Ba'd-el--mîlâd mîlâd'dan sonra
Kabl-el-mîlâd mîlâd'dan önce
mîlâd-ı Isa İsâ yortusu, isa'nın doğduğu yıl (24/25 aralık)
milâdî, mîlâdiyye (a.s.) milâtla, Hz. isa'nın doğum yılı ile ilgili
Sene--i mîlâdiyye mîlâd yılı
Târîh-i milâdî mîlâd târihi
milâh (a.i. milh'in c.) tuzlar
milâh (a.i. milh'in c.) tuzlar
milâhat (a.i.) gemicilik; gemicilik bilgisi
rnü'aka (a.i.c. melâik) tahta kaşık; g. s. hattatların kullandığı küçük kaşık
mil'aka-tırâş (a.f.b.s.) tahta kaşık yapan
milel (a.i. millet'in c.) 1. milletler, uluslar. 2. bir dinde veya mezhepte olan topluluklar
Beyne'l-milel milletler arası
Hukuk-i beyne'l-milel milletlerarası hukuk
milel-i erbaa (dört topluluk) Müslüman, Yahudi, Ermeni, Rum
milel-i muhtelife-i mütegallibe galebe etmiş muhtelif milletler
milel-i mütemeddine medenîleşmiş milletler
Milel ve Nihâi Şehristânî'nin mezheplere dâir meşhur eseri
milh (a.i.c. emlâh, milâh, milâh, milha) tuz. (bkz: nemek)
milh-i hamız kim. asit tuz. milhü's-saga kim. boraks
milha (a.i. milh'in c.) tuzlar
milhâ, milhât (a.i.c. melâ-hî) oyun, eğlence, cünbüş
milhafe (a.i.) yorgan, bürünecek şey. [halk ağzında "melhafe" şeklindedir]
milhez (a.i.) g. s. mürekkep karıştırmakta kullanılan bir âlet
milhî (a.s.) tuza ait, tuzla ilgili; tuzdan
milhiyyet o.i.) tuzluluk
mîlî (f.i.) kedi. (bkz: gürbe, hirre, sinnevr)
milk (a.i.) birinin tasarrufu altında bulunan şey. (bkz: mülk)
milk bî-sebebin huk. [eskiden], (bkz: milk-i mukayyed)
milk-i mukayyed huk. [eskiden] irs ve şirâ gibi esbâb-ı milkten biriyle takyîd ve beyân olunan milkiyet. ["bu mal bana babamdan miras kaldı" yolundaki iddiada olduğu gibi]
milk-i mutlak huk. [eskiden] irs ve şirâ gibi esbâb-ı milkten biriyle takyîd ve beyân edilmeyen milkiyet. ["bu saat benim mukimdir" yolundaki iddiada olduğu gibi]
milk-i yemin köle, câriye
milka (a.i.) g. s. ham iplik, [mürekkep hokkalarına konulurdu]
milkat (a.i.) cerrah maşası
milkat (a.i.) 1. yerden bir şey alacak âlet. 2. lavta, rahimdeki çocuğu alacak âlet
milk-dâr (a.f.b.s.) mülk sahibi, hükümdar
milk-dârî (a.f.b.i.) mülk sahipliği, hükümdarlık
millet (a.i.c. milel) 1. din, mezhep. 2. bir dinde veya mezhepte bulunanların topu. 3. sınıf, topluluk. 4. makule, kategori
millet-i beyzâ Müslümanların hepsi
millet-i hâkime hâkim millet
millet-i İslâm islâm dîninde bulunanların hepsi
millet-i mesîhiyye Hıristiyanların hepsi
millet-i muazzama büyük millet
millî, milliyye (a.s.) din ve millete ait, milletle ilgili, ulusal
Âdâb-ı milliyye millete uygun olan edeb ve terbiyeler
A'yâd-ı milliyye millî bayramlar
millî bakıyye milletvekili seçimi için gerekli olan her partinin aldığı oy sayısından artan miktar
millî kıyafet bir milletin geleneksel giyim özelliklerini taşıyan kılık
Millî Mecmua Mehmet Mesîh Akyiğit tarafından l Kasım 1923 den 15 Kasım 1928 tarihine kadar istanbul'da her 15 günde bir yayımlanmış olan edebiyat ve san'at dergisi
Millî Mücadele (ulusal savaş) 19 Mayıs 1919 da Atatürk'ün Samsun'a çıkışından sonra Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kararlaştırılan ve 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi'yle sonuçlanan Türk Kurtuluş Savaşı
millî yegâh sultanî yegâh makamına Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında birkaç gayretlinin taktığı geçici ad
milliyyet (a.i.) 1. aynı kavim ve cinsten olma, cinsiyyet, tâifiyyet, kavmiyyet. 2. [büyük M ile] ilk sayısı 3 Mayıs 1950'de yayımlanmış olan ve hâlen istanbul'da çıkmakta bulunan günlük siyasî gazete, [kurucusu Ali Naci Karacan idi]
milliyyet-perver (a.f.b.s.) *ulus-sever, "ulusçu, nasyonalist
milliyyet-perverâne (a.f.zf.) milletini sevene, milliyetçi olana yakışacak surette
milliyyûn (a.s.c.) milliyetçiler, ulusçular, milliyet akımını benimseyenler
milzâb (a.s.c. melâzîb) cimri, çok hasis
mim (a.f.ha.) 1. Osmanlı alfabesinin yirmi yedinci harfi olup "ebced" hesabında kırk sayısının karşılığıdır. 2. bir kitap veya ibarenin altına, sonuna "temme (=bitti)" yerine veya "malûm oldu", "görüldü" makamına konulan bir harftir. 3. muharrem ayını bildiren bir işarettir; belli mânâsına "ma'lûm" ve gelmiş, hazır mânâsına "mevcûd" kelimelerinin kısaltılmışıdır
mi'mâr (a.i. umrân'dan. c. mi'mârân) inşâat plânlarım yapan ve bunların kurulmasına bakan san'atkâr. fr. architecte. mi'mâr-ı kâr-hâne-i kudret: Allah
mi'mârân (a.i. mi'mâr'ın c.) mimarlar
mi'mârî, mi'mâriyye (a. s.) mimarlığa ait, mimarlıkla ilgili
Fenn-i mi'mârî mimarlık bilgisi, f r. architecture
Usûl-i mi'mâriyye üslûp, sitil
mi'mâriyye (a.i.) bir yapı için mî-mara verilen para
mimi, mîmiyye (a.s.) mim harfiyle ilgili; içinde mim harfi bulunan [kelime]
Masdar-ı mîmî Arapçada başında m bulunan masdar şekli. Meselâ, firâr'ın masdar-ı mîmîsi: meferr gibi
mimrâz (a.s.) hastalıklı, (bkz: mis-kam)
min (a.e.) -den, denberi
Anhâ minhâ şundan bundan
mînâ (f.i.) 1. şarap şişesi. 2. şişe; cam; billur. 3. mine, kuyumcuların gümüş üzerine nakşettikleri lâcivert veya yeşil renkli sırça
Kasr-ı mînâ gök kubbesi
mînâ (a.i. c. miyânî) liman
mînâ-fâm (f.b.s.) mina renkli, sırça renkli, cam mavisi, (bkz: mînâ-reng)
mînâ-gûn (f.b.s.) mine renkli, renkli cam
nıînâ-kâr (f.b.s.) mine işleyen, mine işçisi
mînâ-kârî (f.b.i.) mine işçiliği, mine işleyicilik
min'âm (a.s.) çok in'am eden, çok bağışta bulunan
minârât (a.i. menâre [= minare] nin c.) minareler, [aslı "menârât" dır]
mînâ-reng (f.b.s.) mine renkli, gök mavisi
minassa (a.i.) gelin sandalyesi, gelinin süslenmiş olarak oturup göründüğü yüksekçe yer
minassa-pîrâ (a.f.s. ve i.) "gelin sandalyasını süsleyen" gelin
minassa-pîrâ-yi nâz ü eda (nazlanma ve kırıtma sandalyesini süsleyen) gelin
min ba'd (a.zf.) bundan böyle, bundan sonra
minbaz (a.i.) hallaç tokmağı
minber (a.i.c. menâbir) 1. camilerde hatibin çıkıp hutbe okuduğu merdivenli kürsü. 2. 1919 da istanbul'da yayımlanmış olan günlük siyasî ve ticarî gazete. [Dr. Rasim Ferit tarafından yayımlanan bu gazete ancak 50 sayıya ulaşabildi]
minber-i nüh-pâye (dokuz basamaklı minber) dokuz felek üstünde Allah'ın tahtı
mincel (a.i.c. menâcil) ekin orağı
mincem (a.i.c. menâcim) terazi kolu
min cihetin (a.zf.) bir cihetten
min-cümle (a.zf.) bu cümleden olarak, bu cümleden
mindef (a.i. nedfden. c. menâdif) hallaç yayı
nıindel (A.s.) 1. yırtıcı, haris, açgözlü, doymaz, [kimse]. 2. zorba
mindîl (a.i.c. menâdîl). (bkz: mendil)
minel-ân (a.zf.) bundan sonra, bundan böyle
mine'l-arş ile'l-ferş (a.cü.) gökten yere kadar, baştan aşağı
mine'l-aşk (a.zf.) aşk yüzünden
mine'l-bâb ile'l-mihrâb (a.zf.) (kapıdan mihraba kadar) hepsi, baştan başa, başından sonuna kadar; hepsi, bütün
mine'l-bidâyeti ile'n-nihâye (a.cü.) başlangıçtan sonuna kadar
min-el-evvel (a.zf.) evvelden beri, öteden beri
mine'l-evvel ile'l-âhır (a.cü.) baştan sona kadar
mine'l-ezel (a.zf.) ezelden beri
mine'l-garâib (a.zf.) garip şaşılacak şey
mine'l-kadîm (a.zf.) eskiden beri, çok evvelden
mine'l-kalbi ile'l-kalbi sebîlâ kalpden kalbe yol vardır
mine'l-merkez-iş-şems astr. güneş merkezine bağlı olan, *günmerkezli, fr. helio-centrique
minen (a.i. minnet'in c.) minnetler, (bkz: minnet)
minfâh, minfah (a.i.c. menâ-fîh) körük
minfâk (a.s.) çok nafaka veren
min-gayri (a.zf.) olmayarak
min gayri haddin (a.zf.) had, [edep] dışı olarak; haddim olmayarak
min-gayri kasdin istenmeyerek
min-gayri resmin (a.zf.) resmî olmayarak
minh, minhü (a.e.c. minhüm) ondan, [müzekker hâli]
minhâ (a.e.c. minhünn) 1. ondan, bundan. 2. i. çıkarma ve indirme sembolü [inşaat keşif hesaplarında hesaba katılmayacak boşluklar (pencere, kapı. v.b.)]
minhâc (a.s.c. menâhic) açık, geniş yol. (bkz: şâh-râh)
minhâc-i hidâyet hidâyet yolu, doğru yol
minhar (a.i.) misafir kabul eden, misâfirsever
minhas (a.i.c. menâhis) uğursuz şey
minhât, minhat (a.i.c. menâhit) taş ve tahta yontma âleti
min-hays (a.zf.) ... konusunda
min-hays-i mecmu' (a.zf.) hepsi, topu
minhü (a.e.) ondan
minhüm (a.e. minh'in c.) onlardan
min... ilâ... (a.zf.) -den ...-ye kadar
min indillâh (a.zf.) Allah tarafından
mine's-serâ ile's-Süreyyâ [yerden Süreyya (Ülker yıldızı) 'ya kadar] yerden göğe kadar
min evvel ilâ âhirihi başından sonuna kadar
minka', minkaa (a.i.) küçük cerrah şırıngası
minkab (a.i.) 1. cerrah burgusu. 2. yiv açtıkları oluklu kalem
minkale (a.i.) geo. iletki, yarım dâire şeklinde dereceli hendese (geometri) âleti
minkar ("ka" uzun okunur, a.i. nakr'dan. c. menâkîr) 1. yırtıcı kuş gagası. 2. taşçı kalemi, (bkz. minser)
minkar-ı âteşin ateşten gaga
minkar-ı mahrût gagalan kuvvetli ve mahrut (koni) şeklinde olan kuşlar [serçe, ankuşu, karga... gibi]
minkar-ı meşkuk gagalan kısa ve çok yarık olan kuşlar [kırlangıç, çobanaldatan... gibi]
minkar-ı rakîk gagalan uzun ve ince, düz veya eğri olan kuşlar [çavuş kuşu, sinek kuşu.. gibi]
minkarî ("ka" uzun okunur, a.s.) gaga biçiminde; gagayı andınr yolda
minkaş ("ka" uzun okunur, a.i.) 1. cımbız, (bkz. mûçîne). 2. demir kalem
min-kıbeli'r-rahmân (a.zf.) Allah canibinden
min külli'l-vücûh (a.b.zf.) her cihetle, her yönden
minnet (a.i.c. minen) 1. bir iyiliğe, bir iyilik yapana karşı kendini borçlu görme. 2. görülen iyiliğe karşı teşekkürde bulunma. 3. yapılan iyiliği başa kakma. 4. şükür, teşekkür etme
Bî-minnet minnetsiz, ettiği iyiliği başa kakmayan
Veliyyü'n-ni'meti bî-minnet pâdişâh
minnet-dâr (a.f.b.s.) birinden gördüğü iyiliğe karşı mahcup ve müteşekkir kalan
minnet-dârâne (a.f.zf.) minnet eder surette, minnetli olarak
minnet-dârî (a.f.b.i.) minnettarlık
minnet-dîde (a.f.b.s.) minnet görmüş, iyilik görmüş
minnet-keş (a.f.b.s.c. minnet--keşân) minnet çeken, minnet altında bulunan
minnet-keşân (A.f.b.s. minnet--keş'in c.) minnet çekenler, minnet altında bulunanlar
minnet-şinâs (a.f.b.s.c. min-net-şinâsân) minnetbilir, iyilik tanıyan
minnet-şinâsân (a.f.b.s. min-net-şinâs'ın c.) minnetbilirler, iyilik tanıyanlar
minnet-şinâsâne (a.f.zf.) minnetşinascasına, minnetbilirlikle
minnet-şinâsî (a.f.b.i.) min-netşinaslık, minnetbilirlik, iyiliktanıyıcılık
minser (a.i.c. menâsir) 1. yırtıcı kuşların gagası. 2. taşçı kalemi, (bkz: minkar)
minşaa (a.i.) çulha mekiği
minşakka (a.i.) anat. çukur, yarık, oyuk
minşakka-i müşerrihîn (teşrihçilerin çukuru) anat. el başparmağı ile bilek mafsalı arasındaki çukurluk, [eski teşrihçiler (anatomist-ler), bu çukurluğa enfiye döküp kokladıklan için bu adı vermişlerdir]
minşâr (a.i. neşr'den. c. menâşîr) destere, bıçkı, (bkz. erre)
minşârî, minşâriyye (a.s.) testere gibi, testere ile "ilgili
minşeb (a.i.) bot. emici kök, fr. crampon
minşefe (a.i.) su silecek nesne; bez; sünger
mintan (a.i.) (bkz. nîm-ten)
min tarafillâh (a.zf.) Allah canibinden, (bkz. min kıbel-ir rahman)
mînû (f.i.) î. cennet, (bkz: adn, bihişt, firdevs). 2. şişe, sırça. 3. zümrüt, zebercet
mînû-yi-hâk kabir, mezar
Mînû-çihr (f.b.s.) 1. Cennet yüzlü, güzel. 2. h. i. îran mitolojisinde Feridun'un büyük oğlu
minval (a.i.) l. çulhaların tezgâh âletlerinden üstüne bez sardıkları ağaç. 2. tarz, yol, suret, şekil
Ber-minvâl-i meşrûh açıklandığı, anlatıldığı üzere
Ber-minvâl-i sabık eskisi gibi
min-vechin (a.zf.) bir bakımdan
minzâr (a.i.) ayna. (bkz: âyîne, mir'ât, secencel)
mîr (f.i.c. mîrân) âmir, baş; kumandan; bey; vali
mîr-i âlem tar. bayrak beyi.[eskiden, saray memurlarının ileri gelenlerine verilen bir unvan]
mîr-i âşıkan bot. horozibiği, lât. Ama-ranthus
mîr-i kelâm güzel, düzgün, zarif konuşan kimse
mîr-i kıbtiyân Osmanlı imparatorluğunda Çingenelerden ispenç ve cizye vergilerini toplayan kimse, [çok zaman sipahilerden ve silâhtarlardan seçilirdi]
mîr-i miran tar. beylerbeyi
mira' (a.i. riyâ'dan) riya etme, mürâyi olma
mîr-âb (f.b.i.) bir şehrin su işlerine bakan kimse
mîrâbâd kasrı (f.a.b.i.) sadrâzam Nevşehirli ibrahim Paşa tarafından III. Sultan Ahmet için Kanlıca tepesinde yaptırılan kasır
mi'râc (a.i.c. maârîc) 1. merdiven, (bkz: mirkat, süllem). 2. göğe çıkma
Leyle-i mi'râc (bkz: leyletü'l-isrâ) mi'râc gecesi, Hz. Muhammed'in göğe çıktığı gece ki, Receb ayının yirmi yedisine rastlayan kandil gecesidir
mi'râcü'n-nebiyy Hz. Muhammed'in göğe ağmasiyle meydana gelen büyük mu'cize
mi'râciyye (a.i.) 1. Hz. Muhammed'in mi'râc-ı şeriflerinden bahseden eser, Mîrac münâsebetiyle yazılan manzume. 2. muz. Türk müziğinde, cami müziğinin en tantanalı forme'udur. Bugün, elde bulunan yegâne mîrâciye Nâyî Osman Dede'nin şaheseridir ki, bütün Türk müziğinin hâl-i hâzırda en büyük eseri bulunmaktadır. Bu eser de emsali gibi unutulmak üzere iken Dr. Suphi Ezgi tarafından H. Saadettin Arel ve Ahmet Irsoy'un da yardımlarıyla büyük bir çalışma ile kurtarılmış ve bozuk şeklinden aslî şekline döndürülmüştür
mi'râc-nâme (a.f.b.i.) Hz. Muhammed'in Mi'râc-i Şerifleri hakkında yazılmış kaside ve manzume, (bkz: mi'râciyye)
mîr-âhûr (f.b.i.) imrahor, sarayın ahır müdürü, ["mî'r-i âhûr"dan bozma]
mîralây (f.b.i.) ask. "alay beyi" albay, [yazıda "izzetlü" lâkabı ile hitâbedilirdi]
mîrân (f.i- mîr'in c.) beyler
Mîr-i mîrân beylerbeyi; eyâlet valisi; mülkiyede paşa unvanını kazanan rütbelerin ikincisi olup ûlâ sınıf-ı sânîsine karşılıktır
mirâr (a.i. merre'nin c.) kerreler, defalar, kezler
mirâren (a.zf.) defalarca
mirâren ve kirâren birçok defalar
mîrâs (a.i. veraset ve irs'den c. me-vârîs) ölenin hısımlarına veya kanunen verilmesi gereken kimseye bıraktığı mal, mülk, para
mîrâsü'l-mükâteb huk. [eskiden] kitabete kesilmiş olan memlûke ait terekenin veresesine intikali, ki şu veçhile olur: mükâtebin terekesinden evvelâ yabancılara ait borcu varsa o tesviye olunur. Sonra mevlâsına borcu varsa bu verilir, daha sonra kitabet bedelinden artan kısım te'diye olunur, bundan sonra ne kalırsa o da veresesine kalır
mîrâs-hâr (a.f.b.s.) mirasyedi. [halk dilinde "mîrâs-hor" suretinde kullanılır]
mîrâs-hor (bkz: mîrâs-hâr)
mir'ât (a.i.c. merâî, meraya) 1. ayna. (bkz: minzar, secencel). 2. meşhur bir çeşit lâle
mir'ât-ı muhaddeb bombeli ayna
mir'âtü'l-ayn (bir şeyin) dış görünüşü
mirbat (a.i.) davar bağlanacak bağ
mi'râz (a.i.c. maârîz) sözün gizli mânâsı
mirfak (a.i.c. merâfık) 1. dirsek. 2. mutfak. 3. kiler. 4. astr. semânın kuzey yarım küresinde El-fâris burcunda bulunan bir yıldız
mircel (a.i.c. merâcil) kazan
mirfaka (a.i.) dirsek yastığı
mirfed (a.i.) büyük kâse
mîrî (f.s.) 1. beğlik, devlet hazînesine ait. 2. i. devlet hazînesi. [Arapçaya benzetilerek "mîriyye" demek yanlıştır]
nıîrilû (i.) uzayan harpte ve askerin kifayetsizliği zamanında aylıkla toplanan asker
mirkam (a.i.c. merakım) ; 1. kalem, yazacak âlet. 2. güneş saati mili
nıirkak (a.i.) oklava
mirkat ("ka" uzun okunur, a.i.c. merâkî) merdiven, basamak; derece, (bkz: mi'râc1, süllem)
Mirkatü'l-Edeb (edeb merdiveni) Ahmedî'nin Farsça-Arapça manzum bir lügati
mîr-livâ (f.a.b.i.) aşk. tuğgeneral
Mirrîh (a.h.i.). (bkz. Merih), [kelimenin aslı "Mirrîh" olduğu halde, "Merih" şekli yaygındır]
mirsâd, mirsad (c. merâsid) 1. rasat yeri, gözetme yeri. 2. İlk 3 sayısının başyazarı Muallim Naci olan ve 26 Mart 1891'de yayımlanmış bulunan haftalık edebiyat dergisi
mirsâd-i ibret ibretle seyretme yeri
mirsât (a.i.c. merâsî) gemi demiri, lenger
mirşah, mirşaha (a.i.) süzgeç, süzgü
mirtâz (a.s.) dinin yasağından kaçınan, (bkz: perhizkâr)
mirvaha (a.i. rîh'den. c. merâvih) yelpaze, (bkz: meges-rân)
mirvaha-cünbân (a.f.b.s.) yelpaze sallayan
mirvaha-cünbânî (a.f.b.i.) yelpaze sallayıcılık
mîrzâ, mirza (f.b.i.) 1. iranlılara mahsus bir asalet unvanı, beyzade, [kelimenin sonuna getirilirse (Haydar Mirza gibi) nesebçe büyüklüğe delâlet eder; kelimenin başına getirilirse (Mirza Hüseyin gibi) alelade, efendi, bey mânâsına gelir]. 2. astr. Dübb--i Ekber yıldız kümesinin kuyruk ortasındaki çukurda bulunan, kümenin altıncı derecede parlak yıldızı. lât. zeta Ursus Majoris
mis (f.i.) bakır
misafir (a.i. sefer'den c. müsâfirîn) [aslı "müsâfir" dir]. (bkz: müsâfir)
misâha, misâhat (a.i.). (bkz: mesaha, mesâhat)
ınîsâk (a.i. sevk'den) sürme, sev-ketme
mîsâk (a.i. vüsûk'dan. c. mevâsîk) sözleşme, andlaşma
Rûz-i mîsâk kıyamet günü
Mîsâk-ı Millî Türk istiklâl dâvasının temel taşını teşkîl eden ve Atatürk'ün reisliği altında toplanan Erzurum, Sivas kongrelerinde tesbît edilip Osmanlı meb'ûsân meclisince 28 Kânû-nusânî (Ocak) 1920 târihinde kabul ve bütün milletçe son haddine kadar tatbikine azmedilen 6 maddelik millî ahitname
mi'sâl (a.i.) gelberi, ucu uzun ağaç
misâl (a.i.c. emsîle) 1. örnek. 2. masal. 3. rüya, düş. 4. s. benzer, andırır, (bkz: müşabih). 5. a. gr. yalnız fası (ilk harfi) harf-i illet olan kelime. Misal "vasi, vaiz; yumun, meysûr.." gibi
misâl-i meymûn tuğra
misâl-i vâvî ilk harfi vav olan kelime "vücûd, va'z.." gibi
misâl-i yâyî ilk harfi ye olan kelime yüsr, yumun., gibi
Adîmü'l-misâl eşi, örneği, benzeri olmayan
Alem-i misâl rü'ya
Bedr-i misâl Ay gibi
Bî-misâl eşsiz, örneksiz
Deryâ-misâl deniz gibi, pek çok
mi'sam (a.i.) bilek, nabız yeri
mi'samü'l-yed (el bileği) anat. bilek
mis'ar, mi'sâr (a.i.c. mesâ-ir) ateş kuskusu, ateş karıştırmaya yarayan demir
mi'sâr, mi'sar, mi'sara (a.i.) mengene
misâs (a.i. mess'den) değip dokunma; el sürme
Lâ-misâs tabu, dokunulmaz şey [inanma bakımından]
misbah (a.i.) biy. yüzgeç
misbah-ı batnî biy. karın yüzgeci
misbah-ı sadrî biy. göğüs yüzgeci
misbah-ı şerci biy. anus yüzgeci
misbah-ı zahrî biy. sırt yüzgeci
misbah-ı zenebî biy. balıkların kuyruğu
misbahiyy-ür-ricl biy. yüzgeç ayaklılar
misbâr (a.i. sebr'den. c. mesâbîr) hek. 1. yara fitili. 2. sonda
misbeke (a.i.) mâden eritilip dökülecek kap
mis'ele (a.i. asel'den) arı kovanı,
misenn (a.i. senn'den) bileği taşı
misfât (a.i. safvet'den. c. mesâfî) su arıtmaya mahsus süzgeç
mishal (a.i. selh'den) 1. keser, törpü, eğe gibi yontacak âlet. 2. Kur'ân-ı okumakta mahir olan adam
misillû (a.t.s.) benzer gibi
misk (a.i.) misk, Asya'nın yüksek dağ-lannda yaşayan bir cins ceylânın erkeğinin kann derisi altındaki bir bezden çıkanlan güzel kokulu madde, (bkz: müşk)
miskab (a.i. sakb'dan. c. mesâkıb) matkap, tahta, mâden, kemik gibi şeyleri delmeye yarayan âlet
miskal ("ka" uzun okunur, a.i. sıklet'den. c. mesâkil) yirmi dört kıratlık bir ağırlık ölçüsü, [on dört kırat bir şer'î dirhemin karşılığıdır]
miskam ("ka" uzun okunur, a.s. sakamet'den) hastalıklı, (bkz: mimrâz)
miskata (a.i.) düşürücü sebep ve ilâç
miskî (a.s.) 1. misk gibi güzel kokulu. 2. misk gibi siyah renkli
miskin (a.s. meskenet'den. c. mesâkîn) 1. âciz, zavallı, becereksiz, hareketsiz [adam]. 2. cüzzam hastalığına tutulmuş olan. 3. miskli [misk + in]
miskîn-âne (a.f.zf.) miskincesine, tenbelcesine
miskîn-hâne (a.f.b.i) miskin hastalığına tutulmuşlann yurdu, cüzzamlıların hastahânesi
miskîy (a.s.) miske mensup, misk ile ilgili, misk kokulu
Hitâmühu misk güzellikle sona erdi
miskiyyü'l-hitâm mükemmel bir şekilde sona erme
miskiyye (a.i.) zool. misliler, fr. viverrides
misl (a.i.c. emsal) 1. benzer, kat
Mukabele-bi'l-misl tıpkısını, benzerini yaparak karşılık verme, misilleme. 2. miktar. 3. ön, yan, huzur. 4. mat. tekrarlanan bir sayının toplamı
misl-i hazân (sonbahar gibi) sonbaharda dökülen yapraklar gibi
misl-i müşterek mat. ortak kat, birtakım tam sayıların katı olabilen sayı. [40 sayısı 5, 8, 10 sayılarının ortak katı'dır]
misl-i müşterek-i asgar mat. en küçük ortak kat
misl-i müşterek-i a'zam en büyük ortak kat
mislak (a.s.) uzdilli [kimse]
mislî (a.s. misl'den) 1. misil ile ilgili. 2. fiyatta büyük bir fark olmadan benzeri bulunabilen
misma' (a.i. sem'den. c. mesâmi') 1. kulak, (bkz: üzn). 2. hek. hastanın, kalbini, göğsünü ve ciğerlerini dinlemeye yarayan âlet. 3. f z. kulaklık, f r. ecouteur
mismaa (a.i.). (bkz. misma')
mismâr (a.i.c. mesâmîr) 1. çivi, mıh. (bkz: mîh). 2. kazık
mismâr-ı âhenîn demir kazık
mismarî (a.s.) 1. mismâr'a, çiviye mensup, çivi ile ilgili. 2. çivi şeklinde olan
Hatt-ı mismârî çivi yazısı, (bkz: hatt-ı mîhî)
misred (a.i.) biz, tığ
missîk (a.s.) çok cimri
misvak (a.i. sevk'den. c. mesâvîk) Erâk ağacının ucu dövülüp fırça hâline getirilen ve diş temizliğinde kullanılması sünnet olan ince dalları
mîş (f.i.) koyun, (bkz: ganem, kûsfend)
mi'şâb (a.i.) otu, çayın bol olan yer
mi'şâr (a.i.) mat. ondabir( 1/10)
mîşe-zâr (t.f.i.) meşelik, küçük koruluk, [yapma kelimelerdendir]
mişfer (a.i.c. meşâfır) devenin sarkık dudağı, (bkz. meşfer)
mişhat (a.i.) manivela
mîşîn (f.i.) meşin
mişkât (a.i.c. meşâkî) içine kandil, lâmba gibi şeyler koymak için duvarda yapılan oyuk, hücre
mismaa (a.i.) şamdan
mişmiş (a.i.). (bkz: mışmış)
mişrât, mişrat (a.i. şart'dan. c. meşârît) 1. neşter, hekim bıçağı. 2. keskin bıçak
mişrebe (a.i. şürb'den) maşrapa
mişvâr (a.i.) 1. tarz, tavır, hareket, gidişat. 2. gümeçten bal peteği sağılan âlet
mişvare (a.i.) çömlek, testi
mişvâr-gâh (a.f.b.i.) at pazan
mişvâz (a.i.c. meşâvîz) sarık
mişvel (a.i. şevlet [= yuvarlak kuyruk] den) küçük orak, orakcık
mişvel-i müh anat. beyni ikiye ayıran yangın içine giren örtü
mişvelî (a.s.) orak biçiminde olan
mişver-geh (a.f.b.i.). (bkz: mişvâr-gâh)
mit'âm (a.s.c. matâim) yemeği bol olan; çok yemek yiyen
mithara (a.i. tahâret'den) matara
mişyâ' (a.s.) boşboğaz
mîtîn (f.i.) külünk, taşlan kayaları parçalamakta kullanılan büyük çekiç
mîv (f.i.) kıl. (bkz: mûy)
mi'vaz (a.i.) nüsha, muska
mîve (f.i.) [meyve'nin aslıdır], (bkz: meyve)
mîve-dâr (f.b.s.). (bkz. meyve-dâr, şemere-dâr)
mîve-dil (f.b.i.) "gönül meyvesi" meç. evlât
mi'vel (a. .i.c. maâvil) külünk, taşları, kayalan parçalamaya yarayan sivri kazma
miyâh (a.i. mâ'ın c.) sular
Hatt-ı ictimâ-i miyâh coğr. sulan bir yere toplanan arazînin sınırı
Hatt-ı taksîm-i miyâh suları başka başka taraflara akan arazîyi ayıran sırtlar
miyâh-ı câriye akar sular
miyâh-ı hârre kaplıca, ılıca sulan gibi sıcak sular
miyâh-ı kilsiyye kilsli sular
miyâh-ı mâlihe tuzlu sular
miyâh-ı merre acı sular
miyân (f.i-) l. orta, (bkz: vasat). 2. meyan, ara, aralık
Der-miyân ortada, arada
miyân-ı güft ü gû lâf arası. 3. bel, kemer yeri
Mû-miyân (kıl belli) ince belli. 4. şarkı ve bestelerin üçüncü mısraı
miyân-bâlâ (f.b.s.) orta boylu. (bkz: miyân-kadd)
miyân-bend (f.b.i.) kuşak, kemer
miyân-beste (f.b.s.) "bel bağlamış" hemen işe hazır
miyân-dâr (f.s.) meyancı, aracı, (bkz: dellâl)
miyân-dârâne (f.zf.) meyancıya, aracıya yakışacak surette
miyân-dârîli (f.i.) meyancılık, aracılık
miyâne (f.i.) 1. orta. (bkz: vasat). 2. ara. 3. meyane, kıvam [helva pişiriminde]. 4. gerdanlığın ortasındaki büyük inci. 5. g. s. ortaya serilen halı
miyân-ger (f.s.) doğramacılık, semercilik gibi işlerde kullanılan avadanlık
Dostları ilə paylaş: |