Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə164/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   ...   160   161   162   163   164   165   166   167   ...   189

tasavvurî, tasavvuriyye (a.s,) tasavvura ait, tasavvurla ilgili, (bkz: hayâlî).

tasavvut (a.i. savt'dan) leng. sesleme, fonasyon, fr. phonation.

tasavvut-ı elektrîkî fiz. elektrik tınlaması, rezonansı.

tasayyud (a.i.) avlanma, ava çıkma, (bkz: istiyâd).

tasayyuf (a.i. sayf’dan) yazlama, bir yerde yazı geçirme.

tasdî' (a.i. sudâ'dan. c. tasdîât) 1. baş ağınma, baş ağrıtılma. 2. tâ'cîzetme, can sıkma, rahatsız etme.

tasdîât (a.i. tasdî'in c.) baş ağrıtmalar, can sıkmalar, (bkz: ta'cîzât).

tasdîk (a.i. sıdk'dan. c. tasdîkat) 1. doğrulama, gerçeklendirme, gerçek olduğunu söyleme. 2. onaylama.

Bi-t-tasdîk tasdîk ile, tasdîk ederek.

Edât-ı tasdîk "evet, öyle, doğru.." gibi tasdîka delâlet eden edat.

tasdîkan (a.zf.) tasdîk suretiyle, tasdîk için.

tasdîkat ("ka" uzun okunur, a.i. tasdîk'in c.) doğrulamalar, gerçeklendirmeler, onaylamalar.

tasdîkî, tasdîkıyye (a. s.) tasdika ait, tasdikle ilgili.

tasdîk-nâme (a.f.b.i.) 1. gerçekleme kâğıdı. 2. bir okuldan başka bir okula nakledebilmesi için öğrenciye verilen belge.

tasdîr (a.i. sadr'dan. c. tasdîrât) l. başa koyma, başa geçirme. 2. kitabın başına önsöz koyma, konulma. 3. yazma, satır dizme, (bkz: tastir). 4. çıkarma, çıkartma.

tasdiye (a.i.) el çırpma, alkış.

tâse (f.i.) tasa, kaygı.

tasfif (a.i. saff’dan. c. tasfîfât) saf saf dizme, dizilme, sıralama.

tasfîfât (a.i. tasfîf’in c.) saf saf dizmeler, sıralamalar.

tasfîh (a.i. safh'dan. c. tasfîhât) 1. el çırpma, alkışlama. 2. yassıltma, yufka hâline koyma, yaprak yaprak yapma.

tasfîhât (a.i. tasfîh'in c.) 1. el çırpmalar, alkışlamalar. 2. yaprak hâline getirmeler.

tasfîk (a.i.c. tasfîkat) kanad çırpma,

tasfîk-i esnân soğuktan dişlerin birbirine çarpması.

tasfîkat (ka" uzun okunur, a.i. tasfîk'in c.) kanad çırpmalar.

tasfîr (a.i. safîr'den. c. tasfîrât) 1. ıslık çalma, ıslıkla seslenme. 2. sarartma, sarıya boyama.

tasfîrât (a.i. tasfîr'in c.) 1. ıslık çalmalar. 2. sarıya boyamalar.

tasfiye (a.i. safv'dan) saf kılma, kılınma, saflaştırma; temizleme.

tasfiye-i düyûn borçların faizlerini ödeyip hesabını kapama.

tasfiye-i kalb yüreğim temizleme.

tasfiye-hâne (a.f.b.i.) (petrol) arıtma yeri.

tasgir (a.i. sıgar'dan. c. tasgirât) 1. küçültme, küçültülme, ufaltma, ufaltılma. 2. gr. isim veya sıfatı, küçük manâsıyla kullanma.

Edât-ı tasgir küçültme edatı. [1) Türkçede "çak, çek, cağız, ceğiz" "küçücek, kuşcağız.." gibi; 2) Farsçada "çe, kef (harf)" "merdümek, dîvânçe..." gibi; 3) Arapçada fiilin ikinci harfi ile üçüncü harfi arasına sakin bir y: abd'den (= ubeyd); tıfl'dan (= tufeyl)... gibi edatlar getirilerek yapılır].

tasgirât (a.i. tasgir'in c.) küçültmeler.

tashîf (a.i. sahfdan. c. tashîfât) yazı yazarken kelimeyi yanlış yazma, yanılıp yanlış kelime yazma.

tashîfât (a.i. tashîf in c.) yanılıp yanlış kelime yazmalar.

tashîh (a.i. sıhhat'den. c. tashîhât) l. sağlığını iâde etme, iyiletme. (bkz: ifâkat).

tashîh be dergâh tar. yeniçeri ocağı kütüğüne isim yazılması keyfiyeti.

tashîh-i mizâc sağaltma, hastalığı tedâvî etme. 2. yanlışı doğrultma, düzeltme; yanlış düzeltilme.

tashîh-i karâr huk. temyiz mahkemesi (Yargıtay)' nden verilmiş olan bir karâra îtirâz ile o kararın tashihini -mezkûr mahkemeden-taleb ve istida etme.

tashîhât (a.i. tashîh'in c.) tashihler, düzeltmeler.

tashîn (a.i. sahn'dan) sahneye koyma, sahnede oynanacak şekle koyma.

tâsi' (a.s. tis'a'dan) dokuzuncu, (bkz: nühüm).

Cild-i tâsi' dokuzuncu cild.

tâsian (a.zf.) dokuzuncu olarak, dokuzuncu derecede, dokuzuncusu.

tas'îb (a.i. suûbet'den. c. tas'îbât) güçleştirme, güçleştirilme, zorlaştırma, zorlaştırılma.

tas'îbât (a.i. tas'îb'in c.) güçleştirmeler, zorlaştırmalar, ["teshîlât" in zıddı].

tas'id (a.i. suûd'dan) 1. yukarı çıkarma, çıkarılma. 2. kim. bir cismin ısıtılarak buharlaştırılması, fr. sublimation.

ta'sîl (a.i. asel'den) bal katma, ballama, ballandırma.

ta'sîl-i kelâm sözü ballandırma, tatlılaştırma.

tas'îr (a.i.) kibirlilik yüzünden konuşurken, yüzünü başka tarafa çevirip karşısındakinin yüzüne bakmama.

ta'sir (a.i. usr'dan. c. ta'sîrât) güçleştirme, güçleştirilme. (bkz: tas'îb).

ta'sîr (a.i. asr'dan. c. ta'sîrât) suyunu sıkma.

ta'sîrât (a.i. ta'sîr'in c.) güçleştirmeler, güçleştirilmeler. (bkz: tas'îbât).

ta'sîrât (a.i. ta'sîr'in c.) suyunu sıkmalar, sıkıp suyunu çıkarmalar.

ta'sîr-hâne (a.f.b.i.) tohumların ezilerek yağ çıkarıldığı atölye.

taskil (a.i. saykal'dan. c. taskilât) cila vurma, cilalama.

taskil-i seyf kılıcın cilâlanması.

taskilât (a.i. taskil'in c.) cilalamalar, cila vurmalar.

taslîb (a.i. salb'den. c. taslîbât) 1. haça, çarmıha gererek îdâm etme. 2. haç çıkarma. 3. (sulb'den) katılaştırma, katılaştırılma.

taslîbât (a.i. taslîb'in c.) 1. haça, çarmıha gererek îdâm etmeler. 2. haç çıkarmalar. 3. (sulb'den) katılaştırmalar, katılaştırılmalar.

taslît (a.i. salâtet'den. c. taslîtât) musallat etme, sataştırma, sataştırılma, [birin bir başkasına-].

tasliye (a.i. salevât'dan) "aleyh-is-salavât" veya "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem..." duasını okuma.

tasliye-hân (a.f.b.s.) tasliye okuyan, salevât-ı şerife getirici.

tâsme (f.i.) tasma, kayış halka.

tasmîm (a.i. samm'dan. c. tasmîmât) tasımlama, tasarlama, kat'î (kesin) olarak niyetlenme.

tasmîmât (a.i. tasmîm'in c.) tasımlanan, tasarlanan, yapılması kararlaştırılan işler, şeyler.

tasmît (a.i. semt'den) ed. gazel veya kasideyi musammat denilen tarzda tanzîm etme; yânî, kafiyeli beyitleri dört kısım olarak tanzîm etme ["Erdi yine ürd-i Behişt; oldu hava anber-sirişt / Âlem Behişt-ender-Behişt; her kuşe bir Bâğ-ı irem" (Nefî)].

tasmît (a.i.) susturma, (bkz: iskât).

tasnî' (a.i. sun'dan. c. tasnîât) 1. yapma. 2. düzme, uydurma, yakıştırma. 3. fels. yapıntı, fr. fiction.

tasnîât (a.i. tasnî'in c.) yapma, düzme, uydurma, yakıştırma şeyler.

tasnîf (a.i. sınıf’dan. c. tasnîfât) 1. sınıf sınıf, takım takım ayırma, sınıflama, bölümleme. 2. eser ve kitap haline getirme. ["sünûh ve havâşî'den nice tasnîf vardır" (Sehî, Lâtîfi)].

tasnîfât (a.i. tasnîf’in c.) tasnîf edilmiş eserler.

tasnîm (a.i. sanem'den) put hâline getirme.

tasrî' (a.i. sar'dan) ed. 1. bir beytin iki mısraını da kafiyeli yapma, (bkz: musarra'). 2. bütün mısraları kafiyeli manzume yazma.

tasrîf (a.i. sarf’dan) 1. (c. tasârîf) istediği yolda idare [Allah hak.]. 2. (c. tasrîfât) gr. bir kelimenin çekimi, çekim.

ilm-i tasrîf gr. gramer.

tasrîf lâhikası gr. fiil çekimi eki.

tasrîfât (a.i. tasrîf’in c.) gr. tasrifler, çekimler.

tasrîfî (a.s.) 1. tasrife ait, tasrif ile ilgili. 2. gr. bükümlü. 3. leng. çekimli, çekilebilir, fr. conjugable.

tasrîh (a.i. sarh'dan. c. tasrîhât) açık açık söyleme, söylenme, açıktan açığa bildirme, bildirilme, belirtme, belirtilme.

Bi-t-tasrîh tasrih suretiyle, açıktan açığa bildirerek, (bkz: tasrîhen).

tasrîhât (a.i. tasrîh'in c.) açık söylemeler, belirtmeler.

tasrîhen (a.zf.) açıktan açığa bildirerek.

tastîh (a.i. sath'dan) bir şeyi yassı ve düz etme, yassıltma.

tastîr (a.i. satr'dan) satır dizme, yazı yazma, yazılma.

tasvîb (a.i. savâb'dan. c. tasvîbât). 1. doğru bulma. 2. uygun görme.

tasvîbât (a.i. tasvîb'in c.) doğru bulunan, uygun görülen şeyler.

tasvîben (a.zf.) tasvîbederek, doğru bularak, uygun görerek, görülerek.

tasvîb-kerde (a.f.b.s.) tasvib olunmuş, doğru bulunmuş, uygun görülmüş.

tasvîg (a.i. sîga'dan. c. tasvîgat) kalıplaştırma, kalıp şekline koyma, konulma;

eritip kalıba dökme.

tasvîgat ("ga" uzun okunur, a.i. tasvîg'in c.) kalıplaştırmalar; eritip kalıba dökmeler.

tasvîr (a.i. sûret'den. c. tasvîrât, tesâvîr) 1. resmini yapma. 2. resim; figür; portre, (bkz. sûret). 3. ed. yazıyla tarif etme. (bkz: tavsîf3).

Tasvîr-i Efkâr Şinasi tarafından istanbul'da yayımlanmış bir gazete.

tasvîr-i hümâyûn pâdişâhın resmi.

tasvîr-i hümâyûn nişanı tar. II. Mahmud tarafından 1832 de çıkarılan ve üzerinde II. Sultan Mahmud'un minyatürü bulunan bir nişan.

tasvîr-i mücessem canlı resim.

tasvîrât (a.i. tasvîr'in c.) tasvirler, resmini yapmalar.

tasvîrî (a.s.) tasvîre ait, tasvirle ilgili, fr. descriptif.

tasvît (a.i. savt'den) seslenme, seslendirilme, ses çıkarma.

-tâş (f.e.) "-dâş" mânâsına gelir, ["dîn-dâş, sır-daş" da olduğu gibi].

ta'şîr (a.i. öşr'den. c. ta'şîrât) 1. onda birini alma, onda biri alınma. 2. ona çıkarma. 3. ona bölme.

ta'şîrât (a.i. ta'şîr'in c.) 1. onda birini almalar, onda birleri alınmalar. 2. on'a çıkarmalar. 3. on'a bölmeler.

taşt (f.i.) leğen.

taşt-ı sîmîn gümüş leğen.

taşt-ı zerrîn altın leğen.

taşt-dâr (f.b.s. ve i.) tar. islâm devletlerinde yemekten önce ve sonra, elini yüzünü yıkarken ve abdest alırken leğen, ibrik getirerek hizmette bulunan ve hükümdarın elbise, kılıç ve oda takımlarını korumakla görevli bulunan kimse.

taşt-gen (f.b.i.) leğen yapan, leğenci.

taşt-hâne (f.b.i.) tar. Osmanlılarda, hükümdara ait eşyanın sarayda saklandığı yer.

taştîr (a.i. şatr'dan) ed. 1. bir gazelin beyitleri arasına aynı vezin ve kafiyede mânâca da uyuşacak şekilde üçer mısra' ilâve etme. 2. bu şekilde yazılmış manzume, (bkz: teştîr).

tât (f.i.) Türk'lerden gayri olanlar, (bkz: tâcîk).

tatabbub (a.i.). (bkz. tetabbub).

Tâtâr (f.i.c. Tâtârân) Tatar.

Tâtârân (f.i. Tatar'ın c.) Tatarlar.

Tâtârî (f.s.) Tatarlara ait, onlarla ilgili, (bkz: Tetârî).

tatarrub (a.i.) tarablanma, keyiflenme, neşelenme.

tatarruf (a.i. taraf dan) bir yana çekilme.

tatarruk (a.i. tark ve turûk'den) l. yol bulma; yol bulup gitme. 2. dövülme.

tatavvur (a.i.) fels. fr. modification.

tatayyub (a.i.) güzel koku sürünme.

tatayyur (a.i. tayerân'dan c. tatayyurât) kötüye yorma, uğursuz sayma, (bkz: teşe'üm).

tatayyurât (a.i. tatayyur'un c.) uğursuz saymalar, kötüye yormalar.

tatbîk (a.i. tıbk'dan. c. tatbîkat) 1. uydurma, uydurulma, yakıştırma. 2. benzetme, uydurma, (bkz: temsîl). 3. karşılaştırma, (bkz: mukabele, mukayese. 4. bir kanunu, bir maddeyi uygulama.

tatbîk-i hatt u hâtem huk. şüpheli görülen bir imzanın kime ait olduğunun tespiti için bilirkişi tarafından yapılan inceleme.

tatbîke medâr imzâ huk. senetteki imzanın borçlu tarafından inkâr edilmesi hâlinde bu imzanın borçluya ait olup olmadığının tespiti için yapılacak imza karşılaştırılmasına esas alınabilecek imza.

tatbîkan (a.zf.) tatbik suretiyle, uygulayarak.

tatbîkat ("ka" uzun okunur, a.i. tatbîk'in c.) l. tatbikler, amelî, pratik dersler, tâlimler. 2. aşk. manevra.

tatbîkî (a.s.) tatbîka ait, tatbik, pratik ile ilgili.

tatbîkiyye (a.s.) ["tatbîkî" nin müen.]. (bkz: tatbîkî).

tatbîl (a.i. tabl'den) davul çalma.

tatbîn (a.i.) bir şeye çamur sürme.

tathîn (a.i. tahn'dan. c. tathînât) öğütme, un yapma.

tathîn-ül-hasât hek. mesanedeki taşların bir âletle öğütülerek ameliyatsız düşürülmesi.

tathînât (a.i. tathîn'in c.) öğütmeler, un yapmalar.

tathîr (a.i. tahr'dan. c. tathîrât) temizleme, paklama.

tathîrât (a.i. tathîr'in c.) temizlikler.

ta'tîl (a.i. atal'den. c. ta'tîlât) çalışmaya ara verme, çalışmayı durdurma, durdurma, kesme.

ta'tîl-i fa'aliyyet çalışmaya ara verme.

ta'tîlât (a.i. ta'tîl'in c.) tatiller.

ta'tîl-nâme (a.f.b.i.) [Tanzimat'tan sonra] bir gazetenin muvakkat bir zaman için kapatılması hakkında gazete idarehanesine gönderilen resmî yazı.

ta'tîn (a.i.) 1. kök, yaprak cinsinden ilâç olabilecek şeyleri bir sıvı içine koyarak bir müddet terketme. 2. anat. hayvanın iskeletini çıkarmak için ederiyle birlikte suya sokarak etlerin dökülmesini beklemek için yapılan ameliyat.

ta'tîr (a.i. ıtr'dan) güzel koku ile kokulandırma.

ta'tîs (a.i. atse'den) aksırtma, aksırtılma.

ta'tîş (a.i. atş'dan) susatma, susatılma.

tatlîk (a.i. talâk'dan) 1. [nikâhlı zevceyi] boşama, bırakma, ayırma. 2. dişi hurma, incir gibi bâzı ağaçlan, erkeklerinin çiçeğini asarak, yemişlendirme.

tatliye (a.i. tılâ'dan) sıvama, tıla; cila verecek bir şeyi sürüp sıvama.

tatmîn (a.i. tamn'dan. c. tatmînât) kalbe emniyet verme, verilme, insanın yüreğini rahatlandırma; doyurma [ma'nen].

tatmînât (a.i. tatmîn'in c.) kalbe emniyet vermeler, verilmeler, insanın yüreğini rahatlandırmalar; ma'nen doyurmalar.

tatmin-kâr (a.f.b.s.) gönül kandırıcı, doyurucu.

tatrîb (a.i. tarab'dan) keyiflendirme, neşelendirme.

tatrîz (a.i.) 1. elbiseye kenar işleme, işlenme. 2. bir şeyin etrafına oya yapma, dantele dikme.

tâtûle (f.i.) bot. tatula, (bkz: tâtûre).

tâtûre (f.i.) hayvan ayağına vurulan köstek, bukağı, payvant (pay-bend, pâ-bend).

tâtûre (a.i.) bot. tatula, (bkz: tâtûre).

tatvîk (a.i. tavk'dan) boyuna gerdanlık takma, takılma.

tatvil (a.i. tûl'den. c. tatvîlât) uzatma, uzatılma.

tatvîl bilâ tâil ed. faydasız tafsîlât.

tatvîl-i kelâm ed. sözü uzatma.

tatvîlât (a.i. tatvîl'in c.) boş, beyhude, fazla sözler.

tatvîş (a.i.) iğdiş etme, burma.

tatyîb (a.i. tayyib'den. c. tatyîbât) hoş etme, edilme, hoşlandırma, gönlünü hoş etme, gönül hoş edilme, iyi davranma.

tatyîb-i hâtır gönlünü alma, gönlünü hoş etme.

tatyîbât (a.i. tatyîb'in c.) gönlünü hoş etmeler, iyi davranmalar.

tatyîben (a.zf. tayyib'den) gönül alarak, gönlü hoş ederek.

tâûn (a.i.c. tevâîn) hek. veba, yumurcak denilen salgın hastalık.

tâûnî (a.s.) hek. vebâ'ya ait, veba ile ilgili, (bkz: vebâî).

tav' (a.i.) 1. itaat etme, boyun eğme, dinleme. 2. isteyerek bir şey yapma.

tav'-ı bi-nefsihi fels. kendiliğinden, içinden, fr. spontane.

tavâf (a.i.) 1. etrafını dolaşma. 2. hacı olmak üzere zamanında ve muayyen usul dâhilinde Kabe'nin etrafını dolaşarak ziyaret etme.

tavâgî (a.i. tâgut'un c.) putlar.

tavâgît (a.i. tâgut'un c.), (bkz. tavâgî).

tavâhin (a.i. tâhine'nin c.) öğütücü dişler, azı dişleri.

tavâhîn (a.i. tâhûn, tâhûne'nin c.) 1. su değirmenleri. 2. öğütülmüş şeyler.

tavâif (a.i. tâife'nin c.) tayfalar; güruhlar, fıkralar, bölükler.

tavâif-i mülûk Abbasî imparatorluğunun yıkılmasından sonra islâm âleminde teşekkül eden küçük devletler; Anadolu beylikleri.

tavâîn (a.i. tâûn'un c.) vebalar, yumurcak denilen salgın hastalıklar.

tavâli' (a.i. tâli'in c.) talihler, bahtlar, kısmetler.

tavâmîr (a.i. tûmâr'ın c.) tomarlar, durulmuş nesneler.

tav'an (a.zf.) isteyerek, kendi isteğiyle.

tav'an ve kerhen hem isteyerek, hem istemeyerek.

tavârık (a.i. târık ve târika'nın c.) 1.gece gelen belâlar. 2. tarikatlar; kabileler.

tavassub (a.i.) hastalanıp perişan olma.

tavassut (a.i. vasat'dan. c. tavassutât) araya girme, aracılık, ara bulma, aracılık etme.

tavassutât (a.i. tavassut'un c.) araya girmeler, aracılıklar, ara bulmalar, aracılık etmeler.

tavâşî (a.i.c. tavâşiye) hadım ağası, harem ağası.

tavattun (a.i. vatan'dan) yerleşme, yurt tutma, yurtlanma.

tavâvîs (a.i. tâvus'un c.) tavus kuşları

tavazzû' (a.i. vuzû'dan) abdest alma.

tavazzuh (a.i. vuzûh'dan) açıklanma, açıklığa kavuşma, aydınlanma.

tavd (a.i.c. atvâd) dağ. (bkz: cebel, kûh).

tavefân (a.i.). (bkz. tavâf).

tavf a.i.). (bkz. tavâf).

tav-hâne (t.f.b.i.) güçsüzler yurdu. (bkz. dâr-ül-aceze, tâb-hâne).

tav'î (a.s. tav'dan) kendiliğinden, içinden; fels. spontane.

ta'vîc (a.i.) eğme; eğilme; eğriltilme;eğriltme.

ta'vîd (a.i.) âdet ettirme, ettirilme.

ta'vîk (a.i. avk'dan. c. ta'vîkat) oyalandırma, geciktirme, geciktirilme, asıntıya bırakma, asıntı.

ta'vîk-i ihtimâr hek. antiseptik madde kullanarak ekşimesini, bozulmasını önleme.

ta'vîkat ("ka" uzun okunur, a.i. ta'vîk'in c.) oyalamalar, geciktirmeler, (bkz: ta'vîk).

tavîl, tavîle (a.s. tûl'den. c. tıvâl) 1. uzun. (bkz: dırâz). 2. çok süren, (bkz: medîd). 3. ed. (bkz: bahr-i tavîl).

tavîlet-ül-ercül zool. incikleri uzun olan kuşlar [leylek, devekuşu..gibi].

tavîle (a.i.) 1. hayvan katan, birbiri ardına bağlanmış bir sıra hayvan. 2. ahır, tavla. 3. çayıra koyuverilen hayvanın ayağına bağladıkları ip, tavla ipi.

taviyyet (a.i.) gönülde gizli olan kasid, niyet.

ta'vîz (a.i. iyâz'dan) nazara ve başka kötülüklere karşı takılan muska, (bkz: hamâil, hırz, nüsha).

ta'vîz (a.i. ivaz'dan. c. ta'vîzât) 1. bedel verme, karşılık olarak bir şey verme, verilme. 2. kim. bir cismin, bir başkası yerine geçmesi.

ta'vîzât (a.i. ta'vîz'in c.) ödünç verilen para; karşılık olarak verilen şeyler.

ta'vîzen (a.zf.) karşılık alınmak suretiyle; karşılık olarak; ileride gelirinden kesilmek şartıyla.

ta'vîzî (a.s.) fels. ödünlü, fr. commutatif.

tavk (a.i.c. etvâk) 1. gerdanlık.

tavk-ı zerrîn altın gerdanlık. 2. halka, tasma. 3. bâzı kuşların boyunlanndaki tüyden halka. 4. takat, güç.

tavk-ı beşer insan gücü.

tavr a.i.c. etvâr) 1. hal, eda, gidiş; davranış. 2. yapmacık; gösteriş, büyüklük. 3. mûsikîde tutulan şahsî ve üstâdâne tarz.

tavr ü hareket gidiş, genel tutum.

tavsîf (a.i. vasfdan. c. tavsîfât) 1. vasıflandırma, niteleme. 2. ilim, bilgi.

tavsîf-i felekiyyât, tavsîf-i semâastr.üranografi.

tavsîf-ül-emrâz hek. hastalıklar ilmi. 3. ed. bir şeyin yalnız olduğu gibi değil, biraz da şâirce görüldüğü ve duyulduğu gibi anlatılması.

tavsîfât (a.i. tavsîf’inc.) vasıflandırmalar, nitelemeler.

tavsîfî, tavsîfiyye (a.s. vasfdan) tavsife ait, tavsif ile niteleme ile ilgili, nitelemeli.

tavsîl (a.i. vasl'dan) ulaştırma, ulaştırılma,vardırma, vardırılma, (bkz: îsâl).

tavsît (a.i. vasat'dan c. tavsîtât) araya koma, konulma, aracılık ettirme, aracı bulma.

tavsîtât (a.i. tavsît'in c.) araya komalar, konulmalar, aracılık ettirmeler, aracı bulmalar.

tavsiye (a.i. vasy'den) 1. vasiyet bırakma. 2. sipariş etme, ısmarlama. 3. öğütleme. 4. kayırmalık.

tavsiye-nâme (a.f.b.i.) tavsiye mektubu, birinin kayınlması için yazılan yazı.

tavtia (a.i. vaty'den) anlatılacak maksadı destekleyecek yolda önceden bâzı sözler söyleme.

tavtîn (a.i. vatan'dan) 1. bir yerdeyerleştirme, yurtlandırma. 2. bir şeye bağlanıp onu neticelendirme.

tâvus (a.i.c. etvâs, tavâvîs) tavuskuşu.

Çeşm-i tâvus astr. tavus suretinde görünen sabit bir yıldız.

tâvus-i âteş-per Güneş.

tâvus-i sidre Cebrail aleyhisselâm.

tavvâf (a.s.) 1. [daha, pek, çok, en]tavaf eden, etrafını dolaşan. 2.i. Kâbeyi ziyareteden. 3. i. resmî dâirelerde gece bekçisi.

tavvâfiyye (a.i.) resmî dairelerdekigece bekçilerine verilen ücret.

tavzîf (a.i. vazfdan) vazifelendirme, işe alma, iş verme.

tavzîh (a.i. vuzûh'dan. c. tavzîhât) açıklama, açık anlatma, aydınlatma.

tavzîhan (a.zf.) açıklayarak, aydınlatarak.

tavzîhât (a.i. tavzîh'in c.) açıklamalar, açık anlatmalar, aydınlatmalar.

tavzîhen (a.zf.). (bkz. tavzîhan).

tay (a.i.). (bkz. tayy).

tayâlis (a.i. taylasân'ın c.) 1. başa sarılan sarıkların omuzlar üzerine salıverilen uçları. 2. başa ve boyna sarılan şallar v.b.

tayâlise (a.i. taylasân'ın c.) (bkz.tayâlis).

tayarân (a.i.). (bkz. tayerân).

Taybe (a.h.i.) Medîne-i Münevvere. (bkz. Yesrib).

tayerân (a.i.) l. uçma. 2. havada gaz olma.

tayf (a.i.c. tuyûf) 1. uykuda görünenhayal. 2. korkudan karanlıkta görünen hayalet.3. fiz. tayf.

tayf-ı munkati' fiz. kesikli tayf, f r. spectrediscontinu.

tayf-i mütemâdi fiz. kesiksiz tayf, fr.spectrecontinıı.

tayf-bîn (a.f.b.i.) spektroskop.

Tayfûriyye (a.h.i.) tas, Ebû Zeyd Tayfur bin İsa bin Suruşân-il-Bestânî tarafından kurulan tarikat.

tayı' (a.s. tav'dan) bir işi istekle, kendi isteğiyle yapan.

tâyıa (a.s. tav'dan) ["tayı"ın müen.]. (bkz: tayı1).

tâyıan (a.zf.) isteyerek.

ta'yîb (a.i. ayb'dan. c. ta'yîbât) ayıplama.

ta'yîbât (a.i. ta'yîb'in c.) ayıplamalar.

ta'yîn (a.i. ayn'dan) 1. ayırma, belli etme. 2. bir me'mûriyete koyma. 3. tayın, asker ekmeği. 4. erzak.

ta'yîn-i cihet fels. yöneltim, fr. orien-tation.

ta'yîn-i mikdâr kim. düzem, doz belirtimi, f r. dosage.

ta'yinli izâfet terkîbi gr. belirtili isim takımı.

ta'yinsiz izâfet terkîbi gr. belirtisiz isim takımı.

ta'yînât (a.i. ta'yîn3,4 in c.) maaştan başka verilen yiyecek, erzak.

ta'yînî (a.s.) fels. belirleyen, fr. determinatif.

ta'yînî sıfat gr. belirtme sıfatı.

ta'yîn-kerde (a.f.b.s.) tâyin edilmiş; belirtilmiş.

ta'yîr (a.i.c. ta'yîrât) kabahati yüze vurarak utandırma.

ta'yîrât (a.i. ta'yîr'in c.) kabahatleri yüzlemeler, yüze vurmalar.

ta'yîş (a.i. ıyş'den.). (bkz. iâşe).

taylasân (a.i.c. tayâlis, tayâlise) 1. başa sarılan sarığın omuzlar üzerine salıverilen ucu. 2. başa ve boyna sarılan şal v.b.

tayr (a.i.c. atyâr, tuyûr) kuş. (bkz: mürg).

tayr-i hür zool. atmaca.

tayr-üd-devle devlet kuşu.

tayriyyûn (a.i.) kuşlar üzerinde tetkiklerde bulunan âlimler, fr. ornithologistes.

tayr-üd-devle (devlet kuşu) hümâ.

tayy (a.i.) l. dürüp bükme, durulup bükülme, sarma, katlama. 2. atlama, üzerinden geçme.

tayy-i mekân, -ı mesâfe, -ı zemân mekânı, mesafeyi, zamanı atlarcasına geçme. 2. çıkarma, kaldırma, yok etme, lâğvetme.

tayyâr (a.i. tayerân'dan) 1. uçucu, uçan. 2. fiz. gaz olan, havada gaza değişen.

Ca'fer-i Tayyâr Bi'r-i Maûne savaşında iki kolu kesilerek şehit olan Hz. Ca'fer ibnü Ebî-Tâlib olup, kollarının yerinde kanatlar çıkıp Cennette uçtuğu Hz. Muhammed tarafından görülen zat ki Hz. Alî'nin kardeşi ve Peygamberimizin amcası oğludur.

Rîh-i tayyâr yer değiştirerek esen yel, romatizma. 3. i. erkek adı.

tayyârât (a.i. tayyâre'nin c.) havadan, beleşten gelen paralar.

tayyâre (o.i.c. tayyârât) havadan, beleşten gelen para. [bizde "uçak" mânâsına gelen bu kelime, Osmanlıca olup, Fazıl Ahmed Aykaç tarafından yapılmıştır].

Tayyâre Cem'iyyeti Hava Kurumu.

tayyib, tayyibe (a.s.) 1. iyi, güzel, hoş.

Kelimât-ı tayyibe hoşa gider, güzel söz. 2. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı. 3. Hz. Muhammed'in, annesi Âmine'ye verdiği bir ad.

tayyib-i hâtır gönül hoşluğu.

tayyibât (a.i. tayyibe'nin c.) iyi, güzel işler ve hareketler.

tayyibe (a.i.c. tayyibât) iyi, güzel iş ve hareket.

tâz (f.i.) koşma, koşuş, ["tek" kelimesiyle tek ü tâz olarak kullanılır].

tazaccu' (a.i.) üşenme, gevşek davranma, (bkz: tadaccu').

tazaccur (a.i.) iç sıkılma; sıkıntı, (bkz: tadaccur).

tazallül (a.i. zıll'dan) gölgelenme, gölge altına girme, gölgede olma.

tazallüm (a.i. zulm'den. c. tazallümât) sızlanma, yanıp yakılma.

tazallüm-i hâl hâlinden şikâyet etme, sızlanma.

tazallümât (a.i. tazallüm'ün c.) sızlanmalar, yanıp yakılmalar.

tazammud (a.i.) yaranın merhemli bezle bağlanması.

tazammun (a.i. zımn'dan) 1. içine alan, başka şeyler arasında bir şeyi daha hâvî olan. (bkz: indimâc). 2. (zıman'dan) kefil olma. (bkz: taahhüd, tekeffül). 3. fels. *içlem, içerme, fr. comprehension.

tazannî (a.i.). (bkz. tazannün).

tazannün (a.i. zann'den) zan ile iş görme.

tazarru' (a.i. zurû'dan. c. tazarruât) kendini alçaltarak yalvarma.

Tazarruât (a.i. tazarru'un c.) 1. ricalar, niyazlar, yalvarmalar. 2. XV. asır ediblerinden Sinan Paşa'nın meşhur tasavvufî eseri.

tazarruf (a.i. zarîfden. c. tazarrufât) zarafet, zariflik taslama, satma, incelik gösterme.

tazarrufât (a.i. tazarruf un c.) zariflik taslamalar, satmalar, incelik göstermeler.

tazarru'-nâme (a.f.b.i.) 1. bir şey istemek için kendini alçaltıp yalvararak yazılan tezkere, mektup, manzume. 2. (büyük T ile) 1486 (H. 891) de ölen Hızırbey Oğlu Sinan Paşa'nın Tann'ya yalvarışlarını ve Peygamberle bâzı din ulularını öğüşlerini içine alan yer yer manzum, yer yer mensur bir eserdir.


Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   160   161   162   163   164   165   166   167   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin