Atatürk araştirma merkezi gazi mustafa kemal atatürk miLLÎ bağimsizlik ve çAĞDAŞLAŞma önderi


II- Yeni Bir Hayat, Yeni Bir Ufuk: Askerî Okullar



Yüklə 2,01 Mb.
səhifə2/34
tarix30.05.2018
ölçüsü2,01 Mb.
#52174
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   34

II- Yeni Bir Hayat, Yeni Bir Ufuk: Askerî Okullar

Atatürk’ün yetiştiği dönemde ülkede eğitim birliği yoktu. Bir tarafta geleneksel öğretime devam eden ilâhiyat ağırlıklı öğretim yapan medreseler vardı. Diğer tarafta batı örneklerine göre kurulmuş ordunun ihtiyacını sağlayan askerî okullar ile çeşitli meslek mensuplarını yetiştiren meslek okulları, Dar-ül Muallimin (1848), Mülkiye (1859) gibi. Ayrıca azınlıkların kendi cemaatlerinin ihtiyacını karşılamak için açtıkları azınlık okulları vardı. Bunlar dışında kapitülâsyonlardan yararlanarak açılan yabancı okulları faaliyetteydi. Bunların her biri kendi amaçları doğrultusunda adam yetiştiriyordu. Bu okullar içinde askerî okullar zamanın en iyi devlet okullarıydı. Eğitim parasız olduğu gibi dersler ihtisas sahibi öğretmenler tarafından verilmekte pozitif düşünceli, olayları objektif yorumlayabilen vatansever öğrenciler yetiştirilmekteydi.

Gelecek yılların Atatürk’ünün yetişmesinde bu okulların özel bir yeri vardır. Nitekim Selânik Askerî Rüştiye’sinde Mustafa Kemal başarılı, çalışkan bir öğrenci olarak hocaların dikkatini çekti, ve sınıf çavuşu oldu. Özellikle metamatik hocası Yüzbaşı Mustafa Sabri Bey, zekâ ve çalışmasını taktir ettiği öğrencisine senin de adın Mustafa, benim de, arada bir fark olmalı. Senin adının sonuna bir de Kemal (olgun anlamında) koyalım. Önerisinde bulundu. O artık Mustafa Kemal adıyla ünlenecektir.

Askerî rüştiyede Mustafa Kemal’i etkileyen önemli bir olay da annesinin ikinci bir evlilik yapmasıdır. Zübeyde Hanım kocası dolayısıyla aldığı küçük emekli aylığı ile geçinmekte zorluk çekiyordu. Dolayısiyle Ragıp Efendi isimli bir reji memuru ile evlendi. Mustafa Kemal bu evlenmeyi bir türlü içine sindiremedi ve evi terk etti. Uzun süre annesini aramadı. Bu düş kırıklığı onun çalışma azmini daha da çoğalmasına yol açtı. Esasen küçük yaşta babasını kaybetmesi onun kendi gücüne dayanarak hayatta başarılı bir şekilde mücadele etmesinde etkili olmuştu. 1898’de okulu üstün başarıyla bitirdi. Artık askerî idadide (lise) öğrenimine devam etmesi gerekmektedir. Bunun için o İstanbul’u düşünmekteydi. Ancak sınav mümeyyizlerinden Hasan Beyin tavsiyesiyle Manastır Askerî İdadisine yazıldı. Artık 3 yılını Manastırda geçirecektir. Selânik ortamının Mustafa Kemal’in fikri oluşmasında ne gibi etkisi olmuştur? Selânik Makedonya’nın en gelişmiş şehridir. İşlek bir limana sahiptir. Avrupa ile demiryolu bağlantısı vardır. Şehirde çeşitli din mezhep ve ırk mensupları bir arada yaşamaktadır. Selânik’in deniz ve demiryolu bağlantısı bulunması, ticaret merkezi olması, renkli etnik yapısı, şehirde Batı tesirlerine açık çeşitli fikir akımlarının yerleşmesine elverişli bir ortam yaratmıştır. Dolayısıyla Mustafa Kemal çok genç yaşta değişik yaşayış şekline aşina her türlü yeni fikre açık bir ortamda gelişme imkânı bulmuştur5.

Manastır Askerî İdadisinde Mustafa Kemal’in çizgileri daha bir belirginleşir. Arkadaşlarından Ömer Naci6 onda şiir, edebiyat ve hitabet merakı uyandırır. Bu yoldan Namık Kemal’i tanır ve ondan ciddi şekilde etkilenir7a. Mustafa Kemal’in şiir ve edebiyata eğilimini gören kitabet öğretmeni Mehmet Asım Bey onu çağırır “Bak oğlum Mustafa, şiiri falan bırak, bu iş senin iyi bir asker olmana mani olur, diğer hocalarınla da konuştum. Onlar da benim gibi düşünüyorlar. Sen Naci’ye bakma, o hayalperest bir çocuk, ileride belki iyi bir şair veya hatip olabilir, fakat askerlik mesleğinde asla başarılı olamaz.” sözleriyle onun şiirle uğraşmasını yasaklar, fakat Mustafa Kemal de güzel söylemek ve güzel yazmak hevesi hayatının sonuna kadar devam eder7b. Askerî İdadide diğer belirleyici bir etken de fransızca konusunda olmuştu. Daha askeri rüştiyede iken fransızca öğretmeni yüzbaşı Naküyiddin (Yücekök) Bey onunla ilgilenmişti. Mustafa Kemal bir kurmay subayın mutlaka bir yabancı dil öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Amma lisanı zayıftı. Bunu çözümlemek için sılaya gidişlerinde Selânik’teki College des Frères de la Salle’in özel kurslarına devam ederek lisanını geliştirir. Yakın arkadaşı Fethi (Okyar)’nin de bu konuda desteği ile Fransız ihtilalinin öncüleri Voltaire, J.J. Rousseau gibi filozofları tanımış ve siyasî fikirleri filizlenmeye başlamıştır. Bu okulda Mustafa Kemal’i çok etkileyen derslerden biri de tarih olur. Tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (5. Dönem Diyarbakır Milletvekili) geniş kapsamlı bir tarih görüşü ile Mustafa Kemal’e yeni ve cazip ufuklar açar. İdadide başlayan tarih sevgisi gittikçe büyüyen bir ölçüde onun vefatına kadar devam eder.

Lise öğrenimi süresinde, Mustafa Kemal’i en fazla etkileyen olay 1897 Türk-Yunan Savaşı olur. Türk Ordusu’nun savaş meydanında parlak bir zafer kazanmasına rağmen barış masasında zararlı çıkması gönüllere eziklik getirmiştir. Bu savaş o sıralar 16 yaşlarında olan Mustafa Kemal’de coşkun bir yurt sevgisi uyandırır. Bir arkadaşı ile gönüllü olarak savaşa katılmak için girişimde bulunursa da bu arzusunu gerçekleştirme imkânını bulamaz. Ancak bu kabına sığmaz sonsuz yurt sevgisi bundan böyle Mustafa Kemal’in en belirli özelliklerinden biri olarak kendini gösterir. Manastır Askerî İdadisinin bu çalışkan öğrencisi, 1898 Kasımında bütün derslerden tam not alarak okulunu parlak bir şekilde bitirir. 54 kişilik sınıfta 2. olarak dereceye girer.

Harp okuluna girmesinin arifesinde Mustafa Kemal’in belirgin özellikleri nelerdir?

Okuldaki sicilinde son derece yetenekli, ama kendisiyle kolayca samimi ilişkiler kurulması güç bir karaktere sahip olduğu belirtilmiştir. Mustafa Kemal, idadî öğrenimi boyunca, meslek ve fikir bakımından gittikçe gelişen kendine güvenen, yetişmek ve ilerlemek tutkusuna sahip, çok çalışkan, yurtsever ve seçkin bir öğrenci görünümündedir. Çocukluğundan beri iyi giyinmeyi seven bu öğrenci hayatta başarının çok çalışmaktan geçtiğini öğrenmekle beraber, sırtını dünyaya çevirmemiştir. Gazinoların, kafeşantanların varlığını öğrenmiş, içki ile de hafiften ülfet peyda etmiştir. Bundan sonraki hayatı, ölçüsüz bir yurt sevgisi ve zorlu çalışmalar içinde, daima dünyaya dönük olarak gerçekçi bir yönde, ama yeryüzünün zevk ve nimetlerine sırt çevirmeyen bir çizgide devam eder.

Mustafa Kemal Harp Okuluna İstanbul’da 13 Mart 1899’da başlar, apolet numarası 1283’tür. Henüz 18 yaşı içindedir. Okula başladıktan 2 ay sonra kendini tanıtarak sınıf çavuşu olur. Burada edindiği en iyi arkadaşlarından biri olan Ali Fuat (Cebesoy) ve akademiden sınıf arkadaşı Asım Gündüz’ün anılarından onun Harp Okulu ve Harp Akademisi günlerini öğrenebiliyoruz8.

Harp Okulu’nda birinci yıl saf gençlik hayalleri ve güzel İstanbul’un çarpıcı havası içinde çabuk geçer. Mustafa Kemal dersler kesildikten sonra kendini toparlar ve sınavlarını başarıyla vererek 2. Sınıfa geçer. İkinci ve üçüncü sınıflarda kendini daha çok derslerine verir. Harp Okulu’nda dereceye girmek önemliydi. Zira kurmay sınıfına ayrılmak okulda üstün başarı göstermekle mümkündü. Nitekim Mustafa Kemal 3. Sınıfta 459 öğrenci içinde 8. Olarak dereceye girmiş ve kurmaylığa hak kazanmıştır. Sicil numarası 1317-P.8(1901-P.8)’dir. Harp Okulu’nda Mustafa Kemal’in fikrî gelişmesi hızlanmış ve siyasal bir nitelik kazanmıştır. Bir taraftan gizlice okudukları Namık Kemal şiirleri, diğer taraftan ülkenin fena yönetildiği duyguları içinde, bazı arkadaşları ile (Ömer Naci, Ali Fuat Cebesoy, İsmail Hakkı, vs.) iki - üç sayı devam eden el yazması bir dergi ile fikirlerini Harp Okulu öğrencilerine yansıtmaya çalışırlar. Bu girişim akademide de devam eder ve bir ara tehlike atlatmaya yol açar.

Bu arada bir kurmay subayın dans bilmesi gerektiğine inanan M. Kemal sılaya gidişlerinde dans etmesini öğrenmiş, arzu eden arkadaşlarına da öğretmiştir.

Mustafa Kemal Harp Akademisinde iken onun geleceğini ilk önce keşfeden Osman Nizami Paşadır. Paşa, Ali Fuat’ın babası İsmail Fazıl Paşa’nın evinde onunla konuştuktan sonra kendisini mahcubiyetle dinleyen Mustafa Kemal’e şöyle hitap eder: “Mustafa Kemal Efendi oğlum görüyorum ki, İsmail Fazıl Paşa seni taktir etmek hususunda yanılmamış. Şimdi ben de onunla hemfikirim. Sen bizler gibi yalnız erkân-ı harb zabiti olarak normal hayata atılmayacaksın. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzere müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma, sen de memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum.” Gelecek günler Osman Nizami Paşa’nın kehanetini haklı çıkaracaktır9.

Mustafa Kemal 10 Ocak 1902’de teğmen rütbesi ile Harp Akademisinde öğrenimine başlamıştı. Sınıfta topçu ve süvari okullarından gelenlerle birlikte 43 öğrenci vardı.

Akademi öğretmenleri dil bilen, iyi yetişmiş, seçkin öğretim elemanlarından oluşuyordu. Burada o, bir taraftan mesleki bilgilerini geliştirirken diğer taraftan devletin kaderiyle ilgili konularda arkadaşlarını uyarma gayreti içindeydi. Akademideki sınıf arkadaşı Asım Gündüz’e göre, Mustafa Kemal fransızcasını ilerletmek için bir fransız bayandan ders alır, Paris’teki Jön Türk gazeteleri ile fransızca gazeteleri getirir ve arkadaşlarını etkilemeye çalışırdı10. Bu maksatla Harp Okulunda başladıkları el yazısı ile dergi hazırlama işine tekrar başlarlar. Dergi az kullanılan bir dershanede hazırlanıyor, elden ele dolaştırılıyordu. Ancak bir süre sonra durum Mektepler Nazırı Zülüflü İsmail Paşa tarafından öğrenilir. Bu olayları haber alan Akademi Komutanı ansızın dershaneye yaptığı bir baskında öğrencileri suçüstü yakalar. Fakat görmemezlikten gelir. Takibat yapmaz, sert bir ihtarla yetinir. Böylece meslek hayatlarını söndürebilecek bir tehlike zararsızca atlatılır. Haliyle dergiye ara verilir. Akademi bu hava içinde tamamlanır.

Mustafa Kemal 11 Ocak 1905’te üç yıllık notlarının toplamına göre akademiyi beşinci olarak bitirir11.

Sıra atamalara gelmiştir. O dönemde özel durumu dolayısıyla başarılı subaylar Makedonya’ya gönderilirdi. Mustafa Kemal annesinin ikamet ettiği Selânik’i arzu ediyordu. Atamaları beklerken Mustafa Kemal ve birkaç arkadaşı bir pansiyon kiralar ve arasıra burada toplanarak memleket meselelerini konuşuyor, özellikle ülkenin kurtuluşu için meşruti bir idare kurulması üzerinde duruyorlardı. Padişahı meşruti idareye ancak ordu zorlayabilirdi. Dolayısıyla gidilecek yerlerde teşkilât kurulmalıydı, bunun için de en uygun yerin Makedonya olduğu düşünülüyordu. Zira Makedonya, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan arasında rekabet konusu olduğu gibi, Avusturya ve Rusya dolayısıyla, Üçlü İttifak devletleriyle (Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya) karşı grup devletleri arasında (Rusya, Fransa) çatışma konusuydu. Asayiş bozuktu, çeşitli ırklara mensup çeteler, Müslüman köylerini basıyorlardı. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu ortamın kendileri için elverişli olduğunu düşünüyorlardı. Ancak arzuları gerçekleşmedi. Çünkü aralarına sızan sarayın bir muhbiri onları Padişaha bomba atacak diye jurnal eder. Mustafa Kemal ve arkadaşları tutuklanırlar ve sert muameleye tabi tutulduktan sonra takipsizlik kararı ile serbest bırakılırlar. Bu olayın sonucu olarak Rumeli’de bulunan 2. ve 3. ordular yerine 4. ve 5. ordulara tayin edilirler. Mustafa Kemal 5 Şubat 1905’te Şam’da 30. Süvari Alayında staj yapmak üzere görevlendirilir. Bu bir sürgündür. Zira atama emrinde “Kolaylıkla memleketi olan Selânik’e gidemeyeceği bir yere atanması” kaydı düşünülmüştür12.



Artık öğrencilik yılları bitmiş, hizmet yılları başlamıştır.
III. Genç Subaylık Yılları (1905 – 1908)

5. Ordu emrine verilen Mustafa Kemal Şam’da 30. Süvari alayında staja başlamıştır. Suriye’de yaklaşık 3,5 yıl süren ikameti sonunda ordunun yetersizliği, ülkenin fena yönetilmesi karşısında, hürriyetçi fikirleri keskinleşir. Suriye’de sık sık ayaklanmalar oluyor, onları bastırmak isteyen askeri birlikler şiddet kullanıyorlar, bu da halk ile hükümet arasındaki bağları gittikçe zayıflatıyordu. İdarenin âcizliğini ve yolsuzluğunu gören Mustafa Kemal mevcut rejime karşı mücadele için gizli bir teşkilât oluşturdu. (Ekim 1905). Bu kuruluşa “Vatan ve Hürriyet” ismi verilmiştir13. Beyrut’ta görevli Ali Fuat cemiyetin Beyrut şubesini oluşturur. Ancak bölgenin etnik yapısı dolayısıyla, cemiyet burada sağlam bir tabanda gelişme imkânına sahip değildir. Dolayısıyla Mustafa Kemal derneği en kolay gelişebileceği yer olduğuna inandığı (Makedonya’da) geliştirmek ister. Arkadaşı olan, ordu komutanı Hakkı Paşa’nın oğlunun yardımı ile bir izin kağıdı temin eder. Selânik’teki arkadaşları da orada kendisine yardımcı olurlar. Mustafa Kemal İskenderiye ve Pire Üzerinden Selânik’e gider. Oradaki arkadaşlarının yardımıyla göze batmadan karaya çıkar ve annesine kavuşur. Hemen çalışmalara başlayan Mustafa Kemal, sonuç almak için zamana ihtiyaç olduğunu görür. Öğrencilik yıllarında kendisini taktir eden Kurmay Albay Hasan Bey’in dolaylı yardımıyla 4 aylık bir sağlık raporu alır. Bu sayede eski arkadaşları Ömer Naci, Hüsrev Sami ve Hakkı Baha ile buluşur. Onların aracılığı ile Selânik Öğretmen Okulu Müdürü Hoca Mahir ve Selânik Askeri Rüştiyesi Müdürü Bursalı Tahir’i de içine alan “Vatan ve Hürriyet” cemiyetini oluşturur14. Bu arada Mustafa Kemal’in Selânik’te bulunduğu İstanbul’ca öğrenilir ve aranmaya başlanılır. Ancak Kurmay Albay Hasan Bey durumdan dolaylı olarak Mustafa Kemal’i haberdar eder ve gizlice Selânik’i terk ile göreve dönmesini tavsiye eder. Diğer taraftan durumu araştırmak üzere YAFA’ya bir subay gönderilmiştir. Vaziyetten haberdar olan Mustafa Kemal’in arkadaşları gereken tedbiri almışlardır. Mustafa Kemal Mısır hududunda Bir-i Sebî’de görevde gösterilmiştir. Durum İstanbul’a bu şekilde bildirilmiştir. Mustafa Kemal de dönüşünde hemen Mısır hududuna gitmiştir. Böylece mesleki geleceği açısından ciddi sonuçlar doğurabilecek bir olay zararsız olarak atlatılmıştır. Bir-i Sebî’de görevini tamamlar ve 14 Kasım 1906’da topçu stajı yapmak üzere Şam’a gelir. Stajın bitiminde 20 Haziran 1907’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) rütbesi ile Şam’da 5. Ordu Kurmaylığına atanır. Mutlaka Rumeli’ne nakletmek isteyen Mustafa Kemal 13 Ekim 1907’de arzusuna kavuştu. Manastır’a tayin edildiği halde Selânik’te kalmayı başardı. Bir süre sonra Selânik – Üsküp demiryolu müfettişliği de kendisine verildi. Ölçüsüz bir yurt sevgisi ve hudutsuz bir enerjiyle dolu bu parlak kurmay, bir taraftan resmî görevlerini titizlikle yerine getirirken diğer taraftan da istibdat rejimini devirmeye yönelik faaliyetlerine devam ediyordu. Ancak kendisinin 1906 Nisanında kurduğu “Vatan ve Hürriyet”in Selânik şubesi aradan geçen zaman içinde yeniden oluşarak 27 Eylül 1907’de Paris’teki İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşmiş ve onun adını almıştır. Mustafa Kemal de bu cemiyete 29 Ekim 1907’de katılır. İttihat ve Terakki’nin büyük gayretiyle 23 Temmuz 1908’ de Meşrutiyet ilân edilir.

Buraya kadar verilen kısa bilgilerden Mustafa Kemal’in Harp Akademisini bitirdikten 2. Meşrutiyet’in ilânına kadar geçen süre içinde, istibdat idaresini devirmek için Ordu’da gizli teşkilat yapılmasında öncülük eden yurtsever, çalışkan ve parlak bir kurmay subay olduğu görülmektedir. Ancak 1907 Ekimine kadar Suriye’de görevli olması, onun İttihat ve Terakki Cemiyetine yön ve istikamet vermesini engellemiş, onun cemiyet içinde ikinci plânda kalmasına yol açmıştır.


IV. Kendi Kendini Yetiştiren Kurmay

(Temmuz 1908 – Şubat 1915)

Meşrutiyet’in ilânından sonra, Mustafa Kemal ile cemiyetin yöneticileri arasında gerginlik çoğalmıştır. Mustafa Kemal ordunun politika dışında tutulmasını, cemiyetin gizli komite olmaktan çıkarılıp parti olarak örgütlenmesini, yurtta köklü ve programlı bir değişiklik yapılmasını istemektedir. Onun düşüncelerini pervasızca açıklaması, karşı düşünceleri sert bir üslupla eleştirmesi, cemiyetin etkin üyeleri arasında hoş karşılanmıyordu15. Meşrutiyet’in ilânını takip eden günlerde Mustafa Kemal’in eleştirilerinden rahatsız olan cemiyetin ileri gelenleri, onu Trablusgarp’a gönderme kararı alırlar. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ilk kongresinin toplanacağı, milletvekili seçimlerinin yapılacağı, cemiyet-hükümet ilişkilerinin yönleneceği bir dönemde Mustafa Kemal Selânik’ten uzaklaştırılır. Trablusgarp’ta yeni Türk yönetimine karşı irtica nitelikli hareketler baş göstermiştir. 1908 Eylül sonlarında16, bu ülkeye gelen Mustafa Kemal, kısa bir zamanda karışıklığı giderdi ve düzeni yoluna koydu. Ordunun ve devlet otoritesinin bölgede hakim olmasını sağladı17. Bu görev Mustafa Kemal’in siyasî yeteneğini gösteren ilk başarılı deneme olmuş, ülkeyi tanımasını sağlamıştır. Bu deneyim 1911 – 1912 Trablusgarp ve Bingazi’de görev almasında ve başarılı hizmetlerinde etkili olmuştur.

Trablusgarp’tan dönüşünde 13 Ocak 1909’da 3. Ordu Selânik II Redif Tümeni Kurmay Başkanlığına atanır. Bu görevde iken Alman Generali Litzman’ın “Takımın Muharebe Talimi” adıyla tercüme ettiği eserini 10 Şubat 1324’te Selânik’te yayınlar18. Bu arada İstanbul’da meydana gelen bir olay meşrutiyetin olumlu havasını bozar. Meşrutiyetin ilânını takip eden günlerde oluşan sınırsız hürriyet havasında her türlü fikir akımı pervasızca ortaya dökülmüştür. Süratle örgütlenen bu muhalif güçlerden “İttihad-ı Muhammedi” partisinin kışkırtıcı irticai girişimleri gayrı memnunların tahriki ve İttihatçıların baskısı sonucunda, tarihe 31 Mart ayaklanması diye adlandırılan olay meydana gelir. Taşkışla’daki bir avcı taburu diğer taburlardan da bazı erlerin katılmasıyla “şeriat isteriz” sloganı ile subaylarını hapsetmiş, Sultanahmet meydanında ve Mebuslar Meclisi önünde toplanarak taşkınlık yapmışlar ve başkentte duruma hakim olmuşlardı. Olay Selânik’de duyulunca, Mustafa Kemal hemen askeri kuvvetler gönderilmesini önerir. Hatta gönderilecek kuvvetin başına kendi kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa’nın geçirilmesini ileri sürer. Kendisi de, hazırlanan birliğin kurmay başkanı olur. Bu birliğe Edirne’deki 2. Ordudan da bir tümen katılır. Birliğe Mustafa Kemal’in teklifi ile Hareket Ordusu adı verilir. Ordu İstanbul önlerine gelinceye kadar Mustafa Kemal etkin rol oynar. Öyle ki İstanbul Halkına yayınlanan ilk genelge de onun kaleminden çıkar. Ancak İstanbul’a yaklaşıldığında, ciddi bir direnme olmayacağı anlaşılınca, Mahmut Şevket Paşa Selânik’ten gelerek ordunun başına geçer. Kurmay Başkanlığına Berlin Ateşemiliterliği’nden dönen Binbaşı Enver Bey, yardımcılığına Binbaşı Hafız Hakkı getirilir. Hareket Ordusu önemli olmayan bir iki direnme dışında duruma kolaylıkla hakim olur. II. Abdulhamit tahttan indirilir ve yerine V. Mehmet Padişah yapılır. Başarının şerefi ve nimetleri, Hareket Ordusuna İstanbul surları önünde katılanlara gider. Her şeyi düşünen ve plânlayanın adı Çanakkale Savaşı’na kadar duyulmaz 19.

Bu olaydan sonra Mustafa Kemal Selânik’te 3. Ordu’ya atanmıştır. Ordunun İttihat ve Terakki ile ilişkilerini kesmesi ve politika ile uğraşmaması konusunda görüşü daha güçlenmiştir.

22 Eylül 1909’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ikinci kongresi Selânik’te toplanır. Mustafa Kemal kongreye Trablusgarp delegesi olarak katılır. Bu kongrede ordunun siyasetten arındırılmasını şu sözlerle ifade eder. “Ordu mensupları cemiyet içinde kaldıkça hem parti kuramayacağız hem de ordumuz olmayacaktır. Mensuplarının pek çoğu cemiyet üyesi olan III. Ordu günün manasıyla modern bir ordu sayılamaz. Orduya dayanan cemiyette, millet bünyesinde kök salamamaktadır. Bunun için biran evvel cemiyetin muhtaç olduğu zabitleri veyahut cemiyette kalmak isteyen ordu mensuplarını istifâ suretiyle ordudan çıkaralım ve bundan sonra zabitlerin ve ordu mensuplarının herhangi bir siyasî cemiyete girmelerine mâni olmak için kanunî hükümler koyalım”20. Bu sözler uzun tartışmalara yol açar. Karşı fikirde olanlara göre subaylar cemiyetten ayrılırlarsa irtica başkaldırır ve meşrutiyet kaybedilir. Ancak kongre büyük çoğunlukla ordunun siyasetten ayrılması tezini benimser. Karar gereğince bir kısım İttihatçı subaylar istifa ettirilir, ancak Enver, Hafız Hakkı, Niyazi gibi bazı subaylar ve yakın çevreleri orduda kalmaya siyasetle yoğun bir şekilde uğraşmaya devam ederler.

Mustafa Kemal’in bu girişimi cemiyette kendisine karşı mevcut olan kızgınlığı şiddetlendirir. Hatta onun canına kasteden bir suikast düzenlenmesine yol açar. Ama bu teşebbüs istenilen sonucu vermez21.

Kongreden sonra Mustafa Kemal bir süre politika ile ilgisini keser, ve mesleki çalışmalara ağırlık verir. Bu arada Arnavutlukta çıkan ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Mahmut Şevket Paşa’’nın kurmay başkanlığını başarıyla yürütür (Mayıs 1910).

Bu arada Mustafa Kemal orduyu temsilen Fransa’da Picardie Manevralarına katılır (10 Eylül 1910). Onunla birlikte Binbaşı Selahattin görevlendirilir. Paris Ateşemiliteri Binbaşı Fethi Bey, heyete Fransa’da katılacaktır. Bu onun Batı Avrupa ile ilk temasıdır. Tatsızlık daha yolda başlar. Fesli Selahattin Bey, yolda alay konusu olur. Manevralar esnasında yabancı ateşelerden bir albay Mustafa Kemal’in meslekî görüşlerine katılmakla beraber, onun başını göstererek ne diye bu tuhaf başlığı giyersiniz, başınızda bu oldukça kafanıza kimse itibar etmez der22a. Bu olaylar onun üzerinde kalıcı bir etki bırakır. Mevcut kılık ve kıyafetle Türklerin uygar dünyada ciddiye alınmadığına kanaat getirir. Olay 15 yıl sonra Şapka İnkılâbı uygulamasına yol açacaktır. Mustafa Kemal, Fethi Beyle beraber yaptıkları İsviçre, Belçika ve Hollanda’yı içine alan 14 günlük bir seyahatdan sonra vatana döner. Manevralardan çıkardıkları sonuç acıdır. Bu kadar hazırlık barış için yapılmaz. Aklımızı başımıza almalıyız. Çıkacak savaş bütün dünyayı ateşe atabilir ve biz bunun dışında kalamayız22b.

Mustafa Kemal Fransa dönüşü eğitim ağırlıklı çalışmalarına devam eder. Ancak görevi gereği bulunduğu askerî manevralar ve toplantılardan sözlü ve yazılı olarak sert eleştirilerde bulunması üstlerinin hoşuna gitmez. Gururlu ve tenkitçi olarak niteledikleri Mustafa Kemal’i nazariyatçılıkla itham ederler ve başarısız olsun diye 38. Piyade Alayı Komutan vekilliğine atarlar. Mustafa Kemal, bu görevde de üstün başarı sağlar. Selânik’te bulunan garnizon kıtaları olayın tatbikatına kendiliklerinden katılmaya, verilen konferanslarda diğer subaylar da görev almaya başlarlar. Bu durumdan rahatsız olanlar onun görev yerini tekrar değiştirirler ve masabaşı bir göreve atarlar.

Mustafa Kemal Trablusgarp’ta gönüllü olarak görev almasına kadar geçen bu dönemde bir taraftan da mesleki yayınlara yönelir. Daha 1909 sonlarında, 3 Ağustos – 8 Eylül 1909 tarihlerinde Cumali Karargâhında yapılan askerî manevralara ait not ve krokileri Cumali Ordugahı başlığı adı altında yayınlanmıştı. Selânik 1325 Keza bu dönemde yayınladığı diğer bir eser de şudur: Tabiye Tatbikat Seyahati, Selânik 132723.

Diğer taraftan Salih Bozok’un anılarından, Mustafa Kemal’in sadece ve açıktan açığa sert eleştirilerle yetinmediği orduyu gençleştirmek ve kumandanlıkları âciz ellerinden kurtarmak orduya ilim ve sanat aşkını aşılamak, özetle orduyu modernleştirmek gayesiyle gizli bir cemiyet teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Amaç cemiyetin örgütü aracılığıyla fikirlerini yaymak, bir defa bu kanaatlarını kabul ettirdikten sonra, duruma göre harekete geçmektir. Cemiyetin ilk idare heyetinde de Nuri (CONKER), Fuat (BULCA), Rasim, Mahmut (SOYDAN), Topçu Hamdi Beyler görevliydiler. Cemiyet henüz örgütlenme safhasındayken Mustafa Kemal Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa tarafından acele olarak İstanbul’a çağrılır24a. Anlaşıldığınš göre Mustafa Kemal’in Selânik’teki askeri birlikler üzerindeki etkileri ve faaliyeti bazılarını ürkütmüş ve yapılan ihbar üzerine Mustafa Kemal acele İstanbul’a çağrılmıştır. Onu önce geçici olarak Trablusgarp Tümeni Kurmay Başkanlığına atarlar. Bu atamanın bir sürgün havası taşıdığı açıktır. Ancak İtalya Osmanlı Devleti’ne 29 Eylül’de harp ilân etmiştir. Onun Trablus’a hareketi önce durdurulur ve I. Şubede görevlendirilir, sonra tekrar Trablusgarp tümeninde görevlendirilir.

İtalya’nın Trablusgarp’a ve Bingazi’ye saldırması beklenmeyen bir olay değildi. Çünkü İtalya’nın birliğini tamamladığı 1870’li yıllardan bu yana Kuzey Afrika ile ciddi bir şekilde ilgilendiği herkesçe bilinmekteydi. İtalya önce Sicilya’ya, en yakın Afrika toprağı olan Tunus’u almayı düşünmüş24b, ancak oraya Fransa’nın yerleşmesinin verdiği kızgınlıkla 1882’de Almanya ve Avusturya-Macaristan ile Üçlü İttifak’ı oluşturmuştur. Sonraki yıllarda gözlerini bugünkü Libya topraklarına dikmiştir. Fakat buraya yerleşmesi için öncelikle Fransa ve İngiltere ile anlaşması gerekliydi. 1900 ve 1902 yıllarında Fransa’nın Fas’a yerleşmesine karşılık Trablusgarp’da hareket serbestliği kazanmıştır25. Daha önce Akdeniz Paktı ile İngiltere, Avusturya-Macaristan’nın olurlarını elde etmişti. 1909’da Rusya’nın da onayını alan İtalya istilâ için müsait zamanı kollamaktaydı. 1911’de Fransa’nın Fas’a müdehalesi üzerine İtalyan istilâ hareketi başlar.

Milletlerarası diplomatik şartlar kadar Trablusgarp’ın o günkü durumu da İtalyan istilâsı için son derece elverişli bulunuyordu. Şöyle ki Vali İbrahim Paşa İtalyan isteklerini frenlediği için, İtalya’nın sürekli baskısıyla görevden alınmış, yerine atanan Bekir Sami Bey de görev yerine gitmeyi geciktirmekteydi. Vilâyet valisiz, ilçelerin bir çoğu kaymakamsızdı. Trablusgarp’da tümen komutanı da yoktu. İbrahim Paşa hem vali hem komutan olduğundan komutanlık da boşalmış ve yeni atama yapılmamıştı. Esasen tümenin önemli bir bölümü Yemen isyanı üzerine oraya gönderilmiş, taburların mevcutları 300’lere indirilmişti. Bundan başka Trablusgarp ve Bingazi’de bulunan iki silâh deposunda bulunan 40.000 martin ve şınayder tüfekleri yenileriyle değiştirilmek üzere İstanbul’a nakledilmiş ve yenileri de gönderilmemişti.

Osmanlı devletinin Roma’daki büyükelçisi de izinli olarak İstanbul’da bulunmaktaydı. Devleti Roma’da genç bir maslahatgüzar temsil ediyordu26.

Vilâyetin İstanbul’la ilişkisi ancak deniz yoluyla mümkündü. Denize İtalyan donanması egemen olduğundan vilâyet kendi kaderine terkedilmiş bir görüntüdeydi.

Hükümet şaşkınlık içindeydi. İşbaşında bulunan Hakkı Paşa, Roma Büyükelçiliğinden sadaret makamına gelmişti. İtalyan emellerini en iyi bilmesi gereken paşa, savaş ilân edildiğini bildiren İtalyan notasına kadar savaşın çıkacağına inanmamıştı. İstifâ etmekten başka çare bulamadı ve yerine Abdülhamid’e 7 defa sadrazamlık eden Sait Paşa getirildi. Sait Paşa siyaset yoluyla çözüm bulmak için ümitsiz girişimlere başladı. Millî Savunma Bakanı olan Mahmut Şevket Paşa da devletin İtalya ile savaşı sürdüremeyeceği, vilâyetin ancak yöresel imkânlar ile savunulabileceği görüşündeydi. Trablusgarp’ın istilâ haberi genç Türk Subayları arasında heyecan yarattı. Berlin’deki Ataşe Enver Bey, Paris’teki Ataşe Fethi Bey oraya koştular. Onlara Mustafa Kemal, Eşref Kuşçubaşı, Süleyman Askeri’nin de katılmasıyla bir gönüllü subaylar grubu oluşturuldu. Enver Bey, 1911 Ekim sonlarında Bingazi’de komutayı ele alır. Mustafa Kemal, Şerif takma adıyla yanında Ömer Naci, Yakup Cemil ve Sabancalı Hakkı olduğu halde 15 Ekim 1911’de İstanbul’dan Mısır’a hareket eder27. Bingazi yolunda rahatsızlanır ve İskenderiye’de hastaneye yatar. Tedaviden sonra, Kurmay Yüzbaşı Nuri (Conker) ve Yüzbaşı Fuat (Bulca) ile beraber 29 Kasım 1911’de Bingazi’ye doğru yola çıkarlar. 9 Aralık 1911’de Bingazi topraklarında Resul Defne’ye ulaşırlar. Mustafa Kemal, buradaki kuvvetleri organize eder ve menzil teşkilâtını oluşturur. Sonra Tobruk dolayları komutanlığına getirilir (1 Ocak 1912). Bu arada 27 Kasım 1911’de binbaşılığa terfi etmiştir. Mustafa Kemal 24 Ekim 1912’ye kadar kaldığı Bingazi’de Derne ve Tobruk bölgelerinde önemli ve başarılı hizmetlerde bulunur28. Öyle ki İtalyan kuvvetleri sayı ve silah üstünlüğüne rağmen kıyılara saplanıp kalırlar. İdealist Türk Subayları yerli aşiretleri organize etmişler, silâh ve muhimmatı da İtalyanlara yapılan baskınlarla temin etme yolunu bulmuşlardı. Bir avuç kahraman Türk subayı gerillâ savaşı ile kendilerinden her bakımdan kat kat üstün, zamanın en iyi silâhlarına sahip düşman kuvvetlerini aciz bırakmışlardır. Olay adeta Millî Mücadelenin habercisi gibidir. Mustafa Kemal’in 8 Mayıs 1912’de Salih Bozok’a yazdığı şu satırlar istilâcılar karşısında savaşan kahraman subayların duygularının özetini ifade eder: “Biz vatana borçlu olduğumuz fedâkarlık derecelerini düşündükçe bugüne kadar yapılan hizmeti pek değersiz buluyoruz. Vicdanımızdan gelen bir ses bize vatanın bu sıcak ve samimi ufuklarını tamamen temizlemedikçe, gemilerimizin Tobruk, Derne, Bingazi ve Trablusgarp Limanlarında tekrar demir atmış olduğunu görmedikçe vazifemizi bitirmiş sayılamayacağımızı ihtar ediyor. Vatan mutlaka selâmet bulacak millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selâmetini, kendi saadetini memleketin ve milletin selâmet ve saadeti için feda edebilen vatan evlatları çoktur”29.

Bu arada Rus diplomasisinin aracılığı ile yüzyıllardan beri süregelen anlaşmazlıklarını çözümleyen Balkan milletleri, Osmanlı Devleti’ne karşı saldırıya geçmişlerdir. Olay üzerine çaresiz kalan Osmanlı Devleti, 15 Ekim 1912’de Ouchy anlaşmasıyla Trablusgarp’ı ve Bingazi’yi bazı şartlarla İtalya’ya terketmiştir. Anlaşma gereği Türk Subaylarının vilâyeti terk etmeleri gerekiyordu. Esasen Mustafa Kemal savaş esnasında gözlerinden ciddi şekilde yaralanmıştır. Tedavi edilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla 24 Ekim 1912’de Derne’den yanında Fuat Bulca olduğu halde Viyana’da gözlerinden tedavi edildikten sonra İstanbul’a dönmüştür. Türk – İtalyan Savaşı Mustafa Kemal’in ilk savaş deneyimidir. Çok başarılı geçmiştir. Nitekim Bingazi Umum Kumandanı Yarbay Enver Bey, Millî Savunma Bakanlığına 24 Ekim 1912 tarihli yazısında “Mustafa Kemal’in, 18 Aralık 1911’de kendi arzusu ile orduya katıldığını, evvela Derne Şark Kolu Kumandanlığında, daha sonra Derne kumandanlığında bulunarak, fevkalâde iyi idare ve iktidar gösterdiği gibi gözlerindeki rahatsızlığa rağmen, son zamanlara kadar başarılı hizmette bulunduğunu” rapor etmiştir. Enver Bey ile Mustafa Kemal ilişkilerinin pek de sıcak olmadığı göz önüne alınırsa yapılan hizmetin değeri daha iyi anlaşılır30. Nitekim Mustafa Kemal 6 Kasım 1913’de Bingazi Muharebelerinde gösterdiği yiğitlik ve liyakat gerekçesiyle kıdemine 2 sene zam yapılarak 4. Rütbeden Osmanlı nişanı ile ödüllendirilmişti31.

Ouchy (Uşi) Anlaşmasıyla Osmanlı Devleti 361 yıllık bir beraberlikten sonra elindeki son Afrika toprağı olan Trablusgarp’ı terk ediyordu. Trablusgarp savaşının sonucu ne olmuştur? Mustafa Kemal’in kariyerindeki yeri nedir? Savaş Osmanlılar’ın esasen çok zayıf olan mâli kaynaklarını tüketmiş, ordunun seçkin kadrolarının Afrika’ya gitmesiyle orduyu zayıflatmış ve Balkan Devletleri için savaşa elverişli zemin hazırlamıştır. Bununla beraber olayın Mustafa Kemal’in askerî kariyerinde ilk savaş deneyimi olması, üstün başarısı dolayısıyla onun askerî kariyerinde özel bir yeri vardır. Mustafa Kemal İstanbul’a geldiğinde, Bulgar Orduları Çatalca’ya dayanmışlardır. İstanbul tehdit altındadır. Bu duruma nasıl gelinmiştir? Yüzyıllardan beri aralarında rekabet eksilmeyen Balkanlılar nasıl bir araya gelebilmiştir? Savaşın ana sebepleri ve bahaneleri nelerdir? Savaş ve sonrasının Mustafa Kemal’in biyografisindeki yeri nedir? Bunları kısaca görmekte yarar vardır.

Savaşın temel sebebi Balkan devletlerinde gelişen millîyetçilik akımlarıdır. 1830’dan beri bağımsız olan Yunanistan, Megali İdea’yı (Büyük Yunanistan’ı) gerçekleştirme ideali içindedir. 1878’den beri bağımsız olan Sırbıstan, bütün güney sınırlarını içine alacak Yugoslavya’yı oluşturmak istemektedir. Bulgaristan 5 Ekim 1908’den beri tam bağımsızlığını elde etmiştir, ama asıl amacı 1878 Ayastefanos Anlaşması’nın çizdiği Arnavutluk’tan Karadeniz’e, Tuna’dan Ege’ye uzanacak Büyük Bulgaristan’ı yaratmaktır. Balkanlılar Türk karşıtı politikalarda birleşmekte, ancak çıkarları özellikle Makedonya’da çatışmakta, ayrıca kiliseler anlaşmazlığı onların bir araya gelmelerini engellemekteydi. Buralardaki kiliseler ve okullar anlaşmazlığı, 3 Temmuz 1910’da Osmanlı Devletince çözüme bağlamıştır. Toprak anlaşmazlığı da 1908 – 1909 krizinde Balkanlılarda prestiji zedelenen Rusya’nın ön ayak olmasıyla; 13 Mart 1912’de Bulgar – Sırp Antlaşması ve 29 Mayıs 1912’de Yunan – Bulgar Antlaşması ile geçici bir çözüme bağlanmış, anlaşmazlık halinde Rus Çarı’nın hakemliği öngörülmüştür. Bunlara Karadağı’n da katılmasıyla birlik tamamlanmıştı. Arnavutlar ise zaten bir süreden beri ayaklanma halindeydiler.

İş olgunlaşmış, elverişli zaman kollanmaktaydı. Türk – İtalyan Savaşı, aranan fırsatı yaratmıştır. Osmanlı Hükümeti’ndeki istikrarsızlık, 100.000 kişilik talimli askerin terhis edilmesi, İtalya ile barışın yakınlaşması gibi nedenler, Balkanlıları harekete geçirdi. 8 Ekim’de önce Karadağ, onu takiben Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan Osmanlı Devletine savaş açtılar. Büyük devletler savaşı Osmanlılar’ın kazanacağı zannı ile statu quo’nun (mevcut durumun) değişmesine müsaade etmeyeceklerini ilân ettiler. Ama beklenilenin aksine Osmanlı Ordusu bütün cephelerde ağır yenilgiye uğradı. Birkaç kale hariç bütün Rumeli elden çıkmış, Bulgar orduları İstanbul kapılarını zorlamaktaydı. Çaresizlikten 3 Aralık 1912’de mütareke yapıldı. Barış görüşmeleri devam ederken İttihatçılar Enver Bey öncülüğünde Babıâli’yi basmışlar. Harbiye Nazırı ve Başkumandan Nâzım Paşa’yı öldürmüşler, Kâmil Paşa’yı istifâya zorlayarak, Mahmut Şevket Paşa’nın Sadarete, Ahmet İzzet Paşa’nın da Başkumandan Vekâletine gelmesini sağlamışlardır32. Darbe esnasında Mustafa Kemal, Bolayır’daki Kolordu’nun Hareket Şubesi Müdürü, Fethi Bey de Kurmay Başkanıdır. Darbeden önce Fethi Bey ve Mustafa Kemal’in fikirleri sorulmuştur. İttihatçı liderlerin toplantısına katılan Fethi, ihtilâl metodlarına karşı çıkar. Meşrutî partiler gibi çalışalım der. Ancak toplantıya katılmayan Enver Bey’in ertesi gün Talat Bey’i ikna etmesiyle darbe gerçekleşir. Bu olay Mustafa Kemal ile Fethi’yi öfkelendirir ve Enver grubu ile ilişkilerinin gerilmesine yol açar.

İttihatçıların işbaşına gelmeleriyle savaş yeniden başlar. Amaç Edirne’yi kurtarmak ve daha uygun şartlarda barış yapmaktır. Yapılan plâna göre, Şarköy mıntıkasına bir çıkarma yapılacak, aynı zamanda Bolayır Kolordusu da saldırıya geçecektir. 8 Şubat 1913 Sabahı Fahri Paşa kumandasında Fethi Bey’in Kurmay Başkanı ve Mustafa Kemal’in Harekat Şubesi Başkanı olduğu kuvvetler şiddetle saldırıya geçerler. Ancak Şarköy çıkarmasını yapacak olan Hurşit Paşa kumandasında, Enver Bey’in Kurmay Başkanı olduğu kuvvetlerin harekâtı bir gün gecikmiş ve bu gecikme Gelibolu’dakilere zamanında haber verilmemiştir. Dolayısıyla düşman karşısında yalnız kalan kolordu ağır zayiat vererek Bolayır Savunma Hattına çekilir, Şarköy’e gecikmeli olarak yapılan çıkarma da haliyle başarısızlığa uğrar. Olay orduda ciddi bir kriz yaratır. Bir taraftan Bolayır Kolordusu Kumandanı Fahri Paşa ile Şarköy Çıkarma Kuvvetleri Kumandanı Hurşit Paşa, diğer taraftan Fethi Bey’le beraber olan Mustafa Kemal Bey’le Enver Bey arasında şiddetli bir anlaşmazlık çıkar. Fethi Bey ile Mustafa Kemal Başkumandan Vekili Ahmet İzzet Paşa’ya istifâlarını sunarlar. Olay Mahmut Şevket Paşa’nın araya girmesiyle çözümlenir. Fethi Bey ile Enver Bey merkeze alınırlar. Mustafa Kemal de Gelibolu Kolordusu Kurmay Başkanlığına getirilir33. Ancak bunu takip eden günlerde, 161 günlük kahramanca bir savunmadan sonra Edirne Bulgarların eline geçmiş, 30 Mayıs 1913’de Londra Antlaşması ile Midye – Enez Hattı’nın ötesi bütün Trakya ve Rumeli Balkanlılara terkedilmiştir. Anlaşmanın getirdiği olumsuz hava içinde, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa öldürülmüş (11 Haziran 1913), bu vesile ile İttihat ve Terakki Partisi iktidara iyice yerleşmiştir.

Bu arada, galipler arasında ganimetin bölüşülmesinde anlaşmazlık çıkar ve İkinci Balkan Savaşı patlak verir (5 Temmuz 1913). Bulgar ordusu, Sırp, Yunan ve Romen orduları tarafından yenilir. Durumdan yararlanan Türkler Edirne ve çevresi dahil Meriç’e kadar olan ahalisi Türklerle meskûn yerleri kurtarırlar. Mustafa Kemal, Edirne’nin kurtarılmasını ısrarla savunanların başında olmasına rağmen, orayı kurtarmak şerefi, cemiyetin tuttuğu Enver Bey’e bırakılır. Bulgaristan ile (29 Eylül 1913’de) İstanbul, Yunanistan ile (14 Kasım 1913) Atina Antlaşmaları yapılarak yeni sınırlar saptanır.

Adı geçen antlaşmalarla Doğu Trakya hariç, bütün Rumeli, 500 yıllık bir beraberlikten sonra, elden çıkmış, Edirne’nin ve hatta İstanbul’un savunması tehlikeye girmiş. Batı Anadolu kıyıları tehdide açık bir hale gelmiştir. Bunun sebeplerini açıklamak konumuzun sınırlarını aşmaktadır. Ancak ordunun politikaya bulaşmasının, sorumlu devlet adamlarının basiretsizliklerinin birinci etken olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Acaba bu olayların Mustafa Kemal’in biyografi bakımından etkisi ne olmuştur? Askerî açıdan Gelibolu Yarımadası’ndaki görev, Mustafa Kemal’in araziyi tanıması ve değerlendirmesi bakımından önemlidir. Bu bilgi 25 Nisan 1915’te İngiliz çıkarması esnasında Mustafa Kemal’in hayatî müdahalesini kolaylaştıracaktır. Diğer bir açıdan Babıâli Baskını ve Şarköy çıkarması ve onu takip eden görüş ayrılıkları, Mustafa Kemal ve Fethi Bey ile Enver Bey çevresindeki İttihatçılar arasında ciddi ayrılıklara yol açmıştır. Önce Fethi Bey Gelibolu’dan alınarak Mustafa Kemal ile ilişkisi zayıflatılarak Parti Genel Sekreterliğine getirilmiş, sonra da Sofya Elçiliğine getirilerek askerî kariyerden ayrılmıştır. Bu vesile ile Mustafa Kemal de Sofya’ya Fethi Bey’in yanına askerî ataşe olarak gönderilmiştir (27 Ekim 1913). Böylece orduda yapılacak düzenlemelerde cemiyette muhalif kanadı temsil eden Mustafa Kemal ve Fethi Bey’in eleştiri yapmaları engellenmiştir. Başka bir deyimle Mustafa Kemal pasifize edilmiştir. Onun için ikbal yolları kapanmış gibi görünmektedir. Bunu takip eden günlerde Enver Bey, Bingazi’deki hizmetlerine karşılık 3 yıl kıdem alarak yarbaylıktan albaylığa; kısa bir süre sonra da Balkan Savaşı’ndaki hizmetlerine karşılık, 3 yıl daha kıdem alarak generalliğe terfi etmiş (3 Ocak 1914), Harbiye Nazırlığına atanmıştır34. Bir taraftan süratle ordu gençleştirilirken, diğer taraftan yurda davet edilerek göreve başlayan general Liman von Sanders yönetimindeki Alman Askeri Heyeti aşırı yetkilerle göreve başlamıştır (14 Aralık 1913). Osmanlı Devleti üzerindeki Alman etkinliği, onu Birinci Dünya Savaşı’na sürükleyecek derecede artacaktır.

Mustafa Kemal’in 1913 Ekim sonlarında Sofya’da göreve başladığı anlaşılmaktadır35a. Oradayken 6 Kasım 1913’de Bingazi’de gösterdiği dirayet ve kahramanlıktan dolayı 2 sene kıdem zammı verilir. 11 Ocak 1914’de de Sofya Ataşeliğine ilâve olarak Bükreş, Belgrat ve Çetine Ataşeliklerini yönetme görevi verilmiştir. 1 Mart 1914’de de Balkan Harbindeki başarılı hizmetleri dolayısıyla yarbaylığa terfi etmiştir.

Mustafa Kemal’in Sofya Ataşeliğindeki faaliyetlerin özelliği nedir? Sonucu ne olmuştur?

Mustafa Kemal devletin Sofya’daki ilk askerî ataşesidir. Sofya’da göreve başlayınca, otelde kalır. Sonra Sefarethanede istediği gibi çalışamamak misafir kabul edememek ve bilgi toplayamamak gerekçesi ile Ferdinand Caddesi 17. Numaraya taşınır.

Sofya Askeri Ataşesinden beklenen görevler nelerdir?

Bunların kariyerin gerektirdiği istihbarat çalışmaları yapmak, Bulgaristanla siyasî ve askerî alanda çıkar birliği sağlamak, Bulgaristan’da bulunan Türk azınlığını örgütleyerek ülkede etkin hale getirmek şeklinde özetlenebilir. Askerî istihbarat olarak gönderdiği raporlarda, Bulgar ordusunun yeni baştan düzenlendiğini, beşer yıllık dönemlere ayrılmış yirmi yıllık plân yapıldığı, 250 milyon franklık top tüfek, cephane sipariş edildiği, bayındırlık, ulaştırma, ve demiryollarına verdikleri önem belirtilmektedir. Bulgaristan’da o yıllar 900 bin civarında Türk vardır. O yıllarda Bulgaristan’da 1185 kız – erkek karma ilkokul, 35 rüştiye, 25 kız okulu vardır. 1400 kadar öğretmen 70 bin kadar da öğrenci vardır. Bu Türk Halkının millî şuuru uyanıktır. Türkçe yayın yapan gazeteleri vardır. Mustafa Kemal Sofya’da genel durumu tesbit ettikten sonra ülke içinde bir geziye çıkar. Amaç Bulgaristan Türklerinin morallerini kuvvetlendirmek, onların anavatana bağlılıklarını daha da artırmak ve Bulgar ordusunun konuçlanmasını incelemektir. Mustafa Kemal her gittiği şehirde Türklerce çoşku ile karşılandı. Filibe, Plevne, Varna, Tırnova, Gabrova, Şumnu , Kızanlık ve Köstendil’i ziyaretle Sofya’ya döndü. İkinci geziyi manevralar dolayısıyla yaptı. Bu seferde Plevne, Niğbolu, ve Vidin’i ziyaret etti. 1914 Şubatında Bulgaristan’da seçim yapılacaktır. Seçim nisbî usulle yapılmaktadır. Bulgaristan’da birçok parti olmakla beraber, ağırlıklı olanlar, Rus taraftarı olan Terakkiperverler ile Millet Partisi, Cermen taraftarı olan libarellerden, 3. Grup da bir denge unsuru gibi davranan Demokrat Parti, Radikal Parti ve Sosyal Demokrat Partiden oluşuyordu. Ayrıca Bulgar siyasî hayatında etkin olan 3 örgüt vardı. Bunlardan Makedonya İstiklâl Komitesi, Makedonya’nın bağımsızlığını hedef almıştı. Zabitan Teşkilâtı ise Türk düşmanı ve Rus yanlısı bir politika izlemekteydi. Daha kalabalık olan ise Trakya Komitesiydi. Bunlar Batı Trakya’nın tamamı ile Edirne çevresini Bulgaristan’a katmak istiyorlar ve İngilterece destekleniyorlardı. Mustafa Kemal bu gruplardan Makedonya İstiklâl Komitesi ile yakın ilişki kurdu.

Seçimlerde, Mustafa Kemal’in amacı Sobranya’ya (Bulgar Millet Meclisi) kabil olduğu kadar Türk milletvekili sokmaktır. Gücün parçalanmaması, Türklerin tek parti içinde toplanmaları ile mümkündür. Bunun için Rodoslavof’un Liberal Partisi desteklendi. Bu yolla Sobranya’ya hepsi aynı partiden olmak üzere 17 Türk Milletvekili girdi. Liberal Parti 17 Türk dahil 129 milletvekili kazanmıştı (Meclisteki 244 sandalyenin yarından fazlasını). Böylece Türkler Bulgar siyasî hayatında büyük bir etkinlik kazandılar. Bu Mustafa Kemal’in önemli bir başarısıydı.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Üçlü İttifak ile Üçlü İtilâf blokları arasında Bulgaristan’ı kazanmak için yoğun faaliyetler vardı. Mustafa Kemal hükümetini bilgilendirmek için aralarında bir gönül macerasının da geçtiği Bulgar Harbiye Nazırının genç ve kültürlü kızı Mara Kovaçef ve bazı Bulgar görevlilerden yararlandı.

Özetleyecek olursak Mustafa Kemal aşağıdaki konularda askerî ataşe olarak etkin bir rol oynamıştır:

1) Bulgaristan Türk Basını, ilkeli bir yayın politikası etrafında toplanmıştır.

2) Bulgaristan Türkleri aynı siyasî örgütün içinde birleşmişler ve Bulgar siyasetinde etkin bir duruma gelmişlerdir.

3) Bulgaristan Türkleri arasında millî birlik ve bilinç daha da güçlenmiştir.

4) Birinci Cihan Harbi’nin başlaması üzerine onbin kadar Bulgar Türkü pasaportsuz ve gönüllü olarak Türk ordusuna katılmışlardır.

5) Millî Mücadele’de Bulgaristan’daki Trakya İstiklâl Komitesi üyeleri, Anadolu’ya silâh ve cephane temininde yardımcı olmuşlardır35b.

Başarılı hizmetlerine rağmen Mustafa Kemal Sofya’daki görevi,faal görevden uzaklaştırma olarak değerlendirmektedir. 1 Ağustos 1914’te Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra İttihatçıların Almanlarla anlaşmasını acı bir şekilde eleştirir. Hatta Alman Ordularının zafer yürüyüşleri yaptıkları günlerde savaşı kaybedeceklerini söyler. Osmanlı’nın savaşa girmesi üzerine, ısrarla ordu içinde rütbesine uygun bir görev verilmesini ister. Enver Paşa, “orduda sizin için daima bir görev vardır. Ancak Sofya Ataşeliği, daha önemli olduğu için orada bırakıyoruz” şeklinde cevap verir. Mustafa Kemal cevabında “yurt savunmasından daha önemli ve yüce bir görev olamayacağını, arkadaşları cephede vuruşurken kendisinin Sofya’da kalamayacağını, eğer birinci sınıf subay olmak yeteneğinde değilse, kanaatını açıkça bildirmesini ister.” Yazılı ve sözlü ısrarları üzerine, 29 Kasım 1914’te 1. Tümen Komutanlığına atanır. Ama 2 gün sonra bu atama iptal edilir. Birinci Tümene Yarbay Cafer Tayyar atanmıştır. Acaba Enver Paşa ona cephede hizmet etmek yolunu aşmak istememekte midir?36. Ona cephede bir görev ancak Sarıkamış bozgunundan sonra Harbiye Nazır Vekili Talat Paşa imzasıyla verilir (20 Ocak 1915). Mustafa Kemal Tekirdağ’da oluşma halindeki 19. Tümene Komutan olarak atanmıştır. Haber üzerine hemen yurda döner.



2. Meşrutiyet’in ilânından Ocak 1915’e kadar geçen dönemde, Mustafa Kemal’in karakter çizgileri daha bir belirginleşmiştir. O mesleğinde kabiliyetli, ileri görüşlü, doğru düşünen, süratli karar veren, kararın uygulanmasını ısrarla takip eden kıymetli bir kurmay subaydır. Medenî cesaret sahibidir. Fikirlerini, eleştirilerini her çevrede çekinmeden ortaya koymaktadır. Bu tutumu ve üstün meziyetleri sebebiyle rakip olabilir varsayımı ile bazı İttihatçı çevrelerce sistemli bir şekilde geri plâna itilmeye, önü kesilmeye çalışılmaktadır.

Yüklə 2,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin