i'mâl-i fikr bir işi en ince ayrıntılarına kadar iyice düşünme, ince eleyip sık dokuma.
i'mâlât (a.i. i'mâl'in c.) bir fabrikanın veya memleketin sanayie ait yaptığı işler.
imâlât (a.i. imâle'nin c.) ed. imâleler.
i'mâlât-hâne (a.f.b.i.) yapımevi,işlik, atölye.
imâle (a.i. meyl'den) 1. meylettirme, bir tarafa eğme, yatırma. 2. ed. vezne uydurmak için, kısa heceyi lüzumundan fazla uzun okuma.
imâle-i nigâh göz çevirme, mec. dikkatsizce bakma.
imâle (a.i.) [eskiden] işçilere ödenen gündelik ücret, (bkz: umâle).
i'mâl-gâh (a.f.b.i.) (bkz: i'mâlât-hâne).
i'mâliyye (a.i.) yapma, yapım ücreti.
imâm (a.i.c. eimme) 1. namazda, kendisine uyulan kimse. 2. önde bulunan, önayak olan kimse. 3. halîfe olan kimse. 4. bir mezhep kuran zât. 5. Hz. Ali neslinden gelen zevat.
İmâm-ı a'zam (en büyük imam) islâm dîninde ehl-i sünnet mezheplerinin dört büyük imamından biri olan Hz. Numan bin Sabit.
imâm-ı millet millete önayak olan, önder.
imâme (a.i.) 1. sarık. 2. tespih, çubuk gibi şeylerin baş tarafına geçirilen, çoğu kehribardan yapılmış olan uzunca kısım, başlık. 3. g. s. fildişi oyma ve kakmalarda görünüşü tacı ve imameyi andıran motif.
imâmet (a.i.) imamlık.
imâmeyn (a.i.c.) iki imam. [bâzan, "İmâm-ı A'zam", "îmâm-ı Şafiî", çok defa "İmâm-ı Ebû Yûsuf ile "İmâm-ı Muhammed" için kullanılır].
İmâmeyn-i Hümameyn Hz. İmâm-ı Hasan ile İmâm-ı Hüseyn; îmâm-ı Ebu Yusuf ile İmâm-ı Muhammed.
imam-hânesi (a.f.t.b.i.) istanbul'da, Süleymaniye civanndaki kadın hapishanesi.
imâmiyye (a.i.) imâmîler, Hz. Muhammed'den sonra, Hz. Ali'nin ve ahfadının meşru imam olduğuna inanan mezheb ki, "isnâ aşeriyye", "seb'iyye", "zeydiyye" gibi bir çok hiziplere bölünmüştür.
imâm-ül-enbiyâ' (a.it.) "nebilerin, peygamberlerin imâmı'Hz. Muhammed.
imâm-ül-müslimîn (a.it.) "Müslümanlann imamı"halîfe.
imâm-zâde (a.f.b.i.) imam oğlu, babası imam olan veya babasına imam denilen kimse.
im'ân (a.i. maan'dan) 1. bir işte çok ileri varma, çok dikkatli olma. 2. inceden inceye araştırma.
îmân (a.i. emn'den) 1. inanma, inanç. 2. islâm dînini kabul etme.
îmân-ı makbûl insanların îmânı.
îmân-ı ma'sûm peygamberlerin îmânı.
îmân-ı matbû' melâikelerin îmânı.
îmân-ı nıerdûd münafıkların îmânı.
îmân-ı mevkuf Hz. Muhammed'in ölümünden sonra gelişmiş olan din değişikliklerini benimseyenlerin inancı.
îmân-ı taklîdî inanmayıp ta inanmış gibi görünen kimselerin inancı.
îmân-ı ye's ümitsizlik ve çaresizlik karşısında Allah'a sığınanların îmanı.
îmân-dâr (a.f.b.s.) îmanı olan, imanlı.
îmâniyye (a.i.) fels. inancılık, fr. fideisme.
i'mâr (a.i. umrân'dan. c. i'mârât) şenlendirme, bayındır hâle getirme.
imârât (a.i. imâret'in c.) imaretler, yoksullara yiyecek dağıtmak üzere kurulmuş olan hayır evleri, aşevleri.
imâret (a.i.) 1. ümran, bayındırlık, (bkz: ma'mûriyyet). 2. yoksullara yiyecek dağıtılmak üzere kurulmuş olan hayır evi.
imâta (a.i.) uzaklaştırma, uzaklaştırılma.
imâte (a.i. mevt'den) öldürme, yok etme.
imâte-i vakt (vakit öldürme) eğlenerek vakit geçirme.
imdâd (a.i. meded'den) 1. yardım. 2. yardıma gönderilen kuvvet. 3. erkek adı.
imdâd-ı sıhhî cankurtaran.
imdâdî (a.s.) imdata ait, imdatla "ilgili.
imdâdiyye (o.i.) muharebe zamanlarında harp masrafını karşılamak, sulh vaktinde de bütçe açığını kapatmak için halktan alınan örfî vergi.
imdâdiyye-i hazariyye 1) barış sırasında bütçe açığını kapatmak üzere halktan toplanan vergi; 2) eyalet valilerinin ödeneği için barışta konulan vergi.
imdâdiyye-i seferiyye ask. savaşta giderleri karşılamak ve açığı kapatmak üzere alınan vergi.
imhâ' (o.i. mahv'den) mahvetme, edilme, yoketme.
imhâ (a.i.) bileme, keskinletme.
imhâk (a.i.) 1. bereketsiz. 2. kararma.
imhâl (a.i. mehl'den) 1. mühlet verme. 2. bir zaman daha sonraya bırakma.
Bilâ imhâl hiç vakit geçirmeden.
imhâz (a.i.) doğrulukla yapma.
imkân (a.i. mekânet'den) olabilecek vaziyette bulunma; olabilirlik.
Adem-i imkân olamazlık.
Adîm-ül-imkân olamaz.
imkân-ı aklî mant. akılca mümkün oluş.
imlâ' (a.i. melâ'dan) 1. doldurma, doldurulma. 2. söyleyip yazdırma, yazdırılma. 3. bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazmak bilgisi, fr. dictee.
imlâ-yı fâsid yanlış ve bozuk yazı.
imlâ-yı sahîh doğru ve kusursuz yazı.
imlâc (a.i.) sorma (sorumak'tan), meme emme.
imlâen (a.zf.) imlâ yoluyla.
imlâ-hâne (a.f.b.i.) eskiden fişeklerin doldurulduğu yer.
imlâk (a.i.) mülk sahibi olma.
imlâk (a.i.) çok fakir düşme, düşkünlük.
imlâl (a.i. melâl'den) usandırma, usandırılma, bezginlik verme, bıktırma.
imlîse (a.i.) sahra, çöl. (bkz: bâdiye).
imlîsî (a.i.) hırsız, (bkz: sârık).
imrâc (a.i.) 1. hayvanı otlatma, çayıra salıverme. 2. ahde vefa etmeme, sözünü bozma.
İmrân (a.h.i.) Hazret-i Meryem'in babası.
Al-i İmrân İmrân'ın sülâlesi = Musa ile Harun veya Meryem ile İsa.
Sûre-i Âl-i İmrân Kur'ân-ı Kerîm'in üçüncü sûresi.
imrâr (a.i. mürur'dan) geçirme, geçirilme.
imrâr-ı evkat vakitleri geçirme.
imreet (a.i.) kadın, hâtûn.
imreet-ül-müselsele astr. semânın kuzey yarımküresinde "Feres-i a'zam" ile "Zât-ül-kürsî" burçlarının arasında bulunan ve "Feres-i a'zam" kuyruğu gibi duran birkaç parlak yıldızlı bir burç, lât. Andromeda;fr. Andromede.
imsâ' (a.i.) 1. bozma, (bkz: ifsâd). 2. akşama kalma.
imsâk (a.i. misk'den) 1. bir şeyden el çekme, perhiz. 2. zamanında oruca başlama, oruca başlama zamanı. 3. cimrilik, pintilik.
imsâkiyye (a.i.) ramazanda, imsak vaktini gösteren cetvel.
imsâl (a.i.) boşuna sarfetme, har vurup harman savurma.
imsâs (a.i. mass'dan) 1. emdirme, emdirilme. 2. suda erimiş ilâcı şırınga etme.
imsâs (a.i.) messettirme, değdirme;elle tutup sevme.
imşeb (zf.) bu gece.
imtâr (a.i.) yağdırma, yağdınlma.
imtâr-ı ahcâr taş yağdırma.
imtâr-ı matar yağmur yağdırma.
imtidâd (a.i. medd'den) 1. uzama, uzanma; uzun sürme. 2. astr. uzay, fr.espace. (bkz. fezâ').
imtidâd-ı fecr astr. tan süresi,
imtidâh (a.i. medh'den) medhetme,
imtihâ' (a.i.) bileme, bilenilme, bilenme.
imtihâ-yi seyf kılıcın bilenmesi.
imtihân (a.i. mehn'den. c. imtihânât) deneme, sınama, sınıf geçmek için sorulan sualler, sınav, (bkz: ezmâyiş).
imtihâz (a.i.) hâlis, katkısız, saf olma.
imtikâr (a.i. mekr'den) aldanma, oyuna ve hileye düşme,
imtilâ' (a.i. melâ'dan) 1. dolgunluk.
imtilâ-i mi'de mîde dolgunluğu. 2. kan toplanma, kan durma.
imtinâ' (a.i. men'den) 1. çekinme, geri durma. 2. imkânsızlık, olamayış.
imtinâ-i âdî huk. [eskiden] bir şeyin vücudu âdeten mümkün olmamaktır, [birisinin, nesebi mâruf bir kimse hakkında"benim oğlumdur" demesi gibi.].
imtinâ-i hakiki huk. [eskiden] bir şeyin ademinin aklen zarurî olması. Meselâ[bir kimse kendisinden yaşça büyük olan kimse hakkında"bu benim oğlumdur" diye iddia etse dâvası dinlenmez, çünkü, kendisinden yaşça büyük bir adamın kendisinin sulbî oğlu olmak aklen mümtenîdir].
imtinân (a.i. menn'den) iyiliği başa kakma.
imtirâ' (a.i.) 1. şüphe etme, şüphelenme. 2. tereddüt, kararsızlık.
imtirâs (a.i.) kaşınma, sürtünme.
imtirâs-ı himâr eşeğin kaşınması.
imtisâl (a.i. misl'den) 1. îcâbedeni, gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme. 2. alınan emre boyun eğme. (bkz: inkıyâd).
imtisâlen (a.zf.) uyarak, bağlı olarak.
imtisâs (a.i. mass'dan) 1. emme, emerek çekme, soğurma. 2. biy. soğurulma, emilme, fr. absorbtion.
imtisâs-ı kudret fiz. enerji alma.
imtişât (a.i.) taranma, saç veya sakal tarama.
imtiyâz (a.i.c. imtiyâzât) 1. başkalarından ayrılma, farklı olma. 2. ayrıcalık. 3. bir işi, başkaları yapamamak üzere, husûsî müsâade ile bir kimseye veya bir müesseseye verme.
imtiyâzât (a.i. imtiyâz'ın c.) imtiyazlar, müsâadeler, izinler.
imtiyâzî, imtiyâziyye (a.s.) imtiyaza ait, imtiyazla ilgili.
imtizâc (a.i. mezc'den) 1. karşabilme. 2. birbirini tutma, uygunluk. 3. iyi geçinme; uyuşma. 4. kim. kaynaşma.
imtizâc-ı elvân renklerin birbirine uyması.
imtizâc-ı kimyevî kim. kimyasal ilgi.
imzâ' (a.i.) bir kimsenin, mektup ve şâir resmî kâğıtların altına, kendi eliyle, her zaman aynı biçimde yazdığı kendi adı.
Vâzi'-ül-imzâ' imza koyan, adını yazan.
imzâ-i kazâ huk. verilen hükmü infaz ve icra etme.
în (f.s.) bu.
în ü ân bu, şu; teferruatla meşgul olma.
în (a.s. aynâ'nın c.) iri ve güzel gözlüler.
inâ' (a.i.c. evânî) kap kaçak.
i'nâ (a.i.) zahmete uğratma.
înâ' (a.i.) yemiş toplama zamanı gelme.
înâ' (a.i.) geciktirme, alıkoyma; zaif düşürme.
inâbe, inâbet (a.i.) 1. günahlara tövbe edip Hak yoluna dönme. 2. bir mürşide baş vurup, tarikata girme.
i'nâc (a.i.) 1. [omurga kemiği] ağrıma. 2. hayvanı kıç üstü çökertme.
inâd (a.i.) ısrar, ayak direme, dediğinden vazgeçmeme.
inâden (a.zf.) inat ederek, inat olsun diye, domuzuna.
inâdiyye (a. i.) "hakayık-ı eşyâ"yi inkâr etme felsefesine bağlı bir zümre.
inâe (a.i.) üşenme; geciktirme.
înâf (a.i.) birini, bir şeyden vazgeçirmeye çalışma.
inâha (a.i.) çökerme [deve].
inâk (a.i.) boynuna sarılma, sarmaşma.
inâka (a.i.) aşırı güzelliği ve çekiciliği ile hayret verme, verilme.
in'âl (a.i.) nallama, nallanma.
inâle (a.i.) nail etme, kavuşturma.
in'âm (a.i. ni'met'den. c. in'âmât) 1.nîmet verme, iyilik etme. 2. tar. Yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam.
in'âmât (a.i. in'âm'ân c.) nimetler, ihsanlar, iyilik etmeler.
inâme (a.i.) uyutma, uyutulma
inâme-i etfâl çocukların uyutulması.
in'âm-perver (a.f.b.s.) nimet veren, ihsan, iyilik eden.
in'âm-perverî (a.f.b.i.) idare vericilik, ihsan, iyilik edicilik.
inân (a.i.c. einne) 1. dizgin. 2. etme, yürütme,
îrcâ-yi inân dizgini boşaltma, salıverme, atı hızla koşturma; atın dizginini başka tarafa çevirme.
inân ber inân atbaşı beraber, (bkz: hem-inân).
inân-gerdân (a.f.b.s.) dizgin kıran, geri dönen.
inân-keş (a.f.b.s.) "dizgin çeken" ölçülü hareket eden.
inân-rîz (a.f.b.s.) dizgin bırakmış, koşturan.
inân-tâb (a.f.b.s.) dizgin çevirip dönen.
inâre (a.i. nûr'dan) nurlandırma, aydınlatma, ışıklandırma.
inâs (a.i. ünsâ'nın c.) kızlar, kadınlar.
înâs (a.i. üns'den) 1. alıştırma, alıştırılma. 2 . görme, bilme.
i'nât (a.i.) 1. kedere, zahmete, müşkülâta uğratma, uğratılma. 2. ed. Mukayyet kafiye ve mukayyet seci' san'atı. [Arapçadaki mânâsı"evvelce kırılıp bekişmiş olan kemiği tekrar kırmak" demektir.].
inâyât (a.i. inâyet'in c.) lûtuflar, ihsanlar, iyilikler.
inâyet (a.i.) 1. dikkat, gayret, özenme. 2. lütuf, ihsan, iyilik.
inâyet-i keramet-penâhî çok sahavetli,çok cömert olan Allah'ın yaptığı iyilik, yardım, lütuf.
inâyet-i Rabbâniyye Tanrı'nın lûtfi, Tanrı'nın ihsanı, Tanrı kayrası.
inâyet-i Rabbâniyye mesleği fels. kayracılık, fr. providentialisme.
inâyeten (a.zf.) yardım ve iyilik olarak.
inâyet-kâr (a.b.s.) yardımda, iyilikte bulunan.
inâyet-kâr-âne (a.f.zf.) yardım ve iyilikte bulunana yakışacak surette.
inbâ' (a.i.) haber verme, (bkz: ihbâr).
inbâc (a.i.) münasebetsiz konuşma, halletme.
inbâh (a.i.) 1. uyandırma, uyandırılma. 2. kımıldatma, harekete getirme.
Mevâdd-ı inbâhiyye harekete getirici, te'sirli ilâçlar.
inbât (a.i. nebât'dan) bitme, bitmesini te'mîn etme [bitki hak.].
inbâtî (a.s.) inbata ait, inbatla ilgili.
inbâtiyye (a.s.) [inbâtî'nın müen.]. (bkz: inbâtî).
inbiâs (a.i. ba's'den) 1. gönderilme. 2. meydana çıkma, ilerigelme. 3. dirilme, canlanma.
inbihâr (a.i.) yorgunluktan dolayı ânefes kesilip çok soluma.
inbîk (a.i.) imbik,
inbisâs (a.i.) yayılıp dağılma.
inbisât (a.i. bast'dan) 1. yayılma, açılma, genişleme, (bkz: tevessü'). 2. iç açılma, ferahlık. 3. fiz. sıcaklığın tesiriyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması, genleşme, fr. dilatation.
inbisât-ı derûn (bkz: inbisât-ı kalb).
inbisât-ı kalb gönlü ferahlama, içi açılma.
inbisât-ı tûlânî f iz. uzama, f r. dilatation lineaire.
încâ' (a.i. necât'dan) kurtarma, kurtarılma.
incâh (a.i.) 1. işi bitirme, işi tamamlama. 2. isteğe erme.
incâs (a.i necis'den) necisleme, necâsetleme, pisleme, pislenme.
incâz (a.i.c. incâzât) yerine getirme[va'di] .
incâz-ı va'd va'dini, sözünü yerine getirme.
incibâr (a.i.) kırık kemiğin bağlanıp kaynaması.
İncîl (a.i.c. enâcîl) Allah'ın vahiy yoluyla dört büyük peygambere, yolladığı mukaddes dört büyük kitaptan Hz. îsâ'ya nazil olanı, (bkz. Kur'an, Tevrat, Zebur), [incil, aslında Hz. isa'nın hayâtından bahseder].
incilâ' (a.i. cilâ'dan) 1. cilalanma, parlama. 2. aşikâr, belli, meydanda olma. 3. görünme.
incilâ-i seher tanyerinin ağarması, şafak atması.
incilâb (a.i. celb'den) 1. çağrıldığı için götürülme. 2. sürülüp götürülme.
incîlî (a.s.) incil'e mensup, incil'le ilgili.
incîliyye (a.s.) [incîlî'nin müen.]. (bkz. incîlî).
Nesâyih-i incîliyye incil'de geçen öğütler.
incimâd (o.i.) donma, buz hâline girme.
incimâd-ı ev'iye hek. damar sertleşmesi.
incirâd (a.i.) soyunma, soyulma, soyutlaşma.
incirâr (a.i.) l. müncer olma, çekilme.
incirâr-ı kelâm söz gelişi, 2, çekilip bir sona erme.
Kuvve-i incirâriyye mâdenin, kırılıp kopmaksızm ince, uzun tel hâline gelmesi. 3. a. gr. kelime mecrûrolma, yâni harf-i cer veya izafet hallerinde son harfi i ile okunma.
incizâb (a.i. cezb'den. c. incizâbât) 1. çekme, çekilme. 2. cazibeye çekilme.
incizâm (a.i.) 1. a. gr. meczûm olma, kelimenin son harfi harekesiz olarak telâffuz olunma meczûm, mahrum.. 2. kemik kırılma.
incizâm (a.i.) cüzam illetine tutulmuş kimsenin bir organının kopması.
incizâz (a.i.) kesilme.
incû (f.i.) inci. (bkz: dürr, lü'lü').
ind (a.i.) 1. yan, taraf; yön, kat. 2. e. yanında, göre, düşüncesine göre. 3. e. olunca, olduğu halde.
ind-Allah Allah yanında.
ind-el-ba'z bâzılarına göre.
ind-el-hâce lâzım olduğu, gerektiği zaman.
ind-el-îcâb gerekince.
ind-el-icâze izin verildiği takdirde.
ind-el-iktizâ gereğince, gerekirse.
ind-el-lüzûm gereğince, gerekirse.
ind-et-tahkik tahkik sonunda.
indâb (a.i. nedeb'den) yara iyileşip kabuk bağlama.
indî (a.s.c. indiyyât) bir kimsenin kendi inanışına, kendi görüşüne dayanan, kendince.
indibâg (a.i.) deri debagat etme, tabaklama.
indifâ' (a.i. def’den. c. indifâât) 1. mündefi' olma, ortadan kalkma. 2. yer yer baş gösterme.
Emrâz-ı indifâiyye çiçek, kızıl, kızamık gibi hastalıklar. 3. jeol. püskürme, eruption.
indifâ-i bürkânî yanardağ püskürüğü, lâv.
indifâât (a.i. indifâ'nın c.) 1. mündefi olmalar, ortadan kalkmalar. 2. yer yer baş göstermeler. 3. jeol. püskürtmeler, fr. eruptions.
indifâî (a.s.) 1. püskürme ile ilgili. 2. jeol. püskürük, fr. eruptive.
indifâk (a.i.) şiddetle dökülme, atılarak dökülme.
indifâk-ı nehr nehrin şiddetle dökülmesi.
indihâş (a.i.) çok korkma.
indimâc (a.i.) durulup sarılma, birbirine geçme, kenetlenme.
indimâcî (a.s.) içkin, fr. immanent.
indimâl (a.i.) yara iyi olma, kapanma, (bkz: iltiyâm).
indirâ' (a.i.) yayılıp dağılma.
indirâ-yı mâ' suyun yayılıp dağılması.
indirâ' (a.i.) 1. öne geçme. 2. bir işe girişme. 3. bulut altından sıyrılma.
indirâ-ı kamer Ay'ın, buluttan sıyrılması.
indirâc (a.i. derc'den) münderiç olma, içine konma; arasına sıkıştırma.
indirâs (a.i.) kökten yıkılma, adı sam kalmama, eseri kalmayacak şekilde yok olma. [en çok bina hakkında kullanılır].
indisâs (a.i.) toprağa gömme.
indiyâl (a.i.) ishal olma, içi sürme.
indiyyât (a.s. indî'nin c.) birinin kendi inanışına, kendi görüşüne dayanan sözler, düşünceler, keyfe tabî olarak söylenilen sözler.
indiyye (a.i.) fels. kendi inanışına, kendi görüşüne inanma, kendincelik.
ineb (a.i.) üzüm. (bkz: engûr).
ineb-i kelb bot. köpeküzümü.
ineb-üd-dübb (ayı üzümü) bot. kocayemiş.
ineb-üs-sa'leb bot. tilkiüzümü.
inebe (a.i.) 1. üzüm tanesi. 2. ahududu, Bektaşî üzümü gibi meyvelere verilen ad.
inebî (a.s.) üzüm biçiminde olan, üzümümsü.
ineb-ül-efrenc (a.b.i.) bot. frenküzümü.
ineb-üs-sa'leb, ineb-üd-düb (a.b.i.) bot. ayı üzümü (koca-yemiş), tilki üzümü.
infâd (a.i.) 1. bitirme, bitirilme, tükenme. 2. kuyunun suyu tükenme.
infâk (a.i. nafaka'dan. c. infâkat) nafaka verip geçindirme, besleme.
infâk-ı muhtâcîn muhtaç olanları, yoksulları besleme.
infâl (a.i.) ganimetten mal ayırıp verme.
infâr (a.i.) ürkütme, ürkütülme.
infâz (a.i. nüfûz'dan. c. infâzât) 1. yerine getirme, yapma [emri]. 2. öte tarafa geçirme.
infâz-ı fermân emir dinletme, hükmünü geçirme.
infiâl (a.i. fi'l'den. c. infiâlât) 1. gücenme, darılma. 2. edilgi, fr. passion.
infiâlât (a.i. infiâl'in c.) infialler, coşkunluklar.
infiâlât-ı nefsâniyye nefse ait her türlü teessürler, ruhun kabul ettiği her türlü tahavvüller, değişiklikler.
infiâlî (a.s.) tesirli, dokunaklı.
inficâr (a.i fecr'den) 1. fecir sökme, tan yeri ağarma. 2. biy., bot. çatlama, fr. dehiscensce. 3. su, yerden kaynayıp akma.
infihâm (a.i. fehm'den) fehmedilme, anlaşılma.
infihânî (a.i.) şişman adam.
infikâk (a.i. fekk'den) 1. fek olma, bir şey yerinden ayrılma. 2. çözülme.
infilâk (a.i. felak'dan) 1. yarılma, açılma. 2. gr, kim. patlama, fr. explosion. (bkz. infitâr).
infilâl (a.i.) 1. delinme, delik açılma. 2. keskinliği kaybolma, körleşme, körlenme.
infilâl-i seyf kılıcın körlenmesi.
infirâc (a.i. ferc'den) 1. münferic olma, açılma; ferahlama, gönül açılma. 2. kurtulma.
infirâd (a.i. ferd'den) yalnız olma, yanında kimse bulunmama.
infirâg (a.i.) boşalma.
infirâg-ı cüz'i bir mâyi'in (*sıvı) kısmen boşaltılması.
infirâk (a.i. fark'dan) ayrılma.
infirâk-ı turuk 1) yolların ayrılması. 2) görüşbirliğinden ayrılma.
infirâz (a.i.) münferiz olma, kalmama, bulunmama.
infirâz-ı leben hek. doğuran kadının memesinde süt bulunmama.
infisâd (a.i. fesâd'dan) fesada uğrama, bozulma.
infisâh (a.i. fesh'den) 1. bozulma, hükümsüz kalma.
infisâh (a.i. fesh'den) bollaşma, genişleme.
infisâh-ı uzvî hek. bir organın görevini yapamıyacak kadar genişlemesi.
infisâhî (a.s.) bozulmaya, hükümsüz kalmaya ait, bozulmakla, hükümsüz kalmakla ilgili.
infisâhî şart bir sözleşmenin bozulmasına sebep olan durum.
infisâl (a.i. fasl'dan. c. infisâlât) 1. ayrılma, yerinden ayrılma, yerini bırakıp gitme. 2. azledilme, me'murluktan çıkarılma.
infisâlât (a.i. infisâl'in c.) yerinden ayrılmalar; azledilmeler.
infisâm (a.i.) kırılma, kesilme; yırtılma; üzülme.
infitâh (a.i. feth'den) 1. açılma. 2. tıkanmış bir şeyin açılması. 3. hek. safra, menî gibi sıvıların boşanması, akması.
infitâh-ı ebvâb kapıların açılması.
infitâh-ı ezhâr çiçeklerin açılması.
infitâk (a.i.) fıtık arız olma, yarılma, sökülme.
infitâm (a.i.) 1. menedilen şeyden uzaklaşma. 2. südden kesilme.
infitâr (a.i.) yarılma, açılma, (bkz: infilâk1)
infitât (a.i.) kırılma, paralanma.
infizâc (a.i.) 1. buharlaşma. 2. sıcaklık verme. 3. terleme.
infizâc-ı reevî soluk alırken, içeri giren havaya karşı dışarıya hava verilmesi.
ingımâm (a.i.) gamlanma, tasalanma, kaygılanma.
ingımâs (a.i.) suya dalma.
ingısâs (a.i.) suya batma.
ingıtât (a.i.) suya dalma.
ingıvâ (a.i.) yoldan çıkma, sapıtma; dalâlete düşme.
inhâ' (a.i. nehy'den) 1. ulaştırma, yetiştirme. 2. bir vazifeye tâyin veya bir maaşa terfî için yazılan yazı.
inhâc (a.i.) 1. açık, meydanda, (bkz: zâhir). 2. hayvanı yorup solutma. 3. esvabı eskitme.
inhâf (a.i.) zayıflatma, inceltme, arıklatma, arıklatılma.
inhâk (a.i.) çok eziyet etme.
inhibâs (a.i.) 1. nefes tutulma. 2. vakıf adına malı hapis etme.
inhibât (a.i.) yukarıdan aşağı inme, düşme, (bkz: hübût).
inhicâm (a.i.) çökme, yıkılma [bina]
inhidâ' (a.i. hud'a'dan) hud'aya uğrama, hîleye düşme, aldanma.
inhidâb (a.i. hadeb'den) 1. yumrulaşma, kamburlaşma. 2. yumruluk.
inhidâd (a.i. hadde'den) 1. haddeden geçme, basılıp ezilme. 2. sivri, keskin olma.
inhidâm (a.i. hedm'den. c. inhidâmât) yıkılma, harap ve viran olma.
Mâil-i inhidâm yıkılmaya hazır, yıkılmak üzere. (bkz. müşrif-i harâb).
inhidâmât (a.i inhidâm'ın c.) yıkılmalar, harap olmalar.
inhidâr (a.i.) 1. yokuş aşağı inme. 2. hek. derinin vurmasıyla şişme.
inhidâr (a.i.) perdelenme, örtülme, örtünme.
inhidâr-ı nisvân kadınların örtünmesi.
inhidâş (a.i.) dalaşma, hırlaşma [köpek].
inhifâz (a.i.) 1. çökkünlük, fr. depression. 2. aşağılanma, alçaklanma.
inhifâz-ı nesîmî meteor, basınç düşüklüğü (düşük basınç).
inhikak ("ka" uzun okunur, a.i.) kör düğüm olma; mec. sıkışıp kalma [iş hakkında].
inhikâk (a.i.) kaşınma.
inhilâ' (a.i.) defedilme, çıkarılma.
inhilâk (a.i.) kendini tehlikeye koyma.
inhilâl (a.i. hall'den) 1. açılma, çözülüp açılma. 2. dağılma. 3. erime,
inhilâl-i plâzmaî bot. plazma bozulumu.
inhilâl-i zihnî psik. zihin dağılımı.
inhilâl-pezîr (a.f.b.s.) inhilâl kabul eden, inhilâli kabil olan.
inhimâd (a.i.) ateşi sönmediği halde alevi geçme.
inhimâk (a.i.) ahmak gibi görünme.
inhimâk (a.i.c. inhimâkât) bir şeyin üzerine fazla düşme, ziyâde düşkünlük.
inhimâl (a.i.) 1. uğraşma; ciddî olarak çalışma. 2. ihmâl etme, savsaklama. 3. gözyaşı dökme. 4. mühlet alma.
inhimâz (a.i.) ekşilenme.
inhinâ' (a.i.) 1. münhanî olma, eğilme, eğrilme, kavislenme, yay biçimine girme. 2. geo. eğrilik.
inhinâk (a.i. hank'den) 1. boğulma. 2. bunalma, nefesi kesilme.
inhirâf (a.i.c. inhirâfât) 1. münharif olma, dönme, sapma. 2. doğru yoldan çıkma. 3. değişme, bozulma. 4. kırıklık. 5. astr. açılım, declinaison. 6. fiz. sapma. f r. declinaison. 7. kırılma, gücenme.
inhirâfât (a.i. inhiraf’ın c.) inhiraflar.
inhirâk (a.i.) yırtılma, yırtık olma.
inhirât (a.i.) 1. zarar verme. 2. bilmediği işe girişme. 3. ipliğe boncuk dizme. 4. incelme, zayıflama [vücut].
inhisâf (a.i. husûf dan. c. inhisâfât) l. tutulma, söner gibi olma, parlaklığı gitme.
inhisâf-ı ayn hek. kör olma. 2. jeol. çökme, çöküntü, çöküp batma. 3. Ay tutulması, (bkz: husûf).
inhisâm (a.i. hasm'dan) hal ve fasletme, kesip bitirme.
inhisâm-ı da'vâ dâvânın halli.
inhisâr (a.i. hasr'dan) 1. bir şeyi, bir maddeyi, bir işi, başkası yapmamak üzere, yalnız bir kişiye, bir müesseseye verme. 2. tekel, fr. monopole.
inhişâş (a.i.c. inhişâşât) birbirine dokunup hışırdama, hışırtı; şakırdama, şakırtı.
inhişâş-ı esliha silâhların şakırtısı.
inhişâş-ı evrâk yaprakların hışırtısı.
inhitâk (a.i.) 1. yırtılma. 2. bekârlığın bozulması.
inhitâm (a.i.) kırılma, ufalma.
inhitât (a.i.) 1. düşme, aşağı inme, aşağılama, fr. decadence. 2. yaşlılığa yüz tutma.
Sinn-i inhitât ihtiyarlık, çökkünlük çağı. 3. kuvvetten düşme. 4. bir şişin inmesi.
inhitât-ı mikyâs-ı hava meteor, basınçölçer düşüklüğü.
inhitât-ı rûhî psik. ruh düşümü, fr. psycholepsie.
inhitâtî (a.s.) çökkün, fr. depressif.
inhiyâş (a.i.) çekinme, ezilip büzülme.
inhizâl (a.i.) bel kırılma, beli kırılmış gibi yürüme.
inhizâm (a.i. hezîmet'den. c. inhizâmât) hezimete uğrama, bozulma, alt olma, yenilme; bozgunluk.
Dostları ilə paylaş: |