kuantların türediği "Hilbert Uzayında" saklı bulunan "ETKİ" denen kudretten çokça söz etmiştik. Bu Etki ya da İmpulsmoment kuvvet denen kavram, bir enerji değil; enerjinin kuluçka makinesi ya da yaratıcısıdır. Fizikteki "SONSUZ ÖZENERJİ" bulgusunun kendisidir.

Sonsuz özenerji, "Üstün kütle, üstün enerji, üstün yük ve teksir ile kopyalama gibi" inanılmaz işler başarır.

Takyon yasaları bizimkinin tersi olduğu için "ısı ölümü" söz konusu değildir. Öte evrende, termodinamiğin üç yasası ve entropi olgusu tersyüz olmuştur. Orada ısı ölümü yoktur. Sadece "kıyamet korkusu" vardır.

Isının kendisi tüketilmez; ÜRETİLİR. Bir kayayı ittiğimizde hızlanır. Takyon bir kaya da itildiğinde yavaşlar; itilmediğinde (eylemsizliğinde) ise tersine hızlanır. Bu tuhaf bakışıklığın nedeni enerjinin tüketilmeyişidir.

Takyonlar enerjinin kendisini üretirler. Kayayı itmeye kullandığımız enerji, bizim bildiğimiz enerjidir. Oysa bir takyonun enerjisi bunun tersidir. Negatif bir enerjiye, bildiğimiz pozitif bir enerjiyi kattığımızda cebir işlemi yüzünden bir fark doğar ve kaya hızlanacağına bu fark nedeniyle yavaşlamış olur.

Böylece iki tip enerji olduğunu görüyoruz: Bildiğimiz enerji tam sayı (1) dir. Bu harcandıkça kesirleşip küçülerek sıfıra yaklaşmakta ve ısı ölümüyle bitmektedir.

Öteki enerji (1) ise, giderek artmakta ve 2, 4, 8, 16 ... sonsuz büyümektedir.

Oysa ısı artmamalıdır, eksilmezdir. Evrende ısının böyle artması için, evrenin genişleyeceği yerde daralması (Tayfın mor bölgeye kayması, galaksilerin yaklaşması) gerekmektedir. Evren eski ısısına kadar büzüşse bile, bu ısı tam sayıdan fazla artmaz, başlangıçta neyse ona eşit olur (Enerjinin sakinimi yasası).

"Öteki enerji" dediğimiz ETKİ ise sürekli artmaktadır. Bu söz konusu enerji sakınımı yasasına ve fizik alışkanlıklarımıza ters gelmektedir.

Oysa olay aslında basittir: Enerjinin biri sonludur ve NAR adını almaktadır. Ötekisi sonsuzdur ve NUR adını almaktadır. Biri azalırken diğeri artar. Ama "Artan bir enerjinin, sonsuz özünlü enerji termodinamik problemi" vardır.

REFERANS - A

NAR ENERJİSİ

Enerjinin akma yönü, sıcak uçtan soğuk uca doğrudur. Yani iki uç arasında ısı farkı varsa, onu dengelemek için bir akım doğar ki bu da "HAREKET"tir. Termik dengeleme hareketi olduğu için adına "Termodinamik" denmiştir.

Bir metal çubuğun bir ucunu ısıttığımızda, sıcaklığın hep orada kalmadığını (akkor hale gelmediğini), önce soğuk uca da ısıyı ilettiğini görürüz. (Katılardaki termodinamik dengelenme=Kondüksiyon ile iki uç birbirine ısıca eşitlenip durur.)

Sıcak çubuğu dışarı bırakınız, soğumaya başlayacaktır. Çünkü bu kez kendi sıcak, çevresi soğuktur ve ısısını tüketecektir. Genişleyen evren, başlangıçtaki trilyarlarca dereceyi, şimdi -270'lere kadar hovardaca harcamıştır.

Isının, hava ve sudaki sirkülâsyonu ise Konveksiyonel termodinamiktir. Yani katılardaki gibi ısıtmak için bir karşılık bulamayan sıvı ve gazlar, konveksiyon ve sirküler akımlarla sistemi ısıtırlar ve ısı dengesi kurarlar.

Güneş ışığının bizi ısıtması ise uzayda önünü kesen bir şey olmazsa, dünyamızın yüzeyi önünü kestiği için ısı ve ışığını iletmek biçimindedir. Bu tür bir termodinamik dengelemeye "Radyasyon" denmektedir.

Termodinamiğin "Isı dengelemek" görevinde olduğunu anlıyoruz.

Evrenimizin termodinamik denen ısı dengeleme olayı da çekim ve zaman gibi tek yönlü bir yasadır. Örneğin sobanın verdiği ısıyı sobaya geri çevirip yeniden kullanamazsınız. O artık tükenmiştir.

Enerjisiz hiç bir sür-git makinesi yapamazsınız. Çünkü enerji azaldıkça hareket durur. Böylece kaçınılmaz bir kayıp olur. Termos içindeki sıcak kahve de eninde sonunda dışarının ısısıyla birleşir ve ideal bir termos yapamazsınız.

Evren de kapalı bir termostur. İçindeki ısı, evren genişledikçe bir sobanın çok geniş bir alanı çok az ısıtması gibi ısı kaybı olmaktadır. Yani evren nurluyken kararmakta; sıcakken soğumaktadır ve sonunda mutlak soğuk derecede buz tutmak zorundadır. Buna evrenin ısı ölümü diyoruz.

İşte termodinamik, çok sıcak uçtan az sıcak uca (soğuk uca) ısının TERMİK DENGELENME akımı yasasıdır.

Sıcaktan soğuğa bu tek yanlı akıma karşı direncimiz sayesinde yaşarız. Sobayı yakınca ısınırız, fakat ısının genel ölümüne giden yolda "Entropi" denen düzensizlik yaratırız.

Bizler kışın hava soğuk ise, enerji alır ve bunu yakarak vücut ısımızı korumaya çalışırız. Ya da soba yakarız. Yani soğuğa karşı bizler "Evrenin ısısını" tüketip, karşı koymaya; enerjisinden çalarak, soğuğuna direnmeye çalışırız. Bu da ısı kaybını, evrenin toplam sıcaklığını biraz daha öldürür. Çünkü dışarıdan bir "ISI İTHAL" edemeyiz. Isı kapalı bir termos olan evrenin içinden çekilip alınmaktadır.

Bir maddenin kütlesi sıfırdan büyükse, termik ısı ölümüne gitmektedir ve ısı azaldığı için de sonunda pil bitmekte ve evren ölüme aday olmaktadır. Yani evren kapalıdır, evrenin dışından bize ısı gelmemektedir. Dolayısıyla evren ısı ölümüyle ölecektir. Isı denen şey ise bildiğimiz enerji tespihçikleri olan kuantlardır.



REFERANS - B

SONSUZ ENERJİ GÜÇLÜĞÜ

Sonsuz özünlü enerji ise "Nar" yerine "Nur"u açıklar. Fizik, bu enerjiyi kuantum matematiğinden bulmuş ve şaşırmıştır. Çünkü enerji hep hercaidir, azalır, biter ve yerine gelmez. Ama bu "Sonsuz öz enerjinin" indirgenemez bir enerjisi vardır ve arttıkça artar. İşte buna biz meslekte "İntrinsic güçlük" diyoruz. İntrinsic impuls (etki ya da moment de denir) hiç bilinmeyen bir kudrettir, açıkçası Nur'dur ve maddeye tapınan fizikçinin de başının belasıdır.

Kuantum teoremi sırasında "Elektronun" niçin foton gibi bir serbest ışık zerreciği olacağı yerde, bir atom oluşturmak üzere protona bağlandığını sorarız. Yani elektronun duran bir dalga haline gelmesini Kuantum fiziği de açıklayamaz.

Elektronun çapını 2,7 değeriyle ölçeriz. Eğer bundan da küçültürsek, karşımıza bir noktasal kuant çıkar. O zaman da elektron bir küre olmaktan çıkar, boyutsuz nokta olur. Elektronun bu durumda, enerjisi sonsuzlaşır ve özünleşir (İntrinsic). Artık asla kudreti hiç bitmez ve soyut uzaya, takyonlara yönelir. Elektronlar ile nötrinolar aynı ailedendir. Sanki nötrinolar, yüksüz bir elektrondur. (Teorime göre) Ve elektron-pozitron çifti ise yüklü nötrinolardır...

Elektronun, ardındaki sonsuz özenerjiyi "Enerji seviyeleri olan bir küre" içinde temsil ettiğini söyleyebiliriz. Soyut uzaydan fışkıran bu enerji yapısı, yani elektron kabuğu, sanki atomun zarıdır, bir hücre zarı ya da insan derisi gibidir. Özel mülk alanının tapu sınırı gibidir.

Elektronun bir duran dalga olarak atom evrenimizde rol aldığını biliyoruz. Fakat elektronun çapını verilen değerinden küçültürsek, onun noktasal ve asla enerjisi bitmeyen, sonsuz özünlü enerjik bir temsilci olduğunu görecektik.

Elektronla ilgili şahsî tespitlerime göre, elektron aslında bir TAKYON'dur. (Dolayısıyla pozitron da antitakyondur. Nötrino yüksüz elektron ve antinötrino da yüksüz pozitrondur.)

Feinberg, enerjinin bir durumdan ötekine, arada ışık hızı duvarına değmeden, dolaysız atlayacağını ispat ettiğine göre, elektron, bir takyon zerresinin evrenimize atlamış biçimi olmalıdır. Bunlar kararlı ve yerleşik oluyorlardı.

Denebilir ki, dolaysız evrenimize geçebilen bir elektron, kendi TÜNELİNİ oluşturmaktadır ve bu da elektron kabuğu (Küresi) biçiminde ortaya çıkmaktadır. Elektronun çapını küçük kabul edersek, o zaman noktasal bir parçacık olarak sonsuz öz enerjili olacaktır. Elektronun çapı izafidir. Belirsizlik ilkesine göre ölçülememiştir.

Oysa diğer sonsuz özenerji parçacıkları, zorunlu olarak ışık bölgesinden geçmektedirler. Örneğin kâinattan gelen ve Kur'an'da "ŞIHAB" diye bildirilen kozmik primerler, sonsuz öz enerjinin bir göstergesidir ve gökleri dinleyen cinlerin de başının katmerli belâsıdır. Şıhablar, kuantum fiziğindeki "Hiperon" rezonans parçacıklarının en aşırı hâlleridir.

Hilbert uzayındaki enerji ne kadar güçlüyse, mesafe de o kadar dar olacağı için, parçacığın da ömrü sıfır saniyeye doğru kısalır. Hiperon kanalı, böyle dehşetli bir kanaldır.

Bunun kararlı kanalı Baryon-Nükleonlarıdır. Onun altında ise, "Mezon" tüneli bulunmaktadır. Bu da kararsız olduğu için, bir alttaki "Lepton" yani elektron ve nötrinoların yer aldığı kararlı kanala geçer. Buraya kadar maddeyi oluşturan kuantlar ortaya çıkmış olur. En aşağıdaki son kanal ise fotonlarıdır (Alan kuvvetleri, fotino, aksiyon ve dizi parçacıkları da dahil).

Fotonların çoğu ışımaz, bir kısmı da ışır. İşte bu özellik, bize "Aşağısının yıldızlardan ibaret bir süsle" donatılmasının bir başka yorumunu getiriyor. Foton kanalı en aşağıdadır. Çoğu karanlık, bir kısmı da yıldızlar gibi ışıyan parçacıklardır.

KESİM : 90

NEGATİF TERMODİNAMİK

Ebedi enerji

Takyonların ne olduğunu anlatmak için, şimdiye kadar işlediğimiz "Termodinamik yasalarını" ters çevirebiliriz. Soyut kütleyi oluşturan enerji azalmayacak, tersine artacaktır. Bir sür-git makinesi yapılır ve sonsuza kadar, bir kere çalıştı mı durmak bilmez. Hatta bir makine iki tane olur, dört tane olur ve bu kez hepsi birden çalışırlar, hiç durmazlar...

Bir tarafta ölümlü bir enerji; öteki elde ise ölümsüz, giderek çoğalan ve entropisi de negatif olan sonsuz özünlü enerji... Aslında ikisi eşit, eşlenik, değildir. Sonsuz özünlü enerjinin, kuantik bir sonucu olarak bildiğimiz enerji ortaya çıkar. O da maddeyi oluşturmak üzere yoğuşur. Madde bu operasyonda en altta kalmıştır. "Aşağıların aşağısının" bir diğer yorumu da maddedir. Sonsuz özünlü enerjiyi "Bilinç" yönetir. Böylece sonsuz özünlü enerji de bildiğimiz enerjiyi yönetir. Bildiğimiz enerji ise maddenin efendisidir. Maddeci olmak için ya karacahil, ya da mantıktan nasip almamış olmak gerekir.

Öyleyse biri NEGATİF diğeri POZİTİF diyebileceğimiz BİR ÇİFT ENERJİ var. Pozitif dediğimiz enerjiyi biliyoruz ve sık sık anlattık. Negatif dediğimiz enerjiye de "ETKİ" konusunda yaklaştık: "ETKİ", pozitif enerjimizi (KUANTLAR biçiminde) saklandığı Hilbert uzayından buradaki Planck uzayına üfürür.

Pozitif ve negatif enerji, birbirinin antisi, bakışığı değildir. Anti çiftlerde "İkiz kardeşlik" zıt özdeşlik vardır. Oysa Negatif enerjimiz ile (onun kuantik değer sonucu olan) pozitif enerjimiz arasında "Efendi-köle" ilişkisi bulunmaktadır: Nur efendi; Nar köledir. Nur hiç sönmez; Nar sönmeye adaydır.

Asıl "Etki" eden ve "Nedeni" oluşturan o kudret, sanki dev bir okyanustur. Komutan odur ve bizim enerjimiz onun fâni bir sonucu, tepkimesi olarak okyanusta bir damlası kadar yer tutmaz.

Mini-mini bir Hilbert aralığından, sadece bir tek AKNOKTA salındı. Bu aknokta patlayarak açıldı ve birden sütün kabarması gibi şişti. Evren dediğimiz ve bir türlü sınırlarına varamadığımız her şey o minicik aknoktanın içindeydi.

O tek parçacık, boyutsuz bir noktaydı ama içeriği evren kadar ağırdı ve trilyarlarca derece sıcaktı. İşte, oradan türedik. Fakat o tek parçacığın (o boyutsuz dediğimiz AKNOKTA kuantının) tutarı olan pozitif enerjimiz nereden gelmiştir?

Hilbert uzayındaki bir tek tünelden... Evren aknoktası çok çok büyük bir enerjiden, bir tek nokta tutarındaki evren süper uzaydan kaçmıştı. Bu tek nokta dört kuvvet alanları ile fizik evrenin parçacıklarını türetti. Evrendeki enerjimiz budur, sonludur.

Ya öteki asıl enerji? İşte o kudret, akıl almaz büyüklüktedir. Ondaki sayısız noktalardır, birinden bir evren türemektedir. Paralel evrenleri de türeten odur.

Hilbert uzayındaki her aknokta odaklanmasından tünel oluşur. Bir evren üfürülür. Oradaki akıl almaz enerjilerden bir noktacık kadarı evren enerjisidir. O bir tek nokta, toplam evrenin içi kadar ağır, enerjisi kadar sıcaktır.

Bu tek nokta, SONSUZ BİR ENERJİ deposunun musluğundan kaçan bir damla gibidir. Ama bu damladan DEV BİR EVREN ortaya çıkmıştır. Böylece o bir tek Aknokta, giderek genişler ve soğur, sonra da sayısız niceliğe yani çokluğa dönüşür.

Demek ki çokluk önce TEKLİK idi... Birleşik Alanlar Teoremi de bu TEKLİĞİ yakalamaya, yeniden o aknoktaya dönerek ötesiyle birlenmek (Vahdaniyet) yoluna girmiştir.

Birlenmiş (EHADİYETE DÖNMÜŞ) aknoktamız ise tamamen BİR BÜTÜN olan SONSUZ ÖZENERJİ'den gelmiştir. O enerji bölgesi ise takyonik, esîrî veya SOYUTTUR. İşte takyonların akıl almaz SONSUZ ÖZENERJİLERİ budur.

Hilbert uzayının içinde gizli olan bu sonsuz özenerji, gelen etkinin (buyruğun) değerine göre kuantlaşarak ortaya çıkar. Demek ki maddenin kendisi özünde "Teklik" içgüdüsü taşır. Madde, yüzeysel geçici bir kuruluştur (Afakî, fanus ya da objektif). Oysa maddeyi kuran, onun yüzeysel "Fanus" olmasını sağlayan "İçsel kuruluş"tur. Bu da sübje, enfüs dediğimiz temel yapıdır. Somutu soyut oluşturur.

Tardyonlar, luksonlardan; luksonlar da takyonlardan içsel olarak kurulmuştur. Yüzeysel olan tardyon ve lukson ölümlü; takyonlar ise ölümsüzdür. Çünkü ölümü saptayan, rızkımız olan enerjinin bitmesidir.

Oysa sonsuz özenerji olan içsel kurgumuzdaki takyonların enerjisi tükenmediği gibi artmaktadır. Demek ki ölümsüzlük ebediyen rızıklanmak doğruymuş!..

Teklikten çokluk yaratılmıştır. Tekliğe Vahdaniyet diyoruz ve çokluğun tekliğe birlenmesine de HÜNNES (Yuvaya dönüş, tekliğe birleniş, paydanın paya katılması) diyoruz.

Bunun tersine tekliğin çokluğa dönmesine de ayrılıklar (Vuslat) KÜNNES diyoruz.

Teklik (Vahdaniyet) ölümsüz TAM SAYI'dır (Enerjinin bir tam sayı değeri).

Oysa çokluk, bu enerjinin kesirleşmesi ve tüketilmesidir. Yani bildiğimiz enerji, Termodinamiğin (1) tam sayısından kaybetmeye başlar. Bunun için "Mobil Perpetuum" denen ideal sür-git (devri daîm) makineleri yapılamaz.

Maddî evren enerjik evrenden kuruludur. Enerjinin efendisi de Takyon (Soyut kütle ya da bilinç boyutu) olduğuna göre efendi çok kudretli olmalıdır. Zaten mesafe protonun çapından ne kadar küçük ise, bu sonsuz özenerji de o kadar şiddetleniyordu.



KESİM : 91

SONSUZ INTRINSIC ENERJİ

"Nur üstüne nur"

Evrendeki bir çift kuantı birleştirirsek, spinlerini yok ederek, BİRLENİR ve Hilbert uzayına kaçarlar. Elektronun değerini küçülttüğümüzde onun enerjisinin bitmek bir yana, daha da çoğalacağını referans bölümde okuduk. Bu enerjinin "azalması" olayının tersidir.

Demek ki, bizler sonsuz bir Kudret'in üç harfinden (Kûn=OL) türedik. Bütün mücerret (Soyut, takyonik) evren ile Arş-Arz dahil bütün cisimler evreni bu üç harfin içinden çıkmıştır.

Bir tek aknoktadan üfürülen bu devasa evrenimiz, fizikteki kapalı sistem yani bir TERMOSTUR. İçindeki enerji, bu termosun sürekli genişlemesiyle bitmektedir. Eskiden milyarlarca derece (1 tam sayı) olan evren enerjisi, şimdi -270 dereceye kadar soğumuştur. Ama bu bizim evrenimiz için, bu termos benzeri hapishane için geçerlidir. Evrenimiz ısı ölümüyle hakkın rahmetine kavuşacaktır.

Türediğimiz ve dışımızda kalan, Hilbert uzayını temsil eden enerji ise, soğumaz, tersine arttıkça artar. Çünkü Takyonların termodinamik yasaları terstir. Bir tam sayının (1) artması birleşik kesir (Payın paydadan daha büyük) olmasıdır.

İki enerji türü, madde-antimadde gibi "Enerji" diye düşünülmemelidir. Tam tersine bakışıklık olmadığı gibi bir de nedensellik vardır. (Eşlenik ve özdeşlerde eşitlik vardır, nedensellik yoktur, ikisi de aynı anda komut alırlar. Biri önce, öteki sonra diye sıralanamaz.)

Oysa NÂR ve NÛR'da nedensellik vardır: Nur, kuantlaşmayan ETKİ-NEDEN enerjidir. Onun kuantlaşmasıyla TEPKİ-SONUÇ enerjisi yani Nar ortaya çıkar.

Evren, (soyut bir maddenin enerjisi olan) sonsuz özenerjiden ortaya çıkmıştır. Bu enerjinin değeri (1) tam sayıdan başlayarak sonsuza kadar büyümektedir. Evrenin yaratılış patlamasındaki ilk anlarda her şey soyuttu, kuantlaşmamıştı, her şey takyonik özellikteydi. Sıfır anında uzay, zaman, enerji, madde ve akla gelebilecek her şey sıfırdan küçük olduğundan (teklikten geldiğinden) SOYUT'tu. Bunun devamı olarak halen uzay modellerimiz SOYUT uzaylardır ve zaman boyutumuz da SOYUT'tur. Dolayısıyla SOMUT bu yaratılıştan önce SOYUT bir dönemdeydik. SOYUTTAN SOMUT çıkmıştır. Somut denen şey, SOYUT NUR ENERJİSİNİN kendisine sığmayıp, kendisinin dışına bize patlamasıdır. Soyut somuttan önce yaratılmıştır. Soyut neden; somut sonuçtur. Soyut etkir, somut tepkir.

Böylece bir tek enerjinin eksi (-) değer aldığında yani sıfırdan küçüldüğünde SONSUZ ÖZENERJİ olduğunu anlıyoruz.

1400 yıl önce bizim sonlu enerjimize NAR ve sonsuz kudret enerjisine de NUR dendiğini şimdi rahatlıkla söyleyebiliyorum.

Nar enerjisinin (bildiğimiz enerji) tersine çalışan Nur yani sonsuz özenerji Hilbert uzayında saklı bulunan soyut bir enerjidir. Bunun için "İinsanların melek (NUR) görmeye dayanamayacakları" bildirilmiştir.

Kaldı ki Hilbert uzayında bulunan bu enerji, sonsuz enerjinin en azı, noktadan küçüğüdür. Buna rağmen evrendeki tüm madde ondan türetilmiştir.

Bu sonsuz özünlü enerji Nötrino denen hayalet enerji süngeri içinde kendini saklamakta, MAGNETİK ALAN olarak hissettirmektedir. Bu magnetik alanın Bermuda, Philadelphia bir karadelik etkisindeki olaylara ne dehşet verici yansıdığını ilk ciltte sunmuştum.

Öyleyse iki evren arasında iki enerjinin iki farklı görünümü vardır: O sonsuz özenerji için ısı ölümü değil tersine "Cehennemleşme" korkusu vardır. Takyonlar görevi verildiğinde Termodinamik yasalarımızın da tersine dönmesine önce ben inanamamıştım, çünkü:

O evrende ısı sıcak uçtan soğuk uca değil; soğuk uçtan sıcak uca gitmektedir. Yani BUZ parçası ATEŞİ desteklemekte, buz ateşi ısıtmaktadır.

Oysa bizde ateş buzu eritir, bunun tersine buz ateşi dondurmaz. Bu bildiğimiz enerjinin değişmez akma yönüdür ve bildiğimiz enerji (Nar) olup, tam sayıdan yarılanarak, tükenmeye, ısı ölümüne gider. Bu teklikten yokluğa zorunlu gidiştir.

Tıpkı bir pilin zamanla bitmesi gibi... Bu pil sonsuz trilyarlarca derece sıcakken, şimdi bitmesine iki buçuk derece kaldı. Pil bitince, evren soğuktan, buz tutup donacak, sıfırı tüketecektir.

Bir anlamda insanın "Topraktan" yaratılması ve "Balçık" yani suyu alınıp, fırınlanmış olması, insanda katı-sıvı özelliklerini vurguluyor. Sanki insan "Yanmış" sonra da "Kül" (Karbon) olmuş şeyin su ile söndürülmüş biçimidir. (Organik maddenin kurgusu Karbon kimyasıdır.)

Cinler ise, organik bir enerji olan "Nar"dan (bizim enerjimiz) yapılmışlardır.

Bu Nar Enerji ise, adı üzerinde "Ateş" olup, sönmemiştir. Sanki Cinler yanan bir ateş ve insanlar bunun külünden soğumuştur. (Cinler yakarak ve insanlar yanarak, Cehennemde birbirlerini karşılıklı cezalandıracaklardır.)

Bundan enerji ve maddenin arasına giren saat farkının kalkarak, orada senkronize-eşzamanlı olacağı sonucu çıkar. Cehennemde Zebani melekleri de yer aldığı içindir ki, NUR'un da senkronize olduğu anlaşılır. Zamanı ileri akan, zamanı geri akan ve zamanı duran her âlem, kozmik bir ayar ile eşzamanlı (senkronize) olacaktır.

İnsanların yanmış, Cinlerin sönmemiş oluşuna karşı, Meleklerin (Nur ve takyonun) ise YANMAMIŞ olmaları gerekirdi. Nur'un bu tanımından "Yanmamış" olduğunu görüyoruz. (*)



(*) Nur sûresi 35'de "Ateş değmezse bile neredeyse yağın kendisi aydınlatacak" pasajının Ledünnî anlamı budur.
"Nur üzerine Nur'dur" aynı âyet pasajının Ledünnî anlamı da, Nur'un eksilmeyen, tam tersine artan yapısını anlattığı gibi ayrıca; Rabbin, Nûr'lar'ın Nûr'u olduğunu belirtir.

Sanki bir tek şey alınmış, üçe bölünmüştür. Biri yakılmamış, diğeri yakılıp söndürülmemiş, üçüncüsü de yakılıp söndürülmüş gibidir... Evrende böyle bir sacayağı vardır: Melek, cin, insan; yani Takyon, lukson ve tardyon.

Tersine çalışan bir termodinamikte, soyut enerji olan Nur'un idealize edilmiş deneyini şöyle canlandırabiliriz:

Soyut (Eksi ağırlıkta) bir takyondan sobaya kül atıyorsunuz ve bu kül odun haline geliyor, yanmamış oluyor. Ölümden hayat çıkıyor sanki... Bu da zamanın tersine çalışmasının sonucudur.

Böylece bir avuç külün, önce bir odun, sonra iki ve sonra da 4-8-16-32-64-128 sonsuz odun olduğunu görüyorsunuz.

Fakat, dikkat edilirse, "TEK ODUNUN" hep kopyasını alıyorsunuz. Bu zamanın tersine çalışmasının sürprizidir. Takyonlarda çevre sıcaktır, soba soğuktur. Çünkü kül (yanmış) odun (yanmamış) haline gelir. Öyleyse odanın çevre sıcaklığı, sobayı ısıtır.

Okuyucu, bu "Bir tek varlığın", bir taneyken, sonsuza doğru TEKSİR edilerek, mültikopyasının çıkmasını iyice aklında tutmalıdır. Çünkü bu termodinamik ters yasa, bize "MELEKLERİ" anlatacaktır.

Öteki evrende bir tek örnek yaratılır ve ondan tıpatıp sayısız kopya alınır. (*)



(*) Rabbin ordularının sayısını ancak kendisi bilir (Müddesir sûresi) uyarınca, termodinamik kopyalama birimi de 19 sayısına çakışmaktadır. Melekler ile ilgili hiç açıklanmamış ve bilinmeyen âyetlerin tefsirlerini serimizin beşinci bandı MELEKLER'de okuyabilirsiniz.

Yüklə 0,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin