Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə141/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   ...   137   138   139   140   141   142   143   144   ...   189

rû [y] (f.i.) yüz, çehre.

rû-yi aşîrân müz. Türk müziğinin en az beş, altı asırlık mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

rû-yi arz Yeryüzü, Dünyâ, (bkz: rûy-ı zemîn).

rû-yi deryâ denizin yüzü.

rû-yi dil yumuşak yüz.

rû-yi hicâz müz. Türk müziğinin yeni mürekkep makamlarından biri.

rû-yi hûb güzel yüz.

rû-yi ırâk müz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamıdır. Segâh'a ırak makamındaki bir dörtlünün (ırak'da segah dörtlüsünün) ilâvesinden mürekkeptir. Bu dörtlü ile ırak perdesinde kalır. Güçlüler birinci derecede -segâh'ın durağı olan- segah, ikinci derecede -ırak'ın güçlüsü olan- dügâh, üçüncü derecede de -segâh'ın güçlüsü olan- nevadır. Umumiyetle çıkıcı olarak seyreder. Donanımına ırak'ın (si) koma bemolü ile (fa) bakıyye diyezi yazılır, segâh'ın (mi) koma bemolü (la) bakıyye diyezi nota içerisinde kullanılır (donanımındaki arızalar, segâh'da da vardır). Bu terkip hüzzâm-ı cedîd'e pek benzemektedir.

rû-yi iltifât güler yüz.

rû-yi lâle-reng lâle renkli, kırmızı, sıhhatli yüz.

rû-yi muvâfakat uygun görme.

rû-yi nigâr 1) sevgilinin yüzü; 2) penbe taneli bir cins üzüm; 3) bir çeşit zambak.

rû-yi rızâ razı olma.

rû-yi tâbân parlak yüz. (bkz: vech-i tâbân).

rû-yi zemîn Yeryüzü, Dünyâ.

rû-yi zerd sarı, solgun yüz.

rû-yi zerd-i sefâlet sefaletin sarı yüzü.

rû-yi zişt çirkin yüz.

ruâf (a.i.) hek. burun kanaması.

ruâm (a.i.) hek. sakağı (mankafa) hastalığı.

ruât (a.i. râî'nin c.) çobanlar.

ru'b (a.i.) 1. korku, (bkz: havf, rehb).

rûb (f.i.) l. süpürme. 2. süpürge.

reft ü rûb (silip süpürme) mec. gezip tozma.

rûb' (a.s.c. erbâ1, rubû') dörtte bir, çeyrek, bir şeyin dört kısımdan bir kısmı.

rub'-ı ceyb astr. İslâm âleminin kullandığı, Türkler tarafından îcâdedilen ve eski bir astronomi âleti olan rubu' tahtasının bir çeşit logaritmik abak veya trigonometrik hesap cetveli mahiyetindeki bir yüzü.

rub'-i dâire dâirenin dörtte biri.

rub'-i meskûn Dünyâ'nın kara olan dörtte bir kısmı.

rub'-i mukantara astr. İslâm âleminin kullandığı, Türkler tarafından îcâdedilen ve eski bir el astronomi âleti olan rubu' tahtasının üstüne semânın irtisamı çizilmiş bulunan bir yüzü.

rûbâh, rûbeh (f.i.) 1. tilki. 2. mec. hîlekâr, kurnaz.

rubâh-âne, rûbeh-âne (f.b.zf.) hilekâr, tilki gibi kurnazcasına.

rûbâhî (f.i.) mec. kurnazlık, akıllılık.

rubâî (a.i.c.) rubâiyyât. (bkz: rübâî).

rubâiyyât (a.i. rubâî'nin c.). (bkz. rübâiyyât).

rubb (a.i.) meyva suyu.

rubbân (a.i.) kaptan, (bkz: keştî-bân, nâ-hüdâ).

rubbe (ha. cerr) öylesi var ki...

rûbeh-âne (f.zf.) tilkicesine, kurnazca.

rûbehî (f.i.) tilkilik; kurnazlık.

rû-bend-bâz (f.b.s. ve i.) "yüz örten" İran'da maskeli oyunların gösterisi.

rû-be-râh (f.b.s.) yüzü yola doğru; gitmeye hazır.

rû-be-rû (f.b.s.) : yüzyüze.

rub'iyye (a.i.) 1. çeyrek altın, [eskiden] kullanılan bir altın liranın dörtte biri. 2. bot. öküzgözü.

rubû' (a.s. rub'un c.) dörtte birler.

rubûbî (a.s.) 1. sâhib'e, efendiye mensup. 2. Allah'a mensup.

ilm-i rubûbî (bkz. ilâhiyyât).

rûd (f.i.) 1. ırmak, çay. (bkz: nehr). 2. kemençe. 3. saz kirişi, saz teli.

rudaâ (a.i. radî'nin c.) 1. süt kardeşler. 2. süt emen çocuklar.

rûd-âver (f.b.i.) nehir sularının etraftan alarak getirdiği ağaç, dal gibi şeyler.

rûd-bâr (f.b.i.) 1. büyük ırmak. 2. ırmak kenarı.

rûde (f.i.c. rûde-gân) anat. bağırsak.

rûde-bîn (f.b.s.) hayvanın bağırsağına bakarak güya gayıptan haber veren falcı.

rûde-gân (f.i. rûde'nin c.) anat. bağırsaklar.

rûd-sâz (f.b.i.) çalgıcı, (bkz: sazende).

rufûd (a.i. rifd'in c.) bahşişler.

ruga' ("ga" uzun okunur. a.i.) ses, sada.

rûganîn, rûganîne (f.i.) "kadı lokması" denilen bir hamur işi, gözleme; poğaça.

rû-gerdân (f.b.s.) yüz çeviren, yüz döndüren.

rû-gerdânî (f.b.i.) yüz çeviricilik, yüz döndürücülük.

rûh (a.i.c. ervâh) 1. can, nefes. 2. canlılık, his, duygu. 3. en mühim nokta, öz.

merkez-i rûh-i hayvânî kalb.

merkez-i rûh-i nefsânî dimağ.

merkez-i rûh-i tabîî kan. kim. esans. 5. ispirto gibi uçucu gaz.

rûh-ullah Hz. Îsâ.

rûh-ül-emîn, - ül-kudüs Cebrail. 6. cin, melek; muhayyel varlık. 7. müz. Türk müziğinde en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

rûh-i aklî anlama yetisi.

rûh-i hassâs psik. algılama yetisi.

rûh-i hayâlî psik. düşünme yetisi.

rûh-i hayvânî psik. hayvansal ruh [insan ve hayvanda].

ruh-i kudsî ilâhî gerçeği kavrayan ruh [ermiş kimselerde].

rûh-i nebâtî bitkilerdeki hayat ilkesi.

rûh-i nefsânî insanın akıllı ruhu.

rûh-i revân canlı ruh.

rûh-i tabîî hayvansal hayat.

rûh-i zikrî hafıza, bellek.

ruh (f.i.) 1. yanak, yüz çehre, (bkz: hadd, izâr, ruhsâr, ruhsâre).

rûh-i âl pembe yanak.

ruh-i dil-dâr sevgilinin yanağı.

rûh-i gülnâr gül pembesi yanak.

rûh-i rengîn renkli yanak.

rûh-i revân sevgili.

ruh-i yâr-i dil-sitân gönül alan sevgilinin yanağı. 2. anka kuşu. 3. bu kuşun adına verilen satranç taşlarından biri.

rûh-i zerd solgun yanak, sarı yüz.

ruh-üş-şatranç (satranç taşı) itibarlı, saygılı. 4. dizgin. 5. taç. (bkz: efser, iklîl). 6. taraf, yön. (bkz: cânib). 7. hasırotu.

ruhâm (a.i.) mermer.

ruhâm-ı hâm işlenmemiş mermer.

ruhamâ (a.i. rahîm'in c.) rahîm olanlar, (bkz: râhimîn, râhimûn).

ruhâmî (a.s.) 1. mermere ait, mermerle ilgili. 2. mermerden yapılmış.

rûhânî (a.s. rûh'dan) 1. ruha ait, ruh ile ilgili. 2. gözle görülemeyen, cismi olmayan. 3. mezhep işlerine ait, âhiretle ilgili olan.

Meclis-i rûhânî Hıristiyanların, mezheplerine ait işlerin tetkikiyle vazifeli bulunan hey'etleri.

Reis-i rûhânî papaz, piskopos. 4. i. ruhtan meydana gelmiş olan melek.

rûhâniyân (a.i. rûhânî'nin c.) ruhtan meydana gelmiş olan melekler.

ruhâniyyât (a.i. rûhânî'nin c.) (bkz: rûhâniyân, rûhâniyyûn).

rûhâniyyet (a.i.) 1. rûhânîlik, ruhtan ibaret olanın hâli. 2. ölmüş bir kimsenin devam etmekte olan ruhunun kudreti. 3. İslâmiyetin dışındaki din adamlarının özelliği.

rûhâniyyûn (a.i. rûhânî'nin c.) (bkz: rûhâniyân, ruhâniyyât).

ruhas (a.i. ruhsat'ın c.) izinler, müsaadeler.

ruhb (a.i.). (bkz. reheb, rehb).

ruhbân (a.i. râhib'in c.) evlenmeyen papazlar, (bkz: râhibân, rehebân).

ruh-bahş (a.f.b.s.) can bağışlayan.

ruhbâniyyet (a.i.) ["rehbâniyyet" şekli doğrudur], (bkz: rehbâniyyet).

rûh-efzâ (a.f.b.s.) 1. ruha tazelik veren, cana can katan. 2. müz. Türk müziğinde en az iki asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış nümunesi yoktur.

rûh-fersâ (a.f.b.s.) ruh yıpratan.

rûh-firîb (a.f.b.s.) ruh avlayıcı; ruh eğlendirici.

rûhî (a.s.) 1. ruha ait, ruhla ilgili, ruhça. 2. i. erkek adı.

Rûhî (a.h.i.) XVI. asırda yetişen vâdî sahibi büyük Osmanlı şâiri Rûhî-i Bağdâdî.

rûhiyyât (a.i.) psikoloji, ruhbilim, fr. psychologie.

rûhiyye (a.i.) 1. fels. tinselcilik, fr. spritualisme. 2. hek. dibi iltihaplı ve yassı bir takım kabarcıklar ile meydana gelen bir nevi cilt hastalığı. 3. s. "rûhî" nin müen. 4. i. kadın adı.

rûhiyyet (a.i.) (bkz: rûhiyye).

rûh-nevâz (a.f.b.i.) 1. ruh okşayan. 2. müz. Türk müziğinde bir makam. Dr. Suphi Ezgi tarafından, pûselik'in aşîran (mi) perdesindeki şeddine verilmiş isimdir. Güçlü -beşinci derece olan- si (pûselik) perdesidir. Donanımına (fa) için bir küçük mücennep diyezi konulur (yâni mi "mineur" ün aynıdır).

rûh-perver Yedenine "re" diyezi, nota içinde kullanılır. Sesleri, pestden tîze doğru şöyledir hüseynî-aşîran, mahur, rast, dügâh, çargâh, neva, nim hisar (veya hisar) ve hüseynî. Niseb-i şerîfe'den 9 adedine mâliktir (mülayim), Umumiyetle çıkıcı olarak seyreder.

rûh-perver (a.f.b.s.) ruh besleyen, ruha kuvvet ve ferahlık veren.

ruhsâr, ruhsâre (f.i.) 1. yanak (bkz: ruh1, hadd, izâr). 2. yüz, çehre, (bkz: ruh2).

hatt-ı ruhsâr yüzde sakaldan önce çıkan ayva tüyleri.

ruhsat (a.i.c. ruhas, ruhsat) izin, müsaade.

ruhsat-ı nezzâre bakma izni, bakmaya müsâade etme.

ruhsat-ı niyâz yalvarma izni.

ruhsât (a.i. ruhsat'ın c.) izinler, müsaadeler.

ruhsatiyye (a.i.) izin kâğıdı [ticâret veya sanat için verilen].

ruhsat-nâme (a.f.b.i.) izin kâğıdı.

ruhsat-yâb (a.f.b.s.) izin alan.

ruh-sûde (f.s.) yanağını, yüzüne süren, yüzünü sürmüş.

ruh-sûdegî (f.b.i.) "ruh-sûde" lik, yüz sürmüşlük.

rûh-ullah (a.b.i.) Müslümanlar tarafından Hz. Îsa için kullanılan bir terim.

ruk'a (a.i.c. ruka', rıka') 1. üzerine yazı yazılan kâğıt, deri parçası. 2. kısa mektup, (bkz: şukka). 3. yama. 4. dilekçe.

ruka' (a.i. ruk'a'nın c.) (bkz: rıka').

rukabâ' (a.s. rakîb'in c.) 1. rakipler; ricâl-i gayb'den bir zümre. 2. i. bekçiler, (bkz. rakîbân).

rukad ("ka" uzun okunur, a.i.) uyuma, uyku. (bkz: nevm).

rukbâ (a.i. irtikab'dan) huk. [eskiden] "ben senden önce ölürsem senin olsun, sen benden önce ölürsen benim olsun" diyerek bir şeyi hibe etme.

rukud ("ku" uzun okunur, a.i.) uyuma. (bkz. nevm, rukad).

rukum ("ku" uzun okunur, a.i. rakam'ın c.) rakamlar.

rukye (a.i.) büyücü ve üfürükçülerin okuduklan şey, afsun, (bkz. nefs).

rukye-hân (a.f.b.s.) afsuncu, üfürükçü. (bkz: neffâs, neffâse, sihr-bâz).

rûm (a.i.) 1. Romalı. 2. Arap ilinde başka ilden olan kimse. 3. Anadolu. 4. Osmanlı. 5. Sivas ve yöresi.

Mollâ-yi Rûm Mevlânâ Celâlüddîn-i Rûmî.

rû-mâl (f.b.s.) yüz süren, yüz sürücü.

rûmâlî (f.b.i.) yüz sürücülük.

rûmî (a.s.)1.(bkz: rûm2) 2. i.Rum ülkesinden;Anadolulu. 3 .i.g.s. süslemede (tezhip) sitilize edilmiş yapraklan andıran ve umumiyetle zıd kıvrımlı iki parçacıktan, bâzan tek parçadan ibaret olan motiflerle bir göbeğe bağlı olarak spiral kıvrımları hâlinde yapılan süsleme nev'i ve süslemedeki motiflerden her biri.

Rûmiyye (a.h.i.) tas. Abdülkadir-i Geylânî tarafından kurulan "Kadirî" tarikatı şubelerinden biri. [kurucusu Şeyh İsmâil Rûmî'ye nispetle" İsmâiliyye" de denir].

rûmiyye (a.s.) ["rûmî" nin müen.].(bkz: rûmî).

rumûs (a.i. rems'in c.) sinler, mezarlar, kabirler. (bkz: kubûr).

rumûz (a.i. remz'in c.) remizler, işaretler; mânâsı gizli olan sözler.

rumûz-i istiklâl istiklâl remizleri.

rumûz-i kimyeviyye kimyasal semboller.

rumûz-i milliyyet milliyet remizleri, işâretleri.

rumûzât (a.i. rumûz'un c.) rumuzlar, işaretler.

rû-nümâ (f.b.s.) 1. yüz gösteren, meydana çıkan. 2. i. yüz görümlüğü.

rû-nümâyî (f.b.i.) yüz göstericilik, meydana çıkma.

rû-nümûde (f.b.s.) yüz göstermiş, meydana çıkmış.

rû-nümûn (f.b.s.) yüz gösterici, meydana çıkan, (bkz: rû-nümâ).

rû-pûş (f.b.s. ve i.) 1. yüz örtüsü. 2. yüz örtücü, yüz önen.

rû-sefîd (f.a.b.s.) yüzü ak, alnı pak, şerefli.

rusg (a.i.) anat. bilek.

rusg-ül-kadem anat. topuk kemiğini oluşturan yedi kemik.

rusg-ül-yed anat. el bileği.

rû-siyâh (f.b.s.) kara yüzlü, yüzü kara, ayıbı olan.

rû-siyeh (f.b.s.). (bkz. rû-siyâh, siyeh-rû).

rûspî (f.i.) orospu, (bkz: fahişe).

rûstâ (f.i.) köy. (bkz: dih, karye, rustâk).

rûst-â-hîz (f.i.) kıyamet günü. (bkz. rüst-â-hîz, rüst-e-hîz, yevm-i kıyâmet).

rustâî, rustâyî (f.i.) köylü, (bkz. rüstâî, rüstâyî).

rustâk (a.i.c. resâtîk) köy. (bkz: dih, karye, rûstâ).

rustâkî (a.s.) köylü, (bkz: dîhkan).

rûşen (f.s.)1.aydın, parlak. 2. belli, meydanda, (bkz: ayân, âşkâr, müşa'şa'1, zâhir). 3. i. erkek adı.

rûşenâ (f.s.). (bkz: rûşen).

rûşenâyî (f.i.). (bkz. rûşenî 1, 2).

rûşen-basar (f.a.b.s.) açık görüşlü.

rûşen-beyân (f.a.b.s.) açık söyleyen, fasih konuşan.

rûşen-çerâğ (f.b.s.) "kandili parlak yanan" mutlu. (bkz: bahtiyar).

rûşen-dil (f.b.s.c. rûşen-dilân) gönlü aydınlık, hakikatleri bilen, (bkz. rûşen-zâmir).

rûşen-dilân (f.b.s. rûşen-dil'in c.) gönlü aydınlık olanlar, hakikatleri bilenler.

rûşen-fuâd (f.a.b.s.) aydın yürekli.

rûşen-ger (f.b.s.) cila yapan, parlaklık veren.

rûşen-gîr (f.b.s. ve i.) parlatıcı, cilâcı, cila veren.

rûşenî (f.i.) 1. aydınlık, açıklık. 2. belli olma. 3. bir tarikatın adı. 4. Halvetiye'nin Rûşenî kolunun kurucusu olan Aydınlı Ömer Dede.

Rûşeniyye (a.h.i.) tas. Halvetiyye tarîkati şubelerinden biri. [kurucusu Şeyh Dede Ömer Rûşenî'ye nispetle bu adı almıştır].

rûşen-zamîr (f.a.b.s.). (bkz. rûşen-dil).

rû-şinâs (f.b.s.) bilen, tanıyan.

rû-şinâsî (f.b.i.) aşinalık, tanıdık.

rutab (a.i.) hurma, olgun hurma.

rutûbet (a.i. ratb'dan) yaşlık, nem. (bkz. bell).

ruûd (a.i. ra'd'dan, ra'd'ın c.) gök gürlemeleri.

ruûnet (a.i.) l. bönlük, sünepelik. 2 . insana ağır gelecek hallerde bulunma.

ruvât (a.s. râvî'nin c.) rivayet edenler, hikâye edenler, (bkz: peyâm-âverân, peyâm-âverdegân, râviyân).

rûy (f.i.) tunç.

rûyâ (f.s.) yerden biten, bitici. (bkz: nâbit).

rûyîn tunçtan. 2. i. tunç.

rûyîn-ten (f.b.s.) tunç vücutlu, güçlü kuvvetli.

rûy-ver (f.s.) tunçtan.

rûz (f.i.c. rûzân) l. gün. (bkz: yevm). 2. gündüz. (bkz: nehâr).

rûz-i belâ Kıyamet günü. (bkz: rûz-i ceza, rûz-i hisâb).

rûz-i cezâ, -i haşr, -i hisâb Kıyâmet günü. (bkz: mahşer).

rûz-i elest Allah'ın ruhları yaratıp biraraya topladığı gün.

rûz-i hızır tevzîi tar. İmparatorluk devrinde örfî vergilerin ilk taksidinin toplandığı gün.

rûz-i kıyâmet (bkz: rûz-i cezâ).

rûz ü şeb gece ve gündüz. (bkz: Leyl ü nehâr).

ruzaâ' (a.i. razî'in c.) 1. süt kardeşler. 2. süt emen çocuklar.

rûzân (f.i. rûz'un c.) günler; gündüzler, (bkz: eyyâm).

rûzâne (f.i.) gündelik, (bkz: rûzîne, yevmiyye).

rûz-bân (f.b.i.) kapıcı.

rûz-be-rûz (f.zf.) günden güne. (bkz: yevmen-fe-yevmen).

rûze (f.i.) oruç. (bkz: savm, sıyâm).

rûze-dâr (f.b.s.) oruçlu, (bkz: sâim).

rûz-efrûz (f.zf.) (bkz: rûz-be-rûz).

rûz-efzûn (f.b.s.) 1. uzun ömürlü. 2. ömür uzatan.

rûze-güşâ (f.b.s.) oruç açan, oruç bozan, iftar eden.

rûze-hâr (f.b.s.) oruç yiyen, oruçsuz.

rû-zerd (f.b.s.) sarı yüzlü, sararmış.

rûzgâr (f.i.). (bkz. rüzgâr).

rûzî (f.s.) 1. gündüze ait, gündüzle ilgili. 2. i. rızık, azık; nasip, kısmet.

rûzî-dih (f.b.i.). (bkz. rûzî-resân).

rûzî-hâr (f.b.s.) rızık, azık yiyici; mahlûk, canlı.

rûzîne (f.i.) gündelik, (bkz: rûzâne, yevmiyye).

rûzîne-dâr (f.b.s. ve i.) gündelikçi.

rûzî-resân (f.b.s.) rızık ulaştıran, Allah.

rûzî-yâne (f.b.i.) günlük kısmet, günlük azık.

rûz-merre (f.s.) her günkü, her günlük, (bkz: yevmî).

rûz-nâmçe (f.b.i.)1."vukuât-ı yevmiye defteri", günlük hâdiselerin yazıldığı defter.

rûz-nâme (f.b.i.) 1. yevmiye defteri. 2. takvim. 3. günlük hâdiselerin yazıldığı kâğıt, gazete. 4. gündem.

rûz-nâmçe-i hümâyûn tar. Osmanlı İmparatorluğu devrinde kazaskerler tarafından tutulan kadı ve müderris namzetleri defteri.

ruznâme-i havâdis vaktiyle Çörçil adında bir İngiliz'in Türkçe olarak İstanbul'da çıkardığı gazetenin ismi.

rûz-nâme-i müzâkerât konuşma gündemi.

-rübâ (f.s.) "kapan, kapıcı" mânâlarıyla birleşik kelimeler yapar.

âhen-rübâ demir kapıcı, mıknatıs.

dil-rübâ gönül kapan… gibi.

rübâb (a.i.) 1. müz. (bkz: rebâb), 2. Cemâl Nâdir tarafından İstanbul'da yayımlanmış edebî, içtimaî, felsefî bir dergi.

Rübâb-ı Şikeste (kırık rübap, saz) şâir Tevfik Fikret'in 1899'da yayımladığı, dört bölümden ibaret şiir kitabı.

Rübâb-nâme (a.f.b.i.) Sultan Veled'in 1301'de tasavvufî fikirlerini ifâde etmek için yazdığı eseri.

rübâî (a.s.c. rübâiyyât) 1. dört'e mensup, dörtle ilgili. 2. i. ed. aynı esasta 24 şekilli vezinle yazılan dört mısrâlık şiir. 3. i. mastarı dört harfli fiil.

rübâi-l-adlâ geo. dört kenarlı şekil.

rübâi-l-büzûr bot. dört çekirdekli meyve.

rübâi-l-cenâh zool. dört kanatlı haşerat.

rübâi-l-esâbî' bot. dört yapraklı [çiçek, ağaç].

rübâi-l-ezhâr bot. dört çiçekli bitki.

rübâî-mezîd-ün-fih gr. mastarını meydana getiren dört harften üçü aslî olup biri veya ikisi sonradan katılarak meydana getirilen kelimeler [tedahrec… gibi].

rübâi-t-terkîb azot, oksijen, hidrojen, karbondan olma.

rübâî-mücerred gr. mastarını meydana getiren dört harften hepsi de aslî olan kelimeler [dahrec… gibi].

rübâî-yi musarra' gr. üçüncü mısraı da kafiyeli olan rübâî.

rübâi-l-vücûh geo. dört yüzlü [şekil].

rübâi-z-zevâîza geo. dört köşeli şekil.

rübâiyyât (a.i. rübâî'nin c.) rübâîler.

rübâiyyât-ı Hayyâm Hayyâm'ın rübâîleri.

rübâiyye (a.i.) ön dişler ile azı dişleri arasında ve ikisi altta bulunan dört diş.

rübbemâ (a.zf.) ba'zan, bâzı kere.

rübû (a.i. reb'in c.). (bkz. ribâ).

rübûbiyyet (a.i. rabb'den) 1. efendilik. 2. tanrılık, ulûhiyyet.

rübûde (f.s.) kapılmış, kapılan, (bkz: mübtelâ).

dil-rübûde gönlü kapılmış, (bkz: meftûn).

rüchân (a.i.) 1. üstünlük, üstün olma. (bkz: efdâliyyet, fâikiyyet).

esbâb-ı rüchân üstünlüğe sebebolan şeyler, [aslı recehân olup terazinin bir kefesi ağır basmak manasınadır.]. 2. erkek veya kadın adı.

rüchâniyyet (o.i.) üstün olmaklık. (bkz: fâikiyyet).

rücû' (a.i.) 1. dönme, geri dönme. 2. cayma, sözünden dönme, sözünü geri alma.

rücû-i bahr coğr. denizin çekilmesi.

rücû ve nüzûl tas. bezm-i elestte, yânî ezeldeki ruhlar vakti gelince bu maddî âleme iner, önce cemâddadır, sonra nebata, hayvana, insana nihayet insân-ı kâmile geçer, oradan ilk indiği büyük ruha, yânî Allah'a ittisal peyda eder. İşte o inişle bu çıkışa nüzûl ve uruc (rücû) denir.

rücûa kefâlet ilk kefilin borçluya karşı olan rücû hakkına kefil olma.

rücûan (a.zf.) geriye dönerek.

rücûm (a.i. recm'in c.) 1. taşlamalar, taşa tutmalar. 2. akan yıldızlar.

rücüm (a.i.) akan yıldız, meteor. (bkz: şihâb).

rücz (a.i.). (bkz. ricz).

rüdûm (a.i. redm'in c.) sedler, bendler.

rüesâ (a.i. reîs'in c.) reisler, başkanlar.

Rüfâî (a.h.i.) (bkz: Rifâî).

rüfâiyye (a.i.) (bkz: rifâiyye).

rüfât (a.i.) çürümüş, unufak olmuş şey.

azm-i rüfât çürümüş kemik.

rüfedân (a.i.) rafadan yumurta.

rüfeka' "ka" uzun okunur. (a.i. refîk'in c.) arkadaşlar. (bkz: hem-râhân, pâdâşân).

rüft (f.i.) süpürme.

rüft ü rûb (süpürüp temizleme) mec. gezip tozma.

rüfû (f.i.) dikişi bellisiz yama; örgü.

rüfû-gâri (f.b.i.) örücülük.

rüfû-ger (f.b.i.) örücü, örgücü.

rühâvî (f.i.) 1. ruha (Urfa) halkından olan. 2. kurulunca kendi kendine çalan sandıklı bir çalgı, [müzikte "rehâvî" şeklinde kullanılmıştır].

rühn (a.i. rehn'in c.). (bkz. rühûn).

rühûn (a.i. rehn'in c.) rehinler. (bkz: rehn).

rühün (a.i. rehn'in c.). (bkz. rühûn).

rükbân (a.s. râkib'in c.) binenler, binmişler, biniciler, (bkz: fürsân).

rükbe (a.i.c. rükeb, rükebât) anat. diz, dizkapağı.

rükeb (a.i. rükbe'nin c.) anat. dizler, dizkapaklan. (bkz: rükebât).

rükebât (a.i. rükbe'nin c.) anat. dizler, dizkapakları. (bkz: rükeb).

rükn (a.i.erkân) 1. bir şeyin en sağlam tarafı, temel direği. 2. kolon, direk, (bkz: sütün). 3. nüfuzlu, ehemmiyetli, kuvvetli kimse. 4. huk. İslâm hukukunda sözleşmenin kurulmuş sayılması için bulunması gerekli şartlar.

rükn-ül-bey' fık. satış şartı.

rükn-üd-dîn (a.b.i.) erkek adı olarak bizde "rükneddîn" şeklinde kullanılan bu kelime "dînin en sağlam olanı, dînin temel direği" demektir.

Rükniyye (a.h.i.) tas. Kibreviyye tarikatı şubelerinden biri. [Firdevsiyye de denilir. Kurucusu Rükneddîn-ül-Firdevsî'ye nispetle bu adı almıştır].

rükû’ (a.i.) 1. öne doğru eğilme. 2. namazda dizlere tutunarak vücûdun belden yukarısı yere müvâzî gelecek şekilde eğilme hareketi.

rükûb (a.i.) 1. binme. 2. bir vasıtaya binme.

rükûd (a.i.) râkidlik, râkid olma, durulma, durgunluk, (bkz: rükûdet).

rükûd-i hevâ durgun hava.

rükûdet (o.i.) durulma, durgunluk. (bkz. rükûd). [yapma kelimelerdendir].

rükûn (a.i.) can ve gönülden meyil.

rükûnet (a.i.) ağırbaşlılık, gururluluk. (bkz: rekânet, vakar).

rüküb (a.i. rikâb'ın c.) üzengiler.

rümh (a.i.c. rimâh) 1. kargı, mızrak, süngü. 2. mec. fukarâlık, yoksulluk.

rümhî (a.s.) 1. kargıya, mızrağa, süngüye mensup, bunlarla ilgili. 2. bot. i. yaprağının ucu sivri olan nebat (bitki).

rümis (a.s.) ipi çürük [kimse], sözüne güvenilmeyen [adam].

rümmnân (a.i.) bot. nar. (bkz: enâr).

rümmânî (a.s.) 1. nar çiçeği renginde olan. 2. kır ile doru arasında bir tonu olan at.

rümmâniyye (a.i.) bot. nargiller.

rüselâ (a.i. resûl'ün c.) peygamberler, (bkz: rüsül).

rüsl (a.i. resûl'ün c.). (bkz. rüselâ, rüsül).

rüst-â-hîz (f.i.) kıyamet, mahşer.

Rûz-i rest-â-hîz kıyamet günü. (bkz: yevm-i kıyamet).

rüstâî, rüstâyî (f.s.) 1. köy ile ilgili. 2. i. köylü, (bkz. rustâî, rustâyî). 3. ed. pastoral nevi.

-rüste (f.s.) "bitmiş, çıkmış, yetişmiş manalarıyla birleşik kelimeler yapar.

nev-rüste yeni yetişmiş [nebât (bitki)].

rüst-e-hîz (f.i.) (bkz. rest-â-hîz).

Rüstem (f.h.i.) 1. Ünlü İran şâiri Firdevsî'nin Şehnâme'sinde adı geçen İran'ın ünlü pehlivan ve savaşçısı. [Türk edebiyatında "Rüstem-i zâl", halk dilinde "Zaloğlu Rüstem" şeklinde geçer]. 2. erkek adı.

rüstem-âne (f.b.zf.) İran'ın ünlü pehlivanı Rüstem gibi, pehlivancasına.

rüstî (f.i.) l. yiğitlik. (bkz: fütüvvet). 2. üstünlük. (bkz: muvaffakıyyet). 3. kuvvet. (bkz: nîru).

rüsûb (a.i.c. rüsûbât) tortu, çöküntü.(bkz: dürdî).

rüsûb-ül-hamr şarap tortusu

rüsûbât (a.i. rüsûb'un c.) tortular, çöküntüler.

rüsûbî (a.s.) jeol. tortusal.

rüsûbî sahrâ jeol. tortul kütle.

rüsûh (a.i.) 1. muhkem, sağlam olma. 2. bir ilmin derinliğine, inceliğine varma. 3.maharet, meleke.

rüsûhiyyet (o.i.) 1. sağlamlık, (bkz: metânet).2.maharet; meleke, hazâkat; incelik.

rüsûm (a.i. resm'in c.) 1. vergiler, gümrük vergileri. 2. usûl, merâsim.

rüsûm-ı cülûsiyye tar. Osmanlı İmparatorluğunda timar, zeâmet ve diğer makam sahiplerinden cülûs münasebetiyle alınan vergiler.

rüsûm-i lütf ü kerem lütuf ve kerem âdetleri; iyilik ve ihsan usulleri.

rüsûm-i müctemia tar. Osmanlı İmparatorluğunda ülkede yapılan veya dışarıdan getirilen her türlü içkiden alınan vergi.

rüsûm-i sitte "ipek, tütün, balık avı, tuz, içki ve pul" dan alınan vergiler.

rüsûmât (a.i. rüsûm'un c.) gümrük idâresi.

rüsûmî (a.s.) rüsûm'a ait, rüsum, vergi ile ilgili.

rüsûmiyye (a.s.) ["rüsûm" un müen.]. (bkz: rüsûm).

rüsül (a.i. resûl'ün c.) peygamberler. (bkz: rüselâ).

Hâtem-ür-rüsül (peygamberlerin en son geleni, son peygamber) Hz. Muhammed.

rüsvâ [y] (f.s.) rezil, itibarsız, haysiyetsiz, (bkz: hazûl).

rüsvây-i âlem en bayağı, çok aşağılık adam.

rüsvâyî (f.i.) rezillik, haysiyetsizlik, itibarsızlık. (bkz: hîz).

rüşâ (a.i. rişvet'in c.) rüşvetler. (bkz: rişâ).

rüşd (a.i.) 1. doğru yolu bulup gitme, doğru yolda gitme. 2. doğru düşünme, akıl sahibi olma. 3. bâliğ olma, bülûğa erme, erginlik.

hadd-i rüşd erginlik çağı.

isbât-i rüşd erginliğini şer'an ve resmen isbât ettirme.

rüşdî, rüşdiyye (a.s.) 1. rüşd'e, erginliğe ait, erginlikle ilgili. 2. i. orta okul. [eskiden iptidaî ile i'dâdî arasında -üçü ilk, üçü orta olmak üzere- altı sınıflık bir mektep idi]. 3. i. birincisi erkek adı.

rüşeym (a.i.) biy. oğulcuk, fr. embryon. 2. bot. embriyon.

rüşeym-i ârızî bot. geçici cücük.

rüşeymî (a.s.) embriyon hâlinde olan, taslak.

rüşvet (a.i.) 1. vazifeli bir kimsenin elindeki imkânları para veya mal karşılığında kötüye kullanması. 2. bu şekilde verilip alınan para veya mal. (bkz: rişvet).


Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   137   138   139   140   141   142   143   144   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin