Atatürk ilkeleri ve inkilap tariHİ İnkilap: Köken olarak inkılap, Arapça “Kalb



Yüklə 428,25 Kb.
səhifə7/10
tarix28.07.2018
ölçüsü428,25 Kb.
#61367
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Balkanlarda Osmanlı Devletine bağlı çeşitli etnik unsurların ayrılıkçı faaliyetleri, milliyetçilik ruhu Ermenileri de etkilemiştir. Ancak devlet tarafından kendilerine Millet-i Sadıka denilen bu etnik unsurun Osmanlı devletine karşı isyan noktasına gelmesinde Rus ve İngiliz kışkırtmalarının rolü büyüktür.18. yüzyılın başlarından itibaren sıcak denizlere inme politikasını benimseyen Rusya, bir türlü politikasını gerçekleştirememiştir. Bu da Rusya’yı sıcak denizlere inme politikasını gerçekleştirmede Ermenileri bir araç olarak kullanmaya itmiştir. Doğu Anadolu’da Rusya kontrolünde kurulacak bir Ermeni Devleti, Rusların doğu Akdeniz’e ve Basra Körfezine inmelerini sağlayabilirdi. Bu noktadan hareketle Rusya, Balkanlar’da Osmanlı tebaası olarak yaşayan Slav kökenli unsurları kışkırtarak, Osmanlı’ya karşı batıda oluşturduğu baskıyı, doğuda da Ermenileri kullanarak oluşturmayı düşünmüştür. Rusya’nın bu çabaları boşa gitmemiş, Rusların etkisinde kalan Ermeniler 1862’de Zeytun’da 1863’de de Van’da ilk ayaklanma girişiminde bulunmuşlardır. 1860’dan itibaren hızla örgütlenmeye başlayan Ermenilerin teşkilatlanmasında din adamlarının rolü büyük olmuştur.

Balkanlardaki ve Doğu Anadolu’daki faaliyetlerinin semerisini kısa bir süre sonra gören Ruslar; Osmanlı Devletine karşı yöneltecekleri bir saldırıda Balkanlardaki Slav kökenli unsurların ve Kafkasya’daki Ermenilerin desteğini elde etmişlerdir. Tabi bu hizmetler karşılığında Rusya, Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenilere muhtariyet verilmesini sağlayacaktır. Bu plan 1977-88 Osmanlı-Rus Savaşı’nda uygulanmıştır. Bu savaşta Osmanlı kuvvetleri yenilince, Ruslar batıda İstanbul önlerine, Doğuda da Erzurum’a kadar ilerlemişle, Ermeni Patriği aracılığı ile “ya Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurulmasını, ya da bu bölgenin Rus kontrolüne alınmasını” istemişlerdir. Savaştan sonra Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Maddesi ile Osmanlı Devleti Ermeniler lehinde yenilikler yapacak, Rusya’da bu düzenlemelerin güvencesi olacaktır. Bu antlaşmanın uygulanması halinde Rusların güneye inme imkanı bulacağını anlayan İngilizler, Ayastefanoas Antlaşmasını Berlin Antlaşması ile değiştirerek, Rusya’nın güneye inmesini olduğunca önlemek istemişlerdir. Berlin Antlaşması yalnız Ermeniler lehinde yenilikler yapılmasını öngörmektedir. Bu durum muhtariyet bekleyen Ermenileri hayal kırıklığına uğratmıştır. Ancak Ermeniler muhtariyet kararını çıkartamamış olsalar da, kendilerine şimdi İngiltere gibi yeni ve güçlü bir koruyucu bulmuşlardır.

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar bölgede zayıf bir Osmanlı Devleti’nin varlığından yana bir politika izleyen İngilizler, bu savaştan sonra politikalarını değiştirerek, Osmanlı Devleti’ni yıkma politikalarını uygulamaya koymuşlardır. Doğu Anadolu’da İngiltere’nin himayesinde oluşturulacak bir Ermeni Devleti, Bu İngiliz politikasının gerçekleşmesinde faydalı olabilecektir.

Berlin Antlaşması ile umduklarını bulamayan Ermenilerin, 1870 ve 1880’li yıllarda teşkilatlanma ve ayaklanmalarında artış görülmüştür. Çünkü II. Abdülhamit’in Berlin Konferansının Ermenilerle ilgili kararını yürürlüğe koymaması, Ermenileri amaca ulaşmak için tek yolun şiddet kullanılması olduğu anlayışına yöneltmiştir. Bu nedenle de 1877-78 tüm dünya tarihçilerinde Osmanlı Devleti’nde bir Ermeni meselesi çıkışı açısından dönüm noktası sayılmaktadır. Ermeni terör hareketlerini organize eden Hınçak ve Taşnak Komitelerinin kurulması da bu tarihten sonra gerçekleşmiştir. Taşnak komitesinin 1892 yılındaki toplantısında Türkiye’deki Ermenilerin silahlandırılması, Türk devlet adamlarına karşı suikastlar planlanması ve büyük bir silahlı ayaklanma için hazırlık yapılması kararı alınmıştır. Ermenilerin bu karar doğrultusundaki çalışmaları Osmanlı hükümeti tarafından yakından takip edilmiş, olayların büyümeden engellenmesine çalışılmıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nin bu tutumu Avrupa’da ve Rusya’da hoş karşılanmamış, hükümetin aldığı kararları bir soykırım gibi algılamak isteyen İngiltere, Rusya ve Fransa 1895’te Osmanlı Devletine bir nota vererek, Berlin Antlaşmasında söz konusu olan Ermenilerle ilgili düzenlemelerin gerçekleştirilmesini istemişlerdir. Osmanlı Devleti’nin bu notayı, iç işlerine müdahale olarak değerlendirip, ciddiye almamasıyla Ermeni komitalarının isyanları yeniden hız kazanmıştır. İkinci Sason İsyanı, II. Abdülhamit’e yönelik Yıldız suikasti bu dönemde gerçekleştirilmiş Ermeni terör olaylarıdır.


II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yönetimde etkili olan İttihatçılar, Ermeniler lehine ılımlı bir tutum sergilemeye başlamışlar, hürriyetin her sorunu çözeceğine inanmışlardır. Ancak Ermeniler hürriyetin sağladığı ortamdan da yararlanarak, kendi ayrılıkçı emellerini gerçekleştirme doğrultusunda çalışmaya devam etmişlerdir. Nitekim 1909 Adana isyanı, Müslümanlarla, Ermeniler arasında karşılıklı çatışmaya dönüşmüş ve çok sayıda Ermeni bu olaylarda hayatını kaybetmiştir. Olaylar batıya abartılı olarak ve Türkler aleyhinde intikal ettirilmiştir. Avrupalıların müdahalesinden korkan İttihatçılar, batılıları tatmin etmek için soruşturma başlatıp, Ermenileri değil de, Ermeniler karşısında kendilerini savunan Türkleri bulup cezalandırma yoluna gitmişlerdir. Bu suretle II. Abdülhamit devrinde nispeten kontrol altına alınıp, geri plana itilmiş Ermeni meselesi yeniden alevlendirilmiştir. Ermeni komitaları bu tarihten itibaren yurt dışındaki faaliyetlerini de yoğunlaştırmıştır. Ermeniler, I. Dünya Savaşı’nın başladığı sırada Osmanlı Devletine karşı yine iki yüzlü tutumlarını sürdürmektedirler. Patrikhane ve Ermeni komitaları, Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletlerine karşı I. Dünya Savaşına girmesi halinde, hükümete sadık kalma kararı almışlardır. Aldıkları bu kararla hükümete güven verirken, kendi amaçları doğrultusunda doğacak muhtemel bir fırsatı da, en iyi şekilde değerlendirmek üzere bütün hazırlıklarını tamamlamaya çalışmışlardır. Osmanlı Devleti seferberlik ilan ettiğinde hemen harekete geçen Ermeni komiteleri, bütün şubelerine şu direktifi vermişlerdir: “Türk ordusu ile Rus ordusu arasında savaş başladığında silahlı Ermeni çeteleri cephe gerisinde harekete geçerek, Türk ordusunu iki ateş arasında bırakacaktır. Türk ordusunda silah altında olan Ermeni asıllı askerlerin kaçabilenleri, silahlarıyla birlikte çetelere katılacaklar, kaçmayı başaramayanlar ise İtilaf Devletleri lehinde casusluk yapacaklardır”. İşte Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na katılmasından sonra içerideki Ermeniler, alınan bu karar doğrultusunda İtilaf Devletleri lehine casusluk yapıp, onlardan aldıkları emir doğrultusunda hareket ederlerken, Osmanlı sınırları dışındaki Ermenilerde İtilaf devletleri tarafından silahlandırıldıktan sonra intikam alayları kurarak, Kafkasya ve İran sınırında toplanmaya başlamışlardır.
C)I. Dünya Savaşı Sırasında Ermeni Meselesi-Tehcir
1915’te Doğu cephesinde artan Ermeni olayları yüzünden, Osmanlı Devleti’nin Rusya ile cephedeki savaşı sürdürmesi hemen hemen imkansızlaşmıştır. Osmanlı Devleti’nin patrikhaneyi uyararak olayları sona erdirmeleri, aksi takdirde etkin tedbirler alınmak zorundan kalınacağı uyarısı da sonuç vermemiştir. Uyarıların dikkate alınmadığını gören Osmanlı yönetimi komite merkezlerini kapatıp, çeteleri dağıtmaya çalışmıştır. Ancak olaylar hiçbir biçimde önlenememiştir. Bunun üzerine iktidardaki Talat Paşa Hükümeti 14 Mayıs 1915’te Ermenileri savaş ortamından uzaklaştırmak için “Tehcir Kanunu” çıkartmıştır. Bu kanunla hükümet emirlerine ülke savunmasına ve güvenliğin sağlanmasına karşı hareket edenlerin, diğer önlemlerle durdurulamaması halinde fert fert veya toplu biçimde zorunlu olarak başka bölgelere göçe tabi tutulması uygun görülmüştür. Kanunla bölgedeki komutanlara büyük yetkiler tanınmıştır.

Tehcir Kanunu başlangıçta sadece Doğu Anadolu Bölgesindeki Ermeniler için çıkarılmıştır. Ancak 1915’te Çanakkale Savaşları sırasında İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale önlerine geldikleri sıralarda ve gerekse aynı tarihlerde Sinop’un Ruslar tarafından bombalanması sırasında Ermenilerin yurt genelinde yaptıkları taşkınlıklar, sorunun sadece Doğu Anadolu’ya has bir sorun olmadığını göstermiş ve tehcirin yurt genelinde uygulanmasına karar verilmiştir. Yerlerinden alınarak, en yakın demiryolu istasyonuna kadar taşınan Ermeniler, buradan trenlere bindirilerek Suriye ya da Kafkasya’da ki savaş alanı dışındaki Osmanlı topraklarına götürülüp, yerleştirilmişlerdir. Alınan bütün tedbirlere rağmen, bu zorunlu göç sırasında istenmeyen sorunlar yaşanmıştır. Türklere karşı silahlanmış ve dağa çıkmış Ermeni çeteleri göçü engellemek için , göç konvoylarına saldırmışlar, konvoydaki Ermenilerinde harekete geçmesiyle, güvenlik güçleri ile Ermeniler arasında silahlı çatışmalar gerçekleşmiştir. Doğal olarak pek çok insan hayatını kaybetmiştir. Bu olaylar özellikle 1960’lardan sonra dünya kamuoyuna Türklerin Ermenilere yönelik bir toplu soykırımı olarak anlatılmıştır. Oysa bu olaylarda ölen Türk sayısı, Ermeni kayıplarından daha fazladır.

Bu olayı 1.5 milyon Ermenin öldürülmesine yönelik bir soykırım olarak değerlendiren Ermeniler. T.C.’nden üç istekte bulunmaktadırlar. 1) 1915’deki olayın Ermenilere yönelik bir soykırım olduğunu T.C.’nce kabul edilmesi 2) Bu soykırıma karşılık Ermenilerin yakınlarına T.C.’nce tazminat ödenmesi 3) Doğu Anadolu’da Ermenilere vaadedilmiş olan 6 vilayette Ermenilere bir devlet kurma hakkının verilmesi.


Yüklə 428,25 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin