Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə113/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   189

mükâvaha (a.i.) üstün gelme, altet-me [savaşta].

mükâyede (a.i. keyd'den) hîle tertip etme, düzen düzme.

mukavele (a.i.) sözle, işle karşılığına karşılık verme.

mukayese (A.i. kiyâset'den) akıl ve zariflikte çokluk iddiasında bulunma.

mükâzebe (A.i. kizb'den) yalan söyleme [karşılıklı-].

nıükebbire (a.i.) büyük camilerde müezzinlerin son cemaat yerlerinde namaz kılan halka imamın tekbirlerini tekrarlamak üzere bulunduğu çıkıntılı balkon.

mükedder (a.s. keder'den) 1. bulan-dınlmış, bulanık.

Mâ-i mükedder bulanık su. 2. tekdir edilmiş, azarlanmış. 3. kederli, üzüntülü, tasalı.

nıükedder-âne (a.f.zf.) mükedder olana yakışacak yolda.

mükeddir (a.s. keder'den) 1. bulandıran. 2. keder veren.

mükeddire (a.s.) ["mükeddir" in müen.]. (bkz: mükeddir).

mükeffen (a.s. kefen'den) tekfin edilmiş, kefene sarılmış.

mükeffer (a.s.) iyilikleri inkâr edilip kendisine şükr olunmayan adam.

mükellâ' (a.i.) 1. sahil, nehir kenarı. 2. yanaşılır kıyı.

mükelleb (a.s. kelb'den) bukağı ve benzeri şeylerle bağlı.

mükellef (a.s. külfet'den. c. mükellefin) l. bir şeyi yapmaya, bir şeyi ödemeye mecbur olan. 2. külfetle süslenmiş, mükemmel şekilde hazırlanmış olan. 3. vergi vermekle yükümlü kimse.

mükellefe (a.s. külfet'den) ["mükellef"in müen.]. (bkz: mükellef).

Ahâlî-i mükellefe vergi vermekle yükümlü kimseler.

mükellefin (a.s. mükellefin c.) bir şeyi yapmak, bir şeyi ödemek zorunda bulunanlar.

Ef'âl-i mükellefin farz, vacip, sünnet, müstahab, mubah, mekruh, müfsid, haram.

mükellefiyyet (a.i.) *yüküm, mecburiyet, yapmaktan kaçınılamayan iş veya bir işi yapmaktan kaçınılamama hâli.

mükellel (a.s. iklîl'den) 1. taçlı, taç giymiş, başında taç bulunan. 2. süslü, parlak. (bkz. müzeyyen).

mükemmel (a.s. kemâl'den) 1. kemâle erdirilmiş, kemâl bulmuş, tekmil, tam, olgun, kusursuz, eksiksiz. 2. güzel, âlâ.

mükemmele (a.s. kemâl'den) ["mükemmel" in müen.]. (bkz: mükemmel).

mükemmelen (a.zf.) mükemmel olarak.

mükemmeliyyet (a.i. mükemmel'den) mükemmel olma hâli, kusursuzluk, eksiksizlik.

nıüktmmil (a.s. kemâl'den) ikmâl eden, tamamlayan, tamamlayıcı.

mükenâ' (a.s. mekîn'in c.) l . oturanlar, yerleşenler. 2. iktidar ve vakar sahipleri.

miikennâ' (a.s. künye'den) künyelenmiş, künyeli.

mükennef (a.s.) etrafı sınırlanmış.

mükerrem (a.s. kerem 'den) 1. muhterem, aziz, sayın, saygıdeğer, sayılan; ululandırılan, hürmet ve ta'zîme erişmiş. 2. i. erkek ve kadın adı.

Mekke-i mükerreme azîz Mekke şehri.

mükerreme (a. s.) ["mükerrem" in müen.]. (bkz. mükerrem).

mükerremen (a.zf.) ikram ile; saygı ile.

mükerrer (a.s. kerr'den. c. mükerrerât: tekrarlı, tekrarlanmış, tekrar olunmuş.

mükerrere (a.s.) ["mükerrer" in müen. J. (bkz: mükerrer).

mükerrerât (a.i. mükerrer'in c.) mükerrer, tekrarlanmış şeyler.

mükerreren (a.zf.) tekrar olarak, bir daha.

mükerrir (a.s. kerr'den) 1. tekrar eden. 2. huk. birden çok suç işleyen.

mükerrire (a.s. kerr'den) ["mükerrir" in müen.]. (bkz. mükerrir).

mükesser (a.s. kesr'den) teksîr edilmiş, kırılmış, kırık.

Cem'-i mükesser a. gr. kaideye uymayan, kaide yapılmayan cemiler.

mükesser(lik) gr. bükün, fr. flexion.

mükessib (a.s. kesb'den) teksîbeden, kazandıran.

mükessif (a.s. kesâfet'den) kesîf hâle koyan, koyulaştıran.

mükessife (a.s. kesâfet'den) 1. f iz. kondansatör, içine elektrik enerjisi yığılan âlet, fr. condensateur. (bkz. miksefe). 2. ["mükessif in müen.]. (bkz: mükessif).

mükessir (a.s. kesr'den) teksîr eden, kıran.

mükessire (a.s. kesr'den) ["mükessir"in müen.]. (bkz: mükessir).

mükevkeb (a.s. kevkeb'den) yıldızlı.

mükevkebe (a.s. kevkeb'den) 1. yıldızlı. 2. ["mükevkeb" in müen.].

mükevven (a.s. kevn'den. c. ; mükuvvenât) tekvîn edilmiş, yapılmış, meydana getirilmiş, yaratılmış.

mükevvenât (a.i. mükevven'in c.) mahlûkların, yaratıkların hepsi, (bkz: kâinat, mevcudat).

mükevver (a.s. kevr'den) sarılmış [sarık].

mükevvin (a.s. kevn'den) tekvîn eden, yapan, meydana getiren, yaratan, fr. createur.

mükevvine (a.s. kevn'den) ["mükevvin" in müen.]. (bkz: mükevvin).

mükeyyes (a.s.) keselenmiş, kese şeklinde toplanıp kalmış şey.

mükeyyif (a.s. keyfden) keyif verici, neşelendirici; sarhoşluk veren [şey].

mükeyyifât (a.i. keyfden) keyif veren, sarhoşluk getiren ve tiryakilik kabilinden olan şeyler, [yapma kelimelerdendir].

mükeyyife (a.s. keyfden) ["mükeyyif in müen.]. (bkz: mükeyyif).

mükezzib (a.s. kizb'den) tekzîbeden, yalanlayan, yalancı çıkaran [birini, bir haberi].

mükezzibe (a.s. kizb'den) ["mükezzib" in müen.]. (bkz: mükezzib).

mükfehirr (a.s.) 1. asık suratlı [adam]. 2. i. üstüste yığılmış karabulut.

mükhüle (a.i. kuhl'den. c. mekâhil) sürme kutusu, (bkz: sürmedân).

mükibb (a.s. kebb'den) bir şeyin üzerine düşüp gayretle çalışan.

mükidd (a.s.) zahmeti ihtiyarla, zahmete katlanarak bir işte çalışan.

mükirr (a.s.). (bkz. harûn).

mükrâ (a.s.) kiraya verilen eşya. (bkz: mükterâ, müstekrâ).

mükreh (a.s. kerh'den) zorlanan [kimse].

mükrehen (a.zf.) zorla.

mükrehün-aleyh (a.b.i.) bir kimsenin işlemek üzere icbar edildiği iş.

mükrehü'n-bih (a.b.i.) ikrahta korkuyu gerektiren şey.

mükrem (a.s. kerem'den) ikram olunmuş, ağırlanmış.

mükreme (a.s. kerem'den) ["mükrem" in müen.]. (bkz: mükrem).

mükrî (a.s.). (bkz. mükârî).

mükrih ( a.s. kerh'den) ikrah eden, zorlayan.

nıükrim, mükrime (a.s. kerem'den) 1. ikramcı, ikram eden, edici; ağırlayan, ağırlayıcı; misâfirsever. (bkz: mih-mân-nüvâz). 2. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.

mükrim-âne (a.f.zf.) ikram ederek, ağırlayarak; misâfirsevirlikle.

mükrimîn (a.i- mükrim'in c.) 1. ikram edenler, ağırlayanlar, misafırseverler. 2. erkek adı.

mııkcif (a.s.) kalınlaştırıcı; tortu çöktürücü.

müksir (a.s. kesret'den) 1. iksâr eden, çoğaltan. 2. çok mala sahip olan.

müktefi (a.s. kifâyet'den) iktifa eden, kâfi, yeter bulan, (bkz: kani').

müktehil (a.s. kuhl'den) iktihâl eden, sürme çeken [gözlerine].

mükterâ (a.s. kira'dan) kiraya verilen eşya. (bkz. mükrâ, müstekrâ).

mükterî (a.s. kjra'dan) iktirâ eden, kira ile tutan, (bkz: müste'cir, müstekrî).

mükterib (a.s. iktirâb'dan) ikti-râbeden, gamlı, tasalı, kaygılı.

nıükteseb, müktesebe (a.s. kisb'den. c. müktesebât) iktisâbolun-muş, kazanılmış, edinilmiş, elde edilmiş.

Hakk-ı mükteseb kazanılmış hak

Ma'lûmât-ı müktesebe kazanılmış, edinilmiş malûmat.

müktesebât (a.i. mekteseb'in c.) edinilen bilgiler.

müktesebât-ı ilmiyye ilim kazancı.

müktesib (a.s. kisb'den) iktisâbe-den, kazanan, edinen; elde eden.

müktesibe (a.s. kisb'den) ; ["müktesib" in müen.]. (bkz. müktesib).

müktinn (a.s. iktinân'dan) iktinân eden, gizlenen, saklanan.

mükûr (a.i. mekr'in c.) hileler, düzenler, dubaralar.

mükûs (a.i. meks'in c.) öşürler, baç-lar, vergiler ve bunları cibâyet etmeler.

mül (f.i.) şarap, (bkz: bade, hamr, mey, sahbâ).

mülâabe (a.i. la'b ve lu'b' dan) oynaşma, oynayıp eğlenme, (bkz: mübâale).

mülâane (a.i.). (bkz. mübâhele).

mülâbese (a.i. lebs'den) 1. birbirine benzeyen iki şeyin birbirinden ayırdedilemeye-rek karıştırılması. 2. münâsebet, yakınlık, ["mülâbeset" şeklinde de kullanılır].

mülâbesesiyle dolayısıyla, -den dolayı.

mülâbis (a.s. lebs'den) 1. karışan. 2. münâsebet kuran; yakınlık gösteren.

ınülâemet (a.i. le'm'den). (bkz. mülâyemet).

mülâhaza (a.i. lâhz'den. c. mülâhazat) 1. dikkatle bakma. 2. iyice düşünme. 3. düşünce.

mülâhazat (a.i. mülâhaza'nın c.) düşünceler.

mülâhazat hanesi bir konu hakkında düşüncenin yazılacağı yer, sütun.

mülâhham (a.s. lâhm'den) etli, şişman, semiz, [yapma kelimelerdendir].

mülâhhas (a.s. hulâsa'dan) telhîs edilmiş, hulâsası (*özeti) çıkarılmış.

mülâhık (a.s. lâhk'dan) bitişik, yapışık.

mülâhid (A.s. lahd'den. c. mülâhide) hak mezhepten bâtıl mezhebe kayan.

mülâib (a.s. lû'b'dan) oynayan, oynaşan.

mülâim (a.s. le'm'den). (bkz. mülayim).

mülakat ("ka" uzun okunur, a.i. lika'-dan) 1. kavuşma; buluşma; birleşme. 2. görüşme.

mülâki (a.s. lika'dan) buluşan, kavuşan; görüşen.

mülâkkab (a.s. lâkab'dan) telkibo-lunmuş, lâkablanmış, lâkablı.

mülâkkah (a.s.) biy., bot. döllenmiş, fr. feconde.

mülâm (a.i. levm'den) azarlama, azar. (bkz: itâb).

mülâmese (a.i. lems'den) lems etme, el ile tutma, yoklama; birbirine dokunma, (bkz: temas).

mülâsaka (a.i. lüsûk'dan) 1. iltisak etme, bitişme, yapışma. 2. ulaşma, yanaşma,

mülâsık (a.s. lûsûk'dan) iltisaklı, bitişik, yapışık; yanyana bulunan,

mülâtafa (a.i. lûtfdan. c. mülâtafât) 1. lâtife etme, şakalaşma. 2. lütfetme, güzel muamele.

mülâtafât (a.i. lûtfdan. mülâtafa'-nm c.) lâtife etmeler, şakalaşmalar.

mülâtama (a.i. latme'den) şamar-laşma, tokatlaşma.

mülâtıf (a.s. lûtfdan) lâtîfe eden, edici.

mülâttıf, mülâttıfa (a.s. lûtfdan) l. taltîf eden, bir iyilikle gönül alan. 2. hek. yumuşatıcı [ilâç], (bkz. müleyyin).

Edviye-i mülâttıfa yumuşatıcı ilâçlar.

mülâttıfât (a.s. "mülâttıf"ın c.) yumuşatıcı ilâçlar.

mülâveme (a.i.) birbirini çekiştirme.

mülâyemet (a.i. le'm'den) 1. uygunluk, (bkz: muvafakat). 2. yumuşak huyluluk, yavaşlık. 3. bağırsakların yumuşaklığı [kabz'ın zıddı].

mülâyenet (a.i. lînet'den) lînet, yumuşaklık.

mülayim (a.s. le'm'den) 1. uygun, (bkz: muvafık). 2. yumuşak huylu, yavaş [kimse]. 3. pekliği olmayan. 4. i. erkek adı.

mülâzeme (a.s.) lüzumlu, gerekli; ayrılmaz.

mülâzemet (a.i. lüzûm'dan) 1. bir yere veya kimseye sımsıkı bağlanma. 2. gidip gelme. 3. bir işle devamlı meşgul olma. 4. staj görme. 5. Osmanlılarda, sahn-ı semân ya da sahn-ı Süleymâniye medreselerinden birinde gördüğü yüksek tahsil sonucunda aldığı icazetten sonra müderris olabilmek üzere sıra bekleyen dânişment.

mülâzemeten (a.zf.) mülazım olarak, staj görerek, maaşsız, aylıksız.

mülâzık (a.s. lüzûk'dan) yapışmış; yapışmış olma. (bkz: mülâsık).

mülâzım (a.s. lüzûm'dan. c. mülâzı-mîn, mülâzımân) 1. bir yere veya kimseye sarılıp ayrılmayan, tutunup kalan. 2. i. stajyer, bir yere maaşsız olarak gidip gelen. 3. i. aşk. * teğmen.

mülâzım-ı evvel aşk. üsteğmen.

mülâzım-ı sânî aşk. teğmen.

mülâzımân (a.s. mülâzım'ın c.) (bkz: mülâzımîn).

mülâzımî (a.i. lüzûm'dan) mülâzım-lık, stajyerlik.

mülâzımın (a.s. mülâzım'ın c.) 1. bir yere tutunup kalanlar, bir kimseye sarılıp ondan ayrılmayanlar. 2. i. stajyerler, bir yere maaşsız olarak gidip gelenler. 3. i. aşk. teğmenler.

mülâzime (a.i.) muz. peşrev, saz semaîsi, oyun havalan gibi saz eserlerinden, her hanenin sonunda tekrarlanan, aynı nağme cümlelerinden yapılmış kısım.

mülcem (a.s. licâm'dan) gemli, yularlı.

mülcî (a.s. ilcâ'dan) ilcâ eden, zorlayan, zorla yaptıran.

mülebbes (a.s. lebs' ve libs'den) 1. giyilmiş. 2. iltibaslı, kanşık.

müleffak (a.s. lefk'den) 1. şık, süslü, tumturaklı. 2. düzme, sahte.

müleffaka (a.i. lefk'den) 1. seçme-ciler, fr. Leş eclectiques. 2. s. düzme, sahte. 3. yaldızlı söz.

müleffef (a.s. leffden). (bkz. melfûf).

mülekâ (a.i. melîk'in c.) (bkz: melîk).

mülemma' (a.s. lem'den) 1. telmi' edilmiş, parlak, (bkz: revnak-dâr). 2. alaca, renk renk. 3. (i. e d. c. mülemmaât) bir kısmı Türkçe, bir kısmı Arapça veya Farsça söylenmiş olan manzume. 4. bulaşmış, sıvanmış.

mülemmaât (a.i. mülemma'ın c.) ; bir kısmı Türkçe, bir kısmı Arapça veya Farsça söylenmiş olan manzumeler.

mülemmâ-ger (a.f.b.s. lem'den) 1. ikiyüzlü. 2. parlayan, parlak, (bkz. mülemmâ'-kâr, mülemmâ'-saz).

mülemma'-kâr (a.f.b.s.) mürâyî, riyakâr.

mülemmâ'-sâz (a.f.b.s. lem'den) (bkz. mülemmâ'-ger, mülemmâ'-kâr).

mülessen (a.s.) ucu dil şeklinde mahrûtî.

mülevven (a.s. levn'den) 1. renkli, renk renk, türlü türlü, (bkz: reng-â-reng). 2. boyalı, boyanmış.

Sem-i mülevven psik. renkli işitme, fr. audition coloree.

mülevvene (a.s. levn'den) ["mülevven" in müen.]. (bkz: mülevven).

mülevves (a.s. levs'den) 1. telvîs edilmiş, kirli, pis. 2. intizamsız, kanşık.

mülevvin (a.s. levn'den) 1. telvîn eden, renk veren. 2. boyayan.

müleyyen (a.s. lînet'den) telyîn edilmiş, yumuşatılmış.

müleyyin (a.s. lînet'den) telyîn eden, lînet veren, yumuşatan, yumuşatıcı, (bkz: mülâtüf).

mülga ("ga" uzun okunur, a.s. lağv'-dan) ilga olunmuş, lağvedilmiş, kaldırılmış.

mülhak (a.s. lühûk'dan) 1. ilhak edilmiş, sonradan takılmış, katılmış. 2. i. bir asker karargâhında emir subayı yardımcısı.

mülhakat ("ka" uzun okunur, a.i. mülhak'ın c.) 1. katmalar, ekler. 2. bir merkeze bağlı olan yerler, (bkz: muzâfât).

mülhem (a.s. lehm'den. c. mülhemûn) ilham edilmiş, [birinin] içine doğmuş.

mülhem ü belîğ ilham edilmiş ve güzel, iyi ifâde edilmiş.

mülhemûn (a.s. ilhâm'dan. mülhem'in c.) ilham olunanlar, içe doğanlar

Elmülûkü mülhemûn pâdişâhlar, ilhamına mazhar olmuş kimselerdir.

mülhid (a.s. lâhd'den. c. melâhide, mülhidîn) Allah'ı inkâr eden, dinsiz, imansız.

mülhid-âne (a.f.zf. lâhd'den) mülhid, dinsiz olana yakışacak yolda, dinsizce.

mülhidîn (a.s. lâhd'den, mülhid'in c.) Allah'ı inkâr edenler, dinsizler, imansızlar, (bkz: melâhide).

mülhid-âne (a.f.zf.) dinsiz, iman-sızcasına; dinsizlere, imansızlara yaraşır yolda.

müllhik (a.s. lühûk'dan) ilhak eden, katan.

mülhim (a.s. lehm'den) ilham eden, [birinin] içine doğduran, [müen. mülhime].

mülhime (a.s.) ["mülhim" in müen.]. (bkz: mülhim).

mülimme (a.i. elem'den) felâket.

mülk (a.i.c. emlâk) 1. ev, dükkân, arazî gibi taşınmaz ve gelir getiren mal. (bkz: gayr-i menkûl). 2. bir devletin ülkesi. 3. vakıf olmayıp -doğrudan doğruya- birinin malı olan [toprak veya akar, yapı], (bkz: milk). 4. Kur'ân'ın 67 nci sûresi olup Mekke'de nazil olmuştur; 30 âyetten oluşan bu sûre,yerleri, gökleri, insanları ve onların yediklerini içtiklerini ve Cenâb-ı Hak tarafından yoktan var edildiklerini bildirir.

Dâr-ül-mülk paytaht, başşehir.

Nefy-i mülk fık. bir kimse malını başkasına bağışlama.

mülk-i mukayyed huk. irs ve şirâ gibi mülk sebeplerinden biriyle takyîd ve beyân olunan mülkiyet.

mülk-i mutlak huk. irs ve şirâ gibi mülk sebeplerinden biriyle takyîd ve beyan edilmeyen mülkiyet.

mülk-i saadet saadet ülkesi.

mülk-i suhan söz ülkesi, şiir diyarı.

mülk-i yemîn fık. bir kimsenin temellükünde bulunan köle ve câriye.

mülk-dâr (a.f.b.s.) pâdişâh.

mülk-dârâne (a.f.zf.) pâdişâha yaraşır yolda.

mülk-dârî (a.f.b.i.) padişahlık.

mülket (a.i.) ülke.

mülket-i Osmâniyye Osmanlı ülkesi.

mülk-gîr (a.f.b.i.) hükümdar.

mülkî- (a.s.) 1. bir ülkeye ait, ülke ile ilgili. 2. ülke idaresine ait, onunla ilgili. 3. asker ve sarıklı sınıfının dışındaki me'murlar. (bkz: milkî).

mülkiyye (a.i.) asker ve sarıklı sınıfının dışındaki me'murlar sınıfı.

Mekteb-i mülkiyye *Siyasal Bilgiler Okulu, idare me'-muru yetiştirmek üzere kurulmuş olan mektep.

mülkiyye (a.s. mülk'den) ["mülk" ün müen.]. (bkz. mülk).

mülkiyyet (a.i. mülk'den) mülk sahipliği.

mülkiyyet eki gr. iyelik eki.

mülk-nâme (a.f.b.i.). (bkz: temlîk-nâme).

mülk-nâme-i hümâyûn (bkz: temlîk-nâme).

müllâk (a.s. mâlik'in c.) (bkz: mâlik).

mülsak (a.s. lüsuk'dan) ilsâk edilmiş, bitiştirilmiş, kavuşturulmuş.

mültebis (a.s. lebs'ten) iltibaslı, benzeyen, başka bir şeyden ayırdedilemez. fels. fr. confus.

mültecâ (a.s. lec'den) iltica edilecek, sığınılacak yer. (bkz: melce', penâ-gâh, melâz).

mülteci (a.s. lec'den) iltica eden, yabancı diyardan gelip sığınan.

mülteciyân (a.i. lec'den. mültecî'nin c.) mülteciler, iltica edenler, sığınanlar.

mültefet (a.s. left'den) 1. iltifat edilmiş, bakılmış. 2. güler yüz gösterilmiş, hoş davranılmış. 3 . ehemmiyet verilmiş.

mülteff, mülteffe (a.s. leff -den) birbirine sarılmış, karışmış.

Eşcâr-ı mülteffet-ül-agsân bot. dalları birbirine karışmış ağaçlar; fels. fr. concomitant.

mültefit (a.s. left'den) 1. iltifat eden, yüzünü çevirip bakan. 2. güler yüz gösteren, hoş davranan. 3. ehemmiyet veren.

mültefit-âne (a.f.zf.) mültefitçe, iltifatlılıkla.

mültehî (a.s. lihye'den) sakalı çıkmış olan genç.

mültehib (a.s. leheb'den) 1. iltihâbetmiş, alevlenmiş, tutuşmuş. 2. iltihaplı, şişmiş, kızarmış.

mültehibe (a.s. leheb'den) ["mültehib"in müen.]. (bkz: mültehib).

mültehif (a.s. lihafdan) yorgan gibi bir şeye bürünüp sarılan.

mültehif (a.s. lehfden) 1. alevli. 2. mec. kederle yanan, çok üzgün.

mültehik (a.s. lühûk'dan) ilhak etmiş, ilhak olunmuş, katılmış.

mültehiyye (a.s. lihye'den) ["mültehî" nin müen.]. (bkz: mültehî).

mülteim (a.s. le'm'den) iltiyam bulan, onulan, iyileşen [yara], (bkz: iltiyâm-pezîr).

mülteime (a.s. le'm'den) ["mülteim"in müen.]. (bkz. mülteim).

mülteka ("ka" uzun okunur, a.s. lika'dan) kavuşak, kavuşma; buluşma; birleşme yeri.

mülteka'l-ebhür coğr. 1) denizlerin kavuşup birleştiği yer; 2) islâm fıkhına ait ünlü eser.

mülteka-yi neseb ("ka" uzun okunur) fer. iki veya daha çok kimsenin neseplerinin birleştiği şahıs.

mülteka-yi sadef ("ka" uzun okunur) anat. iki bölümlü kıkırdak dokuların birleştiği mafsal (eklem) yeri.

mültekat (a.s.) toplanmış, yerden alınmış.

mültekım (a.s. lâkm'den) iltikam eden, yutan.

mültekım-âne (a.f.zf.) yutarcasına.

mültekıt (a.s. lâkt'dan) iltikat eden, yerden alan; toplayan; lukatayı bulan.

mültekî (a.s. lika'dan) iltika eden, kavuşan; birleşen; buluşan.

mültemes (a.s. lems'den. c. mültemesât) iltimaslı, kayırılan.

mültemesât (a.s. mültemis'in c.) iltimaslılar, kayınlanlar.

mültemi' (a.s. lem'den) iltimâ eden, parıldayan; parlayan.

mültemis - -'l - (a.s. lems'den. c. mültemisîn) iltimas eden, kayıran.

mültemis-âne (a.f.zf.) iltimas edene yaraşrr yolda.

mültemisîn (a.s. mültemîs'in c.) iltimas edenler, kayıranlar.

mültesem (a.s.) öpülür.

mültesık (a.s. lüsûk'dan) 1. bitişik, yapışık. 2. birbirine bağlanmış.

mültesıkü'l-esbâ' zool. iki parmağı bitişik olan kuşlar.

mültesıkü'l-vüreyka-i tüveyciyye bot. bitişik taçyapraklılar.

mültesim (a.s.) yaşmaklı.

mültevi (a.s. leviy'den) iltivâ eden, bükülen, sarılan, eğilen; eğrilmiş, eğri büğrü, (bkz: müntavî).

mültezem (a.s. lüzûm'dan) 1. iltizâm olunmuş, lüzumlu, gerekli görülen. 2. kayırılan.

mültezeme (a.s. lüzûm'dan) ["mültezem"in müen.]. (bkz: mültezem).

mültezim (a.s. lüzûm'dan. c. mültezimin) 1. iltizâm eden, bir şeyi veya kimseyi lüzumlu sayıp taraflık gösteren. 2. i. iltizamcı, kesenekçi, kesimci, devlete ait bir geliri götürü olarak üstüne alıp toplayan [eskiden].

mültezime (a.s. lüzûm'dan) ["mültezim" in müen.]. (bkz: mültezim).

mültezimin (a.s. mültezim'in c.) 1. iltizâm edenler, bir şeyi veya kimseyi lüzumlu sayıp taraflılık gösterenler. 2. i. iltizamcılar, kesenekçiler, kesimciler, (bkz: mültezim).

mültezim-âne (a.f.zf.) iltizâm edercesine.

mülûhiyye (a.i.). (bkz. mülûhyâ).

mülûhyâ (a.i.) bot. mülhiye, ebe-gümeciye benzeyen bir sebze. [Yunancadan].

mülûk (a.i. melik'in c.) hükümdarlar, (bkz: hükümdâr-ân).

Kelâmü'l-mülûk mülûk-ül-kelâm hükümdarların sözü, sözün hükümdarlarıdır.

mülûk-i selâse astr. Elcebbâr denilen burcun dörtgeni içinde bir sıraya dizilmiş üç parlak yıldızın müşterek ismi, fr. leş Trois Rois.

mülûk-âne (a.f.zf.) hükümdar gibi, hükümdara yakışacak yolda.

Zât-ı mülûk âne pâdişâh.

mülûkî (a.s.) pâdişâha ait, pâdişâhla ilgili; pâdişâha yaraşır.

mülzem (a.s. lüzûm'dan) 1. ilzam edilen, baskın çıkarak susturulan, susturulmuş kimse [bir bahiste]. 2. lüzumlu görülmüş, gerektirilmiş.

mülzim (a.s. lüzûm'dan) 1. ilzam eden, baskın çıkarak susturan, susturucu kimse [bir bahiste]. 2. lüzumlu gören, gerektiren.

mülzim-âne (a.f.zf.) sustururcasına, susturmaya zorlayarak [sözle].

mülzime (a.s.) ["mülzim"in müen.]. (bkz: mülzim).

mülzime (a.i.) masa üzerindeki kâğıdın dağılmaması, uçmaması için üzerine konulan bir âlet.

mümâcede (a.i. mecd'den) övünme; biriyle soyluluk yansında bulunma.

mümâdehe (a.i. medh'den) övülmeye hak kazanmak hususunda birbiriyle çekişme.

mümâhade (a.i.) övünme,

mümahhas (o.s. mahs'dan) 1. temhîs edilmiş, tecrübe, imtihan edilmiş, sınanmış. 2. dayanıklı, kuvvetli.

nıümâl (a.i.) bir yana eğrilme, meyletme.

mümâlaka (a.i.). (bkz: temellük).

mümâlata (a.i.) iki şâirin ayrı mısralarla birbirlerine şiir söylemesi.

mümanaat (A.i. men'den) menetme, engel olma, önleme,

mümârât (a.i. merey'den) mücâdele, çekişme.

mümâresât (a.i. mümârese'nin c.) alışmalar, alışıklıklar, yatkınlıklar, el yatkınlıkları.

mümârese (a.i. meres'den. c. mümâresât) alışma, alışıklık, yatkınlık, el yatkınlığı. (bkz: meleke).

mümâreset (a.i. meres'den. c. mümâresât) (bkz: mümârese).

mümârete (a.i.) uğraşma, çabalama, (bkz: mücâdele).

mümâsaha (a.i.) birbirine yumuşak hareket etme [sözle].

mümâselet (a.i. misl'den) 1. benzeme, benzeyiş, andırma. 2. fels. benzeşim, fr. similitude. (bkz: müşabehet). 3. mat. homoteti, fr. homothetie.

mümasil (a.s. misl'den) 1. benzeyen, andıran, (bkz: mânend, müşabih, nazîr). 2. mat. homotetik, f r. homothetique.

mümâss (a.s. mess'den) 1. temas eden, dokunan, ilişen. 2. geo. teğet. 3. trig. *tangent, fr. tangent.

mümâsse (a.i.) temas etme, birbirine değme.

mümâşât (a.i. meşy'den) 1. yoldaşlık, beraber gitme. 2. suyunca gitme, uysallık gösterme, göz yumma.

mümâşat-kâr (a.f.b.s.) uysal.

mümâşat-kârâne (a.f.zf.) uysallıkla.

mümâtale (a.i. matl'den) savsaklama, uzatma [bir işi, vâdeyi, borcu].

mümazaha (a.i. mizah [=müzâh]'dan) şakalaşma, takılma.

mümâzaka (a.i.) dostluk hususunda riya gösterme.

mümâzece (a.i.) övünme.

mümâzık (a.s.) gerçek dost olmayan [kimse].

mümazzak (a.s. mezk'den) yırtılmış, parça parça olmuş.

mümecced (a.s. mecd'den) temcîde-dilmiş, medhedilerek ululanmış, şereflendirilmiş.

mümecced-cedd (a.b.s.) şereflendirilmiş soylu.

mümeddid (A.s. medd'den) 1. temdî-deden, uzatan. 2. anat. açan, fr. tenseur.

mümehhed (a.s. mehd'den) 1. yayılmış, döşenmiş. 2. düzenlenmiş.

nıümehhid (a.s. mehd'den) 1. yayan, döşeyen. 2. düzenleyen.

mümehhil (a.s. mehl'den). (bkz. mümhil).

nıümellah (a.s.) tuzlu.

mümellek (a.s. mülk'den) temlîk edilmiş, mülk olarak verilmiş.

mümellekün-leh huk. kendisine bir şey temlîk olunan, mülk olarak verilen kimse.

mümellik (A.s. mülk'den) huk. temlîk eden, mülk olarak veren kimse.

mümerred (a.s. merd'den) 1. yüksek, (bkz: mürtefi'). 2. duvarları yalçın kaya gibi düz bina.

mümessek (a.s. misk'den) 1. misk-lenmiş, misk kokulu. 2. imsak edilmiş, kendini tutmuş [senet gibi, vesika gibi].

mümessel (a.s. mesl'den) 1. temsil edilmiş, misal getirilmiş, misal olarak söylenmiş. 2. tab'edilmiş, basılmış, (bkz: matbu').

mümessil (a.s. mesl'den) 1. temsîl eden, benzeten. 2. kitap bastıran, f r. edilen r. 3. i. temsilci, birinin veya bir dâirenin adına hareket eden. 4. i. aktör. 5. hek. gıdayı eriterek kan ve et yapan, fr. assimilateur. 6. sınıfta yoklama yapan ve inzibatı te'min eden talebe.

mümessile (a.s. mesl'den) ["mümessil" in müen.]. (bkz: mümessil).

mümevveh, mümevvehe (a.s. mevh'den. c. mümevvehât) hayalî, görünüşte haklı olan.

mümevvehât (a.s. mümevveh'in c.) hayalî, görünüşte haklı olanlar.

mürnevvel (a.s. mal'dan) zengin.

mümeyyez (a.s. meyz'den) temyiz edilmiş, seçilmiş, ayrılmış.


Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin