fesede (a.s. fâsid'in c.), (bkz. fâsid).
feseka (a.s. fâsık'ın c.) günah işleyenler, sapkınlar.
fesh (a.i.) l. bozma, bozulma, dağıtma, dağılma.
fesh-i ihbar eko. âkit taraflardan birisinin diğer tarafa sözleşme hükümlerinin devamını istemediğini bildirmesi.
fesh-i mukavele mukavelenin, anlaşmanın bozulması.
fesh-i şirket şirketin dağılması. 2. huk. bir mahkemenin verdiği karan, onun üstünde bulunan bir başka mahkemenin bozması, hükümsüz bırakması, çürütmesi.
fesh-i i'lam huk. îlâmı hükümsüz bırakma.
fesîh (a.s. füshat'den) geniş, açık.
Sahrâ-yı fesîh geniş, açık sahra.
Meydân-ı fesîh geniş meydan.
fesi (a.i.c. efsâl, fisâl) zir. daldırma [bağ çubuğu ve şâire].
fe-sübhân-Allah (a.c.). (bkz. sübhân-Allah).
faşâfeş (f.i.) 1. atılan okun havada çıkardığı ses.
feşâfeş-i tîr okun sesi. 2. hışıltı, şıpırtı, fısırtı.
feşâfeş-i derya denizin fısırtısı.
feşâfeş-i daman eteğin hışırtısı.
feşâfeş-kâr (f.b.s.) hışmı, fısırtı, vınlama çıkaran.
-feşân (f.s.) saçan, saçıcı, serpen.
Âteş-feşân ateş saçan.
Zer-feşân altın saçan, ["efşân" muhaffefi]. (bkz: efşân).
feşâr (f.s.) sıkıcı, sıkan.
feşfeşe (f.i.) hışırtı, fısırtı.
feşil (a.s.c. efşâl) cesaretsiz, korkak, yüreksiz.
fetâ (a.s.c. fityân) 1. genç, delikanlı, yiğit; mert.
Lâ-fetâ illâ Alî Ali'den başka yiğit yoktur. 2. cömert, eli açık. (bkz: ferâh--dest, sahî).
fetâvâ, fetâvî (a-'- fetvâ'nın c.) müftünün verdiği şer'î cevaplar.
fetâvâ-yi âlemgîrî bütün âleme yayılan fetvalar.
fetehât (a.i. fetha'nın c.) Arapça kelimelerin üstüne konulan "üstün" işaretleri.
feterât (a.i. fetret'in c.), (bkz. fetret).
feth (a.i.c. fütûh; c.c. fütuhat) 1. açma, açılma, [
sûre-i feth innâ fetahnâ-leke sûresi], (bkz: küşâd).
feth-i bâb kapının açılması.
feth-i İslâm Tuna nehri üzerinde Kladove kasabasına yakın bir kalenin adı.
feth-i Konstantiniyye istanbul'un II. Mehmet tarafından fethi.
feth-i meyyit ölümün sebebini anlamak için cesedin açılarak muayenesi, otopsi.
feth ü kıraat [Kur'ân ve fermanlar hakkında] açma ve okuma.
feth-i nıübîn açık, aşikâr zafer. 2. başlama, (bkz: bed').
feth-i müşkilât zorluklan çözme.
feth-i kelâm söze başlama. 3. kuşatma, zaptetme.
feth-i bilâd şehirlerin istilâsı, zaptı. 4. bir harfin üstün, [e] olarak okunması, [feth-i lam ile = lamın fethiyle, üstün "e" okunmasıyla].
fetha (a.i.c. fetehât) 1. Arapça kelimelerin üstüne konulan üstün ( ) işareti.
fetha-i hafife e okutan üstün,
fetha-i sakile a okutan üstün. 2. delik.
fethateyn (a.i.c.) müteakip iki harfin fethasıyla (okunan kelime) [faraza, feveran... gibi].
fethî, fethiyye (a.s.) 1. fethe mensup; fetih hakkında yazılan kasîde. 2. erkek ve kadın adı.
feth-nâme (a.f.b.i.) bir fethe dâir yazılan şiir veya risale; düşmanın mağlûbiyetini bildirmek için yazılan mektup (Nâme-i Hümâyûn), (bkz: zafer-nâme).
fetîl, fetîle (a.i.) l. lâmba fitili. 2. ovarak deriden çıkarılan yuvarlak kir. 3. yaralara konulan tiftik. 4. örgü.
fetîle-i giysû saç örgüsü.
fetîle-i hacer bot. dağ keteni.
fetk (a.i) apansızın adam öldürme.
fetret (a.i.c. feterât) 1. iki peygamber veya pâdişâh arasında peygambersiz veya pâdi-şahsız geçen zaman.
Devr-i fetret fetret devri, zamanı. [Osmanlı târihinde Yıldınm'ın mağlubiyetiyle Çelebi Sultan Mehmed'in idareyi ele alışı arasında geçen sekiz senelik 'müddet]. 2. iki vak'a arasındaki zaman. 3. hek. iki sıtma nöbeti arasında geçen zaman. 4. uyuşukluk, za'f. (bkz: fitret).
fett (a.i.). (bkz. reft).
fettâh (a.s. feth'den) 1. zafer kazanmış, üstün gelmiş. 2. fetheden, açan. 3. kullarının kapalı işlerini açan, Cenâbıhak. 4. i. erkek adı.
fettâh-ı nur (nur açan) Allah.
fettâh-ı kerîm iyilik etmesini seven, kerem sahibi olan Cenâbıhak.
fettâk (a.s. fetk'den) çok adam öldürmüş kimse, kanlı katil.
fettan (a.s. fitne'den) 1. fitne ve fesada teşvik eden, fenalık yapan, ayarlan. 2. oynak [kadın!. 3. cazibeli, gönül alıcı.
fettâne (a.i.) altın ve gümüşü muayeneye yarayan taş, mehek (mehenk, mihenk) taşı. (bkz: mısdak).
fetva (a.i.c. fetâvâ, fetâvî) müftü tarafından verilen şer'î hüküm veya karar.
Bâb-ı fetva. Şeyhülislâm kapısı.
fetvâ-emîni (a.t.b.i.) [eskiden] Şeyhülislâm kapısında fetva işleriyle meşgul olan dâirenin başkanı.
fetvâ-hâne (a.f.b.i.) 1. mülga Meşihat dairesindeki meşhur iftâ müessesesi. 2. müftünün bulunduğu resmî dâire, müftülük, (bkz: bâb-ı fetva).
fetvâhâne-i âlî mülga Şeyhülislâm dâiresinde mahkeme-i şer'iyye ve müftülerin mercii olmak üzere vücuda getirilen iftâ müessesesi, [pusla odası, fetva odası, i'lânât odası adlarıyla üç dâireden ibaretti].
fetvâ-penâh (a.f.b.s.) "fetvaya sığınan" Şeyhülislâm.
fevâci (a.i. fâci'in c.), (bkz: fâci').
fevâhir (a.s. fâhire'nin c.), (bkz: fâhir, fâhire).
fevâhiş (a.s. fâhişe'nin c.) ahlâksız kadınlar, kahbeler. (bkz. fahişe).
Dâr-ül-fevâhiş umumhane (genel ev).
fevâid (a.i. fâide'nin c.) 1. menfaatler, faydalar, kârlar, kazançlar, (bkz: fâide). 2. 1888'de Murat Emir tarafından istanbul'da on-beş günlük olarak yayımlanmış edebî, fennî bir dergi.
fevâid-i me'mûle umulan faydalar.
fevâih (a.i. fâih'in c.) çiçek ve meyva kokulan, ["fevâyih" şeklinde de kullanılır].
fevâiz (a.i. fâiz'in c.), (bkz. faiz).
fevâkih (a.i. fâkihe'nin c.) meyvalar, yemişler.
fevâkih-i lezize lezzetli, tatlı meyvalar.
fevânîs (a.i. fânûs'un c.).(bkz: fanus).
fevâris (a.s. fâris'in c.) atlılar, biniciler, (bkz: fâris).
fevâsıl (a.i. fâsıla'nın c.), (bkz. fasıla).
fevâtih (a.i. fâtiha'nın c.) fatihalar, (bkz: fatiha).
fevâyih (a.i. fâyiha'nın c.) . (bkz. fevâih).
fevâzıl (a.i. fâzıla'nın c.).(bkz. fuzalâ).
fevc (a.i.c. efvâc) bölük, takım, cemaat.
fevc-â-fevc takım takım, akın akın.
fevc fevc bölük bölük.
fevehân fevh'in c.) güzel kokular.
fevehât (a.i. fevha'nın c.) güzel kokular.
fevh (a.i.c. fevehân) güzel koku.
fevha (a.i.c. fevehât) güzel koku.
feveran l- kaynama, galeyan etme. 2. [damar] vurma. 3. [su] fışkırma.
feverân-ı âb su fışkırması.
feverân-ı dem kan fışkırması. 4. [hiddetle] köpürme.
feverân-ı gazeb kızgınlığın patlak vermesi.
feverân-ı zaman zamanın taşkınlığı.
fevk (a.i.) üst, üst taraf, yukarı [maddî, manevî], [müen. "fevkiyye"].
fevk-al-me'mûl ümîdin dışında.
fevk-i işba' fiz. aşın doyma.
fevk-i zeveban fiz. aşmerime.
fevk-al-âde (a.it.) âdetin üstün de, duyulmadık, görülmedik, olağanüstü.
fevk-al-âde bütçe fevkalâde hallerin meydana getireceği masraflan karşılamak gayesi ile hazırlanan bütçe.
fevk-al-arz arzın, toprağın üzerinde, üstünde, göğe ait.
fevk-al-beşer (a.s.) 1. insanüstü. 2. i. üst insan.
fevk-al-gaye ("ga" uzun okunur, a.b.zf.) son derecede.
fevk-al-hadd (a.b.zf.) hadden aşkın, haddinden fazla, pek çok.
fevk-al-me'mûl (a.b.s.) umulanın üstünde, umulandan çok.
fevk-al-mu'tâd alışılmıştan, her zamankinden başka.
fevkani ("ka" uzun okunur, a.s.) 1. üstte olan, yukarıda bulunan. 2. i. üstte noktası olan harf (Arap alfabesinde).
fevkani tahtani altlı, üstlü.
fevk-as-serâ (a.f.b.i.) toprak üstü, yer yüzü.
fevk-at-tabîa (a.b.s.) tabiat üstü.
fevr (a.zf.) acele, hemen, derhal.
Ale-l-fevr derhal, çarçabuk, birdenbire.
fevren (a.zf.) çarçabuk, birdenbire.
fevri, fevriyye (a.s.) birdenbire, düşünmeden yapılan [hareket].
fevt (a.i.) 1. bir daha ele geçmemek üzere kaybetme, elden çıkarma, kaçırma.
fevt-i fursat fırsat kaçırma. 2. ölüm. (bkz: mevt).
fevt-i nâgehânî ansızın ölüm.
fevvâre i (a.i.) içinden su fışkıran şey, fıskiye.
fevvâre-i bedâyi' güzellikler fıskiyesi.
fevvâre-i âb-ı hayât abıhayat fıskiyesi.
fevz i (a.i.) galiplik, zafer, üstünlük; selâmet, kurtuluş.
fevz u nusret zafer, utku.
fevzâ (a.i.) kargaşalık, anarşi.
fevzâî (a.s.) kargaşalıkla ilgili; anarşist.
fevzâviyyet (a.s.) fels. fr. anar-chique.
fevzî (a.s.) zaferle, kurtuluşla ilgili.
fevziyye (a.i.) 1. tar. Yeniçeri Oca-ğı'nın kaldırılması üzerine II. Sultan Mahmut tarafından eski odalar mevkiine verilen ad. 2. kadın adı.
feyâfî (a.i. feyfâ'nın c.) susuz çöller, sahralar.
feyâyih (a.i. feyhâ'nın c.) boşluklar, genişlikler, enginlikler.
feyezan (a.i.) 1. suyun taşması, coşması.
feyezân-ı Nîl Nil'in taşması; bolluk, fazlalık, feyiz.
feyfâ' (a.i.c. feyâfî) düz, büyük sahra, susuz kumlu çöl. (bkz: kafr).
feyfâ-neverd (a.f.b.s.) çöllerde ilerleyen, yol alan, çöl yolcusu.
feyhâ (a.i.) büyük, geniş olan, engin.
feyiz (a.i.c. füyûz). (bkz: feyz).
feylesof (a.i.c. felâsife) 1. felsefe ile uğraşan, filozof, âlim; akıllı kimse. 2. kaygısız, rahat yaşayan, kalender kimse. 3. s. dinsiz, (bkz: dehrî).
feyyâl (a.i.) file bakan kimse, fil çobanı, (bkz" fîl-bân).
feyyaz (a.s.) 1. feyiz, bereket ve bolluk veren; Allah.
feyyâz-ı kudret Allah. 2. içi çok temiz, çok cömert [kimse]. 3. taşan [sel]. 4. i. erkek adı.
feyyâz-ı mutlak Allah. 2. içi çok temiz, çok cömert [kimse]. 3. taşan [sel]. 4. i. erkek adı.
feyyil (a.s.) zayıf hüküm.
feyz (a.i.c. füyûz). [füyûzât, feyz'in c. olan füyûz'un c.]. 1. suyun taşıp akması. 2. bolluk, çokluk, verimlilik, fazlalık, gürlük, ilerleme, çoğalma. 3. ilim, irfan. Feyz-i atî (geleceğin feyzi, verimliliği, gürlüğü) İstanbul'da, Kuruçeşme ile Arnavutköy arasında, deniz kenarında Boğaziçi liseleri adını taşıyan lisenin eski adı.
feyz-i câvidân ebedî feyiz, devamlı bereket.
feyz-i mukaddes a'yân'ı sabitenin; istidatlarına göre, onların hâriçte zuhurunu istilzam eden tecellî.
feyz-i neş'e bahşâ neşe verici bolluk.
feyz-i safa safânın, neşenin feyzi, bolluğu.
feyz-i tabîî tabîî olan bereket, bolluk.
feyz ü rif'at bolluk, ilerleme, yükseklik.
feyzâ-feyz (a.b.s.) feyz ile dolu olan.
feyz-âver (a.f.b.s.) feyiz getiren.
feyz-bahş (a.f.b.s.) feyiz bağışlayan, feyiz, bereket veren.
feyzdâr (a.f.b.s.) feyizli, gür.
feyz-efzâ (a.f.b.s.) feyiz arttıran.
feyz-nâk u (a.f.b.s.) feyizli, bereketli.
feyz-resân (a.f.b.s.) feyiz eriştiren, bereket ve bolluk getiren.
feyz-yâb (a.f.b.s.) feyiz bulan, feyiz bulucu.
fezâ[y] (f-s.) artıran, çoğaltan, (bkz: efzâ).
Ferah-fezâ ferah artıran.
Hayret-fezâ hayret artıran, hayret veren.
feza' ji (a.i.) 1. korkma, bağırıp çağırma. 2. dayanamama. 3. ümitsizlik. 4. inleyip sızlanma.
feza (a.i) 1. ucu bucağı bulunmayan boşluk, dünyânın sonsuz olan genişliği.
fezâ-yı ferda yarının boşluğu.
fezâ-yı vatan vatanın fezası, vatanın uçsuz, bucaksız gökleri. 2. geniş ova, geniş saha, yer, alan.
fezâ-yı feyz feyiz sahası, feyiz alanı. 4. "uzay.
fezâî (a.s.) 1. fezaya ait, feza ile ilgili. 2. uzaysal.
fezâlik (a.i. fezleke'nin c.) fezlekeler, hulâsalar, icmaller, özetler.
fezâ-neverd i (a.f.b.s.) fezada giden, fezada dolaşan.
fezâyişte (f.s.) ziyâde, fazla, çok.
fezleke (a.i.) 1. hulâsa, netice, muhtasar, özet. 2. huk. [evvelce] mahkemelerde soruşturma evrakının altına yazılan hulâsa.
fezleke-i târih târih hulâsası, özeti.
fezleke resmi [evvelce] huk. mahkemelerin cereyanını kısaca tespit eden vesîkadan alınan masraf.
fıdda (a.i.) gümüş, (bkz: sîm, nukra).
Dâ-ül-fıdda gümüş ile zehirlenme.
fıddâ-i hâlise hâlis gümüş.
fıkarât cıü (a.i. fıkra'nın c.) 1. küçük hikâyeler, kıssalar.
fıkarât-ı lâtife lâtif, hoş hikâyeler.
fıkarât-ı lâzime ve nâzike ince ve gerekli fıkralar.
fıkarât-ı müntehabe seçilmiş hikâyeler. 2. cümleler, paragraflar.
fıkarât-ı anîfe yukarıda geçen cümleler. 3. omurga kemiklerinin boğumlan.
fıkarât-ı acziyye anat. sağrı omurları.
fıkarât-ı arziyye anat. sağrı omurları.
fıkarât-ı kataniyye anat. bel omurları.
fıkarât-ı rakabiyye anat. boyun omurları.
fıkarât-ı us'ûsiyye anat. kuyruk omurları.
fıkarât-ı zahriyye anat. sırt omurları. 4. kısımlar, fasıllar, bölümler, (bkz: fıkra).
fıkarî (ü (a.s.) [aslı "fekarî" dir]. (bkz: fekarî).
fıkariyye ıü (a.i.) [aslı "fekariyye" dir]. (bkz. fekariyye).
fıkariyye-i âliyye zool. yüksek omurgalılar, [aslı "fekariyye"dir].
fıkariyye-i süfliyye zool. aşağı omurgalılar, [aslı "fekariyye"dir].
fıkdan (ii (a.i.) yokluk, darlık, bulun-mazlık, kıtlık, (bkz: fakd).
fıkdân-ı akl akıl kıtlığı.
fıkdân-ı dem fizy. kansızlık, fr.anemie. (bkz: fakr-üd-dem).
fıkdân-ı elem acı yitimi.
fıkdân-ı hassâsiyyet psik. duyumsamazlık, fr. apathie.
fıkdân-ı imkân imkânsızlık.
fıkdân-ı irâde irâde yitimi, fr. aboulie.
fıkdân-ı kuvâ Fransızca "adynamie" karşılığı.
fıkdân-ı ma'rifet-i hissiyye psik. tanısızlık, agnosi.
fıkdân-ı nakd para darlığı.
fıkdân-ı nukud para darlığı.
fıkdân-ı temyiz fels. zihin darlığı.
fıkh (a.i.) 1. bir şeyi gereği gibi anlayıp bilme. 2. şerîat ilmi, şeriatın usul ve hükümleri, amelî ve şer'î meseleler bilgisi, fıkıh.
fıkhî i (a.s.) fıkıha ait, fıkıhla ilgili.
fıkhiyye (a.s.) ["fıkhî" kelimesinin müen.]. (bkz: fıkhî).
fıkıh (a.i). (bkz. fıkh).
fıkra (a.i.c. fıkarât) 1. omurga kemiklerinden bir boğum, omur. 2. bend, madde, paragraf. 3. kısa hikâye, masal, kıssa. 4. kanun maddelerinin paragraflarından her biri. 5. kısım, fasıl, bölüm, [kitap veya eserde]. 6. yazılmış kısa bir haber. 7. gazetelerde, gündelik hâdiselerin kısa ve temiz bir üslupla yazılmış şekli, fr. chronique.
fıkra-hân (a.f.b.s.) hikâye okuyan, söyleyen.
firak (a.i. fırka'nın c.) 1. tümenler, alaylar, bölükler. 2. partiler. 3. cennetler; takımlar, kalabalıklar; ehl-i sünnet ve cemaat'ten ayrılan mezhepler.
fırak-ı dâlle dalâlete düşmüş, sapıtmış, îman etmeyen fırkalar.
fırak-ı siyâsiyye siyâset, politika partileri.
fırka (a.i.c. firak) 1. insan kalabalığı, grubu. 2. siyâset partisi. 3. aşk. tümen.
fırka-i askeriyye tümen.
fırka-i nâciyye selâmet yolunu bulmuş fırka, Müslüman grupu.
fırka-i siyâsiyye siyâset partisi.
firkateyn (a.i.) eskiden kullanılan bir çeşit savaş gemisi.
fırsâd (a.f.i.) karadut.
fırsat (a.i.). (bkz. fursat).
fısâd (a.i.) kan alma, damardan kan çıkarma, (bkz: fasd).
fısk (a.i.c. fusuk) 1. hak yolundan veya hak yoldan çıkma, Allah'a karşı isyan etme. 2. sefahate dalma. 3. hainlik. 4. dinsizlik, ahlâksızlık, (bkz: fücur).
fıskıyye (a.i.c. fesâkî) suyu, aşağıdan yukarıya fışkırtan havuz ağızlığı. 2. çocukların oynadığı su püskürten oyuncak.
fıtâm (a.i) çocuğu, yavruyu sütten kesme.
Vakt-i fıtâm sütten kesme zamanı.
fıtık (a.i.). (bkz: fatk).
fıtnat (a.i.) 1. zihnin her şeyi çabuk anlayışı, zihin açıklığı, zeyreklik, (bkz. fa-tânet). 2. kadın adı. ["gabâvet" in zıddı].
fıtr (a.i.) oruç bozan. [adam],
îd-i fıtr ramazan bayramı, şeker bayramı, (bkz: sada-ka-i fıtr).
fıtra (a.i.) ramazan bayramında bölünmeden verilmesi şer'an vâcibolan 1) buğday, buğday unu veya buğday kavutundan 1458 veya 1667; 2) arpa; 3) kuru üzüm; 4) kuru hurmadan 2917 ile 3333 gram sadaka. [Hanefî'den gayrı diğer üç ehl-i sünnet mezhebine (Şafiî, Mâlikî, Hanbelî) göre, "arpa, kuru üzüm ve kuru hurma miktarı da buğday, buğday unu veya buğday kavutu"nun miktarı olan 1458 veya 1667 gramdır].
fıtrat (a.i.) yaradılış, tabîat, mizaç, huy. (bkz: seciyye, tînet).
fıtraten a.zf.) fıtrî olarak, yaradılıştan.
fıtrî, fıtriyye (a.s.) tabîî, yaradılıştaki.
fıtriyye (a.i.) fels. doğuştancılık, fr. nativûisme
fî (a.i.c. fiat) fiat, baha, kıymet.
fî-i aslî asıl değer.
fî-i carî geçer değer.
fî-i kat'î son fiat, olacağı.
fî-i maktu biçilmiş kıymet, değer.
fî (a.zf. ve e.) 1. içinde, -de ["fîhâ" müfret müennes için kullanılır]. 2. [evvelce] târihin başına konurdu.
fi 20 Teşrîn-i evvel 20 Ekimde.
fi zemâninâ (f.zf.) zamanımızda, şimdiki zaman içinde.
fiâl (a.i. fi'l'in c.) işler, kârlar, ameller.
Bed-fiâl kötü işler işleyen kimse, (bkz: ef'âl).
fî-emân-illâh (a.cü.) Allah'ın hıfz ve siyânetinde; Allah kerîm.
fiat (a.i. fî'nin c.) bahalar, kıymetler, değerler, [yapma kelimelerdendir].
ficâ (a.zf.) ansızın, birdenbire, (bkz: fücâ).
fidâ (a.i.) bir esiri kurtarmak için verilen şey, fidye, (bkz: feda).
fidâî (a.s.). (bkz. fedaî).
fidye (a.i.) can kurtarma karşılığı verilen akçe vesaire.
fidye-i necat kurtulmalık, can kurtarma akçesi.
fie (a.i.c. fiat) taife, güruh, cemâat, bölük, takım.
fie-i kalîle az cemâat, [çok zaman küçümseme yoluyla söylenir].
figan ("ga" uzun okunur, f.i.) ıztırap ile bağırıp çağırma, inleme, (bkz: feryad).
figan-ı tîz yüksek feryad.
figan-ı tîz-i heves arzunun yüksek feryadı.
figan-perver figan ettiren, bağırtan.
figâr (f.i.) yara. (bkz: cerîha).
-figâr (f.s.) yaralı, müteessir, incinmiş.
Dil-figâr yüreği yaralı, (bkz: efgâr).
-figen (f.s.) atıcı, yıkıcı, düşürücü, ["ef-gen" kelimesinin hafıfletilmişi]. (bkz: efgen).
-figende (f.s.) yıkılmış, yıkık, düşkün, ["efgende" kelimesinin hafifletilmişi]. (bkz: efgende).
-fîh (a.e.) " onda, içinde" mânâsını verir.
Mâ nahnü fîh konuştuğumuz.
Mü-nâziun fîh hakkında münâkaşa, çekişme olan, kavgalı.
Mef'ûlün fîh "-de" hâli.
Fîhi Mâfih (o şey ki onun içinde) Hz. Mevlânâ'nın tasavvufa dâir ünlü eseri.
fihâl (a.i. fahl'in c.) itibarlı, üstün kimseler.
fihâm (a.s. fahîm ve fahm'ın c.) çok kuvvetli, nüfuz ve itibar sahibi kimseler, ulular, büyükler.
fihris (a.i. c. fehâris) 1. bir kitabın içinde neler bulunduğunu gösteren ve kitabın ya başına, ya sonuna konulan cetvel, indeks. 2. eşyanın adlarını gösteren defter, [kelime Farsça "fihrist" den alınmıştır].
fihrist (f.i.). (bkz. fihris).
fikir (a.i.c. efkâr), (bkz: fikr).
fikr (a.i.c. efkâr) 1. fikir, düşünce. 2. idrâk. 3. hatır. 4. zihin, akıl. 5. rey, oy, zan, inanma. 6. zihin tasavvuru, kuruntu. 7. murad, maksat, niyet.
fikr-i amiyane alelade, bayağı fikir, düşünce.
fikr-i âteşin ateşli fikir, düşünce.
fikr-i fâsid bozuk, bozucu fikir.
fikr-i ferda yarının fikri, düşüncesi.
fikr-i galat yanlış düşünce, yanlış bir şeyi düşünme.
fikr-i garâib-perver garip şeyler icâdeden fikir, düşünce.
fikr-i mukaddes mukaddes fikir, kutsal düşünce.
fıkr-i muzmar dışarı vurulmamış, gizli fikir.
fikr-i sabit saplantı, fr. idee fixe.
fikr-i takib peşini bırakmama, sona erdirme.
fikr-i vatan vatan fikri, vatan düşüncesi. (bkz. fikret).
fikren (a.zf.) fikir ile, düşünerek, zihnen.
fikret (a.i.) 1. (bkz: fikr). 2. erkek ve kadın adı.
fikrî, fikriyye mensup, fikirle ilgili, düşünerek meydana getirilen [şey].
Hayât-ı fikriyye düşünce hayâtı, düşünce âlemi. 2. i. [birincisi] erkek, [ikincisi] kadın adı.
fikriyyât (a.i.c.) fikir, düşünce ile olan işler.
fikriyyen (a. zf.) fikir, düşünce bakımından.
fîl (a.i.c. efyâl, füyûl) bilinen büyük hayvan,
fil (a.i.c. efal, fiâl, c.c. efâîl) iş, kâr, amel; zamanla ilgili olup mânâya yol açan kelime, *eylem.
fi'l-i basît g r. basit fiil, tek kökten yapılan fiil [olmak, gelmek; gitmek., gibi].
fi'l-i cevheri gr. "imek" mastarından yapılan varlık fiili.
fi'l-i gayr-ı kıyâsı gr. kaidesiz, kuralsız fiil [yemek; içmek; oturmak., gibi].
fi'l-i gayr-i müteaddî gr. geçişsiz fiil, fr. intransitif.
fi'l-i hayr iyi iş.
fi'l-i hikâye gr. geçmiş zamanda olmuş, fakat konuşanın görmüş olduğu bir işi anlatan fiil. [yazmış idi; okumuş idi... gibi].
fi'l-i iane gr. yardımcı fiil [idi, imiş, ise.. gibi].
fi'l-i iktidarı gr. "bilmek" maddesiyle meydana gelen fiil [yazabildim; koşabildim., gibi].
fi'l-i iltizâm gr. emir sîgasının sonuna "-elim, -e sin, -e siniz" katılarak yapılan fiil, dileme kipi [sevelim; çekesin; yeresiniz.. gibi].
fi'l-i intihal gr. intiha fiili, fr. verbe accompli.
fi'l-i istimrarı gr. sürerlik fiili [gide durmak; bakakalmak., gibi].
fi'l-i kıyâsî gr. kaideli, kurallı fiil [ateş'den ateşlemek; iş'den işlemek., gibi].
fi'l-i lâzım gr. "-i hâli" almayan fiil. [uyumak; gülme., gibi].
fi'l-i ma'lûm gr. faili, öznesi bilinen fiil, *etgen fiil [yemek; içmek., gibi].
fi'l-i rnâ'yûb ayıplanmayı gerektiren davranış.
fi'l-i mazi gr. bir işin geçmiş zamanda olduğunu bildiren sîga, kip.
fi'l-i meçhul gr. faili, öznesi bilinmeyen fiil, edilgen fiil [yazılmak; açılmak., gibi].
fi'l-i menfî gr. kendisinde nefı edatı bulunan fiil, olumsuz fiil.
fi'l-i mezmûm gr. kötü iş, fena iş; zina ve livâta.
fi'l-i mukarebe gr. "yazmak" maddesiyle meydana gelen fiil [düşeyazdım.. gibi].
fi'l-i mutavaat gr. dönüşlü fiil.
fi'l-i muzâri' gr. hem hâle, hem istikbâle delâlet eden sıyga (kip) [gelirim; giderim, gibi].
fi'l-i mün'akis tepke, f r. reflexite.
fi'l-i mürekkeb gr. yardımcı bir fiille birleşerek tek kelime hükmüne giren fiil, birleşik fiil [yazabilmek; koşabilmek., gibi].
fi'l-i müsbet gr. kendisinde nefi edatı bulunmayan fiil, olumlu fiil.
fi'l-i müşareket gr. işteşlik fiili [koşuşmak, sevişmek., gibi].
fi'l-i müteaddî gr. "-i hâli" alan geçişli fiil, nesne tümleci alan fiil [yemek; içmek., gibi].
fi'l-i niyyet gr. niyet fiili, davranma fiili, fr. verbe intentionnel.
fi'l-i rivayet gr. geçmiş zamanda olmuş, fakat konuşanın görmüş olduğu bir işi anlatan fiil [koşmuş imiş; sevmiş imiş., gibi].
fi'l-i şartî gr. bir şeyin vukuunu başka bir şeye şart kılmak için kullanılan sîga, kip ki, morfemi ile yapılır [geleceks e; vereceks e. . gibi].
fi'l-i şenî (kötü fiil) ırza geçme [mutlaka "ırza geçme" mânâsına gelmez].
fi'l-i şerr fena, kötü iş.
fi'l-i ta'cîlî gr. "vermek" maddesiyle meydana gelen fiil [yazıverdim; alıverdim.. gibi].
fi'l-i temenni gr. dilek-şart kipi.
fi'l-i vücûbî gr. emrihâzınn sonuna "meli" sözü katılarak meydana getirilen sîga, gereklik kipi [girmeliyim; sevmeliyim., gibi].
filâhat (a.i.) ekincilik, çiftçilik, (bkz. harâset, zirâat).
fîl-bân (a.f.b.i.). (bkz. feyyâl).
fi-l-asl (a. zf. ) aslında.
fi-1-cümle (a.zf.) nihayette, sonunda.
fi'len (a.zf.) hakikatte, gerçekten, işleyerek. (bkz: bi-1-fi'l).
fi'len zî-medhal huk. iş görerek karışmış [kimse].
fi-1-hakika (a.zf.) hakikatte, hakikaten, gerçekten, doğrusu.
fi-l-hâl (a.b.zf.) bu anda, hemen, şimdi.
fi-l-hayr (a.b.e.) hayırlı iş.
fi'lî, fi'liyye (a.s.c. fi'liyyât) fiille ilgili, gerçekten yapılan iş.
Cümle-i fi'liyye gr. fiil-cümlesi, yüklemi fiil olan cümle.
Hizmet-i fi'liyye ilk askerlik vazifesi, görevi.
fi'lî tedavül eko. l ) tedavülde fi'len mevcut olan para; 2) tedavül bankasının çıkardığı banknotların halkın elinde bulunan kısmı.
fi'lî zaman eko. bir sürenin kontrolünde bahse konu olan işin yapılabilmesi için o işi yapanın kullandığı gerçek süre.
fi'liyyât (a.s. fi'lî'nin c.) gerçekten işlenilen işler.
fi'liyye (a. i.) fels. etkincilik, fr. aç-tivisme.
filizz (a.i. c. filizzât) 1. eritilip temizlenmemiş olan altın, gümüş, bakır, demir gibi ham mâden, külçe. 2. erimiş bakır.
filizz-i ma'denî kim. mâden filizi.
filizzât (a.i. fılizz'in c.) ham mâdenler, ham külçeler.
filizzât-ı ma'deniyye coğr. mâden cevheri. filizzât-ı seb'a (7 ham mâden) altın; gümüş; cıva; bakır; demir; kalay; kurşun filizleri.
Dostları ilə paylaş: |