ÖGEL, S., “Anadolu Ağaç Oymacılığında Mail Kesim”, Sanat Tarihi Yıllığı, I (1964-1965), İstanbul, 1965, s. 110-117.
ÖNEY, G., “İran’da Erken İslam Devri Alçı İşçiliğinin Anadolu Selçuk Sanatında Akisleri”, Belleten, Cilt: XXXVII, Sayı: 147, Temmuz 1973, Ankara, 1973, s. 257-277.
ÖNEY, G., “Anadolu’da Selçuklu ve Beylikler Devri Ahşap Teknikleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, III (1969-1970), İstanbul, 1970, s. 135-149.
ÖNGE, Y., “Konya Beyhekim Mescidine Ait Olduğu Söylenen Pencere Kanatları”, Bedrettin Cömert’e Armağan, Ankara, 1980, s. 425-436.
RAVAİSSE, P., “Sur Trois Mihrabs en Bois Sculpte”, Memories L’Institut Egyptien, II, Caire, 1889, s. 621-667.
RUDENKO, S. I., O Der Zweite Kurgan von Pasyryk, Berlin, 1951.
YETKİN, Ş., “Türk Çini Sanatından Bazı Önemli Örnekler ve Teknikleri”, Sanat Tarihi Yıllığı, I (1964-1965), İstanbul, 1965, s. 60-100.
YÜCEL, E., “Türk Mimarisinde Ağaç İşleri”, Arkitekt, 37/329, 1968, s. 21-26.
YÜCEL, E., “Osmanlı Ağaç İşçiliği”, Kültür ve Sanat, Sayı: 5 (Ocak 1977), İstanbul, 1977, s. 58-71.
YÜCEL, E., “Selçuklu Ağaç İşçiliği”, Sanat Dünyamız, Yıl: 2, Sayı: 4 (Mayıs 1975), İstanbul, 1975, s. 3-11.
Anadolu Selçuklu ve
Beylikler Dönemi Sikkelerinde
Görülen Geçme Motifleri
Gündegül Parlar
Sanat Tarihçisi / Türkiye
rtaçağda, kültür ve sanat politikalarının, sanat etkileşimlerinin, inançların ve düşüncelerin ışığı altında meydana getirilen zengin süslemeler, figüratif ögeler, bitkisel bezemeler, yalnızca sivil ve dini yapılarda, el sanatlarında kullanılmamış, sanat dilimlerinden birini oluşturmasına rağmen bugüne kadar gözardı edilmiş olan sikkelerde de yerlerini almışlardır.
Türk sanatında gördüğümüz geometrik kompozisyonların değişik malzemelerde farklı tekniklerle yapıldığını, bazı desenlerin ise belirli malzemelere göre geliştirildiğini, sikkelerin de bu sanat ögelerinin kullanıldığı malzemelerden birini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki diğer malzemelerdeki çalışmalara imzalarını koyan sanatçıların sikkelerde bu uygulamayı sürdürmemeleri, sikke tasarımcılarını, sanatçılarını tanımamızı olanaksız kılmıştır. Aynı süslemelerin farklı malzemelerde bulunması, bu desenlerin aynı nakkaşlar tarafından çizilerek, ayrı malzeme ustalarınca, bölgesel özelliklere göre uygulandığı, aynı motiflerin sikkelerde de bulunması, sikkelerin de bu nakkaşlar veya sanat ekollerince tasarlandığını düşündürmektedir.
Ortaçağ tarih sahnesinde yer alan, özellikle de Doğu ve Orta Anadolu’da kurulan beyliklerin sikkelerinde, insan ve hayvan figürleri, bitkisel bezemeler kullanılmış, Batı ve Güney bölgelerinde yer alan beyliklerin sikkelerinde ise sadece geometrik süslemeler ile kompozisyon düzenlemelerine gidilmiştir. Ortaçağın son dönemlerinde ise geometrik motifler karekteristik bir özellik kazanmıştır. Bu özellik Osmanlı’nın ilk dönem sikkelerinde de devam etmiştir.
Anadolu Selçuklularının, Artukoğullarının (Örnek 1), Danişmenoğullarının, (Örnek 2), Saltukoğullarının (Örnek 3), Mengücükoğullarının (Örnek 4) sikkelerinde mitolojik konular, insan ve hayvan figürleri, rumi ve palmetler, yıldızlar, geometrik motifler, geçmeler, münferid olarak veya kompozisyonlar halinde bulunmaktadır. Aynı dönemi paylaşan diğer beyliklerde ise Menteşeoğullarında (Örnek 5), Hamidoğullarında (Örnek 6), Eşrefoğullarında (Örnek 7), Germiyanoğullarında (Örnek 8), Karamanoğullarında (Örnek 9), İsfendiyaroğullarında (Örnek 10) zengin kompozisyonlar, geometrik motifler, yıldızlar ve geçmeler sikkeleri süslemektedir.
Artukoğulları sikkelerinde, daha ziyade mitolojik konuların hakim olduğu figürler veya motifler görülürken (Örnek 11), Anadolu Selçuklu sikkelerinde atlı hükümdarlar (Örnek 12), aslanlar, bitkisel beze
meler, Rumî ve palmetler, yıldızlar ve birkaç örnekte de olsa görebildiğimiz Rumîlerle birlikte veya tek olarak kullanılan geçme motifleri bulunmaktadır. (Örnek 13-14-15), (Çizim 1).
Geometrik süslemelerin ortaya çıktığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Ancak her kültürde görülür. Yapılarda İslam öncesinde, Yakın ve Ortadoğu İslam sanatlarında sistematik ve geometrik kompozisyonlar halinde hem iç hem dış tezyinat olarak kullanılmıştır. Platon ve bazı diğer filozoflar geometrik motiflerin, psikolojik nedenlerin sonucu ortaya çıktığını düşünmekte ise de geometrik şekillerin zengin teknik, geometri, cebir ve diğer matematik bilgilerine dayandığı muhakkaktır.1
Geometrik düzenlemelerde, tekniğinin dışında, benimsenen ikinci görüş ise sembolizm yönüdür. Bunların totem, büyü gibi özel anlamlar taşıdığı, manevi kuvvetlere dayandığı, ritüel şekillerin, dini ve mistik tasavvurların varlığından söz edildiğidir. Bu görüşlere dayanarak, Türk-İslam kültürünün yayıldığı Anadolu topraklarında, geometrik kompozisyonlar, değişik malzeme ve tekniklerle, ana ilkeleri aynı olmakla birlikte, farklı bölgelerde, değişik usluplarla kullanıldığını, bölge farklılıklarının ise, işleme tarzından kaynaklandığı söylenebilir.
Geometrik formların her malzemede ayrı bir biçimde işlendiği göz önüne alınırsa, sikkelerde görülen geometrik form ise, “geçme”, “örgü” veya “düğüm” denilen ve bugün tipolojik isminin daha tam olarak oturmadığı şekildir. Geçmeler, geometrik düzenlemelerin bir grubunu oluşturmakta ve deyim olarak da daha çok birbirine halkalanan kapalı formlar diye tarif edilmektedir.2
Dünyanın en eski motifi olan geçmeler, altan ve üsten birbirlerini saran şeritlerin devamlılığı ve kesilmeden akışı ile meydana gelir. Şerit sayısı üç de olabilmektedir. Hititler’de, Doğu sanatlarında rastladığımız geçmeler Kelt ve Germen kavimlerinde önemli bir yere sahip olmuştur.3 Hititler’de, özellikle de mühürlerde dekoratif anlamda kullanılmıştır (Örnek 16). Anadolu Selçukluları ile beyliklerin sikkelerinde kullanılan bu geçmeler bol ve zengin çeşitleri ile Selçuklular döneminde varlıklarını olağanüstü bir şekilde taş, ahşap, çini, tekstil, maden gibi sanatlarda, sivil ve dini yapılarda, yaygın olarak da taş malzemede göstererek en güzel örneklerini vermiştir. Yıldız Demiriz’in çeşitlerini numaraladığı geçmelerden özellikle de kitap sanatında tezhip olarak kullanılan 3 / 08 nolu örnek ile taş malzemede kullanılan 3 / 02 nolu süsleme, Ahlat Bayındır Kümbeti, İbni Tolun Camii, Zazadin Han gibi yapılarda bulunmaktadır ki,4 bu geçme örneklerinin bir fragmanı alındığında sikkelerdeki örneklere yakın benzerliği görülmektedir (Çizim 2).
Sikkelerdeki geçme motifleri, mimari ve el sanatlarından farklı bir biçimde kullanılmıştır. Anadolu Selçuklu sikkelerinde Semra Ögel’in5 yürek diye adlandırdığı üç gözlü geçmeler, iki yandan uzayan kollarla Rumî motifi meydana getirmekte, geçme ise burada gövde olma özelliğini taşımaktadır6 (Çizim 3). Selçukluların ve beyliklerin sikkelerinde üç gözlü geçmenin dışında beş veya sekiz gözlü geçmeler de kullanılmıştır (Örnek 5-8).
Selçuklularda sade olarak üç gözlü rumili veya beş gözlü abartmasız olarak kullanılan geçmeler, beyliklerde daha gösterişli, uçları mızrak veya “fleur de lijs” ile bitmektedir.
Sikkelerde görülen geçmeler aynı zamanda tıp amblemi olarak da sembolize edilmektedir. Zaman zaman “Sadet Düğümü” olarak da adlandırılan bu formun sırf döneminin moda süslemesi olarak kullanılmadığı, bu tip geçmelerin bu ismi almasının altında da mistik ve mitolojik bir anlamın yattığı tahmin edilmektedir. Sikkelerdeki geçme motifi yılan veya ejder motifi için en yakın şekil olarak görülmektedir. Celâl Esad Arseven’in “Les Art Decoratifs Turcs” kitabında örneğini verdiği Çankırı Darüşşifası’nın portalinde (Örnek 17) bulunan ve yılan geçme
si biçiminde zoomorfik (tıp amblemi) figürü örneği, Roma sanatında kullanılan yılan veya ejder ile, Selçuklu ve Sümer sanatında kullanılmış olan çift yılan7 sembolleri (Örnek 18a-b) sikkelerdeki geçmelerle fevkalede benzerlik göstermektelerdir (Çizim 3).
Geçmeler ve diğer geometrik düzenlemelerin sürekli ve belirgin tutarlı olarak kullanılması ve gelişmesi XI. yüzyılda Anadolu’da olmuştur. Anadolu’ya ise Türklerle geldiği, Gazneliler ve Karahanlılardan büyük Selçuklulara, oradan da Anadolu’ya ulaştığı tezi en kuvvetli olanıdır. Ayrıca bu devletlerin Anadolu Selçukluları için öncü tezyinatı olarak işlev gördükleri bilinmektedir.8 Aynı motifin, Orta Asya sikkelerinde ve Karahanlılarda da görülmesinin tesadüfi olmadığını, bu süsleme ögesinin inançlardan kaynaklanan, mitolojik ve manevi değerlerler taşıdığı kanaatini kuvvetlendirmektedir (Örnek 19), (Çizim 4).
Konya Kalesi’nden gelen ve bugün Konya İnce Minareli Medrese Müzesi’nde bulunan çift başlı ejderin ortada üç gözlü geçme motifi görünüşündeki şekli ile başların bulunduğu kolların yanlara kıvrım yapması örnek 14’teki geçme ile aynı görünümdedir (Örnek 18). Burada, sadece Rumî kıvrımları yerine ejder başları yer almıştır.9 Bu motifler çok az farklarla mitolojik veya manevî değerlerle, değişik kültürlerde ortak biçim karekteri göstermektedir.
Gönül Öney, Diyarbakır Kalesi Urfa kapısı Ejderi ile (11843-4) (Örnek 20) Konya Kalesi’ndeki ejderlerin düğüm yapmış gövdeleri örneklerinde de olduğu gibi, Selçuklularda görülen ejder motiflerinin özellikle taş kabartmalarda gövdelerin düğümler meydana getirerek uzadığını, ejderin düğümlü gövdesinin ise Ay ve Güneş tutulmasına işaret ettiğini belirtmektedir. Mitolojiye göre ejderin gövdesindeki düğümler Güneş ve Ay tutulmasının sembolü olduğu gibi, ejder bunun dışında evreni, kainatı, su, yağmur, bereket, kötülüklerle mücadelenin sembolü, yer altı karanlığının ifadesi olarak da görev üstlenmektedir. Bazen de, sagatarius sembolü olup burçlarla ilgisi anlatılmakta ve iki başlı olmasından dolayı da başının ikizler, kuyruğunun ise yay burcunu temsil ettiği ifade edilmektedir. Hatta Orta Asya’da, gök kubbenin idaresinin ejder çiftinin idaresine bağlı olduğu inancı yaygındır. Ay ve Güneş sembolleri ile birlikte kullanılması ise astrolojik anlamından başka, daha fazla “ışık yutan hayvan” olarak mitolojik anlamı taşıyarak ve gece-gündüz, ay-güneş gibi zıtlığa da işaret etmektedir.10 Yılan, aslında fantastik bir figür olmamasına karşın, ejderha ile özdeşleştirmesinden dolayı önem kazanmaktadır. En erken kültlerde dahi yılan görülmektedir. Örneğin, Hititlerde takım yıldızı, antik çağ kahramanlık mitlerinde, Mısır horus-kartal resimlerinin başında, Nordik Midgard yılanında, Azteklerde Quatzalcoatl, Çinlilerde ve Uzak Doğu’da suların ilk sakinleri ve yağmur yağdırdıkları için de gökyüzünün sakinleri gibi manevi değerlendirilen yılan betimlerine rastlanmaktadır.11
Ejdarha, yılan Dünya’nın yaratılışında katmanları saran bir işlevsel görev de (Örnek 21) üstlenmişdir.12 Esasında, yılan betimi evrensel olup bütün dönemlerde ve kültürlerde bulunur. Manevî yükleri ile sikkelerde de yer alması olanaksız değildir. İster dekoratif süsleme, ister manevî değerli olsun, serpen figürü İslâm sanat eserleri arasında önemli bir yer işgal etmektedir. Eski Türkçe metinlerde, evren olarak isimlendirilen yılan, eski Türk kavimlerinde, hem su kaynaklarını hem de bulutları temsil ettiği için astrolojik olarak da nitelendirilir. Çin ve Uzak Doğu’da, uçması dolayısıyla gökler alemiyle ve mevsimlerle irtibatlandırılıp, bolluk ve bereket sembolü sıfatı da alan ejder13 Orta Asya ve Uzak Doğu ikonografisinde de çok önemli bir rol oynamıştır. Türklerle Anadolu’ya geçen bu inanışın sihir ve büyü bozmak, nazarı kesmek gibi güçlerinin yanı sıra, hastalıklara karşı olağanüstü koruyucu gücüne de inanış, Anadolu geleneklerinde yerini almıştır. Ejder başlı çörtenler de bu inanışların göstergesi olarak yapılmıştır.
Anadolu Selçuklu Şifahanelerinde bu motif sağlık ve mutluluk olarak, tıp amblemi sembolünü simgelemektedir (Örnek 22).
Eski Tüklerin, çok tanrılı dönemlerinde evrenin, birbirine sarılmış erkek ve dişi yılanın birleşmesinden ortaya çıktığına inanılmaktadır. Evren ve hayat ağacı yani hayat, sağlık ve mutluluk, birbirine düğümlenmiş iki yılanla sembolize edilmektedir.
Eski Yunan ve Roma’da, Tıp Tanrısı “Aescculapius” da asasına yılan sarılı bir sembol taşımaktadır.14 Ayrıca, Helenistik astrolojisinde de sekizinci gezegen “Cauzehar” olarak kabul edilmektedir.
Bütün bu düşünce ve inançlar da gösteriyor ki Anadolu’da motifler yalnızca dekoratif öge olmasının ötesinde kozmik ölçüler içinde plânlanmış, belirli semboller halinde eserlerde yer almış, onları kötülüklerden korumak, muhafaza etmek, bolluk-bereket anlamında da kullanılmışlardır.
Semra Ögel de çift yılanların evrensel simge karakterinin, kozmik düzen imgesini zenginleştirdiğini, bereket simgesi olmakla birlikte zıt güçlerin ve yer altı güçlerinin göstergesi olduğunu söylemektedir. Ejder veya yılan, gökkubbe ile ilgili olarak ay, güneşi; burçlarla ilgili olarak , hayat ağacının koruyuculuğu görevlerinin dışında Asya kaynaklarında da hükümdarla özdeşleştirilmişlerdir. Selçukluların yapılarında da, evren-hükümdar ikilisi imgesinde kullanıldığı düşünüldüğüne göre15 “Neden sikkelerde de bu anlamda kullanılmasın?” sorusu akla gelmektedir.
Bütün bu araştırmalar bize diğer sanat eserlerindeki tasarımların, çağının ve ait olduğu madeniyetin ayrılmaz bir parçasını oluşturan sikkelerde de aynen uygulandığını göstermektedir. Sikkelerde görülen geçmelerin İç Asya kaynaklı olabileceği görüşünü, Karahanlı sikkeleri (Örnek 19) ile Selçuklu sikkelerinin (Örnek 15) mukayeseleri kuvvetlendirmektedir. Ancak Beylikler döneminde daha çok gözlü örgü motifli geçmeler kullanılmıştır ki, bu örneklerde tamamıyla Moğol ve İlhanlı sikkelerindeki örnekleriyle çakışmaktadır. Bu da Moğol istilasının Anadolu’daki bariz tesirini ortaya koymaktadır (Örnek 23-24-25).
Sikkelerde kullanılan geçmeler Anadolu Selçuklu sanatında taşa uygulanan ile farklılık götermektedir. Ancak Çankırı Darüşifaiyesi’ndeki yılanın örgü motifi ile sikkelerdeki geçmeler aynı biçimi göstermektedir. Dolayısıylada sikkelerde görülen geçmelerin dekoratif amaçlarla da kullanılmış olabileceği ihtimalinin yanısıra asıl anlamının bereket, hükümdarlık simgesi olma olasılığı daha imkân dahilinde bulunmaktadır.
İncelemelerde de görüldüğü gibi taşa uygulanan geçmelerin düğümlü fragmanın, sikkelerde yansıma bulması, çağının bulunduğu tasavvufî düşüncelerden ve sanat etkileşimlerinden kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki sikkelerde görülen geçmeler yalın geometerik süsleme ögesi değildir. Eski çağlardan beri bolluk bereket sembolü olarak tarih sahnesinde görülen yılanın kıvrımlarının düğüm şeklindeki fragmanın sikkelere işlenmesi çok daha gerçekçi olmaktadır. M.Ö. 3500 yılında Meksika’da yaşayan Olmeklerin tanrıları tüylü yılandı. Bolivya’da yaşayan Mayaların kutsal metinlerinde yılan bilgelik sembolü, piramitlerde bulunan bir duvar resminde üç başlı yılan üzerinde göğe yükselen bir insanın ruhunun temsili, Kamboçya’da Ankor tapınaklarında çok başlı yılan kabartmaları, Meksika’da Teodokovan’da tüylü yılan tanrıların bulunması hep aynı inanıştan kaynaklanmaktadır. Orta Asya’da, Çin’de, Meksika’da, Fransa-Laventa’da, Mısır’da, Anadolu’da ve dünyanın dörtbir yöresinde hem de birbirlerinden binlerce kilometre uzaklıktaki medeniyetlerde yılan betimlerinin, Tanrı, bolluk, bereket, güç, kudret gibi ortak simge taşıdığı göz önüne alındığında, sikkelerde de aynı gayelerle kullanıldığını, süsleme ögesinden daha anlamlı bir görevle şekil bulduğunu söyleyebiliriz.
1 Selçuk, MÜLAYİM. Değişimin Tanıkları, İstanbul, 1999, 173.
2 Selçuk, MÜLAYİM. Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süslemeler, Ankara, 1982, 11.
3 Semra, ÖGEL. Anadolu Selçukluları Taş Tezyinatı, TTK, Ankara 1966, 83.
4 Yıldız, DEMİRİZ. İslam Sanatında Geometrik Süsleme, İstanbul, 2000, 32.
5 Semra, ÖGEL. a.g.e., Ankara 1966, 83.
6 Gündegül, PARLAR. Anadolu Selçuklu Sikkelerinde Yazı Dışı Figüratif Ögeler, T. C. Kültür Bakanlığı, Ankara, 2001.
7 C. E. ARSEVEN, Les Arts Decoratifs Turcs.
8 Selçuk, MÜLAYİM. a.g.e., Ankara 1982, 96.
9 Gönül, ÖNEY. Anadolu Selçuklu Sanatında Ejder Figürleri, Belleten, Ankara 1969, 173.
10 Gönül, ÖNEY. a.g.e., 1969, 189.
11 Candan, ÜLKÜ. Ejdarhanın Motif Olarak Gelişimi ve Osmanlı Sanatında Kullanımı, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler adına yapılan tez, İstanbul 1995, 38.
12 Metin, AND. Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, İstanbul 1998, 71.
13 Banu, MAHİR. Osmanlı Saz Uslubu Resimlerinde Ejder İkonografisi, Ankara 1993, 272.
14 A. Hulusi, KÖKER. Gevher Nesibe Şifaiyesindeki Türk Tıp Amblemi Yılanlar ve Sağlık, Kayseri 1991, 69.
15 Semra, ÖGEL. Anadolu’nun Selçuklu Çehresi, Akbank Yayınları, İstanbul 1994
ARSEVEN, C. ESAD. Les Arts Decoratifs Turcs (Tarihsiz).
ASLANAPA, OKTAY. Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, 3. Basım, İstanbul 1993.
ACUN, Hakkı. Ejder Motifli Kapı Tokmakları ve Değişik Örnekler, Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar, Güner İnal’a Armağan, Hacetepe Üniversitesi Armağan Dizisi, Ankara 1993.
AKALIN, Şebnem. Karatay Han’ın Bereket ve Nazar Boncukları, Türkiyemiz, 59, İstanbul 1988.
AND, Metin. Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, Akbank Yayıları, İstanbul 1998.
AYKUT, Tuncay. Moğol ve İlhanlı Paraları, Ak Akçe, Yapı ve Kredi Yayınları, İstanbul 1992.
BİLİCİ, Kenan. Cizre Ulu CAMİ Kapı Tokmaklarının İkonografik ve Kronolojik Değeri Üzerine Bir Etüt, Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar, Güner İnal’a Armağan, Hacetepe Üniversitesi Armağan Dizisi, Ankara 1993.
BELLİ, Oktay. -İ. G. KAYAOĞLU. Anadolu’da Türk Bakırcılık Sanatının Gelişimi, İstanbul 1993.
DARGA, Mühibbe. Hitit Sanatı, Akbank Yayınları, İstanbul 1992.
DAVIDOVICH, Elena. Hoards of Ancient and Medieval Coins From Tajikistan 1979.
DEMİRİZ, Yıldız. Türkiye’de Büyük Parçalı Tekniklerdeki Örgülü Bizans Zemin Mozaikleri, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı Lisans Tezi (Yayımlanmamış), İstanbul 1964.
- İslam Sanatında Geometrik Süsleme, İstanbul 2000.
ERGİNSOY, Ülker. İslam Maden Sanatının Gelişmesi, Kültür Bakanlığı, İstanbul 1978.
KARAMAĞARALI, Beyhan. Ahlat Mezartaşları, Kültür Bakanlığı, Ankara 1992.
KÖKER, A. Hulusi. Gevher Nesibe Şifaiyesi’ndeki Türk Tıp Amblemi, Yılanlar Sağlık Selçuklu Gevher Nesibe Sultan Tıp Fakültesi, Erciyes Üniversitesi, Kayseri 1991.
MAHİR, Banu. Osmanlı Saz Üslubu Resimlerinde Ejder İkonografisi, Sanat Tarihinde İkonografik Araştırmalar, Güner İnal’a Armağan, Hacettepe Üniversitesi Armağan Dizisi, Ankara 1993.
MÜLAYİM, Selçuk. Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süslemeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1982.
- Geometrik Örgüler, Thema Larousse, Milliyet, İstanbul, 1993.
- Değişimin Tanıkları, İstanbul, 1999.
PARLAR, Gündegül. Artuklu Sikkelerinde Figüratif Ögeler, Dünü ve Bugünüyle Harput Sempozyumu, Türkiye Diyanet Vakfı Elazığ Şubesi Yayınları, Elazığ 1999.
- III. Osman’ın Fındık Sikkelerindeki Bitkisel Bezemeler, Fatih Sultan Mehmed’in Hayvan Figürlü İki Sikkesi, Osmanlı Cilt II., Yeni Türkiye Kültür ve Sanat Yayınları, Ankara 1999.
- Çift Başlı Kartal Figürlü Bir Artuklu Sikkesi Üzerine, Vakıf ve Kültür Dergisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, Sayı 4, Ankara 1999.
- Anadolu Selçuklu Sikkelerinde Görülen Altı Dilimli Gül Yaprağı Kompozisyonu, Antalya VI. Selçuklu Semineri Bildirileri, Antalya, 2000 (Basımda), Antalya İl Kültür Müdürlüğü.
- Figürlü Artuklu Sikkeleri, Sky-Life, Sayı 199, İstanbul 2000.
- Anadolu Selçukluların Yıldız Kompozisyonlu Sikkeleri, Türk Dünyası Kültür ve Sanat Sempozyumu Bildirileri, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta 2000.
- Anadolu Selçuklu Sikkelerinde Kompozisyonlar, IV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Araştırmaları Sempozyumu Bildirisi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van 2000.
- Osmanlı’nın Kuruluş Dönemi Sikkelerinde Kompozisyon, IV. Eyüp Sultan Sempozyumu Tebliğleri, Eyüp Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 2000.
- Figürlü Anadolu Selçuklu Sikkelerinde İnanç Felsefesi, Sanat ve İnanç Sempozyumu, Mimar Sinan Üniversitesi Türk Sanat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, İstanbul (Basımda) 2000.
- Sanat Tarihi Yönleriyle Figürlü Selçuklu Sikkeleri, Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyet Kongresi, Selçuk Üniversitesi, Konya (Basımda) 2000.
- Anadolu Selçuklu Sikkelerinde Bitkisel Bezemeler Rumi ve Palmet Motifleri, Prof. Dr. Zafer Bayburtlu Armağan Kitabı, Erciyes Üniversitesi, Kayseri 2000.
- Anadolu Selçuklu Sikkelerinde Yazı Dışı Figüratif Ögeler, T. C. Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2001.
SPENGLER, William F. and Wayne G. SAYLES, Turcoman Figural Bronze Coins And Their Iconography, Wisconsin Clios Cabinet, 1992.
ÖGEL, Semra. Ortaçağ Çerçevesinde Anadolu Selçuklu Sanatı, Malazgirt Armağanı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1993.
- Anadolu’nun Selçuklu Çehresi, Akbank Yayınları, İstanbul 1994.
- Andolu Selçukluları Taş Tezyinatı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1966.
- Anadolu’nun Selçuklu Çehresi, Türkiyemiz, Abank Yayınları, İstanbul 1989.
ÖGEL, Bahaddin. Türk Mitolojisi, Cilt II., Türk Tarih Kurumu, Ankara 1995.
ÖNEY, Gönül. Anadolu Selçuklu Mimarisinde Süsleme ve El Sanatları, İş Bankası, Ankara 1978.
- Anadolu Selçuklu Sanatında Ejder Figürleri, Belleten, C. XXXIII, T. T. Kurumu, Ankara 1969.
ÜLKÜ, Candan. Ejderhanın Motif Olarak Gelişimi ve Osmanlı Sanatında Kullanımı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler adına yapılan tez, İstanbul 1995.
Yapı ve Kredi Bankası Kolleksiyonları
- Ak Akçe, Moğol ve İlhanlı Sikkeleri, İstanbul 1992.
- Doğu -Batı Arası Bir Gök Kuşağı, İstanbul 1994.
- Asya’dan Anadolu’ya İnen Rüzgar, İstanbul 1994.
- Kudret ve Huner I., İstanbul 1994.
-
Akdeniz’in Mor Bin Yılı, İstanbul 1999.
-
Anadolu-Selçuklu Dönemi
Halı ve Düz Dokuma Yaygıları
PROF. DR. BEKİR DENİZ
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye
ürk halı sanatı ile ilgili kaynaklara göre, düğümlü halı Orta Asya’da, Türklerin yaşadığı bölgelerde ortaya çıkmış ve buradan dünyaya yayılmıştır. Türklerin, aynı çağlarda, halı dışında, keçe ve kilim sanatı hakkında da bilgilerinin bulunduğunu, ev ve çadırlarını keçe ve düz dokuma yaygılarla (kilim, cicim, zili, sumak) süslediğini ele geçen buluntulardan öğrenmekteyiz.
Kaynakların ifadesine göre halı, Türk sülale ve devletlerinde, sadece bir örtü veya süsleme malzemesi değil, bir taht örtüsü olarak da kullanılmıştır. Bu nedenle de, tarihin ilk çağlarından itibaren halı dokunmaktaydı. VII-VIII. yy.’larda da Türkistan, Oğuzelleri, Anadolu, Buhara, Uygurlar ve Hazarlar’daki tüm Türk ülkelerinde halı dokunuyordu;1 “Çin kaynaklarından, VII. yy.’da Hoten şehrinde halı dokunduğunu öğreniyoruz.2 “Doğu Türkistan’da keçe halılar da dokunmaktaydı.3 Orhun Bölgesi’ ndeki Uygur Kağanlarının Çin imparatorlarına gönderdikleri yaygılar da bu türden dokumalardı. Doğu Türkistan’da, Uygurlar devrinde (VIII-IX. yy.’larda) da halı dokunduğu bilinmektedir.”4
Kök-türk devrinden bir çin masalında, Kök-Türkler’in veya kangılı boyların, şölen sırasında, çayırlara yün halılar serdikleri anlatılmaktadır.5 Yine, kaynakların ifadesine göre, “miladi ilk asırlarda, bugünkü Doğu Çin’in batısındaki, şimdiki Kan-su vilayetinde bulunan ve eski adı Ho-hsi olan, Türkler arasında, Gesi-Gecsi diye söylenen, P’ing-liang şehri Gök-Türkler’in önemli bir kültür çevresi idi. P’ing-liang, İç Asya’da bilinen bir halı merkezine yakın idi. Gesi’nin (P’ing-liang) doğu komşusu bir ilde, Çinlilerin T’u-yü-hun dediği ve Türk oldukları sanılan bir kavim halı dokumakta ve hem doğuya, hem batıya satmakta idi”.6 Yine, Kök-türk, Kangılı ve Uygur Kağanlıkları devrinde (745-911), Doğu Türkistan’ daki, Uygurların eski başkenti Koço bölgesi bir kilim ve halı üretim merkeziydi.7 E. Esin, “ … düğümlü halı ve kilim kalıntılarının çoğu, Uygur harfleri ile Türkçe yazıların bulunduğu ev ve han harabelerinden çıkmıştır. Bey ve hatun resimlerinde de halılar tasvir edilmiştir. A.Von Gabain “Uygurlularda bodhimandala (mürâkebe için çizilen ve mabûdun sarayını veya kâinâtı temsil eden şekil) olarak kullanılan küçük halılar bulunduğunu tespit etmiştir. Bu müşâhede, Türk halılarının eski motiflerinden bazısının temsîlî manâları bakımından çok ehemmiyetlidir. Uygurlarda, ayrıca büyük halılar da vardı. Bunlar, büyük çapta ve sade motifleri ile dikkati çeker. Le Coq, bu halıların motiflerinde de, temsili manalar aramıştır” diye yazar.8
Dostları ilə paylaş: |