Genellikle gümüşten yapılmış değişik formlarda olan yanak dövenlerin, başlığa veya fese tutturulmak üzere arka tarafında iğne, alt kenarında ise yerleştirilen çeşitli boncuk ve penezlerle süslenmiş zincirler yer almaktadır. Takının yüzeyi bölgenin özelliğine göre, telkari, kabartma, kazıma, granül gibi tekniklerle süslenmiş, bazen de değişik boncuklarla süslemeler zenginleştirilmiştir.
Küpe
Kulağı süsleyen kadına özgü bir takı çeşididir. Duru (1970), küpeyi kulak askısı olarak tanımlanmaktadır. Anadolu kadınının en fazla kullandığı takılardan olan küpeler, biçim olarak fazla çeşitlilik göstermezler. Dikkati çeken özellik son derece yalın olmalarına rağmen etkileyici olmalarıdır. (Fotoğraf: 21-22)
Gümüşün kendine özgü beyaz rengi gerek savatla gerekse değişik süsleme teknikleriyle daima güzellik kazanmıştır. Küpeler genellikle hilal biçimli iki ince levhanın bombeleştirilmesi sonucu meydana getirilmiştir. 31 (Fotoğraf: 23)
Tarak
Saçı taramak saça şekil vermek için kullanılan tarak aynı zamanda kadın baş süslemelerinde saçı tutturmak için süsleme unsuru olarak da kullanılmaktadır. (Fotoğraf: 24)
Ankara Etnografya Müzesinde bulunan 16686 envanter nolu tarak buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Fotoğraf 25’te görülen tarak, dişlerinin üst kısmı, ajur (Delik Dişi) tekniği uygulanmış çiçek ve kıvrımlı dalları ihtiva eden motiflerle süslenmiştir. Ayrıca üzerinde iki adet kuş motifi bulunan, telkari (Filigre) ve granül tekniği kullanılarak hazırlanmış bitkisel bezemeden oluşan ve tarağın üstüne oturtulan taç, takıya olağan üstü güzel ve sanatsal bir görünüm kazandırmıştır (Bkz. Barışta, 1998, s. 96).
Boyunda Kullanlan Takılar
Kolye
Kolye veya gerdanlık denilen, boyuna takılan takılar, kadın süs eşyalarının büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. (Fotoğraf: 26-27)
Kolye kelimesi her ne kadar boyun takılarının tümüne verilen isim olarak algılanmaktaysa da gerçekte bu takı grubunun sadece bir çeşidini belirlemektedir. Genellikle tek ögeli boyun takılarına kolye; boyunu saran takılara “boyunluk” “kıstı” veya “boğmak” çok ögeli olanlara da gerdanlık denilmektedir.32 Bazı yörelerde göbeğe kadar uzayan altın dizilerinden oluşan kolyelere ise “göbek takısı” veya “katar” denilmektedir.
Anadolu kadını parlaklığa, gösterişe çok önem verir. Bu nedenle altını güneşin ışıltısı, gümüşü ise ayın parıltısı olarak kullanır ve altını daha çok tercih eder. Çünkü altının ışıltısı boyundaki zerafeti daha çok etkiler. 33
Geleneksel kolyeler içerisinde boyunu saran kolyelerin (kıstı) çoğunlukta olduğu dikkati çekmektedir. Özellikle gümüşten üretilmiş bu kolyelerin genel özelliği; uçlarından değişik şekillerde ve boylarda zincirli veya zincirsiz penezler sarkan, aynı formda plakaların yan yana sıralanmasından oluşmaktadır. (Fotoğraf: 28-29-30-31)
Hamaylı
Boyuna çapraz veya normal olarak asılan üçgen, kare, dikdörtgen veya yuvarlak, bazen yıldız şeklinde veya başka şekillerde rastlanan birtakım muhafazasıdır. Genellikle Asya kavimlerinin kullandığı bu takılara Türk hayatında da rastlanmaktadır.34 (Fotoğraf: 32-33-34-35)
Bazı araştırmacıların hamaylı ile ilgili açıklamalar ise şöyledir:
Hamaylı kelimesi de muska gibi Arapça’dan dilimize geçmiş bir kelimedir. Aslı hamaildir. Kılıç bağı manasına gelen hamali zamanla bir süs unsuru haline gelmiştir.35
İçi boş olan hamaylılarda şekil ne olursa olsun bir tarafına muhafaza için içine konulan kap bulunmaktadır.
İnsanlar nazardan, büyüden ve diğer kötülüklerden korunmak için hamail ve muska taşırlar. Hamaillere bakıldığında, oldukça gösterişli taşlar ve boncuklarla
süslü oldukları ve genellikle de gümüşten yapıldıkları görülmektedir.36
Başlangıçta sadece tılsım amacıyla yazılan yazıların muhafazası için yapılan hamaylılar, zamanla kadınların güzel görünmek için yaptırdıkları daha sonra da içine bir şeyler yazdıkları takılar haline gelmiştir. Yenisini yaptıramayan bazı gençler, özel günler için büyüklerin hamaylılarını takarlardı.37 Ayrıca hamaylılar muskalar gibi gizli yerlerde taşınmaz, herkezin görebileceği ve dikkatini çekecak kadar göz önündedir.38
Bele Takılan Takılar
Kemer ve Kemer Tokaları
Kemerler, kuşaklar gibi her gün kullanılmayıp, özel günlerde ve özel kıyafetlerle kullanılan iki ile beş parmak genişliğinde, beli bir kere doladıktan sonra toka ile nihayetlenen bir giyim tamamlayıcısıdır.39 (Fotoğraf: 36-36a-37-38-39-40)
Kuşaksız bir Anadolu kadın giyimi düşünmek, hemen hemen imkansızdır. Gençlerde gümüş kemer, kolan kuşak, kemerbest gibi etnografik öğelerle karşımıza çıkmaktadır. Evlenecek kıza babasının taktığı kırmızı kuşak, baş bağlama günü damat evinde takılan sülale kemerinin farklı anlamları vardır. Aile büyüğü hanımların ise kullandıkları şal kuşaklar, sıcak tutması bakımından ayrıca önem kazanır. Türkülerimizde ki “Gümüş kemer ince bele dar gele” sözleriyle de yer bulan kemer, vazgeçilmez geleneksel kadın takılarımızdandır.40
Ayrıca kemer, atalarımızın bize atlı bozkır denilen zamanlardan, yani M. Ö. ikinci yüzyıldan kalma bir hediyesidir. Daha o zamanlar, Türkler kemeri hem ihtiyaç hem de süs eşyası olarak kullanmışlardır.41
Kemerler özellikle Anadolu’nun değişik yörelerinde, bölgelere göre karakter kazanmıştır. Mesela, Karadeniz yöremizde altından ve gümüşten yapılan hasır örgü kemerler, Doğu Anadolu’da savadlı gümüş kemerler, Orta Anadolu’da savadlı gümüş kemerler, Orta Anadolu ve Trakya’da telkari kemer bağlamak gelenek haline gelmiştir. Özellikle İstanbul kemerleri kıymetli kumaştan yapılmış olup, tokaları altın veya gümüştendir. Bu altın veya gümüşten yapılmış tokaların yüzeylerine genellikle mıhlama tekniği ile yeşim ve mercan gibi kıymetli taşlar oluşturulurdu. İstanbul’da saray için yapılan kemerlerin, padişaha ait olanlarının kılıç kuşanma gibi başka bir görevi vardır.42
Kemer, kadınların genellikle bindallı, kaftan, üç etek gibi kıyafetlerinin üzerine de kullandıkları takılardır. Kemer, toka ile bütünleşen bir süsleme unsurudur. Ancak, süslemenin bazı kemerlerin tokalarında yoğunlaştığı, bu nedenle bazı tokaların kuşaklara tutturularak da kullanıldığı görülmektedir. Kemer toka ile bütünleşmesine rağmen diğer açıdan ele alındığında kemerleri ayrı, kemer tokalarını ayrı olarak incelemek mümkündür.43
Kemer tokası kemerlerin birleştiği noktada bütün veya geçmeli olarak bulunan genellikle eşit iki parça halinde yuvarlak, elips ve badem şeklinde değişik teknik ve motiflerle süslü bölümüdür.44 Toka kelimesi Türkçe olup, eski anlamıyla iki akarsuyun birleştiği yer demektir. Zamanla dilde birçok şekillerde kullanılmıştır. Tokalaşmak iki elin birleşmesi, karşılıklı mutabakat, anlaşma, birleşme anlamında olup, anlamdan maddeye geçişte kemer tokası ifade kazanmıştır.45 (Fotoğraf: 41-42-43-44)
Göğüse Takılan Takılar
Göğüs Süsü-Pantatif
Elbise üzerine düz veya çengelli iğne ile takılan değişik motif ve tekniklerle süslü, metalden veya metal ile taşın birlikte kullanılmasıyla, genelde oval, kare, yuvarlak, dikdörtgen formlardaki takılardır. (Fotoğraf: 45-46) Bu takılara “Broş”da denilmektedir. Koçu (1967) broşu şöyle açıklar; Kadınların göğüse ve başa taktıkları mücevherli büyük iğne, kelimenin aslı Fransızca olup dilimize 1939’dan sonra Tanzimat devrinde gelmiştir. Türk kadınları “boroş” diye ifade etmektedirler.
Pantantif; ayrıca halk arasında yaka iğnesi olarak da bilinmektedir.
Bileğe Takılan Takılar
Ülger (1997 s. 27) bileğe takılan takılarla ilgili görüşünü; bileğe takılan takılar arasında kol bileklerine takılanlar, “bilezik”, ayak bileklerine takılan takıları ise “halhal” olarak açıklamaktadır.
Bilezik
Kadınların kollarını, bileklerini süslemek için taktıkları halka. Koçu’nun (1967)’ bilezikle ilgili açıklaması şöyledir; Bilezik, kadın kolunun bilek ve dirsek arası kullandıkları süslere verilen addır. Bezek süs demektir “Bilek bezeği” de zamanla kısaltılıp bilezik olmuştur.
Değerli madenlerden yapılanların yanı sıra başka nesnelerden yapılmış olanları da vardır. (Fotoğraf: 47-48-49-50-51) Çok eski bir süs takısıdır, ilkel boyların da içinde olduğu her millet takmaktadır. Sütun bilezik, zincir bilezik gibi sayısız çeşitleri bulunmaktadır. Tellerin bükülmesi ile yapılan bileziklere burma, akıtmalı olanlara akarsu ya da akıtma, dilimli bileziklere dilmiç, savatlılara kabara, bir tel durumunda olanlara şeve, boncuk dizilerine tor yahut yandım ve başka kimi çeşitlerine de yedek adı verilmiştir. Özellikle yedek, Anadolu’da çok yaygındır. Tabii ya da daha geniş bileziklere de, kolbağı ve kolçak gibi adlar verildiği de görülmektedir.46
Kadınların süs eşyası olarak en çok önem verdiği takılardan biri olan bilezikler, geçmişte olduğu gibi günümüzde de en fazla kullanılan takılar arasında yer almaktadır. Altın, gümüş gibi değerli madenlerle birlikte, çok kıymetli taşların ahengiyle oluşturulan bilezikler, değerlerine değer katmaktadırlar. Ayrıca; ince, kalın, şerit veya halka biçiminde hazırlanan bilezikler şekil farklılığına rağmen üzerindeki süslemeler ve verdikleri mesajlarla ayrı bir önem kazanmaktadır.
Halhal
Kadınların ayak bileklerine taktıkları takılardır. İran’da M. Ö. iki bin sonlarıyla İ. Ö. 7. yüzyıl tarihleri arasında kabartmalardaki figürlerde halhallara rastlanmıştır.47
Koçu (1967) halhalı Arap kadınlarının günlük süslemelerinde, Türk’lerde ise, halka şeklinde olan takıya sıralanmış küçük zil şeklindeki topların, raks sırasında ses çıkartarak oyuna renk katması nedeniyle rakkaseler (çengi kız) tarafından kullanıldığını belirtmektedir.
Fotoğraf 52’de Malatya yöresine ait olan halhal; geçmişte çocukların ayak bileklerine takılarak ve böylece yürüyerek annesinden uzaklaşan çocuğun yerinin belirlenmesi amacıyla kullanılmıştır.
Parmaklara Takılan Takılar
Yüzük
Yüzük parmağa takılan halkalardır. Eskiden uzun süre mühür olarak kullanılan yüzükler, aynı zamanda bir güç ve onur belirtisi olmuştur. (Fotoğraf: 53)
Anadolu el sanatları, kadın ve erkek yüzüklerine çok içten bir yaklaşım getirmiştir. Çünkü yüzük tek amaç için kullanılmayıp birçok işlevi vardır. Belki yüzüğün en önemli amacı süs eşyası olarak kullanılmasıdır. Elin parmaklarına görsel bir estetik kazandıran yüzük iki bölümdür. Parmağın alt kısmını kavrayan düz halka ve üst kısmında “yüzük kaşı” olarak tanımlanan kısım. Buradaki işleme yüzüğün kimliğini ortaya koyar.48 Genellikle yüzük kaşına taşın tutturulması için bir montür yerleştirilir ve montürün içine de çeşitli formlarda yüzük taşları oturtulur.49 Yüzüğe nitelik kazandıran, değerli ve yarı değerli değişik malzemelerden yapılan, yüzük kaşlarında yer alan taşlar küçük boyutlarda olmalarına rağmen büyük işçilik gösterirler.50 (Fotoğraf: 54-55-56)
Başlangıçta otorite göstergesi olarak ortaya çıkan yüzükler, daha sonra hükümdar ile halk, yüksek din görevlileri ve Tanrı arasında bağı simgeleyen, ayrıca evlilik birliliği ve bağlılığını temsil eden bir anlam kazanmıştır. Dolayısı ile yüzük erkek ve kadınların vazgeçemeyeceği takılar arasında önemini korumaktadır.51
Takılarda Kullanılan
Malzemeler
Takılarda kullanılan malzemeler, takıların özelliklerini belirlemesi açısından önemlidir. Bu malzemeler; madenler, taşlar, deniz ürünleri, kemikler, deriler ve diğer benzeri maddeler olmak üzere çeşitlilik gösterir.52
Takı yapımında kullanılan malzemelerin cinsi, özellikle ulaşım imkanlarının sınırı olduğu erken çağlarda, çevrede bulunan deniz kabukları, kemik, ahşap parçaları gibi malzemelerle sınırlı kalmıştır. Zamanla gelişen ticari ve kültürel ilişkiler sonucu ve maden kaynaklarının değerlendirilmesiyle özellikle altın ve gümüş gibi madenlerin ortaya çıkmasıyla takı yapan sanatkarların malzeme çeşitleri de artmıştır.53
Eski usta ve sanatkarlar, taşları ve metalleri takılarda kullanırken, biçim ve fonksiyon gibi özellikleri sosyal, teknik ve sanatsal davranışları ile de denetlemiş ve sayısız eserler üretmişlerdir. Bu sanatkarların iyi bir doğa araştırmacısı olduklarını, ürettikleri eserler ortaya koymaktadır.54
Çeşitli taşlar mercan, inci ve benzeri deniz ürünleri madeni takılara monte edilerek kullanıldığı gibi yan yana dizeler halinde de kullanılmaktadır. Madeni takıların ana malzemesi altın, gümüş, bakır, bronz ve pirinç gibi işlenmeye elverişli madenlerdir.55
Altın
İlk keşfedilen ve işlenen madenlerden biri olan altın, doğada yaygın olarak bulunur. Keşif tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan altın, süs eşyası olarak karşımıza M. Ö. Altı binden itibaren çıkmaya başlar. Maden yataklarının geçtiği dere ağızlarından toplanan veya kayalar içindeki damarlardan çıkarılan altın, içinde bulunan diğer madenlerden arındırıldıktan sonra kullanılmaya hazır duruma gelir. Yumuşak ve kolay işlenebilir bir madde olan altın, soğuk haldeyken de işlenmeye müsaittir.56
Altın, gümüş ve bakırla karışık olarak da bulunur. Önceleri doğal alaşımlar saflaştırılmadan kullanılmışlardır. Beşte bir oranında gümüş bulunan altın alaşımına beyaz altın veya electrum adı verilir.57
Türklerin ana yurdu Orta Asya’da ve Altaylarda zengin altın yataklarının bulunduğu bilinmektedir. Erken İslam devrinde altın, hem; taş ibrik, maşrapa gibi kullanım eşyası olarak, hem de yüzük, küpe, bilezik, gerdanlık gibi ziynet eşyası yapımında kullanılmıştır.58
Gümüş
Altın gibi mücevhercilikte kullanılan kıymetli bir madendir.59 İşlenmeye çok müsait olan gümüş madeni doğada hem doğal hem de cevher olarak bulunmaktadır.60 Gümüşün keşfedilmesi M. Ö. dört bine inmektedir. Bu devirden itibaren süs eşyası olarak ufak çapta kullanılmaya başlamıştır.61
Gümüş elde edilen başlıca cevherler, galen ve gümüş klorürleridir. Bir kurşun-kükürt bileşimi ve madenimsi görünümlü olan, galen cevherlerinin içinde hem gümüş hem de kurşun madenleri bulunmaktadır. Galenin erime noktası düşük olduğundan bu cevher diğer cevherlerden uzun bir süre ateşte bırakılmak şartı ile, üstü açık bir ortamda tasfiye edilmektedir. Galenin tasfiyesi sonucu, gümüş-kurşun karışımı bir alaşım elde edilmekte, sonra bu alaşımın uzun bir süre ısıtılarak oksidasyonla ayrılması ve geride saf gümüşün kalması sağlanmaktadır. Orta, Batı ve Kuzeydoğu Anadolu’da bol miktarda galen ve gümüş klorürleri bulunmakta, ilk gümüş tasfiyesinin ise Anadolu’da yapıldığı tahmin edilmektedir.62
Her türlü işlenmeye elverişli olan gümüş, hem ziynet eşyalarında, hem de tabak tepsi, vazo gibi ev süs eşyalarının yapımında kullanılmaktadır.63
Bakır
En önemli madenlerden olan biri bakır, insanlık tarafından ilk keşfedilen ve işlenen bir maden olarak önemini hiçbir zaman kaybetmemiştir.64 Bakır doğada hem doğal maden olarak hem de cevher olarak bulunur. Bakır altından ve gümüşten daha sert bir madendir. Soğuk halde dövülüp şekillendirilemez. Bakır soğuk halde uzun süre çekiçlendiği takdirde madenin üzerinde çatlaklar olur ve dağılma yapar. Bu nedenle çekiçleme esnasında sık sık ısıtılarak yumuşaması sağlanır ve işleme devam edilir.65 Fakat bakır sıcakken de dövülmeye elverişli değildir, bu yüzden ılınması gerekir. Isıtılıp sovutma işlemine “bakırı tavlama” denilmektedir.66
Pirinç
Yine bir alaşım olan pirinç, bakır-çinko birleşimidir. Altın gibi sarı ve parlak olan pirincin içindeki çinko miktarı azaltılıp çoğaltılarak renginin sarılığı ve parlaklığı ayarlanır. Çinko fazlalığı pirincin rengini beyazlaştırır ve matlaştırır.67
Pirinç, M. Ö. 1. binin ilk yarısında keşfedilmiştir, ancak bu keşfin hangi tarihte ve nerede olduğu konusunda kesin bir belge yoktur. Pirinç alaşımı da bronz kadar sert ve sağlamdır. Bu nedenle tavlanmadan işlenmez.68 II. yüzyılda altın ve gümüş katlığının bu metalleri sınırlı kullanımdaki rolü çok büyüktür. Soy metallerin azalması maden sanatı ustalarını yeni teknikler geliştirmeye yöneltmiştir. Böylece pirinç ve bronz üzerine altın-gümüş kakma tekniği ortaya çıkmıştır.69
12. ve 13. yüzyılda Horasan Bölgesi, Musul Şam, Konya ve Artuklu bölgesi önemli maden yapım merkezleri olmuştur. Bu bölgelerde üretilen kazıma desenli, gümüş, bakır ve altın kakmalı eserler, İslam maden sanatlarının en güzel örnekleridir.70 Dikkatle incelendiğinde Selçuklu Dönemi maden sanatı İran’dan Suriye, Mezopotamya ve Anadolu’ya kadar uzanan aynı teknikleri uygulayan geniş bir maden sanatı ekolünün ispatıdır. Motiflerin zenginliği ve özellikle kakma tekniğinin geniş ölçüde uygulanması maden sanatının üstünlüğünü ortaya koymaktadır.71 Bu açıdan Selçuklu dönemi maden sanatı için “Altın Çağı” olarak tanınır. Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla maden sanatı gerilemiş daha sonra Anadolu ve Balkanlarda Osmanlı Devleti’nin kurulmasıyla da madenler işlenmeye açılmış ve Osmanlı devri maden sanatı doruk noktasına ulaşmıştır. Tombak adı verilen ve değişik bir teknik olan altınlama genellikle Osmanlı maden sanatında bolca uygulanmıştır. Tombakta bakır tercih edilmiştir. Altınlama Orta Asya’da ele geçen metal buluntular üzerinde görüldüğü gibi Nişapur’da yapılan kazılarda özellikle kemer tokalarında olmak üzere, ahşap ve bronz eserlerde ve at koşum takımlarında görülmüştür.72
Osmanlı döneminde gümüş ve altın yalın olarak işlem görmüştür. Soy metallerden eserler yapılırken devletin kontrol mekanizması ve kontrolü bir an olsun sanatkarı yalnız bırakmamıştır.73
Maden ve maden alaşımlarının uygulandığı diğer bir sanat dalı da kuyumculuktur. Her alanda olduğu gibi bu alanda da saray ve halk işi şeklinde bir ayırım yapılabilir. Özel itina ile hazırlanan eserler, kıymetli taşlarla süslenerek saraya, Sultan ve çevresine sunulmaktadır. Topkapı Sarayı Hazine dairesinde sergilenen eserler bunların en güzel örnekleridir.74
Halk işi dediğimiz, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde imal edilmiş ve bu yörelerin isimleriyle tanınan örneklerin yapımında, gümüş, bakır ve pirinç her zaman tercih edilmiştir. Dövme ve kalıp yoluyla hazırlanan bu eserlerin üzerleri genellikle altın, mercan ve emay ile renklendirilir, bu yolla yapılan kemer, tepelik, askı ve çeşitli takılar Osmanlı sanatkarlarının emeklerinin ve ince sanat zevkinin ürünleri olarak günümüze kadar gelmiştir.75
Takı yapımında metalin dışında çeşitli taş ve benzeri malzemeler de kullanılmaktadır. Taş ve benzeri malzemeler takılarda altın ve gümüş ile birlikte kullanıldıkları gibi tek tek diziler halinde kolyeler veya yüzük pantantif gibi takılar olarak da doğrudan üretilmektedir. Doğada nadir olarak bulunan gerek rengi gerekse parlaklığı nedeniyle tarihin ilk çağlarından beri süs eşyası olarak agat, amber, akuamarin, beril, cam, elmas, fildişi, kemik, inci, kalsedon, karneol, sedef taşı (kayaç ristali), lapis, oniks, safir (gök yakut), topaz, türkuaz (firuze) yeşim taşı, zümrüt gibi çok çeşitli taşlar kullanılmaktadır.76 Değerli taşlar takılarda değerli metallerle özellikli soy metal olan altın ile kullanılırken yarı değerli taşlar ise diğer metallerle birlikte kullanılmaktadır. 77
Taşlar da, doğada değerli veya yarı değerli olarak bulunmaktadır. Taşların değerleri, sertlik ve optik özelliklerine göre değişmektedir. Renkleri ise bileşimlerindeki maden oksitlerine bağlıdır. Bu renk bazen taşın ışığı geçirmesi veya yansıtması şeklindedir.78
Takılarda kullanılan değerli taşlar arasında elmas, yakut, zümrüt, safir, opal gibi taşlar yer almakta, yarı değerli taşlar arasında yörelerine göre adlandırılan Simav akikleri, Erzurum taşı (Siyah kehribar) ve Eskişehir lüle taşı gibi taşlar bulunmaktadır. Bunlardan başka, cam teknolojisinin ilerlemesiyle doğal kristallerin taklitleri yapılmış, bu camlar, prizma şeklinde biçimlendirilerek zümrüt, yakut, elmas, safir gibi gerçek kristallere benzetilip takılarda yoğun olarak kullanılmıştır.79
Bilim ve tekniğin kısır olduğu ilk çağlarda Anadolu’da geleneksel uğraşı olan ve bugün birkaç küçük atölye haricinde yok olmuş taş işleme sanatı, akik boyama sanatı, sedef kakma işlemi sert taşları traşlama ve yontma, taşlarla yiv çekme ve cilalama ile o günün tekniğine göre bu el sanatının ne denli sabır evreninden geçtiği bir gerçektir.80
Bir sürü medeniyetlerin beşiği olan Anadolu’da taş işleme sanatı bölgesel olarak kendini kabul ettirmiş iken Eskişehir lüle taşı sarraflardan halk ozanlarına konu olmuş, hepimizin yakından tanıdığı Erzurum taşı (Siyah Kehribar) gelmiş geçmiş Anadolu taş işleme sanatının ayakta kalan son uğraşısıdır.81
Yazılı kaynaklar, kütüphane ve müze eserleri; Kütahya akikleri, dünyaca ün salmış simav ateş opali paha
biçilmez kuvars, ametist, beril ve grant kristalleri ile ilgili bilgiler vermektedir. Bu bilgiler doğrultusunda Anadolu’da işlettikleri maden ocaklarında, yalnız kıymetli taş topladıkları da bir gerçektir.
Takı Yapım Teknikleri
Takı yapımında kullanılan metaller önce temel teknikler kullanılarak yaprak metal (safiha), tel ve kalıplara dökümle oluşan çeşitli form haline getirilirler.82
Daha sonra diğer el sanatlarında olduğu gibi takılarda da çeşitli maden süsleme tekniklerini kullanarak dönemin ve yörenin özelliklerini taşıyan ve sanat değeri yüksek olan eserler üretilir.
Bir takıda tek bir süsleme tekniği kullanıldığı gibi, çoğunlukla da bazı takılarda birden fazla teknik kullanılmaktadır.
Madeni takıları süslerken, telkari, granülasyon, savatlama (niello), kakma, ajür, kaplama (yaldızlama), kalıpla kabartma ve mineleme gibi süsleme teknikleri kullanılmaktadır.
Telkari: İnce altın veya gümüş tellerin, kıvrılarak, sarılarak ya da örülerek çeşitli desenler oluşturacak şekilde düzenlenmesi ve birbirine tutturulması veya madeni bir zemine tutturulma işlemidir.83
Telkari tekniği, XV. yüzyıldan beri çok yaygın olarak görülmüş, özellikle Doğu Karadeniz, Doğu ve Güney Anadolu’da gelişme göstermiştir. Yurdumuzda telkari tekniğinin kullanıldığı önemli merkezlerden birisi Mardin ilinin Midyat ilçesidir. Bunun dışında Sivas, Edirne, Diyarbakır, Elazığ, Trabzon, Bursa, Beypazarı gibi yörelerde bu tekniğin kullanıldığı merkezler arasına girmektedir.84
Granülasyon
Bir motifin tümünün veya belirli bölümlerinin ya da çizgilerinin, madenlerden çeşitli büyüklük ve şekillerde hazırlanmış taneciklerin yan yana veya metal üzerine lehimlenmesiyle oluşturulan süsleme tekniğidir. Taneleme anlamına gelen granülasyon (granül) tekniğinin Osmanlı’lardan kalma, Türkçe tanımlaması “güherse” olup sözcük günümüzde de kullanılmaktadır.85
Granülasyon tekniği takılarda yalnız başına kullanıldığı gibi, adeta telkari tekniğini tamamlayan bir süsleme unsuru olarak, telkari ile yoğun biçimde kullanılmıştır.
Savatlama (Niello): Gümüş eşyanın üzerini süslemek için çelik kalemle açılan oyuklara; bakır, kurşun ve kükürtten oluşan bir alaşım konarak elde edilen siyah çizgiler ve bu çizgilerle yapılan süslemelerdir.86
Niello, Latince’de “siyah” demek olan “nigellus” kelimesinden gelmektedir. İslam dünyasında bu teknik kullanılan “savat” kelimesinin de Arapça’da karartma anlamına gelen “savat” ile ilgisi olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, “savat” Türkçe’de yalak anlamına gelmektedir. Orta Asya maden sanatında büyük ölçüde kullanılan savatlama tekniğinin yalak “çukur” anlamındaki savat kelimesiyle veya su olduğu anlamındaki savat kelimesiyle bir ilgisi olması da mümkün görülmektedir.87
Savatlama tekniği 19. yüzyılda bilezik, köstek, cep saati zarfı kemer, başlık vb. küçük süs eşyası yanı sıra, hamam tası gibi eşyalar üzerinde ve maden sanatında geniş ölçüde kullanılmıştır.88 Özellikle Türkistan, İran, Kafkasya ve Doğu Anadolu’ya ait gümüş eserler üzerinde de bu tekniğe sık sık rastlanmaktadır.
Kakma: Takıların üzerindeki oluklara renkli taş ve cam parçalarının kesilerek yapıştırılması işlemidir. Her ne kadar mineleme ve kakma birbirine benzese de minelemede parçalar eritilerek oyuklara yerleştirilir.89 Kakma tekniği uygulanmış takılar arasında özellikle tepelik, kemer tokaları ve bilezikler de yoğun olarak kullanılmıştır.
Kazıma: Altın, gümüş, bakır, tunç ve pirinç gibi metallerin üzerine derin çizgilerle yapılan süslemelerdir. Kazıma tekniğinde ucu keskin kalemler ile “burin” denilen tahta saplı ve sivri uçlu kazıma aleti kullanılmaktadır.90 Kazıma sırasında açılan yivler içerisindeki maden kalıntıları kesilerek temizlenir. Kazıma tekniği diğer süsleme teknikleri ile birlikte her bölgede ve her çeşit maden üzerine uygulanmaktadır.91
Ajur (Delik işi): Madeni eserler üzerine, kesici ve delici aletler kullanılarak yapılan delikli süsleme tekniğidir. Bu teknikle desen yapılırken, maden tabakası üzerine çizilen desenin zemin kısımları çıkartılır, bazen de zemin bırakılır, desenler çıkartılır. Daha sonra kesilen kenarları törpülenerek düzeltilir.92
Dostları ilə paylaş: |