müellefât (a.s. müellefe'nin c.) te'lif olunmuş, yazılmış kitaplar, eserler.
müellem (a.s. elem'den) elemli, kederli.
Dil-i müellem elemli gönül.
müellif (a.s. ve i. ülfet'den. c. müellifin) 1. te'lîf eden, kitap yazan, eser sahibi.
Li-müellifihi yazan tarafından. 2. imtizaç ettiren.
müellifân (a.i. müellifin c.) müellifler, eser sahipleri, yazarlar.
müellifâne (a.f.zf.) müellife, kitap yazana yaraşır yolda.
müellifin (a.s. ve i. ülfet'den, müellifin c.) te'lîf edenler, kitap yazanlar, eser sahipleri.
müellihe (a.i.) Hz. Ali'ye ulûhiyyet isnâdedenler hakkında kullanılan bir tâbir, [şîiyeden olan bu mezhep sâlikleri Ibn-i Sebe'nin ehass-ı eshâbından idiler].
müellim (a.s. elem'den) elem veren, inciten; ağrıtan, sızlatan, [yapma kelimelerdendir].
müellime (a.s. elem'den) ["müellim"in müen.]. (bkz: müellim).
müemmen (a.s. emn'den) (bkz: me'men).
müennes (a.s. ünûset'den) 1. dişi. 2. a. gr. hakikî, itibarî veya söylenişi itibarıyla dişi olan kelime, dişil.
Cem-i müennes-i salim -ât ile nihâyetlenen kelimeler :[mü'-min ,mü'minât (= mü'minler), Müslim, Müslimât (= Müslimler., gibi].
müennes-i hakîkî a. gr. müzekker (*eril) kelimenin sonuna "-e" katılarak yapılan veya sonunda başka bir müenneslik alâmeti bulunan kelime: [sâlih,sâliha; mumaileyh: mumaileyhe, mûmâileyhâ.. gibi].
müennes-i semaî a. gr. söylenişi itibarıyla müennes (dişi) sayılan kelime: [şems, yed... gibi].
müesser (a.s.) kendisine bir şey te'sir etmiş olan.
müesses (a.s. esâs'dan) te'sîs edilmiş, kurulmuş, kurulu.
müessesân meclisi (a.it.) kurucu meclis.
müessesât (a.i. esâs'dan. mües sese nin c.) 1. yapılmış binalar. 2. dâireler.
müessesât-ı hayriyye hayır müesseseleri, kamu yararına iş gören hayır kurumlan, [cami, medrese, kütüphane ve benzeri kuruluşlar].
müessesât-ı husûsiyye husûsî ('özel) dâireler.
müessesât-ı resmiyye resmî dâireler.
müessese (a.i. esâs'dan. c. mües sesât) bina, kuruluş; kurum.
müessif, müessife (a.s. esef den) esef ettiren, keder veren, verici; acı, acınacak.
Ahvâl-i müessife keder verici haller.
müessir (a.s. eser'den) 1. te'sir yapan, iz bırakan. 2. işleyen, hükmünü yürüten. 3. çok hissedilen, içe işleyen. 4. dokunan, dokunaklı. 5. eser sahibi.
müessirâne (a.f.zf.) dokunaklı bir tarzda.
müessirât (a.i.) etkinler.
müessire (a.s. eser'den) ["müessir" in müen.]. (bkz: müessir).
müessiriyyet (a.i.) 1. fels. etkililik, fr. efficacite. 2. fiz. indükleme.
müessis (a.s. esâs'dan. c. müessisîn) 1. te'sîs eden, kuran, temel atan. 2. kuran, kurucu.
müessis-i devlet devlet kuran.
müessisân (a.s. müessis'in c.) (bkz. müessisîn).
Meclis-i müessisân kurucu meclis.
müessisîn (a.s. esâs'dan, müessis'in c.) te'sîs edenler, meydana getirenler, kuranlar, kurucular.
müevvel (a.s. te'vîl'den) 1. te'vîl edilmiş, başka mânâ verilmiş; kaçamaklı. 2. tâbir edilmiş [rüya], (bkz: muabber).
müevvelen (a.zf.) te'villi, kaçamaklı olarak.
müevvil (a.s. te'vil'den) 1. te'vîl eden, başka mânâ veren, başka mânâ ile îzâh eden. 2. rü'yâ tâbir eden. (bkz: muabbir).
müeyyed (a.s. eyd'den) 1. te'yîdedil-miş, kuvvetlendirilmiş, sağlam. 2. doğrulanmış. 3. yardım gören. 4. i. kadın ve erkek adı.
müeyyed-yed (A.b.s.) yardım edici.
müeyyid (a.s. eyd'den) 1. te'yîdeden, kuvvetlendiren. 2. doğrulayan. 3. yardım e-den.
müeyyide (a.i.) yaptınm, fr. sanc-tion.
müeyyis (a.s.) me'yûs eden, kederlendiren, üzen.
müeyyis-âne (a.zf.) meyus ederek, kederlendirerek, üzerek.
müezzî (a.s. ezâ'dan). (bkz: mûzî).
müezzin (a.s. ve i. ezân'dan. c. müezzinîn) ezan okuyan.
müezzinin (a.s. ve i. ezân'dan. müezzin'in c.) ezan okuyanlar.
müfâcât (a.i. füc'e den) oluverme, ansızın erişme.
Mevt-i müfâcât hek. kalbin durması, (bkz. sekte-i kalb).
müfâce (a.i. füc'e'den). (bkz: müfâcât).
müfâd (a.i. fevd'den) mânâ, kavram. (bkz. meal, mefhûm).
müfâdât (a.i. fidâ'dan) bir fidye-i necatı (kurtulmalığı) ödeme veya kabul etme.
müfâdât-i üserâ huk. [eskiden] iki muharip kavmin esirlerini -karşılıklı- mübadele etmesi.
müfagame (a.i. fagam'dan) 1. öpme. (bkz. takbîl, telsim). 2. anat. ağızlaşma.
müfâhare (a.i. fahr'den) övünme [karşılıklı].
müfâharet (a.i. fahr'den) övünme[karşılıklı], (bkz. müfâhare).
müfâheme (a.i. fehm'den) anlaşma.
müfâhir (a.s. fahr'den) fahreden, övünen.
müfâkehe (a.i.) şakalaşma.
müfakkar (a.i.) kırk merdiven denilen, arkası düz çentikli bir kılıç.
müf'am (a.s. fa'm'dan) yükselmiş, kabarmış [su].
müfârekat (a.i. fark'dan) 1. ayrılma, uzaklaşma, (bkz: mübâade). 2. bir yerden ayrılma. 3. boşanma [kocasından].
müfâreze (a.i.) bir şeyden kesilip ayrılma.
müfârık (a.s. fark'dan) müfârakat eden, ayrılan, ayrılmış.
Lâzım-ı gayr-i müfârık ayrılamaz, onsuz olamaz.
müffivaza (a.i. fevz'den) 1. müsâvîlik (eşitlik). 2. ortaklık, işbirliği.
müfâvazatan (a.zf.) 1. müsâvîlikle, eşitlikle. 2. ortaklıkla, işbirliği ederek.
müfâvız (a.i. feyz'den) müfâvaza şirketinde ortak olan kimse.
müfâz (a.s. feyz'den) bol, bereketli.
müfâzü'l-batn göğsü ile karnı bir düzlükte olan kimse.
müfcir (a.s.) tefeccür eden, birden kaynayıp akıtan.
müfecci' (a.s. fec'den) tefeccü' eden, acıtan, üzen; dertli eden.
müfehhim (a.s. fehm'den) tefhîm eden, anlatan.
müfekkir (a.s. fikr'den) 1. düşünen. 2. fikir işleten. 3. düşündüren.
müfekkire (a.i.) düşünme gücü, kuvveti.
müferrağ (a.s.) dökülmüş.
müfelles (a.i.) huk. iflâsına hükmedilen kimse.
müferrak (a.s. fark'dan) tefrîk edilmiş, ayrılmış.
müferrec (a.s.) 1. meydanı olan, geniş. 2. keder gideren. [Tanrı vasıflarından].
müferres (a.s.) Farsçalaştınlmış.
müferreş (a.s.) tefriş edilmiş, döşenmiş.
müferri' (a.s. fer'den) tefrî eden, dal budak salan.
müferrid (a.s. ferd'den) kendini din işlerine kaptırarak, bir yana çekilip Allaha ibâdet etmekle meşgul olan.
müferrig (a.s.) 1. tefrîg eden, dolu kabı boşaltan. 2. yemeği kurtaran.
müferrih (a.s. ferah'dan) 1. ferahlık veren, iç açan, iç açıcı. 2. hek. ferahlık veren ilâç.
müferrihât (A.i. ve s.) ferahlık verici, iç açıcı şeyler.
müferrik (a.s. fark'dan) tefrîk eden, taksir eden, kısaltan.
müferrit (a.s. fart'dan) tefrit eden, teksir eden, kısaltan.
müfesser (a.s. fesr'den) tefsir edilmiş, açıklanmış, mânâsı ancak açıklama ile anlaşılmış âyet veya hadîs.
müfessere (a.s. fesr'den) ["müfesser" in müen.]. (bkz: müfesser).
müfessir (a.s. fesr'den. c. müfessirîn) 1. tefsîr eden, açıklayan, kısa şeyi genişletip mânâsını meydana çıkaran. 2. Kur'ân'ı yorumlayan din âlimi.
müfessirân (a.s. fesr'den. müfessir'in c.), (bkz. müfessirîn).
müfessire (a.s. fesr'den) ["müfessir"in müen.]. (bkz. müfessir).
müfessirîn (a.s. fesr'den. müfessir'in c.) 1. tefsîr edenler, açıklayanlar, kısa bir şeyi genişleterek mânâsını verenler. 2. Kur'ân'ı yorumlayan din âlimleri.
müfettah (a.s. feth'den) 1. açılmış. 2. i. g. s. bir yazı sitili.
müfettel (a.s. fetl'den) teftîl edilmiş, fitilleştirilmiş, fitil gibi bükülmüş.
Gîsûy-i müfettel örülmüş saç.
müfetten (a.s.) açıkgöz fitneci.
müfettih (a.s. feth'den) 1. fetheden, açan, açıcı.
Yâ müfettihü'l-ebvâb ey kapıları açan.... Allah'a hitap. 2. tıkanık yeri açan [ilâç v.b.]. 3. geğirtici, geğinen.
müfettil (a.s. fetil'den) teftîl eden, büken, bükücü.
müfettin (a.s. fitne'den) 1. fitne düşüren. 2. meftun, hayran eden, şaşkın bir hâle getiren.
müfettiş (a.s. ve i. fetş'den) 1. araştıran. 2. teftiş eden, bir işin düzenli, yolunda olup olmadığını anlamak için o işin etraflıca üzerinde durmakla vazifeli bulunan kimse, müfettiş-i hükkâm (hâkimlerin müfettişi) [evvelce] hâkim ve nâiblerin durumunu teftiş için her vilâyette bulundurulan büyük şer'î me'mur.
müfettit (a.s. fett'den) teftik eden, kıran, ezen, ufalayan [âlet, ilâç].
müfettitü'l-hasât hek. taşkıran [âlet], fr. lithotriteur.
müfettitât (a.s. fett'den. müfettite'nin c.) kıran, ezen, ufalayan [âletler, ilâçlar].
müfevvaza (a.i.) huk. [eskiden] velîsi tarafından mehir tesmiye edilmeksizin tezvîc edilen kadın.
müfevvez (a.s. tefvîz'den) ihale ve sipariş olunmuş.
müfevvız (a.s. tefvîz'den) ihale eden, sipariş eden.
müfevvıza (a.i.) nikâhını velîsine teffîz edip de mehir tesmiye olunmaksızın tezvîç olunan kadın.
müfezzi' (a.s. fez'den) tefzî' eden, hayretle, şaşkın şaşkın baktıran.
müfham (a.s.) ifhâm edilmiş, susturulmuş, yıldmlmış.
müfhim (a.s. fahm'den) ifhâm eden, ağız açtırmayan, susturan, yıldıran [bir bahiste-].
müfhiş (a.s.) kötü söz söyleyen.
müfîd (a.s. feyd'den) 1. ifâde eden, anlatan; manâlı. 2. faydalı. 3. i. erkek adı.
müfide (a.s. feyd'den) 1. ["müfîd" in müen.]. (bkz: müfîd). 2. i. kadın adı.
müfîk (a.s. ifâkat'den) ifâkat bulan, iyileşen [hasta].
müfîz (a.s. feyz'den) feyizlendiren, feyiz veren [Allah adlanndandır]. (bkz: feyz).
müfkir (a.s. fakr'den) ifkar eden, fakirleştiren.
müflic (a.s. felc'den) felçli, (bkz: mefluç).
müflih (a.s. felâh'dan. c. müflihîn, müflihûn) iflah olan, selâmete çıkan.
müflih-âne (a.f.zf.) felah bularak, selâmete çıkarak.
müflihîn (a.s. müflih'in c.) iflah olanlar, selâmete çıkanlar, (bkz. müflihûn).
müflihûn (a.s. müflih'in c.) iflah olanlar, felah bulanlar, selâmete çıkanlar, (bkz. müflihîn).
müflik (a.s.) birinci sınıf [şâir].
müflis (a.s. iflâs'dan. c. müflisân ve müflisin) 1. iflâs etmiş, parasız, züğürt. 2. top atmış [ticârette].
müflisân (a.s. müflis'in c.) 1. iflâs etmişler, parasızlar, züğürtler. 2. top atanlar [ticârette], (bkz: müflisin).
müflise (a.s.) ["müflis" in müen.]. (bkz: müflis).
müflisen (a.zf. füls'den) müflis olarak, iflâs ederek, top atarak.
müflisin (a.s. füls'den) 1. iflâs etmişler, parasızlar, züğürtler. 2. top atanlar [ticârette], (bkz: müflisân).
müfnî (a.s. fenâ'dan) ifna eden, mahveden, yok eden.
müfrag (a.s. ifrag'dan) ifrağ olunmuş, dökülmüş.
müfrat (a.s.) terk olunup unutulmuş.
müfred (a.s. ve i. ferd'den) 1. tek, yalnız. 2. basit [mürekkep olmayan]. 3. gr. tekil. 4. ed. iki mısraı arasında kafiye bulunmayan beyit.
müfredat (a.i.c.) 1. basit şeyler [mürekkep olmayanlar]. 2. toptan bilinen şeylerin ayrıntıları, dökümleri.
müfrez, müfreze (a.s. ferz-'den) ifraz olunmuş, ayrılmış.
Arsa-i müfreze ifraz olunmuş, ayrılmış arsa.
müfrezü'l-kalem hazîne Tanzimat'tan önce Mısır, Bağdat, Şam ve Yemen hazîneleri hakkında kullanılan bir tâbir.
müfreze (a.i. ferz'den) bir askeri birlikten ayrılan kol.
müfreze-i askeriyye aşk. asker kolu.
müfrid (a.s. ferd'den) tek başına bırakan; izolatör.
müfrig, müfriga (a.s. firâg'-dan) ifrağ eden, döken, dökücü.
Edviye-i müfriga hek. müshil te'sîri yapan, sök-türücü ilâçlar.
müfrig-i safra hek. safra döken, dökücü.
müfrit, müfrite (a.s. fart'-dan) ifrat eden, sınırı geçen, ileri vardıran, aşırı.
Muhabbet-i müfrite aşın sevgi.
müfritâne (a.s. fart'dan) aşın derecede, aşın olarak.
müfriz (a.s.) 1. ifraz eden, ayıran. 2. i. virgül [,].
müfrizât (a.s. müfriz'in c.) 1. ifraz edenler, ayıranlar. 2. i. virgüller.
müfrizâtü'l-arakıyye anat. nerbezi.
müfsid (a.s. fesâd'dan. c. müfsidîn) 1. ifsâdeden, bozan.
müfsid-i mi'de mîde bozan, mîde bozucu. 2. fesatlık eden, ara açan.
müfsid-âne (a.f.zf.) fesatlıkla, ara bozuculukla.
müfside (a.s. fesâd'dan) ["müfsid" in müen.]. (bkz. müfsid).
müfsidîn (a.s. müfsid'in c.) ifsâdedenler, bozanlar; fesatlık edenler, ara açanlar.
müft (f.s.) bedava, beleş, (bkz: bilâbedel).
müftasıd (a.s. fasd'dan) iftisâdeden, kan alan, kan alıcı.
müftazıh (a.s. fazh'dan) rezîl olmuş [adam].
müfteal (a.s. fı'l'den) sahte, uydurma, düzme.
müftedî (a.s.) bedel verip esirlikten kurtarılan.
müfteh (a.i.) hazîne, (bkz: gencine).
müftehir (a.s. fahr'den) 1. iftihar eden, övünen, (bkz: mübâhî). 2. şanlı şerefli. 3. parasız [iş gören], (bkz. fahrî).
müftehir-âne (a.f.zf.) iftiharla, övünerek.
müftehire (a.s. fahr'den) ["müftehir" in müen.]. (bkz: müftehir).
müftekır (a.s. fakr'den) 1. iftikar eden, fakir, züğürt. 2. muhtaç.
müftelit (a.s.). (bkz. mürtecil).
müfterâ-aleyh (a.b.s.) kendisine iftira edilen.
müftereyât (a.i.c.) başkasının üzerine atılan suçlar, kabahatler, kara çalmalar, (bkz: azv).
müfteri (a.s. feriyy'den) iftira atan, kara calici, (bkz: muhteri'2).
müfterih (a.s. ferah'dan) şen, keyifli.
müfterik (a.s. fark'dan) 1. iftirâk eden, aynlan. 2. dağılan, perişan olan.
müfteris, müfterise (a.s. fers'den) yırtıcı [hayvan].
Hayvânât-ı müfterise yırtıcı hayvanlar.
müfteriş (a.s.) secdede iki kolunu yere koyan
müfteris (A.s.) fırsat bulan, fırsat bilen.
nıüfteri-yâne (a.f.zf.) iftira edercesine.
müfti (a.s. ve i. fetvâ'dan) l. fetva veren. 2. vilâyet ve kazalarda din işlerine bakan kimse, müftü.
müfti-i kanun tar. nişancı.
müfti'l-enâm şeyhislâm.
müfzî - (a.s.) ulaştıran, yetiştiren.
mühâb (a.s. heybet'den). (bkz. muhâb).
mühâdene (a.i. hıdn'dan) sulh yapma, banşma.
mühdâ (a.s. hediyye'den) ihdâ edilmiş, hediye verilmiş, hediye gönderilmiş.
mühdâ-ileyh (a.b.s.) huk. kendisine hediye verilen kimse.
mühder (a.s. heder'den) ihdâr edilen, dökülen, akıtılan.
mühderü'd-dem huk. [eskiden] kanı heder olup kısası, diyeti müstelzim bulunmayan kimse, [savaşta gaynmüslimler arasında bulunan ve onlara atılan kurşunla telef edilen bir Müslim gibi].
mühdi (a.s. hediye'den) ihdâ eden, hediye veren, hediye gönderen.
mühdir (a.s. heder'den) ihdâr eden, heder eden, döken, akıtan.
müheddeb (A.s.) 1. kirpikli. 2. saçakla süslü.
müheddid (a.s.) tehdîdeden, korkutan.
mühelhel (a.s. helhel'den) 1. zarif, şık elbise. 2. güzel şiir, söz.
mühelhil (a.s.) 1. bir şeyi nâzik ve lâtif yapan. 2. nâzik ve lâtif söz söyleyen.
mühellik (a.s.). (bkz. mühlik).
mühellil (a.s. tehlîl'den) tehlîl eden, "la ilahe ili-Allah" diyen, (bkz. tehlîl-hân).
mühendis (a.i. hendese'den. c. mühendisin) hendese (geometri) bilen,mühendis.
Mühendis-hâne (a.f.b.i.) mühendis yetiştirmek üzere açılan "Hendesehâne" nin sonraki adı.
Mühendis-hâne-i Bahrî-i Hümâyûn den. deniz subayı yetiştirmek üzere açılan mektep [1187 (1773) de Haliç'te, Tersâne'de açılmıştır].
Mühendis-hâne-i Berrî-i Hümâyûn aşk. topçu subayı yetiştirmek üzere açılan mektep, fi 187 (1773) yılında Haliç'te Tersâne'de açılmış olan Mühendis-hâne-i Bahrî-i Hümâ-yûn'un genişletilmesi suretiyle 1210 (1795 -96) yılında kurulmuştur].
Mühendis-hâne-i Sultanî III. Selim tarafından 1207 (1792 - 93) yılında Eyüp'te, Bahariyedeki sarayda fennî bilgiler öğretilmek üzere açtırılmış olan mektep.
mühendisin (a.i. mühendis'in c.) mühendisler.
mühennâ (a.s. tehniye'den) tebrik edilmiş, kutlanmış.
mühenned (a.s. ve i. Hind'den) Hind demirinden yapılan kılıç.
mühevvil (a.s. hevl'den) korkunç.
müheykel (a.s. heykel'den) heykelleşmiş, heykel gibi.
müheymin (a.s. heymenet'den) birini korkudan koruyan [Allah adlarındandır].
müheyya a.s. hey'et'den). (bkz. amade).
müheyyi' (a.s. hey'et'den) 1. tehîe eden, hazırlayan. 2. bir hastalığı hazırlayan.
müheyyic (a.s. heyecân'dan) heyecan veren.
münezzeh (a.s. hezb'den) tehzîbo-lunmuş, düzeltilmiş, yoluna koyulmuş.
mühezzib (a.s. hezb'den) tehzîbeden, düzelten, yoluna koyan, terbiye eden.
mühezzibe (a.s. hezb'den) ["mühezzib" in müen.]. (bkz: mühezzib).
mühîb (a.s. heybet'den) 1. heybetli, korkunç, korkutan. 2. tehlikeli.
mühîbe (a.s. heybet'den) 1. ["mühîb" in müen.]. (bkz: mühîb). 2. i. kadın adı.
mühimm (a.s. hemm'den) 1. ehemmiyetli ("önemli). 2. düşündüren, düşündürücü. 3. lüzumlu, gerekli.
mühimmat (a.i. mühimme'nin c.) l. lüzumlu şeyler. 2. harb malzemesi.
mühimmât-ı askeriyye askerî malzeme.
mühimmât-ı kırtâsiyye kırtasiye malzemesi.
mühimme (a.s. hemm'den. c. mühimmat) ["mühimm" in müen.]. (bkz: mühimm).
mühimme defteri tar. Osmanlı imparatorluğu zamanında sadâret dâiresinde tutulan defterlerden biri.
mühimme kalemi [eskiden] Hâriciyede hâriçle muhabere işlerinin görüldüğü dâire.
mühim-sâz (a.f.b.s.) mühim (önemli), lüzumlu işler gören.
mühim-ter (a.f.b.s.) çok mühim (önemli).
mühim-terîn (a.f.b.s.) pek (daha, çok, en) mühim (önemli), (bkz: ehemm).
mühîn (a.s. hevn'den) 1. ihanet eden, hor gören. 2. hor, hakir, alçak. 3. hayın.
mühîne (a.s. hevn'den) ["mühîn"in müen.]. (bkz: mühîn).
mühlet (a.i.) bir işin yapılması için verilen zaman; bir işi belli bir zaman için geri bırakma.
mühlik, mühlike (a.s. helâk'den) helak eden, öldüren, öldürücü
illet-i mühlike öldürücü hastalık.
mühmel (a.s. heml'den) 1. ihmâl edilmiş, hoşlanmış, bakılmamış, bırakılmış. 2. a. alfabede noktasız harf. 3. mânâsız, boş [söz, cümle].
mühmel-âne (a.f.zf.) ehemmiyet vermeksizin, baştan savarcasına.
mühmelât (a.s. mühmel3 ün c.) mânâsız, boş sözler.
mühmele (a.s. heml'den) ["mühmel" in müen.]. (bkz: mühmel).
mühmeliyye (a.i.) ed. (bkz: cinâs--ı darbî).
mühmil (a.s. heml'den) ihmâl eden, boşlayan, bırakmayan, savsaklayan.
mühr (f.i.) 1. mühür; imza.
Fekk-i mühr bir şeyin mühürünü bozarak açmak. 2. ed. sevgilin ağzı.
mühr-i dehân (ağzın mühürlenmesi) 1) meç. susma; 2) meç. oruç.
mühr-i cem, mühr-i fam, mühr-i hum kadeh .
mühr-i Hümâyûn, mühr-i şerif tar. Osmanlılarda pâdişâh tuğrasını taşıyan mühür.
mühr-i resmî kuruluşlar adına kazdırılan mühür.
mühr-i sadâret sadrazam veya başvezirin mühürü.
mühr-i Süleyman Hz. Süleyman'ın mühründe bulunduğu söylenilen birbirine girmiş iki müselles (üçgen) şekli.
mühr-i Yezdan (Allah mührü) anat. kızlık zan, erdenlik.
mühr-i zatî bir kimsenin kendi adına kazdırdığı mühür.
mühr-bend (f.b.s.) mühürlü.
mühr-dâr ,- (f.b.s.) [eskiden] bir dâire veya nezâretin resmî mührünü kullanmakla vazifeli olan kimse; husûsî kalem müdürü.
mühr-dehân (a.s. l-ağzı mühürlü; kapalı. 2. oruçlu.
mühre (f.i.) 1. bir çeşit yuvarlak şey. 2. cam boncuk. 3. deniz böceği kabuğu. 4. çekiç. 5. anat. omurga kemiği. 6. kâğıt ve şâire cilalamak için kullanılan billur top. 7. g. s. altın ve gümüş ezmek için kullanılan ve ekseriya yeşimden yapılan ucu kıvrıkça, havan tokmağı gibi bir âlet.
mühre-i nerd zar ve pul [tavlada].
mühre-i şeş-der tavla zan.
mühre-i zer Güneş.
mühre tahtası üstünde kâğıt perdahlanan tahta.
mühre-bâz (f.b.s. ve i.) 1. yuvarlak taşlarla gözbağcılık ve el çabukluğu gösteren oyuncu. 2. mühreci, cilâcı.
mühre-dâr (f.b.s.); mühreli, cilâlı.
mühre-seng (f.b.i.) alaca somaki.
mühre-zen (f.b.s.) mühreleyen, cilalayan.
mühtecî (a.i. ve s. hicv'den) hicveden, (bkz: heccâv).
mühtecin (a.i. hecen'den) pek küçük yaşta kocaya verilmiş kız.
mühtedî (a.s. hidâyet'den) ihtida eden, hidâyete erişen, islâm dînini kabul eden. [müen "mühtediye" dir].
mühtelik (a.s. helâk'den) (bkz: mütehâlik).
mühtevir (a.s.). (bkz. mütehevvir).
mühtezz (a.s. ihtizaz'dan) 1. ihtizaz eden, titreyen. 2. sevinçten oynayan.
mühtezze (a.s.) ["mühtezz" in müen.]. (bkz: mühtezz).
mühûd (a.i. mehd'in c.) beşikler.
mühür (a.i. mehr'in c.) mehirler, evlenirken erkek tarafından verilen nikâh bedelleri.
mühüd (A.i. mihâd'ın c.) yataklar, döşekler.
müj (f.i.) 1. kirpik. 2. kör duman.
müjd (f.i.) müjde, birine söylenen sevindirici, mutluluk verici haber.
müje (f.i.c. müj-gân) kirpik.
Tîg-i müje kirpiğin kılıncı.
müjde (f.i.) 1. muştu, sevinç haberi, (bkz: beşaret, büşrâ). 2. hayırlı, sevinçli bir haber getirene verilen bahşiş.
müjde-âver (f.b.s.) müjde getiren, muştucu, (bkz: müjde-res).
müjde-fermâ (f.b.s.). (bkz. müjde-resân).
müjde-gân (f.i.) müjdeye karşılık verilen bahşiş.
müjde-gâne, müjde-gânî (f.b.i.) 1. müjdeye karşı verilen bahşiş, (bkz: müjde-gân). 2. muz. Türk müziğinin en az altı asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış bir numunesi yoktur.
müjde-res (f.b.s.) müjde eriştiren, müjde veren, müjde getiren.
müjde-resân (f.b.s.) muştu-layan, müjdeleyen, müjde eriştiren.
müjde-resânî (f.b.i.) müjde-leyicilik, müjde eriştiricilik.
müjek (f.i.) kirpikçik.
müjgân (f.i. müje'nin c.) 1. kirpikler, kirpik. 2. kadın adı.
mükâ'ab (a.s. ve i. ka'b'dan) geo. mikâp, küb, fr. cube.
mukabele (a.i.) huk. satılık olan komşu evinin satın alınmasını tehir ederek satıldıktan sonra şüf a yoluyla müşteriden alma.
mükâberât (a.i. kibr'den. mükâbe-re'nin c.) l. kendinin haksız olduğunu bildiği halde ağız kalabalığı ile karşısındakini susturmaya çalışmalar. 2. kendini büyük görmeler, büyüklük taslamalar.
mükâbere (a.i. kibr'den) sözünün mânâsız ve kendinin haksız olduğunu bildiği halde ağız kalabalığı ile karşısındakini susturmaya çalışma; kendini büyük görme.
mükâfatla (a.i. kehfden) yüzyüze gelme; karşılaşma; savaşma.
mükâfat (a.i. kifâyet'den) 1. beraberlik, (bkz: müsavat). 2. bir hizmet ve iyiliğe karşı edilen iyilik. 3. çalışkan talebeye hocasının verdiği takdir, beğenme kâğıdı.
mükâfât-ı nakdiyye para mükâfatı.
mükâfâten (a.zf.) mükâfat, karşılık olarak.
mükâfele (a.i. kefâlet'den) birbirine kefil olma.
mükâfî (a.s. kifâyet'den) beraber, eşit. (bkz: müsâvî).
Kat'-ı mükâfî geo. parabol, fr. parabole.
mükâfil (a.s. kefâlet'den) birbirini korumayı birbirine yardım etmeyi taahhüt edenlerden her biri.
mükâhhal (a.s. kûhl'den) sürmeli, sürme çekilmiş [göz].
mükalebe (a.i. kelb'den) dalaşma [köpekler gibi].
mükâlemât (a.i. kelâm'dan. mükâle-me'nin c.) konuşmalar.
mükâleme-nâme (a.f.b.i. kelâm'dan) yabancı bir dili konuşabilmek için iki dil üzerine mükâleme (konuşma) suretinde tertiplenmiş kitap.
mükârât (a.i.) kira ile tutma, kiraya verme.
mükârehe (a.i. kerh'den) tiksinme.
mükâreıne (a.i.) kerem, elaçıklığı, azizlik hususunda yarışma.
mükârî (a.i. kira'dan) mekârî, katırcı, kira ile hayvan işleten.
mükârî-i müflis huk. [eskiden] parası ve hayvan tedârikine kudreti olmadığı halde kiralık binek veya yük hayvanım vardır diye yolcuları aldatarak paralarım alan kimse.
mükâşefât (a.i. mükâşefe'nin c.) (bkz: mükâşefe).
mükâşefe (a.i. keşfden) 1. tas. hakikat ehline Allah sırlarının görünmesi, kendileri Allah nurunu görmeleri. 2. meydana çıkarma.
mükâşeha (a.i. keşh'den) kin duyma, kin besleme.
mükâşif (A.s. keşfden) mükâşefede bulunan, (bkz: mükâşefe).
mükâteb (a.s. ketb, kitâbet'den) huk. [eskiden] tamamladığı zaman azâdedilmek üzere bedele bağlanan köle. [müen. mükâtebe].
mükâteb-i me'zun huk. [eskiden] ticârete me'zun olan memlûkü kitabete kesme, [bu caizdir. Şu kadar var ki memlûk borçlu bulunduğu takdirde guremâ kitabeti reddedebilirler].
mükâtebetü'l-mükâteb huk. [eskiden] mükâteb'in kendi kölesini kitabete kesmesidir ki bu muvazaa kabilinden olduğundan caizdir.
mükâlebetü'l-vasî huk. [eskiden] vasî-sinin vesayeti altındaki yetîme ait memlûkü kitabete kesmesi.
mükâtebetü's-sagîr huk. [eskiden] henüz baliğ olmayan rakikın kitabete kesilmesi.
mükâtebât (a.i. mükâtebe'nin c.) mektuplaşmalar, yazışmalar.
mükâtebe (a.i. ketb'den. c. mükâtebât) mektuplaşma, yazışma.
mükâteme (a.i. ketm'den) gizleme.
mükâtib (a.s. ve i. ketb'den) 1. mektup yazan, mektuplaşan. 2. kölesini kitabete kesmiş olan mevlâ.
Dostları ilə paylaş: |