Ayasofya Nedir? Merak Eden Okusun
Orada yüzlerce kadına tecavüz de edildi, dünyanın en güzel duaları da yapıldı. İşte herkesin sahip olmaya çalıştığı yer: Ayasofya... Bilmek, tanımak, anlamak için okuyun...
Orası hem Hıristiyan hem Müslüman âleminin ortak haz noktası... Vatan Gazetesi'nden Devrim Sevimay, Papa uzmanı araştırmacı-yazar Aytunç Altındal'la Ayasofya'yı gezdi ve ilk kez duyacağınız çok önemli ayrıntıları konuştu. İşte hakkında çok konuşup, çok bağırıp-çağırıp, ama ruhuna ilişkin pek az şey bildiğimiz Ayasofya:
* Şimdi biz aslında üçüncü Ayasofya'nın bahçesindeyiz, değil mi?
Tabii, ilki, imparator Konstantinos'un oğlu Konstans tarafından 360 yılında yapılmıştı. O zamanlar böyle değil tabii. Düz bir bazilika! Ahşap! İçinde kubbe falan da yok. Ama halkın ayaklanması sırasında yıkılınca bu kez ll. Theodsius tarafından 415'te ikincisi yapıldı. Nika ayaklanmasında bir kere daha yakılınca, bu kez de Justinianus, 537'de üçüncüsünü yaptırdı. Ve tabii ilk Ayasofya'yla da alakası kalmadı.
* Ama bu karşımızda duran da son Ayasofya değil ki zaten... Dört minare sonradan eklenmiş, deprem yüzünden dış destekler konmuş, içine kütüphane, dışına mektep, türbeler yaptırılmış vs. Yani aslında sonradan eklenenleri çıkartırsak, kalan kırmızı kutunun adı "Hagia Sophia"?
Zaten burasının ilk adı "Ha Megala Ekklesia." Yani "Büyük Kilise." Ancak 450 yılında yapının kadına adanması için, yani dişil prensip için, adına "Sophia" deniyor. Çünkü Hıristiyanlıkta "erkekte akıl, kadında hikmet vardır" prensibine inanılır. Sophia aynı zamanda "Logos" demek, Logos da "İsa Mesih" demektir. Hagia'nın anlamı da "Hikmet" tir. O yüzden Hagia Sophia'yı "Kutsal Hikmet" diye anlamak daha doğru olur.
* Solumuzdakiler birinci Ayasofya'nın kalıntıları galiba?
Evet, bunlar 360'daki Bazilika'dan kalanlar. Çok değerli parçalar. Şimdi girelim içeri...
(Ayasofya'nın gölgesi eşliğinde binanın Batı tarafındaki kapıdan içeri giriyoruz.)
* Buraya dış narteks mi deniyor?
Daha önemli bir şey var burada. (Ne olabilir ki diye her iki ucu da içeri açılan boş, uzun, mermer koridora bakıyoruz.) Bütün kiliseler ana rahmi örnek alınarak yapılır. Kilise rahimdir. Dolayısıyla girişinde evvela bir döl yatağı, sonra yumurtalık, dibinde de Meryem ve İsa, yani çocuk vardır. Bu, aynı zamanda bütün mason mabetlerinde de uygulanan bir prensiptir. Şimdi buna dikkat ederek gidelim.
* Yani şimdi mimariye göre iç narteksin eşiğindeyiz ama aslında teolojiye göre döl yatağında yürüyoruz?
Aynen öyle.
KİLİSE ANA RAHMİDİR...
* Şu ortadaki büyük kapıdan imparatorlar girermiş?
Ee haydi biz de oradan girelim, biz de imparator olalım bari. (Gülerek giriyoruz, ama salondan adımımızı atar atmaz önce bir, her zamanki ve herkes gibi büyülenerek kalakalıyoruz. Sanki arzın merkezi burası, diyoruz. Sonra Altındal devam ediyor...) Burası büyüktür, ama İtalya'da, İspanya'da çok daha görkemli kiliseler de vardır. Fakat şimdi dikkat! Bak, şu koridordan girdik, bu bulunduğumuz yer yumurtalık ve bak Doğu'ya doğru toparlanıyor ve işte en uçta da bebek, yani İsa duruyor.
* Evet, görsel olarak çok enteresan, ama bunun bir Hıristiyan için önemi ne?
Bir Hıristiyan ancak kiliseye girdiği zaman Hıristiyan'dır. Bunu bilmeyenler, Hıristiyanlar için "Dışarıda ne biçim dolaşıyor bunlar" falan der. Oysa kilise ana rahmidir onlar için. Buraya geldiklerinde tekrar ana rahmine girerler, her defasında tekrar Hıristiyan olurlar. Bu yüzden de kilise içindeki bir Hıristiyan'la dışındaki Hıristiyan çok farklıdır.
* Bu konuşmaya tam şu 55.6 metrenin altında devam edelim mi?
(Bir iki adımda kubbenin altına, içerideki inşaat iskelesinin yanına varıyoruz) Salonun boyu da 135 metredir. Yani 100 metre koşusu yapsan, bitiremezsin.
* Mimar Sinan'ı hırslandırdığı kadar var değil mi?
(Altındal başı yukarda, kendi çevresinde dönerek panoramik Ayasofya bakışı attıktan sonra yanıtlıyor.) Olmaz mı? Enteresan bir şey söyleyeyim; Ayasofya'yı yapan iki usta da...
* Aydınlı?
Biri Aydınlı, biri Miletli, ama başka bir şey diyeceğim. İki usta da mimar değil, mekanikçi. Yani tamamen mekanik bilimini kullanarak yapmışlar. Başka türlü, sadece mimarlıkla falan imkânı yok bunu yapmanın. Tamamen mucizevi bir yapı bu. Fransa'da buna benzer büyük bir katedral vardır mesela; o 80 senede tamamlanmış. Bu kaç senede biliyor musun?
Beş sene dört ay! Bugün dahi beş senede böyle bir binayı yapamazsın.
* Sinan'ın ki ne ilginç bir sevgi değil mi? Burayı geçmek için Süleymaniye'yi, Selimiye'yi yapıyor, ama bir yandan da Ayasofya'yı korumak için uğraşıyor. Depreme karşı dışarıya öyle dış destekler yapmış ki, mesela o hesaplarının sırrına hala erişilemiyormuş?
Sinan da biliyor tabii burasının muazzam bir yer olduğunu. Tam bir kişisel dehanın ürünü. Ayasofya için Doğu-Batı sentezi denir, yok öyle bir şey. O zamanlar daha Batı diye bir şey yok ki; Paris denilen yerde Ren geyikleri dolaşıyor. Sentez mentez değil, tamamen bir dehadır Ayasofya.
PEYGAMBERLERİN ADLARI...
* Aslında 19'uncu yüzyılda tutup Kazasker Mustafa İzzet'ine şu kubbedeki İsa figürünün üzerine Kuran'dan yazdırılması; yine ona şu panoların astırılması...
O panoların çapı 7.5 metre ve üzerlerinde Allah'ın, Peygamber'in, halifelerin, Hasan ve Hüseyin'in adları yazıyor.
* Evet, ve tabii bir de demin girişte saydığım eklemeler...
Hepsinin tersi de İspanya'daki Cordoba Camii, kiliseye çevrildiğinde orada yapıldı. Buna "irredentizm" denir. Fetihçilik yani...
* İyi de burayı alan Fatih; ama o sadece bir tuğla minare diktirmiş, içeriye de mahfil yaptırmış, o kadar?..
Bir de mozaiklerin üzerine hafif bir alçı sürdürüyor Fatih... Hem korumak için hem de İslam dinine uydurmak için.
* Oysa bugün bile olsa mozaikleri kazıtırlardı, ama o kazıtmıyor, tam tersi koruyor...
Aslına bakarsan şuraya sonradan konmuş vitraylar da (Üzerinde Kuran'dan yazıların olduğu pencereyi gösteriyor) Protestan geleneğidir ama koymuşlar işte. İyi ki bu soruyu sordun. Çünkü burası çok mühim. Hiç bilinmeyen bir taraf bu. Ayasofya Patrikhane'nin bir kilisesi değil. Bu kilise İmparator'un taç giyme kilisesi ve sahibi de bizzat kendisi. O zamanlar Patrikhane bugünkü Fatih Camii'nin bulunduğu yerde, burasıyla alakası yok.
Ayasofya Fatih Sultan Mehmet'in Malıdır
* Ne önemi var bunun?
Bak ne önemi var: Bir imparator bir imparatoru yendi mi, onun ne kadar malı varsa hepsi kazanan imparatorun üzerine geçiyor. Çünkü imparatora ait olanlar imparatora, kiliseye ait olanlar kiliseye. Dolayısıyla burası direkt Fatih'in olmuştur. Bunu Papa dahil herkes Fatih'e söylemiştir; Ayasofya artık senin, demişlerdir. Bir şartla. İslam'da bir gelenek var. Eğer kutsal bir mekânı üzerine geçirtiyorsan, alın terine mahsuben ona sembolik bir para ödemen lazım. Fatih de bu bedeli ödüyor ve burayı vakfiye haline getiriyor. Ayasofya'nın kime ait olduğunun hikâyesi de budur.
(Bu sözü de böyle bağladıktan sonra hafif olsun da çökmesin diye Rodos'tan getirilmiş, tüflü tuğlaların ördüğü, çapı 31.8 metreyi bulan görkemli kubbenin altında ayrılıp artık müzenin kuzeyine doğru ilerliyoruz. Hiçbir önemi yok, ama hatırlatalım; Selimiye'nin çapı 31.2 metre.)
* İnsanlar Ayasofya'dan çok, burada dilek dilemeye geliyorlar sanki?
Güya Fatih elini sokmuş da, dilek dilersen olurmuş da vs. vs. Gelin şimdi size Kuzey'deki galeride bulunan 5'inci yüzyıldan kalma Viking yazılarını göstereyim. Bunu ben ve bir İrlandalı ortaya çıkarttık. Buraya kadar bir hazine aramak için gelip tutsak olmuşlar. Vikinglerin İstanbul'a kadar geldiklerinin kanıtıdır.
* Ama biz önce Güney galerisine gidelim mi; Deisis'e bakmaya?..
Peki gidelim. (Altındal'la birlikte mahzenvari bir rampadan doğru yukarı çıkıyoruz. Tabii Aynısı kuzey kısmında da var.) Bu yolu niye merdiven değil de rampa yapmışlar biliyor musun? Askeri malzeme taşınabilsin diye...
Bu Hıristiyanlar için çok kritik bir mozaik
* Çok kan ve gözyaşı görmüş müdür bu mabet?
Hem de nasıl. Katolikler, 1204'te işgal ettiğinde ne kadar Ortodoks kutsal kadın varsa hepsine burada tecavüz etmiş ve öldürmüş. Çok da dua almıştır ama Ayasofya... Vakfiye olduktan sonra yüzbinlerce aç insan burada karnını doyurmuş. (Bu arada üst kata varmış oluyoruz. Biraz soluklandıktan sonra devam ediyor Altındal.) Evet, işte Hıristiyanlığın erken döneminde kadınlar bu galerilerde, erkeklerden ayrı ibadet ediyormuş.
(Adımlarımız bizi hemen 721 yaşındaki Deisis'in önüne götürüyor.)
* Duvara işlenmiş figürde solda Meryem, ortada Hz. İsa, sağda vaftizci Yahya üçlemesi duruyor) Bu mozaiğe bakınca, siz neler görüyorsunuz?
Birincisi bu a-tipik bir mozaik. Yani bilinen dini mozaiklerdeki İsa tipine benzemiyor. Dolayısıyla aslında buradaki kişi, İsa kisvesi altında gerçek Hıristiyanlığı ilan eden Tyanalı (Niğde-Kemerhisar) Apollonius'tur. (Altındal'ın AİHM'deki bir dava dosyasına da giren kitabında bu konu ayrıntılı bir şekilde işleniyor.) Kaşındaki 11 izi çok önemli bir delil. Ayrıca Deisis'teki kadraj da farklı. Figürlerin başları hep İsa'dan aşağıda çizilir ama Deisis'te Meryem ve Yahya'nın kadrajı İsa'yla aynı. Teslis'teki Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesinden çok farklı bir izah var burada. O yüzden bu mozaik Hıristiyanlar için çok kritiktir.
(Artık ayrılma vakti geliyor. Altındal'la Güneydoğu'daki çıkış kapısına doğru yürürken son soruları soruyoruz...)
* Burası Hıristiyanlar için Kudüs kadar önemli mi?
Hayır, değil. Çünkü demin anlattığım gibi burası Kilise'nin değil, İmparatorluğun malı. Ama tabii imparatorsuz da Hıristiyanlık yok.
O yüzden Ayasofya'nın önemi şu: Ayasofya Hıristiyanlık dininin Kabe'si gibi bir şey. Bu Ortodokslar için de, Katolikler için de, Protestanlar için de böyle. Hıristiyanlık ilk defa burada bir devletin resmi dini oluyor.
* Katoliklerle ne zaman kavgalı oluyorlar?
1054'te Ayasofya'da dini bir ayin yapılırken, Papa'nın temsilcisi Kardinal Humbert geliyor, minberdeki patriğin önüne bir fetva koyuyor. Diyor ki, bunu okuyunuz. Dini töreni bozuyor yani. Alıyor patrik okuyor; Papa tarafından aforoz edildiğini, yani Hıristiyanlıktan atıldığını öğreniyor. Bunun üzerine Ortodoklar da diyor ki, "Biz de Papa'yı aforoz ettik." Bu olaydan sonra ilk kez bir Papa'yla Fener Rum Patriği 30 Kasım'da bir Ortodoks ayininde bulunacak. Böylelikle bu aforoz ortadan kalkmış olacak, yani "Kardeş Kilise" olacaklar.
(Kapıya yaklaştıkça dışarıda müzeye girmeyi bekleyenleri görüyoruz.)
* Aslında şu anda kimileri içinden Bismallah çekerek kimileri de gizlice İstavroz çıkartarak giriyor içeri değil mi?
İçlerinden ne yaptıklarına karışamayız ama burada kimse dini tören yapamaz, o kesin.
* Yani müze olması en iyisi?
Bulunabilecek en iyi çözüm!
* Ama tekrar cami yapılmasına yönelik kurulan dernekler var; sonuncusunu da Sevgi Erenerol'la Kemal Kerinçsiz kurdular?
Sağlıklı bir şey değil o. Kaldı ki zaten bir sürü dernek var.
* Son soru: Sizce bizler gerçekte Ayasofya'yı mı seviyoruz, yoksa sadece Ayasofya'ya sahip olmayı mı?
Şöyle diyelim; kişi eşiyle evli olmaya mı seviyordur, yoksa sadece evli olmayı? Bunun yanıtı her meşrebe göre değişir.
Sütunlar Artemis'ten...
* Bu yeşil sütunlar Artemis Tapınağı'ndan gelmiş, değil mi?
Libya'daki Artemis'ten ama... Beyazlar da Mısır'dan... Burada 107 sütun var. 47'si alt mekanda, 60'ı yukarıda. Şu mermer küp ve vazolar da Bergama'dan...
* İnanışa göre, Fatih İstanbul'u fethettiğinde bazı papazlar şu öbür taraftaki Güneydoğu duvarından çıkıp gitmişler, Ayasofya'yı geri aldıklarında da tekrar buradan döneceklermiş?
(Altındal kahkahalarla gülüyor) Bir de o duvardan geçen papazların harmanisi çok mühimdir. 1919'da burasını Yunanlılar işgal etmek istediklerinde de o harmaniyi getirmişler. "Bakın getirdik harmaniyi, burayı alacağız" diye... Üstelik 15 bin kişilermiş. Ama Yüzbaşı Çerkez Şükrü Bey çıkıp, "Bir adım daha atarsanız etrafı sardırdığım tüm dinamitleri patlatırım, burayı da havaya uçururum" demiş. Olay orada kapanmış tabii.
(Bu arada imparatorluk askerlerinin devamlı nöbet tutmasından dolayı yerde meydana gelen minik çökmelerin üzerinden geçerek müzenin kuzeybatısındaki ünlü, nemli sütuna geliyoruz
http://www.aktifhaber.com/read_news.php?nID=92224
.
Dostları ilə paylaş: |