Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 18,14 Mb.
səhifə100/189
tarix03.01.2019
ölçüsü18,14 Mb.
#89926
1   ...   96   97   98   99   100   101   102   103   ...   189

mevduat (A.i.c.) 1. emânet bırakılan şeyler. 2. yatırım

sevilmiş, kendisine ["mevdûd'un mümevdûd j (a.s.)

mevecât (a.i. mevce'nin c.) dalgalar

meveddet (A.i.) sevme, sevgi

İzhâr-ı meveddet sevgi gösterme

meveddetlü (a.t.i.) rütbesi olmayan kadı

mevfûr (a.s.) çoğaltılmış, çok, bol. (bkz. kesîr, vefîr)

mevfûre (a.s.) ["mevfûr" un müen.]. (bkz. mevfûr)

mevhibe (a.i.c. mevâhib) 1. bahşiş, ihsan, bağış, (bkz: atiyye). 2. kadın adı

mevhibe-i ilâhiyye-i kudret Allah vergisi

mevhibet (a.i.). (bkz: mevhibe)

mevhil (a.s. vahl'den) çamurlu [yer]

mevhûb (a.s. vehb'den. c. mevâhîb) hibe olunmuş, ihsan edilmiş, verilmiş. fık. karşılıksız olarak birine verilmiş

mevhûbün leh lehine bir mal hibe olunan, bağışlanan; hibeyi, ihsanı, bahşişi kabul eden

mevhûbât (a.i. mevhûb'un c.) ihsanlar, bahşişler, bağışlar

mevhum (a.s. vehm'den) vehmolunmuş, aslı, esâsı yokken zihinde kurulmuş olan, kuruntuya dayanan

mevhûmât (a.s.c.) kuruntuya dayanan, zihinde kurulmuş, vehim ve hayal kabilinden olan şeyler

mevhûme (a.i.) vehim, hayal, kuruntu nevinden şey

mevhûn (a.s.) arık, zayıf [adam]

mev'id (a.i. va'd'den. c. mevâid) 1. va'dedilen, söz verilen yer. 2. söz verme, vaid

nıev'id-i mülâkat buluşma yeri, fr. "rendez-vous" yeri

mev'id-i telâki (bkz: mev'id-i mülakat)

mev'il (a.i.) 1. sığınacak yer, sığınak. (bkz. melâz, melce', penâh). 2. sel suyunun biriktiği yer

mev'ize (a.i. va'z'dan. c. mevâiz) öğüt

mev'ize-i dîniyye dîne ait öğüt

mev'ize-kâr (a.f.b.s.) öğütçü, öğüt veren

mev'izet (a.i.). (bkz. mev'ize)

mevki' (a.i.c. mevâki') 1. yer. 2. nakil vasıtalarında yer sınıfı

mevki-i amûd geo. dikme ayağı

mevki'-i iktidar hükümet başı

mevki'-i müstahkem aşk. istihkâmlarla sağlamlaştırılmış yer

mevkib (a.i.c. mevâkib) atlı veya yaya olarak maiyette yürüyen alay, kafile

mevkib-i hâcc hacılar kafilesi

mevkib-i hümâyûn pâdişâh alayı

mevkibân (a.f.b.i.) alaylar, kafileler

mevkibân-ı seher melekler

mevkib-dâr (a.f.b.i.) kafile başı

mevkib-rev (a.f.b.s.) kafile ile giden

mevkid (a.i.c. mevâkid) ateş ocağı

mevkif (a.i. vukûfdan. c. mevâkif) 1. durak, duracak yer, istasyon. 2. astr., top. her hangi bir astronomi ve topografya âletinin belli bir maksatla rasat yapmak için kurulduğu nokta, istasyon, durak noktası

mevkii (A.s.) l. yerle, makamla ilgili. 2. yerel

mevkin (a.i.c. mevâkin) kuş yuvası

mevkit (a.i.c. mevâkit) kararlaştırılan, tâyin ve tespit edilen zaman veya yer

mevkud ("ku" uzun okunur, a.s. îkad'-dan) îkadolunmuş, yakılmış

mevkûde (a.s.) ["mevkûd'ün müen.]. (bkz: mevkud)

mevkufü'n-aleyh huk. vâkıf tarafından kendisine vakfın menfaatleri şart olunan cihet. (bkz: meşrûtü'n-leh)

mevkufa ("ku" uzun okunur, a.i. mevkufun c.) (bir zaman için) tutulmuş, bekletilmiş [mal veya para]

mevkufat kalemi tar. mahlül olan umarların gelirleri, vakıfdan hazineye ait fazla gelirler ve örfî vergilerden savaşa ait olan gelirleri toplayan kalem

mevkufâti ("ku" uzun okunur, a. i.) vakfolunmuş mülklerin idaresiyle meşgul me'mur

mevkufen ("ku" uzun okunur, a.zf.) mevkuf olarak, mevkuf olduğu halde

mevkufîn ("ku" uzun okunur, a.s. mevkufun c.) tevkif edilmiş kimseler, tutuklular

mevkufiyyet ("ku" uzun okunur. o.i.) l. hüküm giyinceye kadar hapsedilme. 2. vakfolunma. 3. ait, bağlı olma

mevkûl (a.s. vekâlet'den) bir vekile emânet edilen

mevkûlün ileyh kendisine bir iş bırakılan adam, vekil

mevkûle (a.s. vekâlet'den) ["mevkûl"ün müen.]. (bkz: mevkûl)

mevkut, mevkute ("ku" lar uzun okunur, a.s. vakt'den) vakti, zamanı belli olan

Risâle-i mevkuta muayyen, belirli günlerde çıkan mecmua, süreli yayın

mevlâ (a.s.c. mevâlî) 1. efendi, sahip, mâlik. 2. Allah. 3. kul, köle azat eden. (bkz: mu'tik). 4. velayeti olan, velî karışmaya hakkı olan. 5. şanlı, şerefli [adam]. 6. yardımcı. 7. mürebbî, terbiye eden

mevle'1-atâk bir köle veya câriye azat etmiş olan kimse

mevle-l-mııvâlât huk. [eskiden] akdi velâ eden şahıslardan "mevlâ-yi a'lâ'dır" [bâzı ulemâya göre nesebi meçhul olan bir kimse bir şahsa hitaben "sen benim evlâdım ol!, vefat ettiğimde malıma vâris ol!, bir cinayet işlersen âkilem olup tarafıma lâzımgelen ma'kuleyi (borcu) tesviye et!" deyip o da kabul etse velâ-i muvâlât mün'akit olur. O şahıslardan îcabda bulunan şahsa "mevlâ-yi esfel", kabul edene "mevlâ-yi a'lâ" denir

mevlânâ (a.s.) 1. "efendimiz" manasınadır. 2. bâzı sarıklı ilim adamlarının ve şeyhlerinin lâkabı. 3. "hazret" mânâsına kullanılan bir hitap

Mevlânâ Muhammed Celâlü'd-dîn-i Rûmî (a.b.h.i.) mutasavvıf bir Türk şâiri ve mevlevî tarikatının kurucusudur. Belh'de doğmuş, Konya'da ölmüştür. Eserleri dîvan, gazel ve rubailerden meydana gelmiştir. En meşhuru Mesnevi'sidir. Bu büyük mistik ve didaktik eser altı defterden meydana gelmiş olup yaklaşık 25.600 (veya 256; 8) beyit civarındadır, (d. 1207 - ö. 1273)

mevlevî, mevleviyye (a.s. ve i.) 1. mevlâya mensup, 2. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin tarikatı, yolu ve bu tarîkatten olan kimse

Tarîk-i mevlevî, Tarîkat-ı mevleviyye Mevlevî tarikatı

mevlevî-hâne (a.f.b.i.) Mevlevî tekkesi

mevleviyyet (a.i.) 1. mevlevîlik. 2. mollalık. 3. müderrislikten sonraki ilmiye payesi

mevlid (a.i. velâdet'den. c. mevâlid) 1. insanın doğduğu yer. 2. doğma, dünyâya gelme. 3. doğulan zaman. 4. Hz. Muham-med'in doğumunu anlatan manzum eser. [en yaygın olanı Süleyman Çelebi'nin yazdığı eserdir], (bkz: vesîletü'n-necât)

mevlid-hân (a.f.b.s. ve i.) mevlit okuyan kimse

mevlûd (a.i. velâdet'den. c. mevâlîd) 1. yeni doğmuş [çocuk]. 2. [galat olarak] mevlid

mevlûdât (a.i.c.) muayyen bir zaman içinde doğanlar

mevrid (a.i. vürûd'dan. c. mevârid) varacak yer, varacak yol

mevrûd (a.s. vürûd'dan) gelmiş, gelen

mevrûdât (a.i. mevrûde'nin c.) gelen şeyler

mevrûde (a.s.c. mevrûdât) gelmiş, ulaşmış

Evrâk-ı mevrûde gelmiş evrak

mevrûs, mevrûse (a.s. verâset'den) miras kalmış, ana babadan geçmiş

mevrûsât (a.i. mevrûs'un c.) miras kalmış şeyler, miras kalanlar

mevsık (a.i.c. mevâsık) yemin, sözleşme

mevsil (a.i. vusûl'den) kavşak, kavuşacak yer; ek yeri. [Irak'da bir şehir adı olan Musul kelimesinin aslıdır]

mevsim (a.i.c. mevâsim) 1. yılın dört bölümünden herbiri

mevsim-i behâr ilkbahar devresi

mevsim-i sayf yaz devresi

mevsim-i harîf sonbahar, güz devresi

mevsim-i şitâ kış devresi. 2. bir şeyin muayyen zamanı

Nâ-be-mevsim mevsimsiz, zamansız, vaktinde, zamanında olmayan

mevsimi (a.s.) astr. mevsimlik

mevsûf (a.s. vasfdan) 1. vasfo-lunmuş, vasıflanmış. 2. gr. belirtilen [sıfat takımlarında]

mevsûfe (a.s. vekâlet'den) ["Mevsûf un müen.]. (bkz: mevsûf)

mevsuk (a.s. vüsûk'dan) vesikaya dayanan, sağlam, inanılır

mevsûkü'l-kelim sözlerine inanılır, güvenilir

mevsuka (a.s. vüsûk'dan) ["mevsuk" un müen.]. (bkz: mevsuk)

mevsûkan (A.zf.) mevsuk olarak, inanılır, güvenilir şekilde, gerçek olarak

mevsûkıyyet (a.i.) mevsuktuk, gerçeklik, sağlamlık

nıevsûl (a.s. vusûl'den) vaslolun-muş, bitiştirilmiş; birleşmiş, kavuşmuş

İsm-i mevsûl a.gr. "o şey ki, o kimse ki" mânâlarını anlatan "mâ, men, ellezî" gibi kelimeler

mevsûle (a.s. vusûl'den) ["mev-sûl" ün müen.]. (bkz: mevsûl)

mevsûm (A.s. vesm'den) 1. vesim-lenmiş, nişanlanmış, damgalanmış, işaretlenmiş, imlenmiş. 2. isimlendirilmiş, ad verilmiş

mevsûme (a.i.) 1. bahar yağmuru yağmış toprak. 2. baştan aşağı süslü zırh. 3. s. ["mevsûm" un müen.]. (bkz: mevsûm)

mevt (a.i.) ölüm; tas. benliği öldürme

mevt-i ahdar (bkz: mevt-i ahzar)

mevt-i ahmer meşakketli, kanlı ölüm. tas. nefse karşı koyma

mevt-i ahzar az yiyeceğe, eski, yamalı giymeye razı olma

mevt-i ebyaz 1) anî ölüm; 2) tas. açlık

mevt-i esved gırtlağı sıkılmak veya suya atılmak suretiyle husule gelen ölüm, fr. mort noir. Halkın eza ve cefâsına katlanma

mevt-i fevât birden gelen ölüm

mevt-i fücâât birden gelen ölüm

mevt-i mü-fâcât birden gelen ölüm

mevt-i hâil korkunç ölüm

mevt-i hükmî huk. mefkut olan yânî kaybolup hayat ve memâtı malûm olmayan kimsenin vefatına yargıç tarafından hükmolunması

mevt-i müchiz çabuk ölüm

mevt-i takdirî huk. iskan hâlinde gurre lâzımgelen cenînin sanki sağken öldürülmüş gibi sayılması hâli

mevta (a.i. meyt ve meyyit'in c.) ölüler, ölmüşler

mevta' (a.i.) ayağın bastığı yer

mevtâî (a.s.) ölüye benzer, ölü gibi

mevt-âlûd (a.f.b.s.) ölüm karışığı, ölü gibi

mevtan (a.s.) 1. baygın. 2. cansız, ["mevetân" şekli de vardır]

mevtin (a.i.c. mevâtın) tevattun edilen, yerleşilip oturulan, yurd edinilen yer

mevtî (a.s.) mevte mensup, ölü ile ilgili

mevtûa (a.i. ve s.) cimağ edilmiş kadın

mev'ûd (a.i. va'd'den. c. mevâîd) 1. va'dolunmuş, söz verilmiş

Arz-ı mev'ûd -Hz. Musa'nın dîninde olanlar için- vâdedilmiş toprak, fr. terre promise

Ecel-i mev'ûd tabîî ölüm. 2. vadeli, zamanı belli

mev'ûde (a.s. va'd' den) ["mev'ûd" ün müen.]. (bkz: mev'ûd)

mevvâc (a.s. mevs'den) çok dalgalanan, pek dalgalı, (bkz: zehhâr)

Bahr-i mevvâc çok dalgalı deniz

Ziyâ-yi mevvâc çok dalgalanan ışık

mevvâl (a.i.) Arap halk edebiyatında bir türkü çeşidi

mevz (a.i.) bot. muz

mevzi' (a.i. vaz'dan. c. mevâzi') bir şey konulacak yer, yer

mevziî, mevziiyye (a.s.) bir yere mahsus, bir yerde olan, sının dar, yayılmamış, fr. local. (bkz: mahallî)

Evcâ-ı mevziiyye bir yerde olan, bir yere mahsus ağrılar

mevzu' (a.s. vaz'dan) 1. vaz'olunmuş, konulmuş. 2. işlemekte olan, geçer olan. 3. doğru olmayan, uydurma, sonradan düzme

mevzu' (a.i.) *konu, fr. sujet

mevzû-i bahs bahis konusu, kendisinden bahsedilen

mevzua (a.s. vaz'dan) ["mevzû"un müen.]. (bkz: mevzu')

mevzua (a.i.) fels. konut, fr. postulat

mevzuat (a.i.c.) 1. bahsolunan maddeler, kanun, nizâmnâme (tüzük), kararname, ve talimatnamelerin ihtiva ettiği hükümler. 2. sandık, çuval, teneke gibi içerisine ticâret malı konulan şeyler

mevzûât-ı beşer insanların koyup kabul ettikleri şeyler

Mevzûâtü'l-ulûm Taşköprülü Zade Kemâ-leddin Mehmed merhumun Arapçadan tercüme meşhur eseri

mevzun, mevzûne (a.s. vezn'den) 1. vezinli, tartılı, tartılmış. 2. vezinli, vezinle yazılmış olan. 3. biçimli, yakışıklı, güzel, uygun, düzgün

Kelâm-ı mevzun vezinli söz

Kamet-i mevzun biçimli, yakışıklı, düzgün boy

mevzûnât (a.i. mevzun ve mev-zûne'nin c.) vezinli, taralı, tartılmış şeyler

mevzûniyyet (o.i.) 1. mevzun olma hâli. 2. hesaplı, düzgün, düzenli

mey (f.i.) şarap, (bkz: bade, hamr, haniye)

mey-i aşk aşk şarabı

mey-ibî-gış (saf, hilesiz şarap) hâlis, saf şarap

mey-i gül-fâm (gül renkli şarap) kırmızı şarap

mey-i gül-gûn (gül renkli şarap) kırmızı şarap

mey-i hamrâ kırmızı şarap

mey-i hoş-güvâr lezzetli tatlı şarap

mey-i nâb hâlis şarap

mey-i nahvet gurur şarabı

mey-i revak süzülmüş, saf şarap

mey-i yâkut-reng (yakut renkli şarap) kırmızı şarap

mey' (a.i.) eriyip akma

mey'a (a.i.) bot. karagünlük

mey'a, mey'at (a.i.) 1. bir şeyin tazelik zamanı. 2. yere dökülen nesnenin akıp gitmesi

meyâdîn (a.i. meydân'ın c.) meydanlar, alanlar

meyâdîn-i harb savaş meydanları

meyâmin (a.i. meymenet'in c.) uğurlar, bereketler, mutluluklar

meyâmîn (a.i. meymûn'un c.) uğurlular, bereketliler, kutlular

meyâsir (a.i. meysere'nin c.) l. zenginlikler. 2. ask. sol cenahlar, ordunun sol kanadları

meyâsîr (a.s. meysûr'un c.), (bkz. meysûr)

mey-âşâm (f.b.s.) mey, şarap içen

meyâzîb (a.i. mîzâb'ın c.) oluklar, su yolları

meyâzir (a.i. mi'zer'in c.), (bkz: meâzir)

mey-bûhtec (f.b.i.) kaynatılmış şarap

meydân (a.i.c. meyâdîn) 1. geniş, açık, düz yer, alan. 2. yarışma veya karşılaşma yeri. 3. ortaklık. 4. âyin yeri. [Bektaşi tekkelerinde]. 5. fırsat, imkân

At meydanı hipodrom; [İstanbul'da, Sultan Ahmed camii önündeki meydan]

Et meydanı İstanbul'da, Aksaray'da, Horhor' da bulunan ve Yeniçerilerin tâlim yeri olan ve et de dağıtılan meydanın adı

meydân-ı ağber dünyâ, yeryüzü

meydân-ı hamiyyet hamiyet meydanı

meydân-ı harb savaş alanı

meydân-ı hüner hüner, marifet gösterilen yer

meydân-ı mahşer mahşer meydanı

meydân-ı muhabbet sohbet edilen, konuşulan yer

meydân-ı siyâset idam cezasının uygulandığı yer, politika, siyaset alanı

mey-dân (f.b.i.) şarap kabı

meydân-gâh (a.f.b.i.) meydan yeri

meyelân (a.i.) l. (bkz. meyi). 2. psik. eğinim, fr. inclination. 3. eğsinim, fr. penchant

meyezd (f.i.) düğün veya işret meclisi

mey-fürûş (f.b.s.) şarap satan, şarapçı; meyhaneci

mey-gûn (f.b.s.) Şarap renginde olan, kırmızıya çalan, (bkz: şarabî)

mey-güsâr (f.b.s. ve. i.) birlikte şarap içen, içki arkadaşı. (f.b.i.) içki arkadaşlığı

mey-hâne (f.b.i.) şarap, içki içilen ve satılan yer. (bkz: mey-kede)

mey-hâr, mey-hâre (a.b.s.) şarap, içen, içkici, ayyaş

mey-hör (f.b.s.). (bkz. mey-hâr)

mey-höş (f.s.) mayhoş, ekşimtrak

mey-keş (f.b.s.) şarap içen

mey-keşân (f.b.s. mey-keş'in c.) şarap içenler

meyl (a.i.c. müyûl) l. eğilme, eğiklik; akıntı. 2. sevme, tutulma. 3. gönül akışı, (bkz: meyelân). 4. astr. bir yıldızın meyli o yıldızın geçtiği farzolunan dâire-i Şia'nın, dâire-i istivâ-i semaî üzerindeki kesişme noktası ile o yıldız arasındaki kavis

meyl-i ibtisâm gülümseme meyli

meyl-i dil gönül arzusu

meyl-i tabîî tabîî istek

meyl-i Arz astr. Arz'ın mihveri ile mahrek müstevîsi (yörünge düzlemi) arasındaki 23 derece 27 dakikalık açı

meyl-i a'zam astr. bir gökcisminin en büyük eğimi

meyl-i a'zam hattı astr. en büyük eğimli nokta

meyl-i küllî astr. bir gökcisminin tam olarak yörüngesinden sapması

meyl-i mahrek astr. yörünge eğikliği

meyl-i mıknatısî astr. mıknatıs iğnesi ile ufuk çizgisi arasında bulunan açı

meyl-i mutlak astr. bir yıldızın yörüngesinden olağan olarak sapması

meylen (o.zf.) meylederek, eğilerek; o taraftan olarak

meyliyyât (a.i.c.) bir tarafa meyleden istekler

meyliyyât-ı nefsâniyye iç istekleri, gönü-lün istediği, arzu ettiği şeyler

meymene (a.i.) aşk. ordunun sağ cenahı, sağ kanadı

meymenet (a.i. yümn'den. c. meyâmin) bereket, saadet, mutluluk, uğurluluk. [zıddı nuhuset]

meymûn (a.i. yümn'den. c. meyâmîn) uğurlu, bereketli, kutlu

meymûne (a.s.) 1. ["meymûn" un müen.]. (bkz: meymûn). 2. h. i. Hz. Muhammed'in zevcelerinden biri

meyn (a.i.c. müyûn) yalan söyleme; yalan

mey-perest (f.b.s.c. mey-pe-restân) sürekli şarap içen. (bkz: ayyaş)

mey-perestân (f.b.s. meype-rest'in c.) sürekli olarak şarap içenler, içki-ciler

mey-perestî (f.b.i.) sürekli olarak şarap içme, içkicilik

meysere (a.i.c. meyâsir) 1. zenginlik. 2. aşk. sol cenah, ordunun sol kanadı

meysir (a.i.). (bkz. kumar)

meysûr, meysûre (a.s. yüsr'den. c. meysûrât) kolaylanmış, kolaylatılmış; kolay, (bkz: asan)

meysûrât (a.i. yüsr'den. meysûr, meysûre'nin c.) kolaylanmış, kolaylatılmış şeyler

meyt (a.i.c. emvât) ölü. (bkz: meyyit)

meyte (a.i.) hayvan leşi. (bkz: iaşe, meyyite)

meyte-hâr (f.b.s.) leş yiyen

me'yûs, me'yûse (a.s. ye's'den) yeise düşmüş, ümîdi kesilmiş, ümitsiz, (bkz: meftûr)

me'yûs-âne (a.f.zf.) ümitsizlikle, ümitsizce

me'yûsen (A.zf.) ümitsiz olarak

me'yûsiyyet (a.i.) me'yusluk, ümitsizlik

meyve (f.i.c. meyvecât, meyve-hâ) meyva, yemiş

meyve-i dil (gönül meyvası) evlâd

meyve-i fazl ilim ve ma'rifet meyvası

meyve-i huşk kuru yemiş

meyve-i ter taze yemiş, [doğrusu "mîve"dir]

meyve-bâr (f.b.s.) yemişli, yemiş veren, (bkz. meyvedâr)

meyve-cât (f.i. meyve'nin c.) meyvalar, yemişler, (bkz. meyvehâ, semerât)

meyve-dâr (f.b.s.) meyvalı, yemişli, yemiş veren, (bkz: meyve-bâr)

meyve-fürûş (f.b.s.) meyva, yemiş satan, manav

meyve-hâ (f.i. meyve'nin c.) meyvalar, yemişler, (bkz: meyve-cât, semerât)

meyve-hâ-yı gûnâ gün türlü türlü yemişler

meyve-huşk (f.b.i.) meyvahoş, kuru yemiş satılan yer

meyyal (a.s. meyl'den) 1. çok meyleden, eğilen. 2. çok istekli, düşkün

meyyâl-i inhidam yıkılmak üzere bulunan. (bkz: mâil-i inhidam)

meyyâl-i i'tilâ yükselmeye çok meyilli, istekli

meyyit (a.i. mevt'den. c. emvât) 1. ölmüş, (bkz. meyt). 2. çok zayıf [kimse]

meyyit-i müterâhik meç. ölmüş de duruyor, hareketsiz, tenbel

meyyitâne (a.f.zf.) ölü gibi, ölüyü andırırcasına

meyyite (a.i.) hayvan leşi. (bkz: iaşe, meyte)

mey-zede (f.b.s.) sarhoş

meyzer (a.i.c. meâzir). (bkz: mi'zer)

mezâ (a.fi.) geçti, (bkz: mazâ)

mezâ mâ mezâ geçen geçti, olan oldu; olup biteni hoş görme

mezâbit (a.i. mazbata'nın c.) mazbatalar, tutanaklar

mezâbih (a.i. zebh'den) mezbah ve mezbaha'nın c.) mezbahalar, hayvan kesilen yerler, kanaralar, salhaneler

mezâbil (a.i. mezbele'nin c.) süprüntülükler, süprüntü dökülen yerler

mezâbir (a.i. mezber'in c.) kamışlar, kalemler

mezâd (a.i.) arttırma ile yapılan satış, (bkz: müzayede)

mezâde (a.i.) dağarcık, tulum

mezâhib (a.i. mezheb'in c.) mezhepler, tutulan yollar

mezâhib-i erbaa (dört mezhep) Hanefî, Şafiî, Mâlikî, Hanbelî

mezâhim (a.i. zahmet'in c.) eziyetler, sıkıntılar, [yapma kelimelerdendir]

mezâhim-dîde (a.f.b.s.) eziyet, zahmet, sıkıntı çekmiş [kimse]

mezâhir (a.i. mizher'in c.) 1. muz. utlar. 2. çiçekli yerler

mezâhir (a.c.) (bkz: mazâhir)

mezâik (a.i. zîk'dan) sıkıntılı, dar yerler

mezâk (a.i. zevk'den) 1. zevk alma, tad duyma, tadma. 2. zevk, lezzet. 3. tad duyulan yer, damak

Hulvü'l-mezâk tadı damağında kalma, tatlı

Mürrü'l-mezâk acılığı damağında kalma, acı

mezâlik (a.i. mezlaka'nın c.) ayak koyacak yerler, kaygan yerler

mezâlim (a.i. zulm'den). (bkz. mazâ-lim)

mezâm (a.i.) zemmetme; ayıplama, (bkz: ta'yîb)

mezamin (a.i. mazmûn'un c.), (bkz mezamın o.i. mazâmîn)

mezamir (a.i. mızmar'ın c.) koşu meydanları

mezamir (a.i. mizmâr ve mezmûr'un c.) 1. düdükler. 2. Zebur'un sûreleri

mezar (a.i. ziyâret'den. c. mezârât) 1. ziyaret yeri. (bkz: ziyâret-gâh). 2. kabir, ölünün gömüldüğü yer, sin. (bkz: lahd, makber)

Kitâbe-i seng-i mezar üzerinde yazı bulunan mezar taşı

Levh-i mezar üzerinde yazı bulunan mezar taşı

mezâr-ı zar ağlayan mezar

mezârât (a.i. mezâr'ın c.) mezarlar, kabirler, sinler

mezâret (a.i.) kalbin şiddeti

mezârî' (a.i. mezraa'nın c.) ziraat olunacak yerler, tarlalar

mezâri'-i münbite verimli tarlalar

mezârî (a.s. mezru'nün c.) ziraat olunmuş, çiftle sürülüp tohum atılmış yerler

mezârîb (a.i. mızrâb'ın c.) mızraplar, çalgı çalacak âletler [ud, kanun., gibi]

mezâristân (a.f.b.i.) mezarlık

mezârr (a.s.). (bkz: mazarr)

mezârîk (a.i. mızrâk'ın c.) mızraklar, kargılar

mezâyâ (a.i. meziyyet'in c.) meziyetler, üstünlük vasıfları, (bkz: meziyyât)

mezâyâ-şinâs (a.f.b.s.) mezi-yeüerin kıymetini takdir eden, bilen [kimse]

mezâyık (a.i. mazîk'in c.) dar, sıkıntılı yerler

mezbah, mezbaha (a.i. zebh'-den. c. mezâbih) hayvan kesilen yer, salhane, kanara

mezbele (a.i. zibl'den. c. mezâtil) 1. süprüntülük, süprüntü dökülen yer. 2. meç. aşağılık, kötü durum

mezbûb (a.s.) 1. sinekli. 2. hiddetli, kızgın, kuduruk; çılgın, deli

mezbûbe (A.i.) sineği çok yer

mezbûh (a.s. zebh'den) 1. zebh olunmuş, boğazlanmış, (bkz: zebîh). 2. kurban edilmiş. 3.i. ismail veya Ishak peygamber

mezbûha (a.s.) ["mezbûh'un mü-en.]. (bkz: mezbûh)

mezbûh-âne (a.f.zf.) 1. boğazlanır gibi, boğazlanmışcasına. 2. meç. son ümit ve son kuvvetle [çırpınış]

mezbûl (a.s.) zayıf, arık

mezbûr, mezbûre (a.s.) adı geçen, yukarıda söylenmiş olan. (bkz. mezkûr)

Meblağ-ı mezbûr adı geçen meblâğ, para

mezc (a.i.) katma, karıştırma

mezcen (a.zf.) meze suretiyle, karıştırarak

mezcî (a.s.) mezce mensup, katıp karıştırmakla ilgili

mezcûc (a.s.) süngü ile dürtülmüş, süngülenmiş

Mezdek (f.h.i.) Nûşirevân zamanında (IV. asır) bir mezhep çıkaran kimse

mezdekî (f.s.) Mezdek taraflısı

meze (f.i.) 1. tad, lezzet, çeşni

Bî-meze tatsız, lezzetsiz

Höş-meze tatlı, lezzetli. 2. içki içilirken yenilen şey, çerez. 3. meç. alay, eğlence

mezellet (a.i.) zelillik, horluk, hakirlik; alçaklık, itibarsızlık

mezemmet (a.i.) 1. kınama, yerme. 2. yerilecek, kınanacak iş. ["mezimmet" şeklinde de kullanılır]

mezen (a.i.) âdet, usûl, yol. (bkz: örf)

me'zene (a.i.c. meâzin) ezan okunan yer

mezheb (a.i. zehâb'dan. c. mezâhib) 1. gidilen, tutulan yol. 2. felsefe çığın. 3. din. 4. bir dînin, şubelerinden her biri, fr. doctrine, ecole, systeme

mezheb-i kelâmı ed. kelâm ilmine mevzu teşkil eden teolojik yol

mezheb-i tevhîd (bkz: kelime-i tevhîd)

mezher (a.i.) çiçeklik

mezhere (a.i.c. mezâhir) çiçekli yer

mezîd (a.i. ziyâde'den) 1. artma, arttırma, çoğalma. 2. s. artmış, arttırılmış, büyümüş, çoğaltılmış. 3. gr. aslına harf ilâve olunmuş fiil

Rübâî mezîdün fîh gr. kendisine zait harf ilâve edilmiş aslî dört harfli mastar

Sülâsî mezîdün fîh kendisine zait harf ilâve edilmiş aslî üç harfli mastar

mezîdün-fîh gr. kendisine zait harf ilâve edilmiş aslî mastar

mezillet (a.i.) 1. ayak kayacak yer. 2. yanlışlığa sebebolacak şey

meziyy (a.i.) fizy. kamıştan idrardan evvel gelen meniye benzer koyuca beyaz su

meziyyât (a.i. meziyyet'in c.) meziyetler, üstünlük vasıflan, (bkz: mezâyâ)

mezk (a.i.) yırtma, yarma, (bkz: çak, şakk)

mezkûm (a.s.) zükâmlı, zükâma tutulmuş, nezle olmuş, nezleli

mezkûr, mezkûre (a.s. zikr'den) zikrolunmuş, adı geçmiş, anılmış, (bkz: mebhûs)

rnezkûrât (a.s. mezkûr'un c.) zikredilmiş, adı geçmiş, anılmış şeyler

mezlaka (a.i.c. mezâlık) ayak kayacak yer, kaypancak yer. meç. yanlışlığa düşmeye sebebolan hal

mazlaka-i akdâm ayakların kayması

mezmûm, mezmûme (a.s. zemm'den) 1. zemmolunmuş, yerilmiş. 2. beğenilmemiş; ayıp

mezmûr (a.i.c. mezâmîr) 1. kavalla söylenen ilâhi. 2. Hz. Davud'a inen "Zebûr"un sûrelerinden herbiri

mezra', mezraa (a.i. zer'den. c. mezâri') ziraat olunacak, ekilecek tarla, yer

Eddünyâ mezraatü'l-âhire (dünya, âhiretin ekeneğidir) dünyâda ne ekersen, âhirette onu biçersin

mezru' (a.s. zer'den. c. mezâri') ziraat olunmuş, ekilmiş, çift sürülüp tohum atılmış

mezru' (a.s.c. mezrûât) arşınla ölçülmüş

mezrûa (a.s. zer'den) ["mezru" un müen.]. (bkz: mezru')

mezrûa (a.s.) ["mezru"un müen.]. (bkz: mezru')

mezrûât (a.i.c.) ekilip bitmiş tohumlar, ekinler

mezrûât (a.i. mezrû'un c.) arşınla ölçülmüş nesneler

me'zûn, me'zzûne (a.s. izn'den. c. me'zûnîn) 1. izinli, izin almış. 2. ders veya meşk vermeye veya bir san'at işlemeye salahiyetli. 3. bir okuldan diplomalı, lisansiye. (bkz: mücâz)

me'zûnen (A.zf.) izinli olarak

me'zûnîn (a.s. me'zûn'un c.) me'-zunlar

me'zûniyyet (a.i.) me'zûn bulunma, izinli olma; bitirme

me'zûniyyet-i kat'iyye kat'î (kesin) izin

me'zûniyyet-i resmiyye resmî izin

mezveng (f.i.) bot. balıkotu, mercimek büyüklüğünde, çitlenbikten biraz küçük, ceviz gibi dört kaklı, dış kısmı siyah ve kolay kırılan, kabuklu bir tohum, lât. anamirta menispermaceae. [içi dövülüp un ve sığır ödü ile karıştırılarak hamur hâline getirilir; bundan kopartılan küçük parçacıklar balıklı yerde suya atılır, yutan balıklar sersemleyerek yüze çıkar ve kolaylıkla elle de tutulur]


Yüklə 18,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   96   97   98   99   100   101   102   103   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin