2732- Vefat eden kimsenin Kurân'ı, yüzüğü, kılıcı ve elbiseleri sadece büyük oğluna verilir. Ölen kişinin yukarıda zikredilen ilk üç şeyin birinden birden fazla olursa, mesela iki adet Kurân veya iki adet yüzüğü olursa, vacip ihtiyat gereği büyük oğlu diğer varislerle sulh etmelidir. Aynı şekilde Kurân rahlesi, silah, hançer ve bunlara benzer silahlar, kılıç kılıfı ve Kurân kabı aynı hükümdedir.
2733- Ölen kişinin birden fazla büyük oğlu olur, mesela iki kadından aynı yaşta iki erkek çocuğu olursa, zikredilen şeyleri eşit olarak kendi aralarında taksim etmelidirler. Bu hüküm en büyük erkek çocuğu için geçerlidir. Büyük oğlandan daha büyük kızları olsa dahi hüküm aynıdır.
2734- Ölen kişinin borcu olur, borcu onun malı kadar veya malından daha fazla olursa, büyük oğluna yetişen şeyleri de babasının borcunu ödemek için vermeli veya onların değerini kendi malından ödemelidir. Ölen kişinin borcu malından az olursa, büyük oğluna yetişenlerin dışındaki mallar borcun tamamını ödeyemezse, büyük oğlu, eksik olan bölümünü ona yetişen mallardan veya kendi malından ödemelidir. Ölenin diğer malları borcu ödemeye yetiyorsa, farz ihtiyat gereği büyük oğlan o borcu ödemeye ortak olmalıdır. Mesela ölenin varlığının tamamı altmış lira olur, onun yirmi lirası büyük oğluna kalırsa, öte taraftan ölenin otuz lira borcu olursa, büyük oğluna düşen kısımdan borcun on lirasını ödemelidir.
2735- Müslüman kâfirden miras alabilir, ancak kâfir ölenin babası veya çocuğu olsa dahi, Müslüman’dan miras alamaz.
2736- İnsan kendi yakınlarından birisini bilerek ve haksız yere öldürürse, ondan miras alamaz. Kısas, had vurma ve müdafaa için olursa, miras alır. Aynı şekilde hatayla yakınlarından birisini öldürür, mesela havaya taş atar, tesadüfen gider yakınlarından birisine değer ve öldürürse, ondan miras alabilir. Ancak akıllı adamın ödediği diyetten miras alamaz. Aynı şekilde, bilerek öldürmeye benzer bir ölüme sebebiyet verirse (yani, genellikle ölüme sebep olmayan bir işi, öldürme niyeti de olmadığı halde, ölene karşı o hareketi bilerek yaparsa) miras almasına mani değildir.
3737- Mirası bölmek istediklerinde, ana rahminde olan çocuk, canlı dünyaya gelirse, miras alır. Ana rahminde bir veya birden fazla, erkek veya kız çocuğu olduğu tıbben belirlenirse, onun veya onların hakları mirastan ayrılmalı ve korunmalıdır. Belli olmaz fakat birden fazla olduğuna muteber bir ihtimal verilirse, ihtimal verdikleri sayıda erkek çocuk hakkı ayırmalıdır. Daha sonra bir kız, bir de erkek çocuk dünyaya gelirse, iki erkek çocuk için ayırdıkları malın geri kalanını mirasçılar kendi aralarında taksim ederler.
İLMİHÂLE AİT TAMAMLAYıCı KONULARMEVDUAT HESABı VE BORÇ ALMA İLE İLGİLİ DİĞER HÜKÜMLERBankalar üç kısımdır:
1) Özel banka: Sermayesini bir veya birkaç kişinin oluşturduğu banka.
2) Devlet bankası: Sermayesinin devlet mallarından oluştuğu banka.
3) Müşterek banka: Özel sermaye ile devlet sermayesinin ortaklaşa oluşturduğu banka.
1- Özel bankalardan, ödenirken fazla olarak ödenmesi şartıyla alınan borç, faiz ve haramdır. Biri bu şekilde borç alacak olursa, borç sahihtir. Ancak şart batıldır. Dolayısıyla bu şarta uymak için fazlalığı ödemek ve almak haramdır.
Faizden kurtulmak için birtakım yollar zikredilmiştir. Örneğin:
1) Borç alan şahıs, farazi olarak bir malı bankadan veya onun vekilinden, gerçek fiyatından yüzde on veya yirmi daha pahalıya satın alır veyahut herhangi bir malı gerçek fiyatından düşük bir değere bankaya satarsa; aynı zamanda bu muamelenin içinde her iki tarafın da üzerinde uzlaştığı bir meblağı, belirli bir süre için ona borç vermesini şart koşarsa; işte böyle bir durumda bankadan borç almanın caiz olduğunu ve faize girmediğini söylemişlerdir. Lakin bu mesele sakıncasız değildir. Farz ihtiyat gereği bundan kaçınmak gerekir.
Aynı mesele, borç vermek şartı ile yapılan hediye, kira ve sulh için de geçerlidir.
Aynı şekilde, bu hüküm, ödemesi gereken borcun süresini uzatması şartı ile yapılan, gerçek fiyatından düşük veya pahalı satış için de geçerlidir.
2) Borcu satışa çevirme durumu: Bankanın belirli bir meblağı, örneğin, bir milyar lirayı iki ay sonrası için bir milyar iki yüz milyon liraya satması gibi.
Gerçi bu, faize dayalı bir borç olmasa bile, böyle bir satışın sahih olması müşküldür.
Elbette banka belirli bir meblağı örneğin, bin lirayı iki aylığına veresiye olarak borcu alana satıp, onun karşılığını daha sonra başka bir para biriminden, bin iki yüz lira değerinde alabilir. O süre tamamlanınca, banka borçlusundan kararlaştırılmış para birimini, ya da onun lira karşılığını alabilir. Böylece paraların cinsi farklı olduğundan, haram olan faizden kaçınılmış olur.
Böyle bir muamele, birinci alışverişte bankanın malı tekrar nakit olarak gerçek değerinden düşük fiyata, veresiye olarak alması şartına dayandırılırsa veya muameleden önce şart koşar ve muameleyi o şarta bağlarsa sahih olmaz. Fakat böyle bir şart söz konusu olmazsa, sakıncası yoktur.
Şunu da söylemek gerekir ki; bütün bu yollar sahih olsa bile, banka muamelelerinde, alınan borcun günü gelip geçtiğinde, gecikme zammı olarak fazla para talep etmesi caiz değildir. Zira her ne kadar muamelenin zımni bir şartı olarak önceden kararlaştırılmış olsa bile, borçlunun gecikmesi durumunda ondan alınan kâr faizdir ve haramdır.
2- Devlet bankalarından, fazla ödeme önkoşulu ile borç almak caiz değildir. Çünkü bu faizdir. Ayrıca bu hususta herhangi bir şeyi rehin olarak bırakmak ve bırakmamak arasında fark yoktur.
Biri bu şartla devlet bankasından borç alırsa, hem borç hem de şartın her ikisi batıl olur. Çünkü banka kendi mallarının maliki olmadığından onları, borç alanın mülkiyetine geçiremez.
Bu müşkülden kurtulmak için, borcu alan kişi istediği meblağı bankadan sahibi bilinmeyen mal unvanıyla almalıdır. İhtiyaten bu işi yaparken müçtehitten izin almalıdır. Müçtehide müracaat edip onun iznini aldıktan sonra, o malda tasarruf edebilir. Bu konuda, daha sonra bankanın bu parayı ve kârını kesinlikle alacağını bilmenin herhangi bir sakıncası yoktur. Eğer banka alacağını isterse, onu ödemek de caizdir. Çünkü onu ödemekten kaçınılamaz.
3- Özel bankalara mevduat bırakmak -yani onlara borç vermek- kâr şart koşulmazsa, (yani borç bırakmayı, bankanın kâr ödemesi önkoşuluna bağlanmazsa) caizdir. Bu durumda banka kâr ödemediği halde, şahsın niyetinde kâr talebinin olması sakıncasızdır. Çünkü bir şeyi talep etmekle, şart koşmamak çelişmez. Aynı şekilde, talep etmemekle şart koşmak, çelişkili değildir. İnsan herhangi bir şeyi istediği halde şart koşmayabileceği gibi, şart koştuğu bir şeyi de istemeyebilir.
4- Özel bankalara mevduat bırakmak -yani onlara borç vermek- kâr ödemesi şartı koşulursa, caiz olmaz. Eğer biri böyle yaparsa mevduat bırakması sahih, ancak şartı batıldır. Banka kârı öderse ona malik olmaz. Ancak eğer bankanın maliklerinin -hatta şer’i olarak onların malikiyetinin olmadığını bilmesi durumunda bile- verilen kârda tasarrufta bulunmasına razı olduklarından emin olursa, onu kullanmasında sakınca yoktur; çoğunlukla da öyledir.
5- Devlet bankalarına mevduat bırakmak -onlara borç vermek manasında- kâr almak şartı olursa caiz değildir. O kâr, faizdir. Hatta bu tür bankalara mal vermek, kâr alınmazsa bile, şer’i açıdan o malı telef etmektir. Zira daha sonra bankadan geri aldığı meblağ, bankanın malı değildir, sahibi bilinmeyen mallardandır. Dolayısıyla insanın, yıl boyunca elde ettiği gelirler ve kazançlarını, humusunu ödemeden devlet bankalarına bırakması sakıncasız değildir. Zira o, ancak yıllık geçimini sağlamak hususunda bu malları kullanma hakkına sahiptir. Dolayısıyla onları telef etmesi caiz değildir. Eğer telef edecek olursa, onun humusunu sahiplerine ödemekle yükümlü olur.
6- Mevduat bırakma hususunda -açıklandığı gibi- vadeli hesapla vadesiz hesap arasında fark yoktur.
7- Müşterek bankalar -daha önce zikretmiştik- devlet bankaları ile aynı hükmü taşır. Onda bulunan mallar, sahibi bilinmeyen mal hükmündedir ve müçtehidin izni olmadan onları kullanmak caiz değildir.
8- Özel bankalar ve devlet bankalarına mevduat bırakma ve onlardan borç alma konusunda söylenenler, İslami bankalara ilişkin hükümleridir. Lakin sermayesi, malları muhterem sayılmayan kâfirlere ait olan bankalara kâr elde etmek amacı ile -ister özel banka olsun ister devlet bankası- mevduat bırakmak caizdir. Zira onlardan faiz almak caizdir. Ancak onlardan kâr önkoşulu ile borç almak haramdır. Bundan kurtulmak için onlardan alınan parayı borç adı ile değil de, ganimet unvanı ile almalıdır. Ayrıca kullanmak için müçtehitten izin almasına gerek yoktur. Her ne kadar daha sonra bunun kârı ile birlikte kendisinden alınacağını bilse de hüküm aynıdır.