EL-MÜNTEKIM (C.C.)
“Suçluları adaletiyle hakettikleri cezaya çarptıran.”
Âlemde hiçbir zâlim cezasız kalmaz. Mazlumların hakkını zalimlerden alacak bir merci olmasaydı, dünya ateş deryalarına dönerdi. Allahü Teâlâ'nın öyle azap arslanları vardır ki, gaddar ve zalimleri pençe-i kahrında eziverir. Yine Yüce Allah dilerse bir sivrisinekle düşmanlarını helak eder. Nemrut'da olduğu gibi...
Kuştan ordularla fil ordularını yere geçirir. Ebabil kuşlarının Ebrehe ordusunu Mekke önlerinde bozguna uğrattığı gibi. Daha neler, neler!.. Kim vardır ki, O'nun kudretinin önünde bir lâhza durabilsin?..
İnsanlar şaşılacak gafletin içindedirler. Gözlerinin önünde koca koca çınarlar köklerinden sökülür, dağlar taşlar bir anda pamuk gibi atılır, en muhkem binalar yere geçer... Öyleyken yine ibret almazlar. Allah'tan korkmak lâzım, fakat bu yüreği taş kesmiş ahmak adamlardan bucak bucak kaçmak da lâzımdır. Çünkü, bunlar şeytanlar gibi huzur bozucu yaratıklardır.
Beşer içinde tek tek isyan edenler olduğu gibi, cemiyet halinde hüsrana koşanlar da vardır. Aziz olan, Kadîr olan, Hakîm olan, Vekîl olan, Celîl olan Allah, kendisine isyan edenleri ve insanların kanını dökenleri hemen cezalan-dırmaya, kahretmeye gücü ve kudreti yettiği halde, derhal cezalandırmaz. Onlara bir zamana kadar mühlet verir ve fakat bir de yakalarsa, artık hiçbir kuvvet zalimleri Allah'ın kahrından kurtaramaz.
Tarih sahnesinden silinen, yere geçen, âleme sadece adlan ibret kalan nice kavimler görülmüştür. Öyledir de, Adem'in evlatları yine ibret almaz. Kendilerine verilen mühleti bitmeyecek zannederler.
Bu insanlar dünyadan göçüvermek, ölüvermekle işleri bitecek, hesapları dürülecek değildir. İleride mahşer meclisi vardır, cehennem dereleri vardır.
Nebiler nebisi, cehennemi tasvir ederken buyurmuşlardır ki:
“Cehennem'de yetmiş bin vadi vardır. Her vadide yetmiş bin yol, her yolda yetmiş bin çukur vardır. O çukurlarda cehennem ehlinin yüzlerini sokarak azap eden yılanlar vardır.” 211
Muaz bin Cebel (r.a.)'den nakil. Resûlüllah (s.a.v) buyurdular ki:
“Kudret ve iradesi ile yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, cehennemin dibi o kadar derindir ki, şayet yavruları ile birlikte yedi semiz deve ağırlığındaki bir taş cehennemin ağzından düşse, dibine ancak yetmiş senede ulaşır.” 212
Cehennemin ateşinin şiddetini ise akıllar kavramaktan âcizdir. Eğer ondan bir avuç ateş dünyaya düşecek olsa dünyada yanmadık bir yer kalmazdı... Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'de de cehennemin ne felaket bir yer olduğu haber verilmektedir. Zalimler için kaçıp kurtulmak muhaldir. Şu fena mülkü dünyada, birkaç gün safa sürdüklerine, zorbalıkla halkı ezdiklerine bakıp da aldanmamak gerekir. Çünkü dünya harap, sonu türabdır. Ve Yüce Allah'ın intikam alması yamandır.
İşte “el-Muntekım” ism-i şerifi bize bunları da düşünmemizi hatırlatıyor. Allahü Teâlâ adaletiyle suçluları cezalandırır. Herkes ektiğini biçer ve kimse zerrece haksızlığa uğratılmaz.
Kur'an-ı Kerim'in beyaniyle işler şöyle olur:
“O kıyamet günü, mücrim kâfirleri birbirine bağlanıp kelepçelenmiş olarak görürsün.”
“Gömlekleri katrandandır ve yüzlerini de ateş kaplar.” “Çünkü Allah, herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah'ın hesabı çok çabuktur.” 213
Ya Rabbi! Seni tenzih ve tesbih ederiz. Senden başka ibadete layık ilâh yoktur. Bizi cehennem ateşinden uzak tut. Cennetini ve cennetin fevkinde cemâlini nasib et. 214
EL-AFÜVV (C.C.)
“Çok affedici.”
Allah (Azze ve Celle), mahlûkatım rahmetiyle öyle kuşatmıştır ki, şeytan bile o rahmete ümit bağlar. İblis büyük cürmüne göre hemen helak olması gerekirdi, fakat Cenâb-ı Hak ona kıyamete kadar mühlet vermiştir.
Afv, intikamın zıddıdır. Çok kere çok suçlular intikama uğramaz da affa mazhar olur. Eğer Allahü Teâlâ insanlar gibi bir suçluyu hemen cezalandıracak olsaydı, âlemde kaç kişi ayakta durabilirdi. O, keremiyle, affiyle bazı kullarını sevindirir. Bazı kullarının gönüllerine pişmanlık ateşi düşürür, bazılarını da aşkının çırasına yakar. Alemde saadet işte budur. Çünkü en bahtiyar insanlar O'nun affına erenlerdir.
Affa ve bağışa mazhar olmak için yapılan günahlardan nedamet duymak, onların bir kötülük, bir kara belâ olduğunu bilmek ve candan yürekten tevbekâr olmaktır. Buna mukabil hergün günahlara yeni günahlar eklemek ve tevbeyi de hiç düşünmemek betbahtlık alâmetidir. O zaman ona intikam okları dokunabilir.
Dünyamızda akla hayâle gelmez kötülükler işlenmekte, adeta günah müsabakası açılmakta, başlar şarabın tesiriyle baş olmaktan çıkmakta, çok kere bazı insanlar hayvanlardan daha aşağı derecelere inmektedir. Öyleyken, cihanı yaratan Allah yine afüv ve hilmiyle muamelede bulunmaktadır, insanlara mühlet vermektedir. Gün olur belki Rablerine dönerler, tevbe ederler. Allah'ın bu geniş lütuf ve kereminden nasiplenmeyerek intikamına uğrayanların artık vay haline!.. Artık onlara bir acıyan, onların elinden tutan bulunmaz. Ve bir avuç nedametle helak olup giderler.
Bunlar, hayatı boyunca kötülük ekip kötülük biçenler, nefs ve hevanın yaylasında çadır kuranlar ve kötülüklerin, ahlâksızlıkların beşer arasında yayılmasına vesile olan kara ruhlu ve habis kimselerdir.
Âlemde O'nun affına, onun keremine, onun rahmetine muhtaç olmayan kimse yoktur. Peygamberler de O'nun rahmetine muhtaçtır, sıddîklar da, velîler de, şehîdler de...
Ve O Kerîm mabudumuz buyuruyor:
“Gerçekten Allah ziyade affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” 215
O'nun rahmetinin rüzgârı ömür ağacındaki günah yapraklarını dökmeye kâfidir. O, kullarına karşı daima bağışlayıcı ve müsamahakârdır.
Hep bilirsiniz ki anneler çocuğum ağlasın da ona meme vereyim diye bekler. Ağlamayan çocuğa meme verilmediği gibi, Yüce Allah'tan af ve mağfiret niyazında bulunmayanlara, tevbe ve istiğfara yanaşmayanlara ve inkâr üzere olanlara bir saadet baş göstermez.
Günahlarını hatırlayarak ağlamak büyük sermayedir ve bulunmaz bir devlettir. Allah korkusundan dolayı gözden düşen bir damla cehennemleri söndürür.
İki şeyi birbirinden ayırmak lâzım: Mağfiret, sadece günahların üzerine bir perde çekmektir. Af ise, günahların izlerini de silip yok etmektir. Bu sebeple af, mağfiretten daha ileridir.
Kabe kuşu diye meşhur olan büyük velîlerden Ebû Bekir Kettânî Hazretleri anlatır:
“Kabe'de, tefekkürümün en derin anında bir lâhza dalıvermiştim. Yüzü zühre gibi güzel bir genç karşıma dikili verdi. Sordum:
“Sen kimsin?”
“Ben, dedi, takvayım!”
“Peki, dedim, nerede durursun? Dedi ki:”
“İşi gücü helâl, haram ayırmak olan ve günahlarına ağlayan adamın, bir de dertlilerin kalbinde!”
Sonra diğer tarafa nazar ettim. Ne göreyim? Çirkin ve korkunç yüzlü ve simsiyah bir kocakarı. Ona da sual ettim:
“Sen de kimsin, a nursuz yaratık?”
“Ben, dedi, kahkaha, zevk ve keyfim!”
“Peki, dedim, mekânın neresidir? Korkunç bir surette güldü de dedi ki:”
“Cahillerin, günahkârların ve çok gülenlerin kalbîndeyim. Beni arayan orada bulur.
İnsanlar durmadan gülerler, kahkaha atarlar, fakat henüz bir günahlarının bağışlandığından bile haberleri yoktur. Zaten gönlü uyanık kişi kahkaha atamaz, sadece tebessüm eder.
Ey günleri günlere ekleyip uyuyan kişi! Geride kaç günün kaldı biliyor musun? Ölüm uykusu seni sarmadan uyan ve rabbinin dergahına yüz tut. Senin için başkalarının ağlaması sana fayda vermez. Allahü Teâlâ'nın “Afüvv” olduğunu bil de ümitsizlik batağına düşme, ama O'nun intikamını da unutma!... 216
Dostları ilə paylaş: |