Ayet ve hadislerle esmâÜ'l-hüsna



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə22/48
tarix05.09.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#76828
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   48

EL-HASİB (C.C.)

“Herkesin ve her şeyin hesabını en iyi bilen.”

Kâinatta ne kadar insan varsa, herkesin kendine göre bir hesabı vardır. Hattâ ölüme bile çare bulmak için hesap yapanlar var. Öyle de, ecel başa gelince bütün hesaplar şaşar. Ve Allahü Teâlâ şöyle buyurur:

Hesaba çekici olarak Allah kâfidir.” 139

Allah'ın hesabı kulların hesabına benzemez. Çünkü O, her hesabı ve her şeyi, hiçbir ameliyyeye muhtaç olma­dan, doğrudan doğruya ve apaçık bilir. O'ndan bir şeyi gizlemenin de imkânı yoktur. O'nun ilmi bütün kâinatı ihata etmiştir..Hiçbir kayıt ve şarta, tetkik ve tefekküre bağlı olmaksızın cümleye vâkıftır.

İnsanlar için ileride dehşetli bir gün vardır. Uzak gibi görünen İlâhî hesap günü gelecek, mükellef olan her in­san Allah'a karşı hesap verecektir. Ben bir yere gitmem, kimseye hesap vermem, diyebilecek bir arslan da ya­ratılmamıştır.

Kıyametin bir adı da “Hesap günü” dür. Hemen herkes, her şeyinden hesaba tâbi tutulacaktır. Hesapsızlığın sonu nedamet, inkârın sonu ateş çukuruna düşmektir.

Tâ Hazreti Âdem (a.s.)'dan bugüne kadar dünyaya ne miktar insan gelmiştir, bundan sonra ne ka­dar gelecektir, bunların sayısını ancak Allah bilir. Hem o türlü ki, ilk insandan son insana kadar hepsini bildiği gibi her insanın ömrü müddetince ne kadar nefes aldığını, her nefeste iyi veya kötü neler yaptığını, göz açıp kapayacak kadar bir zamanda hesabını görerek karşılığını verir. Mil­yarlarca insanın hesabını birbirine karıştırmadan, birinin hesabı görülürken, öbürü aksamadan bir lâhzada herkesin defterini eline vermeye kadirdir.

İnsanlar şunu asla unutmamalıdır ki, hayat sürdükleri bu ömür, kendi mülkleri değildir. Allahü Teâlâ tarafından sonra hesabı görülmek üzere verilmiş bir sermayedir. Ömür sermayesini havâi fişekler gibi beyhude harcayan­lar, hesap vermekte güçlük çekeceklerdir.

Dünya harap, sonu türabtır. Üç günlük ömür için ebedî hayatı mahvetmek akıl kârı değildir. İmansız kapanan gözlere kabir akşamları azap parmaklarını sokacaktır.

O halde, kâr imanda, kâr takvada, kâr Allah emrinde geçecek bir ömürdedir.

İşte “El-Hasîb” ism-i şerîfi, hesap görücü olarak Allahü Teâlâ'nın herkesi hesaba tâbi tutacağını ifade etmektedir. Kullarının, hayır ve şer bütün amellerini muhafaza edip onları hesaba çeken ancak O'dur.

Cennet, bu hesaptan sonra, cehennem de yine bu he­saptan sonradır.

Evet:


İnsan suyu düğümler, mermere bıçak saplar,

Fakat onu ölümden kurtaramaz hesaplar! 140



EL-CELÎL (C.C.)

“Celâl ile muttasıf bulunan, ululuk sahibi.”

Ululuk ve büyüklükte O'nun misli yoktur. O'nun zatı nasıl büyükse sıfatları da öyle büyüktür. Celâlet ve ululuk Allah'a mahsustur. O'nun büyüklüğü, hayâl ve tasavvur­ların kavrayamayacağı kadar azametlidir.

Yani “büyük” dediğimizde, bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim itibariyle veya yaşlılık itibariyle değildir. Allahü Teâlâ'nın büyüklüğünü hiçbir şeyle kıyas etmek imkanı yoktur. O, öyle Allah'tır ki, en büyüktür. Zaman­larla ölçülemez; mekânlara sığmaz, vehimler ve tasavvur­lar onu kavrayamaz ve hiçbir şey O'na denk olmaz. Fakat herşeyin dizgini O'nun kudret elindedir. Her yerde, her noktada hâzır ve nazırdır. O'ndan kaçıp da kurtulan ol­mamıştır. O'nun zâlimleri yakalayışı müthiştir. Çünkü kudretinin sonu yoktur.

Allahü Teâlâ'nın ilmi büyük, kudreti büyük, rahmeti geniştir. Her şeyi, her zerreyi kudretiyle kuşatmıştır. Ga­riplerin sığınacakları mercii O'dur. Günahkârların af ve mağfiret talebinde bulunacakları sultanlar sultanı da elbet O'dur. Çünkü O'nun afv ve gufranı büyüktür.

Herkesin eli O'nun kerem sofrasındadır, her canlı O'nun lütfuna müştak olmuştur. O, hazineleri tükenmek bilmeyen bir zengindir.

O'nun verdiğini kimse geri alamaz, mahrum ettiğine de yine hiç kimse bir şey veremez. Yalnız O'nun dilediği olur. O'nun fermanını değiştirecek, bozacak bir güç mev­cut değildir. Emr ve fermanı her yerde, her zaman yürüyen, her varlığı her saniye kendi hükmüne râm olan yegâne sultan O'dur.

“Hiç mümkün müdür ki, gökte, yerde, karada, denizde yaş kuru, küçük büyük, âdi âlî herşeyi kemâl-i intizam ve mîzan içinde muhafaza edip, bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir hafîziyet, insan gibi büyük bir fıtratta, hilâfet-i kübrâ gibi bir rütbede, emânet-i kübrâ gibi büyük vazifesi olan beşerin Rubûbiyet-i âmmeye te­mas eden amelleri ve fiilleri muhafaza edilmesin, muha­sebe eleğinden geçirilmesin, adalet terazisinde tartılmasın, şâyeste ceza ve mükâfat çekmesin? Hayır, asla!..

Şu kâinatı idare eden zât, herşeyi nizam ve mîzan içinde muhafaza ediyor. Nizam ve mîzan ise, ilim ile hik­met ve irade ile kudretin tezahürüdür.” 141

Ey insanlar! Bütün yollar dönüp dolaşıp O'na gidecek­tir. Ve herkes yarın ektiğini biçecektir. İnsanın yaşaması, ölmesi, cennete, cehenneme girmesi hep O'nun emri altındadır. Artık aldanmakta mânâ yoktur. Öyle bir sul­tanı bırakıp da zâlimleri dost edinenler başlarına gelecek felâketin dehşetini bilmiyorlar.

Genç, bahtiyar, gelin, kız... anne ve baba gider,

Hiç kimse ebed kalmaz, herkes hesaba gider! 142



EL-KERÎM (C.C.)

“Keremi bol, istemeksizin veren.”

Allah (Azze ve Celle), öyle Kerîm'dir ki, O'nun keremi­nin rüzgârı taşları ayna yapar. Bir damla suya peri gibi güzellik veren, denizlerde inciyi, peteklerde balı, kuru dalların ucunda türlü türlü meyveleri halkeden O'dur.

O'nun cömertliği şeytanı bile deli dîvane etmiştir. O'nun ikramı, kudret helvası olarak Hazreti Musa'nın ümmetine yetişmiştir. O, Meryem'e, şanı kıyamete kadar anılacak bir çocuk ihsan etmiştir. Hem öyle bir çocuk ki babasız olarak dünyaya gelmiştir.

Allah bazı kulları hakkında keremiyle muamele ederken, bazı kulları hakkında da intikamiyle muamele buyu­rur. Fakat hiç kimseye zerrece haksızlık etmez. O Kerîm'dir, intikam almaya gücü yeterken affeder, hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz. Vaad edince sözünü muhak­kak yerine getirir.

İyi ve salih kulları için cennetler vaadetmiştir. Günaha, isyana kapı açanlara da azap dokunacağını bildirmiştir. Bunu haber vermesi de yine kullar hesabına bir rahmettir. Çünkü Allah, kullarının isyan sebebiyle azaba düçar ol­malarına razı değildir. İşte o gün gelmeden kullarını ikaz ediyor ki, sonra başlarına nedamet taşı dokunmasın...

Omuzlarına dünyanın günahını yüklenip huzuruna gelen kullarını hemen cehennem'e sevkedecekken, o dile diğini keremiyle affeder, dilediğini de adliyle muaheze buyurur. Sen bana niçin, böyle bir muamelede bulundun diyebilecek kimse yoktur. Hüküm O'nundur ve o hâkim­lerin en hayırlısıdır.

O'nun kapısına gelen, O'na sığınan mahrum kalmaz. O'nun yüce katına çıkmak için delile vasıtaya da lüzum yoktur. Gönül uyanıklığı, ihlâs ve güzel niyet kâfidir.

Seherde öten kuşlar O'nun mübarek ismini terennüm ederler de Cenâb-ı Hak onları yuvalarında sevindirir, rızıklarını hiç eksiksiz gönderir. Bir insan, kuşlar kadar olamıyorsa, ona nasıl adam denir?

O'nun kerem bulutu bağımıza, bostanımıza sakalık eder, omuzunda su taşır. Eğer Allah'ın lütfü olmasa o bu­lut gelir de suyunu bahçemize döker miydi?

Yine O'nun atâ ve ihsanıdır ki, insanlardan nicelerine hiç ummadıkları anda bol bol nimetler verir. Bazı kere de insanlar çok şey arzu ederler, şunu, bunu isterler, fakat Allah Teâlâ onların arzularını yerine getirmez. Bu dahi O'nun keremidir. Eğer o kulların gönlünde yatan sevdalar hemen yerine getirilseydi, belki ileride pişman olacaklar, nedamet duyacaklardı. Böylece, Yüce Yaratıcı kullarını felâketlerden de koruyor.

Ben gençken, cahilliğin verdiği heva ve hevesle çok şeyler istemişimdir. Allah Teâlâ rahmetiyle beni koru­muştur. Eğer o zamanki arzularım yerine gelseydi helak olurdum. Demek ki, çok kere korunuyoruz.

Yine Hâlik-ı Kerîm Hazretleri, çok meşakkatli olma­yan, hatta hiç bir emek vermeden yapılan ibadetlere kat kat sevap ihsan etmektedir. Meselâ: Üç kere İhlâs sûresi okumak, Kur'an-ı Kerim'i hatmetmeye muadil tutul­muştur. Bu, kerem ve lütuf değil de nedir? Yine Kabe'de kılınan bir rekat namaz bin rekât gibi kabul edilir. Kadir gecesi de öyle. Bir gece ki, bin aydan daha hayırlı. Ve cen­net... Öyle bir mekân ki ölüm yok, dert yok, tasa yok, ih­tiyarlamak yok, mahzun olmak yok, ebedî bir gençlik...

Allahü Teâlâ, mü'minlerin vasıflarını bildirdikten son­ra, bir de onların kavuşacakları saadeti şöyle beyan edi­yor

“Lehüm derecâtün inde rabbihim = Onlar için rableri katında yüksek yüksek dereceler “ve mağfiretim” ve büyük bir mağfiret “Ve rizkun kerîm” ve kerim bir rızık vardır. Öyle kerim bir rızık ki, sayısı ve süresi tükenmez, ardı arkası kesilmez, zararsız ve tükenmez, derdi belâsı olmaz, sırf hayır ve sırf nimet olan bir rızık vardır ki iman ile güzel amelin asıl ecri işte bunlardır.” 143

Allahü Teâlâ'nın rahmet ve keremi kullarını öyle bir kuşatmıştır ki, ümitsizliğe düşmek olmaz. Ümitsizlik de bir nevî derttir ki, Allah'ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keser. 144




Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   48




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin