EL-KAVİYY (C.C.)
“Pek güçlü, pek kudretli”
Cihana nice hükümdarlar gelmiştir, fakat ne kuvvetleri, ne de hükümdarlıkları devamlıdır. Yüce Allah ise Ka-viyy'dir, ona hiç bir an dermansızlık erişmez, kudret ve kuvveti zayi olmaz. Saltanatı bir ölçüye, hesaba gelmez. Yani kudreti de öteki sıfatları gibi namütenahidir.
Allah'tır en büyük kudret sahibi,
Bin âlem yaratır bu dünya gibi!..
O Zât-ı Kibriya kayıtsız, her şeye gücü yetendir ve hiçbir şey O'na karşı güçlü değildir. Gökler, yerler ve içindekiler O'nun emrine râm olmuştur. O'nun için bir karıncayı yaratmakla güneşi yaratmak birdir. Bir Yusuf güzelliği bahşetmekle, bir babasız Peygamber olan Hazre-ti İsa'yı gün yüzüne çıkarmak yine birdir. Yani ona bunun biri zor, biri kolay değildir. Babasız bir çocuk yaratmak ne ise, hem babasız, hem annesiz bir insan vücuda getirmek de ona öyledir. Hazreti Adem gibi... Allahü Teâlâ dilerse milyarlarca Âdem, milyarlarca İsa yaratır. Yani O'na güçlük yok. Kudretinden bir zerre eksilmez.
Hâsılı: O her şeye kadirdir ve hiçbir şey O'na karşı kadir ve muktedir değildir. Ve Allahü Teâlâ buyuruyor:
“Şüphesiz ki senin Rabbin, O, çok kuvvetlidir, mutlak gâlibdir.” 168
EL-METÎN (C.C.)
“Çok sağlam, çok metin.”
Bu ism-i şerîf, “El-Kaviyy” isminin bir benzeridir. Metin, kudret ve kuvvet mânhasına gelmektedir. Şu halde Yüce Allah kuvvet ve kudretinde metîn demektir. “El-Kaviyy” ism-i şerifi, kudretinin kemâlini nasıl ifade ediyorsa, “El-Metîn” ismi de kuvvetinin şiddetini bildirmektedir.
O'nun kuvvetinin önünde durabilecek hiçbir şey yoktur. Dağları yerinden söküp bir lâhzada toz etmek, yok etmek O'nun için hiçtir. Hiçbir iş O'na güç gelmez, meşakkat vermez, hiçbir hâl O'nu âciz bırakmaz. O, hem kadir, hem kaviyy, hem de metindir.
O, âleme celâl sıfatiyle tecellî edecek olsa hiçbir şey yerinde kalmaz, felekler feleğini şaşırır. Melekler dehşetin girdabına yuvarlanır, başlarda akıl kalmaz.
Şanı pek yüce olan Allah'ın rahmeti olduğu gibi, gadabı da vardır. Dünyada mü'min, kâfir bu rahmetten istifade eder. Bu rahmet neticesinde kâfirlere rızık ulaşır. Fakat âhirette rahmete, rıdvana, rızaya ancak mü'minler nail olacaklardır. Ne O'nun rahmetinden sevdiklerini mahrum etmeye, ne de gadab ve intikamından kâfir ve zalimleri kurtarmaya kimsenin gücü yetmez.
Biz, kul olarak O'nun rahmetinin gölgesine sığınmak, gadabından da korkmalıyız. Allah korkusu, kulun başında pırıldayan ebediyet tacıdır. Tağutlardan, zalimlerden korkup, Allah'tan korkmayanlar yarın kaçacak yer bulamayacaklardır.
Duamız şöyle olsun:
“Yâ gâliben ğayre mağlûb,
Ya sanı'an ğayre mesnû”
(Ey mağlup olmayan Galib!
Ey masnu olmayan San'atkâr!
Ey mahlûk olmayan Hâlık!
Ey mülk edilmeyen Mâlik!
Ey kahredilmeyen Kahir!
Ey yükseltilmeyen Yüce!
Ey korunmaya muhtaç olmayan Hafız!
Ey yardıma ihtiyacı olmayan Yardımcı!
Ey kaybolmayan Hazır ve Şahit!
Ey uzak olmayan Yakın!
Seni tenzih ve tesbih ederiz. Senden başka İlâh yoktur. Sen emansın; bizi cehennem ateşinden halâs et.” 169
EL-VELIYY (C.C.)
“Dost ve yardım edici.”
Kul için Allah'tan daha güzel dost, daha güzel vekil, daha güzel yardımcı var mıdır?
Elbette yoktur. Allah sevdiği kullarının dostudur. O'nun dostluğu yaratıkların dostluğuna da benzemez. O dostlarını aziz eder, düşmanlarını da zelil eder. Hazreti İbrahim'in başına dostluk tacını koyduğu gibi, Nemrutları da kahra uğratmıştır.
Âlemde O'nun dostları, insanlar arasında, yıldızlar arasındaki ay mesabesindedirler. Allah Teâlâ onlara yardım eder, gönüllerini ma'rifetinin nuru ile doldurur, dünya onları ağına düşüremez, şeytan onların yolunu vuramaz.
Allah dostları, bir başka dost tanımaz ve aramazlar. Ve onların hiç kimseden korkusu olmaz. Onlar ahirette de korku ve hüzün yüzü görmezler.
Ve Allahü Teâlâ ferman ediyor:
“Biliniz ki, Allah'ın velileri (dostları) için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” 170
Adamın biri bir gün, Mümşâd Dîneverî Hazretlerinin huzuruna geldi, derdi, tasası vardı:
“Ey âlem şeyhi, dedi, bana duâ et!” Şeyh Hazretleri yanağına tombul bir gülücük kondurup dedi ki:
“Ey kardeş! Git Allah'ın mahallesine yerleş, o zaman benim duama ihtiyacın kalmaz.”
Adam hayretle bir nida koyverdi:
“Allah'ın mahallesi de neresi?” Şanlı velî:
“Senin, dedi, senlikten soyulduğun, Hakk ile kâim olduğunu anladığın yerdir! Yani Allah dostluğuna gönül açtığında her iş tamamdır.”
Bilirsiniz ki, sevenler sevdiklerinin ismini dillerinden düşürmezler. Maşuk Allahü Teâlâ olunca, âşık O'nsuz durabilir mi? Ve O'nun yoluna canla başla koyulmaz mı? Kur'an-ı Kerimin beyaniyle, “Vallâhü veliyyü'l-mü'mi-nîn = Allah mü'minlerin dostudur.”
Sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya en lâyık olan da elbet O'dur.
Ey can âleminin kuşu! Ben sana ne diyeyim? Sen kanadını dost yolunda vur ve ondan başka dost arama...
Bir gün, bir adam, sultan velilerden Sırrı Sakatî (k.s.)'nin kapısına geldi ve kapıyı güm güm çaldı. Sırrı Hazretleri sordu:
“Kimdir o?”
Kapıdaki adam cevap verdi:
“Aşığın birisi!”
Ay yüzlü mânâ pîri yaman bir âh etti de dedi ki:
“Vay anan öle! Git adam işine! Eğer gerçekten âşık olsaydın, benim kapımda ne işin vardı... Âşık olan hep rabbi ile ülfet eder. Ve rabbinin emrinde olur.”
Sonra ellerini Allah'ın hacet kapısında açıp hıçkırdı:
“Ya Rabbi, Ya rabbi! Bu kişiyi hep kendin ile meşgul et ki başkaları ile sohbete mecal bulamasın!”
Kapıdaki adam birden değirmen taşları gibi döndü, döndü. Ve gönlüne feyiz ırmaklarının aktığını gördü ve bundan sonra mest bir halde gezdi...
Bunlarla herkes boy ölçüşemez, fakat herkesin yapabileceği bir şey vardır. 171
EL-HAMÎD (C.C.)
“Övülmüş ve her senaya lâyık olan, bütün varlığın diliyle övülen.”
Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'e hamd ile başlıyoruz. Çünkü hamd edilmeye lâyık ancak Allahü Teâlâ'dır. Hamd, ihsan ve kerem sahibi ve misli bulunmaz zâtı övmektir. Âlemde, yerde, gökte her ne varsa hâl diliyle olsun, kâl diliyle olsun Yüce Allah'ı tesbih ve takdis etmektedir. Bütün hümd ü senalar, ta'zîmler O'na mahsustur. O'ndan başka ibâdete lâyık İlâh yoktur.
Dünya dolusu nimet O'nun, gökler dolusu devlet O'nundur. Her nimetin Mevlâsı yine O'dur. Lâlenin başına kına yakan, sünbülleri kıvrım kıvrım eden, bülbülün bir damlacık gönlüne gülün sevdasını koyan, kederli Mecnûn'u çöllere düşüren hep O!..
O'nun üzerimizdeki nimetlerini saymaya ömürlerimiz kâfi gelmez. Her şeyden evvel bizi yaratıp varlık âlemine getirmesi ödenmesine güç yetmez bir nimettir. Kendi vücudumuza bir kere ibretle bakmış olsak neler görürüz. Göz bir nimet, kulak bir nimet, akıl bir nimet, ayak, el ve baş bir nimet. Ya gönül nimeti. Çünkü o gönülle Allah sevilir, o gönül iman yatağıdır, o gönül sevdanın pınarıdır. O gönülde nice sevdalar çağlar, nice hikmetler demetlenir.
Şu halde biz, Nebiler Sultanının dediği gibi: “Elhamdülillâhi alâ külli hâl = Her bir hâl için Allah'a hamd olsun.” demeliyiz.
Elimizde hiçbir nimet yoktur ki, o nimet Allahü Teâlâ'dan olmasın. Her nefeste O'nun rahmeti bizi kuşatmaktadır. Meselâ bir nefes aldık, ikinci bir nefesi alamamış olsak hayatımız biter. Demek ki her bir nefes için Allah'a şükür etmek durumundayız.
Bir de şu unutulmamalı: Yüce Allah'ın Hamîd olması, insanların, Zât-ı Akdes'ine hamdetmesine bağlı değildir.
İnsanlar, ister hamd etsin ister etmesin, O her hâlü kârda Mahmûd ve hamd-ü senaya müstahiktir.
Merhum Hamdi Yazır Fatiha Sûresi'nin izahında şöyle demektedir:
“Hamd, isteğe bağlı yapılan bir iyiliğe veya onun başlangıç noktası olan bir iyiliğe karşı gönül açıklığı ile o iyiliğin sahibine saygı ifade eden bir övgü sözüdür. Kısmen medih, kısmen teşekkür ile birleşen bir övgü, bir çeşit övmek veya övülmek, iyi bir övüş veya övülüş, güzel bir övücü veya övülen olmak, ciddi bir övücülük veya övülücülük hülasa bu mânâları ihtiva eden güzel ve ciddi bir sözdür.” 172
Meselâ, güzel bir şey, büyük bir velî veya Peygamber-i Zîşan (s.a.v) Efendimiz veya bir başka peygamber medhedilebilir, övülebilir. Fakat Peygamber de olsa ona hamd edilmez. Hamd, sadece Allahu Teâlâ'ya mahsustur. Çünkü peygamberleri de gönderen O'dur.
Bizi küfür zindanına düşürmeyip iman gülistanında birer fidan eyleyen Allah'a hamd olsun.
“Allah O'dur ki, (kullar) ümidi kesmişlerken yağmuru indirir, rahmet ve bereketini (her tarafa) yayar. “Vehüve'l-veliyyü'l-Hamîd = O, (kendi ihsanı ile kullarına) Velî'dir, Hamîd'dir - Hamd edilmeğe lâyıktır.” 173
Dostları ilə paylaş: |